Av. İlke Boyacıoğlu
Medeni usul hukukunda, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağının iki istisnasından biri ıslah kurumu olup, bir diğeri karşı tarafın açık muvafakatidir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 178. Maddesinde düzenlenen Islah işlemi, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir. Yargıtay’ın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz. Islah, sözlü veya yazılı olarak yapılabilir. Karşı taraf duruşmada hazır değilse veya ıslah talebi duruşma dışında yapılıyorsa, bu yazılı talep veya tutanak örneği, haber vermek amacıyla karşı tarafa bildirilir.
Islah aracılığı ile taraflar dava dilekçelerindeki vakıaları, dava sebebini, talep sonucunu değiştirebilirler. Fakat ıslah kurumunun kullanılamayacağı bazı durumlar da kanunla belirlenmiştir. HMK madde 179’un 2. Fıkrasında “ancak ikrar, tanık ifadeleri, bilirkişi rapor ve beyanları, keşif ve isticvap tutanakları, yerine getirilmiş olan veya henüz yerine getirilmemiş olmakla beraber, karşı tarafın yerine getireceğini ıslahtan önce bildirmiş olması koşuluyla, yemin teklifi, reddi veya iadesi ıslah ile geçersiz kılınamaz.
Bu makalemizde, ıslah müessesesinin Tüketici uyuşmazlıkları bakımından kullanılmasında ortaya çıkabilecek tartışmalı halleri ve bunlara ilişkin Yargıtay kararları paylaşılıp irdelenecektir.
Öncelikle tüketici mevzuatı bakımından tüketicilere tanınan seçimlik hakların (dört tane), Yargıtay kararları açısından kurucu haklar (kullanmakla tükenen) olarak tanımlandığını, ancak yine Yargıtay’ın başka bir kararında, bu hakların kurucu haklar olarak ele alınsa da tüketicilerin bu haklardan birinin kullanılması noktasında zorlanamayacağı belirtilmiştir. Aşağıda irdelenecek kararlar ışığında, Yargıtay tarafından çıkış noktası haline getirilen tartışma daha iyi anlaşılacaktır.
1. YARGITAY KURAL OLARAK AYIPLI MALDAN ÖTÜRÜ TERCİH HAKKINI KULLANAN TÜKETİCİNİN, KULLANDIĞI TERCİH HAKKINI ISLAH EDEMEYECEĞİ GÖRÜŞÜNDEDİR. ANCAK BU DURUMUN İSTİSNALARI MEVCUTTUR.
Yargıtay’ın tüketici uyuşmazlıkları açısından dayandığı bu görüş, seçimlik hakların inşai nitelikte olması, kullanıldığı anda tüketildiği ve bu nedenle değiştirilmesinin mümkün olmadığı görüşüne dayanmaktadır.
“Davacı, 19.9.2004 tarihinde O. AŞ den satın aldığı O. marka aracın depo seviye göstergesinde arıza olduğunu, 20 ye yakın servise gittiğini, arızanın giderilemediğini, son gidişinde depo yakıt ikmal kapağının değiştirilmesi gerektiğini, ancak garanti süresi bittiğinden ücretli değiştirileceğinin söylendiğini, garanti süresinin henüz dolmadığını ileri sürerek arızanın giderilmesini ve ayıplı hizmet nedeniyle harcadığı 500,00 YTL benzin parasının davalıdan tahsilini istemiş; ıslah dilekçesi ile de aracın değiştirilmesini veya bedelinin iadesini talep etmiştir. Davalı O. AŞ, gerekli servis hizmetinin verildiğini bildirerek davanın reddini savunmuş, davalı G. Ms. Lt Şt aracın garanti kapsamında tamir edileceğini bildirmiş, her iki davalı da ıslah ile istenen taleplere yönelik davanın reddini dilemişlerdir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, yakıt deposu kapağının yenisi ile değiştirilmesine, tüm malzeme ve işçilik giderlerinin davalılardan alınmasına, eski kapağın satıcıya iadesine, diğer taleplerinin reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir…. Davacı, depo yakıt ikmal kapağının değiştirilmesi ve ayıplı hizmetten kaynaklanan 500,00 YTL benzin giderinin ödenmesi talebi ile eldeki davayı açmış, bilahare aracın değiştirilmesi olmadığı taktirde bedelin iadesi istemi ile talebini ıslah etmiştir. 4822 sayılı kanunla değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 4 ve 4/A maddelerinde ayıplı mal ve ayıplı hizmetle ilgili tüketicinin seçimlik hakları sayılmıştır. Bu haklar kullanımla biten inşai haklardan olup, davacının onarım olarak kullandığı seçimlik hakkını ıslah ile değiştirmesi mümkün değildir. Bu nedenle davacı tarafından yapılan ıslah hukuki sonuç doğurmaz…” (Yargıtay 13.HD, 5.6.2008, 1735/7867, Kazancı İçtihat Bankası)
2. DAVA SIRASINDA AYIBIN GİZLİ OLDUĞUNUN ANLAŞILMASI HALİNDE TALEBİN DEĞİŞTİRİLMESİ MÜMKÜNDÜR.
Taraflar arasındaki “Ayıplı Mal” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Denizli Asliye 1. Hukuk (Tüketici) Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 11.09.2008 gün ve 2006/442 E. 2008/341 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 20.04.2009 gün ve 2008/15820-5396 sayılı ilamı ile;
(…Davacı, davalı ……. A.Ş den satın aldığı aracın yetkili servise götürüldüğü halde onarılmadığını, diğer davalının ise ithalatçı firma olduğunu öne sürerek, araçtaki arızanın ücretsiz onarımına karar verilmesini istemiştir. Davalı taraf, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, aracın değiştirilmesine karar verilmiş; hüküm, davalı tarafça temyiz edilmiştir.
1. Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı tarafın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2. Davacı dava dilekçesinde, davalı taraftan aldığı araçtaki arızanın giderilmediğini belirterek, ücretsiz onarımı talepli bu davayı açmıştır. Davacı yargılama sırasında 30.6.2008 tarihli ıslah dilekçesini vererek, aracın yenisiyle değiştirilmesini istemiş, Mahkemece ıslah talebinin kabulü ile aracın yenisiyle değiştirilmesine karar verilmiştir. Dava konusu aracın ayıplı olduğu, hükme esas alınan bilirkişi raporu ile belirlenmiştir. Ancak davacı ıslah dilekçesi vererek, dava dilekçesindeki talebini değiştirmiş olup, böylece ayıplı mal karşısında kullandığı tercihi de değiştirmiştir. Davalı yargılama sırasında, ıslah ile netice-i talebin ve tercih hakkının değiştirilmesine, muvafakati olmadığını bildirmiştir. Davacı tüketicinin, ıslah yoluyla dava dilekçisindeki talebini değiştirmesi mümkün olmadığı gibi, ücretsiz onarım yönünde kullandığı tercih hakkını aracın değiştirilmesi şeklinde değiştirmesi de mümkün değildir. Mahkemece bu husus nazara alınarak hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir…) Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Davalılar vekili direnme kararını temyiz etmiştir.
1. HUKUK GENEL KURULU KARARI:
“Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava dilekçesinde davacı, davalı taraftan aldığı ayıplı aracın ücretsiz onarımı talebiyle eldeki davayı açmış; yargılama sırasında 30.06.2008 tarihli ıslah dilekçesi ile, aracın yenisiyle değiştirilmesini talep etmiştir.” Davalı taraf, davacının ıslah taleplerine muvafakatleri olmadığını bildirmiştir.
Mahkemece davacının ıslah talebi yönünde hüküm kurularak, aracın yenisiyle değiştirilmesine dair verilen karar, Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkeme, “davacının, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesinde öngörülen dört seçimlik haktan birini seçmeye zorlanamayacağı, bu dört seçimlik hakka dair tercih hakkını ıslah yoluyla değiştirebileceği; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun ıslahı düzenleyen hükümlerinde de, seçimlik haklarından birini ıslah yoluyla tercih etme hakkını kullanmasını engelleyen bir hükmün bulunmadığı” gerekçesiyle direnme kararı vermiştir. “Dava konusu aracın ayıplı olduğu bilirkişi raporu ile tespit edilmiş olup; bu konuda uyuşmazlık bulunmamaktadır.” Uyuşmazlık; ayıplı aracın ücretsiz onarımı talebiyle eldeki davayı açmış olan davacının, bu talebini ve tercih hakkını, aracın yenisiyle değiştirilmesi şeklinde yargılama aşamasında ıslah yoluyla değiştirmesi olanağının bulunup bulunmadığı, noktasındadır.
“Bilindiği gibi ıslah, taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesi işlemidir (HUMK. m.83; Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, B. 6. C. IV, İstanbul 2001, s.3965). Islah müessesesi, dava değiştirme, başka deyişle iddia ve müdafaanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden bir imkandır. Bu suretle, aslında yasal itiraz ile karşılaşabilecek olan herhangi bir taraf muamelesi, ıslah kurumu yardımı ile artık bu itirazı davet etmeksizin yapabilmektedir (Prof. Dr. Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, C.I.II.B,5, İstanbul 1992 s.534).”
Islahın konusu, tarafların yapmış oldukları usul işlemleri olduğuna göre, ıslahla düzeltilecek usul işlemlerinin neler olduğundan söz edilmesinde yarar vardır: Gerek öğreti gerekse Yargıtay, ıslah yoluyla davanın değiştirebileceğini ve genişletilebileceğini, aynı şekilde savunmanın genişletilebileceğini ilke olarak kabul etmektedir. Yine, müddeabihin (davada talep olunan miktarın) artırılıp artırılmayacağı hususu da bir usul işlemi olup ıslahın konusudur. (HUMK. m.83; Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, B. 6. C. IV, İstanbul 2001, s.3965).
“Islahın amacı, yargılama sürecinde, şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak olduğundan, hak ve alacağı bu sürecin dışında, ortadan kaldırmış olan işlemlerin, yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilebilmesi, elbette olanaklı değildir. Bir başka deyişle, maddi hakkı sona erdiren maddi hukuk işlemleri, ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler, velev ki dava içinde yapılsın, asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından, usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir) maddi hukuk işlemi mahiyeti taşımaktadır ve bu sebeple, bu işlemlerin de ıslah yoluyla düzeltilmesi imkânsızdır. Zira ıslah, yargılama hukukunun şekle ve süreye bağlılığından kaynaklanan zımni hak kayıplarının telafisi için öngörülmüş bir müessesedir. Açık bir irade beyanı ile terk edilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için, ıslahın konusu olamaz. Islahın sonuçlarına gelince; Islah tahkikata tabi davalarda tahkikat bitinceye kadar ve tahkikata tabi olmayan davalarda ise yargılamanın bitimine kadar yapılabilir (HUMK m.84). Islah tek taraflı bir irade beyanı olup, ıslahın geçerliliği için karşı tarafın ve mahkemenin kabulüne gerek yoktur. Davanın tamamen ıslahı durumunda, dava dilekçesinden itibaren bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılmasını gerektireceğinden (HUMK m.87), davanın tamamen ıslahında yeni bir dava açılmamış sayılacak, dava, ilk dava gününde açılmış sayılacaktır. Davanın tamamen (kamilen) ıslah edilmesi halinde dava dilekçesi dahil, yapılmış olan bütün usul işlemleri yapılmamış sayılır. (HUMK m.87/1). Bunun doğal sonucu olarak, dava dilekçesinde yer alan ilk talep içeriği değil, ıslah yoluyla açıklanan talep içeriği nazara alınarak araştırma ve inceleme yapılması ve mahkemece verilecek hükümde de ıslahla ileri sürülen istemin karşılanması gerekir. Somut olayda, davacı dava dilekçesinde araçtaki arızanın ücretsiz onarımını talep etmiş, 30.06.2008 tarihli ıslah dilekçesi ile de, “yargılama sırasında alınan bilirkişi raporuyla üretim hatası bulunan ve gizli ayıplı olduğu belirlenen aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesini” istemiştir.”
“Dava dilekçesinde davacının, salt araçtaki arızanın ücretsiz onarımını talep etmiş olması; aksi yönde açık bir irade beyanı bulunmadığından, 4077 sayılı Kanunun 4. maddesinde öngörülen diğer seçimlik haklarını terk ettiği sonucunu doğurmaz. Şu hale göre, bozma ilamında işaret edilenin aksine; az yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca davacının, davanın kamilen ıslahı yoluyla, davalının muvafakati aranmaksızın talep sonucunu değiştirmesi olanaklıdır.”
Yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda, “dava konusu araca yetkili servisi tarafından motorda parça değişim işlemi şeklinde iki kez müdahale yapılmasına rağmen söz konusu arızaya yanlış teşhis konulması dolayısıyla önceki motor arızasının giderilemediği ve bunun sonucun motordaki son hasarın oluştuğu ve hasarın “gizli ayıp” niteliğinde olduğu belirlenmiştir. Esasen bu husus, Yerel Mahkemenin ve Özel Dairenin de kabulündedir.
Öyleyse burada, dava dilekçesinde tamir seçimlik hakkını kullanan davacının, gizli ayıbın yargılama sırasında tespit edilmiş olması üzerine bu hakkından dönüp dönemeyeceği ve talebini aracın değiştirilmesi şeklinde değiştirip değiştiremeyeceği hususunun, tüketici hukuku yönünden irdelenmesi gereklidir. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 4822 sayılı Kanunla değişik “Ayıplı Mal” başlıklı 4. maddesinde; “Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda ya da reklam ve ilânlarında yer alan veya satıcı tarafından bildirilen veya standardında veya teknik düzenlemesinde tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar, ayıplı mal olarak kabul edilir. Tüketici, malın teslimi tarihinden itibaren otuz gün içerisinde ayıbı satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Tüketici bu durumda, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür…” denilmekte;
Aynı Kanunun 4822 sayılı Kanunla değişik “Garanti Belgesi” başlıklı 13.maddesinde ise;
“…Tüketici onarım hakkını kullanmışsa, garanti süresi içerisinde sık arızalanması nedeniyle maldan yararlanamamanın süreklilik arz etmesi veya tamiri için gereken azami sürenin aşılması veya tamirinin mümkün bulunmadığının anlaşılması hallerinde, 4 üncü maddede yer alan diğer seçimlik haklarını kullanabilir. Satıcı bu talebi reddedemez. Tüketicinin bu talebinin yerine getirilmemesi durumunda satıcı, bayi, acente, imalatçı-üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur…” Hükmü yer almaktadır. Diğer taraftan, 14.06.2003 gün ve 25138 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Garanti Belgesi Uygulama Esaslarına Dair Yönetmeliğin 14/a maddesinde;
“Tüketicinin onarım hakkını kullanmasına rağmen malın;…Tüketiciye teslim edildiği tarihten itibaren, belirlenen garanti süresi içinde kalmak kaydıyla, bir yıl içerisinde; aynı arızanın ikiden fazla tekrarlanması veya farklı arızaların dörtten fazla meydana gelmesi veya belirlenen garanti süresi içerisinde farklı arızaların toplamının altıdan fazla olması unsurlarının yanı sıra, bu arızaların maldan yararlanmamayı sürekli kılması….durumlarında tüketici malın ücretsiz değiştirilmesini, bedel iadesi veya ayıp oranında bedel indirimi talep edebilir…” Düzenlemesi bulunmaktadır.
Bu hükümlerden çıkarılacak sonuca gelince; Tüketici onarım hakkını kullanmasına karşın, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 13. maddesi ve Garanti Belgesi Uygulama Esaslarına Dair Yönetmeliğin 14. maddesinde belirtilen şartların oluşması halinde, aynı Kanunun 4. maddesinde sayılan diğer seçimlik haklarından birini kullanabilecektir. Somut olayda, “0 km” de alınan aracın garanti süresi içerisinde arızalanması üzerine, davacı yetkili servise başvurmasına rağmen öncelikle arızaya hatalı teşhis konulmak ve davacı yanlış bilgilendirilmek suretiyle arızanın giderilemediği ve böylece dava aşamasına gelindiği anlaşılmaktadır. Belirtilen nedenle davacı/tüketicinin, bu aşamada onarımın gerçekleştirilebileceği düşüncesiyle ücretsiz onarım talebinde bulunduğu açıktır.
Ne var ki, yargılama sırasında dava konusu aracın gizli ayıplı olduğu belirlenmiş ve bu nedenle davacı tercih hakkını değiştirerek aracın yenisiyle değiştirilmesi talebinde bulunmuştur. Aracın gizli ayıplı olduğuna dair bu olgu, Mahkeme ile Özel Daire’nin de kabulünde olduğuna göre, yukarıda açıklanan yasal şartların varlığında kuşku ve duraksama bulunmamaktadır. Dava dilekçesinde davacının onarım hakkını kullanmış olması, yargılama sırasında aracın gizli ayıplı olduğunun ortaya çıkmasından sonra davacının bu tercihini aracın ücretsiz değiştirilmesi şeklinde kullanmasına engel olarak gösterilemez.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, davacının 30.06.2008 tarihli dilekçesinde yer alan “aracın yenisiyle değiştirilmesi” talebi göz önünde bulundurulmak suretiyle davanın kabulü yönünde verilen direnme kararı usul ve yasaya uygundur. Bu nedenle direnme kararı onanmalıdır.
SONUÇ olarak, Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 2.817,00 TL. bakiye temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 29.09.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.[1] BİLGEN, Mahmut. Hukuk Yargılamasında Islah, Adalet Yayınevi, Ankara 2016, s. 564-572
3. TÜKETİCİ UYUŞMAZLIKLARINDA, İADENİN MMÜMKÜN OLMADIĞI HALLERDE ISLAH KABUL EDİLİR. (T.C. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2007/5987 K. 2007/10970 T. 24.9.2007)
AYIPLI MALIN BEDELİNİN İADESİ (Aracın Kaza Yapması Nedeniyle Pertotal İşlemi Uygulanan Satışa Konu Olan Aracın İadesinin Mümkün Olmadığı – Davacının Islah Dilekçesindeki Talebi Dikkate Alınarak Satış Konusu Aracın Ayıplı Değeri ile Ayıpsız Değeri Arasındaki Farkın Bilirkişi Aracılığıyla Belirlenmesi Gereği)
KARAR : Davacı, 09.07.2004 tarihinde davalılardan T. Oto A.Ş.’den satın almış olduğu otomatik vitesli F… F… marka aracın yokuş çıkmakta zorlandığını, yetkili servise başvurmasına rağmen sorunun çözülemediğini ileri sürerek, araç bedeli olan 27.000.000.000 TL ile, aracı satın alırken bankadan çekmiş olduğu 19.000.000.000 TL’lik kredinin, karar tarihine kadar işleyecek olan kredi faizlerinin davalılardan müteselsilen tahsiline, ayrıca davalının anlaşmalı olduğunu bildirerek yönlendirdiği hurda araç satıcısından araç almak için ödediği 2.250.000.000 TL’nin de iadesine, bu taleplerinin kabul edilmemesi halinde ise, ayıplı aracın aynı model ve tipte başka bir araçla değiştirilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, araçta herhangi bir imalat hatasının bulunmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, bilirkişi raporu hükme esas alınarak aracın ayıplı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, dava konusu aracın iade edilmesi halinde ödenen 26.945,00 YTL’nin davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
1-) Davacı, 09.07.2004 tarihinde satın almış olduğu aracın ayıplı olduğunu ileri sürerek, öncelikle ödemiş olduğu bedelin iadesini, bu talebinin kabul edilmemesi halinde ise aynı model ayıpsız bir araçla değiştirilmesini talep etmiş, 28.11.2006 tarihli ıslah dilekçesi ile de, dava konusu araçla dava açıldıktan sonra 19.09.2006 tarihinde trafik kazası geçirdiğini, kaza sonucu aracın tam hasarlı olduğu kabul edilip pertotal işlemine tabi tutularak aracın trafikten kaydının silindiğini, sigorta şirketi tarafından da kendisine 21.870,00 YTL hasar tazminatı ödendiğini, bu nedenle aracın iadesi mümkün olmadığından dava dilekçesinde talep etmiş olduğu 26.945,00 YTL araç bedelinden sigorta şirketince ikinci el araç bedeli olarak ödenen 21.870,00 YTL mahsup edilerek, bakiye 5.075,00 YTL’nin ihtar tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte ödetilmesini talep etmiştir. Yargılama sırasında alınan 13.04.2006 tarihli bilirkişi kurulu raporunda açıkça belirtildiği üzere, aracın yokuş yukarı çıkmak için gerek düz vites gerekse otomatik vites seçeneğinde zorlandığı, geri kaymanın 1,5-2 metreye yakın olduğu, bu durumun imalat hatasından kaynaklandığı anlaşılmakta olup, mahkemenin kabulü de bu yöndedir. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesi hükmü uyarınca tüketici, satın aldığı malın ayıplı olduğunun anlaşılması halinde satıcıdan, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Tüketici, yasanın kendisine tanıdığı bu dört seçenekten birini tercih etmek hakkına sahip olup, bunlardan herhangi birini kullanmaya zorlanamaz. Dava konusu olayda, davacı tercih hakkını öncelikle bedel iadesi, olmadığı takdirde aracın yenisi ile değiştirilmesi olarak kullanmışsa da daha sonra 19.09.2006 tarihli ıslah dilekçesi ile aracın geçirmiş olduğu trafik kazası ve pertotal işlemi nedeniyle aracı iade etmesinin mümkün olmadığını bildirerek, satış bedelinden sigorta şirketinden almış olduğu tazminat miktarını mahsup ederek kalan 5.075,00 YTL’nin ödetilmesini istemiştir. Pertotal işlemi nedeniyle satışa konu olan aracın iadesi mümkün olmadığına, davacının da talebini, az yukarıda belirtilen, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesinde kendisine tanınan seçimlik haklardan olan “ayıp oranında bedel indirimi” olarak ıslah etmiş olmasına göre, davacının ıslah dilekçesindeki talebi dikkate alınarak, satış konusu aracın ayıplı değeri ile ayıpsız değeri arasındaki farkın bilirkişi aracılığıyla belirlenerek, tespit edilecek miktarın, ıslah dilekçesindeki talep aşılmamak suretiyle ödetilmesine karar verilmesi gerekirken, ıslah dilekçesi ve satış konusu aracın iade imkanının kalmadığı göz ardı edilerek yazılı şekilde aracın iade edilmesi koşuluyla ödenen bedelin davalılardan tahsiline karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2-) Bozma nedenine göre tarafların diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir. 1. bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün taraflar yararına (BOZULMASINA), 2. bent gereğince tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde 1.486,20 YTL’nin davalı T. Oto A.Ş.’ye, 1.468,20 YTL’nin davalı F. Oto’ya iadesine, 24.09.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi. [2] BİLGEN, Mahmut. HMK’da Islah ve Belirsiz Alacak Davası, Adalet Yayınevi, Ankara 2021, s.701
4. SONUÇ
Tüketici uyuşmazlıklar bakımından ıslah, önceki Yargıtay kararları çerçevesinde kabul edilebilir bulunmazken, ayıbın gizli olduğunun anlaşılması hallerinde ve iadenin mümkün olmadığı hallerde, ıslah kurumuna başvurulması mümkündür.
Her durumda gizli ayıbın bulunduğu hallerde tüketicinin ıslah talebine ilişkin verilen Hukuk Genel Kurulu kararını, yalnızca gizli ayıba ilişkin değil, tüketici uyuşmazlıklarında ıslah kurumuna ilişkin yapmış olduğu gerekçelendirmeyle, genel olarak tüketici uyuşmazlıkları bakımından ıslaha ilişkin vermiş olduğu bir karar olarak da ele almak gerekir. Çünkü, Hukuk Genel Kurulu’nun tüketici uyuşmazlıklarında ıslah sorununa, söz konusu seçimlik hakların seçildiği anda tüketildiği yaklaşımını da bertaraf edecek nitelikte yaklaştığı açıktır. Bu kararda en çarpıcı varılan sonuç “Davacı sözleşmeyi ayakta tutarak malın yenisi ile değiştirilmesini istediğine göre, davalılar, tüketicinin tercihine göre, sorunun çözümlenmesi ile yükümlüdür. Açıklanan tüm bu olgu ve yasal düzenlemeler karşısında, yenisi ile değiştirilmesini isteme koşulları gerçekleşen araca ilişkin olarak; dava dilekçesinde tercih hakkını ücretsiz onarım yönünde kullanan davacının, ıslaha gerek olmaksızın aracın misliyle değiştirilmesi şeklinde değiştirebileceği kuşkusuzdur.” Hukuk Genel Kurulu’nun bu yaklaşımı, kanımızca tüketicinin seçimlik haklarını kullanmadaki özgürlüğünün kısıtlanamayacağı yönündedir. Elbette, işbu durum yargılama sürecinde tüketiciye sonsuz bir hak olarak bahşedilmemelidir. Ancak tüketicinin elinde olmayan haller dolayısıyla, yargılama sürelerinin uzaması, bu esnada, malın kaybolması, pertotal işlemine tabi olması, çalınması gibi hallerde, tüketici lehine karar verilemeyecek olması, hakkaniyet ile bağdaşmaz. Tüketici bu hallerde iddiasını ispatlayabildiği ölçüde, ıslah kurumuna başvurmaksızın dahi, seçimlik haklarını kullanmada özgür bırakılmalıdır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı, yalnızca gizli ayıbın ortaya çıktığı uyuşmazlıklar bakımından değil, aynı zamanda, kayıp, pertotal, çalınma hallerinde, tüketicinin iddiasını ispatlayabildiği ölçüde seçimlik hakkını kullanabileceği şeklinde anlaşılmalıdır.
Av. İlke Boyacıoğlu
Kaynaklar:
1. BİLGEN, Mahmut. Hukuk Yargılamasında Islah, Adalet Yayınevi, Ankara 2016, s. 564-572
2. BİLGEN, Mahmut. HMK’da Islah ve Belirsiz Alacak Davası, Adalet Yayınevi, Ankara 2021, s.701
Kaynak: Av. İlke Boyacıoğlu İçerik, Özgun Law firmasının özel izni ile yayınlanmıştır. Yazıya ilişkin tüm hak ve sorumluluk yazara aittir.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.