Türk Borçlar Kanunu – Muhasebe News https://www.muhasebenews.com Muhasebe News Wed, 25 May 2022 14:00:55 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.3.3 Ticari işletme devrinin Türk ticaret kanunu, Türk borçlar kanunu, ticaret sicil yönetmeliği ve MEB özel eğitim kurumları yönetmeliği özelinde değerlendirilmesi https://www.muhasebenews.com/ticari-isletme-devrinin-turk-ticaret-kanunu-turk-borclar-kanunu-ticaret-sicil-yonetmeligi-ve-meb-ozel-egitim-kurumlari-yonetmeligi-ozelinde-degerlendirilmesi/ https://www.muhasebenews.com/ticari-isletme-devrinin-turk-ticaret-kanunu-turk-borclar-kanunu-ticaret-sicil-yonetmeligi-ve-meb-ozel-egitim-kurumlari-yonetmeligi-ozelinde-degerlendirilmesi/#respond Wed, 25 May 2022 14:00:52 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=127651 Stj. Av. Alperen Çelik

Öncelikle belirtmemiz gerekir ki bu makalenin konusu özel öğretim kurumları özelinde ticari işletme devri hakkındadır. Alt başlıklarda ticari işletme devri MEB mevzuatı hükümlerindeki özel durumlar, Türk Ticaret Kanunu, Türk Borçlar Kanunu ve Ticaret Sicil Yönetmeliğindeki konuya ilişkin hükümler özelinde incelenecektir. Keyifli okumalar dilerim.

1-     Giriş

Ticari işletme devri günümüzdeki ticari hayatın her anında karşımıza çıkmakta olan bir konu haline geldi. Bu yol ile hem tacir hem de ticari işletmenin ekonomik dünyadaki varlığının korunması sağlanmakta ve işletmenin aktif ve pasiflerinin bir bütün olarak devri ilkesiyle de birçok prosedürel işlemin önüne geçilmektedir.

2-     Ticari İşletme Nedir?

Bir ticari işletmeden bahsedilebilmesi için TTK madde 11/1’de verilen tanıma bakılmalıdır. TTK 11/1’de geçen ifade ise şu şekildedir; “Ticari işletme esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir.”

Görüleceği üzere 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 11. Maddesiyle belirlediği bir gelir sınırı bulunmaktadır. Bu gelir sınırı aşan, faaliyetlerini bağımsız ve devamlı şekilde yürüten işletmelere ticari işletmeler denmektedir. Buna göre söz konusu sınırı aşamayan esnaf işletmeleri ve bağımsızlık şartını sağlamayan ticari işletmelerin şubeleri ticari işletmenin devrinde ‘devredilen ticari işletme’ olamayacaklardır. Bakanlar kurulu, her yıl esnaf işletmeleri ile ticari işletmeler arasındaki gelir sınırını belirleyerek, resmî gazetede yayınlamaktadır. Ticari işletmeler Türk Ticaret Kanunu’nda; limited şirket, komandit şirket, anonim şirket, kolektif şirket ve sermayesi paylara bölünmüş olan komandit şirketler şeklinde sayılmaktadır.

Ticari işletmenin birtakım unsurları vardır bunlar; binalar, makineler, demirbaş eşyalar gibi maddi unsurlar ve işletme adı, ticaret unvanı, fikri mülkiyet hakları, kiracılık hakkı, endüstriyel tasarımlar ve müşteri çevresi gibi manevi unsurlar şeklinde sayılabilir. Türk Ticaret Kanunu’nda ise dört unsur sayılmıştır; gelir sağlamayı hedef tutma, devamlılık, bağımsızlık ve yukarıda da belirtildiği üzere esnaf faaliyeti sınırını aşma.

3-     Ticari İşletmenin Devrinin Kapsamı

Taraflar ticari işletme devir sözleşmesini yaparken açıkça hangi unsurların devre dahil olup olmadığını belirleyebileceklerdir. Ancak böyle bir belirleme olmamış ise hangi unsurların ticari işletmeyle birlikte devredilmiş sayılacağı TTK’de belirlenmiştir. Buna göre bir ticari işletmenin devri duran malvarlığını, işletme değerini, kiracılık hakkını, ticaret unvanını, fikri mülkiyet haklarını, sürekli olarak işletmeye özgülenen malvarlığı unsurlarını kapsayacaktır.

Bu konu TTK madde 11/3’te geçmektedir; ‘’Aksi öngörülmemişse, devir sözleşmesinin duran malvarlığını, işletme değerini, kiracılık hakkını, ticaret unvanı ile diğer fikrî mülkiyet haklarını ve sürekli olarak işletmeye özgülenen malvarlığı unsurlarını içerdiği kabul olunur.’’

Yapılan sözleşmelerde taraflar bazı unsurların devir sözleşmesi dışında kalabileceğini kararlaştırabileceklerdir. Ancak burada bir özel durum yer almaktadır. TTK madde 49 gereği ticaret unvanı ticari işletmeden ayrı olarak devredilemeyecektir. Ancak burada kastedilen ticaret unvanının ayrı olarak devredilemeyeceğidir. Taraflar devir sözleşmesinde ticaret unvanının devir dışı kalabileceğini kararlaştırabileceklerdir.

4-     Ticari İşletme Devrinin TBK Açısından Değerlendirilmesi

Ticari işletmenin devri Türk Borçlar Kanunu’nun 202. Maddesindeki devri ifade etmektedir. TBK 202’de şu ifadelere yer verilmiştir;

‘’Bir malvarlığını veya bir işletmeyi aktif ve pasifleri ile birlikte devralan, bunu alacaklılara bildirdiği veya ticari işletmeler için Ticaret Sicili Gazetesinde, diğerleri için Türkiye genelinde dağıtımı yapılan gazetelerden birinde yayımlanacak ilanla duyurduğu tarihten başlayarak, onlara karşı malvarlığındaki veya işletmedeki borçlardan sorumlu olur.’’

Türk Borçlar Kanunundaki ifadeye göre bir işletmenin devredilebilmesi için aktif ve pasiflerin birlikte devredilmesi gerekmektedir. Ardından devire ilişkin bilgilendirmeyi Ticaret Sicili Gazetesinde yaparak malvarlığındaki veya işletmedeki borçlardan sorumlu olacaktır. Bu konuda Yargıtay’ın kanaatini 15. Hukuk Dairesinin 1063E., 1252K. sayılı kararında görmekteyiz. Bu karara göre Yargıtay ‘’malvarlığı veya işletmenin devri niteliğindeki devir ve temliklerin alacaklılara karşı geçerli olabilmesi için TBK madde 202’de öngörülen şekilde devrin alacaklılara ihbar edilmesi ve gazetelere ilan edilmesi gerekir’’ şeklinde bir kanaattedir.

5-     TTK ve TSY Hükümlerine Göre Ticari İşletmenin Devri

Ticari işletmenin devri TTK’nın 11/3 maddesinde düzenlenmektedir. İlgili hüküm;

‘’Ticari işletme, içerdiği malvarlığı unsurlarının devri için zorunlu tasarruf işlemlerinin ayrı ayrı yapılmasına gerek olmaksızın bir bütün hâlinde devredilebilir ve diğer hukuki işlemlere konu olabilir. Aksi öngörülmemişse, devir sözleşmesinin duran malvarlığını, işletme değerini, kiracılık hakkını, ticaret unvanı ile diğer fikrî mülkiyet haklarını ve sürekli olarak işletmeye özgülenen malvarlığı unsurlarını içerdiği kabul olunur. Bu devir sözleşmesiyle ticari işletmeyi bir bütün hâlinde konu alan diğer sözleşmeler yazılı olarak yapılır, ticaret siciline tescil ve ilan edilir.’’ şeklindedir.

Görüleceği üzere Türk Borçlar Kanunundan farklı olarak Türk Ticaret Kanunu ticari işletmenin devriyle birlikte ticari işletmenin içerdiği tüm mal varlığı unsurlarının da bir bütün olarak devredileceği hükmünü ortaya koyarak tacirlere kolaylık getirmiş ve tasarruf işlemlerinin ayrı ayrı yapılması durumundan tacirleri kurtarmıştır.

i)                Devir Sözleşmesinin Şekli

TTK 11/3 uyarınca ticari işletmenin devrinin yazılı olarak yapılacağı hükmolunmaktadır dolayısı ile ticari işletmenin devri için yazılı bir sözleşmenin yapılması şarttır. Adi yazılı şekilde yapılmayan bir sözleşmeye dayanarak ticari işletme devredilemez.

Devir sözleşmesine yazılması gereken unsurları ise tarafların adı, soyadı ve unvanı ile tebligat adresi, ticari işletmenin sözleşme dışında bırakılan unsurları, ticari işletmenin bir bütün olarak ve devamlılığını sağlayacak şekilde devredildiğine ilişkin şartsız beyan, ticari işletmenin satış fiyatı ve ödeme şartları şeklinde sayabiliriz.

Bu konudaki Ticaret Sicil Yönetmeliğinin ‘’ticari işletmenin devri’’ başlıklı 133. Maddesinde de ‘’bir ticari işletmenin devrine ilişkin devir sözleşmesi yazılı şekilde yapılır’’ ifadeleri kullanılmıştır.

Görüleceği üzere TTK ve TSY hükümleri gereği devir sözleşmesinin yazılı şekilde yapılacağı net bir şekilde düzenlenmiştir.

ii)              Devir Sözleşmesinin Tescil ve İlanı

Devir sözleşmesi yazılı şekilde yapıldıktan sonra ise ticaret siciline tescil ve ilan edilmesi gerekecektir.  Bu konu TTK madde 11/3’te ‘’Bu devir sözleşmesiyle ticari işletmeyi bir bütün hâlinde konu alan diğer sözleşmeler yazılı olarak yapılır, ticaret siciline tescil ve ilan edilir.’’ ifadeleriyle yer almaktadır.

Devir sözleşmesinin şekli konusunda yukarıda görüleceği üzere TTK madde 11/3 hükmü ticari işletmeyi bütün olarak konu alan sözleşmelerin tescil ve ilan olunacağını düzenlemektedir. Ancak TTK madde 11/3’te tescil ve ilanın niteliği konusunda bir belirleme yapılmamıştır bu konuda ise karşımıza TSY çıkmaktadır. Tescil ve ilanın niteliği TSY madde 133/3’te ‘’Ticari işletmenin devri, devir sözleşmesinin tümünün tescili ile hüküm ifade eder’’ ifadeleriyle belirtilmektedir.

Buna göre tescil devrin gerçekleşmesi için bir kurucu işlemdir. TTK ve TSY hükümlerini dikkate aldığımızda son durumda tescilin kurucu, ilanın ise açıklayıcı birer işlem olduğu, tescil olmaksızın ticari işletmenin devrinden bahsedilemeyeceği söylenebilecektir. TSY madde 22/2’ye baktığımızda tescil işlemine başvurmaya yetkili kişinin ticari işletme sahibi olduğu çıkarılabilecektir.

Burada sözleşmenin tümünün tescilinin özellikle alacaklıları korumaya yönelik olduğu düşünülmelidir. Tescilin kurucu etkisinin olduğunun belirtilmesi devir işleminin hüküm ve sonuç doğuracağı anın belirlenmesi açısından da çok önemlidir. TSY’nin yukarıda sözü edilen düzenlemesi uyarınca tescil kurucu, ilan ise açıklayıcı olacak ve üçüncü kişilerin iyi niyetini kaldıracaktır.

6-     Öğretim Kurumlarının MEB Özel Eğitim Kurumları Yönetmeliği Hükümlerine Göre Devri

Öncelikle belirtmek gerekir ki özel eğitim kurumları ticari işletme olmalarından mütevellit yukarıda açıklanan TTK ve TSY mevzuatlarındaki devir işlemleri hükümlerine tabi olmaktadırlar. Buna ek olarak ise aşağıda açıklayacağımız yönetmelik hükümleriyle özel eğitim kurumlarının devrinde taraflara ek prosedürler getirilmektedir. Buna göre;

MEB Özel Eğitim Kurumları Yönetmeliğinin ’Devir ve Kurucu Temsilcisi Değişikliği’ başlıklı 14. maddesi özel eğitim kurumlarının devir işlemlerini düzenlemektedir. Söz konusu maddeye göre;

‘’(1-c) Kurumu devralacak kişilerin kurumun vadesi gelmemiş olanlar da dâhil olmak üzere, tüm borç ve alacaklarını ve devir almadan önce kurumda yapılan inceleme/soruşturma/denetim sonucunda verilen idari para cezalarını ve kapatma cezasını da kabul edeceğini gösterir noterlikçe düzenlenen devir senedi,’’

‘'(2) Devir senedinin noterlikçe düzenlendiği tarihten itibaren 30 iş günü içerisinde devir için devralan tarafından millî eğitim müdürlüğüne başvurulur. Bu süre bitiminden sonra yapılan devir başvurusu işleme alınmaz.’’

‘’(3) Ancak valilikçe yapılan incelemede kurumun müracaat tarihinden önce yapılan inceleme/soruşturma/denetimleri sonucunda kuruma, Kanun kapsamında idari para cezası verilmesi hâlinde idari para cezasının ödenmesinden veya idari para cezasının 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre tecil edilmiş ve/veya taksitlendirilmiş ya da özel kanunlara göre yapılandırılmış olup taksitlendirildiğinin belgelendirilmesi ve Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan kişilerin aynı fıkrada belirtilen şartları haiz olduğunun yetkili makamlardan alınmış belge ile tespit edildikten sonra devir işlemi gerçekleştirilir.’’

Yukarıdaki maddede görüleceği üzere yönetmelik kurum devrinde, noterlikçe devir senedinin düzenlendiği tarihten itibaren otuz iş günü içinde kurumu devralan tarafından milli eğitim müdürlüğüne başvuru yapılacağını, bu süre bitiminden sonra yapılan başvurularda devir senedi yeniden düzenleneceğini belirtmektedir. Buna ek olarak kurumu devralacak kişilerin devir sözleşmesinde neleri kabul edeceğini ve müracaat tarihinden önceki bir idari para cezası durumunda öncelikle hangi işlemlerin yapıldıktan sonra devirin gerçekleştirileceği açıklanmıştır. Bunun sebebi ise; yönetmeliğe göre idari soruşturması bulunan veya kapatma teklifi getirilen kurumlar devredilemeyecek olmasıdır.

Son durumda özel eğitim kurumlarının devrinde yukarıda sözü edilen yönetmelik ile getirilen şartların da TTK ve TSY’de yer alan şartlar ile birlikte taraflar tarafından yerine getirilmesi gerekmektedir.

Sonuç

Ticari işletmeler, ticaret hayatının özneleri ve olmazsa olmazlarıdır. Bu vasıfları ve önemleri sebebiyle ticari işletmenin ekonomik ve sektörel olarak varlıklarının devamlılığı olması ülkelerin ekonomik kalkınmaları açısından ciddi önem taşımaktadır. Ticari işletmenin devri yöntemiyle de ticari işletme ekonomik ve ticari yaşamına devam edebilmektedir. Bu sebeple büyüme, yenilenme, sektör değiştirme gibi amaçlarla ticari işletmelerin devri sıkça gerçekleştirilmektedir.

Sonuç olarak ticari bir işletmenin devri sürecinde taraflar, Türk Ticaret Kanunu, Türk Borçlar Kanunu ve Ticaret Sicili Yönetmeliğindeki genel şartlara tabi olmaktadırlar. Diğer taraftan makalemizde de örnek olarak açıkladığımız üzere özel eğitim kurumları gibi devredilecek işletmenin niteliği gereği işletmeler farklı yönetmeliklere tabi olabilecektir. Bu durumlarda söz konusu devrin tarafları öncelikle TTK, TBK, TSY’deki şartlara uymakla yükümlü olmakla birlikte ek olarak devredilecek işletmenin tabi olduğu yönetmelikteki devir şartlarına da uymakla mükellef olacaktır.

Stj. Av. Alperen Çelik


Kaynak: : Stj. Av. Alperen Çelik – İçerik, Özgun Law firmasının özel izni ile yayınlanmıştır. Yazıya ilişkin tüm hak ve sorumluluk yazara aittir.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/ticari-isletme-devrinin-turk-ticaret-kanunu-turk-borclar-kanunu-ticaret-sicil-yonetmeligi-ve-meb-ozel-egitim-kurumlari-yonetmeligi-ozelinde-degerlendirilmesi/feed/ 0
Kira Sözleşmesinin Önemli Nedenle Feshi https://www.muhasebenews.com/kira-sozlesmesinin-onemli-nedenle-feshi/ https://www.muhasebenews.com/kira-sozlesmesinin-onemli-nedenle-feshi/#respond Wed, 02 Jun 2021 01:00:14 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=110161

Av. Semih Akın Çakır
s.cakir@ozgunlaw.com


Giriş

Kira sözleşmesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) düzenlemiştir. TBK md. 299 uyarınca da kira sözleşmesi Kira sözleşmesi, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanmayla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmıştır. Kira sözleşmesinde kiralanan şey taşınmaz olabileceği gibi taşınır bir mal da olabilir.

Kira sözleşmesinin her iki tarafa borç yükleyen ve sürekli edimli bir sözleşme olması sebebiyle de kurulan kira ilişkisi taraflar arasında güven tesis etmektedir. Bu güven ilişkisinin, kira ilişkisinin devam ettiği süre boyunca öngörülemeyen bazı sebeplerin ortaya çıkması veya taraflardan birinin sözleşmeye aykırı davranışı yüzünden sürekli borç ilişkisinin sürdürülmesi diğer tarafça mümkün olmaması durumunda güven ilişkisinin zedelenmesi halinde taraflardan biri sözleşmeyi feshetme hakkını haizdir. Bu husus TBK md. 331’de, sözleşmenin olağanüstü fesih halleri başlığı altında önemli sebeple fesih alt başlığı altında düzenlenmiştir. Hükme göre, “Taraflardan her biri, kira ilişkisinin devamını kendisi için çekilmez hâle getiren önemli sebeplerin varlığı durumunda, sözleşmeyi yasal fesih bildirim süresine uyarak her zaman feshedebilir.”

Çalışmamızda TBK md. 331’de hüküm altına alınan kira ilişkisinin önemle nedenle feshi konusu incelenecektir.

I. Feshin Kullanım Şartları

TBK md. 331/I hükmü emredicidir. Sözleşme ile önemli sebeplerle fesih imkânı kaldırılamaz. Olağanüstü fesih bildiriminin parasal sonuçlarının hâkim tarafından durum ve koşullar göz önünde tutularak bağlanacağına ilişkin ikinci fıkra hükümleri emredici nitelik taşımamaktadır. Konut ve çatılı işyeri kiralarında ise, kiracı aleyhine genişletilecek şekilde TBK md. 331/II hükmünde düzenleme yapılamaz [1].

Önemli sebeple fesih imkânı eski Borçlar Kanunu’nda yalnızca taşınmaz kiraları için mümkünken, TBK ile bu ayrım giderilmiştir. Bu haliyle önemli sebeple fesih hali hem taşınmaz kiraları için hem de taşınır kiraları için uygulanabilecektir.

Yine eski Borçlar Kanunu’nda önemli sebeple fesih imkânı belirli süreli kira sözleşmeleri için mümkünken TBK’da bu ayrım kaldırılmış olup hem belirli süreli kira sözleşmesi hem de belirsiz süreli kira sözleşmesi için önemli sebeple fesih imkânı getirilmiştir.

A. Kira Sözleşmesinin Devamını Çekilmez Kılan Önemli Sebebin Varlığı

Önemli sebep, fesih beyanında bulunan için kira ilişkisinin devam etmesini çekilmez hale getiren olgudur. Önemli neden taraflardan birinin ya da her ikisinin kusurundan kaynaklanabileceği gibi taraflara atfedilmeyen sebeplerden de doğabilir. Hiç şüphesiz bu sebep olağanüstü bir ağırlık taşımalıdır. Hangi sebebin bu nitelikte olduğu, her bir kira sözleşmesi açısından tarafların menfaatleri karşılaştırmak suretiyle tespit edilmelidir. Kısaca söz konusu önemli sebep taraflar arasındaki kira ilişkisini çekilmez kılmalıdır. Kiracının başka bir şehre tayini çıkması, kiracının kiraya vereni darp etmesi vb. gibi sebepler önemli nedenlerdir.

B. Çekilmezlik

Kira ilişkisinin önemli sebeple fesih olunabilmesi için feshi gerekli kılan bir nedenin varlığının yanı sıra söz konusu neden dolayısıyla, mevcut kira ilişkisinin devamının çekilmez bir hal alması gerekmektedir. Kira ilişkisine etki eden durumlardan hangilerinin kira ilişkisini çekilmez hale getirdiğinin tespiti genel manada mümkün olamayacağından her somut olayın kendisine has özellikleri dikkate alınmak suretiyle çekilmezliğin varlığı tespit olunmalıdır [2]. Çekilmezlik unsurunun hukuki dayanağını ahde vefa ilkesi ve dürüstlük kuralı oluşturur.

Çekilmezliğe yol açan olgunun geçici olduğu durumların önemli bir fesih sebebi teşkil etmeyeceği ifade edilmektedir. Ancak burada değerlendirilmesi gereken husus, bu sebebin ne kadar süre devam edeceğidir. Her ikisi de “geçici” olarak nitelendirilebilse dahi, birkaç ay devam edecek çekilmez bir olgu ile birkaç yıl devam edecek olgunun aynı şekilde değerlendirilebilmesinin mümkün olmadığı açıktır. Süre uzadıkça çekilmezliğin gerçekleştiğini kabul etmek daha kolay olacaktır.

Yine sözleşmenin kurulduğu esnada önemli sebebin varlığını bilen bir kişinin önemli sebebe dayanarak sözleşmeyi feshetmesi mümkün değildir. Bununla birlikte aynı durum sözleşmenin kurulduğu sırada önemli sebebin öngörülmesi durumunda da geçerlidir. Yargıtay bir kararında kiraya verenin, kira konusu arsayı kira sözleşmesinin devamı süresi içerisinde kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile müteahhide vermesi nedeniyle sözleşmenin önemli sebeple feshini isteyemeyeceği, öngörülebilirlik koşulunun söz konusu olayda mevcut bulunmadığı belirtmiştir [3].

Kusur

Önemli sebebin varlığının meydana gelmesinde tarafların kusuru fesih bildiriminin muhatabı ve fesheden açısından farklı sonuçlar doğurabilmektedir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, önemli sebeple fesih için fesih bildirimi muhatabının kusuru şart değildir. Başka bir deyişle önemli sebep bağımsız bir olguya dayanabilir.

Öte yandan, önemli sebebe dayanarak sözleşmeyi feshetmek isteyen tarafın, önemli sebebin ortaya çıkmasında kusuru bulunmamalıdır. Bu husus dürüstlük kuralının bir gereğidir.

Bazı durumlarda ise, önemli sebebin dayanağını oluşturan olgu, her iki tarafın kusurlu davranışından kaynaklanabilir. Böyle bir durumda, sözleşmeyi önemli sebeple feshetmek isteyen taraf, fesih bildiriminin muhatabına oranla daha az kusuruyla önemli sebebe yol açmışsa, TBK madde 331’e dayanarak kira sözleşmesini feshedebilecektir.

Önemli Sebeple Fesihte Süre

TBK m.331’e göre, taraflardan her biri, kira ilişkisinin devamını çekilmez hale getiren önemli sebeplerin ortaya çıkması halinde, yasal fesih bildirim süresine uyarak sözleşmeyi her zaman feshedebilir. Buna göre tarafların TBK md. 329 ve 330’da yer alan fesih sürelerine uyması gerekir.

Fesih bildiriminin süresi kira sözleşmesinin konusu bir taşınmaz ya da taşınır yapı ise en az üç ay, taşınır ise en az 3 gün, yok eğer kiraya verenin mesleki faaliyeti gereği kiraya verdiği ve kiracının da özel kullanımına yarayan bir taşınır ise en az bir ay öncesidir. Bu sürede fesih beyanının muhataba ulaştırılması gereklidir. [4]

Ancak önemli sebebin ortaya çıkmasının ardından uygun süre içinde fesih beyanında bulunulsa da kira sözleşmesi derhâl sona ermez. Kanunda bu konuda “yasal fesih bildirim sürelerine” uyulacağı belirtildiğinden, fesih beyanı ancak bu sürelerin sonunda etkisini gösterebilecektir

SONUÇ

TBK’nın 331. maddesinde düzenlenen önemli nedenle kira sözleşmesinin feshedilmesi hükmü, taraflar arasında sürekli edimli bir sözleşme olan kira sözleşmesinin güven zemini üzerine kurulduğunu kabul ederek sözleşmenin taraflarca çekilmez hale gelmesi halinde, güven ilişkisinin ortadan kalktığı gerekçesiyle taraflara sözleşmeyi feshetme imkânı tanımıştır.

Bu haliyle kira ilişkisinin taraflarından, kira ilişkisinin çekilmez olmasında kusuru bulunmayan veya daha az kusurlu kimse sözleşmeyi önemli nedenle fesih hükmüne dayanarak feshedebilecektir. Ancak fesih süresi kanunda özel olarak düzenlenmiş olması sebebiyle, önemli sebeple fesih ihbarının muhataba ulaştığı zaman değil, kanunda öngörülen sürelerde geçerlilik kazanacaktır.

Av. Semih Akın Çakır

Kaynakça:

1. Zevkliler, Aydın. Gökyayla, Emre. – Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri / Turhan Kitapevi

2. Şahin, Halil İbrahim. / Kira Sözleşmesinin Önemli Sebeple Feshi / Yüksek Lisans Tezi, 2016

3. Yarg. 3.HD. 22.03.1999, 2310/2904

4. Şahin, Halil İbrahim. / Kira Sözleşmesinin Önemli Sebeple Feshi / Yüksek Lisans Tezi, 2016


Kaynak: Av. Semih Akın Çakır – İçerik, Özgun Law firmasının özel izni ile yayınlanmıştır. Yazıya ilişkin tüm hak ve sorumluluk yazara aittir.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


YAZARIN DİĞER YAZILARI

Dikey Anlaşmalarda Yeniden Satış Fiyatının Belirlenmesi

Kişiliğin Korunması

İş Yerinde Mobbing

Ticari Reklamlarda Doğruluk ve Dürüstlük İlkesi Üzerine İnceleme

]]>
https://www.muhasebenews.com/kira-sozlesmesinin-onemli-nedenle-feshi/feed/ 0
Türk Hukukunda Yabancı Para Alacaklarının Tahsilinden Doğan Uyuşmazlıklarda Nelere Dikkat Edilmelidir? https://www.muhasebenews.com/turk-hukukunda-yabanci-para-alacaklarinin-tahsilinden-dogan-uyusmazliklarda-nelere-dikkat-edilmelidir/ https://www.muhasebenews.com/turk-hukukunda-yabanci-para-alacaklarinin-tahsilinden-dogan-uyusmazliklarda-nelere-dikkat-edilmelidir/#respond Fri, 16 Apr 2021 00:00:21 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=91848

Hikmet KASAROĞLU
Avukat
hikmet@kasaroglu.av.tr


Her geçen gün küresel bir boyut kazanan günümüz ticari hayatında, özellikle uluslararası nitelik taşıyan sözleşmelerde, para borçlarının ülke parası dışında başka bir para birimi üzerinden belirlenmesi sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Öte yandan, vadesinde tahsil edilemeyen yabancı para borcunun tahsilinde, borcun ifasının hangi para birimi üzerinden talep edilebileceği, uygulanacak döviz kuru, talep edilecek faiz oranı gibi hususların belirlenmesi önem arz etmektedir.

Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 99. Maddesi, yabancı para alacaklarının tahsili bakımından öncelikle ikili bir ayırım getirmiştir. Buna göre, taraflar arasındaki sözleşmede aynen ödeme ya da benzeri bir ifade ile borcun belirlenen yabancı para ile aynen ödenmesi kararlaştırılmışsa, söz konusu borcun Türk Lirası olarak talep edilmesi mümkün değildir.

Aynen ödeme zorunluluğu bulunmayan yabancı para borçlarında ise TBK, alacaklı ve borçluya borcun vadesinde ödenip ödenmemesine göre birtakım seçimlik haklar tanımıştır. Buna göre, borcun vadesinde ödenecek olması halinde borçlu borcunu dilerse belirlenen yabancı para ile ödeyebileceği gibi paranın vade tarihindeki döviz kuru üzerinden Türk Lirası olarak da ödeme yapabilir. Görüldüğü üzere burada, yabancı para borcunun ödemesinde kullanılacak para birimi borçlu tarafından seçilmektedir.

Yabancı para borcunun vadesi geldiği halde ödenmemesi halinde ise, sözleşmede aynen ödeme hükmü bulunmamak şartıyla, borcun ödeneceği para biriminin ve döviz kurunun belirlenmesine ilişkin seçimlik hak ise alacaklıya geçmektedir. Buna göre, alacaklı borcun yabancı para birimi üzerinden ödenmesini talep edebileceği gibi Türk Lirası üzerinden ödenmesini de talep edebilir. Alacağın Türk Lirasına çevrilmesinde, vade veya fiili ödeme tarihindeki kur üzerinden talepte bulunma hakkı da yine alacaklıya aittir.

YABANCI PARA ALACAĞININ İCRA TAKİBİ YOLU İLE AYNEN TAHSİLİ MÜMKÜN MÜDÜR?

Alacaklının yabancı para alacağını aynen veya Türk Lirası üzerinden talep etme hakkı, alacağın tahsilinin dava yolu ile talep edildiği hallerde de geçerlidir. Alacaklı, sözleşme konusu alacağa ilişkin açacağı alacak davasını Türk Lirası üzerinden açabileceği gibi alacağın yabancı para üzerinden tahsilini de talep edebilir. Ancak burada, alacağın öncelikle icra takibine konu edildiği durumlarda açılacak itirazın iptali davaları konusunda bir ayırıma gitmek gerekmektedir. Zira İcra İflas Kanunu’nun (“İİK”) 58. Maddesinde yer alan düzenleme uyarınca, alacağın Türk Lirası ile tutarı ve yabacı para alacağının hangi tarihteki kur üzerinden talep edildiği takip talebinde belirtilmelidir. Buna bağlı olarak, icra takibine yapılacak itirazın iptali talebiyle açılacak davanın konusu da icra takibine konu edilen alacak olacaktır. Dolayısıyla, yabancı para olarak veya Türk Lirasına çevrilerek açılan takiplerin, itiraza konu olması hâlinde, itirazın iptali davalarında icra takibinde konu edilen para birimi dışında bir para cinsinin konu edilmesi mümkün değildir.  Bir başka deyişle, yabancı para alacağı icra takibine Türk Lirasına çevrilmek suretiyle konu edilmişse artık itirazın iptali davasının yabancı para birimi üzerinden açılmasına olanak bulunmamaktadır.

YABANCI PARA ALACAĞININ DAVA YOLU İLE TAHSİLİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR NELERDİR?

Yukarıda açıklandığı üzere, sözleşmede aynen ödeme hükmünün yer almadığı hallerde, vadesi geldiği halde ödenmeyen para borcunun aynen veya Türk Lirası üzerinden ödenmesini talep etme hakkı alacaklıya aittir. Söz konusu seçim hakkı dava veya icra takibine başvurulmadan önce kullanılabileceği gibi; para alacağının aynen veya Türk Lirası üzerinden alacak davasına konu edilmesi de mümkündür. Bu durumda, alacaklı, dava dilekçesinde, yabancı para alacağının vade veya fiilî ödeme tarihindeki kur üzerinden tahsiline ilişkin talebini de belirtmekle yükümlüdür.

Burada dikkat edilmesi gereken husus, alacaklının, TBK madde 99 gereğince vade veya fiilî ödeme tarihindeki kur arasında seçim yapma yükümlülüğünün bulunmasıdır. Alacaklının söz konusu iki tarih dışında, kendisi için daha elverişli olabilecek başka bir kuru seçme yetkisi bulunmamaktadır. Şüphesiz olarak, alacağın yabancı para veya Türk Lirası üzerinden ödenmesine ilişkin seçim ile vade veya fiili ödeme tarihindeki kurun seçilmesinde mevcut ekonomik durum, takip ve yargılama sürelerinin uzunluğu ile Türk Lirasının yabancı para karşısındaki değeri gibi hususlar dikkatle incelenmelidir.

YABANCI PARA ALACAĞININ TAHSİLİNDE İŞLEYECEK FAİZ ORANLARI NELERDİR?

3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un (“3095 sayılı Kanun”) 4/a maddesi uyarınca, sözleşmede daha yüksek akdi veya gecikme faizi kararlaştırılmadığı hallerde, yabancı para borcunun faizinde, devlet bankalarının o yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranının esas alınacağı düzenleme altına alınmıştır.

Bu kapsamda, TBK madde 99 uyarınca, alacaklının seçimlik hakkını fiili ödeme tarihindeki kur üzerinden Türk Lirası olarak ödenmesi yönünde kullandığı hallerde,  talep konusu alacak tahsil tarihine kadar yabancı para alacağı olarak değerlendirileceğinden, alacağa 3095 sayılı Kanun’un 4/a maddesi gereğince vade tarihinden fiilen ödeme tarihine kadar devlet bankalarının o para birimi ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranına göre faiz işletilecektir. Yabancı para alacağının vade tarihindeki kur üzerinden Türk Lirasına çevrilmek suretiyle talep edildiği hallerde ise 3095 sayılı Kanun’un 2. Maddesi uyarınca alacağın adî veya ticarî işten doğması ayırımına göre Türk Lirası üzerinden temerrüt faizi işletilmesi söz konusu olacaktır.

Sonuç olarak, Türk hukukunda yabancı para alacaklarının tahsiline ilişkin olarak alacaklıya pek çok seçimlik hak tanınmıştır. Söz konusu seçimlik hakların kullanılması ise, değişen ekonomik koşullar çerçevesinde alacağın değerini önemli ölçüde etkileyecek niteliktedir. Bu nedenle, yabancı para alacaklarının tahsiline ilişkin kanun yollarına başvurulmadan önce alacağın miktarı, akdi düzenlemeler, Türk Lirasının ilgili yabancı para karşısındaki değeri gibi hususlar değerlendirilmek suretiyle planlama yapılması önem arz etmektedir.

 

Makalelerin tamamına http://www.kasaroglu.av.tr/tr/27985/Yayinlar adresinden ulaşabilirsiniz.


Kaynak: İşbu içerik, Avukat Hikmet KASAROĞLU’nun özel izni ile yayınlanmıştır. Yazının tüm hakları ve sorumluluğu yazara aittir.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/turk-hukukunda-yabanci-para-alacaklarinin-tahsilinden-dogan-uyusmazliklarda-nelere-dikkat-edilmelidir/feed/ 0
Sahipsiz Ticaret Gemisini Sahiplenme Hakkı Kime Aittir? https://www.muhasebenews.com/sahipsiz-ticaret-gemisini-sahiplenme-hakki-kime-aittir/ https://www.muhasebenews.com/sahipsiz-ticaret-gemisini-sahiplenme-hakki-kime-aittir/#respond Tue, 26 Dec 2017 07:30:31 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=20857 1- SAHİPSİZ TİCARET GEMİSİNİ SAHİPLENME HAKKI KİME AİTTTİR?
Sahipsiz bir gemiyi sahiplenme hakkı sadece Devletindir. Sahipsiz gemi, sicil kayıtlarından malikinin kim olduğu anlaşılamayan veya usulüne uygun olarak mülkiyeti terk edilmiş olan gemidir. Devlet kendisini gemi siciline malik olarak tescil ettirmek suretiyle gemi üzerindeki mülkiyeti iktisap eder.

2- TİCARET GEMİLERİNİN MÜLKİYET HAKKI İÇİN OLAĞAN ZAMAN AŞIMI SÜRESİ NE KADARDIR?
Sicile kayıtlı bir geminin maliki olmadığı hâlde, gemi siciline malik olarak tescil edilmiş bulunan bir kişi, tescilin en az 5 yıl sürmesi ve bu süre içinde gemiyi davasız ve aralıksız bir şekilde asli zilyet sıfatıyla elinde bulundurması şartıyla, geminin mülkiyetini iktisap eder. Bu süre, malik olmayan kişinin sicile tescil edildiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Sürenin hesabı, kesilmesi ve durması, Türk Borçlar Kanununun alacak zaman aşımına ilişkin hükümlerine tabidir. Gemi siciline kaydın doğru olmadığı yolunda bir itirazın tescil edilmesi hâlinde itiraz kayıtlı olduğu sürece zaman aşımı işlemez. Zaman aşımı için öngörülen şartların gerçekleşmesiyle sicilde geminin maliki olarak gözüken kişi onun mülkiyetini iktisap eder.

3- TİCARET GEMİLERİNİN MÜLKİYET HAKKI İÇİN OLAĞANÜSTÜ ZAMAN AŞIMI SÜRESİ NE KADARDIR?
3.1-
Sicile kaydı gerekirken kaydedilmemiş olan bir gemiyi en az 10 yıl süreyle davasız ve aralıksız olarak asli zilyet sıfatıyla elinde bulunduran bir kişi, geminin, sicile kendi malı olarak tescil edilmesini isteyebilir.
3.2- En az 10 yıl önce ölmüş veya gaipliğine karar verilmiş bir kişinin adına kayıtlı bulunan ve hakkında 10 yıldan beri malikin onayına tabî bir husus kaydedilmemiş olan bir gemiyi birinci fıkrada yazılı şartlarla elinde bulunduran kişi de o geminin maliki olarak tescil edilmesini isteyebilir. Zilyetlik süresinin hesabı, kesilmesi ve durması Türk Borçlar Kanununun alacak zaman aşımına ilişkin hükümlerine tabidir.
3.3- Tescil ancak mahkeme kararıyla olur. Tescil davası, geminin kayıtlı olduğu veya kaydedilmesi gereken sicil müdürlüğüne karşı açılır. Mahkeme, ilgilileri, en fazla üç aylık bir süre belirleyerek itirazlarını bildirmeye tirajı ellibinin üstünde olan ve yurt düzeyinde dağıtımı yapılan bir gazetede yapılacak ilanla çağırır. İtiraz edilmez veya itiraz reddolunursa tescile karar verilir.
3.4- Tescile karar verilmeden önce, üçüncü bir kişi malik sıfatıyla tescil edilir veya üçüncü kişinin mülkiyeti dolayısıyla sicile, gemi sicilinin doğru olmadığı yolunda bir itiraz şerhi verilmiş olursa, tescil kararı üçüncü kişi hakkında hüküm ifade etmez.
3.5- Mahkemece verilen tescil kararına dayanarak kendisini sicile kaydettirdiği anda asli zilyet, geminin mülkiyetini iktisap eder.

Kaynak: Türk Ticaret Kanunu

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/sahipsiz-ticaret-gemisini-sahiplenme-hakki-kime-aittir/feed/ 0
Kollektif Şirketin Sona Erme Sebepleri Nelerdir? https://www.muhasebenews.com/kollektif-sirketin-sona-erme-sebepleri-nelerdir/ https://www.muhasebenews.com/kollektif-sirketin-sona-erme-sebepleri-nelerdir/#respond Sat, 16 Dec 2017 08:30:58 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=19060 1- KOLLEKTİF ŞİRKETİN SONE ERME SEBEPLERİ NELERDİR?
Kollektif şirketler, 253’üncü madde hükmü saklı kalmak kaydıyla Türk Borçlar Kanununun 639 ve 640’ıncı maddelerinde öngörülen ve aşağıda yazılı sebeplerden birinin gerçekleşmesiyle sona erer;
1.1- Konkordato ile sonuçlanmış olsa bile şirketin iflası,
1.2- Şirket sermayesinin tamamının veya üçte ikisinin kaybedilmesine rağmen, sermayenin tamamlanmasına veya geri kalan sermaye ile yetinmeye karar verilmemiş olması,
1.3- Şirketin diğer bir şirket ile birleşmesi,
1.4- Kanunun 215’inci maddesinde gösterilen süre içinde veya sonra tescil ve ilan yapılmamışsa, aradan ne kadar süre geçmiş olursa olsun, ortaklardan herhangi birinin istemi üzerine ve bu ortağın noter aracılığıyla diğer ortaklara uygun bir süreyi içeren ihtar göndermiş olması şartıyla mahkemece feshe karar verilmesi,
1.5- 254’üncü madde hükmü saklı kalmak üzere ortaklardan birinin iflası,

***Şirket sözleşmesinde belirli bir veya birkaç sebep göstermeksizin hükümde infisah sebeplerinden herhangi birinin varlığı hâlinde şirketin sona ermeyeceğinin ifade edildiği genel nitelikteki hüküm geçerli olmaz. Ancak, kanunun emredici hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla, bazı belirli fesih sebeplerinin şirketin sona ermesi sonucu doğurmayacağı şirket sözleşmesinde kabul olunabilir.

2- KOLLEKTİF ŞİRKETİN SONA ERMESİ HALİNDE HAKLI SEBEPLER OLARAK NELER GEÇERLİ SAYILMAKTADIR?
Haklı sebep, şirketin kuruluşuna yol açan fiili veya kişisel sebeplerin şirketin işletme konusunun elde edilmesini imkânsız kılacak veya güçleştirecek şekilde ortadan kalkmış olmasıdır; özellikle;
2.1- Bir ortağın, şirketin yönetim işlerinde veya hesaplarının çıkarılmasında şirkete ihanet etmiş olması,
2.2- Bir ortağın kendisine düşen asli görevleri ve borçları yerine getirmemesi,
2.3- Bir ortağın kişisel menfaatleri uğruna şirketin ticaret unvanını veya mallarını kötüye kullanması,
2.4- Bir ortağın, uğradığı sürekli bir hastalık veya diğer bir sebepten dolayı, üstüne aldığı şirketin işlerini yapmak için gerekli olan yeteneği ve ehliyetini kaybetmesi,
gibi hâller haklı sebeplerdendir.

***2.1, 2.2 ve 2.3 maddeler gereğince kendisinde fesih sebebi doğmuş olan ortağın dava hakkı yoktur.

3- KOLLEKTİF ŞİRKETİN SONA ERMESİ HALİNDE SAYILAN ÖZEL DURUMLAR NELERDİR?
3.1- Sermaye koyma borcunun yerine getirilmemesi: Sermaye koyma borcunun yerine getirilmemesinden dolayı fesih davası açabilmek için önce ortağa noter aracılığıyla uygun süreyi içeren bir ihbar gönderilir. İhbar, verilen süre içinde borcun yerine getirilmesi ihtarını da içerir.
3.2- Karine: Şirket sözleşmesinde öngörülen şirket süresinin sona ermesinden sonra işlere devam etmek suretiyle zımni biçimde uzatılmış bulunan veya süresi bir ortağın hayatına bağlanmış olan şirketler, belirsiz süreli şirket sayılırlar.

Kaynak: Türk Ticaret Kanunu

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/kollektif-sirketin-sona-erme-sebepleri-nelerdir/feed/ 0