ispat – Muhasebe News https://www.muhasebenews.com Muhasebe News Sat, 14 Oct 2023 10:24:22 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.3.3 Hangi harcamalar VUK’a göre ispat edici kâğıt (Fatura, psf vb.) aranmaz? https://www.muhasebenews.com/hangi-harcamalar-vuka-gore-ispat-edici-kagit-fatura-psf-vb-aranmaz/ https://www.muhasebenews.com/hangi-harcamalar-vuka-gore-ispat-edici-kagit-fatura-psf-vb-aranmaz/#respond Sat, 14 Oct 2023 10:24:22 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=147108

Kayıtların Belgelendirilmesi

Belgelendirilme zorunluluğu

Vergi Usul Kanununa göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan ilişki ve işlemlere ait olan kayıtların belgelendirilmesi zorunludur. Mükellefler, üçüncü şahıslarla olan ilişki ve işlemlerin yanı sıra, kendi iç işlemlerini de belgelendirmek zorundadırlar.

Defter tutmak zorunda olmayan mükellefler vergi matrahlarının tespiti ile ilgili giderlerini belgelendirmek zorundadırlar (götürü usulde tespit edilen giderler hariç).

Elektronik belge olarak düzenlenmesi gerekenler de dâhil olmak üzere, Vergi Usul Kanununa göre kullanılan veya bu Kanunun Hazine ve Maliye Bakanlığına verdiği yetkiye dayanılarak, kullanma mecburiyeti getirilen belgelerin, öngörülen zorunlu bilgileri taşımaması halinde bu belgeler vergi kanunları bakımından hiç düzenlenmemiş sayılır.

Hazine ve Maliye Bakanlığı, düzenlenmesi mecburi olan belgelerde bulunması gereken zorunlu bilgileri belirlemeye ve bu belgelerden uygun gördüklerine, düzenlenme saatinin yazılması mecburiyetini getirmeye yetkilidir.

Belgelerin anlaşmalı matbaalarca basılmış olması veya noterlere tasdik ettirilmiş olması gerekmektedir.

Kurumlar vergisinden muaf olan kurumların düzenleyecekleri belgelerde “Kurumlar vergisinden muaftır” ibaresi kullanma zorunluluğu bulunmaktadır.

Belgelendirilmesi zorunlu olmayan kayıtlar

Aşağıdaki giderler için ispat edici kâğıt aranmaz;

●  Örf ve teamüle göre bir vesikaya istinat ettirilmesi mutat olmayan müteferrik giderler,

●  Vesikanın teminine imkân olmayan giderler,

●  Vergi kanunlarına göre götürü olarak tespit edilen giderler.

İlk iki sıradaki giderlerin gerçek miktarları üzerinden kayıtlara geçirilmesi ve miktarlarının işin genişliğine ve mahiyetine uygun bulunması şarttır.

 


Kaynak: GİB – MÜKELLEFLERİN HAKLARI VE ÖDEVLERİ ELEKTRONİK UYGULAMALAR VE CEZAİ MÜEYYİDELER REHBERİ
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/hangi-harcamalar-vuka-gore-ispat-edici-kagit-fatura-psf-vb-aranmaz/feed/ 0
Hizmet tespit davalarında zaman aşımı var mıdır? https://www.muhasebenews.com/hizmet-tespit-davalarinda-zaman-asimi-var-midir/ https://www.muhasebenews.com/hizmet-tespit-davalarinda-zaman-asimi-var-midir/#respond Mon, 06 Dec 2021 00:30:13 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=117394 Kişi 1995 senesinde, 18 yaşında iken, köydeki orman işletme müdürlüğüne götürü olarak ormandan çekilmesi, ağaçların yüklenmesi, v.b. konularda iş yapmıştır. Orman işletme ödeme yaparken makbuzda düzenlenmiştir. Fakat kişide şu an nüshası mevcut değil. Sorum şudur ki; kişinin bu çalışmışlığını ispat edebilirse, SGK yönünden işe başlangıç tarihi olarak sayılabilir mi? 

Bu işe ait hizmet tespit yapılmış ve hizmet tespit davası mahkeme ile ispatlanmış ise Kurumun cezalı olarak bu işlemi yapması halinde işe giriş olarak kabul edilecektir. 

Hizmet tespiti davalarında zamanaşımı 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 86. maddesinde izah edildiği üzere beş yıl olarak belirtilmiştir. Beş yıllık süre hak düşürücü olmakla beraber kendi içerisinde bazı istisnaları barındırmaktadır. 

Burada en önemli husus Sosyal Güvenlik Kurumuna başvuruda bir süre sınırı bulunmamasıdır. 

Eğer ki kişi iş yerinden çıkmışsa ister hizmet tespit davası için geçerli beş yıllık süreyi kaçırmış olsun veya olmasın istediği zaman SGK’ya başvurup hizmet tespitini talep edebilmektedir. 

SGK’nın bu durumda yaptığı tespitlere ise kayden tespitler denilmektedir.

SGK Hizmet tespit davası kararına muhatap olan işverenin daha önce bir SGK açılışı yoksa…

SGK Hizmet tespit davası kararına muhatap olan işverenin daha önce bir SGK açılışı yoksa…

Sigorta Hizmet Başlangıç Tarihinin Tespiti Nasıl Yapılır?

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

MEHMET SALİH AYYILDIZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2012/397)

Karar Tarihi: 17/11/2014

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

Başkan : Alparslan ALTAN
Üyeler : Serdar ÖZGÜLDÜR
    Celal Mümtaz AKINCI
    Muammer TOPAL
    M. Emin KUZ
Raportör Yrd. : Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
Başvurucu : Mehmet Salih AYYILDIZ
Vekili : Av. Aydın ERDOĞAN

 BAŞVURUNUN KONUSU

Başvurucu, Ankara 3. İş Mahkemesinde açtığı, hizmet tespitine ve işçi alacaklarının tahsiline ilişkin davaların makul sürede tamamlanmadıklarını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

BAŞVURU SÜRECİ

Başvuru, 31/10/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.

İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 21/5/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir. 

Bölüm tarafından 18/6/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.

Adalet Bakanlığı tarafından 26/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunulan görüş yazısı 2/8/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını yasal süresi içinde sunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

Olaylar

Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

Başvurucu, 4/1/1999–15/2/2004 tarihleri arasında davalı şirketlere ait çeşitli iş yerlerinde kamyon sürücüsü olarak çalıştığını, hizmet sürelerinin Sosyal Sigortalar Kurumuna eksik bildirildiğini ve işçi alacaklarının eksik ödendiğini belirterek, 14/10/2005 tarihinde Ankara 3. İş Mahkemesinde, Çan Kömür Ofisi Madencilik Enerji ve Taşım. San. Tic. Ltd. Şti., Laçin İnş. Tic. Ltd. Şti., Latur Dış Tic. Ltd. Şti. ve Sosyal Güvenlik Kurumu aleyhine işçi alacaklarının tahsili ve eksik bildirilen hizmetinin tespiti istemiyle dava açmıştır.

Mahkeme 7/2/2007 tarihli ara kararıyla, hizmet tespitine ilişkin davanın mevcut dosya üzerinden yürütülmesine, işçi alacaklarına ilişkin davanın tefrik edilmesine karar vermiş ve işçi alacaklarına ilişkin dava Mahkemenin E.2007/128 sayılı dosyasına kaydedilmiştir. 

İşçi alacaklarının tahsiline ilişkin davada Mahkeme, 12/3/2008 tarihli celsede, hizmet tespiti davasının sonucunun beklenmesine karar vermiştir.

Hizmet tespitine ilişkin davada Mahkeme, 27/4/2011 tarih ve E.2005/1280, K.2011/206 sayılı kararla; davanın kısmen kabulüne hükmetmiştir. 

Davalıların temyizi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 28/2/2013 tarih ve E.2011/13070, K.2013/3581 sayılı ilamıyla, davalı şirketlerden birinin tasfiye halinde olduğu, dolayısıyla bu şirketin tasfiye sürecinin tamamlanıp tamamlanmadığı araştırılarak bu hususa göre tebligat yapılması ve tebliğ tarihinden itibaren temyiz süresinin dolmasının beklenmesinden sonra dosyanın Yargıtaya gönderilmesi gerektiği belirtilerek, dosyanın geri çevrilmesine karar verilmiştir. 

Davalı şirketlerden Çan Kömür ve İnşaat Ltd. Şti. vekili 25/5/2013 tarihinde hizmet tespitine ilişkin davaya ilişkin tavzih talebinde bulunmuş, Mahkemenin 30/5/2013 tarihli ek kararı ile talep reddedilmiştir. Daha sonra Mahkeme, 9/6/2014tarihinde tavzih kararı vermiştir.

Tavzih kararı tebliğ aşamasında olup, dosya henüz temyiz incelemesi için Yargıtaya gönderilmemiştir.

İşçi alacaklarının tahsiline ilişkin davada ise 10/9/2012 tarihinde, hizmet tespiti davasının temyizden dönmesinin beklenmesine karar verilmiş olup yargılamanın İlk Derece Mahkemesinde devam ettiği anlaşılmaktadır.

İlgili Hukuk

12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ile 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası ile 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi, 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun geçici 7. maddesinin birinci fıkrası, 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı mülga Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 79. maddesinin onuncu fıkrası.

İNCELEME VE GEREKÇE

Mahkemenin 17/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 31/10/2012 tarih ve 2012/397 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü: 

Başvurucunun İddiaları

Başvurucu, Ankara 3. İş Mahkemesinde açtığı hizmet tespitine ve işçi alacaklarının tahsiline ilişkin davaların makul sürede tamamlanmadıklarını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Değerlendirme

Kabul Edilebilirlik Yönünden

Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

Esas İnceleme

Hizmet Tespiti Davası Yönünden

Başvurucu, 2005 yılında açtığı hizmet tespitine ilişkin davanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Adalet Bakanlığı görüşünde, hizmet tespiti davalarının kamu düzeni ile ilgili olduğu ve resen araştırma ilkesinin geçerli olduğu, hâkimin davayı sonuçlandırmak için her türlü araştırma ve tespiti yapmakla görevli olduğu hususlarının yanı sıra, hizmet tespiti davasının uzamasında taraf teşkilinde yaşanan zorluklar ile tanıkların mahkemenin yargı çevresi dışında dinlenilmesinden kaynaklanan zorlukların etkili olduğu hususları belirtilerek, başvurunun incelenmesinde bu noktaların göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur. 

Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).

Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, hizmet tespitine ilişkin açılan davada, 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, 5521 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).

Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 14/10/2005 tarihidir.

Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).

İş mahkemelerinin görevi 5521 sayılı Kanun’un 1. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede, işçiyle işveren veya işveren vekili arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının iş mahkemelerinde çözümleneceği hüküm altına alınmıştır. Ayrıca 5510 sayılı Kanun’un 86. ve 101. maddeleri gereği hizmet sürelerinin tespitine ilişkin davalar da iş mahkemelerinde görülmektedir.

Bu şekilde kanun koyucu, iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin dışında özel bir iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B. No:2013/4701, 23/1/2014, § 47).

Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, başvurucunun 14/10/2005 tarihinde açtığı davada, ilk derece mahkemesi önündeki yargılamanın, davalı şirketlere yapılan tebligatlar aşamasında ve taraf teşkilinde sorunlar yaşanması, tanık dinlenmesine ilişkin talimatlara cevapların geç gelmesi, dosyanın bilirkişiye geç gönderilmesi ve yaklaşık üç ay aralıklarla duruşma yapılması hususları nedeniyle yaklaşık beş buçuk yıl sürdüğü, temyiz istemi üzerine Yargıtay önünde geçen yaklaşık iki yılık sürenin sonunda ise, dosyanın eksiklik nedeniyle geri çevrilmesine karar verildiği, dava dosyasının geri çevrilme kararından sonra Mahkemece tavzih kararı verildiği, anılan kararın tebliğ aşmasında olduğu ve dosyasının temyiz incelemesi için henüz Yargıtaya gönderilmediği görülmektedir.

Hizmet tespitine ilişkin yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle devletin uyuşmazlıkların makul süre içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi oluşturma yükümlülüğünü göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2013/3442, 20/3/2014, §§ 33-55).

Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu hizmet tespiti davası; tebligatlarda ve tanıklara ulaşmada karşılaşılan zorluklar dışında hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların niteliği, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Bu kapsamda, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve dokuz yılı aşkın süredir devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

İşçi Alacaklarına İlişkin Dava Yönünden

Başvurucu, 2005 yılında açtığı işçi alacaklarının tahsiline ilişkin davanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Adalet Bakanlığı görüşünde, hizmet tespiti davalarının kamu düzeni ile ilgili olduğu ve resen araştırma ilkesinin geçerli olduğu, bu yönüyle işçi alacaklarına ilişkin davalardan ayrıldığı ve bu nedenle Yargıtay içtihatları gereğince hizmet tespiti davaları ile işçi alacaklarına ilişkin davaların birlikte görülmedikleri, somut olayda ilgili Mahkemece bu içtihatlar gereğince dosyaların tefrik edilerek yargılamalarının yapıldığı, işçi alacaklarına ilişkin yargılamanın uzun sürmesinin nedeninin, hizmet tespiti davasının bekletici mesele yapılması olduğunu, Yargıtay içtihatları gereği hizmet tespiti davalarının işçilik alacağı davalarında bekletici mesele yapılması gerektiğinin düşünüldüğü belirtilerek, yargılama süresinin makul olup olmadığı incelenirken bu hususların göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur. 

Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, başvurucu tarafından 14/10/2005 tarihinde Ankara 3. İş Mahkemesinde hizmet tespiti ve işçi alacakların tahsili davasının birlikte açıldığı, Mahkemece 7/2/2007 tarihinde davaların tefrikine karar verildiği, E.2007/128 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine devam edilen işçi alacaklarına ilişkin yargılamada Mahkemenin 12/3/2008 tarihinde, hizmet tespitine ilişkin davanın sonucunun beklenilmesine karar verdiği, hizmet tespitine ilişkin davanın karara bağlanmasından sonra temyiz edilmesi üzerine 10/9/2012 tarihinde dosyanın Yargıtaydan dönmesinin beklenilmesine karar verildiği ve yargılamanın dokuz yılı aşkın bir süredir Ankara 3. İş Mahkemesinde devam ettiği anlaşılmaktadır. 

5521 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2013/772, 7/11/2013, §§ 49-66; B. No: 2013/4701, 23/1/2014, §§ 35-51).

Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu işçi alacağı davası; hizmet tespiti davasının bekletici mesele yapılması dışında, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların niteliği, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Hizmet tespiti davalarının işçilik alacaklarına ilişkin davalarda bekletici mesele yapılabileceği düşünülebilirse de, devletin uyuşmazlıkların makul süre içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi oluşturma yükümlülüğü nazara alındığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve dokuz yılı aşkın süredir devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

Başvurucu, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle 20.000,00 TL maddi ve 20.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

Başvurucunun tarafı olduğu hizmet tespitine ilişkin olan ve dokuz yılı aşkın süredir devam eden yargılama süreci nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net 8.650,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

Başvurucunun tarafı olduğu işçi alacağı davasına ilişkin dokuz yılı aşkın süredir devam eden yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında ve bahse konu iki yargılama sürecinin bir yılı aşkın süre birlikte yürütüldüğü nazara alınarak, başvurucuya net 10.800,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.672,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

Başvuruya konu yargılamaların dokuz yılı aşkın süredir devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

Başvurucunun, 

Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

Başvurucuya, hizmet tespitine ilişkin dava yönünden net 8.650,00 TL, işçi alacaklarının tahsiline ilişkin dava yönünden net 10.800,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

Başvurucu tarafından yapılan 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

Kararın bir örneğinin ilgili derece Mahkemelerine gönderilmesine,

17/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.


Kaynak: ismmmo,GİB
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/hizmet-tespit-davalarinda-zaman-asimi-var-midir/feed/ 0
İş Yerinde Mobbing https://www.muhasebenews.com/is-yerinde-mobbing/ https://www.muhasebenews.com/is-yerinde-mobbing/#respond Mon, 29 Mar 2021 23:00:36 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=103946

Av. Semih Akın Çakır
s.cakir@ozgunlaw.com


1.Genel Olarak

Günümüzde iş hayatında meydana gelen önemli sorunlardan biri olan mobbing (psikolojik taciz) bireylerin kişilik haklarına ve sağlıklarına önemli derecede zarar verebilecek olması nedeniyle üzerinde durulması gereken önemli konulardan biridir.

Mobbing” (Psikolojik Taciz) genel anlamıyla iş yerinde çalışanlara, diğer çalışanlar veya işverenler tarafından sistematik bir biçimde uygulanan, tekrarlanan her türlü kötü muamele, tehdit, aşağılama, hakaret gibi davranışlar olarak ifade edilmektedir. Psikolojik tacizin en bariz örnekleri, kendini göstermeyi engellemek, sözünü kesmek, yüksek sesle azarlamak, sürekli eleştiri, çalışan iş ortamında yokmuş gibi davranmak, iletişimin kesilmesi, fikirlerine itibar edilmemesi, asılsız söylenti, hoş olmayan imalar, nitelikli iş verilmemesi, anlamsız işler verilip sürekli yer değiştirilmesi, ağır işler verilmesi ve fiziksel şiddet tehdidi sayılabilir. [1]

Mobbingin en önemli sonuçlarından biri de tükenmişlik sendromudur. Bu ise bireyler üzerinde kendini beğenmeme, aşırı yorgunluk, fiziksel ve duygusal becerilerde tükenme, duyarsızlaşma, sistematik ve sürekli baskı sonucunda haksızlık ve çaresizlik hissetme sonucu yoğun bir şekilde strese maruz kalınmasıdır. Sonuç olarak kişinin fiziksel ve ruhsal sağlığı üzerinde önemli ölçüde tahribat yaratmakta, bireyin günlük yaşantısının çekilmez bir hal almasına sebep olmaktadır.

Önceleri özel bir düzenleme olmamasına rağmen, çalışanların maruz kaldıkları psikolojik taciz, hizmet sözleşmesinin taraflara yükledikleri borçlar ve ödevler kapsamında değerlendirilmiştir. Buna göre, psikolojik taciz eylemi, işverenin işçiyi koruma (gözetme) ve eşit davranma borçlarına aykırılık oluşturmaktadır. Bunun yanında, psikolojik taciz aynı zamanda, işçinin kişilik haklarına da müdahale niteliği taşıması dolayısıyla, buna ilişkin hukuki yolların da kullanılması gündeme gelebilir.

2. Mobbing Unsurları

2.1. Fillerin İşyerinde Meydana Gelmesi

Fiillerin işyerinde gerçekleşmesi gerekir. İşyeri aynı fiziki ortamda bulunmak gibi dar yorumlanmamalı, İş Kanunu md.2’de belirtilen haliyle, işçinin işverene bağımlı olduğu aynı organizasyon kapsamı ölçütü ele alınmalıdır.

2.2. Psikolojik Tacizin Faili

Psikolojik tacizin faili iş yerinde herkes olabilmektedir. Asttan üste, üstten astta veya aynı konumda çalışanlar tarafından birbirlerine karşı yapılabilmektedir. Failin her zaman tek bir kişinin de şart olmadığı ayrıca belirtilmelidir.

2.3. Psikolojik Tacizin Mağduru

Psikolojik taciz olayının mağduru o iş yerinde çalışan kişilerdir. Pratikte genel olarak mobbing yönetici konumunda olan biri veya hiyerarşik açıdan üst konumda bulunan biri tarafından astına yapılsa da aynı zamanda eşit konumda ve eşit şartlar altında çalışanlar arasında da meydana gelebilmektedir. Yine nadir de olsa astın, hiyerarşik açıdan daha üst konumunda çalışan kişiye karşı mobbing uygulaması mümkündür.

Burada önemli ayırım güçler arasında bir dengenin olmamasıdır. Başka bir deyişle mobbingin gerçekleşmesi için mağdurun kendini bu olumsuz davranışlardan koruyamayacak durumda olması gerekir.

Bu noktada değinilmesi gereken bir diğer konu işverenin mobbinge maruz kalmasının mümkün olup olmadığıdır. İşçinin işverene karşı sorumlulukları verilen talimatları yerine getirmek, işini doğru ve düzgün yapmak, işini sadakat ve bağlılıkla yerine getirmektir. Aksi halde iş sözleşmesi işverence haklı veya geçerli nedenle feshedilebilir. İşverenin bu gücü karşısında işçinin işverene karşı mobbing yapması düşünülemez.

2.4. Fiil

2.4.1. Eylemler Sık, Sürekli ve Sistematik Olmalıdır

Mobbingten söz edebilmek için öncelikle işçinin maddi ve manevi varlığına karşı bir fiilin bulunması gerekmektedir. Bu fiillerin de sistematik bir şekilde yapılmış olması ve süreklilik içermesi gerekmektedir.

Yargıtay 22. HD bir kararında davacıyı hedef alan sürekli ve sistematik bir fiilin bulunmaması sebebiyle mobbingin oluşmayacağından bahsetmektedir.

‘’Somut uyuşmazlıkta, davacının davalı işyerinde yönetimin değişmesinden sonra görevlendirilen yeni üretim şefiyle bazı problemler yaşadığı, iş şartlarında aleyhe değişiklikler olduğu dosyadaki bilgi ve belgelerden sabittir ancak doğrudan davacıyı hedef alan, sürekli ve sistematik baskıdan bir diğer anlatımla mobbing olarak nitelendirilebilecek durumdan bahsetmek ise mümkün değildir.’’ (Yargıtay Kararı – 22. HD., E. 2017/6719 K. 2020/9153 T. 8.7.2020)

Bu durumda tek seferlik çatışmaların yaşanması, eylemin sürekli ve sistematik olmaması sebebiyle mobbing kapsamında değerlendirilmeyecektir.

2.4.2. Eylem ve Davranışlar Zarar Verici Nitelikte Olmalıdır

Mağdura yönelik eylemlerin psikolojik taciz kapsamında değerlendirilebilmesi için, söz konusu eylemlerin zarar verici nitelikte olması gerekmektedir. Örneğin; birey hakkında söylenti çıkarma, dedikodu, iftira atma, çalışanlar önünde küçük düşürme, sürekli eleştiri gibi endişeye, strese, yılgınlığa, bıkkınlığa sebep olacak eylemlerde bulunmak mobbing kapsamındadır.

Zarardan söz edilebilmesi için mağdurun hasta olması, bunalıma girmesi, stres içinde olması moralinin işini sağlıklı yapmasına engel olacak kadar bozulması şart değildir. Mağdurun kendisine yönelik söz, tutum ve davranışlardan rahatsız olması, incinmesi, üzülmesi, hoşnutsuz olması mobbing için yeterlidir.

2.5. Kast Unsuru

Mobbing oluşturan hareketlerin mağdura karşı kasten yapılmış olması gerekir. Bu durum hareket söz ve davranışların bilerek ve istenerek yapılmasını gerektirir.

3. İspat

Yargılamaya konu uyuşmazlıklarda hakkın varlığından çok iddia edilen hususların hâkim nezdinde ispat edilmesi daha önemlidir. Burada önemli olan maddi vakıaların gerçekliğini ortaya koymaktır.

Psikolojik taciz fiilleri genel olarak sözlü olarak gerçekleşmesi veya kapalı ortamlarda geçmesi sebebiyle ispat edilmesi zordur. Konuya ilişkin olası tanıkların da aynı iş yerinde çalışan işçilerin olması, bu işçilerin çeşitli sebeplerle tanıklık yapmak istememesi ise durumu daha da zorlaştırmaktadır. Bu nedenle Yargıtay konuya ilişkin kararlarda ispat kolaylığı getirerek işçinin anlattığı psikolojik taciz olaylarının tutarlılık teşkil etmesini ve kuvvetli bir emarenin bulunmasını yeterli bulmaktadır.

Yargıtay bir kararında “Mobbinging varlığı için kişilik haklarının ağır şekilde ihlaline gerek olmadığı, kişilik haklarına yönelik haksızlığın yeterli olduğu, ayrıca mobbing iddialarında şüpheden uzak kesin deliller aranmayacağı; davacı işçinin, kendisine işyerinde mobbing uygulandığına dair kuşku uyandıracak olguların ileri sürmesinin yeterli olduğu, işyerinde mobbing gerçekleşmediğini ispat külfetinin davalıya düştüğü; tanık beyanları, sağlık raporları, bilirkişi raporu, kamera kayıtları ve diğer tüm deliller değerlendirildiğinde mobbing iddasının yeterli delillerle ispat edildiği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay Kararı- 22. HD., E. 2013/693 K. 2013/30811 T. 27.12.2013)

4. Maddi ve Manevi Tazminat Davası

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun emsal kararı kapsamında davacı işçinin maruz kaldığı psikolojik taciz nedeniyle, hizmet sözleşmesini haklı nedenle feshedebilmesi ve aynı zamanda işe devam etmek suretiyle maddi ve manevi tazminat davası açması gibi diğer yasal haklarını kullanma konusunda seçimlik hakka sahip olduğu kabul edilmiştir.

“…Davacı işçi, davalı işverenden maruz kaldığı psikolojik taciz nedeniyle, hizmet sözleşmesini haklı nedenle feshedebileceği gibi, işe devam etmek suretiyle TBK. md.417 kapsamında diğer yasal haklarını kullanma konusunda seçimlik hakka sahiptir” (YHGK. T.25.09.2013, E.2012/9-1925, K.2013/1407,)

Psikolojik tacizden dolayı ruh sağlığının bozulması sonucu yaşamış olduğu acılar nedeniyle mobbinge maruz kalan taraf manevi tazminat talebinde bulunabilecektir. Bununla birlikte mobbing sebebiyle beden ve ruh sağlığı için yapılan tedavi giderleri, çalışma gücünün yitirilmesi gibi konular da maddi tazminata konu edilebilecektir.

5. Sonuç

İş hayatında sıkça görülen ve bireylerin ruh sağlıklarına oldukça olumsuz etki eden mobbingin hukuksal çerçevesi yargı kararları ile belirlenmektedir. Bu itibarla mobbingin varlığı için bireyin maddi ve manevi varlığına karşı zarar verici nitelikte, sistematik ve sürekli olarak iş yeri içerisinde gerçekleştirilen eylemler söz konusu olmalıdır.

Öte yandan ispat unsuru da yargı kararları çerçevesinde işçi lehine yorumlanmaya çalışılsa da mobbingin sürekli ve sistematik olması gerektiğinden, uygulamada mobbinge maruz kalan kişinin bunu fark ettiği zaman itibariyle delillerin toplanması konusunda geç kalabilmektedir.

Neticede mobbinge maruz kalan işçi iş sözleşmesini haklı nedenle feshedebileceği gibi, işe devam etmek suretiyle maddi ve manevi tazminat talebinde bulunabilecektir.

Av. Semih Akın Çakır

Kaynakça:

1. YHGK, E.2012/9-1925

– Taşkın, A. (2016). İş Hukuku Açısından İşyeri ve İşletmelerde Mobbing. Yetkin Yayınları

– Savaş Kutsal, B. (2016). YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA İŞYERİNDE PSİKOLOJİK TACİZ (MOBBING). Journal of Istanbul University Law Faculty, PROF. DR. FEVZİ ŞAHLANAN’A ARMAĞAN SAYISI, 617-643

– Arslan Ertürk, A. (2014). İş Hukuku Boyutuyla Türkı̇ye’de Psı̇kolojı̇k Tacı̇z (Mobbing) ve Dünyadan Örnekler. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Prof. Dr. Ali Rıza Okur’a Armağan, 285-340.

– Hüseyi̇nli̇, N, Aslan Atabay, H. (2017). PSİKOLOJİK TACİZİN İÇTİHATLAR IŞIĞINDA UYGULAMADAKİ YERİ. İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 8 (2), 603-636.


Kaynak: Av. Semih Akın Çakır – İçerik, Özgun Law firmasının özel izni ile yayınlanmıştır. Yazıya ilişkin tüm hak ve sorumluluk yazara aittir.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


YAZARIN DİĞER YAZILARI

Ticari Reklamlarda Doğruluk ve Dürüstlük İlkesi Üzerine İnceleme

]]>
https://www.muhasebenews.com/is-yerinde-mobbing/feed/ 0
Yurtdışı borçlanması kapsamında prim ödeyen bir kişi 4/1-a mı 4/1-b’den mi emekli olur? https://www.muhasebenews.com/yurtdisi-borclanmasi-kapsaminda-prim-odeyen-bir-kisi-4-1-a-mi-4-1-bden-mi-emekli-olur/ https://www.muhasebenews.com/yurtdisi-borclanmasi-kapsaminda-prim-odeyen-bir-kisi-4-1-a-mi-4-1-bden-mi-emekli-olur/#respond Wed, 23 Dec 2020 01:30:50 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=99032 İlgili kişinin 4A işe başlama tarihi 01/12/1989 tarihi ve 4A kapsamında toplamda 148 gün hizmeti bulunmaktadır. Kişi yurt dışında geçen sürelerini 7186 sayılı kanunundan ÖNCE toplamda 5875 gün borçlanmış ve ödemiştir. Bu kişi 4A’dan mı, 4B’den mi emekli olur?

Borçlandırılan sürelerin değerlendirilmesi ve sigortalılığın başlangıcı

1) Borçlanılacak sürenin belirlenmesinde ispatlayıcı belgelerde kayıtlı bulunan son tarihten geriye doğru olmak üzere borçlanılmak istenen gün sayısı esas alınır. Bu tespitte bir yıl 360 gün, bir ay 30 gün olarak hesaplanır.

2) Yurt dışı borçlanmasına ait süreler 5510 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında geçmiş sigortalılık süresi olarak kabul edilir. (Esi adıyla Bağ-Kur)

3) Sigortalılığın başlangıç tarihinin tespiti aşağıdaki şekilde yapılır.

Türkiye’deki sigortalılığın başlangıç tarihinden önceki süreler borçlanılmış ise sigortalılığın başlangıç tarihi, borçlanılan gün sayısı kadar geriye götürülür.


Kaynak: İSMMMO
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/yurtdisi-borclanmasi-kapsaminda-prim-odeyen-bir-kisi-4-1-a-mi-4-1-bden-mi-emekli-olur/feed/ 0
Nakdi ücretsiz izin desteği alamayan ve ücretsiz izinde gösterilen personeller için SGK eksik gün kodu ne beyan edilmelidir? https://www.muhasebenews.com/nakdi-ucretsiz-izin-destegi-alamayan-ve-ucretsiz-izinde-gosterilen-personeller-icin-sgk-eksik-gun-kodu-ne-beyan-edilmelidir/ https://www.muhasebenews.com/nakdi-ucretsiz-izin-destegi-alamayan-ve-ucretsiz-izinde-gosterilen-personeller-icin-sgk-eksik-gun-kodu-ne-beyan-edilmelidir/#respond Fri, 09 Oct 2020 13:30:27 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=93951 08/09/2020 tarihinde fabrikamız pandemi kaynaklı işlerinde yaşanan durgunluk sebebiyle üretime ara verdi. Bildiğim kadarı ile 17/04/2020 tarihinden sonra işe girişi yapılanlar ücretsiz izinden yararlanamamaktadır. 17/04/2020 sonrası işe girişi bulunmaları sebebiyle yararlanamayan, üretimin durması sebebiyle ücretsiz izne çıkarılan (fesih yasağı sebebiyle işten çıkarılamayan) bu personellerin SGK bildirgelerinde eksik gün nedeni olarak 28-29 pandemi seçilmesi mi farklı bir kod seçilmesi mi doğru uygulama olur?

Bu kişiler için 21 diğer ücretsiz izin: Bu kod ile bahsedilen ücretsiz izin Kanunla verilmesi zorunlu olmayan ancak işçi ile işverenin anlaşması neticesinde oluşan ücretsiz izinlerdir.

-Sigortalı ve işveren arasında imzalanan belge ile ispat edilir.

-Belgenin noter onaylı olması halinde her zaman düzenlenebilir nitelikte olmayan belgedir. -Düzenlendiği tarih itibariyle hüküm ifade eder.

-Adi belge olması halinde her zaman düzenlenebilir nitelikte olan belgedir.

-İbraz edildiği tarihten sonra hüküm ifade eder.

-Geçmişe yönelik geçerli sayılmasına SGK’nın denetim ve kontrolle görevli memurlarınca karar verilecektir.


Kaynak: İSMMMO
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/nakdi-ucretsiz-izin-destegi-alamayan-ve-ucretsiz-izinde-gosterilen-personeller-icin-sgk-eksik-gun-kodu-ne-beyan-edilmelidir/feed/ 0
Karşılığı olmayan çekler nasıl ispat edilir? https://www.muhasebenews.com/karsiligi-olmayan-cekler-nasil-ispat-edilir/ https://www.muhasebenews.com/karsiligi-olmayan-cekler-nasil-ispat-edilir/#respond Mon, 10 Jun 2019 05:30:41 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=43914 Bir mükellefim mal sattığı firmadan sattığı mala karşılık çek almıştır. Fakat çeklerin günü geldiğinde çek ödenememiştir. Çekin karşılığı yok ve şu an çekler elinde. Mükellefim çekleri kayıtlarda göstermek istiyor.
Türk Ticaret Kanununa göre çeklerin karşılıksız olduğunu ispat etmek için izleyeceğimiz yol nedir?

(11.01.2019 11:16)

 

Mal satışı yapıldığı zaman alınan çek zaten kayıtlara “alınan çek” olarak alınır. Karşılıksız olduğu bankadan alınacak şerh ile ispat edilir.

 

 

 


Kaynak: İSMMMO
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


BENZER İÇERİKLER

Protestolu Senetler ve Karşılıksız Çekler?

 

Karşılıksız Çek Yaprağı için Bankanın Sorumlu Olduğu Tutar

 

Devir alacak şirket sermayesi devrolacak şirketin bilanço zararını karşılayamıyorsa birleşme gerçekleşebilir mi?

 

Önceki yıla ait olup faturası bir sonraki yıla gelen komisyon ödemesini kurumlar beyanında indirim konusu yapılabilir miyiz?

 

 

]]>
https://www.muhasebenews.com/karsiligi-olmayan-cekler-nasil-ispat-edilir/feed/ 0
Facebook üzerinden satış yapabilir miyim? https://www.muhasebenews.com/facebook-uzerinden-satis-yapabilir-miyim-2/ https://www.muhasebenews.com/facebook-uzerinden-satis-yapabilir-miyim-2/#respond Fri, 08 Mar 2019 13:00:25 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=45598 İki çalışanı olan şirket personele olan ücret ödemesini elden yapıyor. Ücretin ödenip ödenmediği nasıl ispatlanabilir? Çalışan ve işverenin imzalayacağı bir belge mi gerekiyor? İşçiye ödenen ücretin iş avansı hesabından karşılandığı belirtildi. 335 Personel Borçlar hesabı 195 İş avansları hesabından mahsup mu edilmeli?

 

Bordro imzalatılacak. İş avansı kullanılmamış ise kasaya iade edilir. Mahsup olmaz.

 

 

 

 


Kaynak: İSMMMO
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


BENZER İÇERİKLER

Bordromuzda olmayan çalışanlara ücret ödemesi yapabilir miyiz?

 

Ücret ödemesi dövizli olarak yapılabilir mi

 

Eşit işe eşit ücret ödemek zorunda mıyız?

 

Şirkette fiilen çalışan ortağa ücret ödemek zorunda mıyız?

 

 

]]>
https://www.muhasebenews.com/facebook-uzerinden-satis-yapabilir-miyim-2/feed/ 0
Fazla Mesai Yaptığınızı Nasıl İspat Edebilirsiniz? https://www.muhasebenews.com/fazla-mesai-yaptiginizi-nasil-ispat-edebilirsiniz/ https://www.muhasebenews.com/fazla-mesai-yaptiginizi-nasil-ispat-edebilirsiniz/#respond Sat, 23 Feb 2019 08:15:10 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=14938 Fazla çalışma; haftalık normal çalışma süresi olarak kabul edilen 45 saatin aşıldığı çalışma süresine denir.

Fazla çalışma yapan işçi, işveren ile yaşayacağı her hangi bir anlaşmazlık halinde fazla çalışma yaptığını ispat etmek zorundadır.

İşçinin fazla çalışma yaptığını ispat edebilmesi için;
1- İşyerinde işçinin işe giriş – çıkış saatlerinin gösteren belgeler,
2- İşyeri iç yazışmaları
delil sayılabilmektedir.

Ayrıca fazla mesai yapıldığı şahit yolu ile ispat edilecekse, şahitlik yapacak kişi/kişilerin, fazla çalışmayı ispat etme yükümlülüğü bulunan işçi ile aynı dönemde işyerinde çalışmış olması gerekmektedir.

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi,  gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/fazla-mesai-yaptiginizi-nasil-ispat-edebilirsiniz/feed/ 0
Vergi Ödemelerinde Mücbir Sebeplerle Gecikmede Yasal Süre İşler Mi? https://www.muhasebenews.com/vergi-odemelerinde-mucbir-sebeplerle-gecikmede-yasal-sure-isler-mi/ https://www.muhasebenews.com/vergi-odemelerinde-mucbir-sebeplerle-gecikmede-yasal-sure-isler-mi/#respond Wed, 11 Apr 2018 08:45:10 +0000 http://www.muhasebenews.com/?p=5314 1- MÜCBİR SEBEPLERDEN DOLAYI YASAL SÜRELER İŞLER Mİ?
HAYIR.
Mücbir sebeplerden her hangi birinin bulunması halinde bu sebep ortadan kalkıncaya kadar süreler işlemez.

2- MÜCBİR SEBEP BULUNDUĞU TAKDİRDE ZAMANAŞIMI DURUR MU?
HAYIR.
Mücbir sebep hallerinde yasal süreler mücbir sebep ortadan kalkana kadar işlemez.
Bu takdirde tarh zamanaşımı işlemeyen süreler kadar uzar.

3- ZAMANAŞIMININ UZAMA HALLERİ NELERDİR?
Zamanaşımı süresinin uzaması için mücbir sebebin;
     3.1- Malum olması,
     3.2- İlgililer tarafından ispat veya tevsik edilmesi gerekir.

Kaynak: Vergi Usul Kanunu

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/vergi-odemelerinde-mucbir-sebeplerle-gecikmede-yasal-sure-isler-mi/feed/ 0
Kapandıktan Sonra Fatura Düzenlenmesi, Faturanın Sahte Olduğu Sonucunu Doğurur mu? https://www.muhasebenews.com/kapandiktan-sonra-fatura-duzenlenmesi-faturanin-sahte-oldugu-sonucunu-dogurur-mu/ https://www.muhasebenews.com/kapandiktan-sonra-fatura-duzenlenmesi-faturanin-sahte-oldugu-sonucunu-dogurur-mu/#respond Mon, 19 Mar 2018 10:15:13 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=18354 KONU: Vergi Kanunlarının Uygulanması Ve İspat- KDV İndirimi-KDV İndiriminin Belgelendirilmesi
Davacıya Fatura Düzenleyen Mükellefin, İhtilaflı Dönemlerde Faaliyet Göstermediği Ve Gerçek Bir Mal Teslimi Veya Hizmet İfasında Bulunmaksızın Sahte Fatura Düzenlediği Hususu Somut Bir Şekilde Ortaya Konulamamış Olduğundan, Davacının Bu Mükelleften Aldığı Faturalar Nedeniyle Tarh Edilen Vergi Zıyaı Cezalı Katma Değer Vergisinde Ve Davanın Bu Kısmını Reddeden Vergi Mahkemesi Kararında Hukuka Uyarlık Bulunmadığı Hakkında.

İLGİLİ KANUN MADDELERİ:
213/md. 3

3065/md. 29

İSTEMİN  ÖZETİ: Davacı  adına, Bornova Vergi  Dairesi Müdürlüğünün 0190507800 vergi numaralı mükellefi …….. İnş. San. Ve Tic. Ltd. Şti.’nden alınan faturaların sahte olduğu yolunda düzenlenen vergi inceleme raporuna dayanılarak 2010/Ocak-Mart dönemleri için re ‘sen tarh edilen katma değer vergisi ile tekerrür hükümleri uygulanmak suretiyle kesilen bir kat vergi zıyaı cezasının kaldırılması istemiyle açılan davayı; kısmen kabul eden, kısmen reddeden İzmir 1. Vergi Mahkemesi’nin 05.06.2015 tarih ve E:2014/1674, K:2015/858 sayılı kararının; taraflarca dilekçelerde ileri sürülen sebeplerle karşılıklı olarak bozulması istenilmektedir.

CEVAPLARIN ÖZETİ: Davacı tarafından cevap verilmemiştir. Davalı idarenin cevabı yasal dayanaktan yoksun olan temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır.

TETKİK HAKİMİ ……………’İN DÜŞÜNCESİ: Davacıya fatura düzenleyen ………. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. hakkında düzenlenen vergi tekniği raporunda yer alan tespitlerden, düzenlediği faturaların sahte olduğuna ilişkin somut herhangi bir tespit bulunmadığı anlaşıldığından, Vergi Mahkemesi kararının bir kat vergi zıyaı cezalı tarhiyata ilişkin hüküm fıkrasının bozulması, ilişkin hüküm fıkrasının ise onanması gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Dava dosyasının tekemmül ettiği görüldüğünden yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmeyerek işin gereği görüşüldü:

Uyuşmazlık; davacı adına, ………. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti.’den alınan faturaların sahte olduğu yolunda düzenlenen vergi inceleme raporuna dayanılarak 2010/Ocak-Mart dönemleri için re ‘sen tarh edilen katma değer vergisi ile tekerrür hükümleri uygulanmak suretiyle kesilen bir kat vergi zıyaı cezasının kaldırılması istemiyle açılan davayı vergi zıyaı cezasının tekerrür uygulanan kısmı yönünden kabul eden, diğer kısım yönünden reddeden vergi mahkemesi kararının taraflarca bozulması istemine ilişkindir.

Davalı tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen hususlar vergi mahkemesi kararının vergi zıyaı cezasının tekerrür uygulanan kısmına ilişkin hüküm fıkrasını kusurlandıracak nitelikte görülmemiştir.

Vergi Mahkemesi kararının, ……….. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti.’den alınan faturalardan kaynaklanan hüküm fıkrasına yönelik davacı temyiz istemine gelince;

3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 29. maddesinin 1/(a) bendinde; mükelleflerin, yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisini indirebilecekleri belirtilmiştir.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 3. maddesinin (B) bendinde; vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği, ancak vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesinin ispatlama vasıtası olarak kullanılamayacağı, iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfetinin bunu iddia eden tarafa ait olduğu hükümlerine yer verilmiştir.

Anılan madde hükümlerinin değerlendirilmesinden, vergilendirme işlemi yapılırken, Kanuna uygun olarak biçimlendirilen muamelelerin bu biçimselliğinin ötesine geçilerek, muamelenin tarafları arasında oluşan maddi ve hukuki ilişkinin gerçek mahiyetinin araştırılması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. Kanun, gerçek mahiyetin ortaya çıkarılmasında yemin hariç her türlü delile izin vermiştir. Bu deliller, tarafların ikrarı, vergiyi doğuran olayla ilişkisi doğal ve açık bulunan tanık ifadesi, muamelenin taraflarının ekonomik ve ticari konumları, işyerlerinin durumu, arandığında bulunup bulunamamasına ilişkin tespitler olabilir.

………….. San. ve Tic. Ltd. Şti. hakkında düzenlenen 23.10.2013 tarih ve VDENR-2013-A-1902/31 sayılı vergi tekniği raporunda; mükellef şirketin 3.1.2008 tarihinde atık ve hurda toptan ticareti ile iştigal etmek üzere mükellefiyet tesis ettirdiği, şirket ortaklarının ortağı oldukları diğer şirketler hakkında sahte belge düzenlemekten dolayı raporlar bulunduğu, şirket adresinde 9.1.2008 tarihinde yapılan yoklamada iş yerinin 500 m2 olup 50 m2.’lik kısmının büro olarak kullanıldığı, aylık kirasının 400,00 TL olduğu, asgari ücretli 1 çalışanının bulunduğu, emtia bulunmadığı ancak demirbaş olarak bir adet vinç, 2 bilgisayar, telefon ve faks bulunduğu hususunun tespit edildiği, 20.10.2009 tarihli yoklamada şirketin adreste faal olduğu, 8 işçi çalıştırdığı ve başka bir şube veya deposunun bulunmadığı, 11.5.2011 tarihli yoklamada adreste faal olup 9 işçinin çalıştığı, aylık kirasının 500,00 TL olduğu deposunun bulunmadığı, aynı adreste …………… San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin de faaliyet gösterdiği, 20.2.2012 tarihli yoklamada adreste 11.10.2011 tarihinden bu yana başka bir mükellefin faaliyette bulunduğu hususlarının tespit edildiği, defter tasdikine ilişkin bilgi bulunmadığı, vadesi geçmiş toplam 488.343,97 TL vergi borcu bulunduğu ancak 14.196,71 TL ödeme yapıldığı, 2010 yılı 48.777.560,20.-TL katma değer vergisi matrahına karşılık indirilecek katma değer vergisi nedeniyle ödenmesi gereken katma değer vergisinin 1.392,42.-TL çıktığı, Ba-Bs analizi sonucu, 2010 yılında mal/hizmet alışlarının %99’luk kısmının toplam 3 mükelleften olduğu ve bunlar hakkında ilgili dönemde sahte belge düzenledikleri yönünde tespitler bulunduğu veya özel esaslara tabi olduğu, 2008/Aralık döneminden itibaren beyannamelerini veren muhasebecinin İzmir SMMM Odası ile yapılan yazışma neticesinde oda kaydının bulunmadığının anlaşıldığı, amortismanlarının artma veya azalma olmadan sürekli 1.000,00 TL olmasına rağmen 2010 yılı cirosunun 48.777.560,20.-TL olduğu hususlarının tespit edildiği ve sahte fatura düzenleyicisi olduğu sonucuna varıldığı anlaşılmıştır.

Olayda,  davacıya fatura düzenleyen mükellefin,  ihtilaflı dönemlerde faaliyet göstermediği ve gerçek bir mal teslimi veya hizmet ifasında bulunmaksızın sahte fatura düzenlediği hususu somut bir şekilde ortaya konulamamış olduğundan, davacının bu mükelleften aldığı faturalar nedeniyle tarh edilen vergi zıyaı cezalı katma değer vergisinde ve davanın bu kısmını reddeden Vergi Mahkemesi kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davalı idare temyiz isteminin reddine, davacı temyiz isteminin kabulüne, İzmir 1. Vergi Mahkemesi’nin 05.06.2015 tarih ve E:2014/1674, K:2015/858 sayılı kararının re ‘sen tarh edilen katma değer vergisi ve kesilen bir vergi zıyaı cezasına ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasına, vergi zıyaı cezasının tekerrür uygulanan kısmına ilişkin hüküm fıkrasının ise onanmasına, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 gün içinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 27.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak: Danıştay-9. Daire-E. 2015/8428-K. 2015/12122-T. 27.10.2015

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/kapandiktan-sonra-fatura-duzenlenmesi-faturanin-sahte-oldugu-sonucunu-dogurur-mu/feed/ 0