Özgün Hukuk – Muhasebe News https://www.muhasebenews.com Muhasebe News Sun, 09 Jul 2023 16:33:01 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.3.4 Covid-19 Döneminde Dava Şartı Arabuluculuk Sürecinin Yürütülmesi https://www.muhasebenews.com/covid-19-doneminde-dava-sarti-arabuluculuk-surecinin-yurutulmesi/ https://www.muhasebenews.com/covid-19-doneminde-dava-sarti-arabuluculuk-surecinin-yurutulmesi/#respond Wed, 27 May 2020 15:09:50 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=85080

Av. Mihran AKSAK UYSAL
mihran@ozgunlaw.com


Tüm dünyada etkisi görülen ve Dünyayı Sağlık Örgütü tarafından da pandemi olarak ilan edilen Covid-19 salgınının ülkemizde de baş göstermesi nedeniyle salgının olası olumsuz ekonomik sonuçlarını ortadan kaldırmak veya en aza indirmek amacıyla bazı hukuki düzenlemeler yapılmıştır.

Bu kapsamda 25.03.2020 tarihli ve 7226 sayılı “Bazı Kanunlarda Değişik Yapılmasına Dair Kanun” yayımlanmıştır. Anılan Kanun’un Geçici 1. maddesinde Covid-19 salgını nedeniyle bazı sürelerin 30.04.2020 tarihine kadar durduğu düzenlenmiştir. 7226 sayılı Kanun’un Geçici 1. maddesi şu şekildedir; Covid-19 salgın hastalığının ülkemizde görülmüş olması sebebiyle yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla ; a) Dava açma; icra takibi başlatma, başvuru, şikayet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler ve zorunlu idari başvuru süreleri de dahil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler; 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Mahkemesi Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreler ve bu kapsamda hakim tarafından tayin edilen süreler ile arabulucu ve uzlaştırma kurumlarındaki süreler 13/3/2020 ( bu tarih dahil) tarihinden,

b) (…..) itibaren 30/4/2020 (bu tarih dahil) tarihine kadar durur. Bu süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden itibaren işlemeye başlar. Durma süresinin başladığı tarih itibarıyla, bitimine on beş gün ve daha az kalmış olan süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılır. Salgının devam etmesi hâlinde Cumhurbaşkanı durma süresini altı ayı geçmemek üzere bir kez uzatabilir ve bu döneme ilişkin kapsamı daraltabilir. Bu kararlar Resmî Gazete’de yayınlanır”.

7226 sayılı Kanun’a dayanılarak 30 Nisan 2020 tarihinde yayınlanan 2480 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile söz konusu Geçici 1. maddede düzenlenen bu süreler 15.06.2020 tarihine kadar uzatılmıştır.

7226 sayılı Kanun ve 2480 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile yargıda süreler 15.06.2020 tarihine kadar durdurulmuştur. Bu kanunun yayımlanmasına kadar geçen evde kal çağrılarının yapıldığı ve salgının Türkiye’de  görüldüğü ilk dönemlerde ise Arabuluculuk Daire Başkanlığı’na arabulucular tarafından iletilen şikâyet ve talepler sonucunda Arabuluculuk Daire Başkanlığı 16 Mart 2020 tarihinde internet sitesinde yayımladığı yazı ile pandemi döneminde Arabuluculuk süreçlerinin yürütülmesi ile ilgili  “….- daha önce başlanmış olup da devam eden arabuluculuk sürecine ilişkin uyuşmazlıklarda tarafların şehir içi yada şehir dışında olup olmadığına  bakılmaksızın telekonferans yönteminin kullanılmasına ağırlık verilmesini,… -Yeni başlayan arabuluculuk sürecinde ise yasada belirtilen sürelerin sonuna doğru toplantı günü verilerek durumun takip edilmesi ile riskli ve acil durumların devam etmesi hâlinde tarafların şehir içi yada şehir dışından olup olmadığına bakılmaksızın telekonferans yönteminin kullanılması hususunu,” tavsiyesini duyurmuştur. Arabuluculuk Dairesi Başkanlığı’nın almış olduğu bu karar hem arabulucuları hem de arabuluculuk süreçlerine katılması gereken avukatları ve tarafları 7226 sayılı Kanun’un yayımlanma dönemine kadar olan süreçte ciddi anlamda koruyarak rahatlatmıştır.

26 Mart 2020 tarihinde 7226 sayılı yasanın yayımlanması ve sonrasında yayımlanan 2480 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile de dava dosyaları zorunlu Arabuluculuğa tabi olan tarafların hak kaybına uğrama kaygısı ortadan kalkmıştır. 7226 sayılı yasa ile sürelerin durmasına ve sonrasında yayımlanan 2480 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile bu duran sürelerin uzatılmış olmasına rağmen tarafların arabuluculuk sürecine devam etme yönünde iradeleri var ise süreç devam ettirilerek tamamlanabilmektedir. Ancak taraflardan birisi, arabuluculuk sürecinin durma sürelerinden sonra yapılmasını talep ediyor ise, bu talebe uygun davranılması gerekmektedir. Taraflardan yalnızca birisinin arabuluculuk sürecini ısrarla devam ettirmeyi talep etmesi hâlinde dahi, diğer taraf süreci durma sürelerinden sonra yürütmek istiyor ise arabuluculuk sürecinin iradi olduğu ilkesi de gözetilerek süreç durma sürelerinden sonrasına ertelenmelidir.

Tarafların durma sürelerinde arabuluculuk sürecine devam etme iradelerinin oluşması hâlinde ise arabulucu tarafların taleplerine göre arabuluculuk görüşmelerinin ne şekilde yürütüleceğine karar verecektir. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıkları Arabuluculuk Kanunu’nun 15 f/2 maddesi “emredici hukuk kurallarına aykırı olmamak kaydı ile tarafların arabuluculuk usulünü serbestçe kararlaştırabilecekleri” şeklinde düzenlenmiştir. Bu maddeden yola çıkarak tarafların telekonferans usulü ile toplantıları yürütebileceği sonucuna ulaşılabilecektir.

Pandemi döneminden önce Arabuluculuk Dairesi tavsiyeleri doğrultusunda arabulucular tarafların aynı şehirde olduğu arabuluculuk görüşmelerini telekonferans ile yapmamaktaydılar. Bunun nedeni ise, yüz yüze yapılan arabuluculuğun tarafların birbirini anlaması ve dinlemesi ve uyuşmazlıkların çözüme ulaşılması için önem arz etmekte olmasıdır. Ancak salgın hastalığın ortaya çıkması ile toplum sağlığının korunması daha öne geçmiş ve pandemi döneminde telekonferans ile ilgili bu görüşler zorunlu olarak değişmiştir.

Telekonferans ile yapılan Arabuluculuk görüşmelerinin geçerliliği ile ilgili olarak ise Bölge Adliye Mahkemelerinin farklı görüşleri bulunmaktadır. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi’nin 10.09.2019 tarihli 2019/2485E. ve 1674K. sayılı kararında “Kanunda tarafların telefonla arabuluculuk toplantısına katılabileceklerine dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Aksine düzenlemelerden yüz yüze katılıma göre hükümlerin konulduğu anlaşılmaktadır. Burada her şeyden önce telefonla katılan kişinin ehil ve yetkili olup olmadığı ve bunun tespiti problemdir. Somut olayda yasal olarak tanımlanan ve hukuken geçerli olan bir ses tanımlama sisteminin bulunmadığı da dikkate alındığında konuşulan kişinin kim olduğunun yasal olarak tespitinde problem bulunduğu açıktır.” denilmiştir. Görüldüğü üzere Bölge Adliye Mahkemesi telekonferans ile yapılan arabuluculuk görüşmelerine çekimser yaklaşmış ve geçerli bir telekonferans için aradığı hususları belirtmiştir. Yine son dönemde yayımlanan Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 04.02.2020 tarih ve 2019/4092E-2020/304K. sayılı “Arabuluculuk sürecinde Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliğinin “Dava şartı olarak arabuluculukta arabulucunun görevlendirilmesi” Madde 24/3 bendine göre ”Elindeki bilgiler itibarıyla her türlü iletişim vasıtasını kullanarak görevlendirme konusunda tarafları bilgilendirir ve ilk toplantıya tarafları ve varsa avukatlarını birlikte davet eder.” düzenlemesi gereği, arabulucunun taraflarla elektronik sistemler üzerinden görüntülü iletişim kurmasının önünde yasal bir engel bulunmadığına” kararında ise  arabuluculuk görüşmelerinde telekonferans yönteminin kullanılabileceğine karar vermiştir.

Şüphesiz ki arabulucunun telekonferans ile geçerli bir arabuluculuk süreci yürütmesi için arabuluculuk sürecine katılacak tarafların yetkili olduklarına dair vekâlet, imza sirküleri, yetki belgesi vb. belgeleri talep etmesi ve kimlik tespitlerini eksiksiz bir şekilde yapması gerekmektedir.

Telekonferans yöntemi ile arabuluculuk süreci tamamlandığında ise tutanakların imza aşamasının geçerli bir şekilde tamamlanması gerekmektedir. Tutanakların imza aşamasında varsa tarafların elektronik imzası tercih edilmelidir.  E-imza ile imzalama yöntemi kullanılacağı zaman tutanaklar UDF formatında hazırlanır. Son hali verilmiş olan tutanak arabulucu tarafından imzalanarak önce bir tarafa e-posta yoluyla gönderilir. Bu taraf tutanaklarda hiçbir değişiklik yapmadan, tutanakları e-imza ile imzalar. İmzalanan tutanak arabulucuya gönderilir. Arabulucu tutanak üzerinde, nitelikli elektronik sertifika kullanılarak oluşturulmuş bir e-imza olup olmadığını kontrol ettikten sonra, tutanağı diğer tarafa gönderir. Diğer taraf da belgede hiçbir değişiklik yapmadan e-imza ile imzalar. Arabulucu kendisine gelen e-imzalı tutanağın imza kontrolünü yaptıktan sonra, taraflarca imzalanmış e-imzalı son tutanağı taraflarla paylaşarak süreci tamamlar. Tarafların elektronik imzası yok ise, bu durumda tutanakların ıslak imzasının tamamlanması yöntemi ile tutanaklar imzalanarak süreç tamamlanmalıdır. Bu yöntem ise imzaların sıhhati açısından pandemi döneminde yürütülmesi daha zor olduğundan fazla tercih edilen bir yöntem değildir.

Sonuç olarak pandemi sürecinde tarafların ortak irade sergilemesi hâlinde, arabuluculuk süreçleri yürütülerek tamamlanabilecektir. Bu süreçte tarafların salgın hastalığa yakalanmaması için en çok tercih edilen yöntem telekonferans yöntemi olarak ortaya çıkmıştır. Telekonferans yöntemi ile arabuluculuğun sağlıklı bir şekilde yürütülmesi ve geçerli şekilde tamamlanması için arabuluculara önemli görevler düşmektedir.

Av. Mihran AKSAK UYSAL

 


Kaynakça:

1-25.03.2020 tarihli ve 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişik Yapılmasına Dair Kanun

2-30 Nisan 2020 tarih ve 2480 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı

3-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıkları Arabuluculuk Kanunu

4-Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi’nin 10.09.2019 tarihli 2019/2485E. ve 1674K. sayılı Kararı

5-Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi’nin 04.02.2020 tarih ve 2019/4092E-2020/304K. sayılı kararı


Kaynak: Av. Mihran AKSAK UYSAL – İçerik, Ozgun Law firmasının özel izni ile yayınlanmıştır. Yazıya ilişkin tüm hak ve sorumluluk yazara aittir.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/covid-19-doneminde-dava-sarti-arabuluculuk-surecinin-yurutulmesi/feed/ 0
Edinilmiş Mal Ve Kişisel Mal Ayrımında Uygulanan İlkeler – (Av. Gülden MEHMED) https://www.muhasebenews.com/edinilmis-mal-ve-kisisel-mal-ayriminda-uygulanan-ilkeler/ https://www.muhasebenews.com/edinilmis-mal-ve-kisisel-mal-ayriminda-uygulanan-ilkeler/#respond Tue, 06 Aug 2019 06:10:42 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=65118

EDİNİLMİŞ MAL VE KİŞİSEL MAL AYRIMINDA UYGULANAN İLKELER

1-EDİNİLMİŞ MALLAR

1.1-Genel Olarak

TMK’da edinilmiş mallara katılma rejimi çerçevesinde eşlerin katılma alacaklarının oluşumunda emek karşılığı kazançlarının da yer aldığı kabul edilmektedir. Buna göre eşlerin emek vererek elde ettikleri şeyleri paylaşmaları gerekmektedir.  Emek kazancının paylaşıma dahil edilmesinin gerekçesi eşlerin malvarlığı artışına birlikte katılmaları içindir. Emek çalışarak elde edilen gelirdir. Çalışmayıp evde ev işi yapan ev hanımların bu çalışması da mal rejimi kapsamında değerlendirilmektedir. Bu husus TMK m. 219 maddesinde doğrudan, TMK m. 220’de ise dolaylı olarak ifade edilmiştir.

Eşin hukuksal işlem dışı yolla borçlanılan edimin yani kazanımını sağlamak amacıyla kişisel olarak ifada bulunması da mal rejimi kapsamına dahildir.

TMK’nın emek verilmek suretiyle kazanımların paylaşıma tabi tutulmasıyla bağdaşmayan TMK m 219/b.4’te yer alan hükme göre, kişisel malların gelirleri de mal sayılmakta ve eşlerin paylaşımına tabi tutulmaktadır. Ancak doktrinde kişisel malların gelirinin de kişisel olması gerektiği savunulmaktadır. Ancak bu her zaman doğru değildir. Örneği kişisel mallın gelir getirmesi diğer eşin emek vermesiyle de olabilir.

Edinilmiş mal rejimi sadece emek vererek elde edilmeye bağlı değildir. Bu kazanımın aynı zamanda zaman bakımından da belli koşulları taşıması aranmaktadır. Edinilmiş faaliyetin ancak evlilik birliği süresince yapılmış olması gerekmektedir. Bu husus TMK m. 219’da, “…mal rejiminin devamı süresince edinme şartı..” denerek belirtilmiştir. Aynı sınırlama TMK m. 220/b.2’da, ”…Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan …malvarlığı değerleri” denilerek belirtilmiştir.

Nelerin edinilmiş mal sayılacağını yukarıda açıkladığımız iki temel şarta göre belirleneceğini açıkladık. TMK m 219 ve 220’den çıkarılan bu iki ölçek esas alınarak malın niteliği tespit edile bilinecektir. Ancak TMK m. 219’de örnek türünden bazı değerlerden söz edilmiştir ve özelikle bu sayılanların edinilmiş mal sayılacağı belirtilmiştir. Bu hüküm sınırlayıcı olmayıp sayma türünden olarak anlaşılmalıdır. Çünkü maddede, “…özellikle şunlardır..” ibaresi kullanılmıştır. Hatta bu hükümde sayılanların mutlak kesin olarak edinilmiş mal olarak sayılması da mümkün değildir. Bu hüküm emredici değildir. Taraflar sözleşmeyle edinilmiş mallardan bir kısmını kişisel mal haline getirebilir.

1.2-Edinilmiş Malların Kapsamı

TMK m. 219’da emek karşılığı edinmenin var olacağı belirtilmiştir. TMK m. 219’da sayma usulünün benimsenmesi, bunların dışında da edinilmiş mal niteliğini taşıyan malların var olduğu gösterilmek istenmiştir.

TMK 219’da örnek türünden olmak üzere edinilmiş mal sayılan kazanımlar şunlardır;

-Bir eşin çalışmasının karşılığı olan edimler,

-Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurumu ve kuruluşların veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler,

-Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar,

-Kişisel Malların gelirleri,

-Edinilmiş malların yerine geçen değerler

Şeklinde sıralanmıştır. Yukarıda da belirtmiş olduğumuz üzere, bu sayılanlar sınırlı sayıda değildir. Ancak bu sayılanların anlaşılması için bunları kısaca açıklamak faydalı olacaktır.

1.2.1-Çalışma Karşılığı Edinilen Mallar

Eşlerin her birinin mesleki faaliyeti sonucu elde ettiği gelir bu kapsama girmektedir. Yapılan    çalışma,  bir  işverene  tabi  bir  çalışma  olabileceği gibi, bağımsız olarak sürdürülen bir çalışma karşılığı  elde  edilen  bir  gelir  olabilir.  Buna göre,  bir hizmet, vekâlet veya  istisna  sözleşmesine  dayalı  iş  görme;  bir  kamu  görevlisi olarak çalışma nedeniyle elde edilen gelir gibi; bir serbest meslek  faaliyeti,  ticarî  veya  ziraî  faaliyet  nedeniyle  elde  edilen  kazanç  da edinilmiş mal sayılır (TMK.m.219/f.2/b.1).

Buna göre eşlerin her türlü çalışmasının (bedensel veya fikirsel faaliyetinin) doğrudan veya dolaylı karşılığı olan her türlü gelir, edinilmiş mal sayılır. Bu bağ-lamda eşlerin, fikir ve sanatsal faaliyet sonucunda yarattıkları fikir ve sanat eseri üzerindeki  (lisans,  marka,  patent,  tasarım gibi)  mali hakları  nedeniyle elde ettikleri gelir de edinilmiş maldır.

Sadece bir mesleki faaliyetin icrası  sonucunda  elde  edilen  gelir  değil, arızi (geçici) olarak yapılan bir iş karşılığında elde edilen gelir de kanımızca edinilmiş  mal  sayılmalıdır. Örneği mesleği doktor olan bir kişinin buna ek olarak resmi yapması ve bu resimlerin satışından elde ettiği para da bu kapsama girmektedir.

1.2.2- Sosyal Güvenlik Veya Sosyal Yardım Kurumu Ve Kuruluşların Veya Personele Yardım Amacı İle Kurulan Sandık Ve Benzerlerinin Yaptığı Ödemeler

Kamu kurum ya da kuruluşu niteliğinde  olan sosyal  güvenlik  kurumlarının  ya  da  personele  yardım  sandıklarının  yaptıkları  ödemeler,  TMK  m.219/f.2/b.1  hükmüne  göre  edinilmiş  mal  sayılmıştır.

Ancak bu hüküm, TMK m. MK.m.228/f.2 hükmüyle birlikte ele alınmalı ve bu  son  hükümde  kişisel  mal  sayılan  ödemeler,  farklı  değerlendirmeye  tabi tutulmalıdır.  Sosyal güvenlik kurumları Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu  ve  Bağ  Kur’dur.  Bu üç  kurum, yapılan değişiklikle “Sosyal  Güvenlik  Kurumu”  adıyla  aynı  çatı  altında birleştirilmiştir. Bunun dışında, bazı işyerleri tarafından personeline, ek sosyal güvence sağlamak veya  yardım  amacıyla  kurulmuş  bulunan  “Personele Yardım Sandıkları” bulunmaktadır. Bu  kurum  ya  da sandıkların yaptığı ödemeler genellikle; yaşlılık, kaza, hastalık veya ölüm ya da bunlara benzer sebeplerle, çalışma gücünün tamamen  kaybedilmesi veya azalması  nedeniyle  yapılır  ve  buna  bağlı  olarak  gelir  elde  edememe  riskini karşılamaya  yöneliktir. Bu tür ödemlere hak kazanmak  veya  sağlık  hizmetlerinin karşılanması da söz konudur.

Bu  açıklamalar  çerçevesinde;  emekli  ikramiyesi,  emekli  maaşı,  malul aylığı, yaşlılık aylığı, dul ve yetim aylığı, işsizlik parası gibi ödemeler, sözü geçen  hükmün  kapsamına  giren  ödemelerdir.  Öğretide  “yeşil kart uygulaması” gibi sosyal amaçlı kamusal fonlardan yapılan ödemeler ve sağlık yardımlarının da bu hükmün kapsamına gireceği; fakat eşlere “darülaceze veya kadın sığınma evleri” gibi yardım kuruluşları tarafından, bir karşılık ödemeksizin,  sosyal  yardıma  yönelik  olarak  yapılan,  barınma  ve  beslenme  edimlerinin  değer  olarak  edinilmiş  mallar  içinde  yer  almayacağı savunulmuştur.

1.2.3- Çalışma Gücünün Kaybı Nedeniyle Ödenen Tazminatlar

TMK m. 219/f.2/b.3 hükmüne göre, çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen  tazminat  da  edinilmiş  mal  grubunda  yer  almıştır.  Buraya öncelikle,  bir haksız fiil  sonucunda  iş  gücünün  kaybı  nedeniyle  TBK m.46’ya göre ödenen tazminat girer. Bu hükmün kapsamına, çalışma gücünün  kaybından  veya  azalmasından  doğan  zarar  gibi,  yapılan  tedavi  ve bakım  masrafları  ile  ekonomik  geleceğin  sarsılmasından  doğan  zarar  için ödenen tazminatın gireceği kabul edilmektedir.

1.2.4-Kişisel Malların Gelirleri

TMK m. 119/f.2,b.4 hükmüne göre kişisel malların gelirleri de  edinilmiş  mal  olarak  kabul  edilmiştir.  Bu hükme  göre  kişisel  malların doğal  ya  da  medeni  semere  niteliğindeki her  türlü  geliri  edinilmiş  maldır.

1.2.5- Edinilmiş Malların Yerine Geçen Değerler

Edinilmiş mallara katılma rejiminde, edinilmiş mallar ve kişisel mallar ayırımında  önemli  bir  ilke,  (yukarıda  da  değişik  vesilelerle  değindiğimiz) “ikame ilkesi”dir. Bu ilkeye göre, eşlerden birinin malvarlığından çıkan bir malvarlığı değerinin yerine, bir başka malvarlığı değeri yer almışsa; çıkan mal hangi mal grubunda yer alıyorsa, yerine geçen değer (ikame değer, Surrogat) de  aynı  mal  grubunda  yer  alır.  Bu ilke  edinilmiş  mallara  yönünden TMK. m. 219/f.2/b.5 hükmünde; kişisel mallar yönünden ise MK.m.220/b.4 hükmünde düzenlenmiştir.  Malvarlığı  değerinin,  sadece  malik  olan  eşin  tasarrufuyla elden  çıktığı  durumlarda  değil;  eşin  iradesi  dışında  malvarlığından  çıktığı durumlarda da ikame ilkesi geçerlidir.

1.2.6-Diğerleri

TMK m. 219’da edinilmiş mallara örnek teşkil edecek edinimlerin belirlenmiştir. Bu sebeple de edinilmiş mallara kanunda sayılan bu başlıklarla sınırlı değildir. Emek karşılığı ve mal rejimi süresinde edinilmiş olmak şartıyla bir arada bulunduğu başkaca kazanımların da edinilmiş mal sayılması mümkündür.

2-KİŞİSEL MALLAR

Edinilmiş malların TMK m. 219’da belirlenmesinden sonra geriye kalan malların kişisel mal olarak kabule edilmesi gerekmektedir. Kişisel mallar TMK 220’de 4 bent halinde sayılanlarla sınırlıdır. Ancak ikinci bent bu sınırlı oluşu önemli ölçüde zayıflatmaktadır. Bu hüküm, “herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri” şeklinde tüm karşılıksız kazanma türlerinin kişisel mal haline geleceği yönünde önü açık bir düzenleme getirmiştir.

Kişisel mallar mal rejiminin tasfiyesinde dışta tutulur. Hangi eşe ait ise tamamen ona ait olur. Katılma alacağı kişisel mallar üzerinde oluşmamaktadır.

Kişisel malların nelerden oluştuğunu kısaca belirtecek olursak;

2.1- Kişisel Kullanım Eşyası

TMK  m. 220/b.1  hükmüne  göre,  sadece  eşlerden  birinin kişisel kullanımına yarayan eşya, o eşin kişisel malı sayılmıştır. Kişisel kullanıma yarayan eşya, eşin kişisel ihtiyaçları için yararlandığı eşyadır. Genellikle sadece taşınır eşya,  bu hükme göre kişisel mal sayılır. Kişisel kullanım eşyaları ancak menkullerden oluşmaktadır. Örneğin, kadının süslenmek amacıyla kullandığı takıları, elbiseleri, özel zevk veya hobi için kullandığı eşyaları böyledir. Ancak nakit para ve yatırım amacıyla alınan eşyalar bu kapsama girmez.

2.2-Katılma Rejiminden Önce Elde Edilmiş Mallar

Edinilmiş mallara katılma rejiminin ikici unsuru kazanımın süre ile sınırlandırılmasıdır. Yukarıda da belirtmiş olduğumuz üzere kazanma veya edinmenin evlilik birliği içerisinde gerçekleşmesi gerekmektedir. TMK m. 220/b.2 hükmü, “mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan…malvarlığı değerleri”ni kişisel mal  olarak saymıştır.

2.3-Karşılıksız Kazanma Yoluyla Elden Edilmiş Mallar

Edinilmiş mallara katılma rejiminde karşılığı verilmeksizin edinilmiş mallar paylaşıma tabi olmaz. Kim kazanmış ise onun kişisel malı sayılır. Mal rejimi süresince elde edilmiş olunsa da, sonuç bu şekildedir. Bu tür kazanımlar eşin dolaylı olarak emek yoluyla katkısı yoktur. Karşılık verilmeksizin elde edilen malların başında miras gelmektedir.

2.4-Manevi Tazminat Alacakları

Manevi tazminat, mutlak hak olup bundan dolayı herkese karşı ileri sürülebilen kişilik hakkı olarak değerlendirilir. Bir kimsenin fiziksel veya psikolojik acı ve elem duyması manevi zarar olarak kabul edilir. Manevi zarar, ilgili şahsın fiziksel veya psikolojik acı duyması şeklinde oluştuğundan manevi tazminat davası açma hakkı şahsa bağlı hak olarak kabul edilmiştir. Bu sebeple de manevi tazminat davacı sonucunda elde edilen tazminat kişisel olarak kabul edilmektedir.

2.5-Kişisel Malın Yerine Geçen Değer

Kişisel malın herhangi bir şekilde el değiştirmesi veya şekil değiştirmesi durumunda kaim değer ortaya çıkmaktadır. Genellikle mevcut malın yerine başka bir malın geçmesi söz konusu olduğunda asıl malın mülkiyet rejimi ve niteliği yeni malı da kapsayacak aynı şekilde devam edecektir. Burada söz konusu olan kişisel malın geliri değildir. Yukarıda belirtmiş olduğumuz üzere kişisel malın geliri kaim değer olarak kabul edilmez, TMK m. 219/b.4’e göre edinilmiş mal sayılmaktadır.

2.6-Sosyal Güvenlik ve Yardım Kurumları ya da Çalışma Gücü Kaybı Nedeniyle Toptan Ödenen Tazminatların Bir Kısmı

TMK m. 219/b.2 ve 3’te anılan ödemeler edinilmiş mal sayılmaktadır. Ancak bu kural mutlak bir kural değildir. TMK m. 228/2 hükmü bu şekildeki ödemelerin bir kısmını kişisel mal saymıştır. Anılan bu hüküm hak sahibinin sosyal güvenliği ve ömrünün kalan kısmı ekonomik açıdan güvence altına almayı amaçlamaktadır.

Bu durumu örnekle açıklayacak olursak, 45 yaşında A ile 35 yaşında B 2000 tarihinde evlenmişlerdir. Eşler evlenirken edinilmiş mallara katılma rejimi sözleşmesi imzalamışlardır. 2002 tarihinde haksız fiile uğrayarak %100 çalışma gücünü kaybetmiş ve bunun karşılığında 25.000-TL tazminat almıştır. Eşler 2003 tarihinde boşanma davası açmışlar ve dava sonuçlanmıştır. 25.000,00-TL’nin tamamı edinilmiş mal sayılmayacaktır.  Bu durumda A boşanma davasını açtığı tarihte 48 yaşındadır ve PMF tablosuna göre 22 yıllık yaşama sürecine sahiptir. Dolayısıyla boşanma davası sonrasına tekabül edecek kısım 22 yıla tekabül eden 25.000,00-TL kişisel mal sayılmakta, 3.000,00-TL ise edilmiş edinilmiş mal sayılmaktadır.

2.7-Sözleşmeyle Bazı Malların Kişisel Mal Sayılması

Edinilmiş mal rejimini benimsemek veya benimsememek tamamen eşlerin birlikte karar verecekleri irade özgürlükleri içerinde bir konuyu oluşturur. Ancak eşler kanunun belirlediği bir rejimi benimsemişlerse anılan rejimin prensiplerini ortadan kaldıran sözleşme yapamazlar. TMK m. 219, 220 hükümlerinde belirlenen mal gruplarının nitelendirilmesi farklı şekilde yapılamaz. Mal rejimi sözleşmesiyle yapılacak bu düzenleme, eslerden birisi veya her ikisi yönünden yapılabilir. Sözleşmeyle kişisel mal olarak kabul edilebilecek mallar 221. maddede düzenlenmiştir. Bu hükme göre, aşağıdaki malvarlığı değerlerinin, mal rejimi sözleşmesiyle, kişisel mal sayılması mümkündür.

3-EDİNİLMİŞ MAL-KİŞİSEL MAL AYIRIMINDA ESAS ALINAN İLKELER

TMK  m. 219/f.1 hükmüne göre; her bir esin, mal rejimi süresince, karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleri, onun edinilmiş mallarını oluşturur. Hükümde bahsedilen “karşılık” teriminin neyi ifade ettiği açık olmamakla birlikte; öğretide, “karşılık” teriminin, borçlar hukukundaki “karsı edim” kavramıyla açıklanabileceği belirtilmiştir. Buna göre, elde edilen bir malvarlığı değerine karşılık; verme, yapma ya da yapmama seklinde bir karsı edimde bulunuluyorsa; iktisap edilen malvarlığı değeri edinilmiş maldır.

Bu konuda, özellikle göz önünde bulundurulması gereken bir husus; (mal rejimi süresince) bir karşılık verilerek (ivazlı olarak) iktisap edilen malın karşılığını oluşturan değerin (ivazın), hangi mal grubundan karşılandığıdır. Şayet ivaz, malı iktisap eden esin edinilmiş mal grubundan karşılanmışsa iktisap edilen mal da, o esin edinilmiş mal grubuna girecek (MK.m.219/f.2/b.5); tersine ivaz, kişisel mal grubundan karşılanmışsa, iktisap edilen malda, o esin kişisel mal grubunda yer alacaktır (MK.m.220/b.4).

Görüldüğü üzere, eğer ivaz kişisel mallardan karşılanmışsa; ivazlı olarak (karşılığı verilerek) elde edilen mal, (edinilmiş mal değil) kişisel mal sayılmaktadır.

Bu kurala, edinilmiş mallara katılma rejiminde “ikame kuralı” veya “ikame ilkesi” denmektedir. Öğretide, tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmeyle edinilen malvarlığı değerlerinin, edinilmiş mal grubuna gireceği ifade edilmiştir. Elde edilen malvarlığı değerinin karşılığını oluşturan “karsı edim”, esin malvarlığında yer alan bir hakkın devri, sınırlanması, değiştirilmesi, sona erdirilmesi seklinde olabileceği gibi; esin bedensel veya düşünsel bir faaliyeti seklinde de olabilir.

Av. Gülden MEHMED
gulden@ozgunlaw.com

26.7.2019

Kaynakça:
1. AKINTÜRK, T., Türk Medeni Hukuku, Yeni Medeni Kanunu Uyarlanmış Aile Hukuku, İstanbul, 2002.
2. ACAR, Faruk, MAL Rejimleri ve Eşin Yasal Miras Payı, Ankara, 2010.
3. ACABEY, Mehmet Beşir, Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminde Mal Grupları-İspat Kuralları ve Eşlerin Paylı Mülkiyeti Altındaki Mallara İlişkin Düzenlemeler, İstanbul, 2001.
4. DURAL,  Mustafa/ÖĞÜZ,  Tufan/GÜMÜŞ,   Alper,  Türk Özel Hukuku,  C.III,  Aile Hukuku, İstanbul, 2005.
5. KILIÇOĞLU, A., Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi, Ankara, 2002.
6. SARI, S.,  Evlilik Birliği Yasal Mal Rejimi Olarak Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi, İstanbul, 2007.
7. GÜMÜŞ Alper, Evliliğin Genel Hükümleri ve Mal Rejimleri, İstanbul, 2008.
8. ŞEKER, E., Açıklamalı-İçtihatlı Türk Medeni Kanunu, Ankara, 1989.
9. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 07.02.2006 tarihli ve 2005/16726 E:, 2006/1095 K. Sayılı kararı.


Kaynak: Av. Gülden Mehmed Altın – gulden@ozgunlaw.com  – İçerik, Ozgun Law firmasının özel izni ile yayınlanmıştır.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/edinilmis-mal-ve-kisisel-mal-ayriminda-uygulanan-ilkeler/feed/ 0