dava – Muhasebe News https://www.muhasebenews.com Muhasebe News Wed, 24 Jan 2024 14:43:52 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.3.3 Uzlaşma ret yazısı geldikten kaç gün içinde dava açma sürecimiz vardır? https://www.muhasebenews.com/uzlasma-ret-yazisi-geldikten-kac-gun-icinde-dava-acma-surecimiz-vardir/ https://www.muhasebenews.com/uzlasma-ret-yazisi-geldikten-kac-gun-icinde-dava-acma-surecimiz-vardir/#respond Wed, 24 Jan 2024 14:43:52 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=148841 Uzlaşma ret yazısı geldikten kaç gün içinde dava açma sürecimiz vardır?

15 GÜN

Mükellefler hangi vergi ve cezalar için uzlaşma hükümlerinden yararlanabilirler? için TIKLAYINIZ…

 

 

 


Kaynak: İSMMMO
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/uzlasma-ret-yazisi-geldikten-kac-gun-icinde-dava-acma-surecimiz-vardir/feed/ 0
Ödeme Emrine İtiraz Etmek İçin Kaç Gün İçinde Dava Açılabilir? https://www.muhasebenews.com/odeme-emrine-itiraz-etmek-icin-kac-gun-icinde-dava-acilabilir/ https://www.muhasebenews.com/odeme-emrine-itiraz-etmek-icin-kac-gun-icinde-dava-acilabilir/#respond Thu, 12 Oct 2023 06:40:18 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=147043

Ödeme Emrine İtiraz Hakkı

Ödeme emrini alan borçlu; böyle bir borcunun olmadığı, borcunu kısmen ödediği, borcun zamanaşımına uğradığı, iddiasıyla tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde, borcun türüne göre; 213 sayılı Vergi Usul Kanunu kapsamındaki borçlar için vergi mahkemesinde, diğer borçlar için idare mahkemesinde dava açabilir.

 


Kaynak: GİB Rehber
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/odeme-emrine-itiraz-etmek-icin-kac-gun-icinde-dava-acilabilir/feed/ 0
Vergi cezası için he dava açıp hem de uzlaşma talebinde bulunulabilir mi? https://www.muhasebenews.com/vergi-cezasi-icin-he-dava-acip-hem-de-uzlasma-talebinde-bulunulabilir-mi/ https://www.muhasebenews.com/vergi-cezasi-icin-he-dava-acip-hem-de-uzlasma-talebinde-bulunulabilir-mi/#respond Thu, 28 Sep 2023 10:00:08 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=146651 Mükellefler, yapılan tarhiyata dava açıp aynı zamanda uzlaşma başvurusunda bulunabilirler mi?

Uzlaşma talebinde bulunan mükellef, uzlaşma talep ettiği vergi ve vergi ziyaı cezası için ancak uzlaşma vaki olmadığı veya temin edilemediği durumda yargı yoluna başvurabilir.

Mükellef tarafından aynı vergi ve ceza için uzlaşma talebinden önce dava açılmışsa dava, uzlaşma işleminin sonuca bağlanmasından önce vergi mahkemelerince incelenmez; herhangi bir sebeple incelenir ve karara bağlanırsa bu karar hükümsüz sayılır.

 


Kaynak:GİB
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/vergi-cezasi-icin-he-dava-acip-hem-de-uzlasma-talebinde-bulunulabilir-mi/feed/ 0
Vergi Ödeme Emrine Karşı Dava Açma Süresi Kaç Gündür? https://www.muhasebenews.com/vergi-odeme-emrine-karsi-dava-acma-suresi-kac-gundur/ https://www.muhasebenews.com/vergi-odeme-emrine-karsi-dava-acma-suresi-kac-gundur/#respond Tue, 01 Aug 2023 02:06:57 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=145004 Böyle bir borcun olmadığı veya kısmen ödediğini veya borcun zamanaşımına uğradığı gerekçeleriyle 15 gün içinde vergi dairesinin bulunduğu yer mahkemesine dava açabilir.

Ödeme emrine konu alacaklar 213 sayılı Vergi Usul Kanunu kapsamında bir alacak ise yetkili mahkeme vergi mahkemesi iken bu Kanun kapsamı dışında olan amme alacaklarında yetkili mahkeme idare mahkemesidir.

 


Kaynak: GİB
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/vergi-odeme-emrine-karsi-dava-acma-suresi-kac-gundur/feed/ 0
Ait olduğu yılda dava ve icra takibi yapılmayan şüpheli alacak için sonraki yıl karşılık ayrılabilir mi? https://www.muhasebenews.com/ait-oldugu-yilda-dava-ve-icra-takibi-yapilmayan-supheli-alacak-icin-sonraki-yil-karsilik-ayrilabilir-mi/ Tue, 10 Jan 2023 22:51:00 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=136934 Geçmiş yıllarda dava açılmış ama şüpheli ticari alacaklara alınmayıp ,karşılık ayrılmamış ticari alacaklar için bu dönemde karşılık ayırmadan sadece şüpheli alacaklara alabilir miyiz? Özetle bu durumda ki alacaklar, ticari alacak grubu altında Alıcılar hesabında mı takip edilmesi yoksa Şüpheli alacaklar hesabına mı aktarılması gerekir.

Şüpheli alacaklar için Dava ve icra takibi yapıldığı yıl Şüpheli alacak karşılığı ayrılır. Sonraki yıl /yıllarda karşılık ayrılamaz.

____________________________

BENZER İÇERİKLER
_________________________

Vergi Usul Kanunu’nun 323 üncü maddesinde; ” Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;

  1. Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar;
  2. Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar; şüpheli alacak sayılır.

-Şüpheli alacak karşılığı davanın açıldığı dönemde yapılır. Tahsil oluncaya kadar bu kayıt durur.

-Karşılık dava açıldığı dönem yapılmak zorundadır. 

-Karşılık ayrıldığı tarihte 128 ve 129 hesaplar aynı zamanda kullanılır. 

Şüpheli alacak karşılığı ayrılması alacağın şüpheli hale geldiği tarihte yapılması zorunlu olup aşağıdaki kayıtlar yapılır.

 ———————/—————————— 

128 (B)

120/121 (A) 

Alacağın şüpheli hale getirilmesi 

—————————-/——————– 

654 (B) Karşılık Giderleri Hesabı 

128 (A) 

Şüpheli Ticari Alacaklar Hesabı Şüpheli alacağa karşılık ayrılması

 ———————/—————————— 

129 (B) Şüpheli Ticari Alacaklar Karşılığı Hs 

128 (A) Şüpheli Ticari Alacaklar Hesabı 

Şüpheli alacağın ve karşılığın kayıtlardan çıkarılması 

———————–/——————————

ÖRNEK

ÖZELGEDEN ALINTI

Ödenen ancak geri alınamayan avanslar değersiz veya şüpheli alacak olarak gider yazılabilir mi?

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, … Vergi Dairesi Müdürlüğünün … vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuz, şirketin … ile iştigal ettiği, kendi adınıza … inşası için yurt dışı ve yurt içindeki firmalara 20..-20.. yıllarında yapılan avans ödemelerinin “159-Verilen Sipariş Avansları” hesaplarında takip edildiği, tek taraflı olarak sözleşme şartlarının yerine getirilmemesi nedeniyle verilen sipariş avanslarının geri alınamadığı belirtilerek iş bu hesaplara karşılık ayrılması, bu hesapların değersiz veya şüpheli alacak olarak değerlendirilmesi hususlarında bilgi talep edildiği anlaşılmakta olup konu hakkında Başkanlığımız görüşleri aşağıda açıklanmaktadır.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 322 nci maddesinde; “Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkân kalmayan alacaklar değersiz alacaktır.

Değersiz alacaklar, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edilirler. İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin bu madde hükmüne giren değersiz alacakları, gider kaydedilmek suretiyle yok edilirler.” hükmüne yer verilmiştir.

Kanaat verici bir vesikadan ne anlaşılması gerektiği hususunda ise kanunda yeterli açıklık bulunmamaktadır. Ancak, vergi hukuku uygulaması bakımından kanaat verici vesikalara örnek olarak aşağıdaki belgeler sayılabilir.

-Borçlunun herhangi bir mal varlığı bırakmadan ölümü veya Medeni Kanunun 31 ve izleyen maddelerine göre mahkemelerce borçlu hakkında verilen gaiplik kararı ve mirasçıların da mirası reddettiklerine dair sulh hukuk mahkemelerince verilmiş bulunan mirası red kararı,

-Borçlu aleyhine alacaklı tarafından açılan davayı borçlunun kazandığına dair mahkeme kararı,

-Mahkeme huzurunda alacaktan vazgeçildiğine ilişkin olarak düzenlenmiş belgeler,

-Alacaktan vazgeçildiğine dair konkordato anlaşması,

-Borçlunun dolandırıcılıktan mahkum olması ve herhangi bir malvarlığı bulunmadığını belgeleyen resmi evrak,

-Borçlunun adresinin saptanamaması nedeniyle icra takibat dosyasının kaldırıldığını ve yasal süresi içerisinde yenileme talebinde de bulunulmadığını gösteren icra memurluğu yazısı,

-Gerek doğuşu gerekse vazgeçilmesi bakımından belli ve inandırıcı sebepleri olmak şartıyla alacaktan vazgeçildiğini gösteren anlaşmalar, (Alacaklının tek taraflı irade beyanı ile alınmasından vazgeçilen alacakların, değersiz alacak olarak zarar kaydı mümkün değildir.)

-Ticaret mahkemesince borçlu hakkında verilmiş ve ilgili masa tarafından tasfiyeye tabi tutulmuş bulunan iflas kararına ilişkin belgeler.

Mezkur Kanunun 323 üncü maddesinde; ” Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;

  1. Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar;
  2. Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar; şüpheli alacak sayılır.

Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir. Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder.

Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kar zarar hesabına intikal ettirilir.” hükmü yer almaktadır.

Bu hükme göre, dava veya icra safhasında bulunan alacaklarla, yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olan dava ve icra takibine değmeyecek derecedeki küçük alacaklar şüpheli alacak sayıldığından, yukarıda belirtilen şartları taşıyan alacakların bu kapsamda kabulü mümkün bulunmakta olup, bu şartlardan herhangi birinin mevcut olmaması halinde ise şüpheli alacak kaydına imkan bulunmamaktadır.

Bu itibarla, ileride teslim alınacak bir hizmet için sipariş avansı niteliğindeki ödemelerin ticari faaliyetin devamı için yapılması ve bu tür ödemelerin Kanunun 323 üncü maddesinde belirtilen şartları haiz olması halinde, bu ödemelerin tahsil edilemediği durumlarda karşılık ayrılması mümkün bulunmaktadır.

Yukarıda yer verilen hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, ticari faaliyetinizin devamı için verilen sipariş avanslarının,

         – 323 üncü madde de yer alan şartlar yerine getirilmediğinden şüpheli ticari alacak olarak zarar kaydı,

         – Tek taraflı irade beyanınınız ile alınmasından vazgeçmeniz halinde de değersiz alacak olarak zarar kaydı

         mümkün değildir.



______________________

Vergi Usul Kanunu’ndaki Şüpheli Alacak ve Değersiz Alacaklara İlişkin Maddeler 

VUK

Değersiz Alacaklar
Madde 322

Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmıyan alacaklar değersiz  alacaktır.

Değersiz alacaklar, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edilirler.

İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin bu madde hükmüne giren değersiz alacakları, 

gider kaydedilmek suretiyle yok edilirler.

Şüpheli Alacaklar
Madde 323

(Değişik: 30/12/1980 – 2365/55 md.) Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;

1. (Değişik: 1/5/1981 – 2455/3 md.) Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar;

2. Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan 

dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar;

Şüpheli alacak sayılır.

Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir.

Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan 

geri kalan miktara inhisar eder.

Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kar-zarar hesabına intikal ettirilir.


Kaynak: VUK, İSMMMO
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
İdare dava açma süresini göstermezse ne olur? https://www.muhasebenews.com/idare-dava-acma-suresini-gostermezse-ne-olur/ https://www.muhasebenews.com/idare-dava-acma-suresini-gostermezse-ne-olur/#respond Mon, 27 Jun 2022 06:30:53 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=128724

Dr. Numan Emre ERGİN

Avukat, YMM, E. Hesap Uzmanı

n.emre.ergin@hotmail.com


27 Haziran 2022

Anayasamızın 125. maddesinde İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim tarihinden itibaren başlayacağı belirtilmiştir. Anayasa’nın 40. maddesinde ise Devlet’in işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu hükmü yer almaktadır.

İdari eylem ve işlemlere karşı açılacak davalarda usule ilişkin esaslar İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK)’nda düzenlenmiştir. Söz konusu Kanun uyarınca, idari yargıda dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde 60 ve vergi mahkemelerinde 30 gündür. Süreler de genel olarak ilgili işlemin yazılı bildirimini (tebliğini) izleyen günden başlamaktadır. Diğer taraftan, İdareye bir işlem ve eylem yapılması için başvurulması halinde İdare 30 gün içinde yazılı bir cevap vermezse başvuru reddedilmiş (zımni ret) sayılmakta olup ilgililer 30 günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler.

Görüldüğü üzere, Devletin tarafı olduğu işlemlerde ve uyuşmazlıklarda vatandaşları yargısal hakları konusunda bilgilendirmesi Anayasal güvence altına bağlanmış ve bu görev bir usule bağlanmıştır. Ancak uygulamada zımni ret durumunda ve İdarenin yazılı bildiriminde dava süresini göstermemesi halinde dava açma süresinin ne olacağı konusunda mahkemeler farklı yönde kararlar vermiştir. Bu farklı yargı kararları arasında içtihat birliğini sağlamak için Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu (İBK) 19.06.2022 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 2021/2 E., 2022/1 K. sayılı kararıyla farklı içtihatları birleştirmiştir.

Kurulun içtihadı birleştirme kararında değerlendirdiği konulardan ilki, zımni ret işlemlerinde dava açma süresinin işletilmesine ilişkindir. Yukarıda yer alan Anayasa’nın 40 ve 125. maddesinde dava açma süresinin “yazılım bildirim”den itibaren başlayacağı ve yargı yoluna başvuru süresinin bu bildirimde belirtilmesi gerektiğine hükmedilmiş olmakla birlikte, İYUK’ta zımni ret işleminde böyle bir yazılı bildirim olmadığı halde dava açma süresini işleten hükümler bulunmaktadır. Danıştay bazı kararlarında Anayasa gereği yazılı bildirim gerekliliğini gerekçe göstererek zımni ret işlemlerinde ortada yazılı bir bildirim olmadığından dava açma süresini başlatmazken, diğer bazı kararlarında ise dava açma süresini işletmiştir.

İçtihadı Birleştirme Kurulu; Danıştay dava daire ve kurullarınca verilen kararlarda, zımni ret işlemleri üzerine açılan davalarda Anayasa’nın 40. maddesindeki düzenlemeden hareketle dava açma süresinin işletilmediği kararların sınırlı sayıda olduğu, evvelden beri dava açma süresinin işletilmesi yönünde değerlendirme yapıldığı, konuya ilişkin farklı yönde kararlar verildiği görülmekle birlikte bu durumun süregelen bir içtihat farklılığına yol açmadığı gerekçesiyle içtihatların birleştirilmesine yer olmadığına karar vermiştir.

 

 

Zımni ret işlemlerinde dava açma süresinin işletilmemesi durumunda İdarenin belirsiz süreli olarak bir davayla muhatap kalma durumu söz konusu olacağından usul hukukunun en temel konularından biri olan sürenin zımni ret işlemlerinde de uygulanması gerektiğini düşünüyorum. Zımni ret işleminde İdare kanuna dayanan takdir yetkisini kullanmakta olup ortada kusur da bulunmamaktadır. Diğer taraftan, Kurulun içtihadı birleştirmeme yönündeki kararına katılmıyorum. Kararın karşı oy gerekçesinde de belirtildiği üzere, ortada farklı yönde Danıştay kararları bulunmakta olup İYUK’taki hükümler Anayasa’nın lafzı ile de uyumlu değildir. Ayrıca kararda süreyi işletmeyen kararların sınırlı sayıda olduğu belirtilmiş olmasına rağmen, süreyi işleten sınırlı sayıda Danıştay kararına yer verilmiştir. Dolayısıyla kararı okuyunlarda Danıştay kararlarının kahir ekseriyetinin zımni ret durumunda süreleri işlettiği kanısı oluşmamaktadır. Bu nedenle, kararın bu gerekçesinin zayıf kaldığını düşünüyorum. Danıştay’ın bu konuda içtihadı birleştirme kararı vermesi daha isabetli olurdu. Yine de karardan zımni ret işlemlerinde dava açma sürelerinin işleyeceği sonucunu örtülü olarak çıkarabiliriz.

Kararda incelenen ikinci konu ise İdarenin yazılı bildirimde bulunmuş olmasına rağmen, bu bildirimde dava açma süresini göstermemesi halinde dava açma süresinin nasıl tespit edileceğine ilişkindir. Yukarıda genel dava açma sürelerinin idari davalarda 60 gün, vergi davalarında ise 30 gün olduğunu belirtmiştim. Ancak kanunlarda bazı durumlarda özel dava açma süreleri belirlenmiştir. Örneğin kamu alacaklarına ilişkin ödeme emrine karşı dava açma süresi 15 gün, SGK idari para cezalarına karşı dava açma süresi 30 gün, Çevre Kanununa göre uygulanan idari yaptırımlara karşı dava açma süresi 30 gün, İYUK 20/A maddesinde ivedi yargılama usulüne tabi olan uyuşmazlıklarda dava açma süresi 30 gündür.

Özel dava açma süresine tabi işlemlere ilişkin tebligatta dava açma süresi belirtilmemişse hangi süre uygulanacaktır? Danıştay az sayıdaki bazı kararlarında özel dava açma sürelerinin uygulanacağını belirtmişken, çok sayıda kararında ise genel dava açma sürelerinin uygulanacağına hükmetmiş, bazı kararlarında ise özel veya genel dava açma sürelerinin işlemeyeceğini söylemiştir.

Kurul, özel süreleri uygulayan kararları mahkemeye erişim hakkını zorlaştıran aşırı katı bir yorum olarak değerlendirmiştir. Bu noktada mahkemeye erişim hakkını sınırlandıran usul kurallarının hakkın özünü sınırlamaması gerektiği yönündeki AİHM ve AYM kararlarına da atıf yapmaktadır. Nitekim kararda yer verilen AİHM kararında mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir esneklikten kaçınılması gerektiği belirtilmektedir. Ayrıca AYM içtihatlarında dava açmak için öngörülen sürenin, davanın açılmasını imkansız hale getirmemesi ve aşırı derece zorlaştırmaması, dava açmak için gerekli araştırma ve hazırlıkların yapılmasına, gerekiyorsa hukuki ve teknik yardım alınmasına yetecek düzeyde olması gerektiği; ayrıca karışık olan mevzuatın, yargı mercileri tarafından aşırı şekilci (katı) yorumlanması ya da hukuk uygulayıcılarında bile kafa karışıklığına yol açabilecek düzeyde mevzuatın farklı yorumlanması da mahkemeye erişimi engelleyen bir olgu olarak değerlendirilmiştir.

Kurul ayrıca Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca idari işlemde başvuru yolu ve süresini belirtmekle yükümlü bulunan idarelerin, bu yükümlülüğü yerine getirmemesinin tüm sonuçlarının ilgili kişilerin üzerine bırakılmasını adil bulmadığı gibi, Anayasa’nın 125. maddesi ve İYUK’un 7. maddesinin genel dava açma sürelerine dair amir hükümlerine aykırı olacak şekilde yazılı bildirim tarihinden itibaren dava açma süresinin başlatılmamasının da adil bir çözüm olmadığını belirtmiştir. Kurul, kişilerin kendilerine yazılı bir bildirim yapıldığı halde, idari işlemin iptali istemiyle istedikleri zaman dava açabilecekleri şeklinde bir hakka sahip olmadıklarını bilmesi gerektiğine; zira, dava açma süresinin kamu düzenine ilişkin bir konu olduğu ve sürenin başlangıcının kişilerin takdirine bırakılmasının mümkün olmadığına vurgu yapmıştır.

Bu değerlendirmeler sonrasında Danıştay İBK, Anayasa’nın 40. maddesi hükmü uyarınca, özel dava açma süresine tabi olmasına rağmen, bu hususun işlemde ya da yazılı bildirimde açıklanmaması halinde, dava konusu işlemin tebliğ tarihinden itibaren özel dava açma süresinin değil, genel dava açma süresinin uygulanması gerektiği yorumunun, hukuki güvenlik ve idari istikrar ilkesi ile mahkemeye erişim hakkı arasındaki hassas dengeyi sağlayan bir özellik taşıdığı; ilgililere aşırı bir külfet yüklemediği, vergi mahkemelerinde 30 gün, Danıştayda ve idare mahkemelerinde 60 gün olan genel dava açma süresinin ilgilinin dava açmak için gerekli araştırma ve hazırlıklarını yapmasına, gerekiyorsa hukuki ve teknik yardım almasına yetecek düzeyde olduğu; açık, anlaşılabilir ve ulaşılabilir olan genel dava açma sürelerinin mahkemeye erişimi zorlaştıran ya da engelleyen kısa süreler olarak nitelendirilemeyeceği, özel dava açma süresi yerine genel dava açma süresinin uygulanması sayesinde ilgilinin, işlemde başvuru yolu ve süresinin gösterilmemesinden dolayı uğradığı mağduriyetin, mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek seviyeye ulaşmadan önleneceğini değerlendirmiştir.

Sonuç olarak, özel dava açma süresine tabi bir idari işlemde, dava açma süresinin gösterilmemiş olması durumunda, vergi mahkemelerinde 30, Danıştay ve idare mahkemelerinde 60 günlük genel dava açma süresinin uygulanması gerektiği; aynı şekilde genel dava açma süresine tabi bir idari işlemde dava açma süresi gösterilmemiş olsa da, 30 ve 60 günlük genel dava açma süresinin uygulanması gerektiği yönünde oyçokluğuyla içtihatlar birleştirilmiştir.

Karardaki karşı oyların çok değerli gerekçe ve öneriler getirdiğini ifade etmem gerekir. Özellikle dava açma süresinin belirtilmediği durumlarda dava açma süresini başlatmayan, ancak süreyi 1 yıl ile sınırlandıran Fransız Danıştay’ının içtihadına yer veren karşı oy gerekçesini (idare hukukunda Fransa’dan esinlendiğimiz düşünülürse) oldukça değerli buluyorum.

İçtihadı birleştirme kararı, önemli bir konudaki ayrışmayı ortadan kaldırmış olmakla bile uygulamada yaşanan bir soruna hiç değinmemiştir. Bu sorun da idare ve vergi mahkemeleri arasında görev uyuşmazlığı olduğunda genel dava açma süresinin ne olacağına ilişkindir. Örneğin yapılan tebligattan 50 gün sonra idari mahkemede dava açılmış, ancak uyuşmazlıkta vergi mahkemesinin görevli olduğu sonucuna varılmışsa, vergi mahkemesinde genel dava açma süresi olan 30 gün geçirildiğinden dava süre yönünden reddedilecektir. Bu durumun ciddi mağduriyete yol açtığı ortadadır. Görev uyuşmazlıkları uygulamada oldukça da fazla görülmektedir. Mesela yakın zamanda değerli konut vergisine ilişkin kanuni düzenlemenin ilk halinde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce yaptırılan taşınmaz değer tespitlerine karşı açılan davalarda görevli mahkemenin neresi olacağı tartışması yaygın olarak yaşanmıştı. Dolayısıyla, Kurulun bu konuda bir değerlendirme yapması oldukça isabetli olurdu. Görevli mahkeme konusunda tereddüt olması halinde, hak kaybına uğramamak için davanın 30 gün içinde açılmasını tavsiye ediyorum.

Sözün özü: Yol göstermeyen çoban sürüsünü kaybeder.

 

 


Kaynak: Dr. Numan Emre ERGİN, Avukat, YMM, E. Hesap Uzmanı. İçerik, Sayın Numan Emre ERGİN’in Dunya.com’daki Perspektif isimi köşesinden Yazarın ve Dunya.com’un sahibi olan şirketin özel izni ile yayınlanmıştır. Yazının tüm hakları ve sorumluluğu yazara ve Dunya.com’a aittir. Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/idare-dava-acma-suresini-gostermezse-ne-olur/feed/ 0
Tahsil edilemeyen alacak için dava açarsak KDV’sini indirim konusu yapabilir miyiz? https://www.muhasebenews.com/tahsil-edilemeyen-alacak-icin-dava-acarsak-kdvsini-indirim-konusu-yapabilir-miyiz/ https://www.muhasebenews.com/tahsil-edilemeyen-alacak-icin-dava-acarsak-kdvsini-indirim-konusu-yapabilir-miyiz/#respond Tue, 22 Feb 2022 15:30:41 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=122910 Dava açılması ticari alacağın, kdv sini indirimlerimizde kullanabilir miyiz?

Vergi Usul Kanununun 322 nci maddesine göre değersiz hale gelen alacaklara ilişkin hesaplanan ve beyan edilen katma değer vergisi, alacağın zarar yazıldığı vergilendirme döneminde indirim konusu yapılabilir.


Tahsil edilemeyen fatura tutarının değersiz alacak olarak kabul edilip edilemeyeceği ve GV ile KDV yönünden değerlendirilmesi

SAyı: 39044742-KDV.1-240

Tarih: 04/01/2016

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

 İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Katma Değer Vergisi Grup Müdürlüğü

 

   
Sayı : 39044742-KDV.1-240 04/01/2016
Konu : Tahsil edilemeyen fatura tutarının değersiz alacak olarak kabul edilip edilemeyeceği ve GV ile KDV yönünden değerlendirilmesi.  

 

İlgide kayıtlı özelge talep formunda genel olarak elektronik tamir, bakım ve tesisat taahhüt işleri şeklinde hizmet verdiğinizi, İstanbul Valiliği Proje Koordinasyon Birimi tarafından … İnşaat Tic. Ltd. Şti.’ye ihale edilen okul elektriği ve elektroniği imalatı işi yapılmasından dolayı … tarih ve … no’lu 135.000,00 TL+2.430,00 TL tevkifatlı toplam 137.430,00 TL fatura düzenlediğinizi, fatura ile ilgili olarak KDV ve gelir vergisinin dönemi içerisinde tahakkuk ettirildiğini, faturanın ilgili firmadan tahsili yapılamadığından mahkeme ile tahsil yoluna gidildiği belirtilerek; tahsilatın yapılamaması sebebi ile döneminde tahakkuk ettirilen ve gelir olarak gösterilen fatura miktarının değersiz alacak olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve söz konusu tutarın gelir vergisi ve KDV yönünden nasıl mahsup veya terkin edileceği hususlarında Başkanlığımız görüşü sorulmaktadır.

1- GELİR VERGİSİ YÖNÜNDEN :

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 37 nci maddesinin birinci fıkrasında, her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu hükmüne yer verilmiş olup, aynı Kanunun 38 inci maddesinde, “Bilanço esasına göre ticari kazanç, teşebbüsdeki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müsbet farktır. Bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce:

  1. İşletmeye ilave olunan değerler bu farktan indirilir;
  2. İşletmeden çekilen değerler ise farka ilave olunur.

            Ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu kanunun 40 ve 41 inci maddeleri hükümlerine uyulur.” hükmüne yer verilmiştir.

Diğer taraftan, anılan Kanunun “İşletme Hesabı Esasında Ticari Kazancın Tespiti” başlıklı 39 uncu maddesinde ise, “İşletme hesabı esasına göre ticari kazanç, bir hesap dönemi içinde elde edilen hasılat ile giderler arasındaki müspet farktır.

            (Elde edilen hasılat, tahsil olunan paralarla tahakkuk eden alacakları; giderler ise, tediye olunan ve borçlanılan meblağları ifade eder.)

            Emtia alım ve satımı ile uğraşanlarda ticari kazancın bulunması için hesap dönemi sonundaki emtia mevcudunun değeri hasılata, dönem başındaki emtia mevcudunun değeri ise giderlere ilave olunur.

            Ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu Kanunun 40 ve 41 inci maddeleri hükümlerine uyulur.” hükmü yer almaktadır.

Ayrıca, aynı Kanunun 40 ıncı maddesinde safi kazancın tespit edilmesinde indirilecek giderler sayılmış olup, anılan maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin, (7) numaralı bendinde de Vergi Usul Kanununa göre ayrılan amortismanların gider olarak indirilebileceği hükme bağlanmıştır.

Ticari kazancın tespitinde iki temel ilke geçerli olup, bunlar “dönemsellik” ve “tahakkuk esası” ilkeleridir. Tahakkuk esası ilkesinde, gelir veya giderin miktar ve mahiyet itibarıyla kesinleşmiş olması, yani geliri veya gideri doğuran işlemin tekemmül etmesinin yanı sıra, miktarının ve işlemden kaynaklanan alacağın veya borcun ödeme şartlarının da belirlenmiş olması gereklidir. Bu esas dikkate alındığında bir gelir ve gider unsurunun, özel bir düzenleme bulunmadığı sürece, mahiyet ve tutar itibarıyla kesinleştiği dönem kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir.

Buna göre, okul elektriği ve elektroniği imalatı işi karşılığında düzenlenen fatura bedelinin çeşitli sebeplerle tahsil edilememesi durumunda, tahsil edilemeyen kısmın Vergi Usul Kanunundaki koşulların oluştuğu dönemde şüpheli alacak veya değersiz alacak olarak dikkate alınabilmesi mümkündür. Ancak, söz konusu hizmet karşılığında düzenlenen fatura bedelinin ödenmeyen kısmının sonradan bir şekilde tarafınıza ödenmesi halinde ticari kazancınıza dâhil edilmesi gerektiği tabidir.

Öte yandan, şüpheli alacak veya değersiz alacak koşullarının oluşmaması durumunda, söz konusu tutarların gider olarak dikkate alınabilmesi mümkün bulunmamaktadır.

 

            2- VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN:

 

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 322 nci maddesinde; “Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkân kalmayan alacaklar değersiz alacaktır.

            Değersiz alacaklar, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edilirler.

            İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin bu madde hükmüne giren değersiz alacakları, gider kaydedilmek suretiyle yok edilirler.”hükmü yer almaktadır.

Anılan madde uyarınca, kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline  artık imkan kalmayan alacaklar değersiz alacak olarak nitelendirilmiştir. Görüldüğü gibi değersiz alacak; kaybedilmiş, tahsiline artık imkan kalmamış, değeri sıfıra inmiş bir alacaktır. Kanuni düzenlemeye göre alacağın tahsil imkanının kalmadığının, kazai bir hükümle veya kanaat verici bir vesika ile tevsik edilmesi icap etmektedir. Kazai bir hükümden anlaşılması gereken, alacağın tahsili için kanun yollarına başvurulmuş olması, icra takibinin yapılmış bulunması, bu müracaatlar ve takipler sonunda, alacağın ödenmeyeceğine hakim tarafından hükmedilmiş olması; kanaat verici vesika teriminden ise ödemeyi imkansız hale getirmiş hal ve sebepler sonucu ortaya çıkmış belgeler anlaşılmalıdır. Alacağın tahsil güçlüğünün objektif ve inandırıcı belgelerle ortaya konması değersiz alacak uygulaması bakımından büyük önem taşımaktadır. Aksi takdirde alacakların tahsilinin mümkün olmadığının takdiri mükellefe bırakılmış olur. Böyle bir boşluk bırakmamak amacıyla kanun koyucu değersiz hale geldiği ileri sürülen alacağı ciddi olarak takip edildiğine ilişkin çabaların kazai bir hüküm veya kanaat verici bir vesika ile tevsikini öngörmüştür.

Ayrıca, alacağın değersiz hale geldiği yıl hesaplarına zarar olarak yazılması gerekmekte olup, ilgili olduğu yılda zarar yazılmayan alacağın sonraki yıllarda dikkate alınması da mümkün bulunmamaktadır.

Vergi hukuku uygulaması bakımından kanaat verici vesikalara örnek olarak aşağıdaki belgeler sayılabilir.

– Borçlunun herhangi bir mal varlığı bırakmadan ölümü veya Medeni Kanunun 31 ve izleyen maddelerine göre mahkemelerce borçlu hakkında verilen gaiplik kararı ve mirasçıların da mirası reddettiklerine dair sulh hukuk mahkemelerince verilmiş bulunan mirası red kararı,

– Borçlu aleyhine alacaklı tarafından açılan davayı borçlunun kazandığına dair mahkeme kararı,

– Mahkeme huzurunda alacaktan vazgeçildiğine ilişkin olarak düzenlenmiş belgeler,

– Alacaktan vazgeçildiğine dair konkordato anlaşması,

– Borçlunun dolandırıcılıktan mahkum olması ve herhangi bir malvarlığı bulunmadığını belgeleyen resmi evrak,

– Borçlunun adresinin saptanamaması nedeniyle icra takibat dosyasının kaldırıldığını ve yasal süresi içerisinde yenileme talebinde de bulunulmadığını gösteren icra memurluğu yazısı,

– Gerek doğuşu gerekse vazgeçilmesi bakımından belli ve inandırıcı sebepleri olmak şartıyla alacaktan vazgeçildiğini gösteren anlaşmalar, (alacaklının tek taraflı irade beyanı ile alınmasından vazgeçilen alacakların, değersiz alacak olarak zarar kaydı mümkün değildir.)

– Ticaret mahkemesince borçlu hakkında verilmiş ve ilgili masa tarafından tasfiyeye tabi tutulmuş bulunan iflas kararına ilişkin belgeler.

Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde; söz konusu alacakların değersiz alacak olarak dikkate alınabilmesi ve işletme hesabı esasına tabi mükellefiyetiniz kapsamında gider olarak kayıtlarına intikal ettirilebilmesi için bu alacakların değersiz olduğuna ilişkin kanaat verici belgelerin ve mahkeme kararının ilgili olduğu yıl hesaplarına alınması gerekmektedir.

Aksi halde bu alacağın değersiz alacak olarak hesaplarına intikal ettirilmesi ve gider olarak kayıtlarına alınmasına imkan bulunmamaktadır.

 

3- KATMA DEĞER VERGİSİ YÖNÜNDEN:

 

3065 Sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun;

– 1/1 inci maddesinde, ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde Türkiye’de yapılan teslim ve hizmetlerin KDV’ye tabi olduğu,

– 8/1-a maddesinde, mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde malı teslim veya hizmeti ifa edenlerin KDV’nin mükellefi olduğu,

– 10 uncu maddesinin (a) bendinde, mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde, malın teslimi veya hizmetin yapılması, (b) bendinde ise malın tesliminden veya hizmetin yapılmasından önce fatura ve benzeri belgeler verilmesi hallerinde, bu belgelerde gösterilen miktarla sınırlı olmak üzere fatura veya benzeri belgelerin düzenlenmesi hallerinde vergiyi doğuran olayın meydana geldiği,

– 29 uncu maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde, mükelleflerin, yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan KDV’den, bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça, faaliyetlerine ilişkin olarak kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen KDV’yi indirebilecekleri; (3) numaralı fıkrasında ise, indirim hakkının vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılı aşılmamak şartıyla, ilgili vesikaların kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirme döneminde kullanabileceği,

hüküm altına alınmıştır.

Dolayısıyla, KDV yönünden vergiyi doğuran olay, malın teslimi veya hizmetin ifası ile meydana gelmekte olup, KDV mükelleflerinin mal teslimi veya hizmet ifası bedellerini tahsil edip etmemelerinin KDV uygulaması bakımından bir önemi bulunmamaktadır.

Bilgi edinilmesini rica ederim.


Kaynak: İSMMMO
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/tahsil-edilemeyen-alacak-icin-dava-acarsak-kdvsini-indirim-konusu-yapabilir-miyiz/feed/ 0
15 yıl 3600 gün yazısı birden fazla kullanabilir mi? https://www.muhasebenews.com/15-yil-3600-gun-yazisi-birden-fazla-kullanabilir-mi/ https://www.muhasebenews.com/15-yil-3600-gun-yazisi-birden-fazla-kullanabilir-mi/#respond Tue, 11 Jan 2022 04:36:05 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=92095 08/09/1999 tarihinden önce işe girişi olan 3600 prim gününü tamamlayan bir kişi işten kendi isteği ile çıkarsa kıdem tazminatı alabilir mi? Daha sonra başka bir yerde işe başladığında işveren kötü niyet tazminatı davası açabilir mi?

Emeklilik şartlarından yaşı beklerken bu evrak SGM’den işçiye verilmiştir ve kıdeme hak kazanır. Ancak kötü niyet tazminatı davası açması için işçinin geçerli nedeninin olması yeterlidir. 

Çalışan bir kişi sigortadan 15 Yıl 3600 gün şartını kaç kez kullanılabilir?

Kurum bu evrakı bir kez veriyordu ancak uygulamada birden fazla verildiği görülmüştür.

15 YIL + 3600 GÜN = KIDEM TAZMİNATI?

Kıdem tazminatına hak kazandıran hallerden biri, yaş hariç emeklilik için sigortalılık süresi ve prim ödeme gün sayısını karşılayan işçinin kendi isteği ile işten ayrılmasıdır. Söz konusu imkân, 1999 yılında kabul edilen 4447 sayılı Kanun ilegetirilmiştir. Aynı kanunun, emeklilik için yaş şartını getirmesi karşısında yaş nedeniyle emekli olamasa da sigortalılık süresi ve prim ödeme gün sayısını tamamlayan sigortalıların iş sözleşmelerini feshederek kıdem tazminatına hak kazanmalarını sağlamak üzere söz konusu değişiklik yapılmıştır. Bu açıdan bakıldığında kanun koyucunun iradesinin, prim ve sigortalılık süresini tamamlamış bir işçinin dilediği zaman; sözgelimi daha iyi bir iş bulması üzerine de bu hakkını kullanabileceği; bu hakkın birden fazla kez ileri sürülebileceği yönünde olmadığı sonucuna varmaktayız… Makalenin devamı için tıklayın…>>>


Kaynak: İSMMMO, Dergipark.org.tr
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/15-yil-3600-gun-yazisi-birden-fazla-kullanabilir-mi/feed/ 0
2022 Yılı Dava, Yargı ve bazı diğer harç tutar ve oranları https://www.muhasebenews.com/2022-yili-dava-yargi-ve-bazi-diger-harc-tutar-ve-oranlari/ https://www.muhasebenews.com/2022-yili-dava-yargi-ve-bazi-diger-harc-tutar-ve-oranlari/#respond Sat, 01 Jan 2022 13:33:06 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=120300
Resmi Gazete No: 31696
Resmi Gazete Tarihi: 21/12/2021

Amaç ve kapsam

MADDE 1 – (1) Bu Tebliğin amacı, 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarifelerde yer alan maktu harçların (maktu ve nispî harçların asgarî ve azami miktarlarını belirleyen hadler dahil) yeniden değerleme oranında hesaplanarak tespit ve ilan edilmesidir.

Dayanak

MADDE 2 – (1) Bu Tebliğ, 492 sayılı Kanunun mükerrer 138 inci maddesinin ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarına dayanılarak hazırlanmıştır.

Harç miktarlarının hesaplanması

MADDE 3 – (1) Bakanlığımızca 2021 yılı için yeniden değerleme oranı %36,20 (otuz altı virgül yirmi) olarak tespit edilmiş ve 27/11/2021 tarihli ve 31672 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 533) ile ilan edilmiş bulunmaktadır.

(2) 492 sayılı Kanuna bağlı tarifelerde yer alan ve 2021 yılında uygulanan maktu harçlar (maktu ve nispi harçların asgari ve azami miktarlarını belirleyen hadler dahil) yeniden değerleme oranında artırılmıştır. Artırılan bu tutarlar 1/1/2022 tarihinden itibaren uygulanmak üzere Tebliğ ekindeki tarifelerde gösterilmiştir.

(3) 492 sayılı Kanuna bağlı 2, 5 ve 7 sayılı tarifelerin bazı pozisyonlarında beher rüsum tonilatosundan gibi birim değer üzerinden alınacak maktu harç tutarları yer almaktadır. Sözü edilen maktu harç tutarlarının, birim değerler toplamına tatbiki sonucu bulunacak olan ve asgari ve azami hadler arasında kalan harcın 10 Kuruşa kadarki kesirleri de tahsil edilmeyecektir.

Yürürlük

MADDE 4 – (1) Bu Tebliğ 1/1/2022 tarihinde yürürlüğe girer.

Yürütme

MADDE 5 – (1) Bu Tebliğ hükümlerini Hazine ve Maliye Bakanı yürütür.

 

Eki için tıklayınız

 


Kaynak: GİB
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/2022-yili-dava-yargi-ve-bazi-diger-harc-tutar-ve-oranlari/feed/ 0
İşe iade davasını kazanan personel için işverenin yapması gereken işlemler nelerdir? https://www.muhasebenews.com/ise-iade-davasini-kazanan-personel-icin-isverenin-yapmasi-gereken-islemler-nelerdir/ https://www.muhasebenews.com/ise-iade-davasini-kazanan-personel-icin-isverenin-yapmasi-gereken-islemler-nelerdir/#respond Thu, 30 Dec 2021 23:22:27 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=110622 05.11.2018 tarihinde personeli işten çıkardık. Personel işe iade davası açtı ve kazandı 17.05.2021 tarihinde tarafımıza tebligatı geldi. Mahkeme boşta geçen süre ücreti ve diğer hakların ödenmesini ve gerekli sgk bildirimlerin yapılmasını hükmediyor. Burada işveren olarak sgk açısından geriye dönük hangi işlemleri yapacağız?

İşveren 120 güne kadar boşta geçen süre karşılığında çalışana ödediği ücretlerin SGK prim tutarlarını SGK’ya bildirmek ve ödemek zorundadır. 

Aylık prim ve hizmet belgelerinin bildirilmesinin yasal süresi personeli işe başlatma ya da başlatmama durumuna göre değişmektedir. 

*İşçi işe başlatılacaksa, işverenin işe davetinin tebligatının işçiye ulaştığı tarihi takip eden ayın 26 sına kadar, 

*İşçi işe başlatılmayacaksa, işçinin işe başlamak için işverene başvurduğu tarihi takip eden ayın 26 sına kadar aylık prim ve hizmet belgesini kuruma bildirmekle yükümlüdür. 

Yasal süresi dışında verilen aylık prim ve hizmet belgelerinden dolayı aylık asgari ücretin 2 katını geçmemek kaydıyla ek belgede kayıtlı sigortalı sayısı başına aylık asgari ücretin 1/8’i tutarında idari para cezası uygulanır. Tahakkuk edecek primlerin yasal süresi içinde ödenmemiş olması nedeniyle gecikme faizi uygulanacak ve ek aylık prim hizmet belgesinde bildirilen kişiler için, SGK işveren prim teşviklerinden ilgili aylar için yararlanılamayacaktır.

SGK 2020/20 Sayılı Genelge

1.3-  Hizmet akdinin feshinin geçersizliği halinde yapılacak ödemeler

İş Kanununun uygulandığı otuz veya daha fazla işçi çalıştırılan işyerlerinde en az altı aylık kıdemi bulunan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesinin geçerli sebep gösterilmeden veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı iş mahkemesince veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verilmesi halinde;

İşçiyi başvurusu halinde bir ay içinde işe başlatmayan işverence işçiye ödenen ve mahkeme veya özel hakemce belirlenen en az dört, en çok sekiz aylık ücreti tutarındaki tazminatın, niteliği itibariyle ücret sayılabilecek bir kazanç durumunda olmaması ve işe başlatılmayan sigortalının sigortalılık niteliğinin de kalmaması nedeniyle anılan tazminat tutarı prime tabi tutulmayacaktır. 

Feshin geçersizliğine dair mahkeme veya özel hakem kararının kesinleştirilmesine kadar işçiye çalıştırılmadığı süre için en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakların da işverenin işçiyi işe başlatması veya başlatmamasına bakılmaksızın ödeneceğinden, bu düzenleme ile, feshin geçersizliğine dair karar alan işçiyi, işe başlatıp başlatmama konusunda işverene verdiği inisiyatife karşılık işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer haklarının ödenmesini hüküm altına alarak korumuş, sözleşmenin fesih tarihini, en çok dört aya kadar ileri bir tarihe atmış bulunmaktadır.

Buna göre, işçinin işe iadesi için kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının kendisine tebliğinden itibaren on iş günü içinde işe başlamak üzere başvurmuş olması kaydıyla, işe başlatılsın veya başlatılmasın bu nitelikteki işçilere çalıştırılmayan süre için ödenen en çok dört aya kadar ücret ve diğer haklar, akdin feshedildiği aydan başlanılarak ilgili ayların prime esas kazançlarına dahil edilerek işsizlik sigortası primi de dahil olmak üzere tüm sigorta kollarına ait primler kesilecek ve bu süreler hizmetten sayılacaktır.

Öte yandan, işçi işe başlatıldığında bildirim süresine ait (ihbar) ücreti ile kıdem tazminatı peşin olarak ödenmiş ise işçiye ödenecek en çok dört aya kadar olan ücret ve diğer alacaklarından mahsup edileceğinden, 5510 sayılı Kanunun değişik 80 inci maddesi uyarınca bildirim süresine ait (ihbar) ücret ile kıdem tazminatının prime tabi tutulmaması nedeniyle işçiye işe başlatılması halinde ödenecek en çok dört aya kadar olan ücret ve diğer hakları mahsup edilmemiş haliyle prime tabi tutulacak ve bu süreler prim ödeme gün sayısından sayılacaktır. 

Bu doğrultuda, 4857 sayılı İş Kanununun 21 inci maddesi uyarınca işçiye ödenecek olan en çok dört aya kadar ücret ve diğer alacaklardan (haklardan) prim alınarak bu süreler prim ödeme gün sayısı olarak değerlendirilecektir. 

1.4. Sigortalıların idari yargı kararlarına istinaden görevlerine iade edilmesi üzerine yapılacak işlem 

Anayasa ile tanınan, kamu hizmetinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri yürütmek üzere “diğer kamu görevlilerinin” çalıştırılması, bu kişilerin “atanma, görev, yetki, her türlü özlük hakları ile hukuki durumlarının kanunlarla düzenlenmesi” esasının sonucu olarak bazı kişiler; toplu iş sözleşmesi ile istihdam edilen ve iş hukuku kurallarına bağlı bulunan işçilerden farklı olarak idare hukuku içinde yer almaktadırlar. 

Bu nedenle, bazı işyerlerinin hukuki statüleri, hangi istihdam şeklinde personel çalıştırılacağını belirtmekte ve bunlardan bir kısmı, memur ya da işçi statüsünde olmayan sözleşmeli personel niteliğini taşımaktadır. Kamu hizmeti görevi yapan bu durumdaki personel ile işveren arasındaki ilişkiden doğan uyuşmazlıklar da idari yargının görev alanına girmektedir. 

Bu durumdaki personelin görevlerine işverenlerince son verilmesi veya işten uzaklaştırılması üzerine görevlerine iadesi amacıyla idari yargı nezdinde açılan davalar üzerine anılan mahkemelerce yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi durumunda, esas hakkında karar verilinceye kadar eski, yani idari işlemin tesisinden önceki durumun devamı sağlanmaktadır. İdareler bu kararların gereklerine göre ve gecikmeksizin işlem yapmaya veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu konudaki ana kural, yürütmenin durdurulması kararının geriye yürür biçimde sonuç doğurması, dava konusu işlemin yapıldığı andan önceki durumun geri gelmesidir. 

Aynı şekilde, kamu personeli durumunda olan bir kimsenin işverence görevine son verilmesi üzerine işveren (idare) aleyhine açtığı iptal davası sonucunda mahkemece işlemin iptaline karar verilmişse, idarece yapılmış idari işlem ve buna bağlı olarak yapılmış diğer işlemlerin eski durumuna getirilmesi gerekmektedir. 

İptal davası sonucunda iptal veya göreve iade kararı verilmesiyle yasa gereği, kişinin görevde olmadığı sürelerdeki hakları kendisine verilmekte, ücreti ödenmekte ve kişinin bu idari davadan önceki durumu işverence (idarece) sağlanmaktadır. 

İdari yargı tarafından verilen kararlara istinaden sigortalılara fiilen çalışmadıkları süreler için ücret ve benzeri nitelikte ödeme yapılması halinde; ücretler, ilişkin olduğu aylara mal edilmek, ücret dışındaki diğer ödemeler ise ödendiği ayın kazancına dahil edilmek suretiyle prime tabi tutulacaktır. 

Öte yandan İdare  Mahkemesi  kararlarına göre görevlerine  iade edilen sigortalı personel ile ilgili olarak ödenmesine karar verilen ücretlere ilişkin düzenlenmesi gereken ek nitelikteki aylık prim ve hizmet belgelerinin; 

1)   17/4/2012 tarihine kadar kesinleşen mahkeme kararının idareye tebliğ edildiği tarihini takip eden günü, 

2)  17/4/2012 tarihinden sonra mahkeme kararının idareye tebliğ edildiği tarihini takip eden günü, 

takip eden ayın 23’üne kadar, Kuruma, e-sigorta kanalıyla gönderilmesi veya kağıt ortamında verilmesi halinde yasal süresi içinde verilmiş kabul edilecektir. 

Aynı şekilde İdare mahkemesi kararlarına göre görevlerine iade edilen sigortalı ile ilgili olarak, ödenmesine karar verilen ücretlere ilişkin sigorta primlerinin, mahkeme kararının idareye tebliğ edildiği tarihi takip eden günü, izleyen ay/dönemin sonuna kadar Kuruma ödenmesi halinde yasal süresi içinde ödenmiş kabul edilecektir.


Kaynak: ismmmo
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/ise-iade-davasini-kazanan-personel-icin-isverenin-yapmasi-gereken-islemler-nelerdir/feed/ 0