öz sermaye – Muhasebe News https://www.muhasebenews.com Muhasebe News Tue, 01 Dec 2020 08:57:14 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.3.3 Tasfiye payı nedir? Nasıl vergilendirilir? https://www.muhasebenews.com/tasfiye-payi-nedir-nasil-vergilendirilir/ https://www.muhasebenews.com/tasfiye-payi-nedir-nasil-vergilendirilir/#respond Mon, 30 Nov 2020 01:00:53 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=97469

Dr. Numan Emre ERGİN
Avukat, YMM, E. Hesap Uzmanı
n.emre.ergin@hotmail.com


İnsanoğlu ölümlüdür, yani varlığı bir süre sonra son bulur. İnsanoğlunun yarattığı ekonomik aktivitenin kendi hayatıyla son bulmasının önüne geçmek için bulduğu formül ise kurumlaşma, ticaret özelinde ise şirketleşmedir. Belirli süreli şirket kurmak mümkün olmakla birlikte, genellikle şirketler süresiz olarak kurulur. Dünyanın en eski şirketi olan Kongo Gumi, Japonya’da 578 yılında kurulmuş ve 1442 yıl inşaat sektöründe faaliyette bulunduktan sonra 2006 yılında tasfiye edilerek bir başka Japon şirketinin bir yan kuruluşu olmuştur. Demek ki, şirketler de ölümsüz değildir ve bir yerde sona ermektedirler. (Japonya’da yüzlerce hatta bin yılı aşan süredir faaliyette olan çok sayıda şirket bulunmaktadır. Ayrıca incelenmesi gereken bir konu…)

Bu köşeyi takip eden okurlar, genellikle ülkenin mali gündemiyle paralel konuları yazdığımı bilirler ve yazının başlığını ve girişini okuyunca bu konunun nerden çıktığını düşünebilirler. Bu yazıyı yazmamdaki en önemli sebep, ekonomik konjonktür nedeniyle yakında çok sayıda şirketin kapanacağını (tafiye olacağını) düşünmemdir. Umarım yanılırım…

Türk Ticaret Kanunu (TTK) uyarınca kurulan şirketlerin sona erme sebepleri de yine aynı kanunda belirtilmiştir. Kanunda belirtilen sona erme sebeplerinden birinin ortaya çıkması üzerine şirketler tasfiye aşamasına girerler. Tasfiye, belli bir prosedür dahilinde yapılan ve bir sürece yayılan işlemlerdir. Bu süreçte bazı ekonomik ve ticari faaliyetler tasfiye amacı doğrultusunda devam eder. Tasfiyenin amacı, şirketin varlıklarının paraya çevrilerek borçlarının ödenmesi, geriye bir para kalırsa da bu paranın şirket ortaklarına dağıtılmasıdır. Tasfiye sonucunda, ortaklara şirkete koydukları sermaye paylarının geri verilmesinden sonra dağıtılacak olan paraya “tasfiye payı” denir. Tasfiye payının tanımı TTK’da yapılmamış olmakla birlikte, TTK’nın 543 ve 643. maddesi uyarınca, tasfiye hâlinde bulunan şirketin borçları ödendikten ve pay bedelleri geri verildikten sonra kalan varlığı, esas sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa pay sahipleri arasında, ödedikleri sermayeler ve imtiyaz hakları oranında dağıtılır. Tasfiye payında imtiyazın varlığı hâlinde esas sözleşmedeki düzenleme uygulanır. Esas sözleşme ve genel kurul kararında aksine hüküm bulunmadıkça, dağıtma para olarak yapılır.

Tasfiyeye giren şirketlerin vergilendirilmesine ilişkin düzenlemeler Kurumlar Vergisi Kanunu (KVK)’nun 17. maddesinde yapılmıştır. Söz konusu madde uyarınca, her ne sebeple olursa olsun, tasfiye haline giren kurumların vergilendirilmesinde hesap dönemi yerine tasfiye dönemi geçerli olur. Tasfiye, kurumun tasfiyeye girmesine ilişkin genel kurul kararının tescil edildiği tarihte başlar ve tasfiye kararının tescil edildiği tarihte sona erer. Başlangıç tarihinden aynı takvim yılı sonuna kadar olan dönem ile bu dönemden sonraki her takvim yılı ve tasfiyenin sona erdiği dönem için ilgili takvim yılı başından tasfiyenin bitiş tarihine kadar olan dönem bağımsız bir tasfiye dönemi sayılır. Tasfiye halindeki kurumların vergi matrahı tasfiye kârıdır. Tasfiye kârı, tasfiye döneminin sonundaki servet değeri (öz sermaye) ile tasfiye döneminin başındaki servet değeri (öz sermaye) arasındaki olumlu farktır. Tasfiyenin zararla kapanması halinde tasfiye sonucu, önceki tasfiye dönemlerine doğru düzeltilir ve anılan dönemlerde fazla ödenen vergi mükellefe iade edilir. Özetle, tasfiyeye giren şirketlerin tasfiyeye sonundaki ve tasfiyeye giriş tarihindeki özesermayeleri arasındaki fark, tasfiye kârı olarak kurumlar vergisine tabidir.

Peki, tasfiye sonucunda ortaklara pay bedellerini aşan tutarda yapılan ödemelerin (tasfiye payının) vergilendirilmesi nasıl olmaktadır? Dikkat edilirse, KVK’nın 17. maddesinde tasfiye payı değil, tasfiye kârı düzenlenmiştir. Bu ikisi farklı kavramlardır. Vergi kanunlarında tasfiye payının nasıl vergilendirileceği konsunda açık bir hüküm bulunmamaktadır. Tasfiye payı, kâr payı mıdır? Değer artış kazancı mıdır? Yoksa ikisi de değil midir?

Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB), verdiği muhtelif özelgelerde (örneğin, 25/05/2011 tarih ve B.07.1.GİB.4.07.16.01-KVK.2010.41-122 sayılı, 24/08/2011 tarih ve B.07.1.GİB.4.35.16.01-176300-413 sayılı, 23/02/2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.16.01-GVK 94-723 sayılı, 03.10.2019 tarih ve 75497510-125[17-2018-12]-E.46365 sayılı özelgeler), “ortaklarca ödenmiş sermaye dışındaki, öz sermaye hesaplarının (net tasfiye karı dahil) ortaklara dağıtılması veya işletmeden çekilmesi durumunda, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 15 inci ve 30 uncu maddeleri ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu (GVK)’nun 94 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasının (b) bendi hükümleri uyarınca, Geçici 62 nci madde hükümleri de göz önünde bulundurularak, kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisi yapılması gerekmekte olup, ortaklarca ödenmiş sermayenin ortaklara dağıtılması durumunda ise, vergi kesintisi yapılmasına gerek bulunmadığı; öte yandan, daha önce sermayeye eklenmiş olan pasif kalemlere ait enflasyon fark hesaplarının, şirketin tasfiye edilmesi sebebiyle işletmeden çekildiği kabul edilerek bu tutarların öncelikle kurumlar vergisine tabi tutulması, kurumlar vergisi sonrası kalan tutarların da kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulması gerektiği” yönünde görüş bildirmiştir. Dolayısıyla, GİB tasfiye payını kâr payı olarak değerlendirmektedir. Peki bu yorum doğru mudur?

KVK’nın 15 ve 30, GVK’nın 94/6.b maddelerinde, GVK’nın 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerindeki kâr payları üzerinden stopaj yapılacağı belirtilmektedir. Söz konusu kâr payları ise her nevi hisse senetlerinin kâr payları, iştirak hisselerinden doğan kazançlar (limited şirket ortaklarının, iş ortaklıklarının ortakları ve komanditerlerin kâr payları ile kooperatiflerin dağıttıkları kazançlar) ve şirketlerin yönetim kurulu başkan ve üyelerine verilen kâr paylarıdır.

GVK 75’de kâr payı ifadesi geçmekle birlikte, kâr payının tanımı yapılmamıştır. Bu nedenle, kâr payının tanımı için TTK’ya bakmak gerekir. TTK’nın 507/1. maddesinde “Her pay sahibi, kanun ve esas sözleşme hükümlerine göre pay sahiplerine dağıtılması kararlaştırılmış net dönem kârına, payı oranında katılma hakkını haizdir. Şirketin sona ermesi hâlinde her pay sahibi, esas sözleşmede sona eren şirketin mal varlığının kullanılmasına ilişkin, başka bir hüküm bulunmadığı takdirde, tasfiye sonucunda kalan tutara payı oranında katılır.” hükmü yer almaktadır. Hükmün birinci cümlesi kâr payını, ikinci cümlesi de tasfiye payını düzenlemektedir. Ayrıca, kâr payının hesaplanma yöntemi 509. maddede, tasfiye payının hesaplanması ise 543. maddede düzenlenmiştir. Bu durumda, TTK kâr payı ile tasfiye payını ayrı ayrı düzenleyerek bu ikisinin birbirinden farklı olduğunu kabul etmektedir.

Diğer taraftan, GVK’nın 75. maddesi menkul sermaye iratlarına ilişkin bir madde olup maddenin birinci fıkrası menkul sermaye iradına ilişkin genel bir tanım yapmıştır. Buna göre, “sahibinin ticari, zirai veya mesleki faaliyeti dışında nakdi sermaye veya para ile temsil edilen değerlerden müteşekkül sermaye dolayısıyla elde ettiği kâr payı, faiz, kira ve benzeri iratlar menkul sermaye iradıdır.” Bu tanımda dikkat çeken özellik, menkul sermaye iradının 1) nakdi sermayeye ödenen, 2) kâr payı, faiz, kira ve benzeri irat olmasıdır. Maddede belirtilen irat türlerinin özelliği, sermayenin kendisine (anaparasına) ödenen düzenli veya düzensiz dönemsel bir getiri olmasıdır. Bu nedenle, tasfiye payının maddede geçen “ve benzeri irat” kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığını düşünüyorum. Zira, tasfiye payı sermayeye ödenen dönemsel bir getiri değildir. Bir an için, tasfiye payı, menkul sermaye iradının genel tanımına girdiği kabul edilse bile, 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde sayılan kâr payı olmadığından stopaja tabi olmaması gerekir. Böyle bir durumda ise tasfiye payı, stopaja tabi olmayan bir menkul sermaye iradı olarak, elde eden ortak tarafından beyan edilmesi gereken bir gelir unsuru olacaktır. Bu durum ise, ortağın şirket olması halinde KVK md. 5/1.a’da düzenlenen iştirak kazancı istisnasından ve gerçek kişi olması halinde ise GVK md. 22/3’deki kâr payı gelirine ilişkin gelir vergisi istisnasından yararlanamaması sonucunu doğuracaktır. (GİB, tasfiye payını kâr payı kabul ettiğinden bu istisnaları uygulatmaması kendi içinde çelişki yaratacaktır.)

Diğer taraftan, GVK’nın 76. maddesindeki “menkul kıymetin kuponlu veya kuponsuz olarak satılması, iştirak hisselerinin devir ve temliki, menkul kıymetler ile iştirak hisselerinin tamamen veya kısmen itfa olunması karşılığında alınan paralarla itfa dolayısıyla verilen ikramiyeler menkul sermaye iradı sayılmaz.” hükmü de tasfiye payının menkul sermaye iradı olmadığını ortaya koymaktadır. Zira, iştirak hissesinin itfası tasfiye ile gündeme gelir.

Peki tasfiye payı, kâr payı değilse nedir? Değer artış kazancı mıdır? GVK’nın mükerrer 80. maddesinde “ivazsız olarak iktisap edilenler ile tam mükellef kurumlara ait olan ve iki yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse senetleri hariç, menkul kıymetlerin veya diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar”ın değer artış kazancı olarak gelir vergisine tabi olduğu ve “elden çıkarma” deyiminin, maddede yazılı mal ve hakların satılması, bir ivaz karşılığında devir ve temliki, trampa edilmesi, takası, kamulaştırılması, devletleştirilmesi, ticaret şirketlerine sermaye olarak konulmasını ifade ettiği belirtilmiştir. Bu durumda, tasfiye elden çıkarma tanımına girmediğinden, tasfiye payı da değer artış kazancı kapsamına girmemektedir.

Benzer bir hüküm, KVK md. 5/1.e’de de yer almaktadır. Bu maddeye göre, kurumların en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların %75’lik kısmı kurumlar vergisinden istisnadır. İştirak olunan şirketin tasfiyeye girmesi bu iştirakin satılması demek değildir. Çünkü satış, mülkiyet devrini öngören ve Borçlar Kanunu’nda düzenlenen bir sözleşme türü olup tasfiye satış sözleşmesi değildir. O halde, kurumlar açısından tasfiye payı iştirak satış kazancı istisnasından yararlanamaz.

Konuya ilişkin vergi yargısının görüşüne gelirsek; Danıştay 9. Dairesi 2019 yılında verdiği bir kararda, daha önceki yıllarda şirket sermayesine eklenmiş olan geçmiş yıl kârlarının, şirketin tasfiye edilmesi sebebiyle ortaklara dağıtılması sırasında yapılan kâr dağıtımı stopajını, geçmiş yıl kârının sermayeye eklendiğinde şekil değiştirdiği ve kâr payı olmaktan çıkıp sermaye haline geldiği, bu nedenle de tasfiye sonucu geri verilen sermaye paylarından dağıtılmayan kâr payını ayrıştırıp vergilendirmenin, Yasa’nın kârın sermayeye eklenmesinin kâr dağıtımı sayılmayacağı yönündeki hükmüne ve amacına aykırı olacağı, ayrıca yasada öngörülmeyen bir hususun tebliğ, sirküler, özelge gibi idari işlemlerle vergilendirilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle iptal etmiştir. Karara konu olayda, geçmiş yıl kârlarının sermayeye ilave edildikten sonra tasfiyenin sonlandığı anlaşılmaktaysa da, bu durumun olayın özünü değiştirmeyeceğini ve geçmiş yıl kârları sermayeye eklenmese de tasfiye payının kâr payı olarak değerlendirilemeyeceğini düşünüyorum.

Yukarıdaki uzun ve karmaşık açıklamaları özetleyecek olursam, şirketlerin tasfiyesi sonucunda ortaklara dağıtılan tasfiye payı, kâr payı olmadığı için stopaja tabi olmamalıdır. Menkul sermaye iradı ve değer artış kazancı da değildir. Bu durumda, tasfiye olan şirketin gerçek kişi ve dar mükellef kurum ortaklarına ödediği tasfiye payı, mevcut düzenlemeler karşısında Türkiye’de vergiye tabi olmamaktadır. Diğer taraftan, ortak ticari kazanç sahibi veya kurumlar vergisi mükellefi ise tasfiye payı, GVK’nın 38. maddesi uyarınca ticari kazanç ile kurum kazancı dönem sonu ve dönem başı özsermaye kıyaslaması suretiyle tespit edildiği için bu kazançların kapsamında olup vergiye tabidir. Özetle, yerli/yabancı gerçek kişiler ile dar mükellef kurumlar tasfiye payından vergi ödemezken, ticari kazanç sahipleriyle tam mükellef kurumlar vergi ödemek durumundadır.

Yazımı son bir notla bitiriyorum. Tasfiye payı, aslında şirkette kalan geçmiş yıl kârlarının ortaklara dağıtılmasıdır. Ancak mevcut vergi ve ticari mevzuatımızda, bu tutarlar açıkça kâr payı olarak tanımlanmadığı için tasfiye payının ne olduğu konusunda karışıklık ortaya çıkmaktadır. Kişisel kanaatim, tasfiye payının değer artış kazancı olarak vergilendirilmesini sağlayacak açık bir yasal düzenlemenin yapılması yönündedir. Zira verginin kanuniliği ilkesi gereği, bir konunun vergilendirilebilmesi için kanunda bu yönde açık hüküm olması gerekir.

Sonraki yazımda, tasfiye nedeniyle değersiz hale gelen iştirak hissesinin vergisel akıbetinin ne olacağını irdeleyeceğim.

Sözün özü: Law is law. (Kanun kanundur.)


Kaynak: Dr. Numan Emre ERGİN, Avukat, YMM, E. Hesap Uzmanı. İçerik, Sayın Numan Emre ERGİN’in Dunya.com’daki Perspektif isimi köşesinden Yazarın ve Dunya.com’un sahibi olan şirketin özel izni ile yayınlanmıştır. Yazının tüm hakları ve sorumluluğu yazara ve Dunya.com’a aittir.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


YAZARIN DİĞER YAZILARI

Devlet mükellefe faiz öder mi? (23.11.2020)

10 soruda 7256 Sayılı Kanun kapsamında yapılandırma (18.11.2020)

Fabrika ayarlarına dönüş: Ekonomik ve hukuki reform, acı reçete (16.11.2020)

Sosyal medya şirketlerine kesilen cezalar ve vergi (09.11.2020)

Hisse geri alımlarının vergilendirilmesine ilişkin tartışmalar ve önerimiz (07.11.2020)

Şirketin kendi hisselerini geri satın alması kâr dağıtımı mıdır? (2) (27.10.2020)

Şirketin kendi hisselerini geri satın alması kâr dağıtımı mıdır? (1) (26.10.2020)

Torba yasa Meclis’te, yapılandırma nerede? (19.10.2020)

Yatırımcının yeni kamburu: Ek mali yükümlülük (12.10.2020)

Taşınmaz kirası mı, işletme hakkı kirası mı? (6.10.2020)

Zaman aşımına uğrayan kâr paylarının vergilendirilmesinde mükerrerlik var mı? (28.09.2020)

Online reklam hizmetlerinde stopaj bilmecesi (22.09.2020)

Hukuk belirsizlik kaldırmaz (16.09.2020)

Maliye, yurt dışında parası olanların peşinde, ya gurbetçiler? (14.09.2020)
Vergiye uyumlu mükellefler cezalandırılıyor mu? (07.09.2020)
Binek otomobilde ÖTV artışı, özel okul ücretlerinde KDV indirimi (02.09.2020)
Transfer fiyatlandırması raporlamasında yeni dönem (31.08.2020)
KDV ve iş yeri kira stopaj oranı indiriminde son durum (27.08.2020)
İkinci el motorlu taşıt satışında yeni dönem (24.08.2020)
Maliyeden bayram hediyesi: KDV ve stopaj indirimi, ama kime? (21.08.2020)
Ar-Ge teşviğinde vergi indirimi kısıtlanıyor mu (17.08.2020)
Spor kulüplerinin yeni sporcu sözleşmelerindeki vergisel riski  (10.08.2020)
Uçtu uçtu altın uçtu! Ya vergisi? (07.08.2020)
Anayasa Mahkemesi’nin VTR kararı (30.7.2020)
Erken seçim, aday tartışmaları ve cumhurbaşkanı seçimindeki Anayasal boşluk
(27.7.2020)
Yurt dışındaki taşınmaz ve iştirak satışları vergiden istisna mı? (25.7.2020)
Gayrimenkul ve iştirak satış kazancı istisnası – 3 (22.7.2020)
Gayrimenkul ve iştirak satış kazancı istisnası – 2 (17.7.2020)
Mali yapıyı güçlendirmede vergisel bir teşvik: gayrimenkul ve iştirak satış kazancı istisnası (16.7.2020)
Sezonluk ev kiralayanlar: Vergi sürpriziyle karşılaşmayın! (13.7.2020)
Pandemi, maliye politikası ve vergi barışı
Şirket kuruluşunda sicilde imza zorunluluğu değiştirilmelidir.
Köprüden önce son çıkış: Varlık Barışı
Kamu özel iş birliğine şeffaf bir alternatif: Altyapı Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı
Gayrimenkul yatırımında avantajlı bir yöntem: Gayrimenkul Yatırım Fonu
Gayrimenkulde rant vergisi
Gayrimenkul piyasası hareketleniyor ama vergiye dikkat!
KVKK kararlarının yargı denetimi
Kişisel verilerin korunması ve ateş ölçümü
İnternetten otomobil satanların dikkatine
Makam aracı sadece özel sektörde mi ücrettir?
Makam aracı ücret midir?
Şirket araçlarına vergi ayarı
ABD’nin dijital hizmet vergisi misillemesi ve Türkiye
Sanat ve icat vergisi
Altın: Elma dersem çık, armut dersem çıkma!
]]>
https://www.muhasebenews.com/tasfiye-payi-nedir-nasil-vergilendirilir/feed/ 0
Bankadan Yapılan Borçlanmaların Örtülü Sermaye Tutarının Hesaplaması Nasıl Yapılır? https://www.muhasebenews.com/bankadan-yapilan-borclanmalarin-ortulu-sermaye-tutarinin-hesaplamasi-nasil-yapilir/ https://www.muhasebenews.com/bankadan-yapilan-borclanmalarin-ortulu-sermaye-tutarinin-hesaplamasi-nasil-yapilir/#respond Sun, 14 Apr 2019 10:16:26 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=15796 (GİB – ÖZELGE)

Konu: İlişkili kişi tanımında yer alan “kurum” tabirinin kapsamı.

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, Şirketinizin …’den banka kredisi kullandığı, şirketinize %40 oranında ortak olan… AŞ’ye… Personeli Munzam Sosyal Güvenlik ve Yardımlaşma Sandığı Vakfının %96,42 oranında ortak olduğu, söz konusu vakfın da… ye %33,98 oranında ortak olduğu belirtilerek, banka kredisi kullanılan …’nin ortaklarla ilişkili kişi konumunda olup olmadığı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun “Örtülü sermaye” başlıklı 12’nci maddesinde;

“(1) Kurumların, ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede kullandıkları borçların, hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşan kısmı, ilgili hesap dönemi için örtülü sermaye sayılır.

(2) Yukarıda belirtilen karşılaştırma sırasında, sadece ilişkili şirketlere finansman temin eden kredi şirketlerinden yapılan borçlanmalar hariç olmak üzere, ana faaliyet konusuna uygun olarak faaliyette bulunan ve ortak veya ortakla ilişkili kişi sayılan banka veya benzeri kredi kurumlarından yapılan borçlanmalar % 50 oranında dikkate alınır.

(3) Bu maddenin uygulanmasında;
a) Ortakla ilişkili kişi, ortağın doğrudan veya dolaylı olarak en az %10 oranında ortağı olduğu veya en az bu oranda oy veya kâr payı hakkına sahip olduğu bir kurumu ya da doğrudan veya dolaylı olarak, ortağın veya ortakla ilişkili bu kurumun sermayesinin, oy veya kâr payı hakkına sahip hisselerinin en az %10’unu elinde bulunduran bir gerçek kişi veya kurumu,
b) Öz sermaye, kurumun Vergi Usul Kanunu uyarınca tespit edilmiş hesap dönemi başındaki öz sermayesini,
ifade eder.
..

(5) Yukarıda belirtilen oranlar, borç veren ortaklar ve ortakların ilişkide bulunduğu kişiler için topluca dikkate alınır.
…”
hükümleri yer almıştır.

Öte yandan, 1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin “12.1.2. Ortakla ilişkili kişi” başlıklı bölümünde;

“Ortağın, doğrudan veya dolaylı olarak en az %10 oranında ortağı olduğu veya en az %10 oranında oy veya kâr payı hakkına sahip olduğu bir kurumu ya da

Doğrudan veya dolaylı olarak ortağın veya ortakla ilişkili bu kurumun sermayesinin, oy veya kâr payı hakkına sahip hisselerinin en az %10’unu elinde bulunduran bir gerçek kişi veya kurumu
ifade etmektedir.

Görüldüğü üzere, ortakla ilişkili sayılan kişi ve kurumlarda, en az %10 oranında sermaye, oy ya da kâr payı hakkına sahip olma şartı aranmaktadır. Gerçek kişi veya kurumların, borç kullanan kurumlara, %10 oranından daha az sermaye, oy veya kâr payı hakkı bulunması halinde, ortakla ilişkili kişi sayılmaları söz konusu olmayacaktır.
…”
açıklamalarına yer verilmiş olup Tebliğin “12.1.3. Borcun doğrudan veya dolaylı olarak temin edilmesi” başlıklı bölümde;

“Borcu kullanan kurumun, borcu ortaklık ilişkisi olan bir kurumdan veya ortakları ile ilişkili bir başka kurumdan doğrudan temin etmemesi örtülü sermayenin mevcut olmayacağı anlamına gelmemektedir.

Borcun, ortak veya ortakla ilişkili kişiden ancak üçüncü kişi üzerinden dolaylı olarak temin edilmesi durumunda da örtülü sermaye söz konusu olabilecektir. Dolaylı olarak temin edilen borçlanmalarda araya birden fazla kurumun girmesi borcun örtülü sermaye olarak kabul edilmesine engel teşkil etmemektedir.”
açıklamaları yer almaktadır.

Kurumlar Vergisi Kanununun 12’inci maddesinin birinci fıkrasında; kurumların, ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede kullandıkları borçların, hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşan kısmının, ilgili hesap dönemi için örtülü sermaye sayılacağı hükmüne yer verilmiştir.

Bu karşılaştırma sırasında ana faaliyet konusuna uygun olarak faaliyette bulunan ve ortak veya ortaklarla ilişkili kişi sayılan banka veya benzeri kredi kurumlarından yapılan borçlanmalar %50 oranında dikkate alınacaktır.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, örtülü sermaye uygulamasında 5411 sayılı Bankacılık Kanununa göre faaliyet gösteren bir mevduat bankası olan… Şirketinizin ilişkili kişisi durumundadır. Bu itibarla, ana faaliyet konusuna uygun olarak adı geçen bankadan yapılan borçlanmaların örtülü sermaye tutarının hesaplanmasında %50 oranında dikkate alınması gerekmektedir.


Kaynak: İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı -11 Ağustos 2015 Tarih ve 62030549-125[12-2014/494]-73856 Sayılı Özelge
Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


BENZER İÇERİKLER


Devir Tarihinden Sonra Yapılacak Örtülü Sermaye Hesaplaması İçin Esas Alınacak Öz Sermaye Tespiti Nasıl Yapılır?

Ne Tür Borçlanmalar Örtülü Sermaye Sayılmaz?

Örtülü Sermaye Nedir?

Örtülü Sermaye Üzerinden Ödenen Faizler, Zarar Edilmesi Durumunda Kar Payı Olarak Değerlendirilebilir mi?

Örtülü Sermayede Düzeltme Müessesesi Ve Bazı Sorunlar

Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazançların Hesaplanması

Yenileme fonundaki tutarı vergilendirmeden sermayeye ekleyebilir miyim?

Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazançlarda Ceza ve Düzeltme İşlemleri

Özsermaye Nedir?

Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Nedir?

Şirkete Her Şeyi Gider Yazabilir misiniz?

İlişkili kişiden yapılan mal alımının vade farkını gider yazabilir miyiz?

Şirket ortağı aldığı krediyi şirkete verirse, şirket faizini gider yazabilir mi?

Artık Vergi Denetimi Yapılmadan Önce “İzahat” İmkânınız Var!!!

KKEG nedir? (Kanunen kabul edilmeyen giderler)

Forward İşlemi Sebebiyle Oluşan Kâr veya Zarar Kurum Kazancına Dâhil Edilir mi?

 

]]>
https://www.muhasebenews.com/bankadan-yapilan-borclanmalarin-ortulu-sermaye-tutarinin-hesaplamasi-nasil-yapilir/feed/ 0
Ticari Alacakların Sigortalarındaki Ek Primler Gider Yazılabilir mi? https://www.muhasebenews.com/ticari-alacaklarin-sigortalarindaki-ek-primler-gider-yazilabilir-mi/ https://www.muhasebenews.com/ticari-alacaklarin-sigortalarindaki-ek-primler-gider-yazilabilir-mi/#respond Sat, 15 Sep 2018 12:30:20 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=15044 (GİB – ÖZELGE)
Konu: Ticari alacaklarını sigorta ettiren işletmenin sigorta miktarını aşan ek prim tutarını dönemsellik ilkesi gereği gider yazması hk.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda;
– Şirketinizin yurt içi ve yurt dışı satışlarından kaynaklanan ticari alacaklarının bir kısmının riskli müşteriler için sigortalandığı ve sigorta döneminin 01.07.2014 – 01.07.2015 olduğu,
– Poliçe düzenlenirken, şirketiniz tarafından tahmini belirlenen cironun %80’i dikkate alınarak asgari prim tutarının tespit edildiği, dönemsellik ilkesi gereği poliçe tutarının 6 aylık kısmının 2014; kalan 6 aylık kısmının ise 2015 yılında gider yazıldığı,
– Sigorta şirketinin, poliçe süresinin sonu olan 01.07.2015 tarihinde, dönem içinde yapılan sigortaya konu satış toplamı ilk başta belirlenen cironun %80’ini geçtiğinden, aradaki ciro farkını prim oranı ile çarparak, ek prim tutarını 01.10.2015 tarihinde düzenlenen zeyilname ile tarafınıza gönderdiği,
– Zeyilnameye konu ek prim tutarının, Ocak-Haziran/2015 arası altı aylık döneme isabet eden ciro üzerinden hesaplandığı, çünkü poliçe ilk düzenlendiğinde başlangıçta belirlenen tahmini cironun %80’inin Aralık/2014 sonunda gerçekleştiği, dolayısıyla Ocak-Haziran/2015 arası için ek prim isteme hakkının doğduğu
belirtilmiş ve ek poliçe tutarının 2015 yılında gider yazılıp yazılmayacağı hususunda Başkanlığımız görüşü sorulmuştur.

KURUMLAR VERGİSİ KANUNUNA GÖRE
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6’ncı maddesinde, kurumlar vergisinin mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı ve safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.

Gelir Vergisi Kanununun “Bilanço Esasında Ticari Kazancın Tespiti” başlıklı 38’inci maddesinde; bilanço esasına göre ticari kazancın, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet fark olduğu, bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce işletmeye ilave olunan değerlerin bu farktan indirileceği, işletmeden çekilen değerlerin ise farka ilave olunacağı, ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu Kanunun 40 ve 41 inci maddeleri hükümlerine uyulacağı hükme bağlanmıştır.

Ticari kazancın tespitinde “tahakkuk esası” ve “dönemsellik” olmak üzere iki temel ilke geçerlidir. Tahakkuk esası ilkesinde, gelir veya giderin miktar ve mahiyet itibarıyla kesinleşmiş olması yani geliri veya gideri doğuran işlemin tekemmül etmesinin yanı sıra miktarının ve işlemden kaynaklanan alacağın veya borcun ödeme şartlarının da belirlenmiş olması gereklidir. Dönemsellik ilkesi ise, bu gelir veya giderin ilgili olduğu döneme intikalinin sağlanmasıdır. Ayrıca “Dönemsellik” kavramı gereği işletmeler, gelir ve giderlerini tahakkuk esasına göre muhasebeleştirmek, hasılat, gelir ve karlarını aynı döneme ait maliyet, gider ve zararlarla karşılaştırmak durumundadırlar. Bu ilke uyarınca, gelir ve giderlerin ilgili oldukları dönemde kaydedilmesi gerekir.

Şirketiniz ile sigorta firması arasında imzalanan poliçede, sigortalının beyan edeceği ciro üzerinden net fiyatla prim ayarlaması yapılacağı ve varsa ilave primin zeyilname çerçevesinde tahakkuk ettirileceği ifade edilmiş olup, 01.10.2015 tarihinde de Ocak-Haziran/2015 dönemi için işletmenizin tahmini cirosunun %80’ini geçen brüt tutar dolayısıyla sigorta firması tarafından zeyilname düzenlenerek ek primin istenildiği anlaşılmıştır.

Buna göre, 01.07.2014 – 01.07.2015 dönemini kapsayan sigorta poliçesinde, ilave sigorta priminin poliçe dönemi içerisinde mahiyet ve tutar itibarıyla hesaplanamaması ve poliçe dönemini takip eden üçer aylık döneme ilişkin zeyilname ile belirlenmesi nedeniyle, söz konusu zeyilnamenin düzenlendiği tarihte ek primin tahakkuk ettiğinin kabulü gerekmektedir. Dolayısıyla söz konusu ek prim tutarlarının tahakkuk ettiği tarih itibarıyla kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınacağı tabiidir.

Kaynak: Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı
4 Ocak 2017 Tarih ve 38418978-125[6-15/36]-2997 Sayılı Özelge

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi,  gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/ticari-alacaklarin-sigortalarindaki-ek-primler-gider-yazilabilir-mi/feed/ 0
Devir Tarihinden Sonra Yapılacak Örtülü Sermaye Hesaplaması İçin Esas Alınacak Öz Sermaye Tespiti Nasıl Yapılır? https://www.muhasebenews.com/devir-tarihinden-sonra-yapilacak-ortulu-sermaye-hesaplamasi-icin-esas-alinacak-oz-sermaye-tespiti-nasil-yapilir/ https://www.muhasebenews.com/devir-tarihinden-sonra-yapilacak-ortulu-sermaye-hesaplamasi-icin-esas-alinacak-oz-sermaye-tespiti-nasil-yapilir/#respond Sun, 20 May 2018 08:00:39 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=17451 (GİB – ÖZELGE)

Konu: Devir tarihinden sonra yapılacak örtülü sermaye hesaplaması için esas alınacak öz sermaye

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda; şirketinizin jeotermal elektrik üretimi faaliyeti ile iştigal ettiği, ……… tarihinde aynı sektörde faaliyette bulunan ……….. nin tasfiyesiz infisah ederek şirketinizle vergisiz birleştiği, şirketinizin ……… tarihli açılış bilançosunda öz sermayesi negatif iken birleşme sonrası öz sermayesinin pozitife dönüştüğü belirtilmiş olup, birleşmenin gerçekleştiği tarih itibariyle hesaplanan şirketiniz öz sermayesinin bu tarihten sonraki örtülü sermaye hesaplamalarında dikkate alınıp alınmayacağı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 19’uncu maddesinde; “(1) Bu Kanunun uygulanmasında aşağıdaki şartlar dâhilinde gerçekleşen birleşmeler devir hükmündedir:
a) Birleşme sonucunda infisah eden kurum ile birleşilen kurumun kanuni veya iş merkezlerinin Türkiye’de bulunması.
b) Münfesih kurumun devir tarihindeki bilanço değerlerinin, birleşilen kurum tarafından bir bütün halinde devralınması ve aynen bilançosuna geçirilmesi.

(2) Kurumların yukarıdaki şartlar dâhilinde tür değiştirmeleri de devir hükmündedir.
…”
hükümlerine yer verilmiştir.

Aynı Kanunun “Devir, Bölünme ve Hisse Değişimi Hallerinde Vergilendirme” başlıklı 20 nci maddesinde; “(1) Devirlerde, aşağıdaki şartlara uyulduğu takdirde, münfesih kurumun sadece devir tarihine kadar elde ettiği kazançlar vergilendirilir; birleşmeden doğan karlar ise hesaplanmaz ve vergilendirilmez:

a) Şirket yetkili kurulunun devre ilişkin kararının Ticaret Sicilinde tescil edildiği tarih, devir tarihidir. Münfesih kurum ile birleşilen kurum;
1) Devir tarihi itibarıyla hazırlayacakları ve müştereken imzalayacakları münfesih kuruma ait kurumlar vergisi beyannamesi ile,
2) Devir işleminin hesap döneminin kapandığı aydan kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği ayın sonuna kadar geçen süre içerisinde yapılması halinde, münfesih kurumun önceki hesap dönemine ilişkin olarak hazırlayacakları ve müştereken imzalayacakları münfesih kuruma ait kurumlar vergisi beyannamesini,
birleşmenin Ticaret Sicili Gazetesi’nde ilan edildiği tarihten itibaren otuz gün içinde münfesih kurumun bağlı bulunduğu vergi dairesine verirler.
b) Birleşilen kurum, münfesih kurumun tahakkuk etmiş ve edecek vergi borçlarını ödeyeceğini ve diğer ödevlerini yerine getireceğini münfesih kurumun birleşme sebebiyle verilecek olan kurumlar vergisi beyannamesinin ekinde vereceği bir taahhütname ile taahhüt eder. Mahallin en büyük mal memuru, bu hususta birleşilen kurumdan ayrıca teminat isteyebilir.
…” hükümlerine yer verilmek suretiyle yukarıda belirtilen şartların oluşması halinde münfesih kurumun sadece devir tarihine kadar elde ettiği kazançların vergilendirileceği, doğrudan doğruya birleşmeden doğan karların ise hesaplanmayacağı belirtilmiştir.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun “Örtülü Sermaye” başlıklı 12 nci maddesinde;

“(1) Kurumların, ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede kullandıkları borçların, hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşan kısmı, ilgili hesap dönemi için örtülü sermaye sayılır.

(3) Bu maddenin uygulanmasında;
a) Ortakla ilişkili kişi, ortağın doğrudan veya dolaylı olarak en az % 10 oranında ortağı olduğu veya en az bu oranda oy veya kâr payı hakkına sahip olduğu bir kurumu ya da doğrudan veya dolaylı olarak, ortağın veya ortakla ilişkili bu kurumun sermayesinin, oy veya kâr payı hakkına sahip hisselerinin en az % 10’unu elinde bulunduran bir gerçek kişi veya kurumu,
b) Öz sermaye, kurumun Vergi Usul Kanunu uyarınca tespit edilmiş hesap dönemi başındaki öz sermayesini,
ifade eder.
…” hükümleri yer almaktadır.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun uygulanmasına ilişkin olarak yayımlanan 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin “12.1.5. Borcun öz sermayenin üç katını aşması” başlıklı bölümünde; ortak veya ortakla ilişkili kişiden temin edilip işletmede kullanılan borçların örtülü sermaye olarak kabul edilebilmesi için bu borçların hesap döneminin başındaki öz sermayenin üç katını aşması durumunda bu kişilerden alınan borçların toplamının hesap dönemi başındaki öz sermayenin üç katı ile karşılaştırılması ve bu oranı aşan borç tutarlarının oranı aştıkları sürece ilgili hesap dönemi için örtülü sermaye olarak dikkate alınması gerektiği, öz sermaye kavramının kurumun Vergi Usul Kanunu uyarınca tespit edilmiş olan hesap dönemi başındaki öz sermayesini ifade ettiği ve Vergi Usul Kanununun 192 nci maddesi uyarınca öz sermayenin, aktif (mevcutlar ile alacaklar) toplamı ile borçlar arasındaki fark olduğu, yeni kurulan kurumlar bakımından kuruluş tarihinde anılan Kanuna göre tespit edilen öz sermaye tutarının, hesap dönemi başındaki öz sermaye olarak dikkate alınacağı, kurumların yapmış oldukları borçlanmaların örtülü sermaye olup olmadığı yönündeki tespitin hesap dönemi başındaki bilançoda yer alan öz sermaye ile kıyaslanmak suretiyle yapılacağı, kurumun dönem başı öz sermayesinin sıfır veya negatif değerler taşıması durumunda da söz konusu kurumun ortak ve ortaklarla ilişkili kişilerden yaptığı borçlanmaların tamamının örtülü sermaye olarak değerlendirileceği, hesap dönemi başı kavramının öz sermayenin tespitinde dikkate alınacak tarihi ifade etmekte olduğu ve bu tarihin 12 aylık hesap döneminin başlangıç günü, yeni işe başlayanlarda ise işe başlama tarihi olduğu açıklamalarına yer verilmiştir.

Buna göre, ………… nin Şirketinize devredilmesi işlemi, Kurumlar Vergisi Kanununun 19’uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen şartların varlığı halinde “devir” olarak değerlendirilecek olup söz konusu devir işlemi sonucu örtülü sermaye tutarının tayininde, nezdinde birleşilen ve hükmi şahsiyeti devam eden Şirketinizin hesap dönemi başındaki bilançosunda yer alan öz sermayesinin esas alınması gerekmektedir.

Kaynak: Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı
24 Nisan 2014 Tarih ve 38418978-125[19-13/283]-445 Sayılı Özelge

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/devir-tarihinden-sonra-yapilacak-ortulu-sermaye-hesaplamasi-icin-esas-alinacak-oz-sermaye-tespiti-nasil-yapilir/feed/ 0
Şirket Yetkilileri ve Müşterileri İçin Kiralanan Konutlara Ait Masraflar Gider Olarak Kaydedilebilir mi? https://www.muhasebenews.com/sirket-yetkilileri-ve-musterileri-icin-kiralanan-konutlara-ait-masraflar-gider-olarak-kaydedilebilir-mi/ https://www.muhasebenews.com/sirket-yetkilileri-ve-musterileri-icin-kiralanan-konutlara-ait-masraflar-gider-olarak-kaydedilebilir-mi/#respond Sun, 18 Mar 2018 17:00:50 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=16938 (GİB – ÖZELGE)

Konu: Şirket yetkilileri ve müşterileri için konut olarak kiralanan gayrimenkule ait giderlerin indirim konusu yapılıp yapılamayacağı

İlgide kayıtlı özelge talep formunuz ve eklerinin incelenmesinden; ortakları yabancı uyruklu tüzel kişilikler olan yabancı sermayeli şirket olduğunuz, faaliyet konunuzun ölçüm cihaz ve ekipmanlarının ithalatı, ihracatı ve yurt içinde bayi ve müşterilere satışı olduğu, yurt dışından gelen şirket yetkilileri ile yurt dışı müşterilerinize ve yurt içindeki bayi ve müşterilerinize kısa süreli konaklamaları için misafirhane amaçlı bir mesken kiralamak istediğiniz ve kiralayacağınız konut ile ilgili giderlerin kurum kazancınızın tespitinde gider olarak dikkate alınıp alınamayacağı hususunda bilgi talep edildiği anlaşılmaktadır.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6’ncı maddesinde kurumlar vergisinin mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı ve safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 38’inci maddesinde; “Bilanço esasına göre ticari kazanç, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasında müspet farktır. Bu dönem zarfında sahip ve sahiplerince:

1. İşletmeye ilave olunan değerler bu farktan indirilir;
2. İşletmeden çekilen değerler ise farka ilave olunur.

Ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu kanunun 40 ve 41’inci maddeleri hükümlerine uyulur.” hükmüne yer verilmiştir.

Öte yandan, aynı Kanunun 40’ıncı maddesinde safi kazancın tespit edilmesinde indirilecek giderler sayılmış, anılan maddenin (1) numaralı bendinde ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin, safi kazancın tespitinde indirilebileceği hükme bağlanmıştır.

Ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderler, Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunlarında sayılan kanunen kabul edilmeyen giderler dışında kalan ticari organizasyona bağlı olarak yapılan giderlerdir ve bunlara işletme gideri de denilebilir. Bir masrafın genel gider adı altında masraf yazılabilmesi için, genel giderlerin ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılmış olması, masrafla iş arasında açık, güçlü bir illiyet bağının mevcut olması, giderin keyfi olmaması ve masrafın işin önemi ölçüsünde yapılmış bulunması gerekmektedir.

Bu kapsamda, yurt dışından gelen şirket yetkilileri ile yurt dışı müşterilerinize ve yurt içindeki bayi ve müşterilerinize kısa süreli konaklamaları için misafirhane amaçlı mesken kiralanması şirket tüzel kişiliğinin özel bir tasarrufu olup bahse konu tasarrufa ilişkin harcamalar, faaliyetlerin yürütülmesi ve gelirin elde edilmesi için zorunlu bir harcama niteliğinde bulunmamaktadır.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, yurt dışından gelen şirket yetkilileri ile yurt dışı müşterilerinize ve yurt içindeki bayi ve müşterilerinize kısa süreli konaklamaları için misafirhane amaçlı mesken kiralanması nedeniyle ödenecek kira bedellerinin safi kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün bulunmamaktadır.

Kaynak: İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı
2 Şubat 2015 Tarih ve 62030549-125[8-2012/228]-173 Sayılı Özelge

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/sirket-yetkilileri-ve-musterileri-icin-kiralanan-konutlara-ait-masraflar-gider-olarak-kaydedilebilir-mi/feed/ 0
Tahsil Edilemeyen Hasılata Nasıl Karşılık Ayrılır ve Nasıl Gider Kaydedilir? https://www.muhasebenews.com/tahsil-edilemeyen-hasilata-nasil-karsilik-ayrilir-nasil-gider-kaydedilir/ https://www.muhasebenews.com/tahsil-edilemeyen-hasilata-nasil-karsilik-ayrilir-nasil-gider-kaydedilir/#respond Sat, 17 Mar 2018 15:30:16 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=17690 (GİB – ÖZELGE)

Konu: Tahsil edilemeyen hasılata nasıl karşılık ayrılacağı ve söz konusu tutarın nasıl giderleştirileceği.

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, … Vergi Dairesi Müdürlüğünün… vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuz, firmanızın alkollü içecek dağıtım işi ile iştigal ettiği, kurum çalışanlarından… gerçekte olmadığı halde satış yapılmış gibi müşteriler adına faturalar düzenlediği, satış konusu malları sahte kaşe vasıtasıyla müşteriler tarafından teslim alınmış gibi gösterdiği, kurumun muhasebe kayıtlarının da bu bilgilere göre tutulduğu ancak müşterilerle hesap mutabakatı yapıldığında malların müşterilere teslim edilmediği, adı geçen personelin bu malları faturasız olarak başka firmalara sattığı ve kurumu 387.305,67 TL zarara uğrattığının anlaşıldığı, bunun üzerine şirket müdürü… tarafından… hakkında … Emniyet Müdürlüğüne şikayette bulunulduğu ve söz konusu tutarın kurum kayıtlarına gelir kaydedilip tahakkuk eden vergilerinin ödendiği belirtilerek; bahse konu tutara karşılık ayrılıp ayrılmayacağı ile gider yazılıp yazılmayacağı hususunda Başkanlığımız görüşü sorulmaktadır

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6’ncı maddesinde; kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı belirtilmektedir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 38 inci maddesinde, bilanço esasına göre ticari kazancın teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet fark olduğu, bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce, işletmeye ilave olunan değerlerin bu farktan indirileceği, işletmeden çekilen değerlerin ise farka ilave olunacağı, ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu Kanunun 40 ve 41’inci maddeleri hükümlerine uyulacağı belirtilmiştir.

Gelirin elde edilmesinde tahakkuk ilkesi, gelirin mahiyet ve tutar itibariyle kesinleşmesi yani geliri doğuran işlemin eksiksiz tekemmül etmesi olup, ticari kazancın elde edilmesinde tahakkuk esası benimsenerek gelirin mahiyet ve tutar itibariyle kesinlik kazanması aranmıştır.

Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 323’üncü maddesinde;

“Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;

1. Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar;
2. Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar;
şüpheli alacak sayılır.
Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir.

Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder.
Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kar-zarar hesabına intikal ettirilir.” hükmüne yer verilmiştir.

Buna göre, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla; dava veya icra safhasında bulunan alacaklarla, yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar şüpheli alacak sayılmakta, bu şartlardan herhangi birinin mevcut olmaması durumunda ise şüpheli alacak kaydına imkân bulunmamaktadır.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, özelge talep formunuzda şirketinizin, personeliniz… tarafından dolandırılması olarak ifade edilen olayda, gerçek mahiyet itibarıyla şirketiniz açısından gerçekleştirilmiş bir satış işleminden dolayısıyla da ticari kazancın elde edilmesi ve idamesinden kaynaklanan bir alacaktan söz edilemeyeceğinden şüpheli alacak karşılığı ayrılması ve gider yazılması mümkün bulunmamaktadır. Ayrıca, personeliniz… tarafından sahte kaşe vb. yollarla şirketinizden çekilen mallara ilişkin olarak daha önce şirketinizce kurum kazancına dahil edilen satış bedeli ile KDV’nin  “Personelden alacaklar” hesabında kaydedilmek suretiyle anılan şahıstan tahsili yoluna gidilmesi gerekmektedir.

Kaynak: İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı
11 Nisan 2014 Tarih ve 62030549-125[6-2012/56]-864 Sayılı Özelge

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/tahsil-edilemeyen-hasilata-nasil-karsilik-ayrilir-nasil-gider-kaydedilir/feed/ 0
Mahkeme Kararına Göre Ödenmesi Gereken Tazminat, Devralan Şirketin Hangi Yıl Geliri Olarak Kaydedilir? https://www.muhasebenews.com/mahkeme-kararina-gore-odenmesi-gereken-tazminat-devralan-sirketin-hangi-yil-geliri-olarak-kaydedilir/ https://www.muhasebenews.com/mahkeme-kararina-gore-odenmesi-gereken-tazminat-devralan-sirketin-hangi-yil-geliri-olarak-kaydedilir/#respond Fri, 16 Mar 2018 12:45:54 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=17463 (GİB- ÖZELGE)

Konu: Mahkeme kararına göre hükmolunan tazminatın temellük eden(devralan) şirket açısından hangi yılın geliri sayılacağı.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, şirketinizin bir başka şirketten alacağı bulunduğu; alacaklı olduğunuz şirketin ASKİ’ye karşı açmış olduğu tazminat davası sonucunda ortaya çıkacak tutarın, alacağınıza karşılık şirketinize temlik edildiği; Ankara 4. Asliye Mahkemesince de alacaklı olduğunuz şirket lehine tazminat ödenmesine karar verildiği ve söz konusu tazminat tutarının temlik nedeniyle şirketinize devredildiği; alacaklı olduğunuz şirketin kazandığı tazminat tutarının şirketinize olan borçtan fazla olduğundan bahisle söz konusu farkın temlik tarihinde mi, ilk derece mahkemesinin karar tarihinde mi yoksa söz konusu kararın üst derece mahkemesinde kesinleşmesi sonucunda mı gelir yazılacağı konusunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6’ncı maddesinde, kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde,  Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun ticari kazancın konusunu teşkil eden 37’nci maddesinde, her türlü ticari ve sınaî faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu belirtilmiş ve ticari kazançta vergiyi doğuran olay tahakkuk esasına bağlanmıştır.

Gelir Vergisi Kanununun 38’inci maddesinde, bilanço esasına göre ticari kazancın, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet fark olduğu hükmü yer almıştır.

Aynı Kanunun 39’uncu maddesinde ise, işletme hesabı esasına göre ticari kazancın, bir hesap dönemi içinde elde edilen hâsılat ile giderler arasındaki müspet fark olduğu; elde edilen hâsılatın, tahsil olunan paralarla tahakkuk eden alacakları, giderlerin ise tediye olunan ve borçlanılan meblağları ifade ettiği hükmüne yer verilmiştir.

Ticari kazancın tespitinde geçerli olan iki temel ilke “dönemsellik” ve “tahakkuk esası” ilkeleridir. Tahakkuk esası ilkesinde, gelir veya giderin miktar veya mahiyet itibariyle kesinleşmiş olması, yani geliri veya gideri doğuran işlemin eksiksiz tekemmül etmesinin yanı sıra, miktarının ve işlemden kaynaklanan alacağın veya borcun ödeme şartlarının da belirlenmiş olması gereklidir. Ticari kazancın elde edilmesi, tahakkuk esasına bağlanmış bulunduğundan; bir gelir unsurunun özel bir düzenleme bulunmadığı sürece, mahiyet ve tutar itibariyle kesinleştiği dönem kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir. Dönemsellik ilkesi ise bu gelir veya giderin ilgili olduğu döneme intikalinin sağlanmasıdır.

Şirketiniz ile …….. arasında düzenlenen ….. tarihli “Alacağın Temliki Sözleşmesi” nde; temlik alanın dilediği tarihte gerekli görürse bu temlik sözleşmesini mahkeme dosyasına, Yargıtay dosyasına, icra dosyasına ibraz ederek söz konusu dosyaları bizzat takip etmek, dosyalara yatan paraları tahsil etmek konusunda tek başına yetkili kılındığı belirtilmektedir.

Alacağın temliki alacağın devredilmesi anlamına gelmekte olup, temlik işlemi ile alacak başkasına geçmektedir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 367’nci maddesinde, temyizin kararın icrasını durdurmayacağı ifade edilmiştir.

Buna göre; söz konusu karar, kesinleşmeden icra edilebilecek yani kararın verilmesiyle tahsil edilebilecek bir karar olduğundan, kararın alacaklıya tebliğ edildiği tarih itibariyle alacaklı alacağın tahsili için harekete geçebilecek, dolayısıyla ilk derece mahkemesi karar tarihi itibariyle alacak tahakkuk edecek ve tahsil edilebilir aşamaya gelecektir. Dolayısıyla, doğmuş ve tahsil edilebilir aşamaya gelmiş alacak ilk derece mahkemesi karar tarihi itibariyle tahakkuk edeceğinden bu tutarın şirketinize olan borçtan fazla olan kısmının söz konusu tarihin içinde bulunduğu yılın kazancı olarak dikkate alınması gerekmektedir.

Kaynak: Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı
30 Mayıs 2014 Tarih ve 38418978-125[6-13 /30]-533 Sayılı Özelge

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/mahkeme-kararina-gore-odenmesi-gereken-tazminat-devralan-sirketin-hangi-yil-geliri-olarak-kaydedilir/feed/ 0
Teknoloji Geliştirme Bölgelerindeki Sermaye Desteği İndirimi Uygulaması https://www.muhasebenews.com/teknoloji-gelistirme-bolgelerinde-gelir-ve-kurumlar-vergisi-mukellefleri-tarafindan-saglanan-sermaye-desteklerine-indirim-uygulanir-mi/ https://www.muhasebenews.com/teknoloji-gelistirme-bolgelerinde-gelir-ve-kurumlar-vergisi-mukellefleri-tarafindan-saglanan-sermaye-desteklerine-indirim-uygulanir-mi/#respond Thu, 21 Dec 2017 18:30:58 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=19868 Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde faaliyette bulunanlara Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından uygun görülen alanlarda gerçekleştirecekleri projelerinin finansmanında kullanılmak üzere gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri tarafından sağlanan sermaye destekleri,
1- Beyan edilen gelirin veya kurum kazancının %10’unu ve öz sermayenin %20’sini aşmamak üzere,
2- 31.12.2023 tarihine kadar Gelir Vergisi Kanunun 89’uncu maddesi uyarınca ticari kazancın ve Kurumlar Vergisi Kanununun 10 uncu maddesine göre kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılır.
3- İndirim konusu yapılacak tutar yıllık olarak 500.000-Türk Lirasını aşamaz.

Kaynak: Gelir İdaresi Başkanlığı

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/teknoloji-gelistirme-bolgelerinde-gelir-ve-kurumlar-vergisi-mukellefleri-tarafindan-saglanan-sermaye-desteklerine-indirim-uygulanir-mi/feed/ 0
Yurt Dışı Kooperatifinden Türkiye’de Bulunan Şirkete Dağıtılan Temettüler Vergiden İstisna Edilebilir mi? https://www.muhasebenews.com/yurt-disi-kooperatifinden-turkiyede-bulunan-sirkete-dagitilan-temettuler-vergiden-istisna-edilebilir-mi/ https://www.muhasebenews.com/yurt-disi-kooperatifinden-turkiyede-bulunan-sirkete-dagitilan-temettuler-vergiden-istisna-edilebilir-mi/#respond Tue, 21 Nov 2017 12:15:17 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=17644 (GİB – ÖZELGE)

Konu: Yurt dışında mukim kooperatiften Türkiye’de bulunan şirkete dağıtılan temettülerin vergiden istisna olup olmadığı.

İlgide kayıtlı dilekçenizde, şirketinizin yurt dışında sürdürmekte olduğu turizm faaliyetleri dolayısıyla Hollanda’da sermayesinin %99’una sahip bir kooperatifin kurulduğu belirtilerek; Hollanda mukimi kooperatiften şirketinize dağıtılan temettülerin Türkiye’de vergiden istisna olup olmayacağı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 1’inci maddesinde kurumlar vergisine tabi kurumlar sayılmış olup, söz konusu maddenin ikinci fıkrasında kurum kazancının gelir vergisinin konusuna giren gelir unsurlarından oluştuğu, aynı Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasında da, bu kurumlardan kanuni veya iş merkezi Türkiye’de bulunanların tam mükellef olarak gerek Türkiye içinde gerekse Türkiye dışında elde ettikleri kazançlarının tamamı üzerinden vergilendirilecekleri hükmüne yer verilmiştir.

Aynı Kanunun 6’ncı maddesinde; kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.

Gelir Vergisi Kanununun “Bilanço Esasında Ticari Kazancın Tespiti” başlıklı 38’inci maddesinde ise; bilanço esasına göre ticari kazancın, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet fark olduğu, bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce; işletmeye ilave olunan değerlerin bu farktan indirileceği, işletmeden çekilen değerlerin ise farka ilave olunacağı, ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu kanunun 40 ve 41’inci maddeleri hükümlerine uyulacağı hükme bağlanmıştır.

Buna göre, şirketinizin iştirak ettiği Hollanda mukimi kooperatiften elde edilen temettülerin, kurum kazancına dahil edilerek kurumlar vergisine tabi tutulması gerekmektedir.

Ancak, Türkiye Cumhuriyeti ile Hollanda Krallığı Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının hükümleri 01.01.1989 tarihinden itibaren uygulanmaktadır.

Anlaşmanın “Temettüler” başlıklı 10’uncu maddesinin ilk iki fıkrasında;

“1.Devletlerden birinin mukimi olan bir şirket tarafından diğer Devletin bir mukimine ödenen temettüler, bu diğer Devlette vergilendirilebilir.
2.Bununla beraber söz konusu temettüler, temettü ödeyen şirketin mukim olduğu Devlette, o Devletin mevzuatına göre de vergilendirilebilir; ancak bu şekilde alınacak vergi aşağıdaki oranları aşmayacaktır:
a)Temettü elde eden, temettü ödeyen şirketin sermayesinin doğrudan doğruya en az yüzde 25’ini elinde tutan bir şirket ise (ortaklıklar hariç), gayrisafi temettü tutarının yüzde 15’i;
b)Tüm diğer durumlarda gayrisafi temettü tutarının yüzde 20’si.

Bu fıkra hükümleri, bünyesinden temettü ayrılan şirket kazancının vergilenmesine etki etmeyecektir.”
hükmü yer almaktadır.

Bu madde ile temettülerin şirketler tarafından ödenebileceği düzenlenmiştir. Anlaşmanın “Genel Tanımlar” başlıklı 3’üncü maddesinin 1/e fıkrasında ise “şirket” terimi, her tür tüzel kişi veya vergileme yönünden tüzel kişi olarak muamele gören her tür şahsiyet olarak tanımlanmıştır.

Anlaşmanın “Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi” başlıklı 23’üncü maddesinin birinci fıkrasında;

“1.Türkiye mukimleri için çifte vergilendirme aşağıdaki şekilde giderilecektir:

a) Bir Türkiye mukimi, b) bendinde kavrananlar hariç olmak üzere, bu Anlaşma hükümlere göre Hollanda’da vergilendirilebilen bir gelir unsuru elde ettiğinde Türkiye, bu geliri vergiden muaf tutacaktır. Ancak Türkiye, bu kişinin geriye kalan gelirine ilişkin vergiyi hesaplarken, muaf tutulan gelir sanki vergiden muaf değilmiş gibi bir vergi oranı uygulayabilir. Temettüler için bu bendin bundan önceki hükmü Hollanda mukimi bir şirketin en az yüzde 10 sermayesini doğrudan doğruya elinde bulunduran bir Türkiye mukimine uygulanacaktır.
b) Hollanda’da bu Anlaşma hükümleri uyarınca ödenen vergi, yabancı vergilerin mahsubuna ilişkin Türk vergi mevzuatı hükümlerine göre aşağıda sayılan gelirler üzerinden Türkiye’de alınan vergilere mahsup edilecektir.

i) a) bendinde yazılı olmayan temettüler;
ii) Faizler;
iii) Gayrimaddi hak bedelleri;
iv) 13’üncü Maddenin 5’inci fıkrası gereğince, Hollanda’da vergilendirilen sermaye değer artış kazançları.

Bununla beraber bu mahsup, Hollanda’da vergilendirilebilen gelir için Türkiye’de mahsuptan önce hesaplanan vergi miktarını aşmayacaktır.

c)Bu fıkranın amaçları yönünden Hollanda’da gelir üzerinden ödenen vergiler belirlenirken, Hollanda Yatırım Hesapları Kanununda (Wet Investeringsrekening) bahsedilen yatırım primleri ve hibeleri ve yatırım yapmama ödemeleri dikkate alınmayacaktır. Bu paragrafın amaçları yönünden, 2’nci maddenin 3’üncü fıkrasının b) bendinde ve 4’üncü fıkrasında belirtilen vergiler, gelir üzerinden alınan vergiler olarak kabul edilecektir.”;

Anlaşmaya Ek Protokolün XIV numaralı maddesinde ise,

“23’üncü Maddenin 1’inci fıkrasının a) bendi hükümlerinin temettüler yönünden uygulanmasına, yalnızca Hollanda Kurumlar Vergisi Kanunu ile buna ilişkin muhtemel değişiklik hükümleri, Hollanda’da mukim şirketlere, Türkiye’de mukim şirketlerden elde ettikleri temettüler için Hollanda Kurumlar Vergisi ödememe hakkını tanıdığı sürece devam edileceği anlaşılmaktadır.”
düzenlemeleri yer almaktadır.

Buna göre, ortak olduğunuz Hollanda mukimi kooperatifin, Hollanda’da, Anlaşmanın 3’üncü maddesinin 1/e fıkrası kapsamında vergileme yönünden tüzel kişi olarak muamele gören bir şirket olması durumunda, Hollanda’da doğan ve şirketinize yapılan temettü ödemeleri, 10’uncu maddenin 1’inci fıkrası çerçevesinde Türkiye’de vergilendirilebilecek, ancak kaynak devlet olarak Hollanda da bu gelirleri anılan maddenin 2’nci fıkra hükümlerine göre vergiye tabi tutacaktır.

Anlaşmaya Ek Protokolün XIV numaralı maddesi kapsamında Hollanda Kurumlar Vergisi Kanunu ile buna ilişkin muhtemel değişiklik hükümleri, Hollanda’da mukim şirketlere, Türkiye’de mukim şirketlerden elde ettikleri temettüler için Hollanda Kurumlar Vergisi ödememe hakkını tanıdığı sürece, şirketinizin Hollanda mukimi şirketin en az yüzde 10 sermayesini doğrudan doğruya elinde bulundurması durumunda elde edeceğiniz temettü, Anlaşmanın 23’üncü maddesinin 1/a fıkrası uyarınca Türkiye’de vergiden muaf tutulacaktır. Ancak bu koşulların olmaması durumunda ise Anlaşmanın 23’üncü maddesinin 1/b fıkrası uyarınca mahsup yöntemiyle çifte vergilendirme önlenecektir.

Anlaşmanın 10’uncu madde hükümlerinin uygulanabilmesi için Hollanda’da mukim kooperatifin vergileme yönünden Anlaşmanın 3’üncü maddesinin 1/e fıkrasında tanımlanan şirket olarak muamele gördüğünün, ayrıca, Anlaşmanın 23’üncü maddesinin 1/a fıkrasının uygulanabilmesi için Hollanda Kurumlar Vergisi Kanunu uyarınca Hollanda’da mukim şirketlere, Türkiye’de mukim şirketlerden elde ettikleri temettüler için Hollanda Kurumlar Vergisi ödememe hakkının tanındığı hususu ile Hollanda’da mukim kooperatifin en az yüzde 10 sermayesini doğrudan doğruya elinde bulundurduğunuz hususunun Hollanda yetkili makamlarından alınacak belge ile tevsik edilmesi gerekmektedir.

Kaynak: Antalya Vergi Dairesi Başkanlığı
22 Nisan 2014 Tarih ve 49327596-125[KVK.2013.ÖZ.39]-107 Sayılı Özelge

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/yurt-disi-kooperatifinden-turkiyede-bulunan-sirkete-dagitilan-temettuler-vergiden-istisna-edilebilir-mi/feed/ 0
Devralınan Şirketin Geçmiş Yıl Zararları İle Yararlanılmayan Ar-Ge İndiriminden, Şirketi Devralan Taraf Yararlanabilir mi? https://www.muhasebenews.com/devralinan-sirketin-gecmis-yil-zararlari-ile-yararlanilmayan-ar-ge-indiriminden-sirketi-devralan-taraf-yararlanabilir-mi/ https://www.muhasebenews.com/devralinan-sirketin-gecmis-yil-zararlari-ile-yararlanilmayan-ar-ge-indiriminden-sirketi-devralan-taraf-yararlanabilir-mi/#respond Sun, 19 Nov 2017 00:00:17 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=15957 (GİB – ÖZELGE)

Konu: Devralınan şirkete ait geçmiş yıl zararları ile yararlanılmayan Ar-Ge indiriminin devralan şirketin kurum kazancının tespitinde dikkate alınıp alınmayacağı.

İlgide kayıtlı özelge talep formunda; şirketinizin üreticiden satın aldığı meyve ve meyve çekirdeklerini kendi fabrikasında işledikten sonra kuruyemiş ve kuru meyve olarak paketleyerek toptan ve perakende satışını yaptığı, 2006 yılında araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) faaliyetlerinde bulunmak üzere grubunuz bünyesinde ….’nin kurulduğu, şirketinizin üretimde ve kuruyemiş üretim süreçlerinde kullanılan makinelerin geliştirilmesine yönelik olarak TÜBİTAK’la yaptığı Ar-Ge projelerini tamamladığı belirtilerek, grubunuz bünyesinde yer alan ve Kurumlar Vergisi Kanununun 19 ve 20’nci maddeleri çerçevesinde devralınan ……………………..’ye ait geçmiş yıllar zararları ile yararlanılmayan Ar-Ge indirimi tutarlarını kurum kazancınızın tespitinde dikkate alıp alamayacağınız hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinde;

“(1) Kurumlar vergisi matrahının tespitinde, kurumlar vergisi beyannamesinde her yıla ilişkin tutarlar ayrı ayrı gösterilmek şartıyla aşağıda belirtilen zararlar indirim konusu yapılır:

a) Beş yıldan fazla nakledilmemek şartıyla geçmiş yılların beyannamelerinde yer alan zararlar.

Kanunun 20’nci maddesinin birinci fıkrası çerçevesinde devralınan kurumların devir tarihi itibarıyla öz sermaye tutarını geçmeyen zararları ile 20’nci maddenin ikinci fıkrası kapsamında gerçekleştirilen tam bölünme işlemi sonucu bölünen kurumdaki öz sermayesinin devralınan tutarını geçmeyen ve devralınan kıymetle orantılı zararların indirilmesinde aşağıdaki şartlar ayrıca aranır:

1) Son beş yıla ilişkin kurumlar vergisi beyannamelerinin kanunî süresinde verilmiş olması.
2) Devralınan kurumun faaliyetine devir veya bölünmenin meydana geldiği hesap döneminden itibaren en az beş yıl süreyle devam edilmesi.
Bu şartların ihlâli halinde, zarar mahsupları nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler için vergi zıyaı doğmuş sayılır.
…”
hükmüne yer verilmiş olup, 19’uncu maddesinde;

“(1) Bu Kanunun uygulanmasında aşağıdaki şartlar dâhilinde gerçekleşen birleşmeler devir hükmündedir:

a) Birleşme sonucunda infisah eden kurum ile birleşilen kurumun kanunî veya iş merkezlerinin Türkiye’de bulunması.
b) Münfesih kurumun devir tarihindeki bilânço değerlerinin, birleşilen kurum tarafından bir bütün halinde devralınması ve aynen bilânçosuna geçirilmesi.

(2) Kurumların yukarıdaki şartlar dâhilinde tür değiştirmeleri de devir hükmündedir.
…”
hükümleri yer almakta ve 20’nci maddesinde ise;

“(1) Devirlerde, aşağıdaki şartlara uyulduğu takdirde, münfesih kurumun sadece devir tarihine kadar elde ettiği kazançlar vergilendirilir; birleşmeden doğan kârlar ise hesaplanmaz ve vergilendirilmez:

a) Şirket yetkili kurulunun devre ilişkin kararının Ticaret Sicilinde tescil edildiği tarih, devir tarihidir. Münfesih kurum ile birleşilen kurum;

1) Devir tarihi itibarıyla hazırlayacakları ve müştereken imzalayacakları münfesih kuruma ait kurumlar vergisi beyannamesi ile
2) Devir işleminin hesap döneminin kapandığı aydan kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği ayın sonuna kadar geçen süre içerisinde yapılması halinde, münfesih kurumun önceki hesap dönemine ilişkin olarak hazırlayacakları ve müştereken imzalayacakları münfesih kuruma ait kurumlar vergisi beyannamesini,
birleşmenin Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edildiği tarihten itibaren otuz gün içinde münfesih kurumun bağlı bulunduğu vergi dairesine verirler.

b) Birleşilen kurum, münfesih kurumun tahakkuk etmiş ve edecek vergi borçlarını ödeyeceğini ve diğer ödevlerini yerine getireceğini münfesih kurumun birleşme sebebiyle verilecek olan kurumlar vergisi beyannamesinin ekinde vereceği bir taahhütname ile taahhüt eder. Mahallin en büyük mal memuru, bu hususta birleşilen kurumdan ayrıca teminat isteyebilir.
…”
hükümlerine yer verilmiştir.

Diğer taraftan, 5746 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanunun 20’nci maddesinde;

  “(1) Ar-Ge ve yenilik projeleri, başvuru yapılan kamu kurumu veya kuruluşu ile kanunla kurulan vakıflar tarafından kendi mevzuatına göre değerlendirilir. Teknoloji merkezi işletmeleri ile Ar-Ge merkezlerinde yürütülen, kamu kurum ve kuruluşları ile kanunla kurulan vakıflar tarafından desteklenen veya TÜBİTAK tarafından yürütülen Ar-Ge ve yenilik projeleri yeniden incelemeye tabi tutulmaksızın, Ar-Ge ve yenilik projelerine yönelik destek karar yazısının düzenlendiği veya proje sözleşmesinin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Kanunla sağlanan destek ve teşvik unsurlarından yararlanabilir.”
            hükmü yer almaktadır.

Dolayısıyla, Kurumlar Vergisi Kanununun 19 ve 20’nci maddelerinde yer alan şartların sağlanması halinde, münfesih kurumun sadece devir tarihine kadar elde ettiği kazançları vergilendirilecek olup devirden doğan kârlar ise hesaplanmayacak ve vergilendirilmeyecektir.

Buna göre, şirketiniz tarafından Kurumlar Vergisi Kanununun 19 ve 20’nci maddeleri kapsamında devralınan ………………………. tarafından son beş yıla ilişkin kurumlar vergisi beyannamelerinin kanuni süresinde verilmiş olması ve devralınan şirketin faaliyetine devrin meydana geldiği hesap döneminden itibaren en az beş yıl süreyle devam edilmesi kaydıyla, devralınan şirketin devir tarihi itibarıyla öz sermaye tutarını geçmeyen zararlarının şirketinizce indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.

Ancak, devralınan kurumun faaliyetinin zarar mahsubu yapıldıktan sonra, 5 yıllık süre içinde arızi hale getirilerek kısmen durdurulması veya sona erdirilmesi halinde, zarar mahsubu uygulamasından yararlanılmasının mümkün olmayacağı ve şartların ihlali halinde, zarar mahsubu olanağı ortadan kalkacağından gerekli düzeltme işlemi yapılarak, yersiz zarar mahsubu nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler için vergi zıyaı doğacağı tabiidir.

Diğer taraftan, şirketinizce Kurumlar Vergisi Kanununun 19 ve 20’nci maddeleri kapsamında devralınan ……………………………. tarafından kazanç yetersizliği nedeniyle yararlanılmayan Ar-Ge indirimi tutarlarının kurum kazancınızın tespitinde dikkate alınması mümkün bulunmaktadır.

Kaynak: İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı
25 Mart 2015 Tarih ve 62030549-125[19-2014/2]-526 Sayılı Özelge

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/devralinan-sirketin-gecmis-yil-zararlari-ile-yararlanilmayan-ar-ge-indiriminden-sirketi-devralan-taraf-yararlanabilir-mi/feed/ 0