Kanundan – Muhasebe News https://www.muhasebenews.com Muhasebe News Sat, 18 Mar 2023 08:17:17 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.3.4 7440 Sayılı Kanundan Hangi Tarihe Kadar Verilmesi Gereken Vergi Beyannameleri İçin Faydalanılacaktır? https://www.muhasebenews.com/7440-sayili-kanundan-hangi-tarihe-kadar-verilmesi-gereken-vergi-beyannameleri-icin-faydalanilacaktir/ https://www.muhasebenews.com/7440-sayili-kanundan-hangi-tarihe-kadar-verilmesi-gereken-vergi-beyannameleri-icin-faydalanilacaktir/#respond Sat, 18 Mar 2023 08:17:17 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=140245 (16.3.2023 Tebliğ TASLAĞI‘NDAN Alınmıştır)

A- HAZİNE VE MALİYE BAKANLIĞINA BAĞLI TAHSİL DAİRELERİNCE TAKİP EDİLEN AMME ALACAKLARI

7440 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (1), (2) ve (3)
numaralı alt bentlerinde; Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlı tahsil dairelerince takip edilen
amme alacaklarından Kanun kapsamına alınan alacaklar düzenlenmiş, (4) numaralı alt
bendinde de işletme kayıtlarının düzeltilmesine ilişkin düzenlemelerin Kanun kapsamında
olduğu hükme bağlanmıştır. Bu hükümler çerçevesinde Kanun kapsamına giren alacaklar, tür ve dönemler itibarıyla aşağıda açıklanmıştır.

1- Alacağın Türü ve Dönemi

a) 213 sayılı Vergi Usul Kanunu Açısından

(1) Alacağın türü

7440 sayılı Kanunun kapsamına, 213 sayılı Kanun kapsamına giren vergiler ve vergi
cezaları ile bunlara bağlı gecikme faizleri, gecikme zamları gibi fer’i alacaklar girmektedir.

(2) Alacağın dönemleri

Kanun kapsamına giren vergiler, vergilendirme dönemleri itibarıyla aşağıda açıklanmıştır.

i) 31/12/2022 tarihinden (bu tarih dâhil) önceki dönemlere, beyana dayanan vergilerde ise bu tarihe kadar verilmesi gereken beyannamelere ilişkin vergi ve bunlara bağlı vergi cezaları, gecikme faizleri, gecikme zamları Kanun kapsamındadır.

Konuya ilişkin açıklamalar aşağıda yer almaktadır.

– Vergilendirme dönemi 15 gün olan mükellefiyetler

Vergilendirme döneminin bitim tarihi ve beyanname verme süresinin son günü Aralık/2022 ayı ve öncesine rastlayan dönemler kapsama girmekte, dönemin bitim tarihi Aralık/2022 ayına rastlamakla beraber beyanname verme süresinin son günü Ocak/2023 ayına
sirayet edenler kapsama girmemektedir.

Örneğin, 1-15 Aralık 2022 vergilendirme dönemine ait petrol ve doğalgaz ürünlerine
ilişkin özel tüketim vergisinin vergilendirme döneminin bitim tarihi ile beyanname verme
süresinin son günü Aralık/2022 ayına rastladığından kapsama girmekte, 16-31 Aralık 2022
vergilendirme dönemi ise dönemin bitim tarihi Aralık/2022 ayında olmakla birlikte beyanname verme süresi Ocak/2023 ayına sirayet ettiğinden kapsama girmemektedir.

Aynı şekilde, 1-15 Aralık 2022 tarihleri arasında noterler tarafından tahsil edilen ve
dönemi izleyen 7 nci iş günü mesai saati bitimine kadar ilgili vergi dairesine yatırılması
gereken noter harçları kapsama girmekte, buna karşılık 16-31 Aralık 2022 dönemine ilişkin olanlar kapsama girmemektedir.

– Vergilendirme dönemi aylık olarak belirlenen mükellefiyetler

Kasım/2022 vergilendirme dönemi ve önceki dönemler kapsama girmekte, Aralık/2022 vergilendirme dönemi ise kapsama girmemektedir.

Örneğin, Kasım/2022 dönemi katma değer vergisi beyanname verme süresinin son
günü Aralık/2022 ayına rastladığından kapsama girmekte, Aralık/2022 dönemi katma değer vergisinin dönemi Aralık/2022 itibarıyla sonlanmakla birlikte beyanname verme süresi Ocak/2023 ayına rastladığından kapsama girmemektedir.

– Vergilendirme dönemi 3 aylık olarak belirlenen mükellefiyetler

Vergilendirme döneminin bitim tarihi ve beyanname verme süresinin son günü
Aralık/2022 ayı ve öncesine rastlayan dönemler kapsama girmekte, Aralık/2022 ayından
sonraya rastlayanlar kapsama girmemektedir.

Örneğin, 7-8-9/2022 dönemi (3 aylık) gelir (stopaj) vergisi ve katma değer vergisi
kapsama girmekte, 10-11-12/2022 dönemine (3 aylık) ilişkin gelir (stopaj) vergisi ve katma değer vergisi kapsama girmemektedir.

Ayrıca, Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (1) numaralı alt
bendinin (aa) alt bendi gereğince gelir ve kurumlar vergisine mahsuben 2022 yılında
ödenmesi gereken geçici vergiler (10-11-12/2021 dönemine ait geçici vergi dâhil) Kanun
kapsamında değildir.

– Yıllık beyanname ile beyan edilen gelir ve kurumlar vergisi mükellefiyetleri

Vergilendirme dönemi yıllık olan vergilerde, beyanname verme süresi 31/12/2022
tarihine (bu tarih dâhil) kadar olan vergiler Kanun kapsamındadır. Dolayısıyla, 2021 takvim yılı ve önceki yıllara ilişkin vergilendirme dönemleri Kanun kapsamına girmekte, 2022 takvim yılına ilişkin vergilendirme dönemi ise kapsama girmemektedir.

Özel hesap dönemine tabi olan mükellefler bakımından, özel hesap döneminin sona erdiği tarih ve beyanname verme süresinin son günü 31/12/2022 tarihinden (bu tarih dâhil)
önce olanlar kapsama girmekte, bu tarihten sonra olanlar ise kapsama girmemektedir.

Tasfiye dönemine ilişkin olarak verilmesi gereken beyannamelerden kanuni beyanname verme süresi 31/12/2022 tarihinden (bu tarih dâhil) önce olanlar kapsama girmektedir. Aynı şekilde 2022 yılı kıst dönemlerine ilişkin olarak 2022 yılı içinde verilmesi gereken yıllık gelir ve kurumlar vergisi beyannamelerinden, beyanname verme süresinin son
günü 31/12/2022 tarihinden (bu tarih dâhil) önce olanlar kapsama girmektedir.

– Veraset ve intikal vergisi mükellefiyetleri

Bu vergi türünde, beyanname verme süresinin son günü 31/12/2022 tarihinden (bu
tarih dâhil) önce olanlar kapsama girmektedir.

– Harç mükellefiyetleri

2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununa göre alınan harçlar genel olarak işlem
anında beyanname alınmaksızın tahakkuk ettirilerek tahsil edilmektedir. Bununla birlikte,
harçlar da 213 sayılı Kanun hükümlerine göre tarhiyata konu olabilmektedir.

492 sayılı Kanuna göre gayrimenkullerin devir ve iktisap işlemleri nedeniyle
ödenmesi gereken harç tutarı ile ilgili olarak devir ve iktisap tarihinden sonra tarhiyat yapılabilmektedir. Bu çerçevede, 31/12/2022 tarihi ve bu tarihten önce gerçekleştirilen devir ve iktisap işlemleri nedeniyle, tarh edilip Kanunun yayımı tarihi itibarıyla kesinleşmiş bulunan ya da ihtilaflı olan alacaklar ile Kanunun yayımı tarihinden önce inceleme ve tarhiyat safhasında bulunan işlemler Kanunun kapsamına girmektedir. Aynı şekilde, 31/12/2022 tarihi ve bu tarihten önce gerçekleştirilen devir ve iktisap işlemleri nedeniyle Kanunun 4 üncü maddesinin onuncu fıkrası kapsamında pişmanlıkla ya da izaha davet  kapsamında veya kendiliğinden beyanda bulunulması da mümkündür.

492 sayılı Kanunun 28 inci maddesi uyarınca tahsili gereken karar ve ilam harçları ile
aynı Kanunun (8) sayılı tarifesi uyarınca tahsil edilen yıllık harçlardan, Kanunun yayımı tarihi itibarıyla vadesi geldiği hâlde ödenmemiş olan ya da ödeme süresi henüz geçmemiş
bulunanlar kapsama girmektedir.

ii) 2022 yılına ilişkin olarak 31/12/2022 tarihinden (bu tarih dâhil) önce tahakkuk eden vergi ve bunlara bağlı vergi cezaları, gecikme faizleri, gecikme zamları Kanun kapsamındadır.

2022 yılına ilişkin olarak 31/12/2022 tarihinden (bu tarih dâhil) önce tahakkuk eden
motorlu taşıtlar vergisi, yıllık harçlar gibi alacaklar Kanun kapsamına girmektedir.

492 sayılı Kanuna bağlı (8) sayılı tarife uyarınca tahsil edilen ve 2022 yılına ilişkin
olarak 31/12/2022 tarihinden (bu tarih dâhil) önce tahakkuk eden yıllık harçlar kapsama
girmektedir.

iii) 31/12/2022 tarihinden (bu tarih dâhil) önce yapılan tespitlere ilişkin olarak kesilen vergi aslına bağlı olmayan vergi cezaları Kanun kapsamındadır.

Vergi aslına bağlı olmayan vergi cezalarından 31/12/2022 tarihinden (bu tarih dâhil)
önce yapılan tespitlere ilişkin olarak kesilenler Kanun kapsamındadır.

Örneğin; Kasım/2022 dönemine ait olup, 31/12/2022 tarihine kadar (bu tarih dâhil)
elektronik ortamda verilmesi gereken mal ve hizmet alımlarına ilişkin bildirim formu (Form
Ba) ile mal ve hizmet satışlarına ilişkin bildirim formunun (Form Bs) bu tarihte
verilmemesine ilişkin tespitler en erken 1/1/2023 tarihinde yapılabileceğinden, bu tespitlere ilişkin vergi aslına bağlı olmayan vergi cezaları Kanun kapsamına girmemektedir.
Kasım/2022 döneminden önceki dönemlere ait söz konusu bildirimler nedeniyle kesilmesi
gereken cezalar ise Kanun kapsamına girmektedir.

Diğer taraftan, vergi aslına bağlı olarak kesilen vergi cezalarında ise verginin ait olduğu dönem dikkate alınarak kapsama girip girmediği tespit edilecektir.

b) Kapsama Giren İdari Para Cezaları

Kanun kapsamına vergi dairelerince takip edilen ve 31/12/2022 tarihinden (bu tarih
dâhil) önce verilen tüm idari para cezaları girmektedir.

Ancak, 31/12/2022 tarihinden önce verilmekle birlikte 7440 sayılı Kanunun yayımı
tarihi itibarıyla ilgilisine tebliğ edilmemiş idari yaptırım kararlarına konu idari para cezaları
Kanunun kapsamına girmemektedir.

c) 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun Kapsamında Takip Edilen Diğer Alacaklar

6183 sayılı Kanun kapsamında takip edilen ve 7440 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin
birinci fıkrasının (a) bendinin (3) numaralı alt bendi kapsamında olan alacaklardan takip için vergi dairelerine intikal edenler Kanun kapsamındadır.

Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (3) numaralı alt bendi
kapsamına;
– Ecrimisiller,
– Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu (KKDF) alacakları,
– Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu (DFİF) alacakları,
– Gençlik ve Spor Bakanlığı Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğü tarafından verilen öğrenim ve katkı kredisi alacakları,
– 18/4/2006 tarihli ve 5488 sayılı Tarım Kanunu kapsamında verilen destek ödemelerinden geri alınması gereken alacaklar,
– 28/3/2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun kapsamındaki alacaklar,
– 30/6/1934 tarihli ve 2548 sayılı Ceza Evleriyle Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkûmlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanuna
göre doğan yiyecek bedelleri,
– 4/6/1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden Kanununa istinaden alınan Devlet hakkı bedelleri,
– Adli para cezaları,

gibi alacaklardan vergi dairelerine takip için intikal etmiş olanlar girmektedir.

6183 sayılı Kanunun 68 inci maddesinin üçüncü fıkrası ile 79 uncu maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca hesaplanan %10 oranındaki tazminatlar asli alacak olarak dikkate alınmak suretiyle Kanun kapsamında yapılandırılacaktır.

2- İşletme Kayıtlarının Düzeltilmesi

7440 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (4) numaralı alt
bendinde “4) İşletmede mevcut olduğu hâlde kayıtlarda yer almayan ya da kayıtlarda yer
aldığı hâlde işletmede bulunmayan emtia, makine, teçhizat, demirbaşlar ile kasa mevcudu ve ortaklardan alacakların beyanı,” hükmüne yer verilerek işletme kayıtlarının düzeltilmesi ile ilgili düzenlemeler Kanun kapsamına alınmış ve Kanunun 6 ncı maddesinde konuya ilişkin hükümlere yer verilmiştir.

 


Kaynak: GİB – BAZI ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASINA DAİR 7440 SAYILI KANUN GENEL TEBLİĞİ (SERİ NO: 1) 16.03.2023
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/7440-sayili-kanundan-hangi-tarihe-kadar-verilmesi-gereken-vergi-beyannameleri-icin-faydalanilacaktir/feed/ 0
7256 Sayılı Kanundan yararlanmak için mirasçılar, kefiller, şirket ortakları ve kanuni temsilciler başvuru yapabilir https://www.muhasebenews.com/7256-sayili-kanundan-yararlanmak-icin-mirascilar-kefiller-sirket-ortaklari-ve-kanuni-temsilciler-basvuru-yapabilir/ https://www.muhasebenews.com/7256-sayili-kanundan-yararlanmak-icin-mirascilar-kefiller-sirket-ortaklari-ve-kanuni-temsilciler-basvuru-yapabilir/#respond Mon, 07 Dec 2020 08:16:46 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=98020 BAZI ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASINA İLİŞKİN 7256 SAYILI KANUN GENEL TEBLİĞİ (SERİ NO: 1) DİĞER HUSUSLAR

1- Tüzel kişiler ya da tüzel kişiliği haiz olmayan teşekküller için Kanun hükümlerinden yararlanma başvuruları bunların kanuni temsilcileri tarafından yapılacaktır.

2- 7256 sayılı Kanun hükümlerinden, 213 sayılı Kanun ile 6183 sayılı Kanunda yer alan sorumluluk düzenlemeleri nedeniyle mirasçılar, kefiller, şirket ortakları ve kanuni temsilciler gibi amme borçlusu sayılan kişiler sorumlu oldukları tutar dikkate alınarak yararlanabileceklerdir.

1/6/1989 tarihli ve 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Müşavirlik Kanunu uyarınca mükellefle birlikte borcun ödenmesinden müştereken ve müteselsilen sorumluluğu bulunanların da bu Kanun hükmünden yararlanmaları mümkündür.

Asıl amme borçlusu ile birlikte borcun ödenmesinden birden fazla kişinin sorumlu olması hâlinde bu kişilerce Kanun hükümlerinden farklı taksit seçenekleri seçilmek suretiyle yararlanılması mümkün bulunmaktadır.

3- Adi ve kollektif şirketlerde ortak olanlar şirketin borçlarının tamamı üzerinden müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarından, bu ortaklar da sorumlu oldukları bu borçlar için Kanun hükmünden yararlanabileceklerdir.

4- 7256 sayılı Kanunun yayımlandığı 17/11/2020 tarihi itibarıyla haklarında 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre iflasın açılmasına karar verilen gerçek ve tüzel kişilerin Kanun hükümlerinden yararlanabilmeleri için iflas işlemlerini yürüten iflas idaresinin ilgili vergi dairesine yazılı olarak müracaat etmesi zorunludur. Ancak, iflas idaresi tarafından verilen yetki belgesine istinaden müracaatta bulunulabilmesi mümkündür.

Bununla birlikte, iflas hâlindeki tüzel kişiliklerin ortaklarının ve kanuni temsilcilerinin 213 sayılı Kanun ve 6183 sayılı Kanun uyarınca sorumlu oldukları borçlar için Kanun hükümlerinden yararlanabilmeleri mümkün bulunmaktadır.

Ancak, iflas hâlinde bulunan mükelleflerden aranılan kamu alacaklarına ilişkin olarak Kanundan yararlanmak için başvuru süresi içerisinde herhangi bir başvuruda bulunulmaması ve/veya bu alacakların 31/12/2020 tarihinden sonra iflas masasına kaydedilmiş olması hâlinde, alacaklar Kanunun kapsadığı dönemlere ait olsa dahi Kanun hükümlerinden yararlanılamayacaktır.

2004 sayılı Kanun kapsamında haklarında iflas ertelemesi kararı bulunan şirketler ve kooperatifler 7256 sayılı Kanuna göre yapacakları başvurularını haklarında verilmiş mahkeme kararı dikkate alınarak temsile yetkili kişiler vasıtasıyla yapacaklardır.

Aynı şekilde, 2004 sayılı Kanun kapsamında konkordato kararı verilmiş ve kayyım atanmış borçlular da, 7256 sayılı Kanuna göre yapacakları başvurularını haklarında verilmiş mahkeme kararı dikkate alınarak temsile yetkili kişiler vasıtasıyla yapacaklardır.

5- 7256 sayılı Kanunun yayımı tarihinden önce, vergi mevzuatında yer alan düzenlemeler nedeniyle mahsuben iade talebi bulunan mükellefler diledikleri takdirde mahsup talep ettikleri borçları için Kanun hükümlerinden yararlanabilecektir. Bu takdirde, mahsuben iade talebinden vazgeçtiklerini bağlı bulundukları vergi dairesine, birden fazla vergi dairesine mahsup talepli borçları olması hâlinde, her birine ayrı ayrı Kanundan yararlanmak için belirlenen başvuru süresi içinde ekte bir örneği yer alan (Ek:2/F) dilekçeyle bildirmeleri gerekmektedir.

Mükellefin kendi borcu dışında, ilgili mevzuat uyarınca üçüncü şahısların borçlarına mahsup talebi olması hâlinde ise mahsup talebinden vazgeçebilmesi için borcuna mahsup istenen üçüncü şahsın da bu konuya yönelik irade beyanı aranılacaktır. Bu takdirde, mükellefin üçüncü şahıs lehine yaptığı mahsup talebi hükümsüz kalacaktır. Lehine mahsup talep edilen üçüncü şahsın ise mükellefin irade beyanı olmadan Kanundan yararlanmak üzere başvuruda bulunabileceği tabiidir.

Bununla birlikte, mahsup talebinden vazgeçen mükelleflerin, mahsup talebine konu iade alacaklarını Kanun kapsamındaki taksitlerine Kanunun 3 üncü maddesinin beşinci fıkrası hükmüne göre veya Kanun kapsamında yapılandırılmayan vergi borçlarına ilgili mevzuat uyarınca mahsubunu talep etmeleri mümkündür. Bu durumda, mahsuba esas alınacak tarih, Kanunun yayımı tarihinden sonra yaptıkları başvuru tarihi dikkate alınarak belirlenecektir.

Diğer taraftan, ilgili vergi mevzuatından doğan iade alacağının vergi borcuna mahsubunu talep eden ve vergi borcunu Kanuna göre ödemek üzere bu mahsup talebinden vazgeçen mükelleflere iade alacaklarının, mahsubundan vazgeçilen borcun söz konusu Kanun kapsamında yapılandırılmasından sonra hesaplanan taksit tutarları toplamını aşan kısmı, ilgili mevzuat hükümleri ve 6183 sayılı Kanunun 23 üncü maddesi ile 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunun 88 inci maddesinin onaltıncı fıkrası göz önünde bulundurularak nakden iade edilebilecektir.

6- Kanundan yararlanılarak süresinde ödenen alacaklara, Kanunun 3 üncü maddesinde öngörülen katsayı uygulaması hariç olmak üzere Kanunun yayımı tarihinden sonraki süreler için faiz, gecikme zammı, gecikme cezası gibi herhangi bir fer’i alacak tatbik edilmeyecektir.

7- 7256 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin onikinci fıkrasında, Kanuna göre ödenecek alacaklarla ilgili olarak tatbik edilen hacizlerin yapılan ödemeler nispetinde kaldırılacağı ve buna isabet eden teminatların iade edileceği hükme bağlanmıştır.

Buna göre, Kanun kapsamındaki borçlarını ödemek üzere başvuran ve borçlarına karşılık ödemede bulunan mükelleflerin mal varlığına tatbik edilen hacizler, bu malların bölünebilir nitelikte olması ve haczin devam edeceği malların, ödenmemiş taksitlerin yapılandırma öncesi tutarını karşılayacak değerde olması şartıyla ödemeler nispetinde kaldırılacaktır.

Bu hüküm çerçevesinde, borçları Kanun hükmüne göre taksitlendirilen mükelleflerin teminat değişikliği talepleri de değerlendirilebilecektir.

Diğer taraftan, bu Kanun kapsamında yapılandırılan borçlar muaccel olmaktan çıktığından, bu borçlarla ilgili olarak 6183 sayılı Kanun kapsamında takip işlemi yapılmamaktadır. Ancak, Kanunun 3 üncü maddesinin onikinci fıkrası hükmüne göre, bu Kanun kapsamında ödenecek alacaklar nedeniyle tatbik edilen hacizlere konu mallar, borçlunun talebi hâlinde 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre alacaklı tahsil dairesince satılabilecektir. Satış sonucunda elde edilecek tutarın, ilgili mevzuata göre öncelikli alacakların mahsubundan sonra yapılandırmaya konu borçlara mahsup edilmesi icap etmektedir.

Aynı fıkra gereğince, borçlu tarafından hacizli malların satılmasının talep edilmiş olması, alacaklı tahsil dairesince söz konusu malların satışa çıkarılamaması ya da satışa çıkarıldığı halde satılamaması durumunda, borçluya Kanun kapsamında ödenmesi gereken taksitleri süresinde ödememe hakkı vermemektedir.

8- Borçlu tarafından Kanun kapsamında yapılan ödemelerin kredi kartı kullanılmak suretiyle yapılması durumunda borç kredi kartı ile ödeme işleminin gerçekleştiği anda ödenmiş olacağından, bu şekilde yapılmış olan ödemeler yönünden de varsa ödenen alacaklara ilişkin tatbik edilmiş hacizler ödeme nispetinde kaldırılacak ve alınmış teminatlar iade edilecektir.

Kredi kartıyla son taksiti de içerecek şekilde ödeme yapılması hâlinde, kredi kartıyla yapılan ödemelerin ilişkin olduğu motorlu taşıtların satış ve devrine ait ilişik kesme belgesi verilebilecektir.

9- 7256 sayılı Kanuna göre başvuruda bulunan ve borçları Kanuna göre taksitlendirilen mükellefler tarafından, borcu olup olmadığına dair yazı istenilmesi hâlinde Kanun hükümleri ihlal edilmediği sürece bu borçları için vadesi geçmiş borcun bulunmadığına dair yazı verilecektir.

10– 7256 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin beşinci fıkrasında, tütün mamulleri, makaron, yaprak sigara kâğıdı ve alkollü içkilerin üreticileri ve ithalatçılarının, 213 sayılı Kanunun mükerrer 257 nci maddesinin (6) numaralı bendinin Hazine ve Maliye Bakanlığına verdiği yetki kapsamında kullanılma zorunluluğu getirilen özel etiket ve işaretleri kullanmalarına izin verilebilmesi için bu Kanun kapsamında yapılandırılan ve vadesi 1/3/2016 tarihinden sonra gelen 6/6/2002 tarihli ve 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununun III sayılı Listesinin (A) ve (B) Cetvellerinde yer alan ürünlere ilişkin özel tüketim vergisi ve bu vergiye ait beyannameden doğan damga vergisi ile bu vergilere bağlı gecikme faizi ve gecikme zammı yerine bu Kanunun yayımı tarihine kadar Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutarın tamamının ödenmesinin şart olduğu hükme bağlanmıştır.

Buna göre, bu Kanun kapsamında yapılandırılan ve vadesi 1/3/2016 tarihinden sonra gelen 4760 sayılı Kanunun III sayılı Listesinin (A) ve (B) Cetvellerinde yer alan ürünlere ilişkin özel tüketim vergisi ve bu vergiye ait beyannameden doğan damga vergisi ile bu vergilere bağlı gecikme faizi ve gecikme zammı yerine 7256 sayılı Kanunun yayımı tarihine kadar Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutarın tamamı ödenmediği müddetçe, tütün mamulleri, makaron, yaprak sigara kâğıdı ve alkollü içkilerin üreticileri ve ithalatçılarının 213 sayılı Kanunun mükerrer 257 nci maddesinin (6) numaralı bendinin Hazine ve Maliye Bakanlığına verdiği yetki kapsamında kullanılma zorunluluğu getirilen özel etiket ve işaretleri kullanmalarına izin verilmeyecektir.

11- 7256 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının (d) bendinde, il özel idareleri ve bunlara bağlı kamu tüzel kişiliğini haiz kuruluşlar ile Gençlik ve Spor Bakanlığı, Türkiye Futbol Federasyonu ve bağımsız spor federasyonlarına tescil edilmiş olan ve Türkiye’de sportif alanda faaliyette bulunan spor kulüplerine, Kanun kapsamında yapılandırılan alacak tutarlarını ikişer aylık dönemler hâlinde azami 36 eşit taksitte ödenmesi imkânı verilmiştir.

Spor kulüplerinin bu imkândan yararlanabilmeleri için başvuru sırasında Gençlik ve Spor Bakanlığı, Türkiye Futbol Federasyonu ve bağımsız spor federasyonlarına tescil edilmiş spor kulübü olduklarını belirten belgeyi ibraz etmeleri gerekmektedir. Bu kulüplerin dernek veya şirket şeklinde örgütlenmiş olması Kanun ile verilen imkândan yararlanmalarına engel teşkil etmemektedir. Spor kulüplerinden aranılan amme alacaklarıyla ilgili olarak ikincil sorumluluğu bulunan kişiler de bu hükümden yararlanabilecektir.

7256 sayılı Kanun hükmüne göre bu kuruluşların kendilerine verilen imkânı kullanarak ödeme yapmak istemeleri hâlinde, yapılandırılan alacak tutarına; yirmidört eşit taksit için (1,194), otuz eşit taksit için (1,238), otuzaltı eşit taksit için (1,318) katsayısı uygulanacaktır. Katsayı uygulaması bu Tebliğin (II/C-2) bölümüne göre yapılacaktır.

Diğer taraftan, il özel idareleri ve bunlara bağlı kamu tüzel kişiliğini haiz kuruluşlar dışında il özel idarelerine ait tüzel kişiler ise Kanunun tanıdığı azami 36 eşit taksit imkânından yararlanamayacaklardır.

12- 7256 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının (e) bendi ile belediyeler ve bunlara bağlı kamu tüzel kişiliğini haiz kuruluşların bu Kanun kapsamında yapılandırdıkları borçlarına ilişkin taksit tutarları, belediyelerin genel bütçe vergi gelirleri tahsilat toplamı üzerinden ayrılan paylarından, 5779 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin dördüncü fıkrasındaki %40 oranı dikkate alınmaksızın aylık dönemler hâlinde azami yüz yirmi eşit taksitte tahsil edilecektir. Bu kapsamda, kesinti tutarı her hal ve takdirde bu idareler adına genel bütçe vergi gelirleri tahsilat toplamı üzerinden ayrılan payların aylık tutarının %50’sini aşamayacaktır.

7256 sayılı Kanun hükmüne göre bu kuruluşların kendilerine verilen imkânı kullanarak ödeme yapmak istemeleri hâlinde, yapılandırılan alacak tutarına;

– altı eşit taksit için (1,032),

– dokuz eşit taksit için (1,053),

– oniki eşit taksit için (1,064),

– onsekiz eşit taksit için (1,086),

– yirmidört eşit taksit için (1,109),

– otuzaltı eşit taksit için (1,19),

– kırksekiz eşit taksit için (1,247),

– altmış eşit taksit için (1,304),

– yetmişiki eşit taksit için (1,361),

– yüzyirmi eşit taksit için (1,640)

katsayısı uygulanmak suretiyle bulunan tutar, taksit sayısına bölünerek ödenecek taksit tutarları aylık dönemler hâlinde kesinti yoluyla tahsil edilecektir.

5779 sayılı Kanuna göre yapılacak kesintilerin Cumhurbaşkanınca durdurulması hâlinde, yapılandırılan borçlara ilişkin aylık taksitlerin ödeme süreleri kesinti yapılmayan aylar için durdurulacak ve ödenmeyen taksitler tercih edilen taksit ödeme süresinin sonundan itibaren ayrıca bir katsayı ve geç ödeme zammı uygulanmaksızın aylık dönemler itibarıyla paylardan kesinti suretiyle tahsil edilecektir. Bu kapsamdaki taksitlerin süresinde ödenmemiş olması ihlal nedeni sayılmayacaktır.

Öte yandan, bu idarelerin taksit tutarlarının, genel bütçe vergi gelirleri tahsilat toplamı üzerinden aktarılacak tutarlardan daha yüksek olması hâlinde, eksik tutarların taksit ödeme süresini takip eden ay sonuna kadar borçlu tarafından ödenmesi durumunda, bu tutarlara geç ödeme zammı hesaplanmayacaktır. Bu suretle ödeme yapılmaması hâlinde eksik ödenen tutarlara geç ödeme zammı hesaplanacağı tabiidir.

Bu bent kapsamında kesinti yoluyla tahsil edilecek olan taksitlerin, bent hükmünde belirtildiği şekilde bir takvim yılında ikiden fazla süresinde ödenmemesi hâlinde Kanundan yararlanma hakkı kaybedilecektir.

Ayrıca, belediyelerin Kanunun 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendinde belirtilen peşin ödemede indirimden yararlanabilmesi için yapılandırılan tutarın tamamını 1 Şubat 2021 tarihine (bu tarih dâhil) kadar, aynı fıkranın (b) bendinde belirtilen indirimlerden yararlanılabilmesi için yapılandırılan tutarın tamamını 31 Mart 2021 tarihine (bu tarih dâhil) kadar bu Tebliğin (II/C-2-a) bölümünde yapılan açıklamalar çerçevesinde ödemeleri gerekmektedir.

13- 7256 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanmak için açılmış davalardan vazgeçilmesi şart olduğundan, borçlular tarafından Kanundan yararlanmak için yapılan başvurular üzerine tahsilat işlemlerinden dolayı açılmış davalar sulh yoluyla sonuçlanacaktır. Bu nedenle, 6183 sayılı Kanunun 55 inci maddesi uyarınca alacağın takibi için düzenlenerek tebliğ edilen ödeme emrine karşı açılmış olan davalara konu alacaklar için Kanun hükmünden yararlanmak üzere başvuruda bulunulması hâlinde, ödeme emrine karşı açılmış davalardan da vazgeçildiğinden, 6183 sayılı Kanunun 58 inci maddesi gereğince %10 oranındaki haksız çıkma zammı talep edilmeyecektir.

14- 7256 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin ondördüncü fıkrasında “(14) Bu Kanun kapsamındaki alacaklara ilişkin ilgili mevzuatta yer alan özel hükümler saklı kalmak kaydıyla taksit ödeme süresince zamanaşımı süreleri işlemez.” hükmü yer almaktadır.

Bu hüküm, 7256 sayılı Kanun kapsamındaki alacaklarla ilgili olarak 213 sayılı Kanunda yer alan ceza kesme zamanaşımı sürelerinin işlememesini de sağlamaktadır.

Kanunun yayımı tarihinden önce pişmanlık talebi ile verilip, ödeme yönünden şartların ihlal edildiği beyannameler ile kendiliğinden verilen beyannameler üzerine tahakkuk eden vergiler kesinleştiği halde bu vergilere bağlı olarak kesilmesi gereken vergi ziyaı cezaları Kanunun yayımı tarihi itibarıyla farklı safhalarda bulunabilmekte olup, Kanun kapsamında yapılandırılan ya da bu Kanunun yayımı tarihinden önce ödenmiş olan vergilere ilişkin vergi ziyaı cezalarına yönelik aşağıdaki şekilde işlem yapılması gerekmektedir.

  1. a) Vergi aslının bu Kanuna göre yapılandırılması durumunda, Kanunun yayımı tarihi itibarıyla vergi ziyaı cezasının bulunduğu hukuki aşama dikkate alınarak işlem tesis edilecektir. Buna göre, Kanunun yayımı tarihi itibarıyla;

(1) Vergi ziyaı cezasının kesilmediği veya vergi/ceza ihbarnamesinin tebliğ edilmediği hallerde vergi aslına ilişkin taksit ödemeleri devam ettiği müddetçe vergi ziyaı cezası kesilmeyecek ve vergi/ceza ihbarnameleri tebliğ edilmeyecektir. Vergi aslının bu Kanuna göre tamamen ödenmesi şartıyla, vergi ziyaı cezalarının kesilmesinden ve tebliğinden vazgeçilecektir. 7256 sayılı Kanun hükümlerinin ihlal edilmesi durumunda ise Kanunun 3 üncü maddesinin on dördüncü fıkrasına göre işlemeyen ceza kesme zamanaşımı süresi dikkate alınarak gerekli işlemler tesis edilecektir.

(2) Vergi ziyaı cezası kesilerek vergi/ceza ihbarnamesinin tebliğ edildiği hallerde vergi ziyaı cezası için;

i) Uzlaşma talep edilmiş ve uzlaşma talebinden vazgeçilmemiş ise Kanunun yayımı tarihinden sonra uzlaşma sağlanmış olsa dahi, vergi aslının tam ödenmesine müteakip cezanın tahsilinden vazgeçilmesi, Kanunun yayımı tarihinden sonra tahsil edilen bir tutarın bulunması hâlinde red ve iade edilmesi,

ii) Ceza indirimi talep edilmiş ve indirim talebinden vazgeçilmemiş ise, Kanunun yayımı tarihinden sonra vergi ziyaı cezasına karşılık ödeme yapılmış olması hâlinde vergi aslının bu Kanuna göre tam olarak ödenmiş olması şartıyla, vergi ziyaı cezasının tahsilinden vazgeçilerek tahsil edilen tutarın red ve iade edilmesi,

iii) Dava açılmış ve ihtilaftan vazgeçilmemiş ise, vergi aslının bu Kanuna göre tamamen ödenmesi şartıyla, ödemenin tam yapıldığı tarihten sonra yargı kararları uyarınca işlem yapılmaması ve idarece de ihtilafın sürdürülmemesi, Kanunun yayımı tarihinden sonra tahsil edilen bir tutarın bulunması hâlinde red ve iade edilmesi,

gerekmektedir.

b) Vergi aslının Kanunun yayımı tarihinden önce tamamen ödenmiş olması hâlinde, Kanunun yayımı tarihi itibarıyla vergi ziyaı cezalarının;

(1) Kesilmemiş olması durumunda kesilmesinden, kesildiği halde vergi/ceza ihbarnamesi tebliğ edilmemiş olması durumunda tebliğ edilmesinden,

(2) Kesilerek vergi/ceza ihbarnamesinin tebliğ edildiği hallerde; uzlaşma talep edilmişse uzlaşma talebinden, ceza indirimi talep edilmişse indirim talebinden, vazgeçildiği kabul edilerek söz konusu vergi ziyaı cezalarının tahsilinden,

(3) Davaya konu (ihbarnamenin ve/veya takip işlemlerinin) olması durumunda borçlunun müracaat etmesi ve ihtilafından vazgeçmesi şartına bağlı olarak bu cezaların ve bunlara ilişkin gecikme zamlarının tamamının tahsilinden,

(4) Kesinleştiği (Kanunun yayımı tarihinden sonra kesinleşenler dâhil) halde takibe ilişkin ihtilafın bulunmaması koşuluyla vergi dairesi tarafından re’sen, bu cezaların ve bunlara ilişkin gecikme zamlarının tamamının tahsilinden,

vazgeçilecektir.

15- 7256 sayılı Kanun kapsamında yapılandırılan alacaklara ilişkin zamanaşımı süreleri 6183 sayılı Kanunun 103 üncü maddesinin birinci fıkrasının onbirinci bendi hükmü dikkate alınarak tayin edilecektir.

16- 7256 sayılı Kanun kapsamına giren alacaklara karşılık;

– Kanunun yayımlandığı 17/11/2020 tarihinden önce tahsil edilmiş olan tutarlar,

– Kanun kapsamında tahsil edilen tutarlar,

– Kanunun 3 üncü maddesinin dokuzuncu fıkrasında belirtilen tecile ilişkin olarak 6183 sayılı Kanun veya diğer kanunlar uyarınca ödenen faizler,

red ve iade edilmeyecektir.

17- Bu Kanun hükümlerine göre başvuruların e-devlet (www.turkiye.gov.tr) veya Gelir İdaresi Başkanlığının (www.gib.gov.tr) internet adresi üzerinden yapılması hâlinde, başvuru tarihi elektronik ortamda başvurunun yapıldığı tarih olacaktır.

Diğer taraftan, yazılı olarak yapılan başvuruların taahhütlü posta veya APS ile gönderilmesi hâlinde postaya verildiği tarih, adi posta ile gönderilmesi hâlinde ise tahsil dairesinin kayıtlarına intikal ettiği tarih başvuru tarihi olarak dikkate alınacaktır.

18- 2918 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin onüçüncü fıkrasında, alkol, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin etkisi altında araç kullandığı tespit edilen sürücülerin geri alınan sürücü belgesinin iade edilebilmesi için ilgili kişi hakkında trafik kurallarına aykırılık dolayısıyla verilmiş olan idari para cezalarının tamamının tahsil edilmiş olmasının şart olduğu hükme bağlanmıştır.

Buna göre, 7256 sayılı Kanun kapsamında borçlarını yapılandıran borçlulara, 2918 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin onüçüncü fıkrasına göre trafik idari para cezası borcu bulunmadığına dair yazının verilebilmesi için bu borçların tamamının ödenmiş olması gerekmektedir.

19- Bu Tebliğin ekleri, çoğaltılmak suretiyle kullanılabilir.

20- 7256 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasında, diğer bazı alacakların da Kanun kapsamında yapılandırılacağı hüküm altına alınmış olup, Kanunun 4 üncü maddesinde Kanun kapsamında yapılandırılarak ödenecek alacaklar, alacaklı idareler de belirtilmek suretiyle bu Tebliğe ekli tabloda (Ek:3) gösterilmiştir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/7256-sayili-kanundan-yararlanmak-icin-mirascilar-kefiller-sirket-ortaklari-ve-kanuni-temsilciler-basvuru-yapabilir/feed/ 0
Üst Hakkının Kanundan Ve Sözleşmeden Doğan Kapsamı https://www.muhasebenews.com/ust-hakkinin-kanundan-ve-sozlesmeden-dogan-kapsami/ https://www.muhasebenews.com/ust-hakkinin-kanundan-ve-sozlesmeden-dogan-kapsami/#respond Tue, 01 Jan 2019 08:00:12 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=42824 ÜST HAKKININ KANUNDAN VE SÖZLEŞMEDEN DOĞAN KAPSAMI

24.12.2018

Tanımı

Medeni Kanun açıkça üst hakkını tanımlamamakla beraber, tanımda kullanılabilecek unsurlara yer vermiştir. Gerçekten de Medeni Kanunun 826. maddesinin ilk fıkrası “Bir taşınmaz maliki, üçüncü kişi lehine arazisinin altında veya üstünde yapı yapmak veya mevcut bir yapıyı muhafaza etmek yetkisi veren bir irtifak hakkı kurabilir.” şeklindedir. Bu maddeden yola çıkılarak doktrinde çeşitli tanımlamalar yapılmıştır. Bazı yazarlar üst hakkını “Başkasına ait bir arazinin üstünde veya altında bir inşaat veya imalat yapmak yahut önceden mevcut inşaat veya imalatı muhafaza etmek salahiyetini veren ve prensip itibariyle devri ve miras yoluyla intikali kabil olan irtifak hakkı” şeklinde tanımlamıştır. Bazıları ise; “Bir şahsa, başkasına ait arazi üzerindeki yapının (inşaatın) maliki olmak yetkisini veren bir irtifak hakkı” şeklinde tanımlamıştır. Doktrinde bunun gibi birçok tanımlama yapılmasına rağmen söz konusu tanımlarda çelişkili ve anlaşılması güç kavramlar vardır. Gerçekten de Medeni Kanun’un 826. maddesinin birinci fıkrasında sadece irtifaktan bahsedildiği halde özellikle ikinci tanımda mülkiyet ve irtifak kavramları birlikte kullanılmıştır.

Üst hakkının tanımı; bir kimseye kendisinin veya başkasının arazisinde inşaat yapmak veya var olan inşaatı muhafaza etmek ve araziden bağımsız olarak malik olma yetkisi veren bir irtifak hakkıdır; şeklinde yapılabilir.

Üst hakkı, irtifak haklarından olduğundan hakkın kurulması ile; gayrimenkul maliki için sadece bir kaçınma ve katlanma borcu doğar. Malik gayrimenkulünde inşaat yapılmasına, bunun için gayrimenkulüne girilmesine, inşaat ile ilgili işlemlerin gayrimenkulünde yapılmasına katlanmak zorunda olup; hakkın kapsamında yapılan işlemleri önlemekten ve bunlara müdahale etmekten kaçınmakla zorunludur. İnşaat bittikten sonra ise; yapılan inşaatın kullanılması ve ondan yararlanılabilmesi için hem üst hakkı sahibinin hem de inşaat üzerinde şahsi veya sınırlı ayni hak sahiplerinin, haklarının sınırları içinde yapacakları kullanma ile ilgili işlemlere katlanmak ve haklarını kullanmalarını engellemekten kaçınmakla yükümlüdür.

Üst Hakkının Kapsamı

Bir hakkın kapsamı o hakkın hak sahibine bahşettiği yetkilerin tümüdür. Aynî hakların hak sahibine tanıdığı yetkiler muhtevasında yer alır. Nitekim ayni haklar muhtevaları ile birbirinden ayrılıp, çeşitlerini oluştururlar. Zira ayni haklarda dış etki ortak olup hakkın üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilmesidir.

Üst hakkı da bir ayni hak olarak; gerek yüklü taşınmaz üzerinde gerek inşaat üzerinde sahibine doğrudan doğruya hak ve yetkiler sağlar. Bunlar üst hakkının muhtevasını oluştururlar. Üst hakkının kapsadığı yetkiler yani muhtevası kanun tarafından belirtilmiştir.  Gerçekten bu muhteva MK 726, 729 ve 826. maddeleri ile çizilmiştir. Maddeler bir hakkın üst hakkı sayılabilmesi için gerekli olan yetkileri belirttiklerinden bir bakıma üst hakkının kanuni muhtevasını da göstermektedirler. Üst hakkının kanuni kapsamı ayrıntısız ve dar bir biçimde Medeni Kanun tarafından düzenlendiğinden buna üst hakkının kanuni kapsamı denebilir.

Medeni Kanun hükümleri bir hakkın üst hakkı olarak nitelendirilebilmesi için gerekli olan asgari içeriği bildirmiştir. Dolayısıyla üst hakkının kapsamı kanunla çok dar ve soyut bir biçimde tespit edilmiş olduğundan muhtevayı oluşturan bu yetkilerin somutlaştırılması, kullanılış biçimlerinin gösterilmesi ya da sınırlanması gerekebilir. Taraflar somut olayların her birinde kendi ihtiyaçlarını göz önünde tutarak üst hakkını kuran sözleşme ile yetkileri belirleyebilirler. Ayrıca taraflar üst hakkı ile beraber meydana gelen aralarındaki üst hakkı ilişkisinden doğan ilişkileri de sözleşmeleri ile düzenleyebilirler. Başka bir deyişle, üst hakkının kapsamını genişletebilirler. Buna da üst hakkının sözleşme ile belirtilen kapsamı denilir.

2.1.      Kanundan Doğan Kapsamı

Bir irtifak hakkının üst hakkı sayılabilmesi için; kapsamında bulunması zorunlu olan bir takım yetkiler vardır. Söz konusu yetkiler üst hakkının zorunlu kapsamını oluştururlar.  Bu yetkiler Medeni Kanunun 826. maddesinin 1. fıkrasında ve 726. maddesinin 1. fıkrasında belirtilmişlerdir. Bu maddelerde açıkça belirtildiği üzere üst hakkının kanuni ve zorunlu muhtevası hak sahibine inşaat ve imalat yapma ya da zaten var olan bir inşaat ve imalâtı hakkın konusu olan gayrimenkulde alıkoyma yetkisi olarak iki yetkiden oluşur. Bu tüm irtifak haklarında ortak olan özel biçimde bir kullanma ve yararlanma yetkisinden farklı değildir. Ancak üst hakkının zorunlu kapsamı sadece bu yetkilerden ibaret değildir. Gerçekten kanun hak sahibine yapılan ya da zaten mevcut olan inşaat ve imalat üzerindeki mülkiyet hakkını da tanıyarak; üst hakkının kapsamı içerisine hak sahibine tanınan bir başka yetkiyi ya da hakkı da sokmaktadır.

Bu yetkilerin her ikisi de bir üst hakkının kapsamında mutlaka birlikte bulunması gerekli olan zorunlu unsurlardır. Başka bir deyişle bir gayrimenkulü inşaat yaparak kullanmak yetkisi veren bir irtifak hakkının üst hakkı niteliğinde olabilmesi için içeriğinde inşaat üzerindeki mülkiyet hakkının da bulunması kesinlikle gereklidir. Bu nedenle Medeni Kanunun 726. maddesinin emredici nitelikte olduğu kabul edilmelidir. Yapılan inşaatın gayrimenkulün malikine ait olacağına ve hak sahibinin bu inşaat üzerinde sadece bir yararlanma hakkı bulunacağına ilişkin bir irtifak hakkının üst hakkı niteliğinde olması mümkün değildir.

Konu ve nitelikleri göz önünde bulundurulduğunda üst hakkının kapsamındaki mülkiyet hakkı ve inşaat yaparak yararlanma haklarının birbirlerinden farklı oldukları görülür. Zira üst hakkının sahibine yüklü taşınmaz üzerinde sağladığı yetkiler bir irtifak hakkı; inşaat üzerinde sağladığı yetkiler ise mülkiyet hakkıdır. Dolayısıyla üst hakkı içeriğinde bir sınırlı ayni hak bir de mutlak hak olmak üzere iki farklı hak bulundurmaktadır.

Üst hakkından kapsamında yer alan hak sahibinin yapılan ya da zaten var olan inşaatın maliki olmak yetkisi;  bir yetki olmaktan öte üst hakkının kapsamına kanundan dolayı giren bir hak olduğundan, kullanılıp kullanılmaması üst hakkı sahibinin iradesine bağlı değildir. İnşaat; hak kurulurken zaten mevcut ise mülkiyet, üst hakkının tescili anında kanundan ötürü kendiliğinden her hangi başka bir işleme gerek kalmadan üst hakkı sahibine geçer. Başka bir deyişle; inşaat bu andan itibaren arazinin mütemmim cüz’ü olmaktan çıkar. Bu nedenle de inşaat, arazi üzerindeki ayni hakların kapsamı dışında bırakılmış olur. İnşaat sonradan yapılırsa arazi ile arasında hiç bir hukuki bağlantı meydana gelmez; inşaatın yapılmaya başlanmasıyla beraber üst hakkı sahibinin mülkiyetine girer. İnşaat üzerindeki mülkiyet hakkı her iki durumda da kanundan ötürü aslen kazanılır.

Üst hakkı sahibinin inşaat üzerindeki mülkiyet hakkının ise özel bir niteliği vardır. Söz konusu mülkiyet hakkı üst hakkı içeriğine dahil bir yetki olarak üst hakkına ayrılmaz bir biçimde bağlı ve onu izleyen bir ayni haktır. Bunun sonucu olarak da; üst hakkına konu bir arazide yer alan ve bu hakkın kapsamına giren inşaat üzerindeki mülkiyet üst hakkının sahibi olan kişiye aittir. Dolayısıyla üst hakkı üzerinde yapılan tasarruf işlemleri, inşaat üzerindeki mülkiyet hakkını da kapsar. Bu nedenle mülkiyet hakkı üst hakkından bağımsız bir şekilde devredilebilmesi ve sınırlı ayni haklara konu olması mümkün değildir.

Bununla beraber üst hakkını oluşturan bu irtifak ve mülkiyet hakkının konuları ayrıdır. İrtifak hakkının konusu üst hakkının üzerinde kurulduğu gayrimenkul iken, mülkiyet hakkının konusu sadece arazide yapılan inşaattır. İnşaatın yapıldığı arazi mülkiyet hakkının konusuna girmez. Dolayısıyla inşaatın herhangi bir sebeple yıkılması halinde mülkiyet hakkı da ortadan kalktığı halde bundan dolayı üst hakkı son bulmaz. Çünkü üst hakkının içeriğini oluşturan asıl hak irtifak hakkıdır. Bunun dışında inşaatın kapsamına girmeyen ve fakat üst hakkı sahibinin kullanmasına bırakılan gayrimenkulün bölümleri üzerinde üst hakkı sahibinin mülkiyet hakkı yoktur, sadece bunlardan yararlanma ve onları kullanma yetkisi vardır.

Üst hakkının kurulduğu ya da bu hakka dayanarak inşaatın yapıldığı anda arazi üzerinde hem sahipleri, hem de konuları bakımından tamamıyla ayrı ve farklı iki mülkiyet hakkı mevcut olur. Bu mülkiyet haklarından biri arazi malikinin arazi üzerindeki mülkiyet hakkıdır. Öbürü ise sadece inşaatı içine alan ve üst hakkı sahibine ait olan inşaat üzerindeki özel nitelikteki mülkiyet hakkıdır.

Üst hakkı sahibi; bu özel nitelikteki mülkiyet hakkına dayanarak inşaatı dilediği gibi kullanabilir ve kullanma yetkisinin sınırları içerisinde tüm hukuki işlemleri yapabilir. İnşaat üzerinde istediği tüm değişiklikleri yapabilir, hatta yerine bir başkasını inşa edebilir. Fakat, kural olarak, yıkılan inşaatın yerine yenisini yapmak zorunda değildir. İnşaat üzerindeki mülkiyet hakkı nedeniyle, komşuluk ilişkilerinden doğan yükümlülüklerine aykırı davranması durumunda malikin sorumluluğu hakkındaki hükümlere tabi olur.

Gayrimenkul üzerindeki mülkiyet hakkı ile inşaat üzerindeki üst hakkı sahibine ait olan mülkiyet hakkı arasında ise hiç bir hukuki ilişki olmadığından arazi üzerinde mevcut olan inşaat, üst hakkının kurulmasıyla beraber arazinin mütemmim cüz’ü olmaktan çıkar ve arazi üzerindeki ayni hakların kapsamından da kurtulur. Aynı suretle sonradan üst hakkına dayanılarak yapılan inşaat da gayrimenkulde mevcut olan ya da gayrimenkul maliki tarafından sonradan kurulan ayni hakların kapsamına girmez. Üst hakkı üzerinde kurulan tüm ayni haklar ise, üst hakkıyla mülkiyet hakkı arasındaki hukuki bağ nedeniyle; inşaatı da içerirler. Üst hakkı üzerindeki ayni hakların konusu ile arazi üzerinde mevcut ayni hakların konuları farklı eşyalar olduğundan aralarında sıra söz konusu olmaz.

Yine üst hakkının kanuni kapsamında; bir kısmı üst hakkının niteliği gereği meydana gelen bir kısmı ise kapsama dahil olmakla tarafların iradesiyle kapsam dışı bırakılabilecek bir takım yetkiler vardır.  Üst hakkının kapsamına dahil olan ancak sözleşme ile tarafların aksini kararlaştırarak kapsam dışı bırakabilecekleri yetkilerden ilki Medeni Kanunun 826. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan üst hakkını başkalarına devredebilme ve mirasçılara geçirebilme yetkisidir. Taraflar sözleşme ile bu yetkiyi kısıtlayabilirler ya da tamamıyla ortadan kaldırabilirler. Bu gibi sözleşmeler üst hakkının muhtevasıyla ilgili olduğundan ayni etkiye sahiptirler ve dolayısıyla herkese karşı ileri sürülebilirler. Taraflar üst hakkının süresini de diledikleri gibi belirleyebilirler.  Üst hakkının niteliği gereği meydana gelen yetkilerin başında ise; üst hakkı sahibinin, hakkın konusu olan gayrimenkul ve mülkiyetinde bulunan inşaat üzerindeki zilyetliğidir. Gayrimenkul üzerinde aynı zamanda malikin de zilyetlik hakkı bulunduğundan üst hakkı sahibinin zilyetliği fer’i ve vasıtasız bir zilyetliktir. İnşaat üzerinde ise o mülkiyet hakkına sahip olduğundan zilyetliği tek ve asli zilyetliktir. Üst hakkı sahibi zilyetliğinin korunmasına ilişkin tüm hukuki yollardan faydalanma hakkına da sahiptir. Tüm bunların yanında üst hakkı sahibinin üst hakkı üzerinde kurulduğu arazinin tümünü kapsadığından arazinin inşaatın dışında kalan bölümlerinden de yararlanmak yetkisi vardır. Bununla beraber hak sahibi bunları ancak üst hakkının gayesine uygun olarak kullanabilir.

2.2.      Sözleşmeden Doğan Kapsam

Eşya hukukuna hakim olan sınırlı sayı ve tipe bağlılık ilkesi gereğince; irade serbestisi ilkesi Eşya Hukukunda uygulanmadığından üst hakkının sözleşme ile kapsamının belirlenmesinde hukuki sorunlar ortaya çıkmıştır. Ancak ayni hakların kanun tarafından çizilen zorunlu kapsamları içinde kalmak kaydıyla bu kapsama aykırı düşmeyen bazı unsurların sözleşmelerle kapsam içine alınabilir. Aynı şekilde Medeni Kanunun 787. maddesinden de anlaşılacağı üzere; bir ayni hakkın kapsamının sözleşme ile belirtilmesi, bu haktan doğan yetkilerin sınırlanması ya da kullanılış biçiminin gösterilmesi de mümkündür. Bağımsız, sürekli ve tapu kütüğüne gayrimenkul olarak kaydedilen ve bu nedenle de uzun süre devam edecek olan bir üst hakkında tarafların aralarındaki ilişkileri sözleşme ile açıkça düzenlemeleri sayesinde; üst hakkının kapsamı, süresi, ölüme bağlı ya da sağlar arasındaki işlemlerle devredilebileceği ve inşaatla ilgili hususları tarafların diledikleri gibi düzenlemeleri, üst hakkına açıklık getirerek hakkın kullanılış biçimini göstermeleri mümkün olabilecektir.

Bütün bunlar üst hakkını kuran sözleşmede ya da bu biçimde yapılacak sonraki bir sözleşmedeki hükümlerle düzenlendiğinden üst hakkının hukuki sebebini oluşturan sözleşmenin işlevi önemlidir. Üst hakkının kurulmasıyla taraflar arasında hukuki ilişkinin içeriğini belirlediğinden üst hakkının sözleşmeden doğan muhtevasını belirtir. Sözleşme hükümlerinden bazıları sadece bu haktan doğan yetkileri belirterek somutlaştırılması amacına hizmet ederken bazıları ise sadece tarafların şahsi nitelikteki hak ve borçlarını düzenler.

İnşaat yapmak suretiyle bir gayrimenkulü kullanmak üst hakkına geniş kapsamlı, sınırları belirli olmayan genel nitelikte bir kapsam verir. Medeni Kanunun hiç bir ayrıntı göstermeksizin sadece inşaat yapmadan ya da var olan inşaatı alıkoymayı düzenlemesi her somut olayda bu yetkinin kullanılış biçimini, kapsamını belirlemek serbestisini taraflara bıraktığının göstergesidir. Bu sebeple; sözleşmelerdeki inşaata ilişkin hükümlerin bu hakkın kullanılış biçimini göstermesi nedeniyle üst hakkının kapsamı içerisine girer. Sözleşme hükümleri ile çok genel olan inşaat yapma yetkisi somutlaştırıldığından hak sahibinin eşya üzerindeki hâkimiyetini sınırlandırmaktadır. Haliyle de söz konusu sözleşmeler tapu kütüğüne tescil edildikleri takdirde herkese karşı hüküm ifade edecekler, yani ayni nitelik kazanacaklardır.

Sözleşme hükümleri; inşaatın yapılış şekli, tahsis amacı, inşaatta kullanılacak malzemenin çeşidi, yapılış süresi ve yapılış yeri gibi inşaat yapma yetkisine ilişkin olabilirler. İnşaat yapma yetkisine ilişkin bu hükümler, üst hakkı sahibinin, inşaat yapmasına ilişkin yetkileri sınırlanmış olur. Yine sözleşme hükümleri üst hakkının sona ermesi halinde inşaatın durumunu belirleyecek hükümler de olabilir. Söz konusu hükümler, kural olarak, üst hakkı sahibinin inşaat üzerindeki mülkiyetten doğan hakkını sınırlayıcı niteliğe sahiptir. Bunun yanında inşaatın tahsis biçimine ilişkin sözleşme hükümlerinin de üst hakkı sahibinin mülkiyet hakkını dilediği gibi kullanmasını sınırlar. Sözleşme hükümleri ile üst hakkının süresi de belirlenebilir. Bazı sözleşme hükümleri de üst hakkının devredilebilir ve mirasla geçebilir olmasını düzenleyerek devredilebilme ve mirasçıya geçme özelliğini sınırlayarak veya tamamıyla ortadan kaldırarak üst hakkının kapsamını belirtirler.

Sözleşmenin bedele ilişkin hükümleri ise bir takım özellikler arz etmekte ve niteliği açısından tartışmalara yol açmaktadır. Taşınmaz malikleri üst hakkını karşılıksız kurmayacakları doğaldır. Nitekim üst hakkı, malikin ekonomik açıdan gayrimenkulünü dilediği gibi kullanmasını sınırladığından buna karşılık bir bedel istemesi doğaldır. Ancak üst hakkını kuran sözleşmenin bedele ilişkin hükümlerinin üst hakkının kapsamına girip girmeyeceği ise tartışmalara neden olmuştur. Azınlıkta kalan görüş sözleşme bedelinin üst hakkının muhtevasına girdiğini bu nedenle ayni etkileri olduğunu savunur. Bu görüş gerekçesini; üst hakkının inşaat yapmak yetkisi verdiğine ve bunun bir açıdan araziyi kullanmak ve ondan yararlanmak anlamına geldiğine ve bedelin de bu yetkinin kullanılış biçimini gösterdiğine dayandırır. Bu konudaki hakim görüş ise; bedelin üst hakkının kapsamı içerisinde değerlendirilemeyeceğini savunur. Bu görüşe göre de; üst hakkı bir irtifak hakkı olarak hak sahibine sadece yetkiler tanır. Fakat yükümlülükler; özellikle, bir yapma ve verme borcu irtifak hakkı ile hak sahibine yükletilemez. Bedel hak sahibinin üst hakkına karşılık malike ödemesi gerekli olan karşı edim olduğundan üst hakkının kapsamına girebilecek bir unsur değil, üst hakkı sahibine yükletilen bir borçtur. Dolayısıyla sadece tarafları bağlar ve şahsi hükümler meydana getirir. Üst hakkının kurulması için sözleşme ile kararlaştırılan bedelin, hakkın kapsamına giren bir unsur olarak kabulüne tapu sicili sistemi de engeldir. Zira ayni hakların kapsamının tapu sicilinden anlaşılması gerekliliği karşısında bedelin tapu siciline tescili mümkün olmadığından, tapu sicilinin aleniyeti de engellenmiş olacağından muhteva içerisinde değerlendirilemez. Bu nedenle de sadece tarafları bağlayacak onların cüzi haleflerine de etki etmeyecektir. Yani bedel üst hakkı sahibin şahsi borcudur.

Sözleşme hükümlerinin ayni sonuç doğurabilmeleri için; tapu kütüğünden kolaylıkla anlaşılabilir olması yani aleniyet kazanmış olması gereklidir. Dolayısıyla tapu kütüğüne sözleşmenin tescil edilmesi gerekmektedir. Çünkü tescil, ayni hakların varlığını olduğu kadar içeriklerini de belirttir.  Bununla beraber, özellikle, irtifak haklarında çoğunlukla tescil kapsam hakkında ayrıntılı bilgiler vermez. Buna ilişkin bilgileri, tamamlayıcı belgeler sicilinde, yani plan ve evrak sicillerinde aramak gerekir .Şu halde hakkın sözleşme ile belirtilen bütün içeriğinin tescilde gösterilmesi gerekli değildir. Hakkın böyle bir içeriğinin bulunduğunun tapu kütüğünden genel olarak anlaşılabilir olması yeterlidir. Bu da tapu kütüğünde içeriğin sınırlı olduğu belirtilmek ve belgeler siciline atıf yapılmak suretiyle sağlanabilir.

Av. Pınar Yar Karaata

 

KAYNAKÇA

AKİPEK, Jale, Üst hakkı kavramı, Muhtevası ve Mahiyeti, Ankara Hukuk Fakültesi Dergisi, Ankara 1972.

AKİPEK, Jale, Türk Eşya Hukuku (Ayni Haklar) Mahdut Ayni Haklar, Ankara 1974.

ARAL, Vecdi, İnşaat (Üst) Hakkı, İstanbul 1962.

AYAN, Mehmet, Eşya Hukuku (Zilyetlik ve Tapu Sicili), Konya 2010.

GÜRZUMAR, Osman Berat, Türk Medeni Hukuku’nda Üst Hakkı Kamu Malı Taşınmazlar Üzerindeki Üst Hakkı ve Yap-İşlet-Devret Modeli Dahil, İstanbul 1998.

KÖPRÜLÜ, Bülent/ KANETİ, Selim: Sınırlı Ayni Haklar, İstanbul 1982-1983.

OĞUZMAN, Kemal/SELİÇİ, Özer/ OKTAY-ÖZDEMİR, Saibe, Eşya Hukuku, İstanbul 2006.

ÜNAL, Mehmet, Türk Medeni Hukukunda Yapı (Üst) Hakkı, Ankara 1988.

ÜNAL, Mehmet, Malik Lehine Sınırlı Ayni Hak Kavramı, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt XII, Yıl 2008, Sayı 1-2, s.223-236

 


Kaynak: ozgunlaw.com.tr
Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/ust-hakkinin-kanundan-ve-sozlesmeden-dogan-kapsami/feed/ 0