26.07.2019
Bir davanın kazanılması, tarafların hukuki yargılama sonucunda lehlerine hüküm alabilmeleri, haklarını dayandırdıkları iddia ve savunmaları ispat edebilmelerine bağlıdır. İspat; yargılama hukukunun en merkezi kavramlarından birisi olmuş, aynı zamanda tarih boyunca da en tartışılan konuların başında gelmektedir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 194.maddesi somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesini düzenlemektedir. Maddenin amacı, bir yandan ispatın genel hükümleri çerçevesinde temel bir kavrama yer vermekte iken, diğer yandan da uygulamada genel geçer ifadelerle somut vakıalara dayanmadan davaların açılıp yürütülmesinin önüne geçmektir.
Maddenin birinci fıkrasında, ispat faaliyetinin tam olarak yürütülebilmesi, mahkemenin uyuşmazlığı doğru tespit ederek yargılama yapabilmesi, karşı tarafın ileri sürülen vakıalara karşı kendini savunabilmesi için, iddia edilen vakıaların açık ve somut olarak ortaya konulması gerekir. Genel geçer ifadelerle, somut bir şekilde ortaya koymadan iddia veya savunma amacıyla vakıaların ileri sürülmesi durumunda, yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi mümkün olmayacağı gibi, vakıaların anlaşılması için ayrıca bir araştırma yapılması ve zaman kaybedilmesi söz konusu olacaktır. Taraflar haklarını dayandırdıkları hukuk kuralının aradığı koşul vakıalara uygun, somut vakıaları açıkça ortaya koymalıdırlar.
İkinci fıkrada, somutlaştırma yükünün delillerle ilişkisi ortaya konulmuştur. Dava açılırken ve cevap dilekçesi verilirken taraflar, dayandıkları vakıaların hangi delillerle ispat edileceğini de belirtmek zorundadır. Delil bir ispat aracı olarak, ileri sürülen bir vakıanın doğruluğunu ispat etmeye yarar. Dolayısıyla her bir vakıa bakımından o vakıayı ispata yarayan ispat araçlarının da belirtilmesi önemlidir. Uygulamada, tarafların iddia ve savunmada bulunurken yeterli araştırma yapmadan, ileri sürdükleri vakıaları veya bunların delillerini ortaya koymadan dilekçe verdikleri görülmektedir. Özellikle taraflarca hazırlama ilkesinin geçerli olduğu davalarda, mahkemenin yargılamayı doğru yürütebilmesi ve makul bir sürede karar verebilmesi için, delillerin vakıalarla bağlantısı kurularak mahkeme önüne getirilmiş olması gerekir. Bu da tarafların dayandıkları delilleri ve her bir delilin hangi vakıanın ispatı için kullanılacağını belirtmeleriyle mümkündür.
Tarafların delillerini yargılamanın belli bir aşamasına kadar gösterebilir ve dava dosyasına ibraz edebilir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ilgili maddelerine bakıldığında, delillerin mümkün olduğunca davanın başında gösterilmesinin amaçlandığı söylenebilir. Kural olarak taraflar, dayandıkları delilleri dilekçelerin değişimi aşamasında göstermek zorunda olsalar da ( HMK m.119-129), kanundaki istisnaların varlığı halinde (HMK m.139,145) yargılamanın ilerleyen aşamalarında da delil gösterebilmektedir.
HMK m.31 gereği; tarafların iddia ve savunmaları yetersiz ise hakim, davayı aydınlatma görevi gereği taraflara açıklama yaptırabilir, soru sorabilir, delil gösterilmesini isteyebilir. Bu hükmün yanı sıra, HMK m.194, ispat faaliyetinin tam olarak yürütülebilmesi, mahkemenin uyuşmazlığı doğru tespit ederek yargılama yapabilmesi ve özellikle karşı tarafında ileri sürülen vakıalara karşı kendini savunabilmesi için, iddia edilen vakıaların açık ve somut ortaya konulması gerekliliğini düzenlenmiştir.
Taraflarca hazırlama ilkesinin geçerli olduğu davalarda, taraflardan her biri vakıaların dayanağını oluşturan delilleri mahkemeye getirir.
HMK m.194 hükmünün gerekçesinde, vakıaların yerine getirilmesi taraflara yük olarak getirilmiş ve bu yükü yerine getirmeyen tarafın sonuçlarına katlanacağı ifade edilmiş ise de, madde hükmünde sonuçlarının ne olacağı belirtilmemiştir. Doktrinde bu hususla ilgili olarak, tarafların dilekçelerinde, delillerin gösterilmemesi veya yeteri kadar gösterilmemiş olması, eksiklik bulunması halinde dilekçenin reddedilmemesi gerektiği, hakimin yetkisi dahilinde davayı aydınlatması ve ispat külfetinin mümkün olduğunca yerine getirilmesi için eksiklikleri tamamlatması gerektiği belirtilmektedir. Bir diğer görüşe göre ise bu hususun, HMK m.29’da yer alan dürüst davranma ve doğruyu söyleme yükümlülüğü ile birlikte düşünülmesi gerekmektedir.
Somutlaştırma yükü doğrudan doğruya delillerle ilgilidir. HMK m.194/2 gereği taraflardan her biri dayandıkları delilleri ve hangi delile hangi olay, vakıa için dayandıklarını açıklama zorundadır. Dolayısıyla bu hüküm tarafların iddia (m.119/1-f) ve savunmalarının (m.129/1-e) dayanaklarını dilekçelerinde göstermeleri yönündeki hükümlerle paraleldir.
HMK’nın 121.maddesi gereği, tarafların dayandıkları bütün delilleri, dilekçelerin değişimi aşamasında göstermeleri, ellerinde olanları mahkemeye sunmaları, ellerinde olmayanlar hakkında ise mahkemeye bilgi vermeleri zorunlu tutulmuştur. Şu notada belirtmekte fayda var ki, taraflar dayandıkları delilleri mahkemeye sunmakla yetinmemeli, hangi delilin hangi vakıanın ispatı olduğunu da bildirmek zorundadır.
Yargıtay görüşü de bu yönde olup, tarafların dayandıkları tüm delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın delili olduğu hususunu açıklama zorunluluğu getirmiştir: “taraflar dayandıkları vakıaları ispata elverişli olacak şekilde somutlaştırmalı ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmelidirler. Somutlaştırma yükü, dava açılırken veya cevap dilekçesi verilirken belirtilmemiş olması halinde söz konusu olup, vakıalar belirli ve hangi delillerle ispat edileceği belirtilmiş ise, somutlaştırma yüküne ihtiyaç yoktur (2.Hukuk Dairesi 730/13537 E/K. 13.05.2013 T.) şeklinde karar vermiştir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu zamanında taraflara delillerini bir liste halinde sunmaları için mahkeme tarafından süre verilmekteydi. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ise, taraflar dilekçelerin değişimi aşamasında ellerinde bulunan tüm delilleri mahkemeye sunmak zorunda olduklarından, ayrıca bir delil listesi sunmaları gerekmez, ancak istisnai hallerde sonradan delil gösterme imkanı da tanınmıştır. Örneğin tarafların dilekçelerinde bildirmiş ancak mahkemeye sunmamışlarsa, öninceleme duruşmasında delillerini sunmaları veya başka yerden getirtecekleri deliller varsa bunları bildirmeleri için iki haftalık kesin süre verilir (m.140/5). Bu süre de geçirilmişse taraflar artık delil göstermezler, ancak delilin sonradan sunulması ilgili tarafın kusurun dayanmıyor ve yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa, mahkemece o delilin gösterilmesine izin verilebilir.
1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu zamanında, somutlaştırma yükü aranmadığından, uygulamada delillerin ismen yazıldığı, “vs” ve “diğer deliller”, “bilcümle yasal deliller” gibi genişletici ifadeler yer almış, Yargıtay bu hususta özellikle yemin ve tanık delillerinde destek vermiş ve tarafların dilekçelerinde “vs.deliller” gibi ifadelere yer verildiği takdirde sonradan yemin ve tanık delillerine başvurulabileceğini kabul etmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ise bu imkan ortadan kalkmıştır. Örneğin yemin deliline başvurulmak isteniyor ise dilekçede açıkça yer almalıdır. Doktrinde bir görüşe göre dilekçede açıkça yer verilmeyip “yasal sair deliller” ibaresiyle yetinilmiş ise, yemin deliline açıkça başvurulmadığından, karşı tarafa açıkça yemin teklif edilemeyecektir. Her iki kanun karşılaştırıldığında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda taraflara delillerini somutlaştırmaları hususunda daha fazla sorumluluk yüklemiştir.
Tarafların cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile iddia ve savunmalarını serbestçe genişletebilecekleri hüküm altına alınmıştır. Tarafların ikinci dilekçelerini vermeleriyle birlikte artık dilekçelerin teatisi aşaması tamamlanmış olmakta ve yargılamada öninceleme aşamasına geçilmiş olmaktadır.
HMK m.194/1 hükmü bir yandan vakıaların açık, somut olarak kanunun aradığı koşul vakıalara denk düşecek şekilde ortaya konulmasını gerekli kılmakta, diğer yandan vakıanın ispatı zımnında her bir vakıayı ispatlayacak delillerin gösterilmesini gerekli kılmaktadır. Yani delillerle vakıalar arasında doğrudan bağlantı kurulmalıdır.
Taraflar, iddialarını ispatlamak için karşı tarafın veya üçüncü kişinin elindeki belgelere dayanabilirler. Belgelerin ibrazı mecburiyeti yasadan kaynaklanabilir veya kanunda açık bir hükmün bulunmadığı durumlarda dürüstlük kuralına dayanır. Pozitif hukuktaki dayanak usul kanununda olabileceği gibi maddi hukuk hükümlerinde de yer alabilir. HMK’da usuli ibraz yükümlülüğü düzenlenmiş, maddi hukuktan kaynaklanan ibraz yükümlülüğü özel hukuk hükümlerine bırakılmıştır.
Tarafın iddiasını dayandırdığı belge karşı tarafın elinde ise, ondan ibraz yükümlülüğünün yerine getirilmesi istenebilir. Ancak bu karşı tarafın elindeki belgenin mahkeme tarafından ibrazına karar verilebilmesi için bazı şartların varlığı gerekir, bu şartlar; görülmekte olan bir dava olması, hukuki menfaat olması, belgenin içeriği e ayırt edici unsurları hakkında bilgi verilmesi, ibrazı istenen belgenin karşı tarafın eya üçüncü kişinin elinde olduğunun gerçeğe yakında ispatlanması şeklinde sıralanabilir. Karşı tarafın elinde o belge bulunsa dahi, haklı sebebin varlığını ispat ettiği halde ibrazdan kaçınabilir. HMK’da açıkça, hangi hallerin haklı sebep olduğu açıkça belirtilmemiş, mahkemenin takdirine bırakılmıştır. Mahkeme, ibrazı istenen belgenin, ileri sunulan hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olup olmadığını inceleyerek karar verir. Zorunlu değilse veya zorunlu olmasına rağmen talep kanuna aykırı ise mahkemece bu talep reddedilecektir. Bu durumda da ibraz zorunluluğu doğmaz.
Taraflar üçüncü kişilerin elindeki delillerin ibrazını da mahkemeden isteyebilirler. Bu talep üçüncü kişilerin davayı aydınlatılmasına atkıda bulunma yükümlülüğü ile ilgilidir. Üçüncü kişiler bu yükümlülükleri tanık sıfatı ile, keşfe katlanarak veya ellerindeki belgeleri mahkemeye ibraz ederek yerine getirirler. HMK m.221 gereği üçüncü kişiler ve resmi kurumlar, ibrazına karar verilen tüm belgeleri mahkemeye sunmak zorundadırlar. Ancak üçüncü kişiler, taraf sıfatı taşımadıklarından, kanundan doğan tanıklıktan çekinme sebeplerinin varlığı halinde ellerindeki belgeleri ibrazdan kaçınabilirler.
Kanunda somutlaştırma yükümlülüğünün yerine getirilmemesi durumunda herhangi bir yaptırım öngörülmemiştir. Ancak somutlaştırma yükünü yerine getirmeyen tarafın o delile dayanarak iddiasına ispatlama imkanı ortadan kalkacaktır. Doktrin, delillerin yeterince somutlaştırılmaması halinde hakimin davayı aydınlatma ödevi çerçevesinde değerlendirerek ek açıklama istemesi gerektiği, dava dilekçesinde delillerin yer almamasının yaptırımının kanunda belirtilmediği, dilekçede eksiklik varsa, bu eksikliğin dilekçenin reddine sebebiyet vermemesi, hakimin yetkisi takdirinde aydınlatma ve ispat külfetinin yerine getirilmesine yarayacak şekilde tamamlatması görüşündedir.
Öninceleme duruşmasında mahkeme, tarafların dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamalar için iki hafta kesin süre verir. Burada tartışma konusu, tarafların dilekçelerin değişimi aşamasında yer vermedikleri delilleri, öninceleme aşamasında mahkemeye sunup sunamayacakları konusudur. Doktrinde bir görüşe göre, haki öninceleme duruşmasında HMK m.140 çerçevesinde tarafların dilekçelerinde gösterip göstermediklerine bakılmaksızın, her türlü delillerini ibraz etmeleri için iki hafta kesin süre verilmesi gerektiği savunulurken, bir diğer görüşe göre de, Kanun’da önincelemenin çerçevesi çizilirken “delillerin gösterilmemesinden” söz edilmemekte, sadece delillerin sunulması ve toplanması için gerekli işlemlerin yapılacağı belirtildiğinden, taraflara sadece dilekçeleriyle beraber tevdi etmedikleri delilleri sunmaları için süre verildiği, bunun aksi düşünülecek olursa kanunda yer almayan bir tercih hakkı sağlanmış olacağı ve tarafların kendilerine önincelemede ek süre verileceği düşünülerek tarafların delillerini dilekçelerinde göstermekten kaçınabilecekleri, bunun da kanunun amacına aykırı düştüğü ileri sürülmektedir. Diğer bir görüşe göre ise, öninceleme aşamasında yer alan iki haftalık kesin sürenin, dilekçelerin değişimi aşamasındaki delillerle ilgili olup, bu eksikliklerin giderilmesi için verildiği bir diğer görüşe göre ise delil gösterme yasağının dilekçelerin değişimi aşamasının sona ermesi ile başladığı savunulmaktadır.
Dayanılan delillerin vakıalarla eşleştirilerek somutlaştırılması ve mahkemeye dilekçeyle sunulması, başka yerlerden getirtilecek delillere erişimin sağlanması için mahkemeye gerekli bilginin verilmesi hususunda tarafların uyarılması, tarafların dayandıkları delilleri mahkemeye sunulmaması veya getirtilecek belgeler hakkında iki haftalık kesin süre içerisinde bilgi verilmemesi halinde, bilgi verilmeyen veya sunulmayan delillerden vazgeçmiş sayılacakları ihtar edilir.
Tahkikat aşamasında, dilekçelerin değişimi ve öninceleme safhasında dosyaya intikal etmemiş olan delillerin toplanmasına devam edilir. Kural olarak tahkikat aşamasında tarafların, yeni delil sunmaları ve ibraz etmeleri mümkün değildir, dolayısıyla önceki aşamalarda mahkemeye bildirilen delillerin toplanmasına devam edilir. Buna göre mahkeme ya karşı tarafın veya üçüncü kişinin elindeki delillerin toplanması (m.219) için yapmış olduğu işleme devam eder, ya da gerektiğinde yeni usul işlemi (m.221) yapar. Bunun yanında, taraflar delil listelerinde dayanmamış olsalar bile, aydınlatma ödevi gereği mahkeme resen hareket ederek keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasına da karar verebilir.
Bazı durumlarda tarafların delillerini dilekçelerin teatisi aşamasında sunamadıkları görülmektedir. Taraflar bazen varlığından haberdar olmadıkları delilleri dilekçenin değişimi ve öninceleme aşamalarında sunamayabilirler. Bu durumda hak kaybının önlenmesi ve maddi hakikate ulaşılması için kanunen istisna getirilmiştir. Bunun için taraflara, kendilerinden kaynaklanmayan sebeplerle dosyaya ibraz edemedikleri delilleri tahkikat aşamasında sunmalarına imkan tanınmıştır.
Davanın açıldığı tarihte mevcut olan fakat taraflarca varlığı bilinmeyen delillerin ne zamana kadar sunulacağı da başka bir tartışma konusudur. HMK’da bu konuyla ilgili süre ile sınırlayıcı bir hüküm bulunmamakta olup, doktrinde taraflara kusur yüklenemeyecek lan ve yargılamayı geciktirme amacı taşımadığı belirlenen, dilekçelerin değişimi ve öninceleme aşamasında mahkemeye sunulamayan delillerin tahkikatın sona ermesine kadar sunulabileceği görüşü hakimdir.
Av. Esra Melis İstikbal
m.istikbal@ozgunlaw.com
Kaynakça:
1. Başözen, Ahmet; Tıbbi Müdahaleden Kaynaklanan Tazminat Davalarında İspat Sorunları, Hukuk Eokomi ve siyasal Bilimler Aylık İnternet Dergisi, sayı:119 Ocak 2012)
2. Erdönmez, Güray; Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na Göre Delillerin Gösterilmesi ve İbrazı, İstanbul Barsu dergisi, Eylül-Ekim 2013 Cilt 5,
3. Karslı, Abdürrahim; Medeni Usul Hukukunda Usuli İşlem, İstanbul 2011
4. Kuru/Arslan/Yılmaz; Medeni Usul Hukuku, Ankara 2012, yetkin yayınları,
5. Pekcanıtez/Atalay/Özekes; Medeni usul Hukuku, Ankara 2010, 9.Baskı,
6. Şeker, Hilmi; İlkeler Işığında Ön İnceleme Kurumu, İstanbul Barosu Yayınları, Mart 2012 İstanbul,
7. Yılmaz,Ejder; Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Yetkin Yayıncılık, Ankara 2013,
8. Umar, Bilge; Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2011
9. www.kazanci.com
10. www.hsyk.gov.tr Özekes, Muhammet; Türkiye Adalet Akademisi HMK Toplantısı, HMK’da İspat e Deliller Bakımından Getirilen Yenilikler
Kaynak: Av. Esra Melis İstikbal – İçerik, Ozgun Law firmasının özel izni ile yayınlanmıştır.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.