tüzel kişilik – Muhasebe News https://www.muhasebenews.com Muhasebe News Tue, 06 Dec 2022 17:21:23 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.3.3 Binek oto lastik alımı gider kısıtlamasına tabi olacak mıdır? https://www.muhasebenews.com/binek-oto-lastik-alimi-gider-kisitlamasina-tabi-olacak-midir/ https://www.muhasebenews.com/binek-oto-lastik-alimi-gider-kisitlamasina-tabi-olacak-midir/#respond Wed, 07 Dec 2022 00:20:00 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=135283 Tüzel kişiliklerde mevcut binek araçlar için yapılan lastik alımında, tüzel kişilik adına düzenlenecek faturanın muhasebeleştirilmesi esnasında KDV tutarının gider kısıtlaması uygulanması gerekir mi?

Binek araçlarının tüm giderlerinde Kısıtlama uygulanır. Uygulama ödenen KDV içinde geçerlidir.

____________________________

İLGİLİ İÇERİKLER

Binek otomobillere alınan lastikler için gider kısıtlaması uygulanır mı?

Binek otomobil lastik alımlarında amortisman gider kısıtlaması uygulaması ve KDV uygulaması nasıldır? Araba lastikleri amortismana tabii midir? Şartları nelerdir?

Araç lastikleri Amortismana tabidir. 345 sıra no.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin “I-Ticari Amaçla Kullanılan Araçlar İçin İktisap Edilen Lastiklerin Faydalı Ömürleri” başlıklı (I) bölümünde; “…339 sıra numaralı Tebliğ ile değişik 333 sıra numaralı Tebliğ eki listenin 3.72 numaralı bölümünde otomobil, kamyon, minibüs, midibüs, yük arabaları, özel amaçlı olarak kullanılan araçlar ve benzeri araçlara ait lastikler (Yeni satın alınan araçlarda hazır olanlar hariç) yer almakta olup, bunların faydalı ömürleri 2 yıl ve amortisman oranları da % 50,00 olarak tespit edilmiştir.

Lastik alımı için ödenen bedel ve KDV için %30- %70 kıyaslaması yapılır. Gider yazılacak Kısım %70’dir. KDV’nin de indirilecek kısmı KDV’nin %70’tir.


Kaynak: İSMMMO
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/binek-oto-lastik-alimi-gider-kisitlamasina-tabi-olacak-midir/feed/ 0
Tahkim Sözleşmelerinin Üçüncü Kişilere Teşmili https://www.muhasebenews.com/tahkim-sozlesmelerinin-ucuncu-kisilere-tesmili/ https://www.muhasebenews.com/tahkim-sozlesmelerinin-ucuncu-kisilere-tesmili/#respond Tue, 23 Feb 2021 23:00:51 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=102331

Av. İlke Boyacıoğlu
i.boyacioglu@ozgunlaw.com


I. Giriş

Daha önceki yazımızda tahkim sözleşmelerinin hükümsüzlüğüne değinmiş, taraflar arasında bağlayıcı ve yazılı bir tahkim anlaşması olmadıkça, tahkim anlaşmasının hükümsüz olacağından bahisle, söz konusu uyuşmazlığın devlet mahkemeleri eliyle çözümlenmesi gerektiğinden bahsetmiştik. Taraflar arasında yazılı bir tahkim anlaşması bulunmamasına rağmen, bazı durumlarda tahkim anlaşmasının tarafı olmayan bir üçüncü kişinin kendisini tahkimde taraf sıfatıyla bulabilmesi mümkündür. Bu halde, ilgili tarafın ilk itirazı davacı taraf ile aralarında usulüne uygun yapılmış, geçerli bir tahkim sözleşmesi bulunmaması olacaktır. Ancak, tahkim anlaşmasının üçüncü kişilere teşmili denilen kurum ile bu eksikliğe rağmen istisnai hallerde üçüncü taraf tahkimde taraf sıfatına sahip olabilir. Tahkim anlaşmasının üçüncü kişilere teşmili denilen bu kurumun hükümsüzlük ile ilişkisini ise bu kurumun usule değil, esasa ilişkin bir kurum olmasından kaynaklandığını vurgulamıştık. Bu yazımızda, söz konusu bu kurumun hangi hallerde işletilebileceğini, Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuka Yansımış kararlar ışığında inceleyeceğiz.

II. Grup Şirketleri ve Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması

Tüzel kişilik perdesinin aralanması, bilinen tanımıyla, tüzel kişi ile pay sahipleri arasındaki mal ayrılığı ve sorumsuzluk prensibinin istisnası olarak, tüzel kişilik yapısının hukuk düzenine aykırı olarak, kötüye kullanılması ya da şirket ile pay sahipleri arasındaki ayrılığa dayanmanın dürüstlük kuralına aykırı düştüğü durumlarda tüzel kişilik perdesinin kaldırılması ve pay sahiplerinin sorumluluğuna gidilebilmesi olarak tanımlanır. Bu teorinin tahkim sözleşmesine uygulanmasıyla da normalde tahkim sözleşmesinin tarafı olmayan bir başka şirketin, tahkimde taraf olması sonucu ortaya çıkacaktır. Türk hukukunda istisnai olarak uygulanan bu kural, uluslararası hukukta ve tahkim yargılamasında da aynı yaklaşımla uygulanır.

Kurumsal yapının kötüye kullanılması, şirket malvarlıklarının birbirine karışması, şirket öz kaynaklarının uyuşmazlığa konu işlemin başında yetersiz oluşu bu sonuca yol açabilecektir. Yine grup şirketler bakımından, yavru şirketlerin hâkim şirketçe kötüye kullanılması da uygulamada sıklıkla karşılaşılan argümanlardandır. [1]

Grup şirketleri bakımından, pratikteki beklentinin aksine davacı taraf için işletilen perdenin aralanması teorisinin tahkimdeki (çoğu zaman davalı nezdinde uygulatılmaya çalışılır) en önemli ve en meşhur örneği ICC tahkim heyeti tarafından verilen Dow Chemical kararıdır. Bu davada, DOW CHEMICAL (Venezuela) isimli şirket Fransız, Boussois-Isolation isimli şirket ile bir tahkim anlaşması yapar. Taraflar arasında yapılan iki farklı distribütörlük anlaşmasının konusu termal izolasyon ekipmanlarının Fransa’da dağıtımıdır. Daha sonra Fransa’daki Boussois-Isolation sözleşmelerden birinde yer alan hak ve yükümlülüklerini üçüncü bir şirkete devreder.  Bu davada Dow Chemical isimli şirket 1. Dow Chemical France (Fransa) 2. The Dow Chemical Company (ABD) 3. Dow Chemical A.G. (İsviçre) 4. Dow Chemical Europe (İsviçre) grup şirketleri ile birlikte davacı sıfatı ile davada yer almıştır. Davalı her ne kadar, 1 ve 2 numaralı şirketin tahkim anlaşmasının tarafları olmadığını savunsa da tahkim heyeti ABD’de yer alan şirketin tahkim anlaşmasının tarafı olan şirketin üzerinde mutlak hakimiyetinin olduğunu, tartışma konusu yapılan diğer şirketin de (Fransa’da yer alan) asıl sözleşmenin uygulanmasında kilit bir konumda olduğunu belirterek, tüzel kişilik perdesinin aralanması yolu ile tahkim sözleşmesine taraf olduklarını belirtmiştir. [2]

ICC’nin vermiş olduğu bu karar rağmen, İsviçre ve İngiltere gibi tahkim dünyasının önde gelen ülkeleri, grup şirketleri bakımından söz konusu teorinin işletilmesinde oldukça kısıtlayıcıdır.  Örneğin, ICC tahkiminin yer aldığı Peterson Farms Inc v C&M Farming Ltd [2004] isimli davada, İngiltere mahkemesi, temyizde teorinin uygulanmasının İngiltere hukuku açısından mümkün olmadığını ileri sürerek, hakem kararını iptal etmiştir. Bu noktada, tahkim yeri İngiltere olarak belirlenmiş bir tahkim şartına istinaden açılacak bir davada, grup şirketleri bakımından perdenin aralanması teorisini işletmek neredeyse mümkün değildir. Böyle bir hakem kararının varlığında dahi, karar, tahkim yeri hukukuna göre iptal edilebilir olduğu sürece işletilemeyecektir. [3]

İsviçre Hukukunda perdenin aralanması teorisi ile ilgili olarak, sınırlı bir uygulamayı tercih eden ülkelerdendir. Özellikle grup şirketleri bakımından, ana şirketin bağlı şirketine garantör olması hali dahi borcun üstlenilmesi söz konusu olmadıkça, perdenin aralanması için yeterli değildir. Bu bakımdan İsviçre uygulaması, üçüncü tarafın sözleşme müzakerelerindeki aktif rolü, sözleşmenin ifa edilmesi sırasında üçüncü tarafın ifaya katılımı, temsilci sıfatıyla hareket edip etmediği noktalarında duracaktır. Üçüncü tarafın müzakere süreçleri dahil, ifaya katılımının tespit edilmesi, tahkim anlaşmasının üçüncü kişilere teşmili bakımından önemlidir. [4]

Bu teorinin, tahkim yargılamasında dikkat çeken uygulamasında off-shore şirketler ve özellikle deniz ticaretinde başvurulan bir gemi-bir şirket kuralının uygulandığı haller daha çok göz önünde tutulmalıdır. Yargılamaya konu bu tür şirketlerin varlığı konusunda, şirket ortaklarının sorumluluklarını kısıtlamak veya tamamıyla bundan kurtulmak maksadıyla giriştiği bu örneklerde, hakem kurullarını tahkim anlaşmasının üçüncü kişilere teşmiline ikna etmek çok daha kolay olacaktır.

III. Dürüstlük Kuralı’nın Etkisi

Grup şirketlerin bulunmadığı hallerde, tahkim sözleşmelerinin üçüncü kişilere teşmilini sağlayan ve hem kıta Avrupası hukukunda hem de Anglo Sakson Hukukunda “principle of estoppel” olarak bilinen Türkçe’de estoppel prensibi veya teorisi olarak karşılık bulan kurum hiç şüphesiz Dürüstlük Kuralıdır. Öyle ki, bu makale altında teşmil bakımından incelemeye konu diğer hallerin temeli ve çıkış noktası da bu kurumdur.

Anglo Sakson hukuk sitemini benimsemiş ABD’de kural olarak estoppel teorisi ile üçüncü kişinin tahkim sözleşmesine taraf yapılabilmesi iki durumda mümkündür. İlk durum üçüncü kişinin asıl sözleşmeye dayanarak hak talep etmesi ve bu sözleşmeden doğrudan veya dolaylı olarak menfaat sağlamasıdır. İkinci durum ise, üçüncü kişinin talep ve iddialarının asıl sözleşme ile bağlantılı olmasıdır. ABD Temyiz Mahkemesi 2010 tarihli bir kararında bu iki durum açısından dosyayı incelemiş ve tahkim anlaşmasının teşmilini kabul etmemiştir. “Buna göre, Noble Şirketi, sahip olduğu petrol platformlarının kasırgalara karşı yeni yönetmeliklere de uygun olarak güçlendirilmesi için Bridon firmasının distribütörü Certex’den bağlama halatları sipariş etmiştir. Certex, distribütörü olduğu, Bridon’a siparişi iletmiş ve söz konusu halatları Bridon’ın teslim etmesini talep etmiştir. Taraflar arasındaki sipariş formlarında, muhtelif tahkim klozları yer almaktadır, ancak Noble şirketi, Certex ve Bridon arasındaki sipariş formlarında yer alan tahkim klozlarından haberdar değildir. Ike kasırgasında, Bridon’ın teslim ettiği platformlar zarar görmüştür, bunun üzerine Noble şirketi platformların kendisine taahhüt edilen özelliklere haiz olmadığından bahisle Bridon ve Certex’e dava açar. Bridon ve Certex, kendi aralarında yer alan yetkili satıcılık sözleşmesinde bulunan tahkim şartına göre tahkim davasının açılamayacağını ileri sürmüştür ve bu iddiada davalılar, davacının estoppel teorisine göre yetkili satıcılık sözleşmesinin uygulanması noktasında doğrudan menfaat sahibi olması gerektiğini ancak böyle bir menfaatinin bulunmamasından dolayı kararı temyiz etmiştir. Temyiz mahkemesi Noble şirketinin taraf olmadığı ve davalılar arasında bulunan yetkili satıcılık sözleşmesinde yer alan tahkim şartına atıf yaparak, tahkim şartının davacıya teşmil etmesi yönündeki kararı bozmuştur. [5]

Estoppel teorisinin yardımıyla, tahkim şartının üçüncü kişilere teşmil ettiği ve Temyiz Mahkemesince üzerinde durulan şartlardan biri olan menfaat kriterine konu davalardan biri American Bureau of Shipping v. Tencara Shipyard SPA davasıdır. Davada gemi inspektörü American Bureau of Shipping, bir grup yatırımcıyla yaptığı sözleşme kapsamında bir yat inşa eden İtalyan gemi inşaatçısı Tencara için denize uygunluk sertifikası sağlamıştır. Daha sonra, yatın defolu olduğu tespit edilmiş ve yatırımcılar ile onların sigortacıları, Tencara aleyhine, Tencara da American Bureau of Shipping aleyhine dava açmıştır. Tencara ve American Bureau of Shipping arasındaki sözleşme, denize uygunluk sertifikasına atıf yoluyla açıkça bir tahkim şartı içermekteydi. Temyiz Mahkemesi, bölge mahkemesinin, Tencara ile American Bureau of Shipping arasındaki taleplerin tahkime tâbi olduğunu ve yatırımcının taleplerinin de bu kapsamda olacağını öngören kararını onadı. Mahkeme, yatırımcıların, tahkim şartı içeren sözleşmeden doğrudan bir menfaat elde ettikleri için tahkime gitme yükümlülüklerini reddetmekten estoppel teorisine istinaden menedildiklerine karar verdi; zira denize uygunluk sertifikası, daha düşük sigorta oranı almalarını ve Fransız bayrağı çekmelerini sağlayacaktı. Ancak yatırımcıların tahkim sözleşmesine taraf olmadıkları noktasındaki itirazları kabul edilmemiştir. [6]

İsviçre hukukunun tahkim anlaşmasının üçüncü kişilere teşmili noktasındaki çıkışı, Türk Yargıtay’ının dürüstlük kuralı perspektifinden bu konuya yaklaşımına oldukça benzerdir.

IV. Halefiyet Yolu ile Teşmil

Bir kişinin veya işletmenin diğerinin hak ve borçlarına halef olduğu hallerde, taraflar arasında aksine bir anlaşma yapılmamış ve açıkça hüküm altına alınmamışsa, hak ve borçlara halef olan taraf kendisini taraf olmadığı bir tahkim şartının davacısı veya davalısı konumuna getirebilir. Uygulamada bunun en tipik örneği birleşme ve devralma projelerinde görülür.

Bir birleşme ve devralma projesi sonunda kurulan yeni şirket veya ayakta kalan şirket, külli halefiyet prensibi uyarınca, diğer şirket veya şirketlerin hak ve borçlarını üstlenmiş olurlar. Bu konuda, halef olanın tahkim itirazlarında bulunduğu hallerde dahi, uluslararası hukukta ortak yargı halefiyetin tespit edildiği hallerde, aksine sözleşmeler yapılmadıkça, halef olanın tahkim anlaşmasının tarafı olacağıdır. Miras Bırakanın taraf olduğu sözleşmelerde bulunan tahkim şartları açısından da durum mirasçılar için böyledir.

Sigorta sözleşmeleri kapsamında sigortacının sigortalının yerine geçtiği hallerde de halefiyet prensibi uygulanır. Bu bakımdan, sigortacının taraf olmadığı tahkim sözleşmelerinde, sigortalının halefi olduğu hakları kapsamında, tahkim yargılamasında yer alması mümkündür.

V. Kefalet Sözleşmelerinin Durumu

Bilindiği üzere TBK’nın 596. Maddesi gereğince, kefil alacaklıya ifada bulunduğu ölçüde onun haklarına haleftir şeklinde düzenlenmiştir. Kefalet sözleşmesi asıl borcun alacaklısı ile kefil arasında ivazlı ya da ivazsız olarak kurulabilir. Bu sözleşme, feri niteliktedir, ancak tahkim şartı bakımından birtakım yazarlar tarafından farklı bir sözleşme olarak nitelendirilmiştir. Bu sebeple, asıl borç ilişkisinde yer alan tahkim şartının kefile karşı ileri sürülemeyeceğini savunanlar vardır. Asıl borçlunun borcundan dolayı kefile, borçluya uygulanacak olan tahkim şartını yöneltmek ne kadar mümkündür? Böyle bir borçtan kaynaklanan alacak davasında tahkim şartının hem asıl borçluya hem de kefile işletilmesi ve tahkim şartının bu kapsamda teşmili mümkün müdür?

Bu konuda öğreti görüşleri ikiye ayrılmaktadır. Bir kısım, kefilin kefalet sözleşmesi gereği borcunun her ne kadar feri nitelik taşısa da borçlunun olumsuz zararlarını karşılamayı üstlendiği noktasından hareketle asli bir yönü taşıdığını bu sebeple tahkim şartının teşmil etmeyeceğini savunmuştur. Bir kısım da kefilin kefaletinin aynı sözleşmede asıl borçlu ile aynı tahkim şartına bağlanmış olmasını öne sürmektedir. Ancak bu noktada belirtmek gerekir ki, aynı sözleşme içerisinde de olsa kefil sıfatıyla borcun üstlenilmesi halinde, tahkim anlaşması, kefili de kapsayacak nitelikte yazılmışsa, kefil ile alacaklı arasında da tahkim anlaşmasının varlığından bahsetmek gerekir. Bu noktada teşmilden bahsetmek doğru olmayacak görüşündeyiz. Söz konusu bu durumda, aynı sözleşmede yer almakla birlikte, kefaleti içine alan ve kefilin onayladığı, altına imza attığı bir tahkim anlaşması zaten vardır. Bu konuda aksinin iddia edilmesi halinde, dürüstlük kuralına aykırılık ve estoppel teorisine aykırılık iddiasında bulunulabilir. Bu yönüyle, tahkim anlaşmasının kefile kefil sıfatından dolayı değil, ancak dürüstlük kuralı perspektifiyle sirayet edeceği yargılama sırasında ayrıca tartışılabilir.

VI. Sonuç

Bu makalenin kapsamı dışında kalmakla birlikte yargılama esnasında uygun düştüğü ölçüde, taraf olunan argümanın niteliğine göre (davalı ya da davacı tarafta olmak, tahkim anlaşmasının sirayetini savunan ya da aksini iddia eden tarafta kalmak gibi durumlara göre değişebilir) kefilin söz konusu sözleşmedeki konumunun da tartışma konusu yapılması gerekebilir. Uygulamada bazı hallerde kefaletin garantör yerine veya üçüncü kişinin fiilini taahhüt olarak kullanıldığını görmekteyiz. Kavramlara ve içtihatlara hâkim olunmadan tasarlanan sözleşme klozları, uygulanacak olan hukuk ve tahkim yeri hukuku dikkate alınmadığında, sözleşme taraflarını ulaşılmak istenen sonuçtan farklı bir noktaya taşıyabilir. Bu bakımdan sözleşmelerin hazırlanması ve borçlunun borcunun kefalet, garanti veya üçüncü kişinin fiilini taahhüt yoluyla üstlenmesi noktasında hem teorik hem de sözleşmeye uygulanan hukuk açısından içtihatlar vasıtasıyla nasıl yorumlanacağının iyi değerlendirilmesi ve bu sözleşmelerin bu yönüyle kaleme alınması ve asıl borca konu sözleşmelerin bir klozu haline getirilip, getirilemeyeceğinin tartışılması ve önceden araştırılması gerekir. Örneğin, asıl borcun şartlarının belirlendiği bir sözleşmede, borçlu ile aynı sözleşmede yer alan kişi ya da şirketin garantör ya da üçüncü kişinin fiilini taahhüt olarak nitelendirilmesi halinde, bu taahhüdün sırf aynı sözleşmede bulunması nedeniyle kefalet olarak yorumlanabileceği durumlar vardır. Bu noktada, teminat sağlayan tarafın asıl borçlu ile olan ilişkisi ve organik bağı da önemlidir.  Teminat sağlayan sözleşmeler bakımından, ilgili sözleşmenin sıkı şekil şartlarına bağlı olması da ilgili ilişkinin geçersizliğini ortaya çıkarabilir. Bu noktada söz konusu ilişkinin şekil şartlarına uyulmaması nedeniyle geçersizliğinin savunulmasının, tahkim şartına nasıl sirayet edebileceği ayrı bir tartışmanın konusu olacaktır.

Yukarıdaki açıklamalarımız ışığında tahkim sözleşmesinin bağımsızlığı prensibine rağmen, üçüncü kişi ve kurumlara sirayet edebileceği durumlar anlatılmıştır. Kefalet, garanti sözleşmeleri ve garanti sözleşmesi türlerinden biri olan üçüncü kişinin fiilini taahhüt gibi hallerde, üçüncü kişiye teşmil bu sözleşmelerin karakteristiğinden kaynaklanmamaktadır. Ancak dürüstlük kuralı, teminat sağlayan ve asıl borçlu arasındaki organik bağ vb. gibi diğer nedenler ile tahkim sözleşmelerinin kefile, garantöre ya da üçüncü kişiye sirayet ettiğini yargılamalar sonucunda görebiliyoruz.

Av. İlke Boyacıoğlu

Kaynakça:

1. İlhan, Hüseyin Afşin. Tahkim Sözleşmesinin Esasına İlişkin Geçerlilik Şartları, Adalet Yayınevi, Ankara 2016, s.141

2. https://www.trans-lex.org/204131/_/icc-award-no-4131-yca-1984-at-131-et-seq-/

3.https://www.internationallawoffice.com/Newsletters/Arbitration-ADR/United-Kingdom/Clifford-Chance-LLP/Group-of-Companies-Doctrine-Not-Part-of-English-Law

4. Simon Bianchi (LALIVE), January 3, 2020, Extension of Arbitration Agreements to Non-Signatories in Switzerland: The Supreme Court Sticks to Her Guns

5. İlhan, Hüseyin Afşin. Tahkim Sözleşmesinin Esasına İlişkin Geçerlilik Şartları, Adalet Yayınevi, Ankara 2016, s. 145

6. Esen, Emre. Tahkim Şartının Üçüncü Kişilere Teşmili, s. 268


Kaynak: Av. İlke BOYACIOĞLU – İçerik, Ozgun Law firmasının özel izni ile yayınlanmıştır. Yazıya ilişkin tüm hak ve sorumluluk yazara aittir.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/tahkim-sozlesmelerinin-ucuncu-kisilere-tesmili/feed/ 0
Tarım Kooperatifinin Arazisini Sözleşme İle Kiralayarak Zirai Amaçlı Hizmet Vermesi Ortak Dışı İşlem Sayılır mı? https://www.muhasebenews.com/tarim-kooperatifinin-arazisini-sozlesme-ile-kiralayarak-zirai-amacli-hizmet-vermesi-ortak-disi-islem-sayilir-mi/ https://www.muhasebenews.com/tarim-kooperatifinin-arazisini-sozlesme-ile-kiralayarak-zirai-amacli-hizmet-vermesi-ortak-disi-islem-sayilir-mi/#respond Sat, 13 Oct 2018 20:30:54 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=16323 (GİB – ÖZELGE)

Konu: Tarım üretimi yapmakta olan kooperatifin arazisini sözleşme ile kiralayarak zirai amaçlı su teslim hizmeti vermesinin ortak dışı işlem sayılıp sayılmayacağı.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuz ve eklerinin incelenmesinden, Başkanlığımız görüşünün bildirilmesi Kooperatif ortağınızın sulama sahasındaki arazisinde tarım üretimi yapmakta iken tarla ve kuyu suyu kira sözleşmesi ile … Limited Şirketine söz konusu arazisini kiraladığını, Kooperatifinizce de proje sahasındaki bu araziye verilen zirai amaçlı su teslim hizmeti karşılığı kiracı şirket adına fatura düzenlediğinizi belirterek, düzenlemiş olduğunuz faturaya konu işlemin ortak dışı işlem olup olmadığına ilişkin istenilmektedir.

KURUMLAR VERGİSİ KANUNUNA GÖRE
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 2’nci maddesinin ikinci fıkrasında kooperatifler kurumlar vergisi mükellefleri arasında sayılmış, 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde ise tüketim ve taşımacılık kooperatifleri hariç olmak üzere, ana sözleşmelerinde sermaye üzerinden kazanç dağıtılmaması, yönetim kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden pay verilmemesi, yedek akçelerin ortaklara dağıtılmaması ve sadece ortaklarla iş görülmesine ilişkin hükümler bulunmakta olup, bu hükümlere fiilen uyan kooperatiflerin kurumlar vergisinden muaf olduğu hükme bağlanmıştır.

Tarımsal sulama kooperatiflerinde esas amaç, Devletçe ikmal edilmiş veya edilecek sulama tesislerinden alınacak veya her ne suretle olursa olsun tarım sahalarından çıkarılacak suyun ziraatte kullanılması ile ilgili arazi tesviyesi, tarla başı kanalları, tarla içi sulama ve drenaj gibi zirai sulama tesislerini kurmak veya kurulmuş olan sulama tesislerini işletmek, işlettirmek ve bakımını yapmak ve yaptırmaktır.

1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin “4.13. Kooperatifler” başlıklı bölümünde muafiyet şartlarına ilişkin ayrıntılı açıklamalara yer verilmiş, takip eden bölümlerde ise ortak dışı işlemler kooperatif türlerine göre ayrıntılı olarak örneklendirilmiş olup aynı Tebliğin “4.13.1.4. Sadece ortaklarla iş görülmesi” başlıklı bölümünde;

“Kooperatifler ortaklarının belirli ekonomik çıkarlarının ve özellikle meslek ve geçimlerine ait ihtiyaçlarının sağlanıp korunmasını amaçladıkları için faaliyetin normal olarak sadece ortaklarla sınırlı olması gerekmektedir. Bu nedenle, bir kooperatifin kurumlar vergisi muafiyetinden yararlanabilmesi için ana sözleşmesinde sadece ortaklarla iş görülmesine ilişkin hüküm bulunması ve fiilen de bu hükme uyulması gerekmektedir.

Ortak dışı işlemler, sadece ortak olmayanlarla yapılan işlemleri değil, ortaklarla kooperatif ana sözleşmesinde yer almayan konularda yapılan işlemleri de kapsamaktadır.”
açıklamasına yer verilmiştir.

Kooperatifçe yapılan bir işlemin ortak içi işlem olarak dikkate alınabilmesi için; işlem, faaliyet amacına, diğer bir ifadeyle, kooperatifin ana sözleşmesinde belirtilen uğraşı konusuna dahil olmalıdır ve faaliyet amacına dahil olan işin münhasıran kooperatif ortağıyla yapılması gerekmektedir.

Buna göre, Kooperatifiniz ortağı ile anılan Şirket arasında Sivrihisar Noterliğince düzenlenen … tarihli ve … yevmiye nolu tarla ve kuyu kira sözleşmesi ile patates üretimi yapılmak üzere kiralanmış olan arazi için, Kooperatifinizin proje sahasında bulunan derin kuyudan zirai amaçlı su teslimi hizmeti vermesi ile Kurumlar Vergisi Kanununun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde yer alan muafiyet şartlarından “Sadece ortaklarla iş görülmesi” şartı ihlal edilmiş olacağından, Kooperatifinize kurumlar vergisi mükellefiyeti tesis ettirileceği tabiidir.

KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNUNA GÖRE
Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun 1/1 inci maddesine göre, ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde Türkiye’de yapılan teslim ve hizmetler Katma Değer Vergisine tabidir.

3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun “1. Kültür ve Eğitim Amacı Taşıyan İstisnalar ” başlıklı 17/1-a maddesi ile Genel ve Katma bütçeli daireler, il özel idareleri, belediyeler, köyler, bunların teşkil ettiği birlikler, üniversiteler, döner sermayeli kuruluşlar, siyasi partiler ve sendikalar, kanunla kurulan veya tüzel kişiliği haiz emekli ve yardım sandıkları, kamu menfaatine yararlı dernekler, tarımsal amaçlı kooperatifler ve Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıfların; ilim, fen ve güzel sanatları, tarımı yaymak, ıslah ve teşvik etmek amacıyla yaptıkları teslim ve hizmetleri; aynı maddenin “Diğer İstisnalar” başlıklı 4/h bendinde de; zirai amaçlı su teslimleri ile köy tüzel kişiliklerince köyde ikamet edenlere yapılan ticari amaçlı olmayan perakende içme suyu teslimleri, kamu kuruluşları, tarımsal kooperatifler ve çiftçi birliklerince yapılan arazi ıslahına ait hizmetler katma değer vergisinden istisna edilmiştir.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, Kooperatifinizin gerek ortaklarına gerekse bunun haricinde olanlara zirai amaçlı su teslimleri, KDV Kanununun 17’nci maddesinin 4’üncü fıkrasının (h) bendi gereğince KDV’den istisna bulunmaktadır.

Kaynak: Eskişehir Vergi Dairesi Başkanlığı
26 Aralık 2016 Tarih ve 11355271-125.02.02[2-2016/3]-83703 Sayılı Özelge

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/tarim-kooperatifinin-arazisini-sozlesme-ile-kiralayarak-zirai-amacli-hizmet-vermesi-ortak-disi-islem-sayilir-mi/feed/ 0
Vakfa Ait İşletmeler Şube Oluşturulmadan Beyanname Verebilirler mi? https://www.muhasebenews.com/vakfa-ait-isletmeler-sube-olusturulmadan-beyanname-verebilirler-mi/ https://www.muhasebenews.com/vakfa-ait-isletmeler-sube-olusturulmadan-beyanname-verebilirler-mi/#respond Sat, 13 Oct 2018 07:00:47 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=17143 (GİB – ÖZELGE)

Konu: Vakfa ait sağlık alanında faaliyet gösteren işletmelerin, şube olmaksızın kar/zarar konsolidasyonu ile tek K.V., tek K.G.V. ve tek K.D.V Beyannamesi verip veremeyeceği.

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, Vakfınıza ait dört iktisadi işletmenin olduğu ve bu iktisadi işletmelerin İstanbul’da “… İktisadi İşletmesi” unvanı ile İstanbul Ticaret Siciline, Tekirdağ’da “… İktisadi İşletmesi” unvanı ile Tekirdağ Ticaret Siciline, “… İktisadi İşletmesi” unvanı ile Malkara Ticaret Siciline ve “… Merkezi İktisadi İşletmesi” unvanı ile de Çerkezköy Ticaret Siciline kayıtlı olduğu belirtilmiş olup, bu iktisadi işletmelerin şube oluşumuna gitmeksizin, kar ve zarar konsolidasyonu ile tek kurumlar vergisi beyannamesi, tek kurum geçici beyannamesi ve tek KDV beyannamesi verip veremeyeceği hususlarında bilgi talep edildiği anlaşılmaktadır.

KURUMLAR VERGİSİ KANUNUNA GÖRE
            5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 1’inci maddesinde dernek ve vakıflara ait iktisadi işletmelerin kazançlarının kurumlar vergisine tabi olduğu ve kurum kazancının, gelir vergisinin konusuna giren gelir unsurlarından oluştuğu hüküm altına alınmıştır.

Aynı Kanunun 2’nci maddesinde;
“…

(5) Dernek veya vakıflara ait iktisadî işletmeler: Dernek veya vakıflara ait veya bağlı olup faaliyetleri devamlı bulunan ve bu maddenin birinci ve ikinci fıkraları dışında kalan ticarî, sınaî ve ziraî işletmeler ile benzer nitelikteki yabancı işletmeler, dernek veya vakıfların iktisadî işletmeleridir. Bu Kanunun uygulanmasında sendikalar dernek; cemaatler ise vakıf sayılır.

(6) İktisadî kamu kuruluşları ile dernek veya vakıflara ait iktisadî işletmelerin kazanç amacı gütmemeleri, faaliyetlerinin kanunla verilmiş görevler arasında bulunması, tüzel kişiliklerinin olmaması, bağımsız muhasebelerinin ve kendilerine ayrılmış sermayelerinin veya iş yerlerinin bulunmaması mükellefiyetlerini etkilemez. Mal veya hizmet bedelinin sadece maliyeti karşılayacak kadar olması, kâr edilmemesi veya kârın kuruluş amaçlarına tahsis edilmesi bunların iktisadî niteliğini değiştirmez.
…”
hükümlerine yer verilmiştir.

Aynı Kanunun 14’üncü maddesinin ikinci fıkrasında; “Her mükellef vergiye tâbi kazancının tamamı için bir beyanname verir. Ancak, tüzel kişiliği bulunmayan iktisadî kamu kuruluşları ile dernek ve vakıflara ait iktisadî işletmelerden her biri için, bunların bağlı olduğu kamu tüzel kişileri ile dernek ve vakıflar tarafından ayrı beyanname verilir.”  hükümleri yer almakta olup 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında ise; “Kurumlar vergisi mükelleflerince, (dar mükellefiyete tâbi kurumlarda ticarî ve ziraî kazançlarla sınırlı olarak) cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere Gelir Vergisi Kanununda belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Tam mükellef kurumlar için geçerli olan esaslar, dar mükellef kurumlara da aynen uygulanır.”  hükümlerine yer verilmiştir.
Öte yandan, 1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin “14.1. Beyannamenin verilmesi” başlıklı bölümünde;
“….

İktisadi işletmelerin ortak yönetimi veya sermayesi olsa dahi faaliyetlerinin bağımsız ve farklı olması halinde ayrı ayrı mükellefiyet tesis ettirilmesi gerekmektedir. Aynı faaliyet alanında farklı işyerlerinde faaliyette bulunulması halinde ise tek mükellefiyet tesis ettirilmesi mümkündür. Ancak, farklı yönetim, sermaye ya da organizasyonu olan işletmelerin ayrı ayrı iktisadi işletme kabul edileceği tabiidir.
Örneğin; bir derneğe bağlı maden suyu işletmesi ile birlikte, özel poliklinik işletmesinin bulunması halinde bunların sermaye veya yönetiminin ayrı olup olmadığına bakılmaksızın, her biri için ayrı ayrı kurumlar vergisi mükellefiyeti tesis ettirilmesi gerekmektedir.

Diğer yandan, bir vakfa ait farklı illerde özel okul işletmelerinin bulunması halinde tüm okullar için tek bir iktisadi işletme üzerinden kurumlar vergisi mükellefiyeti tesis edilebilecektir.

Aynı faaliyet alanında farklı işyerlerinde faaliyette bulunulması nedeniyle her bir işyerinin ayrı bir iktisadi işletme kabul edilerek tesis edilen mükellefiyet kayıtları, talep edilmesi halinde 01.01.2012 tarihinden itibaren terkin edilecek ve tek mükellefiyet kaydı açılacaktır.”
açıklamalarına yer verilmiştir.

Yukarıda yer alan hüküm ve açıklamalar uyarınca diyaliz merkezi olarak faaliyet gösteren üç iktisadi işletmeniz; “… İşletmesi”, “… İktisadi İşletmesi” ve “… İktisadi İşletmesi” için tek bir iktisadi işletme üzerinden kurumlar vergisi mükellefiyeti tesis ettirilmesi, kâr ve zarar konsolidasyonu ile bu iktisadi işletmenin kazancının, ilgili oldukları dönem itibarıyla tek bir kurumlar vergisi beyannamesiyle ve tek geçici vergi beyannamesiyle beyan edilmesi mümkündür. Ancak, farklı yönetim, sermaye ya da organizasyonu olan iktisadi işletmeler ayrı ayrı iktisadi işletme kabul edileceğinden  “… Hastanesi ve… İktisadi İşletmesi” için ayrı bir kurumlar vergisi mükellefiyeti tesis edileceği tabiidir.

KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNUNA GÖRE
            3065 sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun;

-1/1 inci maddesinde; Türkiye’de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin katma değer vergisine tabi olduğu,
-17/4-c maddesinde, Gelir Vergisi Kanununun 81 inci maddesinde belirtilen işlemler ile Kurumlar Vergisi Kanununa göre yapılan devir ve bölünme işlemlerinin (Bu kapsamda vergiden istisna edilen işlemler bakımından Katma Değer Vergisi Kanununun 30 uncu maddesinin (a) bendi hükmü uygulanmayacağı, işlem sonunda faaliyetini bırakan, bölünen veya infisah eden mükelleflerce yüklenilen ve indirilemeyen vergiler, faaliyete başlayan veya devir ve bölünme sonrasında devredilen veya bölünen kurumların varlıklarını devralan mükellefler tarafından mükerrer indirime yol açmayacak şekilde indirim konusu yapılır.) KDV ‘den istisna olduğu,
hüküm altına alınmıştır.

Buna göre, diyaliz merkezi olarak faaliyet gösteren üç iktisadi işletmeniz; “… İşletmesi”, “… İktisadi İşletmesi” ve “… İktisadi İşletmesi” için tek bir KDV mükellefiyeti tesis ettirilmesi mümkün bulunmaktadır.
            Bu durumda, faaliyetlerine son verilerek mükellefiyetleri terkin edilen iktisadi işletmelere ait yüklenilen ve indirim yolu ile giderilemeyen KDV’lerin, mükerrer indirime yol açmayacak şekilde indirim hesaplarına alınması mümkündür.

Kaynak: İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı
11 Haziran 2016 Tarih ve 62030549-125[6-2013/486]-60325 Sayılı Özelge

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/vakfa-ait-isletmeler-sube-olusturulmadan-beyanname-verebilirler-mi/feed/ 0
Aynı Anda İki Denetim Firmasında Çalışılabilir mi? https://www.muhasebenews.com/ayni-anda-iki-denetim-firmasinda-calisilabilir-mi/ https://www.muhasebenews.com/ayni-anda-iki-denetim-firmasinda-calisilabilir-mi/#respond Sat, 12 May 2018 05:00:23 +0000 http://www.muhasebenews.com/?p=7013 1- BAĞIMSIZ DENETİM YÖNETMELİĞİNE GÖRE BAĞIMSIZ DENETİM YETKİSİ ALMAK İSTEYEN ŞİRKETLERİN ÇALIŞANLARI VE ORTAKLARI İÇİN HANGİ ŞARTLAR ARANIR?
Bağımsız Denetim Yönetmeliği’nin 13/1-i maddesinde bağımsız denetim kuruluşu olarak yetkilendirilme talebinde bulunan şirketlerin;
1.1- Denetçilerinin,
1.2- Ortaklarının,
1.3- Kilit yöneticilerinin,
başka bir denetim kuruluşunda veya bağımsız denetim faaliyeti gerçekleştiren herhangi bir gerçek kişi yanında ya da tüzel kişilikte ortak, yönetici veya denetçi olmaması, kendi adına bağımsız denetim faaliyetinde bulunmaması şartı getirilmiştir.

2- BAĞIMSIZ DENETÇİ OLARAK SEÇİLECEK KİŞİ HANGİ SEBEPLERDEN DOLAYI BİR DENETİM DÖNEMİ BOYUNCA DENETİM YAPMADAN BEKLEMELİDİR?
Çünkü denetime tabi şirketlerin genellikle;
2.1- Hesap dönemini izleyen üçüncü ayın sonuna kadar genel kurul toplantılarını yaptığı,
2.2- Bağımsız denetçi seçiminin de bu genel kurul toplantılarında yapıldığı,
2.3- Denetim raporlarının bir sonraki yıl genel kurul toplantı tarihinden hemen önce şirket yönetim kuruluna sunulduğu dikkate alındığında,
bağımsız denetçi olarak seçilen kişinin bir denetim kuruluşuna ortak ve/veya yönetici olması için en az bir denetim dönemi boyunca hiçbir denetim işi yapmadan beklemesi gerekir.

3- YÖNETMELİĞİN 13/1 MADDESİNDEKİ AMAÇ VE MAKSAT NEDİR?
Yönetmeliğin 13/1-i maddesindeki hükümden maksadın,
3.1- Bir denetim kuruluşunda ortak, yönetici veya denetçi sıfatıyla görev alan kişilerin bu dönem içinde sözleşme yapmak suretiyle kendi adlarına da denetim yapmalarını önlemek olduğu,
3.2- Kendi adına denetim sözleşmesi yapan bir denetçinin, bir yıl süresince denetim kuruluşu bünyesinde yer almasını engellemek gibi bir amacın bulunmadığı,
3.3- Kendi adına denetim sözleşmesi yapan bir denetçinin denetim kuruluşlarının ortağı veya yöneticisi olmasının engellenmesinin, kurumsallaşmayı olumsuz olarak etkileyeceği gibi kalite güvence sisteminin işleyişini de zayıflatacağı,
3.4- Bu durumun, kendi adına bağımsız denetim faaliyetinde bulunan denetçilerin şirketleşerek kurumsal bir yapı içerisinde denetim hizmeti sunmalarının önünde ciddi bir engel teşkil edeceği, yönünde yapılan değerlendirmeler neticesinde;

Kendi adına denetim sözleşmesi yapmış olan bir denetçinin, sonraki dönemlerde denetim faaliyetini yeni yetkilendirilecek bir denetim kuruluşu bünyesinde sürdürmek istemesi halinde, bu şirkette ortak veya yönetici olarak gösterilmesi durumunda; 

4- DENETÇİ KENDİ ADINA YAPTIĞI DENETİM SÖZLEŞMELERİ NE ZAMAN BİLDİRMELİDİR?
Denetçinin kendi adına yaptığı denetim sözleşmelerini, şirketin Bağımsız Denetim Kurulunca yetkilendirilmesinden önce imzalamış ve Bağımsız Denetim Kurumuna bildirmiş olması gerekir.

5- DENETÇİ HANGİ DURUMLAR İÇİN TAAHHÜTTE BULUNUR?
Denetçinin, söz konusu denetim sözleşmeleri kapsamındakiler hariç başka bir denetim faaliyetinde bulunmayacağı ve yeni bir denetim sözleşmesi imzalamayacağı hususunda taahhütte bulunması gerekir.

6- ŞİRKET HANGİ HUSUSTA TAAHHÜTTE BULUNUR?
Şirketin, kendi adına üstlendiği bağımsız denetim faaliyeti tamamlanana kadar denetçiye denetim kadrosunda yer vermeyeceği hususunda taahhütte bulunur.

Kaynak: Resmi Gazete (16.02.2017-29981)

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/ayni-anda-iki-denetim-firmasinda-calisilabilir-mi/feed/ 0
Tüzel Kişilerde İşe Başlama Bildirimi Nasıl Yapılır? https://www.muhasebenews.com/tuzel-kisilerde-ise-baslama-bildirimi-nasil-yapilir/ https://www.muhasebenews.com/tuzel-kisilerde-ise-baslama-bildirimi-nasil-yapilir/#respond Sat, 21 Apr 2018 09:15:18 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=12622 1- Ticaret Sicili Memurluklarınca Şirket Kuruluş Dilekçesi ve Bildirim Formu ile Bildirimde Bulunulması Zorunlu Olan Mükellefler
Kurumlar vergisi mükellefi olup da Türk Ticaret Kanununun 30’uncu maddesi uyarınca tescil için başvuran mükelleflerin (A.Ş., LTD.ŞTİ. ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirket) işe başlama bildirimlerinin, işe başlama tarihinden itibaren 10 gün içinde ticaret sicilli memurluğunca ilgili vergi dairesine Şirket kuruluş dilekçesi ve bildirim formu ile yapılaması gerekmektedir.

2- Ticaret Sicili Memurluklarınca Şirket Kuruluş Dilekçesi ve Bildirim Formu ile Bildirimde Bulunulması Zorunlu Olmayan Tüzel Kişiler ve Tüzel Kişiliği Olmayan Mükellefler
İşe başlamanın İşe Başlama / Bırakma Bildirimi ile bağlı bulunan vergi dairesine işe başlama tarihinden itibaren 10 gün içinde bildirilmesi gerekmektedir.

Kaynak: Gelir İdaresi Başkanlığı

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi,  gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/tuzel-kisilerde-ise-baslama-bildirimi-nasil-yapilir/feed/ 0
Gelir Vergisi Mükellefi Olmanın Şartları Nelerdir? https://www.muhasebenews.com/gelir-vergisi-mukellefi-olmanin-sartlari-nelerdir/ https://www.muhasebenews.com/gelir-vergisi-mukellefi-olmanin-sartlari-nelerdir/#respond Thu, 12 Apr 2018 10:30:26 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=19467 1- GELİR VERGİSİ MÜKELLEFİ OLMANIN ŞARTLARI NELERDİR?
Gelir vergisi mükelleflerinin ticari, sınaî veya zirai bir işle ilgili fiili olarak çalışmaya başlamaları, bu kişilerin vergi mükellefi olmalarını gerektirir. Fiili olarak çalışmaya başlamaktan kasıt mükellefin faaliyetine başladığını gösteren bazı şartların oluşmasıdır.
Bu şartlar;
1.1- Bir işyeri açmak (İşyeri açmaktan maksat, belli bir yerde bilfiil ticari veya sınaî faaliyete geçmek demektir. Bir yerin ne maksatla olursa olsun sadece tutulmuş olması veya içinde tertibat ve tesisat yapılmakta bulunması işyerinin açıldığını göstermez.),
1.2- İşyeri açılmamış olsa bile ticaret siciline veya mesleki bir teşekküle kaydolunmak,
1.3- Kazançları basit usulde tespit edilen tüccarlar için işle bilfiil uğraşmaya başlamak.

***Yukarıda sayılan şartlardan herhangi birinin gerçekleşmiş olması mükellefiyette işe başlanıldığını gösterir.

***Adi Ortaklık, kollektif ve adi komandit şirket olarak faaliyette bulunulması durumunda, her bir ortak için ayrı ayrı gelir vergisi mükellefiyeti, gelir stopaj ve katma değer vergisi bakımından ise ortaklık adına vergi mükellefiyeti tesis edilecektir. Faaliyetten elde edilen kazanç, her bir ortak tarafından ortaklıktaki payları oranında beyan edilerek vergilenmektedir.

***Kollektif şirketler, tüzel kişiliği haiz olmakla birlikte bu şirketler değil ortakları gelir vergisi mükellefi olarak vergilendirilir.

2- GELİR VERGİSİNE GÖRE DAR VE TAM MÜKELLEFLERİN TESPİTİ NASIL YAPILIR?
2.1-
Türkiye’de yerleşmiş olan gerçek kişiler ile resmi daire ve müesseselere veya merkezi Türkiye’de bulunan teşekkül ve teşebbüslere bağlı olup adı geçen daire, müessese, teşekkül ve teşebbüslerin işleri dolayısıyla yabancı memleketlerde oturan Türk vatandaşları Türkiye içinde ve Türkiye dışında elde ettikleri kazanç ve iratların tamamı üzerinden vergilendirilirler.
2.2- Türkiye’de yerleşmekten kasıt, ikametgâhın Türkiye’de olması veya bir takvim yılı içinde Türkiye’de devamlı olarak 6 aydan fazla oturulmasıdır.
2.3- Geçici ayrılmalar Türkiye’de oturma süresini kesmez.
2.4- Türkiye’de yerleşik olmayan gerçek kişiler Türkiye’de elde ettikleri kazanç ve iratlardan dolayı dar mükellef olarak vergilendirilirler. Dar mükelleflerin, yabancı ülkelerde elde ettikleri kazanç ve iratlar beyannameye dâhil edilmez.

Kaynak: Gelir İdaresi Başkanlığı

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/gelir-vergisi-mukellefi-olmanin-sartlari-nelerdir/feed/ 0
Gemiye Türk Bayrağı Çekme Hakkı Nasıl Uygulanır? https://www.muhasebenews.com/gemiye-turk-bayragi-cekme-hakki-nasil-uygulanir/ https://www.muhasebenews.com/gemiye-turk-bayragi-cekme-hakki-nasil-uygulanir/#respond Wed, 21 Mar 2018 15:15:23 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=20081 1- GEMİYE TÜRK BAYRAĞI ÇEKME HAKKI NASIL UYGULANIR?
Türk Bayrağını çekme hakkı ve yükümlülüğü;
1.1- Her Türk gemisi Türk Bayrağı çeker.
1.2- Yalnız Türk vatandaşının malik olduğu gemi, Türk gemisidir.

2- BİRDEN FAZLA KİŞİYE AİT OLAN GEMİLER NE ZAMAN TÜRK GEMİSİ YAYILIR?
Birden fazla kişiye ait olan gemiler;
2.1- Paylı mülkiyet hâlinde, payların çoğunluğunun,
2.2- Elbirliğiyle mülkiyet hâlinde, maliklerinin çoğunluğunun,
Türk vatandaşı olması şartıyla Türk gemisi sayılırlar.

3- HANGİ KURUM VE KURULUŞLARA AİT GEMİLERE TÜRK BAYRAĞI ASILABİLİR?
Türk kanunları uyarınca kurulup da;
3.1- Tüzel kişiliğe sahip olan kuruluş, kurum, dernek ve vakıflara ait olan gemiler, yönetim organını oluşturan kişilerin çoğunluğunun Türk vatandaşı olması,
3.2- Türk ticaret şirketlerine ait olan gemiler, şirketi yönetmeye yetkili olanların çoğunluğunun Türk vatandaşı olmaları ve şirket sözleşmesine göre oy çoğunluğunun Türk ortaklarda bulunması, anonim ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde ayrıca payların çoğunluğunun nama yazılı ve bir yabancıya devrinin şirket yönetim kurulunun iznine bağlı bulunması, şartıyla Türk gemisi sayılırlar.

4- TÜRK TİCARET SİCİLİNE TESCİL EDİLEN GEMİLERE TÜRK BAYRAĞI ASILABİLİR Mİ?
Türk ticaret siciline tescil edilen donatma iştiraklerinin mülkiyetindeki gemiler,
4.1- Paylarının yarısından fazlası Türk vatandaşlarına ait,
4.2- İştiraki yönetmeye yetkili paydaş donatanların çoğunluğunun Türk vatandaşı olması şartıyla
Türk gemisi sayılırlar.

5- GEMİLERE TÜRK BAYRAĞI ASABİLMENİN İSTİSNALARI NELERDİR?
5.1-
Bir Türk gemisi, kendilerine ait olduğu takdirde Türk Bayrağı çekme hakkını kaybedeceği kişilere, en az 1 yıl süreyle kendi adlarına işletilmek üzere bırakılmış olursa, malikin istemi üzerine Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, bırakma süresince, o ülke kanunları buna imkân sağlıyorsa geminin yabancı bayrak çekmesine izin verebilir. Bu izin sona ermedikçe veya kanuni sebeplerle geri alınmadıkça gemi Türk Bayrağı çekemez.
5.2- Türk gemisi olmayan bir gemi, ona Türk Bayrağı çekebilecek kişilere en az 1 yıl süreyle kendi adlarına işletilmek üzere bırakılmışsa, malikin rızası alınmış olmak, Türk mevzuatının kaptan ve gemi zabitleri hakkındaki hükümlerine uyulmak ve yabancı kanunda da bunu engelleyen bir hüküm bulunmamak şartıyla, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı geminin Türk Bayrağı çekmesine izin verebilir. Şu kadar ki, izin alan kişi, her iki yılda bir, izin için gerekli şartların varlığını sürdürdüğünü ispatlamakla yükümlüdür.
5.3- İkinci fıkrada belirtilen gemiler, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca tutulacak özel bir sicile kaydolunur.

6- GEMİLERE TÜRK BAYRAĞI ÇEKME HAKKININ KAYBEDİLMESİ HANGİ HALLERDE OLUR?
TTK 940’ıncı madde Türk Bayrağını çekme hakkı ve yükümlülüğü ile 941’inci maddenin İstisnalar kısmının ikinci fıkrasında yazılı şartlardan birinin ortadan kalkmasıyla gemi Türk Bayrağı çekme hakkını kaybeder. Bu durum gecikmeksizin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığına bildirilir. Müsteşarlık en çok 6 ay için daha geminin Türk Bayrağı çekmesine izin verebilir.

Kaynak: Türk Ticaret Kanunu

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/gemiye-turk-bayragi-cekme-hakki-nasil-uygulanir/feed/ 0
Şirket Aktifine Kayıtlı Olmayan Fakat İntifa Hakkı Sahipliği Bulunan Taşınmazın Satışı Kurumlar Vergisi İstisna Kapsamında mıdır? https://www.muhasebenews.com/sirket-aktifine-kayitli-olmayan-fakat-intifa-hakki-sahipligi-bulunan-tasinmazin-satisi-kurumlar-vergisi-istisna-kapsaminda-midir/ https://www.muhasebenews.com/sirket-aktifine-kayitli-olmayan-fakat-intifa-hakki-sahipligi-bulunan-tasinmazin-satisi-kurumlar-vergisi-istisna-kapsaminda-midir/#respond Mon, 19 Mar 2018 07:30:57 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=17504 (GİB – ÖZELGE) 

Konu: Taşınmaz satış kazancı istisnası
İlgi: 13.12.2012 tarihli özelge talep formunuz.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda; şirketinizin %99,74’ü… Belediyesi’ne ait bir tüzel kişilik olduğu, kamuya ait bir gayrimenkul üzerinde 15.01.1993 tarihinden başlamak üzere bir bedel ödeyerek 49 yıl müddetle intifa hakkı aldığınızı, söz konusu intifa hakkının sehven şirket aktifine kaydedilmediği, ancak aynı gün tapuya tesis ve tescil edildikten sonra intifa haklarının bulunduğu gayrimenkul için ilgili belediyeye emlak vergisi kaydı açıldığı ve tüm emlak vergilerinin ödendiği belirtilerek, üzerinde intifa haklarının bulunduğu gayrimenkulün mülk sahibi tarafından başka bir özel-tüzel kişiliğe satılması ve şirketinizin kullanılmayan süre için gayrimenkulün yeni sahibi lehine intifa hakkından bir bedel karşılığında feragat etmesi halinde elde edilecek gelir için, fatura kesilip kesilmeyeceği, KDV Kanununun 17’nci maddesinin 4-r bendine göre KDV’den dolayı istisna kapsamına girip girmeyeceği ve Kurumlar Vergisi Kanununun 5/1-e kapsamında kazançlarının %75’inin kurumlar vergisinden istisna olup olmayacağı hususlarında Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

KURUMLAR VERGİSİ KANUNUNA GÖRE

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 5’inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi uyarınca Kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların %75’lik kısmı maddede belirtilen şartlar çerçevesinde kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.

Konuyla ilgili olarak 1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin “5.6.2.2.1 Taşınmazlar'” başlıklı bölümünde; “İstisnaya konu olan taşınmazlar, Türk Medeni Kanununda “Taşınmaz ” olarak tanımlanan ve esas niteliği bakımından bir yerden başka bir yere taşınması mümkün olmayan, dolayısıyla yerinde sabit olan mallardır.

Bunlar Türk Medeni Kanununun 704’üncü maddesinde;
Arazi,
Tapu siciline ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar,
Kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler olarak sayılmıştır.” açıklamaları yer almaktadır.

Ayrıca, özelge talep formunuz ekinde yer alan … Kaymakamlığı Tapu Müdürlüğü’nün 21.01.2013 tarih ve… sayılı yazısında, şirketiniz adına… tarih ve … yevmiye numarası ile… ada 4 ve… parsellerin, tedavül öncesi gelişi olan… Ada …, … ve… Parseller üzerinde irtifak hakkı çeşidi olarak; intifa hakkı tesis işlemi yapıldığı, 4721 sayılı Medeni Kanun’un 826’ncı maddesi kapsamında, müstakil ve daimi hak niteliğinde bağımsız ve sürekli nitelikte tapu kütüğüne taşınmaz olarak kayıtlı bulunmadığı belirtilmiştir.

Yukarıdaki hüküm ve açıklamalara göre; şirketiniz aktifinde kayıtlı olmayan ve tapu kütüğünde ayrı bir sayfaya bağımsız olarak ve sürekli bir hak olarak kaydedilmeyen kamuya ait bir taşınmaz üzerinde kurulan intifa hakkının taşınmaz olarak değerlendirilmesi mümkün bulunmadığından söz konusu intifa hakkının taşınmazın yeni sahibine devredilmesi sonucu elde edilen kazancın 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5/1-e maddesinde belirtilen taşınmaz satış kazancı istisnasından yararlanması mümkün bulunmamakta olup, söz konusu kazancın kurum kazancına dâhil edilerek vergilendirilmesi gerekmektedir.

KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNUNA GÖRE

3065 sayılı KDV Kanunu’nun;
– İstisnaları düzenleyen 17’inci maddesinin (4/r) bendinde; kurumların aktifinde veya belediyelerin mülkiyetinde, en az iki tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile taşınmazların satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimlerin, (4/p) bendinde de; Hazinece yapılan taşınmaz teslimi ve kiralamaları, irtifak hakkı tesisi, kullanma izni ve ön izin verilmesi işlemleri ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca yapılan arsa ve arazi teslimlerinin KDV’den istisna olduğu,

– 1/1’inci maddesinde, Türkiye’ de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin KDV’ye tabi olduğu, bu faaliyetlerin kanunların veya resmî makamların gösterdiği gerek üzerine yapılmasının, bunları yapanların hukukî statü ve kişiliklerinin, işlemlerin mahiyetini değiştirmeyeceği ve vergilendirmeye mani teşkil etmeyeceği,
hüküm altına alınmıştır.

Bu itibarla, %99,74 hissesi… Belediyesi’ne ait olan şirketinizin aktifinde kayıtlı bulunmayan ve tapu kütüğünde ayrı bir sayfaya bağımsız ve sürekli bir hak olarak kaydedilmeyen… Merkez İlçe Belediyesi adına kayıtlı taşınmazlar üzerindeki intifa hakkının, her ne kadar tapuya tesis ve tescil edilerek emlak vergisi kaydı yapıldıktan sonra tüm emlak vergileri ödense de taşınmaz olarak değerlendirilmesi mümkün bulunmadığından, söz konusu intifa hakkının kullanılmayan kısmından feragat edilmesinin hak satışı olarak değerlendirilerek KDV Kanununun 1/1’inci maddesi uyarınca KDV’ye tabi tutulması gerekmektedir.

VERGİ USUL KANUNUNA GÖRE

213 sayılı Vergi Usul Kanununun “Faturanın tarifi” başlıklı 229’uncu maddesinde; “Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika” olarak tanımlanmış, 231/5’inci maddesinde ise faturanın mal teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenleneceği, bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturaların hiç düzenlenmemiş sayılacağı hükme bağlanmıştır.

Aynı Kanunun “Fatura kullanma mecburiyeti’ başlıklı 232’nci maddesi hükmüne göre, tüccarlar sattıkları emtia veya yaptıkları işler için fatura vermek ve aldıkları emtia veya hizmet için de fatura istemek ve almak mecburiyetindedirler.

Bu nedenle, şirketiniz aktifine kayıtlı bulunmayan intifa hakkının bulunduğu gayrimenkulün, mülk sahibi tarafından başka bir özel-tüzel kişiliğe satılması ve şirketiniz tarafından kullanılmayan süre için gayrimenkulün yeni sahibi lehine intifa hakkından bir bedel karşılığında feragat edilmesi halinde, alınan bedel üzerinden şirketinizce fatura düzenlenmesi gerekmektedir.

Kaynak: Gelir İdaresi Başkanlığı İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı
18 Temmuz 2014 Tarih ve 84098128-125[5-2012/9]-443 Sayılı Özelge

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/sirket-aktifine-kayitli-olmayan-fakat-intifa-hakki-sahipligi-bulunan-tasinmazin-satisi-kurumlar-vergisi-istisna-kapsaminda-midir/feed/ 0
LTD. ŞTİ. Müdür ve Ortaklarının Şirketin Ödenmeyen SGK Prim Borçlarından Dolayı Sorumlulukları Var mıdır? https://www.muhasebenews.com/ltd-sti-mudur-ortaklarinin-sirketin-odenmeyen-sgk-prim-borclarindan-dolayi-sorumluluklari-var-midir/ https://www.muhasebenews.com/ltd-sti-mudur-ortaklarinin-sirketin-odenmeyen-sgk-prim-borclarindan-dolayi-sorumluluklari-var-midir/#respond Sat, 10 Mar 2018 13:30:38 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=17350 1- LTD.ŞTİ. MÜDÜR VE ORTAKLARININ ŞİRKETİN ÖDENMEYEN SGK PRİM VE DİĞER BORÇLARINDAN DOLAYI SORUMLULUĞU NEDİR?
Limited şirket müdürleri, görev yaptıkları dönemlerden kaynaklanan borçlarının tamamından şirket tüzel kişiliği ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludurlar.

Limited şirket ortakları ise, şirket tüzel kişiliğinin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan borçlardan şirketteki hisseleri oranında sorumludurlar.

2- LTD.ŞTİ.’DEKİ HİSSENİN DEVREDİLMESİ HALİNDE DEVREDEN/DEVRALAN ŞAHISLARIN SORUMLULUĞU NEDİR?
Limited şirket ortağının şirketteki hissesini devretmesi halinde, hisseyi devreden ve devralan şahıslar, devir öncesine ait vadesi geçmiş olan prim ve diğer borçların ödenmesinden, hisseleri oranında sorumlu tutulurlar.

Kaynak: Sosyal Güvenlik Kurumu

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/ltd-sti-mudur-ortaklarinin-sirketin-odenmeyen-sgk-prim-borclarindan-dolayi-sorumluluklari-var-midir/feed/ 0