manevi tazminat – Muhasebe News https://www.muhasebenews.com Muhasebe News Tue, 19 Feb 2019 15:17:34 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.3.3 Maktu ve Nispi Harçlarda Ödeme Ne Zaman Yapılır? https://www.muhasebenews.com/maktu-nispi-harclarda-odeme-ne-zaman-yapilir/ https://www.muhasebenews.com/maktu-nispi-harclarda-odeme-ne-zaman-yapilir/#respond Sat, 23 Feb 2019 11:30:27 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=15034 1- MAKTU HARÇLARDA ÖDEME NE ZAMANDIR?
(1) sayılı tarifede yazılı maktu harçlar ilgili bulunduğu işlemin yapılmasından önce peşin olarak ödenir.
Mahiyetleri icabı işin sonunda hesap edilip alınması gerekenler, harç alacağının doğması tarihinden itibaren 15 gün içinde ödenir.
Harç peşin veya süresinde ödenmemiş ise, müteakip muamelelere ancak harç ödendikten sonra devam olunur.

2- NİSPİ HARÇLARDA ÖDEME NE ZAMANDIR?
(1) sayılı tarifede yazılı nispi harçlar aşağıdaki zamanlarda ödenir;
2.1- Karar ve ilam harcı: Karar ve ilam harçlarının 1/4 (dörtte biri) peşin, geri kalanı kararın tebliğinden itibaren 1 (bir) ay içinde ödenir. Ölüm ve cismani zarar sebebiyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarında peşin alınan harcın oranı 1/20 (yirmide bir) olarak uygulanır. Bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olması, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmez.
2.2- İcra Tahsil Harcı: İcra takiplerinde Tahsil Harcı, alacağın ödenmesi sırasında, ödeme yapılmayan hallerde harç alacağının doğması tarihinden itibaren 15 gün içinde ödenir.
Harç alacağı icranın yerine getirilmesiyle doğar.
Konunun değeri üzerinden alınacak İflas Harçlarında da bu bent hükümleri uygulanır.
2.3- Depozito: Defter tutma ve miras işlerine ait harçlarıdır.
(1) sayılı tarifenin (D) bölümünde yazılı depozito, defter tutma ve miras işlerine ait harçlar işin sonundan itibaren 15 gün içinde ödenir.

Kaynak: Harçlar Kanunu

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/maktu-nispi-harclarda-odeme-ne-zaman-yapilir/feed/ 0
Teşebbüs Sahibinin Kusuru Nedeniyle Ödenen Maddi – Manevi Tazminatlar ve Yasal Faizler Kurum Kazancının Tespitinde İndirim Konusu Yapılabilir mi? https://www.muhasebenews.com/tesebbus-sahibinin-kusuru-nedeniyle-odenen-maddi-manevi-tazminatlar-yasal-faizler-kurum-kazancinin-tespitinde-indirim-konusu-yapilabilir-mi/ https://www.muhasebenews.com/tesebbus-sahibinin-kusuru-nedeniyle-odenen-maddi-manevi-tazminatlar-yasal-faizler-kurum-kazancinin-tespitinde-indirim-konusu-yapilabilir-mi/#respond Thu, 26 Apr 2018 05:00:41 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=12305 Ödenen tazminatların gider olarak indirim konusu yapılabilmesi için;
1- İşle ilgili olması,
2- Sözleşmeye, ilama veya kanun emrine istinaden ödenmesi,
3- Söz konusu zararın teşebbüs sahibi veya çalışanların kusurundan doğmamış olması,
gerekmektedir.

Mukavelename, ilam veya kanun emri olmaksızın ödenen tazminatların gider yazılması mümkün değildir. Teşebbüs sahibi veya çalışanların kusurundan kaynaklanan tazminatlar ise mahkeme kararına istinaden ödense bile kanunen kabul edilmeyen gider olarak kabul edilecektir.

Kaynak: Kurumlar Vergisi Kanunu

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/tesebbus-sahibinin-kusuru-nedeniyle-odenen-maddi-manevi-tazminatlar-yasal-faizler-kurum-kazancinin-tespitinde-indirim-konusu-yapilabilir-mi/feed/ 0
Fazla Mesai Ücreti Alacaklarında Zamanaşımı Süresi Hesaplanır mı? https://www.muhasebenews.com/fazla-mesai-ucreti-alacaklarinda-zamanasimi-suresi-hesaplanir-mi/ https://www.muhasebenews.com/fazla-mesai-ucreti-alacaklarinda-zamanasimi-suresi-hesaplanir-mi/#respond Sun, 11 Feb 2018 22:00:52 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=17727 KONU: Davacı 08.11.2013 Harç Tarihli Islah Dilekçesini Verdikten Sonra, Dilekçe Davalı Vekiline 13.11.2013 Tarihinde Tebliğ Edilmiş Ve Davalı Vekili 21.11.2013 Tarihinde Zamanaşımı İtirazında Bulunduklarını Bildirmiştir. Davalı Tarafça Süresinde Yapılan Zamanaşımı Savunması Değerlendirilmeden Karar Verilmesi Hatalı Olup, Bozmayı Gerektirmiştir.

İLGİLİ KANUN MADDELERİ:
(818/md.125)

6098/md.146
5521/md.7
4857/md.5,26,28,31,32
6100/md. 141,316,319,447

Davacı, fazla mesai ücreti alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

A) DAVACI İSTEMİNİN ÖZETİ:
Davacı vekili; müvekkilinin 07/07/2006-29/02/2012 tarihleri arasında davalı işyerinde özel güvenlik elemanı olarak çalıştığını, davacının en son net maaşının 1.100,00 TL olduğunu, davacının hizmet süresi boyunca 12 saat çalışıp 24 saat dinlenerek mesai yapmasına rağmen fazla mesai ücretlerinin ödenmediğini iddia ederek, fazla mesai alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

B) DAVALI CEVABININ ÖZETİ:
Davalı vekili; davacının 12 saat çalışma 24 saat dinlenme şeklinde vardiya usulü ile çalıştığını, ara dinlenmesinin tenzili ile davacının ayda 195 saat çalıştığını ve fazla mesaisinin bulunmadığını, davacının ayda 16 veya 17 gün üzerinden her gün 07.00-19.00 ve 19.00-07.00 saatleri arasında çalıştığını, davacının fazla mesaisi olduğu zamanlarda buna ait ücretinin ilgili ayın bordrosuna yansıtılarak davacının ihtirazı kayıtsız imzası ile kendisine ödendiğini ve zamanaşımı itirazında bulunduklarını beyan ederek davanın reddini savunmuştur.

C) YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, kararı davacı tarafın temyizi üzerine Dairemizin 2014/10493 E. 2015/22450 K. ve 22/06/2015 tarihli kararı ile özetle ” Davacının gece çalışmasına denk gelen zamanda günlük çalışmaya göre 7,5 saati geçen çalışması vardır ve bu günler için fazla mesai ücret alacağına hak kazanacaktır. Bilirkişi raporunda bu husus vurgulanmıştır. Rapor değerlendirmeye tabi tutularak gece çalışmaları için fazla mesai ücret alacağı hüküm altına alınmalıdır.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Bozma kararımız sonrası mahkemece bozma ilamına uyularak davanın kısmen kabulüne hükmedilmiştir.

D) TEMYİZ:
Kararı davalı temyiz etmiştir.

E) GEREKÇE:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında, işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliği”ni ortadan kaldırır.

Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.

Diğer bir anlatımla zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp, istenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır.

Hemen belirtmelidir ki gerek İş Kanununda gerekse Borçlar Kanununda, kıdem ve ihbar tazminatı alacakları için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir.

Uygulama ve öğretide kıdem tazminatı ve ihbar tazminatına ilişkin davalar, hakkın doğumundan itibaren, eski 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 125’inci maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren yeni 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146 ıncı maddesinde de genel zamanaşımı 10 yıl olarak belirlenmiştir.

Tazminat niteliğinde olmaları nedeni ile sendikal tazminat, kötü niyet tazminatı, işe başlatmama tazminatı, 4857 sayılı İş Kanunu’nun; 5’inci maddesindeki eşit işlem borcuna aykırılık nedeni ile tazminat, 26/2 maddesindeki maddi ve manevi tazminat, 28’inci maddedeki belgenin zamanında verilmemesinden kaynaklanan tazminat, 31/son maddesi uyarınca askerlik sonrası işe almama nedeni ile öngörülen tazminat istekleri on yıllık zamanaşımına tabidir.
Bu noktada, zamanaşımı başlangıcına esas alınan kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı hakkının doğumu ise, işçi açısından hizmet akdinin feshedildiği tarihtir.

Zamanaşımı, harekete geçememek, istemde bulunamamak durumunda bulunan kimsenin aleyhine işlemez. Bir hakkın, bu bağlamda ödence isteminin doğmadığı bir tarihte, zamanaşımının başlatılması hakkın istenmesini ve elde edilmesini güçleştirir, hatta olanaksız kılar.

İşveren ve işçi arasındaki hukuki ilişki iş sözleşmesine dayanmaktadır. İşçinin sözleşmeye aykırı şekilde işverene zarar vermesi halinde, işverenin zararının tazmini amacı ile açacağı dava da tazminat niteliğinde olduğundan on yıllık zaman aşımına tabidir.

4857 sayılı Kanundan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunun 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacakları ise 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 126/1 maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir. 01.06.2012 tarihinden sonra yürürlüğe giren 6098 Sayılı TBK.’un 147. Maddesi ise ücret gibi dönemsel nitelikte ödenen alacakların beş yıllık zamanaşımına tabi olacağını belirtmiştir.

Kanundaki zamanaşımı süreleri, 6098 Sayılı TBK 148. Maddesi gereğince tarafların iradeleri ile değiştirilemez.
İş sözleşmesi devam ederken kullanılması gereken ve iş sözleşmesinin feshi ile alacak niteliği doğan yıllık izin ücreti alacağının zamanaşımı süresinin fesih tarihinden başlatılması gerekir (HGK. 05.07.2000 gün ve 2000/9-1079 E, 2000/1103 K).

Sözleşmeden doğan alacaklarda, zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihten başlar. (TBK. m. 149(818.BK.128). Türk Borçlar Kanunu’nun 117’inci maddesi uyarınca, borcun muaccel olması, ifa zamanının gelmiş olmasını ifade eder. Borcun ifası henüz istenemiyorsa muaccel bir borçtan da söz edilemez.

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 151’inci maddesinde zamanaşımının nasıl hesaplanacağı belirtilmiştir. Bu maddenin birinci fıkrası, zamanaşımının alacağın muaccel olduğu anda başlayacağı kuralını getirmiştir (818 sayılı BK.128). Aynı yönde düzenleme 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 151’inci maddesinde yer almaktadır.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 152. maddesi gereğince, asıl alacak zaman aşımına uğradığında faiz ve diğer ek haklar da zamanaşımına, uğrar. Diğer bir deyişle faiz alacağı asıl alacağın tabi olduğu zamanaşımına tabi olur (818 sayılı BK.131).

Türk Borçlar Kanunu’nun 154. maddesi (818 Sayılı BK 133/2) uyarınca, alacaklının dava açmasıyla zamanaşımı kesilir. Ancak zaman aşımının kesilmesi sadece dava konusu alacak için söz konusudur.

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 153/4 maddesinde “Hizmet ilişkisi süresince, ev hizmetlilerinin onları çalıştıranlardan olan alacakları için” zamanaşımının işlemeyeceği ve duracağı belirtilmiştir. Bu maddenin iş sözleşmesiyle bağlı her kişiye uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Hizmetçiden kastedilen, kendisine ev işleri için ücret ödenen, iş sahibiyle aynı evde yatıp kalkan, aileden biriymiş gibi ev halkı ile sıkı ilişkileri olan kimsedir (818 sayılı BK. Mad.132).
6098 Sayılı TBK 154. Maddesinde (818 sayılı BK. 133) zamanaşımını kesen nedenler gösterilmiştir. Bunlardan borçlunun borcunu ikrar etmesi (alacağı tanıması), zamanaşımını kesen nedenlerden biridir. Borcun tanınması, tek yanlı bir irade bildirimi olup; borçlunun, kendi borcunun devam etmekte olduğunu kabul anlamındadır. Borç ikrarının sonuç doğurabilmesi için, eylem yeteneğine ve malları üzerinde tasarruf yetkisine sahip olan borçlunun veya yetkili kıldığı vekilinin, bu iradeyi alacaklıya yöneltmiş bulunması ve ayrıca zamanaşımı süresinin dolmamış olması gerekir. Gerçekte de borç ikrarı, ancak, işlemekte olan zamanaşımını keser; farklı anlatımla zamanaşımı süresinin tamamlanmasından sonraki borç ikrarının kesme yönünden bir sonuç doğurmayacağından kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır.

Aynı maddenin 2.fıkrası uyarınca, dava açılması veya icra takibi yapılması zamanaşımını kesen nedenlerdendir. Kanunun 156. maddesi ise, zamanaşımının kesilmesi halinde yeni bir sürenin işlemesi gerektiğini açıkça belirtmiştir. Madde açıkça düzenlemediğinden ihtiyati tedbir istemi ile mahkemeye başvurma veya işçilik alacaklarının tespiti ve ödenmesi için Bölge Çalışma İş Müfettişliğine şikâyette bulunma zamanaşımını kesen nedenler olarak kabul edilemez. Ancak işverenin, şikâyet üzerine Bölge Çalışma Müdürlüğünde alacağı ikrar etmesi, zamanaşımını keser.
Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.

Zamanaşımı, dava devam ederken iki tarafın yargılamaya ilişkin her işleminden ve hâkimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden işlemeye başlar ve kesilmeden itibaren yeni bir süre işler.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 155. maddesi hükmü, “Zamanaşımı müteselsil borçlulardan veya bölünemeyen borcun borçlularından birine karşı kesilince, diğerlerine karşı da kesilmiş olur.” kuralını içermektedir. Bu maddeye göre, müteselsil borçlulardan birine karşı zamanaşımının kesilmesi diğer müteselsil borçlulara karşı da zamanaşımını keser. (818 sayılı BK. Mad.134)

Türk Borçlar Kanunu’nun 160. Maddesinde (818 Sayılı BK 139), zamanaşımından feragat düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre, borçlunun zamanaşımı defini ileri sürme hakkından önceden feragati geçersizdir. Önceden feragatten amaç, sözleşme yapılmadan önce veya yapılırken vaki feragattir. Oysa daha sonra vazgeçmenin geçersiz sayılacağına ilişkin yasada herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. O nedenle borç zamanaşımına uğradıktan sonra borçlu zamanaşımı defini ileri sürmekten feragat edebilir. Zira, burada doğmuş bir defi hakkından feragat söz konusudur ve hukuken geçerlidir. Bu feragat; borçlunun, ileride dava açılması halinde zamanaşımı definde bulunmayacağını karşılıklı olarak yapılan feragat anlaşmasıyla veya tek yanlı iradesini açıkça bildirmesiyle veyahut bu anlama gelecek iradeye delalet edecek bir işlem yapmasıyla mümkün olabileceği gibi, açılmış bir davada zamanaşımı definde bulunmamasıyla veya defi geri almasıyla da mümkündür.

5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7’nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447 inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir.

Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def’i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319 uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin iler sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir.

Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir.

Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içince cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir.

1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz.

Zamanaşımı definin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi de mümkündür (Yargıtay HGK. 04.06.2011 gün 2010/ 9-629 E. 2011/ 70. K.).

Somut uyuşmazlıkta, davacı 08/11/2013 harç tarihli ıslah dilekçesini verdikten sonra, dilekçe davalı vekiline 13/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiş ve davalı vekili 21/11/2013 tarihinde zamanaşımı itirazında bulunduklarını bildirmiştir. Davalı tarafça süresinde yapılan zamanaşımı savunması değerlendirilmeden karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.

 F) SONUÇ:
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgilisine iadesine, 07/03/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak: Yargıtay – 9. Hukuk Dairesi – E. 2016/6941 – K. 2016/4925 – T. 07.03.2016

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/fazla-mesai-ucreti-alacaklarinda-zamanasimi-suresi-hesaplanir-mi/feed/ 0
SGK İle Yapılan Sözleşmeye Uyulmaması Halinde Kesilen Cezalar Gider Olarak Kaydedilebilir mi? https://www.muhasebenews.com/sgk-ile-yapilan-sozlesmeye-uyulmamasi-halinde-kesilen-cezalar-gider-olarak-kaydedilebilir-mi/ https://www.muhasebenews.com/sgk-ile-yapilan-sozlesmeye-uyulmamasi-halinde-kesilen-cezalar-gider-olarak-kaydedilebilir-mi/#respond Wed, 17 May 2017 10:00:43 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=16102 (GİB – ÖZELGE)

Konu: Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından sözleşme hükümlerine uyulmaması nedeniyle kesilen cezaların indirim konusu yapılıp yapılamayacağı.

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, …Vergi Dairesi Müdürlüğünün … vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuz, 06.02.2012 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile yaptığınız sözleşmeye istinaden “anlaşmalı hastane statüsünde” faaliyetinize devam ettiğiniz, söz konusu sözleşmede, SGK’nın tespit ettiği resmi hizmet ücreti dışında hastalardan belirli bir sınıra kadar fark ücreti alınabileceği; ancak, şirketinizin 2013 hesap dönemi içinde bu sınırları aşması sebebiyle sözleşme hükümleri gereği SGK’ya cezai şart ödediği belirtilerek, şirketinize uygulanan söz konusu para cezasının kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınıp alınmayacağı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6’ncı maddesinde kurumlar vergisinin bir hesap dönemi içinde elde edilen safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı ve safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanunu’nun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiş olup, safi kurum kazancının tespitinde Kurumlar Vergisi Kanununun 8’inci maddesi ile Gelir Vergisi Kanunu’nu 40’ıncı maddesindeki giderler indirim konusu yapılabilmektedir.

Anılan Kanunun 40’ıncı maddesinin birinci fıkrasının (3) numaralı bendinde işle ilgili olmak şartıyla, mukavelenameye veya ilama veya Kanun emrine istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminatların safı kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınabileceği hüküm altına alınmıştır.

Ayrıca Kurumlar Vergisi Kanununun 11’inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde bu Kanuna göre hesaplanan kurumlar vergisi ile her türlü para cezaları, vergi cezaları, 21.07.1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre ödenen cezalar, gecikme zamları ve faizler ile Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre ödenen gecikme faizlerinin, ayrıca (g) bendinde ise, sözleşmelerde ceza şartı olarak konulan tazminatlar hariç olmak üzere kurumun kendisinin, ortaklarının, yöneticilerinin ve çalışanlarının suçlarından doğan maddî ve manevî zarar tazminat giderlerinin kurum kazancından indirilemeyeceği belirtilmiştir.

Yukarıda yer alan hükümler çerçevesinde, her ne kadar SGK ile yapmış olduğunuz sözleşmede cezai şart olarak düzenlenmiş olsa da Şirketinizin kusurlu davranması nedeniyle ortaya çıkan söz konusu cezaların idari para cezası mahiyetinde olduğu anlaşıldığından, anılan ödemelerin kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün bulunmamaktadır.

Kaynak: İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı
13 Mart 2015 Tarih ve 62030549-125[6-2014/131]-444 Sayılı Özelge

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/sgk-ile-yapilan-sozlesmeye-uyulmamasi-halinde-kesilen-cezalar-gider-olarak-kaydedilebilir-mi/feed/ 0