iş akdi – Muhasebe News https://www.muhasebenews.com Muhasebe News Sat, 15 Jul 2023 15:11:59 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.3.3 Aşı olmak istemeyen işçinin iş akdi feshedilebilir mi? https://www.muhasebenews.com/asi-olmak-istemeyen-iscinin-is-akdi-feshedilebilir-mi/ https://www.muhasebenews.com/asi-olmak-istemeyen-iscinin-is-akdi-feshedilebilir-mi/#respond Fri, 11 Feb 2022 06:10:00 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=122394

Av. Gülden MEHMED

Covid-19 Aşısı Zorunlu Mudur?

Bilindiği üzere Anayasa’nın 17. Maddesinin ikinci fıkrasında, “Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz” düzenlemesi mevcuttur. Bu düzenlemeye göre bir yandan kişilerin vücut dokunulmazlığı koruma altına alınmakta diğer yandan da tıbbi zorunluluk ve Kanuni düzenlemelerin bulunması halinde zorunlu tıbbi müdahalelerin yapılabileceği belirtilmektedir. Aksi durumda her türlü tıbbi müdahale açısından kişinin rızası esas olarak kabul edilir.

Covid 19 aşının zorunlu hale getirilmesiyle ilgili Türk Hukukunda Kanuni bir düzenleme bulunmamaktadır. Şöyle ki 1593 Sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunun 57. maddesinde sayılı salgın hastalıklarının ortaya çıkması halinde aynı Kanunun 72. maddesi kapsamında kişilerin devlet tarafından zorunlu aşılanmasını mümkün kılmaktadır. Söz konusu Kanuna Covid-19 aşısının da kişilere zorunlu şekilde uygulanabileceği yönünde bir düzenleme bulunmamaktadır. Söz konusu kanunda değişiklik yapılarak bu yönde bir ekleme yapılmamıştır.  Bu sebeple de kişinin aşı olup olmaması tamamen kendi rızasına bağlıdır. Bunun için kişinin sağlık sorunun olup olmamasının bir önemi bulunmamaktadır. Dolayısı ile işçi kendi tercihi ile aşı olmama hakkını kullanabilecektir.

Covid-19 Aşısı İşveren Tarafından Zorunlu Tutulabilir Mi?

Yukarıdaki açıklamalar ve yürürlükte olan kanunlar ışığında bakıldığında sadece işçinin aşı olmayı reddettiği gerekçesine dayalı olarak iş akdinin feshine yönelik uygulamalar hukuka aykırılık teşkil edecektir.

Kanunun zorunlu tutmadığı bir fiilin yapılmaması gerekçe gösterilerek haklı ya da geçerli fesih olarak ileri sürülemeyecektir. Aşı olmayanların iş sözleşmelerinin feshedilmesinin başta Anayasaya olmak üzere İnsan Hakları Sözleşmesine de aykırıdır.

Covid 19 Aşısı Devlet Tarafından Zorunlu Tutulabilir Mi?

Yine yukarıda açıklamış olduğumuz üzere Kanuni düzenleme ile aşı devlet tarafından zorunlu tutulabilir. Ancak şunu hatırlatmak isteriz ki Anayasa Mahkemesi Başkanlığı, 11/11/2015 tarihinde, Halime Sare Aysal’ın başvurusunda (Başvuru No: 2013/1789), bebek ve çocuklara zorunlu uygulanan aşılara ilişkin yapılan başvuruları değerlendirip, zorunlu aşıyı Anayasa’ya aykırı bularak ve hak ihlaline kararı vermiştir. Bu karardaki tespitleri dikkate aldığımızda Covid-19 aşısının da devletçe zorunlu tutulması durumunda da Anayasaya aykırı olacağını söyleyebiliriz. Yani bu yönde bir kanuni düzenleme yapılması halinde de Anayasaya aykırılıktan söz etmemiz mümkündür. Bundan zarar gören herkes söz konusu kanuni düzenlemenin iptaliyle ilgili Anayasa mahkemesine başvurabilecektir.

Aşı Olmayan İşçiler Karşısında İşverenin Diğer İşçileri Koruma Yükümlülüğünün Kapsamı Nedir?

Aşı olmayan işçilerin işyerine alınması uygulamada birtakım sorunların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.  Bilindiği üzere işveren, iş yerinde zorunlu iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili gerekli tüm önlemleri almakla mükelleftir. Bu kapsamda işveren, Covid-19’a karşı gerekli tüm önlemleri almalıdır.

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve ilgili diğer mevzuat uyarınca, işverenler işyerinde çalışan tüm işçilerin iş sağlığı ve güvenliğini sağlamalıdır. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 4. maddesine göre işverenler çalışanlarının işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla, riskleri analiz edip gerekli önlemleri almakla yükümlü tutulmuşlardır.

İşveren, işçilerin sağlığını ve güvenliğini korumak için mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dahil gerekli her türlü önlemi almak, organizasyonu yapmak, araç ve gereçleri sağlamak vb. gibi tüm önlemleri almakla yükümlüdür.  Bu kapsamda Covid-19 virüsü karşısında işverenler tarafından işyerinde gerekli dezenfektanların ve hijyenik ürünlerin temini gibi önlemlerin alınması zorunludur. İşverenler, çalışanları için tehlikeli bir duruma yol açabilecek risklerden kaçınma, var olan riskleri ortadan kaldırmalı ya da daha az riskli hale getirmelidir. Sonuç olarak işveren Covid-19 salgını ile ilgili işyerinde herhangi bir bulaşıcı hastalık olup olmadığını denetlemeli ve bu yönde bir şüphe var ise gerekli önlemleri derhal almalıdır.

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 19. maddesine göre, işyerindeki çalışanların, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili aldıkları eğitim ve işverenin bu konudaki talimatları doğrultusunda, kendilerinin ve hareketlerinden veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye karşı koruma yükümlülüğü de bulunmaktadır. Bu sebeple çalışanların da bireysel temizliğe dikkat etmek, kendisi veya çevresinde bir hastalık tespit edildiğinde işverene bildirmek, karantina sürelerine uymak gibi yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu sebeple de Covid 19 hastalığına yakalanan işçi derhal bu durumu işverene bildirmelidir.

Aşı olmayan işçilerin aşı olan kişilere zarar verdiği hususunda bilimsel bir tespit mevcut değildir. Bilindiği üzere aşı kişinin kendisini korumaktadır. Bu sebeple de aşı olmayan kişinin hastalığı diğer işçilere bulaştıracağı gibi bir durum söz konusu değildir. Kaldı ki aşı olan kişilere de hastalık bulaşmaktadır. Aşı hastalığın bulaşmasını engellememekte, sadece hastalığı hafif geçirmeyi sağlamaktadır. Sonuç olarak işveren diğer işçileri koruma yükümlülüğünü ileri sürerek aşı olmayan işçilerin iş akdini haklı ya da geçerli nedenle feshedemez.

İşveren Aşı Olmayan İşçilerden PCR Testi Talep Edebilir Mi? KVKK Açısından Mümkün Müdür?

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yayınladığı 20.08.2021 tarihli Genelgeyle Corona virüsü aşısı olmayan işçilere haftada bir kez PCR testi zorunluluğu getirmiştir.  

İçişleri Bakanlığınca 81 İL Valiliklerine gönderilen genelgede “Covid-19 aşısı olmayan işçilerden 6 Eylül 2021 tarihi itibariyle zorunlu olarak haftada bir kez PCR testi yaptırmaları işyeri/işveren tarafından istenebilecek, test sonuçları gerekli işlemler yapılmak üzere işyerinde kayıt altında tutulacaktır.”

denilmektedir.

Görüleceği üzere Bakanlık işverenlerden aşı olmayan işçilerden haftada bir kez PCR testi yaptırmalarını talep etmelerini zorunlu tutulmuştur.  İşveren aşı olmayan işçileri bu test sonuçlarına göre işyerine alması gerekmektedir. Ayrıca aynı genelge ile söz konusu test sonuçlarının kayıt altına alınması da zorunlu tutulmuştur.  

Kişilerin tahlil, görüntüleme, test, rapor, aşı durumu gibi sağlık durumlarına ilişkin bilgileri 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunun 6. maddesine göre kişisel sağlık verisi niteliğinde olup, özel nitelikli kişisel veri kategorisinde yer almaktadır. Bu nedenle de söz konusu bilgilerin bu düzenleme kapsamında gerekli işleme şartlarına uygun olarak işlenmesi gerekmektedir.

Ayrıca bilindiği üzere Kişisel Verilerin Korunması Kanunun 28. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde, “Kişisel verilerin millî savunmayı, millî güvenliği, kamu güvenliğini, kamu düzenini veya ekonomik güvenliği sağlamaya yönelik olarak kanunla görev ve yetki verilmiş kamu kurum ve kuruluşları tarafından yürütülen önleyici, koruyucu ve istihbari faaliyetler kapsamında işlenmesi” durumunda Kanun hükümlerinin uygulanmayacağı düzenlenmiştir.

Bu kapsamda Covid-19 virüsünün  sebebiyet verdiği salgın hastalığın kamu güvenliği ve kamu düzenini tehdit etmesi sebebiyle hastalığın yayılımını engellemek amacıyla Covid-19 aşı bilgisi ve/veya negatif sonuçlu PCR test bilgisinin anılan madde hükmü kapsamına giren kamu kurum ve kuruluşlarınca yürütülen önleyici ve koruyucu faaliyetler kapsamında işlenmesinin önünde bir engel bulunmadığı, dolayısıyla söz konusu kişisel veri işleme faaliyetlerinin Kanunun 28 inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi kapsamında gerçekleştirilebileceği söyleyebiliriz.

PCR testinin genelge ile zorunlu hale getirilmesi Anayasaya aykırıdır ancak bu yönde bir genelge yayınlanmasıyla işverene ek yükümlülük yüklenmiştir. İşveren bu yönde bir yükümlülük yüklenmesi karşısında işveren bu şartları yerine getirerek diğer işçileri korumak adına aşı olmayan işçilerden PCR testi talep etmelidir. Aksi halde diğer işçileri korumak adına gerekli önlemleri almamış olacaktır.  Burada işçiler aşı olmaya zorlanmamaktadır. PCR testi talebi söz konusu virüs taşıyan işçilerin belirlenmesi açısından istenmektedir. Bizce bu şartın tüm işçiler açısından uygulanması gerekmektedir. Sadece aşı olmayanlardan talep edilmesi eşitlik ilkesine açıkça aykırıdır. Yukarıda açıklamış olduğumuz üzere aşı söz konusu virüsün bulaşmasına engel olamamaktadır. Tam tersi sadece söz konusu hastalığın hafif geçirilmesine neden olmaktadır. Bu da kişilerin hastalığa yakalanıp yakalanmamasının tespiti zorlaştırmaktadır. Bu sebeple de hiç şüphe duyulmayan aşılı kişi bu virüsü birisine bulaştırabilecektir. Tüm bu sebeplerle eşitlik ilkesine aykırı olmaması için işverenin gerek aşı olanlardan gerekse olmayanlardan PCR testi talep etmesi gerektiğini düşünmekteyiz.

 PCR Testi Ücretini İşveren Mi Yoksa İşçi Mi Karşılayacaktır?

Bilindiği üzere PCR testini ücretsiz yapan devlet hastaneleri vaka temassın, belirti olmadığı sürece böyle rutin bir PCR testi hizmeti vermemektedir.  Yani işçi her hafta devlet hastanesine gidip PCR testi olmak istiyorum diyemez. Bu konuda PCR testi hizmeti veren özel hastaneler, tıp merkezleri vs. var, bu yerler hiçbir gerekçe olmasa da test yapmaktadır ancak buralarda testler ücret karşılığında yapılmaktadır.

Bakanlığın açıklamasından test zorunluluğunun 6331 sayılı İş Sağlığın ve Güvenliği Kanunu kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Bu yönüyle 6331 sayılı Kanuna göre İSG ekipman, araç, gereç, muayene vs. işlemlerini işveren sağlamak ve masraflarını karşılamak mecburiyetindedir. Bu düzenlemeden yola çıkarak PCR olası maliyetini işverenin karşılaması gerekmektedir.

Aşı Olmayan veya PCR Testi Yaptırmayan İşçiler İşten Çıkarılabilir mi?

Aşıların zararlı olup olmadığı herhangi bir koruma sağlayıp sağlamadığı net bir şekilde bilimsel olarak belirlenmiş değildir. Ayrıca aşının az da olsa başta ölüm olmak üzere birçok zararlı yan etkilerinin ortaya çıktığı tespit edilmiştir. Aşının vereceği etkiler kişiden kişiye değişmektedir. Bu konuda net bir şey söylemek mümkün değildir. Sağlıklı bir insanda olumsuz etkileri de görülebilir. Sağlıksız bir insanda olumlu etkileri de görülebilir. Bu konuda ispatlanmış bilimsel bir araştırma bulunmamaktadır. Bu husus zamanla netleşecektir. Bu nedenle de aşı olup olmama tercihini devletler kişilerin kendi tercihine bırakmıştır. Aşı zorunlu hale getirilmemiştir.

Bu açıdan bakıldığında devlet tarafından zorunlu tutulmayan Covid-19 aşısının işveren tarafından zorunlu tutulması başta Anayasa’ya olmak üzere İnsan Hakları Sözleşmesine de açıkça aykırıdır. İş Kanunda işverenin haklı fesih ve geçerli nedenleri arasında işçinin aşı olmaması yer almamaktadır.  Sonuç olarak aşı olmak istemeyen işçinin iş akdini haklı veya geçerli nedenle feshedilmesi mümkün değildir.

İşveren PCR testi yaptırmayan işçileri işyerine almama hakkına sahiptir ancak buna dayanarak işçinin iş akdi İş Kanunda yer alan haklı ve geçerli fesih nedenlerine dayanılarak feshedilemez. Bu durum Kanuna açıkça aykırıdır. Genelgeye dayanarak işçinin iş akdinin feshi ölçülülük ilkesine aykırı olacaktır.

Av. Gülden MEHMED

Kaynakça

1. 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası

2. Anayasa Mahkemesi Bahkemesi’nin 11/11/2015 tarihinde, Halime Sare Aysal’ın başvurusu (Başvuru No: 2013/1789),

3. 1593 Sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunun

4. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu

5. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 20.08.2021 tarihli Genelgesi

6. 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu

4857 Sayılı İş Kanunu


Kaynak: : Av. Gülden MEHMED – İçerik, Özgun Law firmasının özel izni ile yayınlanmıştır. Yazıya ilişkin tüm hak ve sorumluluk yazara aittir.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/asi-olmak-istemeyen-iscinin-is-akdi-feshedilebilir-mi/feed/ 0
İş görmekten kaçınan işçinin iş akdi feshedilir mi? https://www.muhasebenews.com/is-gormekten-kacinan-iscinin-is-akdi-feshedilir-mi/ https://www.muhasebenews.com/is-gormekten-kacinan-iscinin-is-akdi-feshedilir-mi/#respond Tue, 14 May 2019 19:00:33 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=16002 1- İŞ GÖRMEKTEN KAÇINAN İŞÇİNİN İŞ AKDİ FESHEDİLİR Mİ?
Bu nedenle iş akdinin feshedilemeyeceği, işçinin yerine yeni işçi alınamayacağı ve yapılan işlerin başkasına yaptırılamayacağı 4857 sayılı İş Kanunu’nun 34’üncü maddesinde açıkça belirtilmiştir.

2- İŞ GÖRMEKTEN KAÇINABİLME İÇİN ARANAN SÜRE NE KADARDIR?
4857 sayılı İş Kanunu’nun 34’üncü maddesinde ödeme gününden itibaren 20 gün içinde mücbir bir neden dışında ücreti ödenmeyen işçinin iş görmekten kaçınabileceği belirtilmektedir.


Kaynak: İş Kanunu
Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


BENZER İÇERİKLER


İş Akdinin Haksız ve Tazminatsız Feshi Halinde Ücret ve Tazminat Alacakları Talep Edilebilir mi?

 

Doğum izni biten çalışanımızın tazminat haklarını vererek iş akdini fesih edebilir miyiz?

 

İşveren, Çalışanı Sebepsiz İşten Çıkartabilir mi?

 

 

Kimler İşsizlik Sigortasından Yararlanabilir?

 

Ücret ve Tazminat Alacaklarına Faiz İstenebilir mi?

 

Sözlü İstifa Eden İşçinin Kıdem ve İhbar Tazminat Alma Hakkı Var mı?

 

İşveren Mobing Uygulayarak İşçisini İşten Çıkarabilir mi?

 

Bedelli Askerlik için işten ayrılan çalışan kıdem tazminatı hak eder mi?

 

 

]]>
https://www.muhasebenews.com/is-gormekten-kacinan-iscinin-is-akdi-feshedilir-mi/feed/ 0
Sözlü İstifa Eden İşçinin Kıdem ve İhbar Tazminat Alma Hakkı Var mı? https://www.muhasebenews.com/sozlu-istifa-eden-iscinin-kidem-ihbar-tazminat-alma-hakki-var-mi/ https://www.muhasebenews.com/sozlu-istifa-eden-iscinin-kidem-ihbar-tazminat-alma-hakki-var-mi/#respond Wed, 24 Oct 2018 07:30:53 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=17814 KONU: İkinci Dönem Çalışmasında, İşyerinde Yapılan Bir Toplantıda İşyeri Yetkilisinin İşe Yönelik Talimatlarıyla İlgili Davacının Yetkili İle Tartıştığı, Yetkilinin Verilen Talimatının Uygulanacağını Dile Getirmesi Üzerine “Burası Askeriye Değil Sizinle Çalışamam” Deyip İstifa Edip Gittiği, İş Akdinin Bu Şekilde Sona Erdiği, İşyeri Yetkilisinin Göreve Yönelik Talimatlarının İşle İlgili Olup Herhangi Bir Hakaret Ya da Haklı Fesih Gerektiren Olumsuz Bir Davranışın İspatlanamayışı Karşısında Davacının İstifasının Haklı Nedene Dayanmadığı Anlaşıldığından, Mahkemece, Emeklilik Tarihine Kadar Olan Dönem İçin Tazminat Ödendiğinden Ve 2. Dönem Çalışmasının Da İstifa İle Sonuçlandığı Anlaşıldığından Kıdem Tazminatı Talebinin Reddi Gerekirken Yerinde Olmayan Gerekçe İle Kabulü Hatalıdır.

İLGİLİ KANUN MADDESİ:
4857/md.12

A) DAVACI İSTEMİNİN ÖZETİ:
Davacı, davalıya ait işyerinde yönetici memur olarak 1990 yılında çalışmaya başladığını, 1998 yılında emekli olmasına rağmen çalışmaya devam ettiğini, iş sözleşmesinin işverence haksız şekilde fesih edildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatı ile fazla çalışma ve yemek ücreti alacaklarının tahsilini, istemiştir.

B) DAVALI CEVABININ ÖZETİ:
Davalı, davacının istifa edip işten ayrıldığını, tüm haklarının ödendiğini ve alacağı olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

C) YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, “Davacının 18.10.2011 tarihi itibariyle istifa ederek isten ayrıldığı tüm dosya kapsamında anlaşılmış feshin haklı nedene dayalı olduğunu davacı somut delillerle ispat edememiştir. Bu nedenle 20.08.1998-18.10.2011 tarihleri arasındaki dönem için kıdem tazminatı hakkı yoktur. İstifa eden işçinin 4857 sayılı yasa kapsamında ihbar tazminatı hakkı da olmadığından davacının ihbar tazminatı talebi reddedilmiştir. Ancak davacı 20.08.1998 tarihinde emekli olduğundan 01.11.1990-20.08.1998 tarihleri arasındaki dönem için kıdem tazminatı hakkı mevcuttur” gerekçesi ile kıdem tazminatı ile fazla çalışma ücretine hükmedilip diğer taleplerin reddine karar verilmiştir.

D) TEMYİZ:
Kararı taraflar temyiz etmiştir.

E) GEREKÇE:
1-
Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının tüm davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davacı vekili dava dilekçesinde davacının 01.11.1990 tarihinde davalı işyerinde çalışmaya başladığını ve iş sözleşmesinin sona erdiği 18.01.2011 tarihine kadar çalıştığını iddia ederek kıdem ve ihbar tazminatı talebinde bulunmuşken yargılama sırasında verdiği dilekçe ve 20.11.2013 tarihli celsede 1998 yılında emeklilik nedeni ile sona eren dönem için tazminatını aldığını belirterek 2. dönem için talepte bulunduğunu açıkça beyan ederek talebini emeklilik sonrası çalışmaya hasretmesi karşısında Mahkemece 2. dönem çalışması için hesaplanan miktarın 1. dönem çalışması karşılığı gibi hüküm altına alınması hatalıdır.
Kaldı ki dosyadaki bilgi ve belgeler ile tanıkların ortak anlatımlarına göre, ikinci dönem çalışmasında, işyerinde yapılan bir toplantıda işyeri yetkilisinin işe yönelik talimatlarıyla ilgili davacının yetkili ile tartıştığı, yetkilinin verilen talimatının uygulanacağını dile getirmesi üzerine “burası askeriye değil sizinle çalışamam” deyip istifa edip gittiği, iş akdinin bu şekilde sona erdiği, işyeri yetkilisinin göreve yönelik talimatlarının işle ilgili olup herhangi bir hakaret ya da haklı fesih gerektiren olumsuz bir davranışın ispatlanamayışı karşısında davacının istifasının haklı nedene dayanmadığı anlaşıldığından, Mahkemece, emeklilik tarihine kadar olan dönem için tazminat ödendiğinden ve 2. dönem çalışmasının da istifa ile sonuçlandığı anlaşıldığından kıdem tazminatı talebinin reddi gerekirken yerinde olmayan gerekçe ile kabulü hatalıdır.

F) SONUÇ:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 14.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak: Yargıtay-9. Hukuk Dairesi-E. 2014/34785-K. 2016/5900-T. 14.03.2016

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/sozlu-istifa-eden-iscinin-kidem-ihbar-tazminat-alma-hakki-var-mi/feed/ 0
Evlendikten Sonra İşten Ayrılma Halinde Kıdem Tazminatı Alabilir misiniz? https://www.muhasebenews.com/evlendikten-sonra-isten-ayrilma-halinde-kidem-tazminati-alabilir-misiniz/ https://www.muhasebenews.com/evlendikten-sonra-isten-ayrilma-halinde-kidem-tazminati-alabilir-misiniz/#respond Tue, 09 Oct 2018 07:00:00 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=15776 1- EVLENDİKTEN SONRA İŞTEN AYRILMA HALİNDE KIDEM TAZMİNATI ALINABİLİR Mİ?
İş Kanununa göre evlilik nedeniyle iş akdini 1 yıl içerisinde feshetme imkânını yalnızca kadına verilmektedir. Kadının evlendiği tarihten itibaren 1 yıl içerisinde kendi arzusu ile iş akdini sona erdirmesi halinde işçinin işe başladığı tarihten itibaren iş sözleşmesinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Kadın işçinin evlendiği tarihten itibaren 1 yıl içinde iş sözleşmesini feshetmesi ve kıdem tazminatını işverenden talep etmesi gerekir.

ÖRNEK 1: 10 AY ÖNCE EVLENEN KADIN İŞÇİ İŞTEN AYRILMAK ZORUNDAYSA, KIDEM TAZMİNATI ALABİLİR Mİ?
10 ay önce evlenen kadın işçi işten ayılmak zorundaysa, kıdem tazminatı alabilir. 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14’ncü maddesinde kadın işçinin evlendiği tarihten itibaren 1 yıl içinde iş sözleşmesini kendi arzusu ile sona erdirmesi halinde kıdem tazminatına hak kazanacağı belirtilmektedir.

ÖRNEK 2: 1 YIL 2 AY ÖNCE EVLENEN KADIN İŞÇİ, İŞTEN AYRILIRSA KIDEM TAZMİNATI ALABİLİR Mİ?
1 yıl 2 ay önce evlenen kadın işçi, işten ayrılırsa kıdem tazminatı alamaz. Çünkü 1475 sayılı İş Kanununun 14’ncü maddesinde kadın işçinin evlendiği tarihten itibaren 1 yıl içinde iş sözleşmesini kendi arzusu ile sona erdirmesi halinde kıdem tazminatına hak kazanacağı belirtilmektedir.


Kaynak: İş Kanunu
Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


BENZER İÇERİKLER


Deniz İş Kanununa Göre Kıdem Tazminatının Hesaplanması Ne Üzerinden Yapılır?

Kıdem Tazminatı Hesaplanırken Ücrete Hangi Ödemeler Dâhil Edilmez?

İş yeri Satılırsa İşçi Kıdem Tazminatını İsteyebilir mi?

Hamilelik veya Doğum Nedeni İle İşten Ayrılan İşçi, Kıdem Tazminatına Hak Kazanır mı?

Ücretini Alamayan Gemi Adamı İşten Ayrılırsa Kıdem Tazminatını Alabilir mi?

Çalışma Şartlarınız Değişirse Kıdem Tazminatınızı Alıp İşten Ayrılabilir misiniz?

Zam Alamazsanız Kıdem Tazminatınızı Alıp İşten Çıkabilir misiniz?

Vefat Eden Eşin Kıdem Tazminatı Alınabilir mi?

Kıdem Tazminatına Hak Kazanma Halleri…

 

]]>
https://www.muhasebenews.com/evlendikten-sonra-isten-ayrilma-halinde-kidem-tazminati-alabilir-misiniz/feed/ 0
Engelliler İçin İthal Edilen Özel Tertibatlı Araçlarda Aranılan Şartlar Nelerdir? https://www.muhasebenews.com/engelliler-icin-ithal-edilen-ozel-tertibatli-araclarda-aranilan-sartlar-nelerdir/ https://www.muhasebenews.com/engelliler-icin-ithal-edilen-ozel-tertibatli-araclarda-aranilan-sartlar-nelerdir/#respond Thu, 12 Apr 2018 15:30:32 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=22762 ENGELLİLER İÇİN İTHAL EDİLEN ÖZEL TERTİBATLI ARAÇLARDA ARANILAN ŞARTLAR NELERDİR?
Gümrük vergileri ödenmeksizin ithal edilen Özel Tertibatlı Engelli Araçlarında aşağıdaki şartlar aranacaktır:
1- Binek otomobil ise; binek otonun engelli kişi tarafından kullanılmak üzere özel surette imal edilmiş hareket ettirici tertibatı bulunmalı ve silindir hacmi 1600 (dahil) cc’ye kadar olmalıdır. Arazi taşıtları bu istisnanın dışında tutulmuştur.
2- Bizzat engelli kişi tarafından kullanılamayan araç ise; bu aracın el ve ayak fonksiyonlarını tamamen yitirmiş engelli kişinin araca binip inmesiyle, taşınmasını kolaylaştırıcı tertibatı bulunmalı ve engelli kişinin üçüncü dereceye kadar kan ve sıhri hısımlarından bir sürücü veya engelli kişi tarafından iş akdine bağlı olarak istihdam edilen bir sürücü tarafından kullanılmalıdır. Arazi taşıtları ve binek otomobiller bu istisnanın dışında tutulmuştur.
3- Motosiklet ise; engelli kişiler tarafından kullanılmak üzere özel surette imal edilmiş olması halinde gümrük vergileri ödenmeyecektir.

***Sadece otomatik vitesli olan ve özel surette yapılmış hareket ettirici tertibatı bulunmayan bizzat engelli kişi tarafından kullanılamayan araç ile engelli kişinin araca binip inmesiyle taşınmasını kolaylaştırıcı tertibatı bulunmayan aracın ithali mümkün değildir. Ancak, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren sol bacak engeli olan gazilerde özel tertibat aranmaz. Bu kapsamdaki kişilerin özel tertibatı bulunmayan (örneğin otomatik vitesli) araçları da ithal edebilmesi mümkündür.

***Özel olarak engelli kişilerin kullanımına mahsus olan yukarıda belirtilen eşya ile birlikte getirilen parça, yedek parça ve aksesuarlar veya bu eşyanın bakım, kontrol, ayarlama ya da tamiri için gerekli olan aletler de muafiyet kapsamındadır. Söz konusu parça, yedek parça ve aksesuarlar ile sair aletlerin eşyanın ithalinden sonra getirilmesi halinde muafiyetin uygulanması için bunların ithal edilen eşyayla ilgili olduklarının gümrük idaresine kanıtlanması gerekmektedir.

Kaynak: Gelir Vergisi Kanunu – Gümrük Kanunu

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/engelliler-icin-ithal-edilen-ozel-tertibatli-araclarda-aranilan-sartlar-nelerdir/feed/ 0
İşçinin Ücretinin Ödenmemesi Nedeniyle İşi Bırakması Durumunda Tazminat Ödenir mi? https://www.muhasebenews.com/iscinin-ucretinin-odenmemesi-nedeniyle-isi-birakmasi-durumunda-tazminat-odenir-mi/ https://www.muhasebenews.com/iscinin-ucretinin-odenmemesi-nedeniyle-isi-birakmasi-durumunda-tazminat-odenir-mi/#respond Sat, 17 Mar 2018 05:30:14 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=18159 KONU: İşçi Ücretinin Tespiti
Davacı Davalının Hiçbir Gerekçe Yokken İşi Bıraktırdığını İddia Ederek İhbar Tazminatına İlişkin Takibe Yapılan İtirazın İptalini Talep Etmiştir. Davalı Davacının İhbar Tazminatı Alacağı Olmadığını Savunmuştur. Dosyada Feshin Ne Şekilde Gerçekleştiğine Dair Yazılı Delil Bulunmamaktadır. Dinlenen Davacı Tanıkları Davacının Ücretlerinin Ödenmemesi Nedeni İle İş Akdini Feshettiğini Açıkça Beyan Etmişlerdir. İş Akdini Haklı Nedenle De Olsa Fesheden Tarafın İhbar Tazminatına Hak Kazanamayacağı Gözetilmeden Herhangi Bir Gerekçe De Belirtilmeden Davalının İddiasını İspat Edemediğinden Bahisle İhbar Tazminatına Hükmedilmesi Hatalıdır.

İLGİLİ KANUN MADDELERİ:
4857/md.32,37

Davacı, borçlunun icra takibine vaki itirazının iptali ile takibin devamına, alacağın % 20’sinden az olmamak üzere icra ve inkâr tazminatı alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

A) DAVACI İSTEMİNİN ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkili davacı işçinin iş akdinin işveren tarafından haksız ve bildirimsiz olarak feshedildiğini, ücretlerinin ödenmediğini, bunun üzerine icra takibi başlattıklarını, davalı borçlu tarafından takibe haksız olarak itiraz edildiğin iddia ederek davalı borçlunun icra takibine vaki itirazının iptali ile takibin devamına, alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra ve inkâr tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.

B) DAVALI CEVABININ ÖZETİ:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın reddini talep etmiştir.

C) YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

D) TEMYİZ:
Kararı davalı yasal süresi içerisinde temyiz etmiştir.

E) GEREKÇE:
1-
Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununda 32’nci maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Yasa maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir.

İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, … 323 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.

4857 sayılı Yasanın 8’inci maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı yasanın 37’nci maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır. (Yargıtay 9.HD. 23.9.2008 gün 2007/27217 E, 2008/24515 K.).

Çalışma belgesinde yer alan bilgilerin gerçek dışı olmasının da yaptırıma bağlanmış olması, belgenin ispat gücünü arttıran bir durumdur. Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı Kanunun 8 inci ve 37 nci maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenmiş olup olmamasının da araştırılması gerekir.

Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.

Somut uyuşmazlıkta; davacı günlük 120,00 TL ücret aldığını iddia etmiş, davalı savunmada bulunmamıştır. Dosyada ücret bordrosu bulunmamaktadır. Hizmet cetveli dökümüne göre davacının prime esas ücreti asgari ücret olarak bildirilmiştir. Yaptırılan emsal araştırmasında… aylık ücretin net 1.500,00 TL, … 2010 yılı için brüt 1.184,00 TL, … ise net 2.800,00 TL olabileceği cevaplarını vermişlerdir. Davacı ile birlikte çalışmadıklarını beyan eden davacı tanıkları davacının günlük 100,00 TL karşılığı çalışma konusunda anlaştığını beyan etmişlerdir. Bu tanıkların aynı gün temyiz incelemesi yapılan seri dosyalarda tüm işçiler yönünden işçilerin 100,00 TL karşılığı çalıştığına yönelik beyanları mevcuttur. Oysaki bir kısım davacı işçiler, ücretlerinin günlük 75,00 TL veya 90,00 TL olduğunu dava dilekçesinde açıkça beyan etmişlerdir. Bu husus da tanıkların beyanlarının inandırıcılığını ortadan kaldırmaktadır.

Yerel Mahkemece…’in cevabı asgari ücretteki artış oranına göre güncellenerek 2014 yılındaki ücretin yaklaşık brüt 1.765,52 TL olduğu tespiti yapılmış, fakat işçinin ücretinin günlük net 120,00 TL olduğu kabul edilerek hesaplamalar yapılmıştır.

…’nun https://… adresli internet sitesinde yapılan güncel sorguda davacı emsali işçinin aylık ücretinin brüt 2.033,00 TL olabileceği bilgisinin verildiği görülmektedir. Buna göre davacının ücretinin birbiri ile tutarlı … cevabı dikkate alınarak net 1.500,00 TL olarak kabul edilmesi gerekirken net 3.600,00 TL ücret tespiti ile alacakların belirlenmesi hatalıdır.

3- İhbar önelleri ve ihbar tazminatı yönlerinden taraflar arasında uyuşmazlık söz konusudur.
İhbar tazminatı, iş sözleşmesini fesheden tarafın karşı tarafa ödemesi gereken bir tazminat olması nedeniyle, iş sözleşmesini fesheden tarafın feshi haklı bir nedene dayansa dahi, ihbar tazminatına hak kazanması mümkün olmaz. İşçinin 1475 sayılı Yasanın 14’üncü maddesi hükümleri uyarınca emeklilik, muvazzaf askerlik, evlilik gibi nedenlerle iş sözleşmesini feshetmesi durumunda ihbar tazminatı talep hakkı bulunmamaktadır. Anılan fesihlerde işveren de ihbar tazminatı talep edemez.

Dosya kapsamına göre; davacı davalının hiçbir gerekçe yokken işi bıraktırdığını iddia ederek ihbar tazminatına ilişkin takibe yapılan itirazın iptalini talep etmiştir. Davalı davacının ihbar tazminatı alacağı olmadığını savunmuştur. Dosyada feshin ne şekilde gerçekleştiğine dair yazılı delil bulunmamaktadır. Dinlenen davacı tanıkları davacının ücretlerinin ödenmemesi nedeni ile iş akdini feshettiğini açıkça beyan etmişlerdir. İş akdini haklı nedenle de olsa fesheden tarafın ihbar tazminatına hak kazanamayacağı gözetilmeden herhangi bir gerekçe de belirtilmeden davalının iddiasını ispat edemediğinden bahisle ihbar tazminatına hükmedilmesi hatalıdır.

4- Hükmedilen alacakların net mi yoksa brüt mü olduklarının hüküm fıkrasında gösterilmemesinin infazda tereddüt oluşturacağının düşünülmemesi de hatalı olup ayrıca bozmayı gerektirmiştir.

F)SONUÇ:
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 14.03.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak: Yargıtay-9. Hukuk Dairesi-E. 2016/1693-K. 2016/5763-T. 14.03.2016

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/iscinin-ucretinin-odenmemesi-nedeniyle-isi-birakmasi-durumunda-tazminat-odenir-mi/feed/ 0
İşvereniniz Hangi Sendikaya Üye Olacağınıza Karar Verebilir mi? https://www.muhasebenews.com/isvereniniz-hangi-sendikaya-uye-olacaginiza-karar-verebilir-mi/ https://www.muhasebenews.com/isvereniniz-hangi-sendikaya-uye-olacaginiza-karar-verebilir-mi/#respond Tue, 13 Feb 2018 10:45:49 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=18285 KONU: İş Akdinin Feshi – Feshin Geçersizliği – İşe İade Davası
Fesih Bildiriminde Zarar İddialarına Dayanılmışsa, Gerekirse Bu Yönde Deliller Değerlendirilmek Suretiyle Sonuca Gidilmelidir. Devamsızlığa Ve Davranışa Dayanan Fesih Nedenleri Bakımından Da Deliller Ayrıca Değerlendirilmelidir. Tanık Beyanları Da Her Bir Dava Özelinde Davacıya Özgü Fesih Nedeni Yönünden Ele Alınmalıdır. Dosya Kapsamına Göre Her Bir Fesih Nedeni Ve Delil Durumuna Göre İç Hukuk Ve Uluslararası Hukuk Yönlerinden Somut Olaya Özgü Değerlendirme Yapılmalıdır. Mahkemece Eksik İncelemeyle Karar Verilmesi Hatalı Olup Kararın Bu Yönden Bozulması Gerekmiştir.

İLGİLİ KANUN MADDELERİ:
4857/md.18,20

Davacı, feshin geçersizliğine, işe iadesine ve yasal sonuçlarına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

A) DAVACI İSTEMİNİN ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davacının davalı işverenin zorlamasıyla Türk Metal Sendikasına üye olmak zorunda kaldığını, sendikaların saflığı ilkesine aykırı davrandığı için gerçekte sendika niteliğine sahip olmadığını, bazı işçilerin Türk Metal Sendikasından 2015 Mayıs ayında istifa ederek, Birleşik Metal İş Sendikasına üye olduğunu, davalı işverenliğin fesih yazısı ile davacının yasa dışı greve katıldığını, teşvik ettiğini, işveren vekillerine karşı tutum aldığını ileri sürerek işçinin davranışlarından kaynaklanan fesih nedenlerine dayanarak iş sözleşmesini sona erdirdiğini, sayıları 20.000 aşan metal işçisinin … … … ve … ve … gibi belli başlı sanayi kentlerinde en çok ihracat yapan işyerlerinde gösterdikleri demokratik tepkiye yasa dışı grev olarak nitelendirmenin olanaklı olmadığını, davalı işverenliğin işçilerin sendika seçme hakkı kullanmalarının kendilerine karşı bir saldırı olarak gördüklerini, işçilerin sadece sendika seçme haklarına saygı duyulmasını ve dayanışma aidatı ödeyerek istifa ettikleri sendikanın Toplu İş Sözleşmesinden yararlanmayı istediklerini, davalı işverenliğin dayanışma aidatı dilekçelerini kabul etmediklerini, alırken ………. temsilcileri ile birlikte alıp işçileri istifadan vazgeçmeye zorlayarak sendika seçme özgürlüğüne ilk müdahaleyi yaptıklarını, davalı işverenliğin işçileri ………. üye olmaya zorladıklarını, idari izinli işçilerin telefon mesajı ile işe çağırılıp misafir kartı bastırarak içeri alındıklarını ve işçilerden demokratik haklarını kullandığı için işverene hitaben özür dilekçesi yazmalarının istediklerini ve yazmayanların güvenlik görevlileri aracılığı ile dışarı çıkartıldığını, ertesi gün tekrar telefon mesajı ile işe çağırıldıklarını, davalı işverenliğin gerçeğe aykırı fesih nedenleri ürettiğini, …….. üyeliğinde ısrar eden tüm işçilere matbu fesih yazıları gönderdiğini, raporlamaların haftalık ve aylık periyotlarda usta başı tarafından yapılırken, sendika seçme özgürlüğünü kullanan işçilerin raporlama yapmamakla suçlandıklarını, ayrıca davalı iş yerinde 690 işçinin birlikte hareket ettiği halde bu işçiler içerisinde davacı ve arkadaşlarının iş sözleşmelerini sona erdirmesinin haklı gösterecek diğer işçilerin yapmayıp davacıların yapmış olduğu hiç bir tavır ve tutum olmadığını, davalı işverenliğin geri kalan işçilerle çalışabildiğine ve fesih yoluna başvurmaya gerek duymadığına göre işten atılan işçilerle çalışmaya devam etmesine fesih yazısındaki sebeplerin engel olmadığını, fesih yazısında her işçi için matbu hazırlanmış sebepler olduğunu, bu sebeplerin bir kısım işçi için geçerli ve haklı fesih nedeni olarak gözükmezken davacıların iş sözleşmesinin haklı nedenlerle sona erdirilmesinin fesih hakkının açık net kötüye kullanılması olduğunu, davalı işverenlikle sendika arasındaki ilişkinin organik bir bağa dönüştüğünü, işverenliğin sendika hakkına yapmış olduğu bu müdahalenin aynı zamanda çalışma hakkının da ihlali olduğunu belirterek yapılan feshin geçersizliğine davacının işe iadesine çalıştırılmayan süreye ilişkin olarak 4 aya kadar ücretinin sosyal hakları ile birlikte ödenmesine, feshin gerçek nedeni sendikal faaliyet olduğundan 6356 sayılı yasanın 25. maddesi gereğince işe iade tazminatının 1 yıllık ücretinden az olmayacak şekilde belirlenmesine karar verilmesini istemiştir.

B) DAVALI CEVABININ ÖZETİ:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davalı iş yerinin 10 yıldan beri iş yerinde yetki alarak toplu iş sözleşmesi görüşmelerini yürüten sendika ile huzur ve güven ortamında karşılıklı saygı çerçevesinde çalışmalarını yürüttüğünü, iş yerinde yetkili sendika ….. ile 30/12/2014 tarihinde imzalanmış 01/09/2014-31/08/2017 dönemini kapsayan toplu iş sözleşmesinin hala yürürlükte olduğunu, davalı şirketin davacı tarafın iddiasının aksine sendikal hak ve özgürlüklere son derece saygılı olduğunu, …….. Türkiye genelinde Aralık 2014 tarihinde imzaladığı toplu iş sözleşmesinin sağladığı hakları beğenilmediği bahanesi ile yine Türkiye çapında sendikal hareketlerin başladığını, 2015 ayı Mayıs ayında iş yerinde yetkili olan …. istifaların davalı şirkete bildirilmeye başlandığını, ………. üye olan bir kısım işçilerin şirket yöneticileri ile görüşerek işverenden parasal bir taleplerinin olmadığını, iş yerinde … …… istemediklerini bu nedenle sendika değiştirdiklerini ve iş vereninde ….. üye kaydında yardımcı olmasını istediklerini beyan ettiklerini, şirket yöneticilerinin de işçilerin istedikleri sendikaya üye olabileceklerini ancak 31/08/2017 tarihine kadar başka bir sendikanın yetki alamayacağını, şirket olarak iş ve üretimin aksamadığı sürece müdahil olmayacaklarını bildirdiğini, davalı şirket yöneticilerinin sendikal rekabetten kaynaklanan olaylara hiç bir şekilde müdahale etmediklerini, davalı işyerinde 18/06/2015 tarihinde 24:00-08:00 gece vardiyası çalışanlarınca sahur yemeği verilmediği gerekçesi ile eylem başlatıldığını ve iş yerinin işgal edildiğini, üretimin aksatıldığını, sahur yemeğinin de verilmediğinin gerçeği yansıtmadığını, daha önceki yıllarda olduğu gibi sahurda çorba ve sınırsız kahvaltı dağıtıldığını, ayrıca 18/06/2015 günlü …………… İş Mahkemesinin 2015/4 D.iş sayılı dosyasında tanık ifadeleri ve bilirkişi raporu ile iş yerinde sahur yemeğinin niteliği bahane edilerek işin durdurulduğunun ve yavaşlatıldığının ve bir kısım işçilerin iş yerini işgal ettiklerinin tespit edildiğinin ve….. Başsavcılığına müracaat ile aynı tarihte iş ve çalışma hürriyetinin ihlali ile şikayette bulunulduğunu ve bu dosyanın takipsizlikle sonuçlandığını ancak bu karara itiraz edildiğini, 19/06/2015 tarihinde ….. gönderilen yazı ile bu sendikasının iş yeri temsilcisi seçimini yaptıklarını ve seçilen iş yeri temsilcilerinin davalı şirkete faks yolu ile ulaştırıldığını ve 19/06/2015 tarihinde ……. üyesi olduğu ve tüm Avrupa’da örgütlü ……. davalı şirkete gönderdiği yazı ile sendikal özgürlüğün kısıtlandığının, …ve diğer sözleşmelere aykırı davrandığını ve bu durumun davalı şirketin yurt dışındaki müşteri ve tedarikçilerine de şikayet ettiği de bildirilerek müşteri kaybına uğrayacağı yolunda tehdit edildiğini, 18/06/2015 tarihinde başlayan eylemlerin daha sonraki süreçte devam ettirildiğini, işi yavaşlatma, çalışanları işi yavaşlatma konusunda baskı, üye olduğu sendikadan istifaya zorlama işvereni tehdit ve hakaret ile devam ettirilen eylem ve protestolarında bir kısım çalışanlar tarafından iş yerinde ve fabrika karşısında sürdürüldüğünü, 18/06/2015 tarihinden itibaren artan bir şekilde devam eden belirtilen eylemler sonucunda üretimin durma noktasına geldiğini ve üretim kaybının 240.798,48 Euro seviyesine ulaştığını, …. seçtiği temsilci ve diğer bazı üyelerin ….. temsilcilik odasına gelerek işverenden para isteyeceklerini vermediği takdirde yapılacak eylemlerde …. desteğini istediklerini belirtiklerini ve …. temsilcilerinin bu talebi reddettiklerini, olayların bu derece artması ve iş yeri huzurunun kalmaması, üretimin aksamaması için eylemci ve işin başından beri tehditte bulunan işi durdurma ile ilgili yeni eylemler organize eden gerek işveren ve gerekse çalışanlara hakaret eden, yapılan hesaplamalar sonucu işverene 30 günlük ücretleri karşılanamayacağı tutarda zarar veren 11 işçinin işine 11/07/2015 tarihinde son verilerek ilişiklerinin kesildiğini, 11/07/2015 tarihinden sonraki günlerde bir kısım çalışanların işi yavaşlatma, çalışan işçiler üzerinde baskı kurma ve tehdit etme eylemlerinin devam ettiğini, işverene ve vekillerine çok ağır hakaret ve tehdit sloganları atılmaya başlandığını, ihtar ve ikaza rağmen işi durduran, yavaşlatan bir kısım çalışanların üretim raporlarını tanzim etmeyi dahi reddettiklerini işverenin iş yerinde disiplinin tamamen ortadan kalktığını baskı ve tehditlerden bunalan işçilerin çalışamaz hale geldiği ortam nedeniyle 20/07/2015 günlü eylem ve protestoları organize eden 12 işçinin iş sözleşmesinin fesih edildiğini, olayların yaklaşık bir ay devam ettiğini ve üretimin aksadığını ve iş yeri huzurunun bozulduğunu ancak yine de iyi niyetle direnişçi işçileri işe davet ederek çalışma barışını tekrar tesis etmeye çalışan işveren ve yetkililerinin bu defa 20/07/2015 tarihinde 24:00-08:00 gece vardiyası çıkışında yeni ve daha vahim bir eylemle karşılaştıklarını, vardiyadan çıkan bir kısım çalışanların iş yerinden çıkmadığını, eylemin iş yeri işgaline dönüştüğünü, bu durumun tespiti amacıyla bu defa …..İş Mahkemesince 2015/..D. İş sayılı dosyası ile işyerinde tespit yaptırıldığını ve işçilerin toplu olarak iş yerini terk etmeyerek iş yerini işgal ettiklerinin üretimin durma noktasında geldiğinin ve bir takım işçilerin içeri girmiş olmasına rağmen üretim bölümünde kart basmayarak iş başı yapmadıklarının bilirkişi heyetince belirlendiğini, olayların doruk noktaya dayandığı 20/07/2015 tarihinde …. C. Başsavcılığına müracaat ile konut dokunulmazlığının ihlali ve tahliye talepli şikâyette bulunulduğu bu süreç boyunca …. üye eylemci işçilerin devamlı olarak işe davet edildiğini, gelip çalışmak isteyenlerin iş başı yaparak çalışmalarını sürdürdüğünü, ancak sendikaca dağıtılan kırmızı şapka ile sendika üyesi oldukları bariz olan ve çalışmak isteyenler hakkında hiç bir işlem yapılmadığını, 22/07/2015 tarihinde ……Noterliğinin 13118 yevmiye nolu tespiti ile üçlü vardiya düzeninde çalışan şirketin tek vardiya ile çalışmasını sürdürdüğünü, ham madde ve enerji ile ilgili bir sıkıntı olmadığı halde 16/24-24/08 vardiyalarında çalışma olmadığının açıkça ortaya çıktığının, 20/07/2015 tarihinden 27/07/2015 tarihine kadar iş yerini işgal eden, işçilerin eylemlerine son vermelerinin sabır ve iyi niyetle beklendiğini, iş kaybı göz ardı edilmiş ise de, eylemlerin bir hafta boyunca devam ettirilmesi ve bu süreçte devamlı olarak iş veren ve yetkililer ile çalışanlara hakaret ve tehditlerin devam etmesi üzerine, bu defa kolluk kuvvetlerince direnişçi işçilerin fabrika sahası dışına çıkarıldığını, iş yeri işgali ve direnişine katılan 280 den fazla işçiden davacı ve arkadaşları gibi eyleme son vermeyen, eylemde aktif rol oynayarak diğer işçi ve çalışanların üzerinde baskı kuran sadece 78 işçinin iş sözleşmesinin iş kanunu 25/2 ve 6356 sayılı yasanın 70. Maddesine dayanılarak tazminatsız ve ihbarsız olarak sonlandırıldığını, kolluk kuvvetlerince tahliye edilen işçilerden iş akdi fesih edilmeyenlere idari ücretli izin verildiğini, bu işçilerle ilgili işlem yapılmadan önce davalı şirket yetkililerinin tüm iyi niyet çabaları ile işe davet edildiğini ve 26/07/2015 ve 27/07/2015 tarihlerinde Noter huzurunda beyanlarının alındığını ve büyük çoğunluğu işten çıkartılan arkadaşları tekrar işe alınmadan çalışmayacaklarını ifade ederek iş yerini terk ettiklerini, bu süre içinde iş başı yapmayan işçilerin istifa iradeleri açıkça ortaya çıktığı için noter huzurundaki beyan ve iradeleri karşısında işten çıkışlarının verilmek zorunda kaldığı, dava dilekçesinde belirtildiği üzere davacının mayıs 2015 tarihinde ……. istifa ederek diğer sendikaya üye olduğunu ve bu durumun davalı şirketçe bilinmesine rağmen davacının yasa dışı eylemlere katılarak iş yerinde üretimi durdurma noktasına gelinceye kadar sendika seçme hakkına müdahalede bulunulmadığını, söz konusu iş yerinde gösterilen tepkinin iddianın aksine demokratik bir tepki değil tam tersine iş yerine zarar verme amacına yönelik yasa dışı bir eylem olduğunu, iş verenin yönetim hakkının eşit işlem borcu ile sınırlandırıldığı iddiasının doğru olmadığını, belirli sınırlar içerisinde doğru olan bu ilkenin davalı şirket tarafından davalı ve arkadaşlarına sonuna kadar uygulandığını, eyleme katılarak üretimi aksatan, aksatmaları konusunda çalışanları tehdit eden çalışanlara aynı uygulamanın eksiksiz yapıldığını, direnişi yaparak iş yerini işgal eden 280 den fazla çalışan içinde davacının iş akdi feshinin yönetim hakkının eşit kullandığının tam bir göstergesinin olduğunu, direnişi işgale baskı ile tehditle ve zorla katılmak zorunda kalan çalışanların iyi niyeti dikkate alınarak iş akitlerine son verilmediğini bu şekilde olan işçilerin hangi sendikaya üye olduklarına bakılmaksızın halen iş yerinde çalışmalarını sürdürdüklerini belirterek tüm bu nedenlerle haksız davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

C) YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, Anayasa’nın ”Grev ve Lokavt” başlığını taşıyan 54.maddesinde, ”Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde işçilerin grev hakkına sahiptirler. Bu hakkın kullanılmasını ve işverenin lokavta başvurmasının usul ve şartları ile kapsam ve istisnaları kanunda düzenlenir. Grev hakkı ve lokavt iyi niyet kurallarına aykırı tarzda toplum zararına ve milli serveti tahrip edecek şekilde kullanılamaz. Grev ve lokavtın yasaklanabileceği veya ertelenebileceği haller ve iş yerleri kanun ile düzenlenir” düzenlemesinin yer aldığı, 2010 yılında yapılan referandum ile maddenin ”siyasi amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, iş yeri işgali, işi yavaşlatma, verimi düşürme ve diğer direnişler yapılamaz” şeklindeki 7.fıkrasının yürürlükten kaldırıldığı, Genişletilmiş Avrupa Sosyal Şartının 5.maddesinde, ”akit taraflar, çalışanların ve çalıştırılanların ekonomik ve sosyal çıkarlarını korumak için, yerel, ulusal ve uluslar arası örgütler kurmak ve bu örgütlere üye olma özgürlüğünü sağlamak veya geliştiren ek amacı ile ulusal mevzuatın bu örgütü zedelemesini veya zedeleyici biçimde uygulanmasını önlemeyi taahhüt eder” kuralının olduğunu ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Türkiye’ye ilişkin kararlarında şartın ilgili hükümlerini de uyguladığı, Sendika Özgürlüğü ve Örgütlenme Hakkının Korunması hakkında 87 sayılı sözleşmenin 11.maddesinde benzer şekilde örgütlenme hakkının korunacağından söz edildiği, …. 98 sayılı Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Sözleşmesi’nin 1.maddesine göre ”İşçiler çalışma hususunda sendika hürriyetine halel getirmeye matuf her türlü fark gözetici harekete karşı tam bir himayeden faydalanacaktır. Böyle bir himaye bilhassa bir işçinin çalıştırılmasını, bir sendikaya girmemesi veya bir sendikadan çıkması şartına tabi kılmak; bir sendikaya üye olmayı yahut çalışma saatleri dışında veya işverenin muvaffaktı ile çalışma saatlerinde sendika faaliyetlerine iştirak etmesinden dolayı bir işçiyi işinden çıkartmak veya başka suret ile onu izrar etmek; maksatları güden hareketlere müteallik hususlarda uygulanacaktır” şeklinde kurallara yer verildiği belirtilerek konuyla ilgili Anayasal ve uluslar arası düzenlemeler açıklanmıştır.
Mahkemece, işyerinde Mayıs 2015 döneminde başlayan sendika üyeliğinden toplu istifalardan ve ….. üyeliklerden söz edilmiş, 11/07/2015 tarihinde sendika temsilciliğine seçilen 11 işçinin iş sözleşmelerinin işverence feshedildiği buna tepki olarak davacıların ve iş yerinde çalışan diğer bir kısım işçilerin iş yerinde mesai saatleri dışında yemek ve çay molalarında ve işe giriş ve çıkış saatlerinde üretimi aksatmadan alkışlı ve sloganlı protestolarda bulundukları, 20/07/2015 tarihinde işveren tarafından bu eylemlerde öncülük ettiği tespit edilen ve yine ….’na üye olanlardan 12 kişinin bu sebeplerle iş akdinin feshedilmiş olduğu, bu durumu da protesto etmek ve işten çıkartılan arkadaşlarının yeniden işe iadelerini sağlamak için davacılar ve bir kısım çalışanların yemek ve çay molalarında, işe giriş ve çıkış saatlerinde işi ve üretimi aksatmayacak şekilde alkışlı ve sloganlı protestolarda bulundukları ancak iş yerinde yine aynı şekilde baskıların devam etmesi ve işten çıkartılan çalışanların işe iade edilmemesi ve kendilerinin de bu sebeple işten atılma baskısı altında olmaları ve bu korku içinde bulunmaları nedeni ile 20/07/2015 tarihinden 26/07/2015 tarihine kadar iş yerinde diğer çalışan işçileri ve üretimi engellemeyecek ve aksatmayacak şekilde üretim bölümleri dışındaki alanlarda oturarak çalışmadan bekleme şeklinde oturma eylemi yaptıkları, bu eylemin 6 gün sürdüğü, bu eylem sürecinde işverenin eyleme katılanların cep telefonlarına SMS göndererek idari izinli olduklarını belirterek eylemlerini sona erdirip işe başlamaları yönünde talepte bulunduğu, eyleme katılan çalışanların eyleme katılmayıp çalışmaya devam eden kişilere herhangi bir baskı ve müdahalede bulunmadıkları, 26/07/2015 tarihinde iş yerine çağrılan kolluk kuvvetleri tarafından eylem yapan kişilerin çıkartılarak eylemin sonlandırıldığı daha sonrasında işveren tarafından eyleme katılan sendikalı çalışanların cep telefonlarına SMS gönderilerek tekrar işe devam etmeleri hususunda görüşmek üzere iş yerine çağrıldıkları, iş yerine gelenlerin normal personel kartı ile giriş yaptırılmayarak güvenlik görevlileri tarafından misafir bölümünden içeri alındıkları, yapılan görüşmelerde bir kısım çalışanın işten atılan arkadaşlarının işe iade edilmeleri halinde ve kendilerine sendikal baskı uygulanmaması durumunda işe başlayabileceklerini belirtmeleri üzerine bu kişilerin güvenlik görevlileri çağrılarak iş yeri alanı dışına çıkartıldıkları ve bu şekilde iş sözleşmelerinin sona erdirildiği, eylemin sona erdiği gün 76 kişinin işten çıkartıldığı daha sonrasında bu eyleme katılmaları nedeni ile….. üyesi 242 kişinin iş akitlerinin sona erdirildiği işe başlatılan kişilerin işe başlamalarından kısa bir süre sonra Birleşik Metal İş Sendikası’ndan istifa ettikleri ve çoğunluğunun tekrar iş yerinde örgütlü önceki sendikaları olan …. geçiş yaptıkları …. üyesi olup çalışan kişi sayısının 2-3 kişi ile sınırlı kaldığı açıklanmış ve yapılan eylemin barışçıl nitelikte toplu eylem olarak demokratik hakkın kullanılması niteliğinde olması nedeni ile ayrıca işverenin yapılan fesihte eşit davranma borcuna aykırı ve keyfi davranması ve tutarlı davranmaması nedenleri ile yapılan feshin haklı ve geçerli nedene dayanmadığı kanaatine varılmıştır. İşveren tarafından yapılan fesih iş yerinde …..’nda yapılan istifalar sonrası işçilerin toplu olarak …..’na üye olmaları ve bu sendika’nın iş yerinde örgütlenemeye çalışması ve işverenin de iş yerinde farklı bir sendika istememesi ve ….’na üye olan işçilerin iş akitlerinin feshedilmesi nedeni ile tamamen işçilerin istedikleri sendikaya üye olma sendika seçme özgürlüğü ve örgütlenme hakkına engel olmak amacı ile sendikal nedenler ile iş akitlerini feshettiği kanaatine varılarak feshin geçersizliğinin tespiti ile 6356 sayılı yasa 25/5 maddesi gereğindeki düzenleme gereğince davacının başvurusu ve işverenin işe başlatması ve ya başlatmaması şartına bağlı olmaksızın ödenmesi gereken tazminat miktarının 1 yıllık brüt ücret tutarında belirlenmesine karar verilmiştir.

D) TEMYİZ:
Kararı yasal süresi içinde davalı vekili temyiz etmiştir.

E) GEREKÇE:
Davalıya ait işyerinde 30/12/2014 tarihinde işyerinde örgütlü olan …. ile bağıtlanan 01/09/2014 ? 31/08/2017 tarihleri arasında yürürlükte olan toplu iş sözleşmesi mevcuttur.

İşyerinde Mayıs 2015 döneminde bazı işçilerin …… istifa ederek ….. üye oldukları bu arada işyerinde uygulanmakta olan toplu iş sözleşmelerinden yararlanmak için dayanışma aidatı dilekçesi verdikleri dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
….. üye olan işçilerin işyerinde seçim yapmak suretiyle işyeri sendika temsilcilerini seçmeleri ve örgütlenme aşamalarında bu kişilerin işveren ve diğer çalışanlar tarafından muhatap alınmalarını istemeleri demokratik bir hakkın kullanımı niteliğindedir. Temsilci olarak seçilen 11 işçinin iş sözleşmesinin işverence feshinin haklı nedene dayandığı yönteminde kanıtlanamamıştır. Dairemizce yapılan değerlendirmede salt temsilci seçilen işçilerin iş sözleşmelerinin 18/06/2015 tarihindeki toplu eylem sebebiyle feshedilmesi geçerli nedene dayanmadığı gibi, fesihlerin sendikal nedenle yapıldığı bu açıdan işyeri sendika temsilcisi seçilen işçiler bakımından mahkemece verilen kararların yerinde olduğu kabul edilmiştir.

Öte yandan, dosya içeriğine göre işyerinde 690 civarında işçinin toplu eylemlere katıldığı ileri sürülmesine rağmen 240 civarında işçinin iş sözleşmesi değişik nedenlerle feshedilmiş olup, toplu eylem nedenine dayalı fesihler bakımından davalı işverence eşit davranma borcuna aykırı davranıldığı anlaşılmaktadır. Davalı işveren, eyleme katılan tüm işçiler arasında davacı işçinin eyleme katılarak üretimi aksatan, aksatmaları konusunda çalışanları tehdit eden ve eylemleri yönlendiren konumunda olduğunu yöntemince kanıtlayamamıştır. Bu itibarla toplu eylem nedenlerine dayalı olarak işverence yapılan feshin haklılığından söz edilmesi mümkün değildir. Ancak işverenin eşit davranma borcuna aykırı davranması, geçerli nedeni ortadan kaldırmamaktadır. Sendikal neden ve geçerli neden yönlerinden gerekli araştırma yapılmalıdır. Yukarıdaki paragrafta sözü edilen 11 işçi dışında kalan davacı işçiler bakımından feshin geçerli nedene dayanıp dayanmadığı ve dahi sendikal nedenin varlığı noktasında yapılan inceleme ve değerlendirmeler yeterli değildir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, davalı işyerinde çalışan sayısı, her iki sendikaya üye olan ve üyelikten istifa eden işçi sayıları, dayanışma aidatı dilekçesi veren işçilerin sayısı, halen işyerinde….. üye işçi olup olmadığı gibi hususlar değerlendirilmelidir. İşverenin yaptırmış olduğu mahkeme ve noter tespitleri ile işçilere gönderilen SMS yazıları ve tanık beyanları dikkate alınarak, işveren tarafından işçilerin sendika seçme özgürlüğüne müdahale edip etmediği belirlenmelidir. İşverence işçilerin sendikal özgülüklerine müdahalede bulunulmadığı belli bir sendika yararına veya aleyhine bir tutum izlenmediği belirlenirse, aşağıda belirtilen fesih nedenlerine göre geçerli nedenin mevcut olup olmadığı ortaya konulmalıdır. İşverenin sendikayı seçme özgürlüğüne çeşitli yöntemlerle doğrudan veya dolaylı olarak müdahalede bulunduğu belirlendiğinde, kural olarak işçilerin buna karşı toplu eylem hakkının varlığından söz edilebilir. Ancak işverence işçilerin belli bir sendikaya üye olma veya olmama noktasında yönlendirdiğini tespiti halinde dahi, işçilerin buna karşı tepkilerini barışçıl ve demokratik bir biçimde ortaya koyup koymadıkları değerlendirilmeli ve ölçülü şekilde kullanılıp kullanılmadığı ele alınmalı sonucuna göre feshin geçerli olup olmadığı belirlenmelidir.
Dosyaların çoğunluğunda 03/08/2015 tarihinde işçiye yapılan bildiriminde, 20-26 07/2015 tarihlerinde yapılan ve kolluk güçleri tarafından sona erdirilen toplu işgale katılınmasına rağmen iş sözleşmesinin feshedilmeyerek ücretli idari izne çıkarıldıkları, iş başı yapmaları gereken günde gelmelerine rağmen daha önce işten çıkarılmış olan arkadaşlarının geri alınması kaydıyla iş başı yapabileceklerini söyledikleri ve işyerini terk ettikleri açıklaması yer almaktadır. Bu savunma şekline göre öncelikle iş sözleşmesinin sona erme biçimi belirlenmeli ve işe iade davası açma ön koşullarından olan işveren feshinin mevcut olup olmadığı ortaya konulmalıdır. İşveren feshinin varlığı kabul edildiği taktirde işçiye yapılan bildirimde geçen yönlerden dosya içindeki deliller değerlendirilmeli ve feshin haklı ya da geçerli nedene dayanıp dayanmadığı belirlenmelidir. Davalı işveren, işyerinde 20-26/07/2015 tarihleri arasında yapıldığını ileri sürdüğü toplu eyleme dayalı olarak iş sözleşmesini feshetmediği halde mahkemece, işçilerin demokratik toplu eylem hakkından söz edilerek karar verilmesi hatalıdır. Yine kararda yer alan, toplu eyleme dayalı olarak idari izin verilen işçilerin daha sonra da aynı toplu eylem sebebiyle çıkarıldıkları yönündeki gerekçe de tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarını karşılamamaktadır.

Seri halde yargılaması yapılan dosyaların bazılarında fesih tarihleri 20/07/2015 olup, işçilerin 11/07/2015 tarihinde mesai saatleri içinde toplu eyleme katılarak çalışan sendika temsilcileri ile işveren yetkililerine hakaret içeren sloganlar atmaları, üretimi yavaşlatmaları, yavaşlatılması yönünde diğer çalışanlara baskı uygulamaları, bu yolla maddi manevi zarara neden olunması, tüm uyarılara rağmen iş raporlarının doldurulmaması ve çalışma barışının bozulması gibi nedenlere dayanılmıştır. Mahkemece, feshe konu edilen maddi vakıalar yönünden dosyadaki delil durumuna göre ayrı ayrı değerlendirme yapılmamıştır.

Aynı mahkemece karara bağlanan ve Dairemizce aynı gün temyiz incelemesine konu olan bazı dosyalarda ise işverence işçiye bildirilen fesih yazısında çeşitli tarihlerdeki devamsızlık nedenine dayanılmıştır. Sözü edilen dosyalarda da mahkemece demokratik toplu eylem hakkından söz edilerek karar verilmiş, devamsızlık iddialarına dair tarafların delilleri değerlendirilmemiştir.

Görüldüğü üzere davalı işveren işçilere yönelik olarak farklı tarihlerde birbirinden çok farklı fesih nedenlerine dayanarak fesih yoluna gitmiştir. Feshe konu olayların bazılarıyla ilgili olarak işverence mahkemeden tespit talebinde bulunulmuş ve noter tespiti işlemleri yaptırılmıştır.

Mahkemece her bir davacı işçi bakımından fesih nedenine göre değerlendirme yapılmamıştır. Her bir davacı işçi bakımından fesih nedeni ile bağlı kalınarak öncelikle iddiaya konu fesih yönünden deliller değerlendirilmeli, varsa eylemin barışçıl ve demokratik olup olmadığı, davacı işçi eyleme katılmışsa eylemin süresi belirlenmek suretiyle ölçülü biçimde kullanılıp kullanılmadığı değerlendirmeye alınmalıdır. Fesih bildiriminde zarar iddialarına dayanılmışsa, gerekirse bu yönde deliller değerlendirilmek suretiyle sonuca gidilmelidir. Devamsızlığa ve davranışa dayanan fesih nedenleri bakımından da deliller ayrıca değerlendirilmelidir. Tanık beyanları da her bir dava özelinde davacıya özgü fesih nedeni yönünden ele alınmalıdır. Dosya kapsamına göre her bir fesih nedeni ve delil durumuna göre iç hukuk ve uluslararası hukuk yönlerinden somut olaya özgü değerlendirme yapılmalıdır. Mahkemece eksik incelemeyle karar verilmesi hatalı olup kararın bu yönden bozulması gerekmiştir.

F) HÜKÜM:
Yukarıda açıklanan gerekçe ile; temyiz olunan kararın BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 17/03/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak: Yargıtay-9. Hukuk Dairesi-E. 2016/7873-K. 2016/6349-T. 17.03.2016

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/isvereniniz-hangi-sendikaya-uye-olacaginiza-karar-verebilir-mi/feed/ 0
Yaşlılık Aylığı Almak İçin İşten Ayrılıp Başka Bir İşyerinde Çalışan Kişi, Tazminat Talep Edebilir mi? https://www.muhasebenews.com/yaslilik-ayligi-almak-icin-isten-ayrilip-baska-bir-isyerinde-calisan-kisi-tazminat-talep-edebilir-mi/ https://www.muhasebenews.com/yaslilik-ayligi-almak-icin-isten-ayrilip-baska-bir-isyerinde-calisan-kisi-tazminat-talep-edebilir-mi/#respond Tue, 13 Feb 2018 05:00:47 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=17733 KONU: Davacının İş Akdinin Feshinden Sonra Başka Bir İşyerinde Çalışmaya Başlaması, Feshin Emeklilik Nedeniyle Yapıldığı Ve Davacının Kıdem Tazminatına Hak Kazanması Durumunu Etkilemeyecektir.

İLGİLİ KANUN MADDELERİ:
4857/md.5,26,28,31,32,41,120

(818/md.125)
6098/md.146
1475/md.14
5521/md.7

Davacı, kıdem tazminatı ile izin ücreti, fazla mesai ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

A) DAVACI TALEBİNİN ÖZETİ:
Davacı vekili, davacının yaş şartı hariç 15 yıl çalışmış olmak ve 3600 gün prim ödemek şartlarını gerçekleştirdiği için emeklilik nedeniyle iş akdini haklı olarak feshettiğini, davacının yıllık izinlerini kullanmadığını ve kullanmadığı bu izinlerin ücretlerinin ödenmediğini ileri sürerek, kıdem tazminatı ile izin ücreti ve fazla çalışma ücreti alacaklarını talep etmiştir.

B) DAVALI CEVABININ ÖZETİ:
Davalı vekili, davacının iş akdini feshettikten üç gün sonra başka bir işyerinde çalışmaya başladığını, bunun davacının amacının emeklilik olmadığını açıkça gösterdiğini, davacının başka bir işyerinde çalışmak için iş akdini feshettiğini ve kıdem tazminatına hak kazanmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

C) YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ VE YARGILAMA SÜRECİ:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının iş akdini feshettikten üç gün sonra başka bir işyerinde çalışmaya başladığı, bunun davacının amacının emeklilik olmadığını açıkça gösterdiği, davacının başka bir işyerinde çalışmak için iş akdini feshettiği ve kıdem tazminatına hak kazanmadığı, davacının bir kısım izinlerini kullanmadığı ve bu kullanılmayan izin ücretlerinin fesih esnasında ödenmediği, davacının fazla çalışma yapmasına rağmen karşılığının ödenmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

D) TEMYİZ:
Kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir.

E) GEREKÇE:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-İş sözleşmesinin işçi tarafından yaşlılık aylığı tahsisi amacıyla feshedilip feshedilmediği ve buna göre kıdem hakkının doğup doğmadığı konularında taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.

4857 sayılı İş Kanununun 120’nci maddesi yollamasıyla, halen yürürlükte olan 1475 sayılı Yasanın 14’üncü maddesinin birinci fıkrasının dördüncü bendinde, işçinin bağlı bulunduğu kurum veya sandıktan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı yahut toptan ödeme almak amacıyla ayrılması halinde, kıdem tazminatına hak kazanılabileceği hükme bağlanmıştır. O halde anılan hüküm uyarınca, fesih bildiriminde bulunulabilmesi için işçinin bağlı bulunduğu kurum veya sandıktan yaşlılık, emeklilik, malullük ya da toptan ödemeye hak kazanmış olması şarttır. Bundan başka işçinin bağlı bulunduğu kurum ya da sandığa bahsi geçen işlemler için başvurması ve bu yöndeki yazıyı işverene bildirmesi gerekir. Böylece işçinin yaşlılık, emeklilik, mamullük ve toptan ödeme yönlerinden bağlı bulunduğu mevzuata göre hak kazanıp kazanmadığı denetlenmiş olur. Öte yandan işçinin, sosyal güvenlik anlamında bu hakkı kazanmasının ardından, ilgili kurum ya da sandığa başvurmaksızın kıdem tazminatı talebiyle işyerinden ayrılması ve bu yolla hakkın kötüye kullanılmasının önüne geçilmiş olur. İşçi tarafından bağlı bulunduğu kurum ya da sandıktan tahsise ya da tahsis yapılabileceğine dair yazının işverene bildirildiği anda işverenin kıdem tazminatı ödeme yükümü doğar. Faiz başlangıcında da bu tarih esas alınmalıdır.

Dairemizce daha önce verilen kararlarda, derhal yapılan fesihlerde henüz ihbar tazminatı ödenmemişken ve yine ihbar öneli süresi içinde işçinin emeklilik için başvurması durumu, işçinin emeklilik suretiyle feshi olarak değerlendirilmekteydi. Bu halde işçi ihbar tazminatına hak kazanamaz ise de, kamu kurumları bakımından kıdem tazminatı hesabında daha önce borçlanmış olduğu askerlik süresinin dikkate alınması gerekmekteydi. Kamu kurumu işyerleri bakımından askerlik borçlanmasının kıdem tazminatına yansıtılması noktasında işçi lehine olarak değerlendirilebilecek bu husus, işçinin ihbar tazminatına hak kazanamaması sebebiyle de işçinin aleyhinedir. Dairemizin, derhal feshin ardından önel içinde işçinin emeklilik için dilekçe vermesi halinde, feshin işçi tarafından gerçekleştirildiği görüşü, işe iadeyle ilgili iş güvencesi hükümleri de dikkate alındığında 4857 sayılı İş Kanununun sistematiğine uygun düşmemektedir. Gerçekten açıklanan çözüm tarzında işveren feshi yerine işçinin emeklilik sebebiyle feshine değer verildiğinden, işçi iş güvencesinden de mahrum kalmaktadır. Bu nedenle, işverenin derhal feshinin ardından, işçinin ihbar tazminatı ödenmediği bir anda yaşlılık aylığı için tahsis talebinde bulunmasının işveren feshini ortadan kaldırmayacağı düşünülmektedir. Dairemizce, konunun bütün yönleriyle ve yeniden değerlendirilmesi sonucu, işverence yapılan feshin ardından ve henüz ihbar tazminatı ödenmediği bir sırada işçinin emeklilik için başvurusunun işçinin emeklilik sebebiyle feshi anlamına gelmeyeceği sonucuna varılmıştır.

4447 sayılı Yasanın 45’inci maddesi ile 1475 sayılı Yasanın 14’üncü maddesinin birinci fıkrasına (5) numaralı bent eklenmiştir. Anılan hükme göre, işçinin emeklilik konusunda yaş hariç diğer kriterleri yerine getirmesi halinde kendi isteği ile işten ayrılması imkânı tanınmıştır. Başka bir anlatımla, sigortalılık süresini ve pirim ödeme gün sayısını tamamlayan işçi, yaş koşulu sebebiyle emeklilik hakkını kazanamamış olsa da, anılan bent gerekçe gösterilmek suretiyle işyerinden ayrılabilecek ve kıdem tazminatına hak kazanabilecektir. Ancak, işçinin işyerinden ayrılmasının yaş hariç emekliliğe dair diğer kriterleri tamamlaması üzerine çalışmasını sonlandırması şeklinde gelişmesi ve bu durumu işverene bildirmesi gerekir.

Somut olayda, davacının emeklilik nedeniyle iş akdini feshettiği tarih itibariyle, 15 yıl çalışmış olmak ve 3600 gün prim ödemek şartlarını gerçekleştirdiği açıkça anlaşılmıştır. Yukarıdaki ilke kararımızda da açık bir şekilde ifade edildiği üzere, 15 yıl çalışmış olmak ve 3600 gün prim ödemek şartlarının gerçekleştirilmiş olması durumunda iş akdi işçi tarafından feshedilebilecek ve iş akdini fesheden işçi kıdem tazminatı alacağına hak kazanacaktır. Davacının iş akdinin feshinden sonra başka bir işyerinde çalışmaya başlaması, feshin emeklilik nedeniyle yapıldığı ve davacının kıdem tazminatına hak kazanması durumunu etkilemeyecektir.

Sonuç olarak, mahkemece kıdem tazminatı talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçe ile reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

3-Taraflar arasında, işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda da uyuşmazlık bulunmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliği”ni ortadan kaldırır.

Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.

Diğer bir anlatımla zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp, istenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır.

Hemen belirtmelidir ki, gerek İş Kanununda, gerekse Borçlar Kanununda, kıdem ve ihbar tazminatı alacakları için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir.

Uygulama ve öğretide kıdem tazminatı ve ihbar tazminatına ilişkin davalar, hakkın doğumundan itibaren, eski 818 sayılı Borçlar Kanununun 125’inci maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren yeni 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146’ıncı maddesinde de genel zamanaşımı 10 yıl olarak belirlenmiştir.
Tazminat niteliğinde olmaları nedeni ile sendikal tazminat, kötü niyet tazminatı, işe başlatmama tazminatı, 4857 sayılı İş Kanununun; 5’inci maddesindeki eşit işlem borcuna aykırılık nedeni ile tazminat, 26/2 maddesindeki maddi ve manevi tazminat, 28’inci maddedeki belgenin zamanında verilmemesinden kaynaklanan tazminat, 31/son maddesi uyarınca askerlik sonrası işe almama nedeni ile öngörülen tazminat istekleri on yıllık zamanaşımına tabidir.
Bu noktada, zamanaşımı başlangıcına esas alınan kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı hakkının doğumu ise, işçi açısından hizmet akdinin feshedildiği tarihtir.

Zamanaşımı, harekete geçememek, istemde bulunamamak durumunda bulunan kimsenin aleyhine işlemez. Bir hakkın, bu bağlamda ödence isteminin doğmadığı bir tarihte, zamanaşımının başlatılması hakkın istenmesini ve elde edilmesini güçleştirir, hatta olanaksız kılar.

İşveren ve işçi arasındaki hukuki ilişki iş sözleşmesine dayanmaktadır. İşçinin sözleşmeye aykırı şekilde işverene zarar vermesi halinde, işverenin zararının tazmini amacı ile açacağı dava da tazminat niteliğinde olduğundan on yıllık zaman aşımına tabidir.

4857 sayılı Kanundan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunun 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacakları ise 818 sayılı Borçlar Kanununun 126/1 maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir. 01.06.2012 tarihinden sonra yürürlüğe giren 6098 Sayılı TBK.’un 147. Maddesi ise ücret gibi dönemsel nitelikte ödenen alacakların beş yıllık zamanaşımına tabi olacağını belirtmiştir.

Kanundaki zamanaşımı süreleri, 6098 Sayılı TBK 148. Maddesi gereğince tarafların iradeleri ile değiştirilemez.
İş sözleşmesi devam ederken kullanılması gereken ve iş sözleşmesinin feshi ile alacak niteliği doğan yıllık izin ücreti alacağının zamanaşımı süresinin fesih tarihinden başlatılması gerekir (HGK. 05.07.2000 gün ve 2000/9-1079 E, 2000/1103 K).

Sözleşmeden doğan alacaklarda, zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihten başlar. (TBK. m. 149(818.BK.128). Türk Borçlar Kanununun 117’inci maddesi uyarınca, borcun muaccel olması, ifa zamanının gelmiş olmasını ifade eder. Borcun ifası henüz istenemiyorsa muaccel bir borçtan da söz edilemez.

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 151’inci maddesinde zamanaşımının nasıl hesaplanacağı belirtilmiştir. Bu maddenin birinci fıkrası, zamanaşımının alacağın muaccel olduğu anda başlayacağı kuralını getirmiştir(818 sayılı BK.128). Aynı yönde düzenleme 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 151 inci maddesinde yer almaktadır.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 152. maddesi gereğince, asıl alacak zaman aşımına uğradığında faiz ve diğer ek haklar da zamanaşımına, uğrar. Diğer bir deyişle faiz alacağı asıl alacağın tabi olduğu zamanaşımına tabi olur(818 sayılı BK.131).

Türk Borçlar Kanunu’nun 154. maddesi (818 Sayılı BK 133/2) uyarınca, alacaklının dava açmasıyla zamanaşımı kesilir. Ancak zaman aşımının kesilmesi sadece dava konusu alacak için söz konusudur.

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 153/4 maddesinde “Hizmet ilişkisi süresince, ev hizmetlilerinin onları çalıştıranlardan olan alacakları için” zamanaşımının işlemeyeceği ve duracağı belirtilmiştir. Bu maddenin iş sözleşmesiyle bağlı her kişiye uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Hizmetçiden kastedilen, kendisine ev işleri için ücret ödenen, iş sahibiyle aynı evde yatıp kalkan, aileden biriymiş gibi ev halkı ile sıkı ilişkileri olan kimsedir(818 sayılı BK. Mad.132).
6098 Sayılı TBK 154. Maddesinde (818 sayılı BK. 133) zamanaşımını kesen nedenler gösterilmiştir. Bunlardan borçlunun borcunu ikrar etmesi (alacağı tanıması), zamanaşımını kesen nedenlerden biridir. Borcun tanınması, tek yanlı bir irade bildirimi olup; borçlunun, kendi borcunun devam etmekte olduğunu kabul anlamındadır. Borç ikrarının sonuç doğurabilmesi için, eylem yeteneğine ve malları üzerinde tasarruf yetkisine sahip olan borçlunun veya yetkili kıldığı vekilinin, bu iradeyi alacaklıya yöneltmiş bulunması ve ayrıca zamanaşımı süresinin dolmamış olması gerekir. Gerçekte de borç ikrarı, ancak, işlemekte olan zamanaşımını keser; farklı anlatımla zamanaşımı süresinin tamamlanmasından sonraki borç ikrarının kesme yönünden bir sonuç doğurmayacağından kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır.
Aynı maddenin 2.fıkrası uyarınca, dava açılması veya icra takibi yapılması zamanaşımını kesen nedenlerdendir. Kanunun 156. maddesi ise, zamanaşımının kesilmesi halinde yeni bir sürenin işlemesi gerektiğini açıkça belirtmiştir. Madde açıkça düzenlemediğinden ihtiyati tedbir istemi ile mahkemeye başvurma veya işçilik alacaklarının tespiti ve ödenmesi için Bölge Çalışma İş Müfettişliğine şikâyette bulunma zamanaşımını kesen nedenler olarak kabul edilemez. Ancak işverenin, şikâyet üzerine Bölge Çalışma Müdürlüğünde alacağı ikrar etmesi, zamanaşımını keser.

Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.

Zamanaşımı, dava devam ederken iki tarafın yargılamaya ilişkin her işleminden ve hâkimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden işlemeye başlar ve kesilmeden itibaren yeni bir süre işler.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 155. maddesi hükmü, “Zamanaşımı müteselsil borçlulardan veya bölünemeyen borcun borçlularından birine karşı kesilince, diğerlerine karşı da kesilmiş olur.” kuralını içermektedir. Bu maddeye göre, müteselsil borçlulardan birine karşı zamanaşımının kesilmesi diğer müteselsil borçlulara karşı da zamanaşımını keser. (818 sayılı BK. Mad.134)

Türk Borçlar Kanununun 160. maddesinde (818 Sayılı BK 139), zamanaşımından feragat düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre, borçlunun zamanaşımı defini ileri sürme hakkından önceden feragati geçersizdir. Önceden feragatten amaç, sözleşme yapılmadan önce veya yapılırken vaki feragattir. Oysa daha sonra vazgeçmenin geçersiz sayılacağına ilişkin yasada herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. O nedenle borç zamanaşımına uğradıktan sonra borçlu zamanaşımı defini ileri sürmekten feragat edebilir. Zira, burada doğmuş bir defi hakkından feragat söz konusudur ve hukuken geçerlidir. Bu feragat; borçlunun, ileride dava açılması halinde zamanaşımı definde bulunmayacağını karşılıklı olarak yapılan feragat anlaşmasıyla veya tek yanlı iradesini açıkça bildirmesiyle veyahut bu anlama gelecek iradeye delalet edecek bir işlem yapmasıyla mümkün olabileceği gibi, açılmış bir davada zamanaşımı definde bulunmamasıyla veya defi geri almasıyla da mümkündür.

5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7’nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447 inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir.
Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def’i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319 uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin iler sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir.

Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir.

Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içince cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir.

1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz.
Zamanaşımı definin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi de mümkündür (Yargıtay HGK. 04.06.2011 gün 2010/ 9-629 E. 2011/ 70. K.).

Somut olayda, dava dilekçesinin incelenmesinde davanın türünün kısmi dava olduğu açıkça anlaşılmıştır.
Davalı, ıslaha karşı süresinde ve usulüne uygun bir şekilde zamanaşımı definde bulunmuştur.
Mahkemece, ıslaha karşı ileri sürülen zamanaşımı defi konusunda bir değerlendirme yapılmamıştır.
Talep edilen fazla çalışma ücreti alacağının hesaplama dönemi nazara alındığında, ıslaha karşı ileri sürülen zamanaşımı defi gözetilse idi bir miktar fazla çalışma ücreti alacağının zamanaşımına uğrayacağı tespit edilmiştir.

O halde yapılması gereken, yukarıdaki ilke kararımızda yer alan usul ve esaslar dairesinde, ıslaha karşı ileri sürülen zamanaşımı defi gözetilmek suretiyle, talep edilen alacakların yeniden hesaplanması için bilirkişiden rapor aldırmak ve sonucuna göre karar vermektir.

Islaha karşı ileri sürülen zamanaşımı defi değerlendirilmeden karar verilmesi hatalı olup ayrı bir bozma nedenidir.

4- Kabule göre de, hakkaniyet indirimi nedeniyle reddedilen alacak miktarından ayrı olarak talep edilen kıdem tazminatı alacağının reddedilmesi nedeniyle davalı yararına reddedilen kısım yönünden vekâlet ücretine hükmedilmemesi de hatalıdır.

F) SONUÇ:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 02.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak: Yargıtay – 9. Hukuk Dairesi-E. 2014/30842-K. 2016/4619-T. 02.03.2016

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/yaslilik-ayligi-almak-icin-isten-ayrilip-baska-bir-isyerinde-calisan-kisi-tazminat-talep-edebilir-mi/feed/ 0
İş Akdi Feshedilen İşçilere Ödenen Kıdem ve İhbar Tazminatlarına Ait Damga Vergileri Hangi Dönemde Beyan Edilip Ödenmelidir? https://www.muhasebenews.com/is-akdi-feshedilen-iscilere-odenen-kidem-ve-ihbar-tazminatlarina-ait-damga-vergileri-hangi-donemde-beyan-edilip-odenmelidir/ https://www.muhasebenews.com/is-akdi-feshedilen-iscilere-odenen-kidem-ve-ihbar-tazminatlarina-ait-damga-vergileri-hangi-donemde-beyan-edilip-odenmelidir/#respond Fri, 09 Feb 2018 13:30:19 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=15842 (GİB – ÖZELGE)

Konu: İş akdi feshedilen işçiye ödenecek olan kıdem ve ihbar tazminatlarının hangi dönemde gider yazılacağı.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda; 31.12.2012 tarihinde iş akdi feshedilen işçinin 2013 yılının Ocak ayında ödenecek olan kıdem ve ihbar tazminatlarının hangi dönemde gider yazılacağı, 31.12.2012 tarihli tazminat bordroları ile işçiden kesilen gelir ve damga vergilerinin hangi dönemde beyan edilip ödeneceği ile 2009 yılında iş akdi işveren tarafından haklı nedenlerle feshedilmiş işçiye ödenmeyen tazminat için iş mahkemesinde açılan ve 2012 yılında şirket aleyhine verilen karara istinaden ödenecek olan tazminatın 2012 yılı mali karının tespitinde gider yazılıp yazılamayacağı hususlarında Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

GELİR VE KURUMLAR VERGİSİ KANUNLARINA GÖRE

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6’ncı maddesinin birinci fıkrasıyla kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı belirtilmiş, maddenin ikinci fıkrasıyla da safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.

Bu hüküm uyarınca tespit edilecek kurum kazancından Kurumlar Vergisi Kanununun 8’inci maddesi ile 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 40’ıncı maddesinde yer alan giderler indirilebilecektir.

Gelir Vergisi Kanununun 37’nci maddesinde ticari kazancın tarifi yapılarak her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu, 40’ıncı maddesinin birinci fıkrasının (3) numaralı bendinde ise, işle ilgili olmak şartıyla, mukavelenameye, ilama veya kanun emrine istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminatların ticari kazancın tespitinde gider olarak indirileceği hükme bağlanmıştır.

Aynı Kanunun 61’inci maddesinde; ücretin, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler olduğu, ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (Mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olmasının veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunmasının onun mahiyetini değiştirmeyeceği, yine bu Kanunun 25’inci maddesinin birinci fıkrasının  (7) numaralı bendi ile 1475 sayılı İş Kanunu ve 854 sayılı Deniz İş Kanununa göre ödenmesi gereken kıdem tazminatlarının tamamı ile 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlar ile Çalıştırılanlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Kanununa göre ödenen kıdem tazminatlarının hizmet erbabının 24 aylığını aşmayan miktarlarının (hizmet ifa etmeksizin ödenen ücretler tazminat sayılmaz) gelir vergisinden müstesna olacağı hüküm altına alınmıştır.

Anılan Kanunun 94’üncü maddesinde, vergi tevkifatı yapmakla yükümlü kişiler ve kurumlar belirlenerek vergi tevkifatına tabi olan kazanç ve iratlar bentler halinde sıralanmış, maddenin birinci fıkrasının  (1) numaralı bendinde hizmet erbabına ödenen ücretler ile 61’nci maddede yazılı olup ücret sayılan ödemelerden (istisnadan faydalananlar hariç) 103 ve 104’üncü maddelerine göre istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben ödemeyi yapanlar veya menfaati sağlayanlar tarafından tevkifat yapılacağı, 96’ncı maddesinde, vergi tevkifatının 94 üncü madde kapsamına giren nakden veya hesaben yapılan ödemelere uygulanacağı, bu maddede geçen hesaben ödeme deyiminin, vergi tevkifatına tabi kazanç ve iratları ödeyenleri istihkak sahiplerine karşı borçlu durumda gösteren her türlü kayıt ve işlemleri ifade ettiği, 98’inci maddesinde de, 94’üncü madde gereğince vergi tevkifatı yapmaya mecbur olanların bir ay içinde yaptıkları ödemeler veya tahakkuk ettirdikleri kârlar ve iratlar ile bunlardan tevkif ettikleri vergileri, ertesi ayın yirmi üçüncü günü akşamına kadar ödeme veya tahakkukun yapıldığı yerin bağlı olduğu vergi dairesine bildirmeye mecbur oldukları hüküm altına alınmıştır.

Diğer taraftan, 4857 sayılı İş Kanununun 120’nci maddesinde; ”25.8.1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 14’üncü maddesi hariç diğer maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.” hükmü yer almakta olup işçinin ya da çalışanın kıdem tazminatı almaya hak kazanabilme şartlarının düzenlendiği 1475 sayılı İş Kanununun 14’üncü maddesinde ise;

”Bu Kanuna tabi işçilerin hizmet akitlerinin:
1. İşveren tarafından bu Kanunun 24 üncü maddesinin II numaralı bendinde gösterilen sebepler dışında,
2. İşçi tarafından bu Kanunun 25 inci maddesi uyarınca,
3. Muvazzaf askerlik hizmeti dolayısıyla,
4. Bağlı bulundukları kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı yahut toptan ödeme almak amacıyla;
5. 506 sayılı Kanunun 60’ıncı maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (a) ve (b) alt bentlerinde öngörülen yaşlar dışında kalan diğer şartları veya aynı kanunun geçici 81’inci maddesine göre yaşlılık aylığı bağlanması için öngörülen sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayısını tamamlayarak kendi istekleriyle işten ayrılmaları nedeniyle,

Feshedilmesi veya kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile sona erdirmesi veya işçinin ölümü sebebiyle son bulması hallerinde işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet akdinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler için de aynı oran üzerinden ödeme yapılır.
……

Ancak, toplu sözleşmelerle ve hizmet akitleri ile belirlenen kıdem tazminatlarının yıllık miktarı, Devlet Memurları Kanununa tabi en yüksek Devlet memuruna 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre bir hizmet yılı için ödenecek azami emeklilik ikramiyesini geçemez??
hükmüne yer verilmiştir.

Öte yandan, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre en yüksek gösterge ve ek göstergeden aylık ödemesi Başbakanlık Müsteşarına yapılmaktadır. Buna göre, kıdem tazminatının tavanı Başbakanlık Müsteşarına ödenecek emekli ikramiyesi tutarı kadardır.

Yukarıda yer alan hüküm ve açıklamalar çerçevesinde; kıdem ve ihbar tazminatının gider kaydı konusunda Gelir Vergisi Kanununun 40’ıncı maddesinde özel bir hüküm olmamakla birlikte maddenin birinci fıkrasının (3) numaralı bendi çerçevesinde kurum kazancının tespitinde gider olarak indirilebilmesi için İş Kanununa göre işçinin kıdem tazminatına hak kazanması ve hak edilen kıdem tazminatının da işçiye ödenmiş olması gerekir. Tahakkuk etmiş olsa da ödenmemiş kıdem tazminatının gider yazılması mümkün değildir.

Bu nedenle,  iş akdinin fesih sözleşmesi ile sona erdirilmesi veya mahkeme kararı dolayısıyla şirketiniz tarafından çalışanlarınıza ödenecek kıdem ve ihbar tazminatı giderlerinin, yukarıda yer alan hükümler çerçevesinde ödemenin yapıldığı dönemde kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.

Ayrıca, söz konusu ödemeler dolayısıyla yapılan vergi tevkifatlarının, Gelir Vergisi Kanununun 98’inci maddesine istinaden ödemenin yapıldığı ayı takip eden ertesi ayın yirmi üçüncü günü akşamına kadar muhtasar beyanname ile bildirilmesi gerekmektedir.

Öte yandan, söz konusu tazminatın 1475 sayılı Kanunun 14’üncü maddesine göre hesaplanacak kıdem tazminatına tekabül eden kısmı gelir vergisinden istisna olup, kıdem tazminatının istisnayı aşan kısmı ile ihbar tazminatının tamamı ise Gelir Vergisi Kanununun 61’inci maddesi uyarınca ücret olarak kabul edilecek ve gelir vergisi tevkifatına tabi tutulacaktır.

DAMGA VERGİSİ KANUNUNA GÖRE

488 sayılı Damga Vergisi Kanununun 1’inci maddesinde, bu Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yazılı kâğıtların damga vergisine tabi olduğu; 3’ncü maddesinde, damga vergisinin mükellefinin kâğıtları imza edenler olduğu; 19’uncu maddesinde, genel ve özel bütçeli dairelerle il özel idareleri ve belediyeler, bankalar, iktisadi kamu teşekkülleri ile bunların iştirakleri ve müesseseleri ve benzeri teşekkül, iştirak ve müesseselerin ödemelerinde kullanılan ve nispi vergiye tabi bulunan makbuzlarla bu mahiyetteki kâğıtlara ait vergilerin, bu ödemelerin yapılması, avans suretiyle ödemelerde avansın itası sırasında ilgili daire ve müesseseler tarafından istihkaklardan kesinti yapılması şekliyle tahsil edileceği; lüzum görülen hallerde damga vergisini istihkaktan kesinti yapılması şeklinde ödetme konusunda Bakanlığımıza yetki tanındığı; 23’üncü maddesinde, genel bütçeli daireler dışında kalan ve istihkaktan kesinti yapmak durumunda bulunan daire ve müesseseler tarafından bir ay içinde kesilen damga vergisinin, ertesi ayın yirminci (371 sıra no.lu VUK Tebliği uyarınca 23’üncü) günü akşamına kadar ödemenin yapıldığı yer vergi dairesine bir beyanname ile bildirileceği ve 26’ncı günü akşamına kadar yatırılacağı hükme bağlanmıştır.

Diğer taraftan, 10 Seri No.lu Damga Vergisi Kanunu Genel Tebliği ile yaptıkları ödemelerden kestikleri gelir vergisini sorumlu sıfatıyla aylık muhtasar beyanname ile vergi dairesine bildirerek ödemek mecburiyetinde olan gerçek veya tüzel kişilerin, bu ödemeler sebebiyle düzenlenen kâğıtlara ait damga vergilerini de bu muhtasar beyanname ile aynı vergi dairesine ödemeleri Bakanlığımızca uygun görülmüştür.

Mezkur Kanuna ekli (1) sayılı tablonun “IV. Makbuzlar ve diğer kağıtlar” başlıklı bölümünün (1/b) fıkrasında, maaş, ücret, gündelik, huzur hakkı, aidat, ihtisas zammı, ikramiye, yemek ve mesken bedeli, harcırah, tazminat ve benzeri her ne adla olursa olsun hizmet karşılığı alınan paralar (avans olarak ödenenler dâhil) için verilen makbuzlar ile bu paraların nakden ödenmeyerek kişiler adına açılmış veya açılacak cari hesaplara nakledildiği veya emir ve havalelerine tediye olunduğu takdirde nakli veya tediyeyi temin eden kağıtların nispi damga vergisine tabi olduğu hükme bağlanmıştır.

Buna göre, iş akdi feshedilen işçilere yapılacak ihbar ve kıdem tazminatı ödemelerine ilişkin olarak işçilerden kesilen damga vergisinin, ödemeye ilişkin kâğıdın düzenlendiği tarihi izleyen ayın 23’üncü akşamına kadar vergi dairesine verilecek muhtasar beyanname ile bildirilmesi ve 26’ncı günü akşamına kadar ödenmesi gerekmektedir.

Kaynak: İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı
20 Mart 2015 Tarih ve 84098128-120.01.02.07[40-2013-3]-143 sayılı Özelge

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/is-akdi-feshedilen-iscilere-odenen-kidem-ve-ihbar-tazminatlarina-ait-damga-vergileri-hangi-donemde-beyan-edilip-odenmelidir/feed/ 0
Gazetecinin Ölümü Sebebiyle Ailesine Verilecek Ölüm Tazminatı Neye Göre Hesaplanır? https://www.muhasebenews.com/gazetecinin-olumu-sebebiyle-ailesine-verilecek-olum-tazminati-neye-gore-hesaplanir/ https://www.muhasebenews.com/gazetecinin-olumu-sebebiyle-ailesine-verilecek-olum-tazminati-neye-gore-hesaplanir/#respond Thu, 08 Feb 2018 17:30:48 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=15859 Gazetecinin ölümü sebebiyle iş akdinin sona ermesi halinde, eşi ve çocuklarına ve bunlar bulunmadığı takdirde bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerine ölen gazetecinin aylık ücretinin 3 mislinden az olmamak üzere, kıdem hakkı tutarında ölüm tazminatı verilir.

Kaynak: Basın İş Kanunu

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi,  gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/gazetecinin-olumu-sebebiyle-ailesine-verilecek-olum-tazminati-neye-gore-hesaplanir/feed/ 0