mahkeme kararı – Muhasebe News https://www.muhasebenews.com Muhasebe News Tue, 25 Jun 2024 14:00:27 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.3.5 Resmi daireler lehine yapılan kamulaştırma işlemlerine ilişkin düzenlenen kağıtlar için damga vergisi ödenecek mi? https://www.muhasebenews.com/resmi-daireler-lehine-yapilan-kamulastirma-islemlerine-iliskin-duzenlenen-kagitlar-icin-damga-vergisi-odenecek-mi/ https://www.muhasebenews.com/resmi-daireler-lehine-yapilan-kamulastirma-islemlerine-iliskin-duzenlenen-kagitlar-icin-damga-vergisi-odenecek-mi/#respond Tue, 25 Jun 2024 14:00:27 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=152200 T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı

Gelir Kanunları Diğer Vergiler Grup Müdürlüğü

 

Tarih: 19.02.2024

Sayı: E-97895701-155[2022/276]-251183

Konu: Mahkeme kararına göre yapılacak ödemelerde damga vergisi

İlgi (a)’da kayıtlı özelge talep formunuz ve ilgi (c)’de kayıtlı yazınız ile eklerinin incelenmesinden, Belediyeniz adına süren kamulaştırmasız el atma davası ile ilgili sonuçlanan mahkeme kararına istinaden belediyeniz tarafından karşı tarafa bir bedel ödenmesi gerektiği, İstanbul Anadolu … Asliye Hukuk Mahkemesinin …/…/2022 tarihli ve Esas No: …/…, Karar No:…/… sayılı Kararına istinaden kamulaştırmasız el atma bedelinin ödenmesi aşamasında 5393 sayılı Belediye Kanununun 18 inci maddesinin (h) bendi gereğince meclis kararı alınarak sulh yoluyla ödenmesine karar verildiğinden bahisle, söz konusu bedelin ödenmesi sırasında damga vergisi kesilip kesilmeyeceği hususunda görüş talep edildiği anlaşılmaktadır.

488 sayılı Damga Vergisi Kanununun 1 inci maddesinde, bu Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yazılı kağıtların damga vergisine tabi olduğu; 3 üncü maddesinde, damga vergisinin mükellefinin kağıtları imza edenler olduğu, resmi dairelerle kişiler arasındaki işlemlere ait kağıtların damga vergisini kişilerin ödeyeceği; 8 inci maddesinde, bu Kanunda yazılı resmi daireden maksadın genel ve özel bütçeli idarelerle, il özel idareleri, yatırım izleme ve koordinasyon başkanlıkları, belediyeler ve köyler olduğu, bu dairelere bağlı olup ayrı tüzel kişiliği bulunan iktisadi işletmelerin resmi daire sayılmayacağı; 9 uncu maddesinde, bu Kanuna ekli (2) sayılı tabloda yazılı kağıtların damga vergisinden müstesna olduğu hüküm altına alınmıştır.

Anılan Kanuna ekli (1) sayılı tablonun “IV- Makbuzlar ve diğer kağıtlar” başlıklı bölümünün 1/a fıkrasında, resmi daireler tarafından yapılan mal ve hizmet alımlarına ilişkin ödemeler (avans olarak yapılanlar dahil) nedeniyle kişiler tarafından resmi dairelere verilen ve belli parayı ihtiva eden makbuz ve ibra senetleri ile bu ödemelerin resmi daireler nam ve hesabına, kişiler adına açılmış veya açılacak hesaplara nakledilmesini veya emir ve havalelerine tediyesini temin eden kağıtların nispi damga vergisine tabi tutulacağı; Kanuna ekli (2) sayılı tablonun “I- Resmi işlerle ilgili kağıtlar” başlıklı bölümünün A/9 numaralı fıkrasında ise, resmi daireler lehine yapılan istimlaklerde düzenlenen kağıtların damga vergisinden istisna olacağı hükme bağlanmıştır.

Bu çerçevede, resmi daireler lehine yapılan kamulaştırma işlemlerine ilişkin düzenlenen kağıtların (kamulaştırma bedellerinin ilgilisine ödenmesi sırasında düzenlenen kağıtlar dahil) 488 sayılı Kanuna ekli (2) sayılı tablonun I/A-9 fıkrası uyarınca damga vergisinden istisna edilmesi mümkün bulunmakla birlikte, hukuki mahiyeti itibarıyla kamulaştırma olarak kabul edilmesine imkan bulunmayan başvurunuz konusu kamulaştırmasız el atma işlemine ilişkin bedelin, mahkeme kararına istinaden veya Belediye Meclisi Kararı ile sulh yoluna gidilerek ilgili şahıslara ödenmesine dair düzenlenen kağıtların aynı Kanuna ekli (1) sayılı tablonun IV/1-a fıkrası uyarınca nispi damga vergisine tabi tutulması gerekmektedir.

 


Kaynak: GİB ÖZELGE
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/resmi-daireler-lehine-yapilan-kamulastirma-islemlerine-iliskin-duzenlenen-kagitlar-icin-damga-vergisi-odenecek-mi/feed/ 0
Yargıtay Kararları Işığında Yoksulluk Nafakasının Artırılıp Azaltılması ve Kaldırılması Davasına Genel Bakış https://www.muhasebenews.com/yargitay-kararlari-isiginda-yoksulluk-nafakasinin-artirilip-azaltilmasi-ve-kaldirilmasi-davasina-genel-bakis/ https://www.muhasebenews.com/yargitay-kararlari-isiginda-yoksulluk-nafakasinin-artirilip-azaltilmasi-ve-kaldirilmasi-davasina-genel-bakis/#respond Wed, 07 Jul 2021 01:00:14 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=112009

Stj. Av. Gülşah Işık
g.isik@ozgunlaw.com


I- GİRİŞ

Evlilik birliğinin sona ermesinin mali sonuçlarından birisi de yoksulluk nafakasıdır. Yoksulluk nafakası, boşanma sebebiyle yoksulluğa düşecek olan ve diğer eşe kıyasla daha fazla kusuru bulunmayan eş lehine hükmedilen bir nafaka türüdür. Yoksulluk nafakasının öngörülmesinin sebebi; eşler arasındaki bakım ve yardım yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da belirli ölçüde devamını sağlamaktır. Yoksulluk nafakasının amacı hiçbir zaman nafaka alacaklısını zenginleştirmek değildir. Yoksulluk nafakasının dayandığı temel düşünce, esas itibariyle, boşanan taraflardan birisinin boşanma sonucunda düşmüş olduğu yoksulluk halinin sosyal dayanışma fikri ve ahlaksal değerler gereğince nispeten giderilmeye çalışılmasıdır. [1]

Yoksulluk nafakasına süresiz olarak hükmedilmektedir ancak belirli durumlarda kendiliğinden veya mahkeme kararı ile sona erebilmektedir. Sona erme dışında, yoksulluk nafakasının tarafların mali durumlarının değişmesi sebebiyle talep üzerine artırılıp azaltılması da mümkün olmaktadır.

1- Yoksulluk Nafakasının Uyarlanması; Bu Kapsamda Artırılıp Azaltılması

Uygulamada mahkemeler genellikle yoksulluk nafakasının irat olarak ödenmesine hükmetmektedir. Tarafların mali durumunun değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde, talep üzerine ödenecek nafaka miktarı artırılıp azaltılabilmektedir. TMK 176/4 ‘e göre; “Tarafların mali durumunun değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılmasına ya da azaltılmasına karar verilebilir.”

Hükmün zıt kavramından anlaşılacağı üzere; sermaye şeklinde ödenmesine karar verilmiş nafakanın daha sonra ne sebeple olursa olsun artırılması ya da azaltılması istenemez. TMK m.176/4’ün kapsamına yalnızca irat şeklinde ödenecek olan nafaka ya da maddi tazminat girmektedir. [2]

Yoksulluk nafakasının artırılması veya azaltılması için talep şarttır. Bu talep için mali durumların değişmesi ya da hakkaniyetin artırmayı ya da azaltmayı haklı göstermesi gerekmektedir. Artırma ya da azaltma talebinin kabul edilebilmesi için, talebe gerekçe olan değişimlerin sürekli ve kalıcı nitelikte olması gerekir.

Örneğin; çalışma gücünün yeniden kazanılması, nafaka alacaklısının büyük bir miras elde etmesi, yükümlünün ödeme gücünün önemli derecede azalması, nafaka ya da tazminatın indirilmesi talebini haklı gösteren sebepler olabilir. [3]

Taraflar nafaka miktarını aralarında yapmış oldukları sözleşme ile kararlaştırabilirler. Bu durumda dahi nafakanın miktarının indirilmesi talep edilebilir. Ancak sözleşmenin yapılmasından çok kısa süre sonra indirilmesinin talep edilmesi hakkın kötüye kullanılmasını arz edebilir. [4] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2016/7535 E. 2016/10920 K. sayılı 19.09.2016 tarihli kararı;

“TMK’nun 175. maddesine göre; boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Aynı Kanun’un 176/4. maddesine göre de; tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.

Anılan yasal düzenlemeye göre, iradın arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu sağlaması gerekmektedir.

Nafaka iradı, tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile indirilebileceği gibi tamamen de kaldırılabilir. Ancak sözleşme ile kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın, yasada aranan şartlar gerçekleşmeden tamamen kaldırılmasını ya da indirilmesini istemek hakkın kötüye kullanılması mahiyetini arz eder.

Bunun gibi sırf boşanmayı sağlayabilmek için, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü üstlenen ya da karşı tarafın mali durumunun iyi olduğunu ve geçinmek için nafakaya ihtiyacı olmadığını bilen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması veya azaltılması yönünde talepte bulunması da iyi niyet ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmaz.

Somut olaya dönüldüğünde; her ne kadar davalı kadının boşanma kararının kesinleşmesi sonrasında çalışmaya başlayarak asgari ücret miktarı üzerinde bir geliri olduğu saptanmış ise de; davalı kadının tarafların anlaşmalı olarak boşandıkları tarih ve öncesinde de çalıştığının anlaşılması ve bu duruma karşın davacının sırf boşanmayı sağlayabilmek için taraflar arasındaki protokol doğrultusunda yoksulluk nafakası ödemeyi kabul etmesi sonrasında aradan geçen çok kısa süre içerisinde eldeki davanın açılması karşısında, söz konusu talebin iyi niyet ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmayacağı hususu değerlendirilmeden, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.” şeklindedir. [5]

Nafaka borçlusunun çalışmakta olduğu işten çıkarılması, yoksulluk nafakasının azaltılması talebinin doğrudan kabul edileceği anlamına gelmemektedir. Her somut olayda, kapsamlı bir araştırma yapılarak, nafaka borçlusunun gelir durumu araştırılmalıdır. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 2014/143 E. 2014/1023 K. sayılı ve 28.01.2014 tarihli kararı ile;

“Somut olayda, davacının (nafaka yükümlüsünün) işinden çıkartılmış olması mahkemece önemli değişiklik olarak kabul edilmiştir. Bu husus, davacının tüm gelirini kaybettiği işinden elde etmesi halinde geçerli bir neden olarak kabul edilebilecektir. Ne var ki, taraflar arasında daha önce görülmüş olan davalarda; davacının taşınmazlarından (işyerleri ve tavuk çiftliğinden) kira geliri elde ettiği belirlenmiş olup mahkemece bu yönde bir araştırma yapılmamıştır. Bundan ayrı, işinden çıkartılmış olan davacının, bu sebeple dava dışı işyerinden işçilik alacaklarına karşılık bir tazminat alıp almadığı veya bu tazminatı almak amacıyla dava açıp açmadığı hususları da açıklığa kavuşturulmamıştır.

Buna göre mahkemece; davacının tüm gelir kalemleri, gerekirse bilirkişi incelemesi yaptırılarak tespit edilmeli, davacının elde ettiği kira gelirlerinin, toplam geliri içindeki oranı belirlenmeli, ayrıca davacının dava dışı işyerinden işçilik alacakları sebebiyle tazminat alıp almadığı açıklığa kavuşturulmalı, bundan sonra davacının ekonomik ve sosyal durumunda önemli ölçüde bir değişiklik olup olmadığı karar yerinde tartışılmalı ve ortaya çıkacak sonuca göre uyuşmazlığın esası hakkında bir hüküm tesis edilmelidir.” şeklinde hüküm tesis etmiştir. [6]

Uygulamada nafaka artırım ya da azaltım oranlarında ‘tarafların sosyal ve ekonomik’ durumları ölçü alınır. Tarafların ekonomik durumlarının yanı sıra sosyal durumlarının da göz önünde bulundurulması isabetli olmuştur. [7]

Nafakanın arttırılması davasında davacı, hükmedilen nafakanın geçimine yetmediğini, davalının mali durumunun arttığını, kendisininkinin ise azaldığını kanıtlamalıdır. Yoksulluk nafakasının azaltılması davasında ise, davacı mali gücünün nafakayı ödemeye yetmediğini, davalının mali gücünün düzeldiğini ya da kendi hayatında değişiklikler meydana geldiğini ispatlamalıdır. [8]

2- Yoksulluk Nafakasının Kaldırılması

Kanun’da yoksulluk nafakasının sona ereceği haller tahdidi olarak sayılmıştır. İrat biçiminde ödenmesine karar verilen yoksulluk nafakası, Medeni Kanunu’nun ilgili hükmüne göre, alacaklının ölümü ve yeniden evlenmesi hallerinde kendiliğinden; alacaklı tarafın evlilik dışı yaşaması, haysiyetsiz hayat sürmesi, yoksulluğunun ortadan kalkması hallerinde ise mahkeme kararı ile ortadan kalkmaktadır.

TMK’nın 176/3 maddesi aynen;

“İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde mahkeme kararıyla kaldırılır.” şeklindedir.

İlgili maddenin zıt anlamından da anlaşılacağı üzere; TMK m.176/3 hükmünde gösterilen sebepler irat biçiminde hükmedilen nafaka istemleri için geçerli olup, toptan ödenmesine hükmedilen nafaka istemleri bu hüküm kapsamına girmemektedir.

TMK m.176/3 hükmü göz önüne alındığında yoksulluk nafakasının sona erme halleri, kendiliğinden sona erme ve mahkeme kararı ile sona erme halleri olarak iki başlık altında ele alınabilir. Yoksulluk nafakası, taraflardan birinin ölümü halinde ve nafaka alacaklısının yeniden evlenmesi halinde kendiliğinden sona erecektir. Bu hallerde nafaka yükümlüsünün, nafakanın kaldırılması için mahkemeye başvurması gerekmemektedir.

Bu incelemede, yoksulluk nafakasının kendiliğinden sona ermesi hallerinden ziyade, mahkeme kararı ile sona erme halleri irdelenecektir. İrat şeklinde ödenmesine karar verilmiş yoksulluk nafakasının hakim kararı ile sona erme halleri nafaka alacaklısının; evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ve haysiyetsiz hayat sürmesidir. Bu hallerden biri varsa, başvuru üzerine hakim, nafakanın sona ermesine karar vermek zorundadır. Böyle bir durumda takdir yetkisinin olmadığı, sona ermeye karar vermek zorunda olduğu, hükümdeki mahkeme kararıyla kaldırılır ibaresinden açık olarak anlaşılmaktadır. [9]

2.1-     Fiilen Evli Gibi Yaşama

Nafaka alacaklısı evlendiği zaman yoksulluk nafakası kendiliğinden sona ermekteyken; nafaka alacaklısının fiilen evli gibi yaşaması yoksulluk nafakasını kendiliğinden sona erdirmemektedir. Fiilen evli gibi yaşama halinde nafakanın sona ermesi, talep üzerine mahkeme kararıyla söz konusu olabilir.

Evlenme olmaksızın evli gibi birlikte yaşamanın, yoksulluk nafakasının sona erme hallerinden biri olarak sayılmasının en önemli sebeplerinden biri; yoksulluk nafakası alan eşin, bundan mahrum kalmamak için resmi nikah olmadan başka bir erkekle ya da kadınla evliymiş gibi yaşaması durumunun sıkça görülmesidir. Hiç şüphesiz ki; bu durum açıkça hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olacaktır.

Fiilen evli gibi yaşamanın yoksulluk nafakasına son verilmesini gerektiren bir hal olarak düzenlenmesinin gerekçesi olarak nafaka alacaklısının hayatının birlikte yaşadığı kimse tarafından idame ettirildiği ya da idame ettirilme ihtimalinin varlığı gösterilmektedir. [10]

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2010/3-634 E. 2010/677 K. sayılı 22.12.2010 tarihli kararı ile; lehine yoksulluk nafakası hükmedilen kişinin, sonradan imam nikahıyla evlenmesi durumunda, yoksulluk nafakasının kaldırılması gerektiğine hükmetmiştir.

Kanunda “fiilen evli gibi yaşama” kavramı açık olarak tanımlanmamıştır. Ancak hiç şüphesiz ki fiilen evli gibi yaşama durumunun söz konusu olabilmesi için kişiler arasındaki ilişkinin çok kısa sürmemesi gerekir. Doktrinde kabul gören görüşe göre; nafaka alacaklısının evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması tanık dahil her türlü hukuka uygun delil ile ispatlanabilir. [11]

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2006/1415 E. 2016/7669 K. sayılı, 17.05.2006 tarihli kararı ile;

“Davalı kadının gayrı resmi evli olarak başka biriyle yaşadığı tanık beyanlarından anlaşılmakta olup, yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” şeklinde hüküm tesis etmiştir.

2.2-     Yoksulluğun Ortadan Kalkması

Nafaka alacaklısının yoksulluğunun ortadan kalkması nedeniyle nafakanın kaldırılması için, nafaka borçlusunun mahkemeden talepte bulunması gerekmektedir. Kanunda nafakanın kaldırılması halleri içerisinde nafaka alacaklısının yoksulluğunun ortadan kalkması halinin yer alması, nafakanın varlık gerekçesine uygun olmuştur.

Nafaka alacaklısının yoksulluğunun ortadan kalkması kendisini geçindirmeye yetecek kadar gelir düzeyine kavuşmuş olmasını ifade etmektedir. [12] Nafaka alacaklısının yoksulluğunu ortadan kaldıran olgunun niteliği önem arz etmemektedir. Nafaka alacaklısının yoksulluğunu ortadan kaldıran sebep, meslek veya sanat sahibi olmasından ileri gelebileceği gibi kendisine miras intikal etmesi sebebiyle de olabilir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarih ve 1998/2-656-688 Sayılı kararında da kabul edildiği gibi yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek gerekir.

Hemen belirtmek gerekir ki; Hukuk Genel Kurulunun yerleşik kararlarında “asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması” yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemiştir (HGK. 07.10.1998 gün, 1998/2-656 E.- 1998/688 K. 26.12.2001 gün 2001/2-1158-1185 sayılı ve 01.05.2002 gün 2002/2-397-339 sayılı kararları)

Nafaka alacaklısının asgari ücretle çalışmaya başlaması, yoksulluk nafakasının kaldırılması için tek başına yeterli olmasa da, nafakanın belirlenmesinde, şartlar gerektiriyorsa indirilmesinde göz önüne alınabilecektir. Şüphesiz ki yoksulluğun ortadan kalkması nedeniyle nafakanın kaldırılması davasında, hakim somut olayın şartlarını değerlendirerek hakkaniyete uygun bir hüküm kuracaktır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2017/3-1025 E. 2019/1135 K. sayılı 05.11.2019 tarihli kararı ile aynen;

Yoksulluk durumu günün ekonomik koşulları ile birlikte, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir. Dosya içeriğinden, taraflar arasında görülen boşanma davası sonucunda, Maçka Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 19.06.2012 tarihli ve 2012/119 E., 2012/148 K. sayılı kararı ile tarafların anlaşma sebebiyle boşanmalarına, davalı kadın için dava tarihinden itibaren aylık 700,00TL tedbir nafakasının davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar verildiği, kararın davacı tarafından temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 28.01.2013 tarihli ve 2012/16423 E., 2013/2155 K. sayılı kararı ile onandığı, davacının karar düzeltme isteğinin Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 24.04.2013 tarihli, 2013/7167 E., 2013/11267 K. sayılı kararı ile oy çokluğu ile reddine karar verilmekle, kararın 10.05.2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan, davacının aylık gelirinin nafaka miktarı düşüldükten sonra net 1.600,00TL olduğu, davalının müteveffa sigortalı babasından dolayı kendisine 272,50TL yetim aylığı bağlandığı ve babasından kalan taşınmazdan 150TL kira geliri elde ettiği hususları dosya kapsamı ile sabittir.

Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular karşısında somut olay değerlendirildiğinde, davalının belirtilen şekilde gelir elde etmesi, nafakanın kaldırılmasına değil azaltılmasına etki edecek olgulardan olduğundan, mahkemece tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınarak, davalının yoksulluğunun ortadan kalkmadığı gözetilmekle, 4721 Sayılı TMK’nın 4. Maddesinde düzenlenen hakkaniyet ilkesi uyarınca nafakanın uygun bir miktarda indirilmesi gerekmektedir.” şeklinde hüküm kurmuştur. [13]

2.3-     Haysiyetsiz Hayat Sürme

Bilindiği üzere; yoksulluk nafakasının temel amacı boşanmadan sonra kusursuz veya daha az kusurlu olan eşin evliliğin sona ermesinden sonra da eşinden mali açıdan destek görerek; eşler arasındaki yardımlaşmanın ve dayanışmanın devamının belirli ölçüde sağlanmasıdır. Nafakanın ahlaki ve manevi boyutu göz önüne alındığında haysiyetsiz hayat sürmeyi tercih eden eşin; nafaka yükümlüsü eski eşinden destek görmeye devam etmesi beklenemez.

Böylece nafaka alacaklısının yoksulluğunun giderilmesi amacıyla elde ettiği meblağı haysiyetsiz yaşama özgülemesinin önüne geçilmesi hedeflenmektedir. [14] Haysiyetsiz yaşam sürmenin ne olduğu kanunda düzenlenmemiştir. Nafaka alacaklısının haysiyetsiz hayat sürüp sürmediği, her somut olayın özelliği dikkate alınarak hâkim tarafından takdir edilmesi gereken bir husustur.

Haysiyetsiz hayat süren eş; toplumun şeref, namus, haysiyet ve ahlak gibi müşterek değer yargıları ile çatışan bir hayatı, süreklilik arz edecek şekilde yaşayan kişidir. [15] Haysiyetsiz hayat sürmenin kabulü için, süreklilik arz eden bir hayat tarzı olarak benimsenmiş olması gerekmektedir. Aynı zamanda nafaka alacaklısının haysiyetsiz hayat sürmesi, nafaka borçlusunun onurunu, haysiyetini kıracak nitelikte olmalıdır.

II- SONUÇ

Ahlaki ve sosyal temele sahip olan yoksulluk nafakası, boşanmada kusursuz ya da daha az kusurlu olan tarafın boşanma nedeniyle düşebileceği yoksulluk durumunu ortadan kaldırmaya hizmet etmektedir. Süreli veya süresiz olarak hükmedilebilen yoksulluk nafakası, boşanmadan sonra da eşler arasındaki yardımlaşma ve dayanışmanın devamının tesisine hizmet eden bir kurumdur. Yoksulluk nafakasına süresiz olarak hükmedilebilmesi; nafakanın kaldırılması konusunun önemini artırmaktadır.

Yoksulluk nafakası, bazı durumlarda kendiliğinden bazı durumlarda ise mahkeme kararı ile ortadan kalkabilmektedir. Unutulmamalıdır ki; nafakanın ortadan kaldırılması halleri yalnızca irat biçiminde ödenmesine karar verilen yoksulluk nafakaları için geçerli olacaktır.

Yoksulluk nafakası; nafaka alacaklısının yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkarken; nafaka alacaklısının evlenme olmaksızın fiilen evli gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hallerinde mahkeme kararı ile kaldırılmaktadır.

Yoksulluk nafakasının mahkeme kararıyla kaldırıldığı hallerde; hâkimin somut olaya ve hakkaniyete göre değerlendirme yapması büyük önem taşımaktadır. Bu noktada değerlendirme yaparken ise özellikle Yargıtay İçtihatları önem arz etmektedir.

Stj. Av. Gülşah Işık

Kaynakça:

  1. ARBEK, Boşanmanın Mali Sonuçları, s. 139-140.
  2. DURAL ÖĞÜZ/GÜMÜŞ Türk Özel Hukuku Cilt III Aile Hukuku s.151
  3. DURAL ÖĞÜZ/GÜMÜŞ Türk Özel Hukuku Cilt III Aile Hukuku s.152
  4. BULUT, s. 106
  5. Yargıtay 3. HD 2016/7535 E. 2016/10920 K. 19.09.2016 T.
  6. Yargıtay 3. HD 2014/143 E. 2014/1023 K. 28.01.2014 T.
  7. UZUN, s. 68
  8. BULUT, s. 107-108
  9. DURAL ÖĞÜZ/GÜMÜŞ Türk Özel Hukuku Cilt III Aile Hukuku s.153-154
  10. ARBEK s.150
  11. ÖZUĞUR s.303
  12. ATEŞ s.566
  13. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2017/3-1025 E. 2019/1135 K. 05.11.2019 T.
  14. DEDE s.564
  15. Remzi Demir, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Yoksulluk Nafakasının Sona Erme Sebepleri ve Yoksulluk Nafakasının Süresizliğine Dair Tartışmalar s.233

Kaynak: Stj. Av. Gülşah Işık- İçerik, Özgun Law firmasının özel izni ile yayınlanmıştır. Yazıya ilişkin tüm hak ve sorumluluk yazara aittir.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/yargitay-kararlari-isiginda-yoksulluk-nafakasinin-artirilip-azaltilmasi-ve-kaldirilmasi-davasina-genel-bakis/feed/ 0
Şirket birleşmelerinde sermaye artışı ayni sermaye ile yapılır mı? https://www.muhasebenews.com/sirket-birlesmelerinde-sermaye-artisi-ayni-sermaye-ile-yapilir-mi/ https://www.muhasebenews.com/sirket-birlesmelerinde-sermaye-artisi-ayni-sermaye-ile-yapilir-mi/#respond Mon, 10 May 2021 04:30:31 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=108582
Tek Ortaklı Mali Müşavirlik Limited Şirketi kurabilir miyiz?

Kurabilirsiniz.

Birleşme işlemlerinde ayni sermaye konulmasına dair hükümler uygulanmaz diye bir madde var. Devralan firmanın devrolan firmadaki sermayesi kuruluş sırasında ayni sermaye olarak konulmuş ve tescil olmuşsa bu sonraki birleşme işlemlerinde kabul olmuyor mu? 

Kuruluşta konulan ayni sermaye artık şirketin ödenmiş sermayesidir. 

Kayıtlarda ayni olması sonucu değiştirmez. Kaldı ki birleşme ile yapılacak sermaye artışında sermaye ödeme maddesine tescil ile ayni sermayesinden karşılanmıştır denilebilir. 

Kanundaki ifade tespitte mahkeme kararının gerekli olmamasına vurgu için kurulmuş bir cümledir.

Özelge: Kısmi bölünme neticesinde kurulacak şirketin sermayesi içerisinde yer alan enflasyon düzeltmesi olumlu farklarının sermayenin bir unsuru olarak yer alması şartının ne şekilde yerine getirilebileceği hk.

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

 BÜYÜK MÜKELLEFLER VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü)

   
Sayı : 64597866-105[MÜK-298-2013]-168 05/11/2013
Konu : Kısmi bölünme neticesinde kurulacak şirketin sermayesi içerisinde yer alan enflasyon düzeltmesi olumlu farklarının sermayenin bir unsuru olarak yer alması şartının ne şekilde yerine getirilebileceği.  

 

         İlgide kayıtlı özelge talep formunda; Başkanlığımız … vergi kimlik numaralı mükellefi olan şirketiniz adına Başkanlığımızca verilen … tarih ve … sayılı özelgenin sonuç bölümünde; “Kısmi bölünme sonucunda  ayni sermaye konulan şirketten alınan hisse senetlerinin ortaklara verilmesi nedeniyle şirket sermayesinin azaltılması ve  daha önce sermayeye eklenmiş olan enflasyon düzeltmesi fark hesapları ile geçmiş yıl kârlarının da bulunması durumunda; devralan şirkette yapılacak sermaye artışında enflasyon düzeltmesi fark hesaplarının ve geçmiş yıl kârlarının sermayenin bir unsuru olarak yer alması ve ayrı şekilde görülmesi şartıyla bu işlem  işletmeden çekiş olarak değerlendirilmeyecek ve vergiye tabi tutulmayacaktır.”  denildiğinden bahisle, kısmi bölünme öncesinde şirketiniz bünyesinde enflasyon düzeltmesi olumlu farklarının sermayeye ilave edilmiş olması ve enflasyon düzeltmesi olumlu farklarının eklendiği yeni tutarın sermaye olarak kabul ve ticaret sicilinde tescilinden sonra, sermaye tutarının bir kısmının kısmi bölünmeye bağlı olarak yeni şirkete devredilmesinde, sermaye içerisine derç edilmiş olan ve sermaye olarak kabul ve tescil edilmiş olan bir tutarın yeniden ayrıştırılarak sermayenin bir unsuru olarak ayrıca gösterilmesi şartının ne şekilde yerine getirileceği hususunda tereddüt oluştuğundan Başkanlığımız görüşünün talep edildiği anlaşılmaktadır.

         213 Sayılı Vergi Usul Kanununun geçici 25 inci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinin ikinci paragrafı ile mükerrer 298 inci maddesinin (A) fıkrasının (5) numaralı bendinin 5 inci paragrafında; ” Pasif kalemlere  ait enflasyon fark hesapları, herhangi bir suretle başka bir hesaba nakledildiği veya işletmeden çekildiği takdirde, bu işlemlerin yapıldığı dönemlerin kazancı ile ilişkilendirilmeksizin, bu dönemde vergiye tabi tutulur. Ancak öz sermaye kalemlerine ait enflasyon farkları düzeltme sonucu oluşan geçmiş yıl zararlarına mahsup edilebilir veya kurumlar vergisi mükelleflerince sermayeye ilave edilebilir; bu işlemler kâr dağıtımı  sayılmaz.”  hükmü yer almaktadır.

         Diğer taraftan; 12 sıra no.lu Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğinde “502-Sermaye Düzeltmesi Olumlu Farkları” hesabına ilişkin olarak, “Bu hesap ödenmiş sermaye tutarının düzeltilmesi sonucu ortaya çıkan olumlu farkların izlendiği hesaptır.”  açıklamasına yer verildikten sonra, bu farkların sermayeye eklenmesi durumunda  “500-Sermaye Hesabı” nın alacağına karşılık bu hesap borçlandırılır açıklamasına yer verilmiştir.

        1 sıra no.lu Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğinde ise 500-Sermaye Hesabına ilişkin olarak “İşletmeye tahsis edilen veya işletmelerin ana sözleşmelerinde yer alan ve Ticaret Siciline tescil edilmiş bulunan sermaye tutarı bu hesapta yer alır. Kayıtlı sermaye sistemine alınan ortaklıklarda çıkarılmış sermaye gösterilir. Kayıtlı sermaye tavanı ayrıca dipnotlarda belirtilir.”  denilmiştir.

        Buna göre; sermaye tutarının bir kısmının kısmi bölünmeye bağlı olarak yeni şirkete devredilmesi durumunda  sermaye olarak tescil edilmiş olan sermaye düzeltmesi olumlu farklarının,   yeni şirketin sermayesinin bir unsuru olarak alt hesaplarda gösterilmesi gerekmektedir.


Kaynak: İsmmmo,gib özelge
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/sirket-birlesmelerinde-sermaye-artisi-ayni-sermaye-ile-yapilir-mi/feed/ 0
Tahsil edilemeyen fatura değersiz alacak olarak kabul edilip edilir mi? https://www.muhasebenews.com/tahsil-edilemeyen-fatura-degersiz-alacak-olarak-kabul-edilip-edilir-mi/ https://www.muhasebenews.com/tahsil-edilemeyen-fatura-degersiz-alacak-olarak-kabul-edilip-edilir-mi/#respond Fri, 25 Dec 2020 11:18:15 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=99516

T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
 İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Katma Değer Vergisi Grup Müdürlüğü

Sayı : 39044742-KDV.1-240 04/01/2016 Konu : Tahsil edilemeyen fatura tutarının değersiz alacak olarak kabul edilip edilemeyeceği ve GV ile KDV yönünden değerlendirilmesi.

            İlgide kayıtlı özelge talep formunda genel olarak elektronik tamir, bakım ve tesisat taahhüt işleri şeklinde hizmet verdiğinizi, İstanbul Valiliği Proje Koordinasyon Birimi tarafından … İnşaat Tic. Ltd. Şti.’ye ihale edilen okul elektriği ve elektroniği imalatı işi yapılmasından dolayı … tarih ve … no’lu 135.000,00 TL+2.430,00 TL tevkifatlı toplam 137.430,00 TL fatura düzenlediğinizi, fatura ile ilgili olarak KDV ve gelir vergisinin dönemi içerisinde tahakkuk ettirildiğini, faturanın ilgili firmadan tahsili yapılamadığından mahkeme ile tahsil yoluna gidildiği belirtilerek; tahsilatın yapılamaması sebebi ile döneminde tahakkuk ettirilen ve gelir olarak gösterilen fatura miktarının değersiz alacak olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve söz konusu tutarın gelir vergisi ve KDV yönünden nasıl mahsup veya terkin edileceği hususlarında Başkanlığımız görüşü sorulmaktadır.

1- GELİR VERGİSİ YÖNÜNDEN :

            193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 37 nci maddesinin birinci fıkrasında, her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu hükmüne yer verilmiş olup, aynı Kanunun 38 inci maddesinde, “Bilanço esasına göre ticari kazanç, teşebbüsdeki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müsbet farktır. Bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce:

  1. İşletmeye ilave olunan değerler bu farktan indirilir;
  2. İşletmeden çekilen değerler ise farka ilave olunur.

            Ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu kanunun 40 ve 41 inci maddeleri hükümlerine uyulur.” hükmüne yer verilmiştir.

            Diğer taraftan, anılan Kanunun “İşletme Hesabı Esasında Ticari Kazancın Tespiti” başlıklı 39 uncu maddesinde ise, “İşletme hesabı esasına göre ticari kazanç, bir hesap dönemi içinde elde edilen hasılat ile giderler arasındaki müspet farktır.

            (Elde edilen hasılat, tahsil olunan paralarla tahakkuk eden alacakları; giderler ise, tediye olunan ve borçlanılan meblağları ifade eder.)

            Emtia alım ve satımı ile uğraşanlarda ticari kazancın bulunması için hesap dönemi sonundaki emtia mevcudunun değeri hasılata, dönem başındaki emtia mevcudunun değeri ise giderlere ilave olunur.

            Ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu Kanunun 40 ve 41 inci maddeleri hükümlerine uyulur.” hükmü yer almaktadır.

            Ayrıca, aynı Kanunun 40 ıncı maddesinde safi kazancın tespit edilmesinde indirilecek giderler sayılmış olup, anılan maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin, (7) numaralı bendinde de Vergi Usul Kanununa göre ayrılan amortismanların gider olarak indirilebileceği hükme bağlanmıştır.

            Ticari kazancın tespitinde iki temel ilke geçerli olup, bunlar “dönemsellik” ve “tahakkuk esası” ilkeleridir. Tahakkuk esası ilkesinde, gelir veya giderin miktar ve mahiyet itibarıyla kesinleşmiş olması, yani geliri veya gideri doğuran işlemin tekemmül etmesinin yanı sıra, miktarının ve işlemden kaynaklanan alacağın veya borcun ödeme şartlarının da belirlenmiş olması gereklidir. Bu esas dikkate alındığında bir gelir ve gider unsurunun, özel bir düzenleme bulunmadığı sürece, mahiyet ve tutar itibarıyla kesinleştiği dönem kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir.

            Buna göre, okul elektriği ve elektroniği imalatı işi karşılığında düzenlenen fatura bedelinin çeşitli sebeplerle tahsil edilememesi durumunda, tahsil edilemeyen kısmın Vergi Usul Kanunundaki koşulların oluştuğu dönemde şüpheli alacak veya değersiz alacak olarak dikkate alınabilmesi mümkündür. Ancak, söz konusu hizmet karşılığında düzenlenen fatura bedelinin ödenmeyen kısmının sonradan bir şekilde tarafınıza ödenmesi halinde ticari kazancınıza dâhil edilmesi gerektiği tabidir.

            Öte yandan, şüpheli alacak veya değersiz alacak koşullarının oluşmaması durumunda, söz konusu tutarların gider olarak dikkate alınabilmesi mümkün bulunmamaktadır.

2- VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN:

            213 sayılı Vergi Usul Kanununun 322 nci maddesinde; “Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkân kalmayan alacaklar değersiz alacaktır.

            Değersiz alacaklar, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edilirler.

            İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin bu madde hükmüne giren değersiz alacakları, gider kaydedilmek suretiyle yok edilirler.” hükmü yer almaktadır.

            Anılan madde uyarınca, kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline  artık imkan kalmayan alacaklar değersiz alacak olarak nitelendirilmiştir. Görüldüğü gibi değersiz alacak; kaybedilmiş, tahsiline artık imkan kalmamış, değeri sıfıra inmiş bir alacaktır. Kanuni düzenlemeye göre alacağın tahsil imkanının kalmadığının, kazai bir hükümle veya kanaat verici bir vesika ile tevsik edilmesi icap etmektedir. Kazai bir hükümden anlaşılması gereken, alacağın tahsili için kanun yollarına başvurulmuş olması, icra takibinin yapılmış bulunması, bu müracaatlar ve takipler sonunda, alacağın ödenmeyeceğine hakim tarafından hükmedilmiş olması; kanaat verici vesika teriminden ise ödemeyi imkansız hale getirmiş hal ve sebepler sonucu ortaya çıkmış belgeler anlaşılmalıdır. Alacağın tahsil güçlüğünün objektif ve inandırıcı belgelerle ortaya konması değersiz alacak uygulaması bakımından büyük önem taşımaktadır. Aksi takdirde alacakların tahsilinin mümkün olmadığının takdiri mükellefe bırakılmış olur. Böyle bir boşluk bırakmamak amacıyla kanun koyucu değersiz hale geldiği ileri sürülen alacağı ciddi olarak takip edildiğine ilişkin çabaların kazai bir hüküm veya kanaat verici bir vesika ile tevsikini öngörmüştür.

            Ayrıca, alacağın değersiz hale geldiği yıl hesaplarına zarar olarak yazılması gerekmekte olup, ilgili olduğu yılda zarar yazılmayan alacağın sonraki yıllarda dikkate alınması da mümkün bulunmamaktadır.

            Vergi hukuku uygulaması bakımından kanaat verici vesikalara örnek olarak aşağıdaki belgeler sayılabilir.

            – Borçlunun herhangi bir mal varlığı bırakmadan ölümü veya Medeni Kanunun 31 ve izleyen maddelerine göre mahkemelerce borçlu hakkında verilen gaiplik kararı ve mirasçıların da mirası reddettiklerine dair sulh hukuk mahkemelerince verilmiş bulunan mirası red kararı,

            – Borçlu aleyhine alacaklı tarafından açılan davayı borçlunun kazandığına dair mahkeme kararı,

            – Mahkeme huzurunda alacaktan vazgeçildiğine ilişkin olarak düzenlenmiş belgeler,

            – Alacaktan vazgeçildiğine dair konkordato anlaşması,

            – Borçlunun dolandırıcılıktan mahkum olması ve herhangi bir malvarlığı bulunmadığını belgeleyen resmi evrak,

            – Borçlunun adresinin saptanamaması nedeniyle icra takibat dosyasının kaldırıldığını ve yasal süresi içerisinde yenileme talebinde de bulunulmadığını gösteren icra memurluğu yazısı,

            – Gerek doğuşu gerekse vazgeçilmesi bakımından belli ve inandırıcı sebepleri olmak şartıyla alacaktan vazgeçildiğini gösteren anlaşmalar, (alacaklının tek taraflı irade beyanı ile alınmasından vazgeçilen alacakların, değersiz alacak olarak zarar kaydı mümkün değildir.)

            – Ticaret mahkemesince borçlu hakkında verilmiş ve ilgili masa tarafından tasfiyeye tabi tutulmuş bulunan iflas kararına ilişkin belgeler.

            Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde; söz konusu alacakların değersiz alacak olarak dikkate alınabilmesi ve işletme hesabı esasına tabi mükellefiyetiniz kapsamında gider olarak kayıtlarına intikal ettirilebilmesi için bu alacakların değersiz olduğuna ilişkin kanaat verici belgelerin ve mahkeme kararının ilgili olduğu yıl hesaplarına alınması gerekmektedir.

            Aksi halde bu alacağın değersiz alacak olarak hesaplarına intikal ettirilmesi ve gider olarak kayıtlarına alınmasına imkan bulunmamaktadır.

3- KATMA DEĞER VERGİSİ YÖNÜNDEN:

            3065 Sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun;

            – 1/1 inci maddesinde, ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde Türkiye’de yapılan teslim ve hizmetlerin KDV’ye tabi olduğu,

            – 8/1-a maddesinde, mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde malı teslim veya hizmeti ifa edenlerin KDV’nin mükellefi olduğu,

            – 10 uncu maddesinin (a) bendinde, mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde, malın teslimi veya hizmetin yapılması, (b) bendinde ise malın tesliminden veya hizmetin yapılmasından önce fatura ve benzeri belgeler verilmesi hallerinde, bu belgelerde gösterilen miktarla sınırlı olmak üzere fatura veya benzeri belgelerin düzenlenmesi hallerinde vergiyi doğuran olayın meydana geldiği,

            – 29 uncu maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde, mükelleflerin, yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan KDV’den, bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça, faaliyetlerine ilişkin olarak kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen KDV’yi indirebilecekleri; (3) numaralı fıkrasında ise, indirim hakkının vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılı aşılmamak şartıyla, ilgili vesikaların kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirme döneminde kullanabileceği,

            hüküm altına alınmıştır.

            Dolayısıyla, KDV yönünden vergiyi doğuran olay, malın teslimi veya hizmetin ifası ile meydana gelmekte olup, KDV mükelleflerinin mal teslimi veya hizmet ifası bedellerini tahsil edip etmemelerinin KDV uygulaması bakımından bir önemi bulunmamaktadır.

 


Kaynak: GİB Özelge
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/tahsil-edilemeyen-fatura-degersiz-alacak-olarak-kabul-edilip-edilir-mi/feed/ 0
Genel Kurul Kararlarının Geçersiz Olduğu Durumlar Nelerdir? https://www.muhasebenews.com/genel-kurul-kararlarinin-gecersiz-oldugu-durumlar-nelerdir/ https://www.muhasebenews.com/genel-kurul-kararlarinin-gecersiz-oldugu-durumlar-nelerdir/#respond Wed, 07 Nov 2018 16:30:34 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=18528 Şirket pay sahibinin vazgeçilmez nitelikteki haklarını kaldıran veya sınırlandıran kararlar;
1- Pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran kararlar,
2- Anonim Şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararlar geçersizdir.
3- Yönetim Kurulu, iptal veya butlan davası açıldığını ve mahkeme kararı kesinleştikten sonra da mahkeme kararını ilan edecektir ve internet sitesinde yayınlanacaktır.

Kaynak: Türk Ticaret Kanunu

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/genel-kurul-kararlarinin-gecersiz-oldugu-durumlar-nelerdir/feed/ 0
LTD.ŞTİ.’nin Kendi Esas Sermaye Paylarının Elde Edilmesi ve Hesaplanması Nasıl Olur? https://www.muhasebenews.com/ltd-sti-nin-kendi-esas-sermaye-paylarinin-elde-edilmesi-hesaplanmasi-nasil-olur/ https://www.muhasebenews.com/ltd-sti-nin-kendi-esas-sermaye-paylarinin-elde-edilmesi-hesaplanmasi-nasil-olur/#respond Sun, 04 Nov 2018 10:00:58 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=19735 LTD.ŞTİ.’NİN KENDİ ESAS SERMAYE PAYLARININ ELDE EDİLMESİ VE HESAPLANMASI NASIL OLUR?
1-
Şirket kendi esas sermaye paylarını, sadece, bunları alabilmek için gerekli tutarda serbestçe kullanabileceği öz kaynaklara sahipse ve alacağı payların itibarî değerlerinin toplamı esas sermayenin %10’nu aşmıyorsa iktisap edebilir.
2- Şirket sözleşmesinde öngörülen veya mahkeme kararıyla hükme bağlanmış bulunan bir şirketten çıkma ya da çıkarma dolayısıyla, esas sermaye paylarının iktisabı hâlinde, birinci fıkradaki üst sınır %20 olarak uygulanır. Şirket esas sermayesinin %10’nu aşan bir tutarda iktisap edilen esas sermaye payları 2 yıl içinde elden çıkarılır veya sermaye azaltılması yoluyla itfa edilir.
3- Şirket kendi esas sermaye payları için ödediği tutar kadar yedek akçe ayırır.
4- Şirketin iktisap ettiği kendi esas sermaye paylarından kaynaklanan oy hakları ile buna bağlı diğer haklar, paylar şirketin elinde bulunduğu sürece donar.
5- Şirketin, iktisap ettiği kendi esas sermaye paylarına ait ek ve yan ödeme yükümlülükleri, söz konusu paylar şirketin elinde bulunduğu sürece istenemez.
6- Şirketin kendi paylarını iktisap etmesine ilişkin sınırlama ile ilgili hükümler, şirket esas sermaye paylarının, şirketin çoğunluğuna sahip bulunduğu yavru şirketlerce iktisabı hâlinde de uygulanır.

Kaynak: Türk Ticaret Kanunu

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/ltd-sti-nin-kendi-esas-sermaye-paylarinin-elde-edilmesi-hesaplanmasi-nasil-olur/feed/ 0
A.Ş. Ayrıcalıklı Hisse Senedinin Oy Hakkı da Özel midir? https://www.muhasebenews.com/a-s-ayricalikli-hisse-senedinin-oy-hakki-da-ozel-midir/ https://www.muhasebenews.com/a-s-ayricalikli-hisse-senedinin-oy-hakki-da-ozel-midir/#respond Mon, 03 Sep 2018 10:00:03 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=21784 A.Ş. AYRICALIKLI HİSSE SENEDİNİN OY HAKKI DA ÖZEL MİDİR?
Oyda imtiyaz, eşit itibarî değerdeki paylara farklı sayıda oy hakkı verilerek tanınabilir.
1- Bir paya en çok 15 oy hakkı tanınabilir. Bu sınırlama, kurumlaşmanın gerektirdiği veya haklı bir sebebin ispatlandığı durumlarda uygulanmaz. Bu iki hâlde, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinin, kurumlaşma projesini veya haklı sebebi inceleyip, bunlara bağlı olarak, sınırlamadan istisna edilme kararını vermesi gerekir.
2- Projede yapılacak her değişiklik mahkeme kararına bağlıdır.
3- Kurumsallaşmanın gerçekleşmeyeceğinin anlaşıldığı veya haklı sebebin ortadan kalktığı hâllerde istisna etme kararı mahkeme tarafından geri alınabilir.
4- Oyda imtiyaz aşağıdaki kararlarda kullanılamaz;
4.1- Esas sözleşme değişikliği.
4.2- İbra ve sorumluluk davası açılması.

Kaynak: Türk Ticaret Kanunu

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/a-s-ayricalikli-hisse-senedinin-oy-hakki-da-ozel-midir/feed/ 0
Ticaret Şirketleri Birleşme, Bölünme ve Tür Değiştirme Hallerinde Ortaklık Paylarının İncelenmesi Nasıl Yapılır? https://www.muhasebenews.com/ticaret-sirketleri-birlesme-bolunme-tur-degistirme-hallerinde-ortaklik-paylarinin-incelenmesi-nasil-yapilir/ https://www.muhasebenews.com/ticaret-sirketleri-birlesme-bolunme-tur-degistirme-hallerinde-ortaklik-paylarinin-incelenmesi-nasil-yapilir/#respond Mon, 25 Jun 2018 07:15:09 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=18943 TİCARET ŞİRKETLERİNDE BÖLÜNME, BİRLEŞME VE TÜR DEĞİŞTİRMEDE DENKLEŞTİRME AKÇESİ NE ZAMAN HESAPLANMALIDIR?
1-
Birleşmede, bölünmede ve tür değiştirmede ortaklık paylarının ve ortaklık haklarının gereğince korunmamış veya ayrılma karşılığının uygun belirlenmemiş olması hâlinde, her ortak, birleşme, bölünme veya tür değiştirme kararının Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilanından itibaren 2 ay içinde, söz konusu işlemlere katılan şirketlerden birinin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden, uygun bir denkleştirme akçesinin saptanmasını isteyebilir.

***
Denkleştirme akçesinin belirlenmesinde 140’ıncı maddenin ikinci fıkrası uygulanmaz.

2- Davacı ile aynı hukuki durumda bulunmaları hâlinde, mahkeme kararı, birleşmeye, bölünmeye veya tür değiştirmeye katılan şirketlerin tüm ortakları hakkında da hüküm doğurur.
3- Davanın giderleri devralan şirkete aittir. Özel durumların haklı göstermesi hâlinde, mahkeme giderleri kısmen veya tamamen davacıya yükletilebilir.
4- Ortaklık paylarının veya ortaklık haklarının korunmasını inceleme davası birleşme, bölünme veya tür değiştirme kararının geçerliliğini etkilemez.

Kaynak: Türk Ticaret Kanunu

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/ticaret-sirketleri-birlesme-bolunme-tur-degistirme-hallerinde-ortaklik-paylarinin-incelenmesi-nasil-yapilir/feed/ 0
Mahkeme Kararına Göre Ödenmesi Gereken Tazminat, Devralan Şirketin Hangi Yıl Geliri Olarak Kaydedilir? https://www.muhasebenews.com/mahkeme-kararina-gore-odenmesi-gereken-tazminat-devralan-sirketin-hangi-yil-geliri-olarak-kaydedilir/ https://www.muhasebenews.com/mahkeme-kararina-gore-odenmesi-gereken-tazminat-devralan-sirketin-hangi-yil-geliri-olarak-kaydedilir/#respond Fri, 16 Mar 2018 12:45:54 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=17463 (GİB- ÖZELGE)

Konu: Mahkeme kararına göre hükmolunan tazminatın temellük eden(devralan) şirket açısından hangi yılın geliri sayılacağı.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, şirketinizin bir başka şirketten alacağı bulunduğu; alacaklı olduğunuz şirketin ASKİ’ye karşı açmış olduğu tazminat davası sonucunda ortaya çıkacak tutarın, alacağınıza karşılık şirketinize temlik edildiği; Ankara 4. Asliye Mahkemesince de alacaklı olduğunuz şirket lehine tazminat ödenmesine karar verildiği ve söz konusu tazminat tutarının temlik nedeniyle şirketinize devredildiği; alacaklı olduğunuz şirketin kazandığı tazminat tutarının şirketinize olan borçtan fazla olduğundan bahisle söz konusu farkın temlik tarihinde mi, ilk derece mahkemesinin karar tarihinde mi yoksa söz konusu kararın üst derece mahkemesinde kesinleşmesi sonucunda mı gelir yazılacağı konusunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6’ncı maddesinde, kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde,  Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun ticari kazancın konusunu teşkil eden 37’nci maddesinde, her türlü ticari ve sınaî faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu belirtilmiş ve ticari kazançta vergiyi doğuran olay tahakkuk esasına bağlanmıştır.

Gelir Vergisi Kanununun 38’inci maddesinde, bilanço esasına göre ticari kazancın, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet fark olduğu hükmü yer almıştır.

Aynı Kanunun 39’uncu maddesinde ise, işletme hesabı esasına göre ticari kazancın, bir hesap dönemi içinde elde edilen hâsılat ile giderler arasındaki müspet fark olduğu; elde edilen hâsılatın, tahsil olunan paralarla tahakkuk eden alacakları, giderlerin ise tediye olunan ve borçlanılan meblağları ifade ettiği hükmüne yer verilmiştir.

Ticari kazancın tespitinde geçerli olan iki temel ilke “dönemsellik” ve “tahakkuk esası” ilkeleridir. Tahakkuk esası ilkesinde, gelir veya giderin miktar veya mahiyet itibariyle kesinleşmiş olması, yani geliri veya gideri doğuran işlemin eksiksiz tekemmül etmesinin yanı sıra, miktarının ve işlemden kaynaklanan alacağın veya borcun ödeme şartlarının da belirlenmiş olması gereklidir. Ticari kazancın elde edilmesi, tahakkuk esasına bağlanmış bulunduğundan; bir gelir unsurunun özel bir düzenleme bulunmadığı sürece, mahiyet ve tutar itibariyle kesinleştiği dönem kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir. Dönemsellik ilkesi ise bu gelir veya giderin ilgili olduğu döneme intikalinin sağlanmasıdır.

Şirketiniz ile …….. arasında düzenlenen ….. tarihli “Alacağın Temliki Sözleşmesi” nde; temlik alanın dilediği tarihte gerekli görürse bu temlik sözleşmesini mahkeme dosyasına, Yargıtay dosyasına, icra dosyasına ibraz ederek söz konusu dosyaları bizzat takip etmek, dosyalara yatan paraları tahsil etmek konusunda tek başına yetkili kılındığı belirtilmektedir.

Alacağın temliki alacağın devredilmesi anlamına gelmekte olup, temlik işlemi ile alacak başkasına geçmektedir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 367’nci maddesinde, temyizin kararın icrasını durdurmayacağı ifade edilmiştir.

Buna göre; söz konusu karar, kesinleşmeden icra edilebilecek yani kararın verilmesiyle tahsil edilebilecek bir karar olduğundan, kararın alacaklıya tebliğ edildiği tarih itibariyle alacaklı alacağın tahsili için harekete geçebilecek, dolayısıyla ilk derece mahkemesi karar tarihi itibariyle alacak tahakkuk edecek ve tahsil edilebilir aşamaya gelecektir. Dolayısıyla, doğmuş ve tahsil edilebilir aşamaya gelmiş alacak ilk derece mahkemesi karar tarihi itibariyle tahakkuk edeceğinden bu tutarın şirketinize olan borçtan fazla olan kısmının söz konusu tarihin içinde bulunduğu yılın kazancı olarak dikkate alınması gerekmektedir.

Kaynak: Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı
30 Mayıs 2014 Tarih ve 38418978-125[6-13 /30]-533 Sayılı Özelge

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/mahkeme-kararina-gore-odenmesi-gereken-tazminat-devralan-sirketin-hangi-yil-geliri-olarak-kaydedilir/feed/ 0
İhtiyati Tedbir Konulan Hesaplara İşletilen Faiz Tutarları Gelir Kaydedilir mi? https://www.muhasebenews.com/ihtiyati-tedbir-konulan-hesaplara-isletilen-faiz-tutarlari-gelir-kaydedilir-mi/ https://www.muhasebenews.com/ihtiyati-tedbir-konulan-hesaplara-isletilen-faiz-tutarlari-gelir-kaydedilir-mi/#respond Tue, 06 Mar 2018 03:00:09 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=15268 (GİB – ÖZELGE)
Konu: İhtiyati tedbir konulan hesapta bulunan tutarlara işletilen faiz tutarların mahkeme kararına göre alacaklılara dağıtılması ve gelir kaydedilmesi.

İlgide kayıtlı özelge talep formu ve eklerinde; Şirketiniz ile… arasındaki ihtilaf nedeniyle… Asliye Ticaret Mahkemesinin 02.04.2002 tarihli ve… Sayılı Kararıyla Şirketinizin… şubesindeki hesaplarınıza bloke konulduğu, vadeli mevduat olarak değerlendirilen hesaplara faiz işletildiği, bu hesaplar dışında şirketinizin herhangi bir mal varlığı ve geliri ile aktif ticari faaliyetinin bulunmadığı, gerek söz konusu hesaplar gerekse işleyen faizler üzerinde şirketinizin tasarruf yetkisinin bulunmadığı; ihtiyati tedbir konulan hesaba tahakkuk eden faiz tutarının Gelirler Genel Müdürlüğünden alınan 06.09.2004 tarihli ve 41348 sayılı özelgenin alındığı tarihten itibaren gelir tahakkuku olarak Gelecek Yıllar Gelirleri, tevkif yoluyla ödenen vergilerin de Peşin Ödenen Vergiler hesabında takip edildiği; ………… Asliye Ticaret Mahkemesinin yargılama sonucu …………….talebini kısmen kabul, kısmen reddettiği ve kararın kesinleştiği, bu kapsamda ………… Asliye Ticaret Mahkemesinin ihtiyati tedbir kararı ile bloke konulan hesabınızın… Asliye Ticaret Mahkemesinin 25.07.2012 tarihinde… Şubesine yazdığı yazıyla serbest bırakıldığı, hesap üzerine haciz koyan… ve diğer alacaklılara ödenmek üzere paranın önemli kısmının Kadıköy ve Üsküdar İcra Müdürlüklerine aktarıldığı ve icra müdürlüklerinden de alacaklılara ödeme yapılmakta olduğu, söz konusu hesabın Şirket adına olduğu ve serbest kalan tutardan alacaklıların hesaba koydukları hacze göre icra daireleri aracılığıyla alacaklarını tahsil etmekte oldukları belirtilmekte ve söz konusu hesaba yürütülen faiz gelirlerinin mahiyeti ile… aktarılacak ana para tutarına isabet eden faizin kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınıp alınmayacağı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

KURUMLAR VERGİSİ KANUNUNA GÖRE
             5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6’ncı maddesinde; kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.

GELİR VERGİSİ KANUNUNA GÖRE
            Gelir Vergisi Kanununun 38’inci maddesinde; “Bilanço esasına göre ticari kazanç, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet farktır. Bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce:
1- İşletmeye ilave olunan değerler bu farktan indirilir;
2- İşletmeden çekilen değerler ise farka ilave olunur.

Ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu kanunun 40 ve 41’inci maddeleri hükümlerine uyulur.”
hükmü yer almaktadır.

Aynı Kanunun 40’ncı maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde, safi kazancın tespit edilmesinde ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin, aynı maddenin birinci fıkrasının (3) numaralı bendinde ise işle ilgili olmak şartıyla mukavelenameye veya ilama veya kanun emrine istinaden ödenen zarar; ziyan ve tazminatların hasılattan indirilebileceği hükmüne yer verilmiştir.

Ticari kazancın tespitinde iki temel ilke geçerlidir. Bunlar “dönemsellik” ve “tahakkuk esası” ilkeleridir. Tahakkuk esası ilkesinde, gelir veya giderin miktar ve mahiyet itibariyle kesinleşmiş olması, yani geliri veya gideri doğuran işlemin tekemmül etmesinin yanı sıra, miktarının ve işlemden kaynaklanan alacağın veya borcun ödeme şartlarının da belirlenmiş olması gereklidir. Bu esas dikkate alındığında bir gelir unsurunun, özel bir düzenleme bulunmadığı sürece, mahiyet ve tutar itibariyle kesinleştiği dönem kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir.

           Yukarıda yer alan hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, şirketiniz hesabına tahakkuk eden faizlerin tamamının, bahse konu hesap üzerindeki ihtiyati tedbiri kaldıran mahkeme kararının kesinleştiği tarihi içeren dönem kazancının tespitinde gelir olarak dikkate alınması gerekmektedir. Ayrıca anılan yargı süreci sonucunda şirketinizce mahkeme kararına istinaden… aktarılacak anapara tutarına isabet eden faiz tutarının ise, kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün bulunmaktadır.

Kaynak: İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı
4 Aralık 2015 Tarih ve 62030549-125[6-2012/277]-100408 Sayılı Özelge

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/ihtiyati-tedbir-konulan-hesaplara-isletilen-faiz-tutarlari-gelir-kaydedilir-mi/feed/ 0