Çanakkale – Muhasebe News https://www.muhasebenews.com Muhasebe News Wed, 23 Mar 2022 14:38:15 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.3.3 1915 Çanakkale Köprüsü Türkiye’nin ihracatına hız katacak https://www.muhasebenews.com/1915-canakkale-koprusu-turkiyenin-ihracatina-hiz-katacak/ https://www.muhasebenews.com/1915-canakkale-koprusu-turkiyenin-ihracatina-hiz-katacak/#respond Wed, 23 Mar 2022 02:00:00 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=124576 Dünyanın en uzun orta açıklıklı köprüsü olan 1915 Çanakkale Köprüsü’nün açılışı, Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 107’nci yıl dönümü olan 18 Mart’ta yani yarın gerçekleştirilecek.

Kırmızı-beyaz renge sahip kuleleriyle Türk bayrağını temsil eden köprü, 334 metreye ulaşan kule yüksekliğiyle dünyanın en yüksek kulelerine sahip asma köprüsü olmak gibi birçok özelliğiyle de enlerin projesi olarak kabul ediliyor. Köprü 1 saatlik feribot yolculuğunu 6 dakikaya indirerek ciddi anlamda zaman tasarrufu sağlıyor.

Marmara ve Ege bölgelerindeki limanlar, demir yolu ve hava ulaşım sistemlerini kara yolu ulaşım projelerine entegre eden köprü, Türkiye’nin dünya ulaşım ve lojistik sektörleri açısından stratejik olan konumuna önemli bir altyapı desteği sunmuş olacak.

1915 Çanakkale Köprüsü, bölge ekonomisine sağlayacağı önemli katkıların yanı sıra turizm, ulaşım ve nakliye sektörleri açısından da büyük önem taşıyor.

“1915 ÇANAKKALE KÖPRÜSÜ TÜRKİYE’NİN İHRACATINA ÖNEMLİ KATKI SAĞLAYACAK”

Konuya ilişkin açıklama yapan Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) Başkan Yardımcısı Fatih Şener, 1915 Çanakkale Köprüsü gibi ciddi yatırımların, büyük boşlukları doldurarak, Türkiye’ye önemli katkılar sağladığını ifade etti.

Araç geçiş sayısı hakkındaki ön yargılı tahminlerin doğru olmadığını ve her yatırımın kendi talebini oluşturduğunu belirten Şener, şunları kaydetti: “‘Bölgedeki mevcut trafik nedir’ sorusu bizi yanlış yönlendirir. Çünkü mevcut trafik, mevcut imkansızlıkların sonucu olabiliyor. Örnek olarak, ‘şu anda gemiyle şu kadar araç geçiyor. Köprü yapıldı da bu kadar araç geçer demek’ gerçekçi değil. Çünkü geminin sıklığı, bekleme süresi gibi özellikler bu araç sayısını belirliyor. Bu tip yatırımlar ise bir süre sonra kendi talebini yaratıyor.”

Şener, 1915 Çanakkale Köprüsü’nün sunduğu ulaşım kolaylığıyla, hiç gündemde olmayan bir ticaret hareketini tetikleyebileceğini aktararak, “Özellikle Trakya ekonomisini Ege’ye doğrudan ve daha hızlı bir şekilde bağlamak ülke adına ciddi bir fayda sağlayacaktır. Böylesine kolay bir yolun açılmasıyla iki bölgenin ekonomisi birbirini tamamlayıcı duruma gelebilir.” dedi.

1915 Çanakkale Köprüsü’nün Türkiye’nin ihracatına da önemli katkı sağlayacağını ifade eden Şener, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Ege’nin ihracatına baktığınız zaman bunların özellikle Balkanlara giden bir boyutu var. Bu ihracatı taşıyan araçlar daha çok İstanbul-İzmir otoyolunu kullanarak geliyorlardı. Şimdi ise 1915 Çanakkale Köprüsü’nden geçecekler, bu da ihracata hız katacak.”

Şener, nakliye sektöründe hızın çok önemli bir unsur olduğuna dikkati çekerek, “1915 Çanakkale Köprüsü’nün yanı sıra özellikle Trakya’da limana giden yollarda da yatırımlar var. Limana gelen yollardaki yatırımlarla süreç hızlandıktan sonra farklı bölgelerin ekonomiler birbirleriyle daha rahat entegre olur.” ifadelerini kullandı.

Bulgaristan’dan, Romanya’dan gelen araçlar İstanbul’dan geçtiklerini kaydeden Şener, “İstanbul’u kat edip Ege’ye inmek yerine 1915 Çanakkale Köprüsü üzerinden Ege’ye ulaşmak, nakliye sektörünün yanı sıra Balkanlar’dan Ege’ye turizmi de olumlu olarak etkileyecektir.” şeklinde konuştu.

Bu arada, 1915 Çanakkale Köprüsü, Avrupa yakasında Gelibolu ilçe merkezinin 10 kilometre güneyinde yer alan Sütlüce Köyü’yle Asya yakasında Lapseki ilçesini birbirine bağlıyor. 1915 Çanakkale Köprüsü ve Otoyolu Projesi ise Tekirdağ’ın Malkara ilçesiyle Çanakkale’nin Lapseki ilçesini birbirine entegre ediyor. Proje ortalama 5 kilometrelik 1915 Çanakkale Köprüsü’yle 88 kilometrelik otoyolu ve 13 kilometrelik bağlantı yollarını kapsıyor. 5,5 yılda bitmesi öngörülen proje yaklaşık olarak 4,5 yılda tamamlandı.


Kaynak: İTO Haber
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/1915-canakkale-koprusu-turkiyenin-ihracatina-hiz-katacak/feed/ 0
Kadınlara konut satışında şampiyon il Çanakkale oldu https://www.muhasebenews.com/kadinlara-konut-satisinda-sampiyon-il-canakkale-oldu/ https://www.muhasebenews.com/kadinlara-konut-satisinda-sampiyon-il-canakkale-oldu/#respond Mon, 21 Feb 2022 22:30:38 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=122909 TÜİK istatistiklerinden derlediği bilgilere göre, ülke genelinde 2021’de satılan 1 milyon 492 bin konutun 506,5 bini kadınlar tarafından alınırken, Türkiye ortalaması yüzde 33,95 olarak gerçekleşti.

Erkeklerin aldığı konut sayısı 819,7 bin adet oldu. 28 bin 900 konut için ortak tapu yapıldı, konutların 136,7 bin adedini de diğer satışlar oluşturdu.

Kadınlara konut satış oranında şampiyon il yüzde 42,72 ile Çanakkale oldu. Çanakkale’de satılan 12 bin 236 adet konutun 5 bin 228’sini kadınlar aldı. Çanakkale’yi, yüzde 42,45 ile Balıkesir izledi. Sadece 2 ilin yüzde 40’ı aştığı görüldü.

Bu alanda Edirne yüzde 39,56 ile üçüncü, Denizli yüzde 39,45 ile dördüncü, Karaman yüzde 39,40 ile beşinci, İzmir yüzde 39,32 ile altıncı, Muğla yüzde 39,26 ile yedinci, Nevşehir yüzde 38,84 ile sekizinci, Aydın yüzde 38,73 ile dokuzuncu ve Kırklareli yüzde 38,50 ile onuncu sırada yer aldı.

KADINLARA KONUT SATIŞI İSTANBUL’DA YÜZDE 30,13, ANKARA’DA YÜZDE 35,44 OLDU

İlk 20’de bulunan diğer iller ise Uşak, Giresun, Sinop, Zonguldak, Sakarya, Burdur, Konya, Adana, Düzce ve Diyarbakır olarak sıralandı.

Geçen yıl 276 bin 223 adetle en çok konutun satıldığı İstanbul’da kadınların konut sahipliği oranı yüzde 30,13 (83 bin 226 adet) olarak gerçekleşti.

Söz konusu oran Ankara’da 35,44, Bursa’da 35,91 ve Antalya’da yüzde 29,54 olarak gerçekleşti.

EN DÜŞÜK ORAN MUŞ VE ARDAHAN’DA

Türkiye genelinde 2021’de satılan konutlarda kadın sahipliği oranının en düşük olduğu il yüzde 21,36 ile Muş oldu. Muş’ta el değiştiren 2 bin 691 konutun 575’ini kadınlar aldı.

Muş’u, yüzde 22,01 ile Ardahan, yüzde 22,93 ile Ağrı, yüzde 23,03 ile Adıyaman, yüzde 23,45 ile Siirt izledi.

Bingöl, Şırnak, Hakkari, Bitlis ve Kars da en düşük oranlı iller arasında yer aldı.


Kaynak: İTO Haber
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/kadinlara-konut-satisinda-sampiyon-il-canakkale-oldu/feed/ 0
Çanakkale https://www.muhasebenews.com/canakkale/ https://www.muhasebenews.com/canakkale/#respond Mon, 08 Jul 2019 14:45:31 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=63241 Çanakkale

Çanakkale, Kuzeybatı Anadolu’da, kendi adıyla anılan boğazın en dar kıyısında yer alan bir kenttir. Merkez ilçe nüfusu 2016 yılı verilerine göre 165.517 kişidir. Troya kalıntılarının bulunduğu ildir. Şu anki belediye başkanı Ülgür Gökhan’dır. (CHP) Çanakkale ilinin, tıpkı İstanbul gibi hem Avrupa hem de Asya’da toprakları bulunur. İki kıta arasında ulaşım feribotlarla sağlanır.

Çanakkale aynı zamanda her yıl yapılan yüzme yarışmalarının bitiş noktasıdır. Bu organizasyonun kökeni İngiliz şair Lord Byron’un efsanevi yüzücü Leander’in hikâyesine özenerek 1810’da bu yüzüşü gerçekleştirmesinden gelir. Truva filmindeki “ahşap at” şehrin sahilinde halen sergilenmektedir.

Etimoloji

Çanakkale’nin şu anki bulunduğu yerin adı 19. yüzyılda Kale-i Sultaniye olarak geçmektedir ve bu isim 1890 yılında şehrin resmi adı olarak kayıtlara geçmiştir. Çanakkale Osmanlı zamanında önemli bir kale işlevi görmüş olup, Kale-i Sultaniye (Osmanlı Türkçesi: قلعة سلطانيه ) ya da günümüz Türkçesi ile Sultaniye Kalesi ismi bu işlevin bir kanıtıdır. 17. yüzyılın sonlarından itibaren gelişen çömlek yapımı, şehrin bu konuda ün yapmasını sağlamıştır. Hatta yine bu zamanlarda bir seyyahın yapılan seramiğin kalitesinden etkilenip, bunu Hollanda’nın Delft şehrinde yapılan seramiklerle karşılaştırması şehre Çanak kalesi ismini vermiştir. Çanakkale isminin Yunanca’sı Δαρδανέλλια veya Dardanellia, ki bu isim de sonradan Dardanelles olarak İngilizceye çevrilmiştir. 1920’lerden itibaren İngilizler Çanakkale’ye Chanak veya Kale Sultanie demeye başladılar.[

Tarihçe

Antik çağdan kalan Troya kalıntıları il sınırları içerisindedir. Bölgede ilk yerleşim yaklaşık 6000 yıl öncesindeki Bakır Çağı’na dayanır. Fakat bu dönemde şehrin kimliği ve yaşayan insanların özellikleri hakkında pek bir şey bilinmemektedir. Yapılan kazı çalışmaları ve çeşitli araştırmalara göre, bölgedeki ilk kalıcı yerleşim izi Kumtepe civarında bulunmuştur. MÖ 4.800 – 4.000 arasına tarihlenen Kumtepe höyüğü, bu tarihten sonra da çeşitli yerleşim izleri içeren tabakalara sahiptir. Bölgedeki kazılar ilk olarak 1934 yılında Cincinnati Üniversitesi’nden  J.L. Caskey ve J. Sperling tarafından yapılmıştır. MÖ 3000 yılında kurulan Troia geçirdiği bir deprem sonucu MÖ 2500 yılında yıkılmıştır. Sonraki yüz yıllarda çeşitli göçlerle kavim dengesi değişen Çanakkale bölgesi, MÖ 7. yüzyılda Lidyalılar’ın hakimiyetine girmiştir. MÖ. 6. yüzyılın ortalarında bölgede Persegemenliği başlamıştır. Perslerin önemli imparatorlarından Darius ve Xerxes bölgeyi stratejik bir nokta olarak görüp, burayı ellerinde tutmayı amaçlamışlardır. Yunan tarihçi Herodot’a göre Çanakkale Boğazı üzerinde Avrupa’ya geçmek için ilk köprüyü yapan Xerxes’tir. MÖ 386’da Spartalılar ile Persler arasında yapılan Kral Barışı sonucu Persler bölgede hakimiyetini güçlendirdi. MÖ 334 yılında Makedonya Kralı Büyük İskender bu bölgeyi Perslerin elinden almak istiyordu. Bu amaçla Çanakkale Boğazı’nı geçerek bugünkü Karabiga yakınlarındaki Kocabaş Çayı (Granikos)’nda iki ordu birbiri ile karşılaştı ve aldıkları büyük bozgun karşısında Persler bölgeyi Büyük İskender’in hakimiyetine bırakarak bölgeden çekilmek zorunda kaldılar. Ancak İskender’in ani ölümü üzerine bölgeyi ünlü komutanlarından Antigonos yönetmeye başlamıştır. O da uzun süre yönetemeden, Balkanlardan gelen Kelt kökenli Galatlar, bölgeye yerleşmişlerdir. MÖ 133’te Bergama Kralı III. Attalos’un vasiyeti üzerine Roma hakimiyetine giren Çanakkale, sonrasında Asiaeyaletine bağlanmıştır. Roma İmparatorluğu’nun 395’te Doğu ve Batı diye ikiye ayrılmasından sonra, bölge daha sonradan Bizans adıyla anılacak olan Doğu Roma İmparatorluğu’nun hakimiyetine girmiştir. İmparator Justinian modern Eceabat yakınlarındaki Sestos bölgesinde boğazın kontrolünü sağlamak amacıyla kale inşa ettirmiştir. Bölgede ilk Türk hakimiyeti 11. yüzyıl sonlarında ünlü deniz komutanı Çaka Bey’in seferleri ile başlamıştır. Sonrasında Karesi Beyliği ile devam eden Türk hakimiyeti, 1361 yılında beyliğin savaşsız bir şekilde Osmanlı İmparatorluğu’na katılması ile bölgede yaklaşık 6 asır sürecek bir Osmanlı dönemi başlamış oldu.

Osmanlı dönemi

İlin eski merkezi Biga olup, Cumhuriyet döneminde, Çanakkale Savaşlarında kazanılmış olan zaferlerden dolayı ilin ismi ve merkezi Çanakkale olarak değiştirilmiştir. İlin isminin kökeni ise yörede çok gelişmiş olan çanak-çömlek zanaatinden gelir. Şehrin iki simgesi hâline gelen Kale-i Sultaniye ile çanakçılık özdeşleşince de şehir “Çanakkale” olarak adlandırılmaya başlanmıştır. 1452 yılında Fatih Sultan Mehmet, Papalık Devleti’nin Bizans’a yardımını engellemek ve Çanakkale Boğazı’nın kontrolünü sağlamlaştırmak amacıyla boğazın en dar yeri olan Kilitbahir köyünde Kilitbahir Kalesi’ni yaptırmıştır.

Çanakkale Savaşları

1915 senesinde Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında Çanakkale Savaşları’na sahne oldu. İtilaf Devletlerinin birleşmiş orduları deniz savaşında araç ve personel zayiatı vererek mağlup oldu ve boğazları geçemedi. Daha sonra İtilaf kuvvetleri karadan çıkartma yaptılar. Kara savaşlarında Yarbay Mustafa Kemal’in başarıları sayesinde İtilaf kuvvetlerinin ilerleyişi durdu, iki kuvvet birbirine üstünlük sağlayamadı ve karadan taarruz da başarısızlıkla sonuçlandı.

Demografi

Çanakkale kenti, nüfus açısından Marmara Bölgesi’nde yer alan birçok ilden sonra gelir. Merkez ilçenin 1927’de 8.515 olan nüfusu 1990’da 53.995’e, 2000’de 75.180’e, 2007’de 86.544’e, 2008’de 90.563’e 2016 yılında 143.713’e 2017 yılında 175.032 kişiye ulaşmıştır.

Kültür

Çanakkale, binyıllar boyunca farklı toplumların egemenliğinde kalmış, gerek mimarisinde gerek yaşamda onlardan izler taşımaktadır. 1970’liyıllardan itibaren yapılmaya başlayan ticari yatırımlarla ildeki geleneksel toplum yapısı yerini hızla modernize kente bırakmıştır. Ticari yatırımlarla ulaşım kolaylaşmış ve şehrin görünümünün değişmesi böylece başlamıştır. Bugün Çanakkale Türkiye’nin en modern çevrelerindendir. Geniş kaldırımları, temiz caddeleri, bakımlı binaları ile örnek bir şehirdir. Henüz altyapısı tam oturmamışsa da kültürel anlamda Çanakkale ili Türkiye’de önde gelen çevrelerdendir. Toplumda çekirdek aile yaygındır. Toplum, Manavlar, Türkmenler, Pomaklar, Yörükler, Bulgaristan göçmenleri ve az sayıda Kumuk Türkleri ve Çerkes ile Boşnak’tan oluşur. Boşnak ve Yörükler genelde tarım ile uğraşırlar. Fakat halk etnik yapıya göre ayrılmamış birlik içinde yaşamaktadır. Fakat her toplum kendi kültürel yapısını korur. İl ve ilçe merkezlerinde büyük ölçüde modern giyim örnekleri benimsenmiştir. Kırsal kesimden gelen bayanlar, beyaz yemeni adı verilen eşarp ve şalvar ile siyah naylonumsu kumaştan pardösü giyerler, kırsal kesim erkeklerinde ise baskın giyim türü, pantolon, ceket ve kaskettir. Yörede erkeklerin şalvar giydiği pek görülmez. Çanakkale’de üretilen başlıca gıda ürünleri, şarap, zeytin, sardalya, peynir helvası ve keşkektir.Turizm

Çanakkale ve diğer ilçeler tarihî ve doğal güzellikler bakımından oldukça zengin olmasına rağmen, bölge olması gerekenden oldukça az turist çekmektedir, turizme fazla yatırım yapılmamaktadır.[kaynak belirtilmeli] Her yıl 25 Nisan’da düzenlenen Anzac Günü’nde Avustralya ve Yeni Zelanda’dan gelen binlerce turist bölgeye akın etmekte, turizm genellikle Çanakkale Savaşları’nın yaşandığı Gelibolu, Truva Savaşı’na ev sahipliği yapmış Truva Antik Kenti ve Assos Antik Kenti üzerine odaklıdır. Deniz turizmine uygun olmasına rağmen bu yönde bir yapılanma pek yoktur. Çanakkale il sınırları içinde 5 yıldızlı otel sayısı sadece 1’dir. Yine Çanakkale’de bulunan Gökçeada ve Bozcaada turist çekmektedir.

Çanakkale ilinde 1963 yılından beri her yılın ağustos ayında Uluslararası Troia Festivali gerçekleşmekte, çeşitli sanatsal faaliyetler yapılmaktadır. Her iki yılda bir düzenlenen Uluslararası Çanakkale Bienali de Çanakkale ilinin kültür, sanat ve turizmine katkı sağlamaya aday bir etkinliktir.

Eğitim

İlin tek üniversitesi olan Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nin (ÇOMÜ) Çanakkale için özel bir önemi vardır. Şehir merkezi nüfusu 100.000 civarında olan Çanakkale’de üniversite öğrenci sayısı 33.500’ü, personel sayısı ise 3.000’i geçmektedir. Personel ailesi ile hesaplandığında ise Üniversite’nin öğrenci ve aileler ile birlikte ilde 45.000 nüfusu oluşturduğu görülür. Ayrıca üniversite 12 fakülte ve 20’den fazla yüksekokul ve enstitü ile ilin en önemli kamu kurumu ve istihdam kapısıdır. Üniversite’nin her ilçede en az bir yüksekokulu bulunmaktadır. Çanakkale Fen Lisesi, Çanakkale Sosyal Bilimler Lisesi, Vahit Tuna Anadolu Lisesi başlıca liselerindendirSpor

Şehrin tek futbol takımı olan Çanakkale Dardanelspor 1996-99 sezonlarında Süper Lig’de mücadele etmiştir. Daha sonra kademeli olarak 1., 2. ve 3. Lig’de de mücadele etmiştir. Takım 2014-2015 sezonunda 3. Lig’de mücadele etmekte olup şehrin tek voleybol takımı olan Çanakkale Belediyespor (kadın voleybol takımı), 2014-15 sezonunda Türkiye Bayanlar Voleybol 1. Ligi’nde mücadele etmektedir.

Ulaşım

Çanakkale’ye kara, hava ve deniz yoluyla ulaşım mümkündür. Çanakkale Havalimanı hava yolu ile ulaşımı mümkün kılmaktadır. Çanakkale Havalimanından 2016 yılından itibaren günlük Ankara ve İstanbul uçuşları yapılmaktadır. Çanakkale Havalimanı’ndan sabah 07:10’da, İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan saat 23:20’de seferler yapılmaktadır.

Çanakkale’nin bazı merkezlere uzaklık bilgileri:Çanakkale-İstanbul: 315 Km
Çanakkale-Ankara: 666 Km
Çanakkale-İzmir: 315 Km
Çanakkale-Bursa: 270 Km
Çanakkale-Antalya: 700 Km
Çanakkale-Balıkesir: 200 Km
Çanakkale-Tekirdağ: 170 Km

Çanakkale’de Yerel Medya

Çanakkale şehir merkezinde yayın yapan 3 Yerel TV kanalı, 4 yerel radyo ve çeşitli yerel gazeteler bulunmaktadır. İlçelerde ise Biga’da yerel radyolar, Çan’da yerel radyo kanalı ve diğer ilçelerde çeşitli gazeteler basın ve yayın kuruluşları bulunmaktadır.

Yerel TV Kanalları

  • Ton TV (Çanakkale-Merkez)
  • Boğaz TV (Çanakkale-Merkez)
  • Çanakkale TV (Çanakkale-Merkez)

Yerel Radyo Kanalları

  • 90.8 Radyo Mega17 (Çanakkale-Merkez)
  • 92.7 Radyo Çanakkale (Çanakkale-Merkez)
  • 94.0 Radyo TON Kampüs (Çanakkale-Merkez)
  • 95.8 Boğaz FM (Çanakkale-Merkez)

Çanakkale İl Genelinde Yayın Yapan Yerel Radyolar

  • 88.0 Radyo Pegai (Biga)
  • 99.2 Biga FM (Biga)
  • 100.5 Çan FM (Çan)

Yerel Gazeteler ve Basın Kuruluşları

  • Çanakkale Olay
  • İşte Çanakkale
  • Çanakkale Aynalı Pazar
  • Çanakkale Demokrat
  • Çanakkale Hedef Gazetesi
  • Çanakkale’nin Sesi
  • Kalenin Sesi Gazetesi
  • Boğaz Medya
  • Çanakkale İçinde

 


Kaynak: Vikipedi
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/canakkale/feed/ 0
Çanakkale Kara Savaşları – Arıburnu Çıkarması https://www.muhasebenews.com/canakkale-kara-savaslari-ariburnu-cikarmasi/ https://www.muhasebenews.com/canakkale-kara-savaslari-ariburnu-cikarmasi/#respond Thu, 25 Apr 2019 12:07:25 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=55752 Arıburnu Cephesi
Arıburnu Cephesi
Çanakkale Savaşı, Arıburnu Çıkarması, George Washington Lambert
Anzac, the landing 1915.jpg
Arıburnu Cephesi
Kanlısırt, Sarı Bayır, Kılıçbayır, Kocaçimen Tepe, Conk Bayırı
Tarih 25 Nisan – 3 Mayıs, 1915
Bölge Arıburnu, Gelibolu
Sonuç Kesin Osmanlı zaferi
Taraflar
Avustralya Avustralya
Yeni Zelanda Yeni Zelanda
Osmanlı İmparatorluğu Osmanlı Devleti
Komutanlar ve liderler
Avustralya William Birdwood Osmanlı İmparatorluğu Mustafa Kemal

Osmanlı İmparatorluğu Hüseyin Avni

Osmanlı İmparatorluğu Mehmet Şefik

25 Nisan 1915 tarihindeki Arıburnu Çıkarması ile başlayan ve 6 Ağustos 1915 tarihine kadar süren çarpışmaları kapsayan, Çanakkale Savaşı’nın bir parçası olan cephedir. Bu tarihte Müttefik kuvvetlerce üçüncü bir cephe olarak açılan Anafartalar Cephesi ile birleşmiştir. Arıburnu Çıkarması, 25 Nisan 1915 günü Gelibolu Yarımadası’nın Ege Denizi sahillerinde, “Anzak Koyu” olarak bilinecek olan kumsal ve civarına Anzak Kolordusu tarafından yapılan çıkarmadır.

Çıkarma amacı

Müttefiklerin Çanakkale Seferi komutanı General Sır Ian Hamilton’un emrinde kullanabileceği kuvvet iki tümenli Anzak Kolordusu, 2 İngiliz tümeni ve bir Fransız tümenidir. Esas çıkarma sahili de Seddülbahir bölgesi olarak bilinen Gelibolu Yarımadası’nın güney ucudur. Ancak toplam mevcudu 75 bini bulan bu kuvvetin Seddülbahir sahillerindeki dar kumsallara çıkartılması olanaksızdır. Bu nedenle General Hamilton, Anzak Kolordusu için bir başka çıkarma sahili aramıştır. Bu sahil, Kabatepe’nin hemen kuzeyinden başlayan kumsal olarak belirlenmişti.

Eldek kuvvetin bir bölümünü farklı bir sahile çıkarmadaki amaç, bir yandan sahile çıkarılması gecikecek kuvvetleri bir an önce muharebeye sokmaktır. Diğer yandan da Anzak Kolordusu, asıl çıkarma bölgesinin daha kuzeyine çıkartılarak ileri harekata geçecek ve Seddülbahir Cephesi’ni savunan Osmanlı kuvvetlerinin geri hatlarını saracaktır. Anzak Kolordusu’nun ilk hedefi Conk Bayırı – Kocaçimen Tepesi hattını ele geçirerek Maltepe yönünde ilerlemektir. Sonraki aşama, Alçıtepe’yi işgal etmiş olan Seddülbahir kuvvetleriyle birleşerek Kilitbahir platosuna taarruz edilecektir…

Çıkarma planı

General Sır Ian Hamilton’un savaş planında iki tümenli Anzak Kolordusu’nun çıkarma sahası Kabatepe ile Küçük Arıburnu arasındaki kumsal bölgedir.

Plana göre bu çıkarma bölgesindeki kuvvetin taktik hedefi, Conkbayırı-Kocaçimentepe (305 m.) hattında Maltepe yönünde ilerlemek, Eceabat’da Çanakkale Boğazı’na ulaşmak ve Seddülbahir Cephesi’ndeki Osmanlı kuvvetlerinin geri çekilme ve takviye hattını kesmektir.

Çıkarma yapacak Anzak Kolordusu Komutanı General William Birdwood’un planı; çıkarmaya müteakip, sahile ilk atılan örtü kuvvetinin, Kocaçimen – Conkbayırı – Kemalyeri – Kavak Tepe – Kabatepe hattını ele geçirmekti.

Çıkarma planı, olabildiğince fazla örtü kuvvetinin karaya atılması ve çok hızlı bir şekilde bu kuvvetin takviye edilmesini hedeflemektedir. Dört bin kişilik örtü kuvveti, Albay Sinclair Mac Lagan komutasındaki 3. Avustralya Tugayı, 1. İstihkam Bölüğü ve bir sahra hastanesinin yarı mevcududur. (1915 yılının Temmuz ayına kadar Avustralya ve Yeni Zelanda ordularında tugay komutanlarının rütbesi albaydı)

Bu kuvvetinin karaya atılması üç kademede planlanmıştır. İlk adımda 1.500 kişilik bölüm, ardından da 1.250’şer kişilik iki bölüm karaya çıkarılacaktır. Bu kademelendirme, eldeki çıkarma filikalarının kısıtlı sayıda askeri karaya taşımaya olanak vermesindendir. Bu örtü kuvvetinin karaya atılmasının ardından 1. Avustralya Tümeni’nin tümü hızla çıkartılacaktır. Plana göre saat 09:00’a kadar üç tugay sahile atılmış olacaktır.

Çıkarma öncesinde yapılan hava keşifleri ve çeşitli kaynaklardan gelen istihbarata göre, sahilin hemen gerisindeki sırtlarda Osmanlı savunması çok güçlü değildir. Bu istihbarata göre çıkarma öncesinde hazırlık ateşi açılması çok gerekli değildir ve yapılmamasına karar verilmiştir. Hem gerekli değildir hem de çıkarmanın bir baskın etkisi yaratacak olması açısından çok avantajlıdır. Örtü kuvveti, Osmanlı’nın zayıf kuvvetlerini sahile hakim sırtlardan atarak hızlı bir şekilde bu sırtları işgal edecekler ve Osmanlı karşı taarruzlarını karşılayabilecek şekilde tahkim edeceklerdir. Çıkarmanın ve çıkarmanın taktik hedefinin sağlanabilmesi için bu zorunludur.

Bu çerçevede örtü kuvvetini oluşturan 1. Avustralya Tümeni’nin 3. Tugayı, Conkbayırı’ndan Kabatepe’ye kadar uzanan sırtı ele geçirmekle görevlidir. Hemen ardından sahile çıkacak olan 2. Avustralya Tugayı ise Kocaçimen Tepe’den Balıkçı damları’na kadar olan kesimi tutarak çıkarma sahilinin sol kanadını tutacaktır. 1. Avustralya Tümeni’nin 1. Tugayı ise ihtiyat olarak tutulacaktır.

5. Ordu Komutanı General Sanders’in kişisel değerlendirmesi ve Çıkarma öncesinde yapılan hava keşifleri ve çeşitli kaynaklardan gelen istihbarata göre, sahilin hemen gerisindeki sırtlarda Osmanlı savunması çok güçlü değildir. Bu istihbarata göre çıkarma öncesinde hazırlık ateşi açılması çok gerekli değildir ve yapılmamasına karar verilmiştir. Hem gerekli değildir hem de çıkarmanın bir baskın etkisi yaratacak olması açısından çok avantajlıdır. Örtü kuvveti, Osmanlı’nın zayıf kuvvetlerini sahile hakim sırtlardan atarak hızlı bir şekilde bu sırtları işgal edecekler ve Osmanlı karşı taarruzlarını karşılayabilecek şekilde tahkim edeceklerdir. Çıkarmanın ve çıkarmanın taktik hedefinin sağlanabilmesi için bu zorunludur.

Osmanlı savunma düzeni

Arıburnu Cephesi de Seddülbahir Cephesi gibi Albay Halil Sami Bey’in 9. Tümeni’nin savunma bölgesidir. Albay Halil Sami Bey, bu bölgede Yarbay Mehmet Şefik Bey komutasındaki 27. Alay’ı görevlendirmiştir. Alay’ın mevcudu iki bin kadardır. Yarbay Mehmet Şefik Bey, Mareşal Sanders’in savunma düzeni gereği emrindeki 2. Tabur’u kıyıların gözetleme ve savunması için yaymış, diğer iki taburunu Eceabat’ın batısındaki zeytinliklerde konuşlandırmıştır. Bölüğün ağır makineli tüfek bölüğü (dört tüfek) buradadır. 2. Tabur, Azmakdere – Çamtepe arasındaki 12 km.lik bir kıyı şeridine yayılarak düzenlenmiştir ve bir tabur için fazlasıyla uzundur. Yarbay Mehmet Şefik Bey, Tabur Komutanı Binbaşı İsmet Bey’e verdiği emirlerle, taburun üç bölüğünü tüm sorumluluk bölgesindeki kıyılara yayarken dördüncü bölüğü Kabatepe’nin 1,5 km. doğusunda ihtiyata almıştır. Tabur karargâhı da buradadır ve Alay karargâhı ile telefon bağlantısı vardır. Bölükler kuzeyden güneye doğru 8., 7. ve 6. bölüklerdir ve sahillere takımlar halinde, yer yer manga düzeyinde yayılmıştır. Taburun görev bölgesinde 9. Tümen’in üç topçu bataryası bulunmaktadır. Bir dağ bataryası olan 7. Batarya, Kanlısırt üzerinde bulunmaktadır ve Kabatepe kıyılarını kuzeyden yan ateşi altına alacak şekilde konuşlandırılmıştır. Diğer iki batarya ise Kabatepe’nin doğu yamaçlarında bulunmakta ve ateş bölgesi Kabatepe kuzeyindeki kumsal ve Arıburnu sahilleridir.

İhtiyatın özellikle Kabatepe gerisine alınması ve bataryaların ateş yönlerinin ayarlanma şekli, Alay Komutanı’nın bu bölgeye verdiği önemi göstermektedir. Kabatepe’nin hemen kuzeyinde, bir çıkarma harekatı için çok uygun, 1 km. uzunlukta bir kumsal bulunmaktadır. Buraya yapılacak bir çıkarma harekatı, Yarımada’nın derinliklerine doğru yelpaze gibi yayılmak konusunda olanaklara sahip olurdu. Alay Komutanı’nın öngörüsü son derece yerindedir. Gerçekte Anzak Kolordusu’nun planlanan çıkarma kumsalı burasıydı. Akıntı nedeniyle bu bölgenin 1.5 km. kadar kuzeyine, daha sarp kıyılara çıkmışlardır ama, bu yüzden daha zayıf bir direnmeyle karşılaşmışlardır. Çıkarma yapılan bölgede iki manga güçünde bir Osmanlı kuvveti bulunmaktadır.

Taburun 8. Bölük Komutanı, 25 Nisan gecesinin ilk saatlerinde açıklarda bazı belirsiz karaltılar gözlemiş, durumu geriye bir haberci göndererek Tabur Komutanı’na rapor etmiştir. Tabur komutanı ise telefonla 27. Alay karargâhına bildirmiştir. Alay Komutanı Yarbay Mehmet Şefik Bey, telefonla 9. Tümen Komutanlığı’ndan emir talep etmiştir. Tümen Komutanlığı’ndan saat 05:45’te ileri hareket için emir gelmiştir. Arıburnu sahillerinde bir çıkarma hareketi beklenmesi gerektiği yönündeki haberlerin Tümen Komutanlığı’na ulaştığı sıralarda, Seddülbahir’deki çıkarma hareketleri başlamıştı. Tümen Komutanlığı’nın 27. Alay’a ileri hareket emri vermesindeki gecikme bu nedenle idi.

Çıkarma

İlk çıkarma dalgası akıntı nedeniyle hedeften saptı, planlanan yerin 1.500 m. kuzeyine, yani Arıburnu sahiline-sonradan Anzak Koyu olarak adlandırılan koy-yanaştı. Hata, sahile yaklaşılırken fark edilmiş, daha kuzeye düşmemek için yapılan manevra da düzensizliğe yol açmıştı, bölükler birbirine karışmış olarak sahile çıkmışlardı. Bu düzensizliğin üstüne, sahile 50 m. yaklaştığında Osmanlı gözcü müfrezesinin ateşiyle karşılanmıştı. Sonuçta örtü kuvvetinin ilk dalgasını oluşturan kıtalar, 48 filika ile saat 04:25’te sahile karışık bir halde çıkmışlardır. İkinci dalga saat 04:40’ta sahile çıkmaya başladığında karışıklık daha da artmıştı. Örtü kuvvetini oluşturan 3. Avustralya Tugayı’nın üç taburunun eratı birbirine karışmış durumda idi.

Savunmanın kuzey kesiminde, Balıkçı Damları denen bölgede, sahile yaklaşan filikalara 8. Bölük’ün 1. Takımı ateş açmıştır. Filikalardaki bir bölükten 100 kişi ölmüş, sahile çıkabilen 40 kişiden sağ kalabilen 18 kişi güney yönünde çekilmiştir.

Anzak ileri harekatları ve Osmanlı savunması

Çıkarmanın hemen ardından örtü kuvvetinin ilk kademesini oluşturan 1.500 kişilik kuvvet, üç kol halinde ilerlemeye başlamıştır. Soldaki kol Yükseksırt – Serçetepe – Kocaçimen, merkezdeki kol Merkeztepe – Kanlısırt, ve üçüncü kol da Yeşiltarla – Kabatepe hattında ilerlemiştir.

Çıkarma sahilinin kuzey kesiminde ilerleyen kol, Serçetepe sırtı ve Cesarettepe’deki Osmanlı postalarını atarak bu tepeleri işgal etmek için ilerlemişlerdir. 12. Tabur komutanı Albay Clarke’ın yönettiği bu harekatla, Albay Clarke’ın da aralarında bulunduğu kayıplara karşın bu sırtlar işgal edilmiştir. Balıkçı damlarındaki Osmanlı müfrezesi, ileri hareketi sürdüren bu üç bölüğü geri püskürtmüştür. Ancak takım, savunmanın merkez kesimini geri atan Anzak birliklerinin Cesarettepe üzerinden kuzeye akması üzerine mevzilerinden çekilmiştir. Zaten takımın cephanesi de bitmek üzeredir. Takım komutanı, elinde kalan iki manga kadar askerle Conk Bayırı yönünde çekilmeye karar vermişti. Bu iki manga asker, günün ilk saatlerinde Düztepe – Conk Bayırı hattında ilerleyen Anzak kollarına ateş açarak ileri hareketi durdurmaya çalışmıştır. Cephanesi biten müfreze, daha sonra Conk Bayırı yönünde çekilmiştir. Kurmay Yarbay Mustafa Kemal Bey’in Conk Bayırı’nın düşmesini önlemesi sırasında onun komutasına girecektir.

Savunmanın merkez kesiminde, sahilden ilk açılan ateş, Küçük Arıburnu ve Büyük Arıburnu arasındaki kıyıdaki iki mangalık müfrezedir. Sahile yanaşan istimbotların uğultusu üzerine alarma geçmiş, filikaları kıyıya yanaştıkları anda hep birlikte ve yoğun bir ateşle karşılamışlardır. Gerçekte manga erleri geç ateş açmışlardır. Filikalar henüz deniz üzerindeyken ateş açılmış olsaydı daha ağır kayıp verdirilecekti. Filikaların böylece sahile sürekli asker çıkarması sonunda bu iki manga geri çekilmiştir. Anzak örtü kuvvetlerinin ilk kademesi kıyılara indikten sonra ileri hareketlenmiştir. Sahilin hemen gerisinde ve sahile hakim konumdaki Haintepe’deki bir takım kadar olan Osmanlı müfrezesi, iki yandan sarılana kadar mevzilerinde kaldı. Müfrezeden, ancak birkaç er, yaralı komutanlarını taşıyarak geri çekilebildiler. 8. Bölük Komutanı, ihtiyattaki 3. Takım’la birlikte ileri çıkarak daha gerideki Cesarettepe – Yükseksırt hattını tutmuştur. Bir süre bu bölgeye olan taarruzları karşılamışlardır. Fakat daha sonra bir Anzak taburunun taarruzu ile Cesarettepe kuzeyinden ilerleyen Anzak birlikleri arasında kalmıştır. Bölük ve Tabur Komutanlarının yaralanması ve kuşatma tehlikesi üzerine Takım’dan sağ kalanlar geri çekilmişlerdir. Çıkarma bölgesinin merkez kesimini savunan bu birliğin de çekilmesiyle Anzak birliklerinin Conk Bayırı yönünde önü açılmış oldu.

Savunmanın güney kesiminde, Keltepe’yi tutan 7. Bölük’ten bir takım kadar Osmanlı kuvveti, saat 05:00 e kadar Anzak kuvvetlerinin ilerlemesini karşılamıştı. Ancak bu saatte üç Anzak bölüğü taarruzu, takımı geri atmıştır. Anzak birlikleri serbest buldukları Kanlısırt üzerine yayıldılar ve buradaki 7. Dağ Bataryası’nı baskına uğratarak üç topu ele geçirdiler. Batarya erleri, atların açılan ateşle yaralanması ya da ölmesi yüzünden toplardan ancak birini kaçırabilmişlerdir.

Hemen ardından Kabatepe’yi işgal etmekle görevli üç bölük de Kanlısırt’ın güney uzantısındaki Osmanlı siperlerini, subaylarının tümünün yaralanmasına karşın işgal etmiştir. Albayraksırtı – Süngübayırı hattını tutmakta olan 7. Bölük’ün diğer unsurları bu üç bölüğün Kabatepe yönündeki ileri hareketini durdurmayı başarmıştır. Tabur’un, Kabatepe’nin 1,5 km. doğusundaki ihtiyattaki 5. Bölük’ü de Topçular sırtı güneyinden ilerlemekte olan Anzak taburunu karşılamıştır. Bu Bölük ve 7. Bölük’ün sağ kanadındaki takım, Anzak birliklerinin Kabatepe yönündeki ilerlemesini durdurmuş, Kanlısırt’dan ileri geçmesini engellemişlerdir.

Gün ağardığında, saat 05:00 dolaylarında Osmanlı topçu bataryaları ile Birleşik Donanma topçusu ateşe başlamıştır. Çıkarma planında öngörülen topçu bataryaları sahile alınamamıştır. Öğleden hemen sonra, sahilde ve ileri hatlarda bataryaların yerleştirilmesi için alan bulunamadığı için, bu bataryaların sahile çıkartılması ertelenmişti. Çıkarma günü akşamına kadar Anzak birlikleri kara topçusu desteği göremediler. Fakat deniz topçusu, sahillere iyice yanaşarak Osmanlı mevzilerini ve yaklaşma hatlarını yoğun bir biçimde ateş altına alabilmiştir. Kabatepe ve Palamutluk sırtlarındaki Osmanlı bataryaları, sahile yanaşan filikalara yönelik ateşe gün ağardığında başlamıştır. Özellikle Kabatepe’deki batarya, çıkarma sahilini ateş alanı olarak seçmiştir. Sahile asker ve malzeme taşıyan teknelere yönelen ateş, çıkarmanın programdan bir hayli sapmasına neden olmuştur. Bu gecikmenin de etkisiyle sahile çıkarılan bölükler bekletilmeden ileri hatlara sürülmüş, ancak böylece dört taburlu 3. Avustralya Tugayı, istihkam personeli ve seyyar hastane sahile yerleşebilmiştir. Bununla birlikte günün ilerleyen saatlerinde çok başka nedenlerle de çıkarma işlemlerinde gecikmeler yaşanmıştır. Akşam üstüne doğru, saat 17:00 dolaylarında 1. Avustralya Tümeni Karargâhı’nda gece tüm mevzilerin tahliyesi olasılığı üzerinde düşünülmekteydi. Sahil boyunca bu yönde çeşitli söylentiler yayılmaktaydı. Bazı Anzak taburlarının savaş ceridelerinde bu konu yer almaktadır. Bu yüzden asker çıkartmak için demir yerlerine yanaşan bazı filikalardaki birliklerin sahile çıkışları 23 saate yakın bir süre bekletilmiştir.

Saat 05:00 dolaylarında sahile çıkan 3. Avustralya Tugayı ve örtü kuvveti komutanı Albay Sinclair Mac Lagan, çıkmakta olan kıtaları sol kesimdeki Kılıçbayır yönündeki ileri harekatı desteklemek için yönlendirmektedir. Gerçekten Kılıçbayır önemli bir yükseltidir. Öncelikle, çıkarma sahilinden Kocaçimen tepe yönünde ilerlenebilecek tek hattın üzerindedir. Ayrıca bu bölgeden güneye doğru uzanan sırtların güvenliği açısından da Kılıçbayır stratejik konumdadır. Çıkarma bölgesinin merkez kesimi olan bu sırtlarda Osmanlı gözcü mangalarının ısrarlı ateşi Anzak birliklerinin ilerlemesini büyük ölçüde yavaşlatmaktaydı.

Saat 07:00 dolaylarında çıkarma sahilinin güney (sağ) kanadında Kanlısırt tümüyle Anzak birlikleri tarafından işgal edilmişti. Bu saatte Albay Sinclair Mac Lagan, Kanlısırt’ın batı kenarı boyunca, Merkez tepeye kadar siper kazılması talimatı vermiştir. Oysa örtü kuvvetine verilen görev, daha doğudaki Top sırtının da işgal edilmesiydi. Birliklerin dağınık olması dolayısıyla Mac Lagan, bu hatta ilerlemeyi sakıncalı bulmuştur.

Aynı saatlerde çıkarma sahilinin diğer kesimlerinde de ilk sıradaki sırtlar Anzak birliklerince ele geçirilmişti. Sayıca az Osmanlı gözcü kuvvetleriyle girişilen çatışmalar Anzak birliklerinde ciddi kayıplara neden olmaktadır. Özellikle ateş hattındaki bölüklerde subayların çoğu yaralanmıştır. Buna karşın Conkbayırı’nın hemen güneybatısından çıkarma sahilinin güney kenarındaki Kabatepe’ye (Kabatepe hariç) kadar uzanan sırt ve tepeler ele geçmiştir. İleri çıkmış olan müfrezelerden birinin bulunduğu sırttan, 5,5 km. doğudaki Çanakkale Boğazı görülebilmekteydi.

Örtü kuvvetinin tümü karaya atılmış ve Osmanlı kuvvetlerinin kayda değer bir direnişi görülmemişti. Sırtlardaki Osmanlı direnişi, ileri harekatı yer yer engelliyor, genel olarak geciktiriyordu ama sahili tehdit edecek bir harekat gösteremiyordu. General Sır Ian Hamilton da dahil olmak üzere Müttefik komutanlar, çıkarmanın bir baskın olarak amacına ulaştığına karar vermişlerdir. Osmanlı tarafında, çıkarmada görevli destroyerlerin demir yerlerine yönelik seyrek topçu ateşi ve zayıf gözcü birliklerin ateşinden başka bir direnme olmamaktadır. Osmanlı’nın, bölgede çıkarmayı karşılayacak bir kuvveti olmadığı anlaşılmıştı. Zaten sırtlardaki Osmanlı direnişi, tek bir tabura bağlı dağınık unsurların, cephaneleri yettiği kadar sürdürebildikleri bir direnmedir.

Buna karşın sırtlarda yer yer süren çatışmalarda kayıplar artmakta, sahile yağan takviye talepleri karşısında çıkan tüm birlikler derhal ateş hattına gönderilmektedir, sahilde ihtiyat tutulamamaktadır. Oysa, 1. Avustralya Tümeni’ni oluşturan üç tugaydan biri, plan gereği sahilde ihtiyat olarak tutacaktı. Çıkarma, zorluklara karşın aralıksız sürmektedir. Albay Sinclair Mac Lagan, bir Osmanlı karşı taarruzundan endişe duymaktadır. Özellikle sağ kanatta Kanlısırt taraflarında bir Osmanlı karşı taarruzunun her an gerçekleşebileceği düşünülmektedir.

Osmanlı karşı taarruzları

General Liman Von Sanders’in, ana kuvvetleri geride ihtiyat olarak tutmak şeklindeki stratejisi gereği olarak Osmanlı kuvvetleri Anzak çıkarmasına ve ileri harekatına ilk anda etkili bir tepki gösterememişlerdir. Osmanlı tepkisi, ancak gerideki asıl kuvvetlerin cepheye sürülmesi ile gerçekleşecektir. Arıburnu bölgesinde Anzak çıkarması başladığında, Gelibolu Yarımadası’nın güney ucundan sorumlu 9. Tümen, Seddülbahir Cephesi’ndeki beş kumsalda yapılan çıkarma hareketlerini karşılamak durumundaydı. Tümen komutanı Albay Halil Sami Bey, ihtiyattaki 26. Alay’ı Seddülbahir Cephesi’ne, 27. Alay’ın ihtiyattaki iki taburunu da Arıburnu Cephesi’ne aktarmıştır. 27. Alay’ın 2. Tabur’u, geniş bir cephede yayılmış bulunmaktaydı.

Öğleden önceki taarruzlar

Çıkarmanın başlamasından ve Seddülbahir’deki çıkarma bölgelerine gerekli kıt’a kaydırmaları yapıldıktan sonra 9. Tümen Komutanı Albay Halil Sami Bey, kendisine bağlı 27. Alay’ın yedekteki iki taburuna, Kabatepe yönünde hareket ederek taarruz emri vermişti. Bu emir saat 05:45’te telefonla verilmiştir. 27. Alay komutanı Yarbay Mehmet Şefik (Aker) Bey, zaten hazır beklemektedir. İki kol halinde ilerlenilirken cepheden çekilen yaralı askerlerden sahildeki durum hakkında bilgi alınmıştır. Alay komutanı, Kemalyeri – Merkeztepe hattından taarruz etmeye karar vermiştir. İlk hedef Kılıçbayırı – Merkeztepe – Kırmızısırt – Kanlısırt hattıdır. Bu taarruz hattı, yaklaşık 2. km.lik bir hattır. Alayın 3. Tabur’u sağda Kılıçbayırı – Merkeztepe, 1. Tabur’u ise –bir bölük eksik- solda Kırmızısırt – Kanlısırt hattıdır. Bir bölük de ihtiyata alınmıştır. 27. Alay’ın iki taburu iki saatlik ve 10 km.lik bir yürüyüş ardından saat 08:00 dolaylarında Kırmızısırt’ın, Kanlısırt’ın ve Mersinsırtı’nın doğu eteklerindeki Anzak ileri unsurlarına taarruz etmiştir. Hiçbir taarruz hazırlığı yapmadan, yürüyüş kollarından açılarak girişilen bu taarruzla Anzak ileri unsurları belirtilen hatta kadar geri atılmıştır. Bu hattın batı kenarlarında, yaklaşık bir saattir örtü kuvvetleri komutanı Albay Sinclair Mac Lagan’ın talimatıyla siper kazılmaktaydı ve tahkim edilmekte idi. Taarruza başlanırken Alay Komutanı, Ordu ihtiyatındaki 19. Tümen karargâhı’na bir haberci göndermişti. Gönderilen metinde, hareket tarzı hakkında bilgi verilmekte ve “Düşman Arıburnu sırtlarını işgal etmiştir. Arıburnu sırtlarıyla Kocadere batısındaki sırtlardan taarruza başlıyorum. Kocaçimen’i 19. Tümen vasıtasıyla tutmanızı rica ederim.” denilmekte idi. Gerçekte 19. Tümen Komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Kemal Bey, saat 07:00’den hemen sonra 57. Alay ve bir dağ bataryası ile bu yönde harekete geçeceğini 3. Kolordu Komutanlığı’na bildirmişti. 27. Alay taarruzu ilerlerken saat 09:30 dolaylarında Albay Sinclair Mac Lagan’ın ileri sürdüğü 9. Tabur birlikleri ise Osmanlı’nın yoğun ateşi altında erimişti. Taburların taarruzu aradaki Anzak müfrezelerini atarak saat 11:30’da Merkeztepe, Kırmızısırt ve Kanlısırt’a taarruz edecek konuma gelmişlerdir. Kısa bir hazırlıktan sonra bölükler taarruza geçmişlerdir. Aynı sıralarda kuzeyde 57. Alay’ın Conk Bayırı’ndan aşağı doğru aktığı görülmüştür.

Sağ kanatta taarruz eden 3. Tabur’un iki bölüğü Mersinsırtı’nı işgal ettikten sonra Alay Komutanı’nın emriyle burada savunmaya geçmiştir. Bunda amaç, 57. Alay’ın kendi hizalarına gelmesini beklemektir. Böylece her iki Alay arasındaki geniş boşluğun kapanması sağlanacaktır. Taburun diğer bölüğü Kırmızısırt’a taarruz etmiştir. 1. Tabur ise tümüyle Kanlısırt’a taarruz etmiştir. Alay Komutanı’nın emirleri bu şekilde olmasına karşın 3. Tabur Komutanı Yüzbaşı Halis Bey, emrindeki iki bölüğü, Merkeztepe ile Bombasırtı aralığından ileri sürmüş, 180 rakımlı tepenin güney yamaçlarına yerleşmiştir. Bu konumda müfreze, hem 57. Alay karşısındaki, hem de Merkeztepe batısındaki Anzak birliklerinin gerisine düşmektedir. Önündeki araziyi ve Anzak kuvvetlerinin konumunu inceleyen Tabur Komutanı, bu taktik avantajı görerek hareketini bu noktaya kadar sürdürmüştür. Bu kısa ileri hareket, Osmanlı birliklerinin taarruzları açısından oldukça yarar sağlamıştır. Anzak örtü kuvvetleri komutanı sahilden içlere ilerleyen takviye kıt’alarının önemli bir kısmının diğer bölgelerden çekerek buraya sürmek zorunda kalmıştır. Anzak birlikleri, iki Osmanlı alayının temas noktası olan ve taarruz eden iki Alay arasında bir menteşe gibi çalışan bu iki bölüğe karşı üç koldan taarruzlar tekrarlamış, ancak bölükleri yerinden atamamıştır. Kolundan aldığı yarayla aşırı kan kaybeden Tabur Komutanı, erata mevzilerini kesinlikle terk etmeyeceklerini emrederek sargı yerine gitmiş, komutayı Tabur Katibi Muharrem Vehbi Bey’e bırakmıştı. Tüm subaylar şehit ya da yaralı olduğundan komutayı devredecek subay bulunmamaktaydı.

9. Tümen Komutanı Albay Halil Sami Bey, kendisine bağlı 27. Alay’ın yedekteki iki taburunu Kabatepe yönünde harekete geçirirken Ordu ihtiyatı 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal Bey’e başvurmuş, tümenden bir taburla 27. Alay’ın takviyesini istemiştir. Arıburnu’nda çıkarmanın başladığı raporunu ve Albay Halil Sami Bey’in mesajını alan Yarbay Mustafa Kemal Bey, 5. Ordu Komutanı Mareşal Sanders’le temas kuramamaktadır. Mareşal Sanders, Gelibolu’daki karargâhtan ayrılmış, asıl çıkarmayı beklediği Saros Körfezi bölgesine gitmiştir. Yarbay Mustafa Kemal Bey’e göre asıl tehlike Kabatepe’de değil, Albay Halil Sami Bey’in sorumluluk alanı dışında kalan Kocaçimentepe bölgesindedir. Gelibolu Yarımadası’nın Saros kıyılarından sonraki en dar bölümündeki bu en yüksek arazi, Arıburnu’ndaki çıkarma sahasına da oldukça yakındır. Anzak birlikleri bu tepeyi ele geçirdikleri takdirde zorlanmadan Çanakkale Boğazı kıyılarına inebilecek ve hem kendi tümeninin hem de Seddülbahir ve Arıburnu Cephelerinde çarpışmakta olan 9. Tümen’in geri bağlantısını kesecektir. Bu, cephenin bütünüyle çökmesi demektir. Buna karşın 19. Tümen, Ordu ihtiyatıydı ve ancak 5. Ordu Komutanı emriyle harekete geçebilirdi. Tümen olarak, 5. Ordu’nun tüm savunma bölgesi için görevliydi ve Ordu Komutanı’nın emriyle gerek görülen herhangi bir bölgede görevlendirilecekti. Ayrıca Yarbay, Ordu sorumluluk bölgesi içinde olan Saros Körfezi ve Anadolu yakası hakkında hiçbir bilgi alamamaktadır. Dolayısıyla tümenine nerede gerek olacağı konusunda bir öngörüde bulunamamaktadır. Buna karşın, Arıburnu çıkarmasına taarruz edecekmiş gibi gerekli düzenlemeleri yapmıştır.

Yarbay Mustafa Kemal Bey, Conkbayırı yönünde ilerleyen bir tabur kuvvetindeki Anzak birliğine karşı bir tabur sürerek 27. Alay’ın sağ kanadını örtmenin yeterli olmayacağını, tehdidin çok daha ciddi olduğunu görmektedir. Öncelikle emrindeki süvari bölüğünün Kocaçimen Tepe’ye intikalini emretmiştir. Bu bölük, tümen bölgeye ulaşana kadar her ne pahasına olursa olsun tepeyi korumakla görevlidir. Bununla yetinmeyerek, üst komutanıyla temas kuramamasına karşın, tüm sorumluluğu üstlenmiş ve saat 08:00 dolaylarında tümenine bağlı 57. Alay ve bir topçu bataryası ile birlikte Kocaçimen Tepe’ye hareket etmiştir. Alaya Kocaçimen Tepe’de dinlenme molası veren yarbay, sahili görebilmek için Conkbayırı yönünde ilerlemiştir. Bu bölgede Düztepe yönünden çekilmekte olan bir grup askerle karşılaşmıştır. Bunlar, Balıkçı damları bölgesinin gözetlenmesi ve savunulmasında görevli 27. Alay’ın iki mangalık unsuruydu. Bu birliği süngü taktırarak siper aldıran Yarbay, 57. Alay’a derhal Conkbayırı’na gelmeleri emrini göndermiştir. Askerin siper alması, onları Conkbayırı yönünde izlemekte olan Anzak birliklerinin de siper almasına neden olmuş, bu durum Osmanlı tarafının Conkbayırı’nda mevzi tutması için kritik zamanı kazandırmıştır. Saat 10:00 sularında 57. Alay’ın iki taburu (diğer tabur ihtiyatta tutulmaktadır), Conkbayırı’ndan güney batı yönünde akmaktadır. Düztepe’nin denize bakan yamaçlarındaki Anzak birlikleri, bu ilerleyiş karşısında geri çekilmişlerdir. Kılıçbayır’ı takviye için ilerleyen bir Anzak taburu da ateş yiyerek dağılmış ancak bir bölük Kılıçbayır’a ulaşmıştır. 57. Alay’ın tüm bu taarruzu Müttefik donanmasının ateşi altında gerçekleşmiştir. Yarbay Mustafa Kemal Bey’in bölgeye intikal ettirdiği bir topçu bataryası, 57. Alay’ın ileri harekatını ve çıkarma sahilinin sürekli olarak ateş altında tutarak taarruzu desteklemiştir.

Conkbayırı’ndan Düztepe yönünde taarruzlarını sürdüren 57. Alay, Kılıçbayır’ı tutmayı başarmıştır. Bu sırt, Arıburnu Cephesi savaşları boyunca stratejik önemini korumayı sürdürecek bir nokta olarak önemlidir.

Kocaçimen Tepe – Conkbayırı – Düztepe sırtlarında Anzak ilerleyişinin durdurulduğuna karar veren Yarbay Mustafa Kemal Bey, komutası altındaki 19. Tümen’in tüm kuvvetlerini bu ateş hattına sürmek üzere Maltepe’deki Tümen Karargâhı’na dönmüştür. Karargâhta karşılaştığı 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa’ya kararını anlatmıştır. Esat Paşa, bu kararı onaylamış, Albay Halil Sami Bey’in 27. Alay’ını da Yarbayın komutası altına vermiştir. Esasen 19. Tümen, ordu ihtiyatıdır, ancak Mareşal Sanders’le halen temas kurulamamış olması nedeniyle Esat Paşa, kendi inisiyatifini kullanarak tümeni komutası altına almış ve görevlendirmiştir. Bu görevlendirme tümenin, tümen komutanı Yarbay Mustafa Kemal Bey’in emir ve komutasına bırakılması şeklindedir. Bu tarihten itibaren 16 Mayıs 1915 tarihine kadar Yarbay Mustafa Kemal Bey, Arıburnu Kuvvetleri Komutanı olarak görev yapmıştır. Kurmay Yarbay Mustafa Kemal Bey, Anzak Koyu çıkarmasını karşılamış, durdurmuş ve sonrasında sahilede sabitlemiştir. Arıburnu Kuvvetleri Komutanı olarak bu bölgede ulaştığı hatlar, savaşın sonuna kadar pek değişmemiştir.

Saat 11:00 dolaylarında Osmanlı karşı taarruzları sonucunda Conkbayırı, Kanlısırt, Kabatepe gibi, çıkarma sahiline hakim yükseltiler Osmanlı’nın kontrolüne geçmiştir. Osmanlı 27. Alay’ının Kanlısırt taarruzu, Anzak ilerlemesini durdurmuştur ama cephenin en kritik kesimi Conkbayırı’dır. Yarbay Mustafa Kemal Bey’in emriyle Osmanlı 57. Alayı’nın Conkbayırı üzerinden giriştiği taarruz, Arıburnu Cephesi’nin, son tahlilde Çanakkale Savaşı’nın kaderini belirlemiştir. Ancak 57. Alay’ın Conkbayırı – Düztepe hattında giriştiği taarruz öylesine ani olmuştur ki, General Birdwood’un Anzak karargâhı, Osmanlı taarruzlarıyla bu bölgedeki durumun tehlikeli hale gelmekte olduğunu ancak saat 10:30 dolaylarında öğrenebilmişlerdi. Esasen Albay Sinclair Mac Lagan, çıkarma sahilinin kuzey kesimi (sol) olan bu bölgeyi güvenli buluyor, asıl tehlikeyi Kanlısırt dolaylarında görüyordu. Ne var ki saat 10:30 dolaylarında bu bölgedeki birliklerin Osmanlı taarruzlarıyla geri atıldığı anlaşıldı. Eldeki kuvvetler bu bölgeye kaydırılmaya çalışıldı ancak, neredeyse sahile çıkmış olan tüm asker zaten ateş hattına sürülmüş bulunmaktaydı. Sahile asker çıkartılmasına hız vermek için, topçu bataryalarının sahile indirilmesi öğleden sonraki saatlerde Anzak Kolordu Komutanı General Birdwood tarafından verilen bir emirle durdurulmuştu. General Birdwood, asker çıkartılmasına öncelik verilmesinin, mevzilerin tutulabilmesi için tek çıkar yol olduğu için bu emri vermiştir.

Öte yandan gemilerin demir yerleri Osmanlı topçusunun ateşi altındaydı ve sahilde topçu bataryalarının çıkartılması için yeterli alan yoktu. Bir tek batarya saat 09:00 öncesinde karaya çıkmış, ama saatlerce bu bataryaya uygun bir mevzi bulunamamıştır. Tam da uygun bir yer bulunduğunda, çıkarma bölgesinin güney kesiminde (Kanlısırt’ın batı yamaçlarında) mevzi almaya çalışırken Conkbayırı yönünden (çıkarma alanının ters köşesinden) açılan Osmanlı topçu ateşiyle imha olmuştu.

Kılıçbayır yönüne sevk edilen Avustralya birlikleri, bölgeye ulaşır ulaşmaz muharebeye sürülmektedir. Çünkü Osmanlı’nın sırtlardan aşağı akıp cephe hattını kırmaları an meselesi olarak görünmektedir. Bu şekilde parça parça muharebeye sokulan Avustralya birlikleri de sonuç elde edememekte, her takviye kıta ile sağlanan ileri hareket, şiddetli ateş karşısında geri çekilmek zorunda kalmaktadır. Üstelik öğleden hemen sonra Conkbayırı yönünden ateşe başlayan bir Osmanlı top bataryası Kılıçbayır’ı ateş altına almıştı. Sonuçta Kılıçbayır hattındaki Anzak birlikleri arasında komuta iyice zayıfladı. En nihayet saat 16:00’dan hemen sonra Osmanlı’nın Kılıçbayır’ın her iki yanından giriştikleri taarruz saatlerdir ateş altındaki ve subaylarının çoğunu kaybetmiş Anzak birliklerini dağıtmıştır.

Öğleden önceki taarruzlarda 57. Alay, bir taburunu ihtiyatta bırakarak iki taburla taarruz etmiştir. Dolayısıyla öğleden önceki Osmanlı karşı taarruzları, 27. ve 57. Alayların ikişer taburu (dört tabur) ve bir Alay ile sürdürülmüştür.

Öğleden sonraki taarruzlar

Öğleden hemen sonra Kurmay Yarbay Mustafa Kemal Bey, 57. Alay’ı, ihtiyattaki taburu da taarruza sürerek takviye etmiştir. Kısa süre sonra bölgeye ulaşan 72. Alay’dan bir tabur ek olarak ileri sürülmüştür. iki taburla güçlendirmesi ardından Alay’ın ileri harekatı 27. Alay’la temas kurmuştur. Saat 18:00 dolaylarında taarruz, Kılıçbayır sırtlarına ulaşmıştır. Bu taarruzun sonucunda Kılıçbayır’ın iki yanından gelişen Osmanlı taarruzları karşısında Kılıçbayır ve hemen güneybatısındaki Bombatepe kesin olarak Osmanlı’nın eline geçmiştir. Düztepe’nin ve Kılıçbayır’ın alınması, Osmanlı birliklerine Kılıçbayır üstünden Anzak sahiline geniş bir taarruz hattı açmıştı ama, Osmanlı’nın zaten ellerindeki az bir kuvvetle yaptıkları bu taarruzu sürdürecek kuvvetleri yoktur. Anzak cephesindeki bu gedik, savaş boyunca kalmıştır.

19. Tümen’e bağlı diğer iki alayın bölgeye intikali ardından Osmanlı Arıburnu Kuvvetleri, Kurmay Yarbay Mustafa Kemal Bey emriyle saat 15:30 dolaylarında yeniden bu kez toplu olarak taarruza geçmişlerdir. General Hamilton anılarında şöyle anlatır. “Gebe dağlar Türk doğurmakta devam ediyor. Bizim mevzilerimizin en yüksek ve en merkezi yerine birbirini kovalayan dalgalar halinde yükleniyorlar.”

Arıburnu Cephesi’nde Atatürk ve silah arkadaşları.

Mustafa Kemal, 72. Alay’ı kuzey kesimde 57. Alay ile birlikte, 77. Alay’ı ise güney kesimde 27. Alay yanında taarruza sürmek kararındadır. 72. Alay’ın diğer iki taburu 57. Alay yanında taarruza katılmıştır. Kurmay Yarbay Mustafa Kemal Bey, saat 14:00’de 77. Alay karargâhına gelmiş ve Alay Komutanı Yarbay Saip Bey’e, 27. Alay’ın sol kanadını uzatarak taarruz etmesini emretmiş, sonra Conk Bayırı’na dönmüştü. 77. Alay, bu emre karşın harekete geçmedi. Saat 15:30’da 27. Alay Komutanı’nın gönderdiği bir atlı haberci, 27. Alay’ın sol kanadını takviye etmesini istemiştir. Savaşın bu aşamasında 27. Alay, Kanlısırt üzerinden taarruzunu ileri götürebilmek için bu takviyeye şiddetle ihtiyaç duymakta idi. Ancak Yarbay Saip bu isteği kabul etmeyerek bir buçuk saat önce almış olduğu emri uygulamaya girişti, Albayrak sırtı yönünde taarruz edecekti. Yarbay Sait’in seçtiği ileri hareket hattı, donanma topçusunun ateşine bütünüyle açık bir hat olmuştu. Gemi toplarının bu yöne çevrilmesiyle Alay, sola doğru savrularak dağıldı ve taarruz gücünü yitirdi. Zaten ileri hareket sırasında Arap erattan bir kısmı sık çalılıklar arasına gizlenerek geride kalmışlardır.

Kanlısırt’a süngü hücumu konumuna gelen ve bunun hazırlığı içinde olan 1. Tabur, saat 15:00’da sağ kanadından bir Anzak taarruzuna uğramıştır. Tabur Komutanı, tüm bölüklere taarruz emri vermiş, Kanlısırt’a adını veren taarruzu başlatmıştır. Taarruz, ağır kayıplara karşın Kanlısırt’ın denize açık batı sınırlarına kadar ilerlemiş, donanmanın ateşi karşısında burada durmuştur. Kırmızısırt’a taarruz eden bölük buradaki Anzak birliğini sırtın en yüksek yerine kadar geri atmıştır. Bu taarruz sırasında Anzak birliklerinin eline geçen üç dağ topu da Osmanlı tarafınca ele geçirilmiştir. Topların imha edilmesine fırsat bulunamamıştı.

Kırmızısırt – Kanlısırt hattı, 1. Avustralya Tümeni’nden 10 taburu tarafından savunulduğu halde yine de Kanlısırt’ın batı kenarı boyunca genişçe bir gedik oluşmuştur. Tümen komutanının tekrar tekrar takviye istemesi sonrasında elde kalan tek tabur bu gediği kapatmaya saat 18:00 dolaylarında gönderildi. Aynı sıralarda Kılıçbayır’ın iki yanından 57. Alay’ın taarruzu şiddetlenmiştir. Anzak kolordusu, eldeki son birlik, Kanlısırt’a gönderildiği için burayı takviye edemedi.

Anzak Kolordusu komutanlarından Albay M’Cay, saat 17:20’de, bir hayli sağlam eratın cephe hattından sahile çekilmekte olduğunu rapor etmiştir. Saat 18:00 dolaylarında Anzak çıkarma sahiline 15.000 personel atılmıştı. Gün sonunda Osmanlı birlikleri Conk Bayırı – Düztepe – Kılıçbayırı – Kırmızısırt doğu yarısı – Kanlısırt – Albayraksırtı hattına kadar ilerlemişlerdir. Anzak Kolordusu, ilk gün hedefi olan Kocaçimen Tepesi – Kocadere Köyü – Kanlısırt – Kabatepe hattının gerisinde kalmışlardır. Öğleden sonraki muharebelerde, 27. Alay’ın iki, 57. Alay’ın üç ve 72. Alay’ın da bir taburu olmak üzere toplam altı tabur tarafından sürdürülmüştür.

Gece taarruzları

Kurmay Yarbay Mustafa Kemal Bey, 25 Nisan gecesi taarruzları sürdürme kararındadır.

57. Alay taarruzu gece karanlığında ve sık fundalıklarla kaplı arazide fazlaca ilerleyemedi. Sadece 180 rakımlı tepenin işgaliyle yetinildi. 27. Alay taarruzu da Kanlısırt’tan ileri geçememekle birlikte Kırmızısırt’ı almayı başarmıştır. İki ağır makineli tüfek yerleştirilmiştir. 77. Alay’ın geri kalan kısmıyla yapılan taarruz ilerletilememiştir. Gerginleşen Arap eratın her hareket eden karaltıya, her sese ateş açmaya başladığı görüldü. Alay’ın geride kalan kaçak eratı da bu harekete katılmıştır. 27. Alay’ın sol yanı, kanat açığı ve gerilerden silah sesleri gelmesi üzerine düşmanın gerilerine sarktığını sanıp taarruzu durdurdular. Alay’ın dağılması üzerine Alay Komutanı Yarbay Saip, elinde kalan yarım bölük kadar askerle geri çekilmiş, 27. Alay 1. Tabur Komutanı’nı bularak kararsızlığa düşürmüştür. Tabur komutanı Yüzbaşı İbrahim Bey, sol yanını örten alayın bozularak dağıldığını öğrenmiş, geriden gelen ateş seslerini duymuş, taburunun gerçekten tehlikede olduğunu düşünmüştür. Yarbay Saip de bu arada geri çekilmesi gerektiği konusunda baskı yapmaktadır. Tabur Komutanı, Alay Komutanı’yla bağlantı kuramamış, bunun üzerine durumunu tehlikede bularak geri çekilmiştir. Sonuç olarak Kanlısırt’ı tümüyle ele geçirmiş olan Osmanlı kuvvetleri, sırtın üçte birlik bölümünden geri çekilmişlerdir. Kırmızısırt’taki bölük ve iki ağır makineli tüfek de, bu durumda tehlikeli biçimde ileri düşmüş olduklarından geri çekilmek zorunda kalmıştır.

Çıkarma gecesi durum

Harekatın ilk gününde karaya çıkartılan asker sayısı 15.000’dir. Yaklaşık 2.000’i ölü olmak üzere kayıplar 3.500’dür. Üç tugay ve iki tabur, sadece bir tugaya verilen hedeflerin yarısını gerçekleştirebilmiştir. Bununla birlikte Anzak Kolordusu çıkarma alanında durumunu korumuştur. Müttefik komutanlar, Osmanlı’nın bölgede önemli bir kuvveti bulunmadığını, başka bölgelerden parça parça kıta kaydırabildiklerini gözlemlemişlerdi. Asıl takviyelerin, izleyen ikinci 24 saatte cepheye akacağını düşünmektedirler. Oysa gün boyu çatışmalara katılan Osmanlı kuvvetleri, Ordu ihtiyatındaki Kurmay Yarbay Mustafa Kemal Bey’in 19 Tümen’idir. Yarbay, izleyen ikinci 24 saatte de takviye alamayacaktır.

Osmanlı tarafı da sayıca hemen hemen aynı kayba uğramışlardır(ikibin dolayında). Ancak oransal olarak Osmanlı kayıpları çok daha ağırdır. Bununla birlikte ilk günün muharebeleri Osmanlı açısından parlak bir başarı olmuştur. Saat 09:30 dolaylarında Anzak örtme kuvvetleri (4.000 kişi) karaya atılmıştı, Osmanlı tarafının savaştaki asker sayısı ise 500’ü geçmemişti. Her iki taraf da gün boyu cephedeki kuvvetlerini takviye etmiştir. Çıkarmanın ilerleyen saatlerinde Albay Hasan Sami Bey’i 27. Alayı ile Kurmay Yarbay Mustafa Kemal Bey’in 57. Alayı taarruza geçtiğinde Anzak ileri hatlarına yaklaşık dörtte bir kuvvetle yüklenmişler belirli bir ilerleme sağlamayı başarmışlardır. Ancak ilerledikçe güç dengesi Osmanlılar aleyhine değişmiş ve Osmanlı kuvvetleri Anzak’ları sahilden atmakta yetersiz kalmıştır.

Ancak ordu ihtiyatındaki Osmanlı 19. Tümen’in dalga dalga cepheye intikal eden birlikleri, Anzak birliklerinin sürekli sahile asker çıkarmayı sürdürmekte olmalarıyla kuvvet dengesini korumakta yeterli olmamış, gün sonunda güç dengesi bire on oranında Osmanlı aleyhine gelişmiştir. 19. Tümeni’nin 72. Alay, Arap kökenli askerlerdi ve ilk günün sonunda tümüyle dağılmışlardı. Kurmay Yarbay Mustafa Kemal Bey’in 77. Alay’ı da Arap erattan oluşmaktadır, cepheye sürebileceği son ihtiyat birliğidir. Bu alay birkaç gün daha muharebede kalabilmişti.

Gün sonunda Anzak Kolordusu sahilde 700 metre derinlikte 1,5 km.lik bir cephe hattı içinde son derece sıkışık durumdadır. Her türlü ikmal malzemesinin kıyıya çıkarılabilmesi, yaralıların ve 2.000 kadar kaybın gemilere nakledilebilmesi için 30 metre derinlikte 100 m.lik bir kıyı bandı kalmaktadır. Üstelik kayalık ve sarp olan arazi siper kazmak için uygun değildir. Dahası Osmanlı kuvvetleri bu çıkarma sahasının üç tarafındaki sırtlara hakim durumdaydılar. Çıkarmanın ilk günü sonunda Anzak Kolordusu’nun cephe hattı, üç ay boyunca yaklaşık olarak aynı konumu korumuştur. Dolayısıyla Osmanlı, gün boyu giriştikleri taarruzlarla, gün sonunda stratejik tüm hatları elde tutarak cepheyi kilitlemişlerdir.

Gece yarısına doğru Anzak Kolordusu Komutanı Birdwood, emrindeki her iki tümen komutanın da tahliyeden yana olduklarını, kendisinin de bu görüşü paylaştığını General Hamilton’a bildirmiştir. Anzak ordusu gün boyu süren çatışmalardan dolayı bitkindir, moral düşüktür, birlikler halen dağınıktır. Gün boyu süren Osmanlı taarruzları, Anzak cephesinin kuzey batı kesimindeki sırtta (Kılıçbayır) bir gedik oluşturmuştu. Bu gedik, Ancak çıkarma bölgesi için ağır bir tehdit oluşturmaktaydı. Gece boyu takviye alan Osmanlı kuvvetlerinin etkin bir topçu desteğiyle sabah girişecekleri bir karşı taarruza kesin gözüyle bakılmaktadır. Ordunun bu haliyle bu saldırıyı göğüsleyemeyeceğinden, sahilde imha edileceğinden korkulmaktadır. Amiral Thursby ise tahliyenin çok fazla kayba neden olacağını, pozisyonu korumanın daha iyi olacağı görüşündedir. General Hamilton, sahilde kalınarak direnilmesine karar vermiştir.

6 Ağustos 1915 tarihine kadarki durum

Çıkarmanın ilk günü Osmanlı tarafının gösterdiği direnç, Anzak Kolordusu’nun tüm savaş planının değiştirilmesine yol açmıştır. Anzak Kolordusu’nun görevi artık ileri harekat değil, bulunduğu mevzileri tutmak, elden geldiğince fazla Osmanlı birliğini bu cepheye bağlı tutmaktır.

Çıkarmanın ikinci ve üçüncü günleri Anzak askerleri mevzileri düzenlemek, gedikleri kapatarak mevzilerin kesintisizliği yönünde girişimlerde bulundular. Yarbay Mustafa Kemal, cephe hattında genel bir taarruz başlattıysa da Birleşik Donanmanın ateşiyle bu girişim başarısız oldu. Ancak karşı taarruz sonucunda Osmanlı siperleri, Anzak siperleriyle neredeyse burun buruna gelmiştir. Bazı bölgelerde siperler arasındaki mesafe 8-10 metre kadardır. Askeri teoride taarruzun düşman hatlarına bu denli yaklaşabilmesi, muharebenin kazanılmış olmasını gerektirir. Ne var ki Anzak birliklerinin çekileceği bir alan yoktur, arkaları denizdir. Sonuçta Anzak Kolordusu’nun asker ve subayları paniğe kapımamış, mevzilerini cesaretle savunmuşlardır.

İlk üç günün muharebeleri sonunda Anzak birlikleri mevcutlarının dörtte birini kaybetmişlerdir. Yarbay Mustafa Kemal’in kuvvetlerinin kaybı da ağırdır. 27 Nisan gecesi emrine intikal eden iki bölük de ertesi sabah Birinci Kirte Muharebesi’ni takviye için Seddülbahir Cephesi’ne kaydırılmıştı.

Ancak Anzak Kolordusu 29 Nisan günü dört tabur kuvvetinde bir takviye almıştır. Anzak cephesi için ciddi tehlike oluşturan Cesaret Tepe’deki Osmanlı mevzilerine karşı yapılan taarruzlar başarılı olmadı.

1 Mayıs Osmanlı taarruzu

Birinci Kirte Muharebesi’nın ardından her iki taraf da cepheyi hızla takviye etmekteydiler. 1 Mayıs’ta beş Osmanlı tümeni de cephelere ulaşmıştı. İstanbul’dan gönderilen 15. ve 16 Tümenler de yoldaydılar. İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener de Mısır’daki 42. İngiliz Tümeni ile Gurkalardan oluşan bir Hint Tugayının Çanakkale Cephesine hareket etmesi emrini vermiştir. Fransa’dan da bir tümen yola çıkmak için hazırlanmaktadır.

Mareşal Liman von Sanders her iki cephede de (Arıburnu Cephesi ve Seddülbahir Cephesi) taarruza geçmeyi planlamaktadır. Bu amaçla Anadolu yakasından ve Saros bölgesinden kaydırılan birlikleri her iki cepheye denk olarak sevk etmiştir. Yarbay Mustafa Kemal Bey’in komutasında kendi 19. Tümeninden başka Saros bölgesinden intikal eden 5. Tümen olmak üzere toplam 18 bin kişilik bir kuvvet oluşmuştu.

Arıburnu Cephesi’nde ilk Osmanlı taarruzu 1 Mayıs 1915 günü sabahı saat 05:15’te 15 dk.lık bir hazırlık ateşi ile başladı. Yoğun makineli tüfek ateşi altında taarruzun hızı öğleye doğru düştü. Yedekte tutulan kuvvetlerin savaşa sürülmesine karşın Anzak cephesi yarılamamıştır. Osmanlı tarafı akşam saatlerinde taarruzu yenilediyse de sonuç alamadı. Ertesi gün yani 2 Mayıs 1915 günü Anzak karşı taarruzu, Kılıçbayır’daki Osmanlı mevzilerinin ele geçirilmesini amaçlamaktadır. Anzak tabularının düzensiz ilerleyişi Osmanlı mevzilerinin işine yaradı. İlerleyen taburları yan taraflarından ateş altına aldılar. Bir Anzak taburunun Cesaret Tepe yönünde giriştiği iki taarruz da püskürtüldü. Öğleden sonraki saatlerde cepheyi bir kanattan diğer kanada süpüren Osmanlı karşı taarruzlarıyla tüm Anzak birlikleri taarruz çıkış hatlarına döndüler.

Anzak Suvla ve Kabatepe taarruzu

Osmanlı taarruzunu izleyen iki gün, Anzak Kolordusu Komutanı General William Birdwood, cephenin her iki ucunda sınırlı iki operasyona girişimiştir. Çıkarma sahiline yönelen Osmanlı topçu ateşinin isabetliliği, cephenin güney tarafındaki Kabatepe ve kuzeyindeki Kemikli Burnu sırtlarındaki Osmanlı topçu gözetleme postalarından kaynaklanmaktadır. 3 Mayıs 1915 sabahı gün ağarmadan bir muhripten Kemikli Burnu sahillerine çıkan küçük bir Anzak müfresesi buradaki telefon ve hatları imha etmiştir. 4 Mayıs 1915 günü ise yüz Anzak askerinden oluşan bir başka müfreze Kabatepe’nin güney tarafındaki kumsala çıkartılmıştır. Osmanlı tarafının açtığı ateş nedeniyle bu müfreze ilerleme şansı bulamadı. Kabatepe’nin yamaçları boyunca sahilden kuzey yönünde ilerleyerek çıkarma sahiline ulaşılmaya karar verildi. Ancak yaralıların taşınmasına olanak yoktu. Yaralıları taşımak için sahile yaklaşan filikalar da başta yoğun bir ateş altına alındı. Ancak filikalarda sadece sağlık personeli olduğunu gören Osmanlı tarafı derhal ateşi kestiler ve yaralılar tahliye edilene kadar da bu bölgede kısa bir ateşkes yaşandı. Anzaklar daha sonra geri alındılar. Altı ölü, on altı yaralıyla harekat başarısız olmuştu. Savaşın sonuna kadar Anzaklar tarafından Kabatepe’ye karşı bir akın düzenlenmemiştir.

19 Mayıs Osmanlı taarruzu

Padişaha vekaleten Osmanlı İmparatorluğu Orduları Başkomutanlığı’nı da üstlenmiş olan Enver Paşa, (aynı zamanda Genel Kurmay Başkanı ve Savaş Bakanı’dır) 11 Mayıs 1915 günü Mareşal Liman Von Sanders’i karargâhında ziyaret etmiştir. Enver Paşa, İstanbul’dan yola çıkmış olan, Kurmay Yarbay Hasan (Askeri) Bey komutasındaki 2. Tümen’i de Kuzey Grubu Komutanı Esat Paşa’nın emrine vermiş ve Arıburnu Cephesi’nde derhal taarruz edilerek düşmanın denize dökülmesi emretmiştir.

Birleşik Donanmanın ateşinden kaçınabilmek için ve daha da önemlisi baskın tarzı olabilmesi için taarruz 19 Mayıs 1915 sabahı değil, sabaha karşı 03:30’da başlatılacaktır. Anzak Kolordusu cephesine dört koldan saldırı öngörülmüştür. Kuzeyden itibaren Kurmay Yarbay Mustafa Kemal Bey’in 19. Tümeni, Albay Hasan Basri (Somel) Bey’in 5. Tümen, Kurmay Yarbay Hasan (Askeri) Bey komutasındaki 2. Tümen ve Albay Rüştü (Sakarya) Bey komutasındaki 16. Tümen taarruza katılacaktır.

Çıkatma günü olan 25 Nisan 1915 gecesi, sahili tahliye etme önerisinin General Sır Ian Hamilton tarafından rededilmesi sonrasında Yeni Zelandalı ve Avustralyalı askerler, mevzilerini tahkim etme zamanı bulmuşlardı. Yeterince derin kazılan siperler ve bağlantı hatları, binlerce kum torbasıyla desteklenmiş, sık aralıklarla makineli tüfek yuvaları oluşturulmuştu.

19 Mayıs 1915 sabahı 03:30’da başlayan Osmanlı taarruzu, Anzak makineli tüfekleri ve sahili projektörlerle aydınlatan Birleşik Donanma’nın topçu ateşiyle etkisiz olmuştur.

Mayıs ayı sonlarında Anzak mevzileri sağlamlaştırılmıştır. Osmanlı tarafı da Anzak çıkarma bölgesini derinlemesine bir siperler ağıyla kuşattılar. Bu aşamadan itibaren cephe kilitlenmiştir. Osmanlı açısından makineli tüfek yuvaları ve donanmanın örtü ateşi nedeniyle taarruz etmek neredeyse olanaksızdır. Müttefiklerin bol topçu cephanesine karşın Osmanlı Ordusu’nun, Çanakkale Savaşı’nın bütününde yeterli topçu cephanesi olmamıştır. Bu yüzden etkili bir hazırlık topçu ateşi de yapılamıyordu. Anzak tarafının ise, Osmanlı askerinin hakim sırtlara yerleşmiş olması dolayısıyla başarılı bir taarruz olanağı yoktur.

6 Ağustos taarruzları

Temmuz – 1915 ayı sonlarında Gelibolu Yarımadası’nda tüm cepheler kilitlenmiştir. Osmanlı savunması halen sırtlara hakim olmakla birlikte müttefik siperlerine iyice yakın siperlere yerleşmişti. Kendi siperlerini vurmaktan kaçınan Müttefik donanma, bu mevzilere ateş açamamaktadır. Bununla birlikte müttefik kuvvetler halen sahillerde tutunabilmektedir. Hamilton da açıkça belirtmektedir ki, Osmanlıların yeterli topçu cephanesi olsa idi, bu sahillerde tutunmak kesinlikle olanaksızdır.

General Hamilton, bu kilitlenmeyi kırabilmek için İngiltere’den gönderilen yeni takviye birliklerle, yeni bir taarruz planı hazırlamaktadır. “Yeni Ordu” ya da “Kitchener Ordusu” olarak bilinen ordudan aktarılan tümenler, Gökçeada ve Limni adasında üstlenmeye başlamıştır. Hamilton’un planı, takviye gelen bu tümenlerle oluşturulan İngiliz 9. Kolordusu ile Suvla Koyu’nda bir çıkarma yapma yönündedir. Ancak bu çıkarma harekatının Gelibolu Yarımadası’ndaki bir dizi operasyonla desteklenmesi planlanır. Esas operasyonlar, İngiliz 9. Kolordusu’nun Suvla Koyu’na yapacağı çikartma ile birlikte, Anzak 1. Tümen’inin girişeceği bir çevirme harekatıdır.

General Sır Ian Hamilton, İngiliz 9. Kolordusu’nun Suvla Koyu’na yapacağı çıkarmanın ve Anzak çevirmesinin hemen öncesinde Osmanlı kuvvetlerinin dikkatini başka bölgeye çekmek için Seddülbahir Cephesi’nde bir operasyon planlamıştır. Bu amaçla 6 Ağustos 1915 günü saat 15:50 dolaylarında Seddülbahir Cephesi’nde İngiliz 88. Tümen’i taarruza geçmiştir. Bölgede 12 Ağustos 1915 tarihine kadar süren çatışmalar, Kirte Bağları Muharebesi olarak bilinir.

Aynı şekilde Osmanlı kuvvetlerini yarımadanın daha güneyine çekerek Suvla Koyu’na çıkacak birliklerin yükünü hafifletmek için Arıburnu Cephesi’nde de iki operasyona girişilmiştir. Arıburnu Cephesi’nin güney kesiminden başlatılan taarruz Kanlısırt yükseltisine yönelmiş, Kanlısırt Muharebesi olarak sürmüştür. Cephenin kuzey kesiminde (esas operasyonun ikinci bileşeni olarak) iki kol halinde yapılan taarruzlarla da Kocaçimen Tepe ve Conk Bayırı’nın ele geçirilmesi amaçlanmıştır. Sarı Bayır Harekatı’nın bileşenleri olan Kocaçimen Tepe Muharebesi ve Conk Bayırı Muharebesi olarak bilinir.

Bomba Tepe taarruzu

Anafartalar Cephesi’ndeki tüm kuvvetlerin ve Anzak Kolordusuna bağlı bir tugayın 21 Ağustos 1915 tarihinde giriştikleri genel taarruz, Osmanlı resmi tarihinde İkinci Anafartalar Savaşı olarak geçmektedir. Anzak kuvvetlerince Bomba Tepe’ye girişilen taarruz, cephenin kuzey ucunu daha ileriye almak ve Anafartalar Cephesi ile olan teması güçlendirmek amaçları gütmektedir. Taarruz, 29 Ağustos tarihine kadar sürmüş, tepedeki Osmanlı savunmasını atamamıştır.

Bomba Tepe taarruzu, Çanakkale Savaşı’nın, tahliyeye kadar ufak çaplı çatışmalar yaşanmış olsa da, son muharebesidir.

Tahliye

İkinci Anafartalar Savaşı ve onun bir parçası olan Bomba Tepe taarruzunun sonlanması ardından Gelibolu’da kayda değer bir çatışma olmamıştır. Osmanlı yüksek komutanlığı, iyice tahkim edilmiş mevzilere yeterli topçu desteği olmadan taarruz etmenin yararsız olacağını bilmektedir. Sık aralıklarla yerleştirilmiş makineli tüfek yuvalarına ve yeterince derin kazılmış sipelere karşı, üstelik yoğun topçu ateşi altında, sadece süngü hücumu askeri kırdırmaktan başka bir sonuç getirmeyecektir. Bu mevzileri zayıflatmaya yetecek topçu unsuru ve cephane de yoktur. Osmanlı tarafı açısından, olası bir genel taarruzu göğüslemekye hazır olmaktan başka yapacak şey yoktur.

Müttefik tarafında ise durum benzer bir açmaz içindedir. Sırtlardaki Osmanlı mevzilerine karşı etkili bir taarruz yapılabilmesi için en az ellibin kişilik yeni birliklere gerek vardır. General Hamilton’un son raporu bu rakkamı vermektedir. Bu ise, göze alınması güç bir seçenektir. Üstelik Bulgaristan’ın 14 Ekim 1915 günü İttifak Devletleri safında net tavır alması, Gelibolu’daki durumu etkilemektedir. Bu olayla, Almanya ile İstanbul arasında bir demiryolu hattı açılmış olmaktadır. Bu demiryolu üzerinden Geliboluya topçu unsurları ve cephanesi aktarılabilecektir. Öte yandan Hamilton, artık ciddi ciddi düşünülmeye başlanan tahliyenin, Gelibolu’daki birliklerin ancak yarısının kaybıyla olası olacağını belirtmektedir.

İngiliz ve Fransız makamları 15 Ekim 1915 tarihinde General Hamilton’un görevde alınması kararına vardılar. Yerine atanan General Charles Monro, 28 Ekim 1915 tarihinde Gelibolu’ya gelerek görevi devralmıştır. General Monro’un cephedeki incelemeleri ardından İngiliz Yüksek Savunma Konseyi’ne verdiği 3 Kasım tarihli rapor, tahliyenin tek çıkar yol olduğu ve iyi planlanırsa fazla kayıp olmadan sağlanabileceği yönündedir. Bu rapor üzerine Müttefik üst komutanlığı, 7 Aralık 1915 tarihinde Gelibolu’nun tahliyesine karar vermiştir. Bu karar, Anafartalar ve Arıburnu Cepheleri içindir. Seddülbahir Cephesi, daha sonra tahliye edilecektir. Tahliye işlemlerine 10 Aralık tarihinde başlandı ve tahliye, 19 Aralık 1915 günü tamamlandı.

 


Kaynak: Vikipedia
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


 

]]>
https://www.muhasebenews.com/canakkale-kara-savaslari-ariburnu-cikarmasi/feed/ 0
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ! https://www.muhasebenews.com/canakkale-gecilmez/ https://www.muhasebenews.com/canakkale-gecilmez/#respond Mon, 18 Mar 2019 14:40:48 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=51737 ÇANAKKALE ZAFERİ

Çanakkale Savaşı veya Çanakkale Muharebeleri,
I. Dünya Savaşı sırasında 1915–1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası’nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir. İtilaf Devletleri; Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’u alarak İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünü ele geçirmek, Rusya’yla güvenli bir erzak tedarik ve askeri ikmal yolu açmak, başkent İstanbul′u zapt etmek suretiyle Almanya′nın müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak İttifak Devletlerini zayıflatmak amaçları ile ilk hedef olarak Çanakkale Boğazı’nı seçmişlerdir. Ancak saldırıları başarısız olmuş ve geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Kara ve deniz savaşı sonucunda iki taraf da çok ağır kayıplar vermiştir.

Osmanlı İmparatorluğu, Almanya’nın Rusya’ya savaş ilan ettiğı 1 Ağustos 1914’ün hemen ertesi günü, Almanya ile bir ittifak antlaşması imzalamıştır. Bu antlaşma, imparatorluğun eninde sonunda Almanya’nın ana gücünü oluşturduğu İttifak Devletleri safında fiilen savaşa gireceği anlamına gelmektedir. Enver Paşa, fiilen savaşa girmeyi, seferberliğin tamamlanmamış olması ve Çanakkale Boğazı savunmasının tamamlanmaması gibi gerekçelerle ertelemeye çalışmıştır. Ancak Almanya, bir an önce savaşa fiilen girilmesi için baskılarını sürdürmüştür. Bu baskılar, Akdeniz’de Britanya donanması önünden çekilen Goeben ve Breslau savaş gemilerinin İstanbul’a gelmesiyle bir oldubittiye getirilmişti. Daha sonra Osmanlı Donanması’na bağlı bir grup gemiyle Karadeniz’e açılan bu gemiler 27 Ekim 1914 tarihinde Rus limanlarını bombalayınca Rusya, Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan etmiştir.

Birleşik Krallık Savaş Konseyi sektereri Albay Hankey Winston Churchill ‘in de desteğiyle, 1914 yılı Eylül ayında Çanakkale Boğazı’nın donanmayla geçilerek İstanbul’un işgalini öngören bir planı savaş konseyine sunmuştur. Plan, çeşitli evrelerden geçerek uygulamaya kondu ve Birleşik Krallık ve Fransa gemilerinden oluşan bir donanmanın Boğaz’a geniş çaplı saldırıları 1915 Şubat ayında başlatıldı. Özellikle 19 Şubat 1915 ve 25 Şubat 1915 bombardımanları sonucu Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Çobanlı giriş tabyalarının geri hatta çekilmesi emrini uygulatmıştır. En güçlü saldırı ise 18 Mart 1915 günü uygulamaya konuldu. Ancak Birleşik Donanma ağır kayıplara uğradı ve deniz harekatından vazgeçmek zorunda kalındı.

Deniz harekatıyla İstanbul’a ulaşılamayacağı anlaşılınca bir kara harekatıyla Çanakkale Boğazı’ndaki Osmanlı sahil topçu bataryalarını ele geçirmek planı gündeme getirilmiştir. Bu plan çerçevesinde hazırlanan Britanya ve Fransa kuvvetleri 25 Nisan 1915 şafağında Gelibolu Yarımadası’nın güneyinde beş noktada karaya çıkarılmıştır. Britanya ve Fransa çıkarma kuvvetleri her ne kadar Seddülbahir ve Arıburnu sahillerinde köprübaşları oluşturmayı başardılarsa da Osmanlı kuvvetlerinin inatçı savunmaları ve zaman zaman giriştikleri karşı taarruzlar sonucunda Gelibolu Yarımadası’nı işgalde başarılı olamadılar. Bunun üzerine sahildeki kuvvetler takviye edilmek için Arıburnu’nun kuzeyinde Suvla Koyu’na 6 Ağustos 1915 tarihinde yeni kuvvetlerle bir üçüncü çıkarma yapılmıştır. Ancak 9 Ağustos’ta Kurmay Albay Mustafa Kemal’in Birinci Anafartalar Muharebesi olarak bilinen karşı taarruzunda İngiliz Komutanlığı ihtiyat tümenini ateş hattına sürerek sahilde tutunmayı ancak başarabilmiştir. Mustafa Kemal ertesi gün Kocaçimentepe – Conk Bayırı hattında yeni bir karşı taarruz gerçekleştirmişti, bu hattaki Anzak birliklerini de geri atmıştır. Britanya ve Anzak kuvvetlerinin İkinci Anafartalar Muharebesi olarak bilinen genel taarruzları ise Osmanlı savunmasını aşamamıştır. Tüm bu gelişmelerin sonrasında İngiliz, Anzak ve Fransız kuvvetleri Gelibolu Yarımadasını 1915 yılı Aralık ayı içinde tahliye etmiştir.

3 KASIM 1914 – 18 MART 1915
tarihleri arasında Çanakkale Boğazı’nda cereyan eden bir seri deniz savaşlarıyla GELİBOLU yarımadasında 25 NİSAN 1915-8/9 OCAK 1916 tarihleri arasında yapılan kara savaşları Türk tarihinin en şerefli sayfalarını dolduran birer zafer destanıdır.

ÇANAKKALE’nin deniz ve kara savaşları; Türk Ulusal tarihinin 1800’lü yıllarının hemen çoğunluğunda görülen yenilgilerden sonra askeri ve siyasal varlığını bir kez daha kanıtladığı savaşlardır.

Harp tarihine bakıldığında askeri zaferlerin daima taarruzi bir harekatın sonunda kazanıldığı görülür. Çanakkale savaşları ise savunan orduların taarruz edenleri yenilgiye uğratmış olduğu, hemen tek örnektir.

ÇANAKKALE SAVUNMASI : Öz yurdunu korumak için şahlanan yaralı bir ulusun, sayı ve maddi açılardan üstünlüğü tartışılmaz olan düşmanlarını yenerek, onları felce uğrattığı bir savaştır. Bu durumuyla dünya harp tarihlerine geçmiş ve Türk tarihine de altın harflerle yazılıp Türk’ün kahramanlık ve şeref abidesi olmuştur.

Bu zaferler, büyük Türk Ulusuna Atatürk gibi dahi bir lider hediye etmiştir. Mustafa Kemal’in Anafartalarda parlayan yıldızını 18 MART’ın şafağı aydınlatmış, bu zafer, Türk’e, öz benliğini ulusal kimliğini bulma yolunu göstermiş, Türk bağımsızlık savaşının temelleri ÇANAKKALE’nin sularında ve Conk Bayırı’nda atılmıştır.

18 MART Çanakkale Zaferi, Anafartalar yangınının bir kıvılcımıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün tarihe geçen ilk kahramanlığı 18 MART’ın beşiğinde doğmuş; bu şahsiyet, Sakaryalarda şahlanmış, Dumlupınar’da Türk’ün kaderini değiştirmiş 9 EYLÜL 1922’de Ulusumuzu dünya uluslararasındaki şerefli mevkiye yükseltecek son zaferi kazanmıştır. Bu olayların moral dayanağım kuşkusuz ÇANAKKALE’ler oluşturmuştur.

Çanakkale savaşları ve kazanılan zaferler; Türk kurtuluş ve bağımsızlık savaşına maya çalmış; ulusal bilinci ve ulusal ruhu yeniden ateşlemiş ve Türklük, tarihteki şanlı ve seçkin yerini böylece almıştır. İstiklal Savaşımızın temelinde böylesine muhteşem zaferler bulunmasaydı, 19 MAYIS 1919’un ufkunda Mustafa Kemal Paşa belki gene doğabilirdi ama ulus; onu Anafartalar Kahramanı, İstanbul’a düşmanın girmesini önleyen komutan olarak ÇANAKKALE’den tanımasaydı acaba etrafında toplanıp kısa sürede kenetlenmesi o kadar kolay olabilir miydi.

Bu bakımdan ÇANAKKALE; Türk ulusal tarihinin akışı içinde çok önemli bir yere sahip olmakla beraber, Birinci Dünya Savaşı sonrasında yeniden biçimlenen Dünya ve bu dünyada ki siyasal rejim sistemlerinin yeniden şekillenmesi; siyasal sınırların yeniden çizilmesi ve dönemin üç büyük imparatorluğunun (Avusturya-Macaristan, Osmanlı ve Rus Çarlık İmparatorlukları) yıkılarak yeni yeni ulusal devletlerin tarih sahnesine çıkışı ile de bu zaferin yakın ilişkisi vardır. Şunu da belirtmeliyim ki, bu zaferler Rus Çarlığı’nın yıkılmasına neden olduğu için yukarıda sıraladığımız etkileri göstermiştir. Eğer Çanakkale’de kazanılan Zaferler, Birinci Dünya Savaşı’nın diğer cephelerinde de devam etse idi ve Almanya ile birlikte ya da sadece Osmanlı imparatorluğu olarak savaştan galip çıksaydık, Dünya’nın rengi, şekli ve siyasi sının, kuşkusuz daha başka olurdu.

Çanakkale Savaşları; Balkan Harbi’nin bütün Türk Ulusu’nun ruhunda ve benliğinde açtığı derin yaranın ve utanç duygusunun kesin şekilde tedavisini sağlamış, en önemlisi de yukarıda değindiğim gibi Atatürk’ün Türk Ulusu ile birlikte bütün bir.cihan tarafından tanınmasını sağlamıştır.

Atatürk’ün, Kurtuluş Savaşımızdaki muzaffer kılıcının çeliğine su veren ÇANAKKALE Savaşları olmuştur. Şurası da bir gerçektir ki Çanakkale’de devam eden deniz ve Kara harekât ve savaşlarını birbirinden ayırarak incelemek doğru olamaz. Bu her iki savaş bir biriyle iç içedir ve biri diğerinin tamamlayıcısıdır. Bu husus gözden uzak tutulmamalıdır.

Rus Çarı II. Nikola’nın 1815 tarihinde “Hasta Adam” ismini taktığı Osmanlı İmparatorluğu’nun müzminleşen hastalığına daha 1906 yılında ilk isabetli tanıyı koyan Yzb. Mustafa Kemal, Ulusu’nun asıl cevherini; 1915’de Conk Bayırı’nın, Anafartalar’ın ve An Burnu’nun kan ve can pazarında çok yakından tanımak fırsatını bulmuştur. M. Kemal, Ulusuyla kan deryası içerisindeki ÇANAKKALE’de bu derece yakından tanışmamış olmasaydı Birinci Dünya Savaşı sonunda maddi ve moral gücünü hemen hemen tümden yitirmiş bir milletin başına geçip İstiklal Savaşımızı zaferle noktalayacağına acaba kesin inanç duyabilir miydi?

Bu nedenledir ki 18 MART’ı izleyen Çanakkale’deki kara savaşlarında kazandığı zaferiyle Türk Ulusu’nun 5000 yıllık tarih sahnesinden silinip gidemeyeceğini kendisi de şahsen idrak etmiş ve bunu bütün dünyaya İstiklal Savaşı’yla da kanıtlamıştır.

Daha sonra ki yıllarda inandığı ve güvendiği ulusunun baş komutanı olarak Türklüğün yaşam kudretini bir barış çelengi olarak kılıcının ucunda Ege’nin sularına bırakmaya muvaffak olmuştur.

Bu tarihi nedenlerle 18 MART’ı anlatırken:

– Tarih bilen Yb. Mustafa Kemal,

– Çarlığın yıkılışını hazırlayan Alb. Mustafa Kemal,

– Tarih yapan Mustafa Kemal,

– Tarih yazan Mareşal Mustafa Kemal,

– Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Atatürk’ten söz etmezsek, genel tarih içerisinde 18 MART ve Çanakkale Zaferlerinin; Bir ulusun, sadece kahramanlık hikayesinden öte hiç bir önemi kalmayacaktır.

18 MART Zaferi, düşman donanmalarının 1915 yılı başlarında İstanbul’a girmelerini ye İmparatorluğun daha o yıl içinde çökertilmesini önleyen çok büyük ve tarihi bir zaferin ilk raundu olmuştur.

ÇANAKKALE’nin kara savaşlarında kazanılan zafer ise Osmanlı İmparatorluğu’nun 30 EKİM 1918 MONDROS ateşkesine kadar ayakta kalmasını sağlayan ve Birinci Dünya Savaşı’nın en az iki yıl daha uzamasına neden olarak dünya tarihini etkileyen İkinci raundunu teşkil etmiştir.

Eğer ÇANAKKALE’deki zaferler kazanılmasaydı, Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul, Birinci Dünya Savaşı’nın hemen birinci yılı sonunda İTİLAF Devletlerince işgal edilmiş, böylece Rus Çarlığı, müttefiklerinin yardımlarına en kısa yoldan kavuşmuş olacak ve Almanya’nın yenilgisi daha da çabuklaşarak Rusya’da 1917 BOLŞEVİK ihtilali muhtemelen gerçekleşmeyecekti.

18 MART’ın ve onu izleyen ÇANAKKALE kara savaşlarının zaferleri, ulusal tarihimizi ve dünya tarihini etkileyen önemi ve rolü bu noktalarda toplanmaktadır.

Bu savaşları yürüten bütün Türk Komutanları kahraman erleriyle omuz omuza çarpışırken, hiç kuşkusuz Murad-ı Hüdavendigârları, Hacı îl Beyleri, Lala Şahin ve Timurtaş Paşaları ve Evranos Beylerin ruhlarını kendi yanı başlarında duyarak savaşmışlardır.

Savaşırken tarihini düşünen, tarihini düşünürken savaşan Türk Ordusu ve onun seçkin komutanları; ÇANAKKALE Boğazı’nı kırık bir salla geçip Türk Sancağını ilk kez bu topraklara 1356 yılında diken Gazi Süleyman Paşa’nın ilk ayak bastığı NAMAZTEPE’den kendilerini seyrettiğini görür gibi duyarlardı.

Bir tek güne sığdırıldığı halde yüzyıllara hükmeden zaferlere ancak Türk Harp tarihlerinde rastlanabilir. İşte 18 MART Zaferi de yüzlerce yıldan beri Türk tarihinde gördüğümüz, MALAZGİRT, OTLUKBELİ, NİĞBOLU, MOHAÇ, KO-SOVA-RİDANİYE, ÇALDIRAN, PREVEZE ve nihayet DUMLUPINAR gibi meydan savaşlarında kazınılan Türk zaferlerinden birisidir ve bu zaferin kazanılması 20. Yüzyılın tüm siyasal olaylarına yön vermiştir.

18 MART ÖNCESİ DÜNYA OLAYLARI

1914 yılında SARAYBOSNA’da çakan bir kıvılcım, kısa sürede bütün dünyayı kan ve ateşe boğmuş, çıkarları ve yararlan birbirine zıt düşen Avrupa Devletleri iki bloka ayrılmış, bir yanda İNGİLTERE ve FRANSA ile ona katılanlara “İTİLAF DEVLETLERİ” denilmiş, diğer yanda bir araya gelen ALMANYA ve AVUSTURYA ve OSMANLI DEVLETLERİNDEN oluşan gruba da “İTTİFAK DEVLETLERİ” ismi verilmiş ve bu iki tarafa, savaşın gelişmesine paralel olarak daha bir çok devletler katılmak suretiyle başlayan savaş, dünyanın dört bucağına yayılmış, bu nedenle de savaşın ismine “Birinci Dünya Harbi” denilmiştir’.

Birbirlerinin gırtlağına sarılan bu iki tarafın bütün olarak ve yetenekleriyle giriştikleri çatışmalara din, dil, renk ve milliyetleri birbirine uymayan milyonlarca insan da katılmış ve bu iki büyük blokun başını çekenlerin çıkarları uğruna dört yıl süre ile kıyasıya çarpışmışlardır.

Bu büyük savaşta toplam 658 adet tümen savaş alanlarına sürülmüş, 65 Milyon kişi silah altına alınmıştır. Toplam zayiat yaklaşık 9-10 milyona varmış, milyonlarca halk göçebe durumuna düşürülmüştür.

Osmanlı Devleti’nin Durumu:

Birinci Dünya Savaşı başladığı zaman Osmanlı Hükümeti ard ardına girdiği, her birinde zararla, toprak kaybı ve yenilgilerle çıktığı savaşların yorgunluğunu henüz gidermek ve ordusunu yeniden organize etmekle meşguldü. Bu iş için de Almanya’dan bir askeri yardım heyeti çağrılmış, Savaşa katılmak istemeyen Osmanlı Hükümeti tarafsız kalmaya karar vermişti. Ne var ki, İstanbul’daki Alman Sefareti ile Alman Askeri Misyonu, Türkleri kendi saflarında savaşa sokmak için var güçleriyle çalışıyorlardı.

İTİLAF Devletleri ise müttefikleri olan Ruslarla karşılıklı yardımlaşabilmek, ve Rusya’nın ihtiyaç duyduğu lojistik desteği onlara ulaştırabilmek için Türk Boğazlarına gereksinim duyuyorlardı. Bunun için de ÇANAKKALE ve İSTANBUL Boğazlarının kendi kontrollerinde bulunması gerekmekte idi.

Kuşkusuz bunun en uygun çözümü Osmanlıları kendi ittifaklarına almaktı. Ama daha önce Avrupa devletleri arasında yapılan çeşitli konferanslar ve kongrelerle İstanbul Boğazı’nın Rus Çarlığına bırakılması konusunda sözler verilmişti. Ayrıca Çar II. NİKOLA’nın isimlendirdiği “BOĞAZIN HASTA ADAMI” ölmek üzereydi ve Düveli Muazzama (Büyük Devletler) Osmanlı mirasını paylaşmaya kararlıydılar. Bunun için de daha 1815 Viyana Kongresinde “Şark Meselesi” ortaya atılmıştır. Bu mesele, Osmanlı İmparatorluğu’nun paylaşılarak Avrupa’dan, Balkanlar’dan atılıp Anadolu’ya tıkılması ve ilk fırsatta da buradan sürülüp atılmasını öngören politikanın kısa adı idi. Bu nedenle Şark Meselesi Osmanlı’yı kendi ittifaklarının dışında tutmalarını gerekli kılıyordu.

Osmanlı yöneticileri, Rus Çar’ı Deli Petro’nun 1725 yılındaki meşhur vasiyetnamesiyle ortaya koyduğu “Sıcak Denizlere İnme Siyasetini” yakından biliyorlardı. O dönemde Ruslar henüz Baltık Denizi’ne, Azak ve Karadeniz’e bile çok uzak iken ortaya attıkları bu siyaset sonrasında hızlanan Türk-Rus Savaşlarıyla uğradıkları zararları gözde tutan Osmanlılar, İTİLAF Devletlerinin ya da Rusların kendilerine saldırma ihtimalini oldukça yüksek görüyorlardı: Bu kuşkular ve bu nedenlerle Osmanlı Hükümeti, 2 AĞUSTOS 1914 günü silahlı tarafsızlık halinde bulunmak üzere SEFERBERLİK İLAN ETMİŞTİR. ALMANYA 5 AĞUSTOS günü savaşa katılmış bulunuyordu.

Dünyanın yoksul ülkeleri, Batı Avrupa Devletleri ile Rusya tarafından geçen yüzyılda sömürgeleştirilirken Almanya bu yağmadan pay alamamıştır. Bu nedenle 1900’lü yılların başından beri ALMANYA kıpırdanıp durmaktaydı. Bu kıpırdanış sırasında dirsekleri, bir yandan Rusya’ya diğer yandan da FRANSA ve İNGİLTERE’nin böğrüne batıyordu. Yeni hayat sahalarına kavuşması için bu devletlerle savaşmaktan başka çaresi yoktu o da öyle yaptı ve savaşın kızgın kazanının altına benzin dökerek içine atladı.

Bu sırada Osmanlılar tarafında bazı olaylar cereyan etmeye başlamıştır. Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Osmanlı Hükümeti’nin İngiltere’ye sipariş ettiği ve yapımları bitmek üzere olan iki savaş gemisine “REŞADİYE ve SULTAN OSMAN” İNGİLTERE kendi yasaları uyarınca el koymuş gemileri veya paralarını savaş sonrasında verebileceğini Osmanlılara bildirmişti.

Bu sırada 10 Ağustos 1914 günü sabahının saat 07.00’de her halleri ile helecanlı ve telaşlı oldukları gözlenen iki Alman Kruvazörü (GOBEN ve BRES-LAU) Akdeniz’de rastladıkları düşman donanmasının takibinden kaçarak gözleri arkada olduğu halde tam yolla kara sularımıza girmiş, ÇANAKKALE Boğazı’nın Ege’ye açılan kapısını sabırsızlıkla çalmaya başlamışlardır. Sığınma talep ediyorlardı. Bu iki geminin ÇANAKKALE Boğazı’nda beklemekte olduklarını İstanbul’daki bir Alman subayından öğrenen ve o zamanın tam bir diktatörü sayılan Enver Paşa kabine arkadaşlarına bile danışmaya gerek görmeden kısaca “BIRAKIN GİRSİNLER” demiş. Türk’ün civanmertliğine sığınan bu iki Tanrı misafiri mülteciye bu şekilde müsaade edilmiş ve içeriye alınmışlardır.

Bu iki gemi; hem itilâf devletlerinden gelecek tepkiyi durdurmak, hem de REŞADİYE ve SULTAN OSMAN zırhlılarının yerine konulmak üzere hemen ALMANYA’dan satın alınıp, gönderlerine Türk Bayrağı çekilmiş ve bordalarına da Yavuz ve Midilli isimleri yazılarak Türk Donanması’na katılmıştı. Ancak bu iki geminin boğazdan içeri girişlerinden hemen dört saat sonra Çanakkale Boğazı’nın ağzına yanaşan İngiliz zırhlıları, Alman kruvazörlerinin içeri alınıp alınmadıklarını sormaya başlamışlardır. Ne var ki, kendisine sığınanı kendinden bir parçaymış gibi kabullenen Türk’ün onlara memnun olacakları bir cevap vermesi olanaksızdı.

İngilizler çaresiz BOZCAADA açıklarına çekilerek Boğaz’ı gözetlemeye koyulmuşlardır. İngiltere’nin gasp ettiği iki zırhlımıza karşılık Tanrı misafiri iki Alman kruvazörünün gelişi Türk Halkı tarafından sevinçle karşılanmıştır. Yalnız, Hükümet bir hata yapmış bunların ismini değiştirmekle beraber, personelini olduğu gibi yerlerinde bırakmış, sadece kıyafetleri değiştirilip mürettebatın başına fes giydirmekle de yetinilmeyerek Filonun Komutanı Amiral ŞOSON bütün Türk Donanması’nın da başına getirilmiştir.

İNGİLTERE, kılıfına uydurulan bu satın alma işlemlerini tanımadığını bildirerek, ÇANAKKALE Boğazı’nı abluka altına almıştır. Buna karşılık Osmanlı Hükümeti de İtilaf Devletlerinin bütün savaş ve ticaret gemilerine Boğazlan kapatmıştır. Böylece savaşın kanlı eli Osmanlı İmparatorluğu’nun kapısındaki tokmağa yapışmış ve ağır ağır çalmaya başlamıştı.

ALMAN Amirali SASON, hükümeti zorluyor. Karadeniz’e çıkıp donanmaya tatbikat yaptırmak için ısrarla izin istiyordu. Bunda haksız da sayılmazdı. Çünkü Alman askeri heyeti Osmanlı Ordusu’nun teşkilatlanmasına ve eğitilmesine resmen memur edilmişti. Diğer yandan da AĞUSTOS içinde Almanlar Osmanlı Hükümeti ile gizli bir ittifak anlaşması yapmış olmasına rağmen Osmanlı Hükümeti yine de savaşa fiilen girmeye hiç de niyetli değildi.

Almanya, iki cephede vuruşmaya mecbur olduğu bu savaşta İNGİLİZ, FRANSIZ ve RUS cephelerindeki kuvvetlerine düşman baskısını azaltmak amacıyla bunları Osmanlı cephelerine nasıl kaydırabileceğinin hesaplarını yapmaktaydı. Osmanlılara Kafkaslar’da, Balkanlar’da ve Ortadoğu’da yeni yeni cepheler açtırabilirse, Almanya, düşmanlarım Türklerin üstüne saldırtarak onların baskılarını hafifletebilirdi. Alman Sefareti ile Türk Ordusundaki bütün Alman komutanlarının da çabalan bu idi..

Amiral SASON 27 Ekim 1914 günü sadece Enver Paşa’nın bilgisi içinde, hükümetin izni dışında donanmayı Karadeniz’e çıkardı. Başta Odesa olmak üzere bir kısım Rus limanlarını bombardıman edip birkaç Rus gemisini de batırdı.

Bu olay üzerine zaten bahane bekleyen Ruslar hiçbir görüşmeye yanaşmaksızın 1 KASIM 1914 günü Osmanlı Devleti’ne savaş ilan ederek orduları ile Doğu Anadolu’da Türk sınırlarını aştılar.

Savaştığımız Cepheler:

Birinci Dünya Savaşı’na bu şekilde katılan Osmanlı Devleti, kendi ülkesinin 6 ayrı cephesinde (KAFKAS, IRAK, SURİYE, MISIR, HİCAZ, ÇANAKKALE cephelerinde) hemen hemen aynı zamanda çarpışmış, ayrıca sınırları dışında da Avusturya’nın GALİÇYA’sında ve Balkanların MAKEDONYA cephesinde olmak üzere iki ayrı cephede üç Türk kolordusu ile devletimize hiç bir yararı olmayan ancak Almanların yararına olan savaşlar yaptık. Osmanlı Devleti, Türk Ulusu’nun ve onun kahraman askerinin kanını, devletine hiç bir yarar sağlamayan bu sekiz cephede sular gibi akıtmıştır.

Bu ümitsiz savaşın nasıl bir sonuca varacağını Osmanlı Ordusunda ilk gören kişi Mustafa Kemal olmuştur. Görüşlerini Başkomutan Vekili Enver Paşa’ya çeşitli kez sözlü ve yazılı raporlarıyla bildirmiş olmasına rağmen; Hırsı, aklına hakim olan Enver Paşa doğruları kavrayamamış ve kendisine önerilen düşüncelere itibar göstermeyerek sonuçta İmparatorluğun batmasına sebep olmuştur. Belki de sırf bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşuna imkan yarattığı için Enver Paşa’yı hayırla yad etmek gerekir.

1912’de Balkanlar’daki eyaletlerimizin çapulcu komitacıları karşısında becerisizlik şaheserleri yaratarak, ağır yenilgiye uğrayan Osmanlı Ordusu, Birinci Dünya Savaşı’nda dostunu, düşmanını şaşkınlığa uğratacak derecede kahramanca başarılı savaşlar vermiş, ve orduları hemen hiçbir cephede kesin yenilgiye uğramadıkları halde müttefiklerimizin yenilmesiyle birlikte MONDROS Ateşkesi’ni kabule mecbur kalınmıştır.

Doğuda Rus taarruzunun başlamasıyla savaşa giren Osmanlı Padişahı 16 KASIM 1914 günü “Cihad-ı mukaddes” ilan etmiş ise de Osmanlı’nın siyasi sınırları içerisinde ve dışarısındaki Müslüman ülke ve halklarından destek görülemediği gibi savaşın daha ileri aşamalarında da düşmanlarımızın saflarında yer alarak; başında İslam’ın halifesi olan (Halife-i Rey-u Zemin ve Zillullah-ı Fil âlem) yani yeryüzünde Peygamberin halifesi ve Allah’ın gölgesi denilen Osmanlı Devleti’ne karşı isyan edip savaşmışlardır.

Asıl konumuz olan 18 Mart ÇANAKKALE Savaşı’ndan önceki olayların çok kısa bir özetini böylece yaptıktan sonra BOZCAADA açıklarında beklemekte olan İngiliz ve daha sonra onlara katılan Fransız gemilerinin girişeceği Boğaz Savaşı’na geçebiliriz.

18 MART ÇANAKKALE SAVAŞINI’NAÇILIŞ NEDENLERİ:

Birinci Dünya Savaşı başladığında ALMANYA, Orta Avrupa’daki pozisyonuyla İtilaf Devletlerine dahil olan Rusya ile İngiltere ve Fransa’nın direkt irtibatını kesmiş bulunuyordu. Savaşın başarısı, İtilaf cephelerinin birbirleriyle etkin bir şekilde yardımlaşmasına bağlı idi.

İtilaf devletlerinin savaşı kısa sürede bitirebilmesi, Rusya’nın da güçlü bir şekilde Doğu Avrupa Cephesi’nde Almanlara karşı savaşmasıyla mümkündür. Ancak batının yardımı olmaksızın Rusya bu gücü gösterememekte idi. Bu durumda Rusya’daki ham maddelerin batıya ve batının mamul maddelerinin Rusya’ya ulaştırması için çareler aranmalıydı.

Bunun için dört yol vardı.

1 – Baltık Denizi Yolu, Almanların kontrolü altındadır.

2 – Avrupa üzerinden Rusya’ya ulaşmak. Almanlar bu cepheyi tamamen kapatmaktaydı.

3 – Kuzey Kutup deniz yolu. Kuzey denizi yılın 9-10 ayında buzlarla kaplıdır. Geçit vermez.

4 – Londra’yı, Odesa’ya bağlayan en yumuşak yol, ÇANAKKALE ve İSTANBUL Boğazlan yolu görünmekteydi. O halde boğazları zorlayarak açmak, RUSYA’ya yardımları ulaştırmak için tercih edilmeliydi.

Bu cephenin açılmasına neden olan diğer hususları şöylece sıralamak mümkündür.

– Türkiye’nin SÜVEYŞ Kanalı ve dolayısla Hint Denizi yolu üzerindeki baskılarına son vermek.

– Savaşa katılmakta tereddüt gösteren BULGARİSTAN’I, ALMANYA’ya kaptırmadan İtilaf Devletlerinin yanında savaşa sokmak.

– İSTANBUL’U zapt ederek Müslüman dünyasını etki altına almak ve Halife’nin ilan ettiği Cihad-ı Mukaddes’i tesirsiz kılarak İslam dayanışmasını çökertmek.

– Almanların 1915 baharında yapacağını hesapladıkları Büyük Taarruz için, bu devletin dikkatini ÇANAKKALE’ye çekerek Avrupa cephesinden buraya kuvvet kaydırmalarını sağlamak.

– Aralık-1914’te Türk Ordularının giriştiği Sarıkamış harekatından, telaşa kapılan Rus Çan Grandük NİKOLA,. İngiltere’ye başvurarak İtilaf Devletlerinin hemen Türkiye’ye karşı karadan veya denizden bir cephe açmalarını istemiştir.

İşte bu gibi düşünceler çerçevesinde İngiliz Harp Kabinesi, CHURCHİL’in baskısıyla Çanakkale Cephesi’nin açılmasına karar verdi.

Bu karar üzerine MONDROS’ta bulunan İngiltere’nin Akdeniz donanmasının Baş Komutanı Amiral CARDEN’in düşünceleri soruldu. CARDEN : “Bir ay içerisinde Marmara Denizi’ne çıkılabileceğini belirterek bu maksatla hazırladığı dört aşamalı plânını 15 OCAK 1915’te LONDRA’ya gönderdi. “Harp Kabinesi, Şubat’ta ÇANAKKALE Boğazı’nın denizden zorlanarak geçilmesine karar verdi ve bu husus Amiral CARDEN’e bildirildi.

Bu karardan Fransızlar da memnun kalmışlardı. İSTANBUL’U tek başına İngilizlerin ele geçirmesini istemiyorlardı. Bu nedenle kendilerinin de bir filo ile bu harekata katılacaklarını bildirdiler.

Ruslar ise bu yeni cephenin Çanakkale Boğazı’ndan açılmasına hiç memnun olmadılar. Çünkü İngiliz ve Fransızların Rusya’dan önce İstanbul’a girmeleri, Çarlığın bütün Ortadoğu politikalarına ve sıcak denizlere inme siyasetlerine ters düşmekteydi. Ruslar bu maksatla Karadeniz kıyılarında hemen bir kuvvet teşkil ederek İstanbul Boğazı’na çıkma hazırlığına girmişlerdir.

Sonuç olarak Almanların teşvikleriyle Osmanlı Orduları 2 Şubat 1915 tarihinde Sina’yı geçerek Süveyş Kanalı’na taarruza geçti.

Almanların amacı İngiliz kuvvetlerinin Mısır cephesine bağlı kalarak Avrupa’ya nakledilmesini önlemekti. Yapılan bu Kanal Seferi Osmanlılar için hezimetle sonuçlanmıştır. İngilizler, bu cephede ferahlayınca Çanakkale’de kullanılmak üzere buradan bir Kolordu kuvvetlerini tasarruf edebilme imkanına kavuşmuşlardır.

Görülüyor ki Almanların telkiniyle Rusları KAFKASYA’da, İngilizleri MISIR’da tutmak maksadını güden, SARIKAMIŞ ve KANAL harekâtı başarısızlığa uğradığı için düşmanlarımız hem Almanya Cephesi’ne ve hem de Türkiye’nin can evine yönelen (Çanakkale Boğazı’na) yeni yeni kuvvetler sevk etmeye imkân bulmuştur.

Bu olayların ardından ÇANAKKALE Savaşlarının İtilaf Devletlerince kaybedilmesi sonucunda Rusya’ya yardım yolunun açılamaması, İtilaf Devletlerinin Rusya’ya yardımlarını ve takviyelerini mümkün kılmamış ve yokluk içinde kalan Rusya’da Bolşevik İhtilali çıkmış, Dünya’nın ilk kez Komünist Rejimiyle tanışmasına sebep olunmuştur. (1917 senesinde Rus İhtilali sonunda Çarlık; Brest-litovks Andlaşmasıyla EKİM ayında savaştan çekilmiştir.)

Çanakkale Boğazı’ndaki deniz harekâtını başarıya ulaştıramayan İngiltere ve Fransa, Mısır’da oluşturmaya başladıkları Anzak (Avusturalya-Yeni Zelanda) kolordusunu takviye ederek (Birer İngiliz ve Fransız Tümeni ile) 64 bin kişilik bir kuvvet meydana getirdiler. Kararlan; Deniz kuvvetlerinin desteğinde karadan taarruzla Gelibolu üzerinden İstanbul’a ulaşmaktı.

ÇANAKKALE BOĞAZI’NIN COĞRAFİK MEVKÜ:

Çanakkale Boğazı; KARADENİZ’İ, İSTANBUL BOĞAZI ile MARMARA üzerinden EGE’ye ve oradan da açık denizlere bağlayan Türk boğazlarından biri olup Lapseki-Kumkale arasındaki uzunluğu 52 km. dir. En geniş yeri Erenköy Körfezi’nde 7.5 km. ve en dar yeri ÇANAKKALE-KİLİTBAHİR arasında 1200 mt.dir.

Çanakkale Boğazı, tarih boyunca Venedikliler, İranlılar, Romalılar, Bizanslılar, Selçukluların işgallerinde kalmış ve nihayet 1356’da Osmanlılar, Gazi Süleyman Paşa Komutasındaki “İlk Osmanlı akıncı müfrezesiyle” Gelibolu’nun kuzeyindeki NAMAZGAH tepeye baskın tarzında çıkarak Türk Sancağı’nı Avrupa kıtasının bu kenarına dikmişler ve bu tarihten sonra Osmanlıların Balkan fütuhatları başlamış ve Boğaz günümüze kadar kesintisiz olarak Türk egemenliğinde kalmıştır.

ÇANAKKALE BOĞAZI’NIN STRATEJİK VE JEOPOLİTİK ÖNEMİ:

ÇANAKKALE ve İSTANBUL BOĞAZLARI kuşkusuz tek başlarına büe büyük birer Jeopolitik ve Stratejik önem taşırlar. Ama her iki boğazın tek bir devletin egemenliğinde bulunmasıyla bu önemleri katbekat artarak olağan üstü bir durum kazanır.

Bu değerleri ve önemi özetlemek mümkündür.

1 – Karadeniz’e kıyısı olan devletler ile Akdeniz’in kıyı devletleri arasındaki her türlü ilişkiler (ticari, siyasi, ulaşım, vb.) konularla ilgili faaliyetler için bu her iki boğaz, hayati önem taşımaktadır. Özellikle bir savaş halinde bu boğazları elinde bulunduran Türkiye, bu her iki denizin kıyısında yaşayan devletlerin yukarıda sıraladığımız karşılıklı münasebetlerinde kesinlikle söz sahibi durumundadır.

2 – Türk Boğazları, Karadeniz’i Akdeniz’e ve dolayısıyla Atlantik Okyanusu’na bağlayan deniz ulaşımının en önemli iki kilidini oluşturur.

3 – Bu Boğazları elinde bulunduran devlet, Karadeniz kıyı devletlerinden Rusya’nın, Ukrayna’nın Bulgaristan’ın, Romanya’nın, Gürcistan’ın Karadeniz’de bulunan donanmalarını Dünya denizlerinden tecrit eder ve bu ülkelerin Akdeniz’de gösterecekleri bütün etkileri ve faaliyetleri engeller.

4 – Türk Boğazlarının günümüzde Batı Bloku (NATO) savunma manzumesi içinde kalması Kafkaslar ve Balkan Devletleri ile Rusya ve Ukrayna’nın sıcak denizlerle irtibatını keser böylece Baü Bloku Devletlerinin Akdeniz Harekât alanına ayıracakları deniz kuvvetlerinde tasarruflar sağlar.

5 – Boğazlara egemen olan devlet Ortadoğu petrol alanlarını ve Hint Okyanusunu Süveyş yoluyla Akdeniz’e ve Avrupa’ya bağlayan en ekonomik deniz yolunu kuzeyden (Karadeniz Devletlerinden) gelecek deniz tehditlerine karşı korur.

6- Balkanlardan, Anadolu’ya yönelecek askeri bir harekatta Trakya’yla Anadolu arasında etkin bir savunma hattı oluşturur.

7 – Boğazlardan her hangi birini kaybeden Türkiye’nin genel savunma gücü sarsıntıya uğrar. İstanbul gibi her yönden çok önemli ve değerli bir şehir ile birlikte Kocaeli ve Gelibolu Yarımadaları tehlikeye düşer.

8 – Türkiye’nin savunmasıyla Batı Bloku’nun savunması, stratejik anlamda ve alanda bir bakıma Boğazlardan geçen deniz yolunun kontrolü ile mümkündür. Türkiye ve Batı (NATO) Bloku, Boğazları savunamadığı takdirde hasım devletlerin Karadeniz Donanması, Akdeniz’e inerek bu denize kıyısı olan bütün devletlerin, Ortadoğu ülkeleri ile Kuzey Afrika devletlerini etkisi altına alabilir. Aksi durumda da hasım Karadeniz devletleri bu imkandan yoksun kalır.

18 MARTTAN ÖNCE ÇANAKKALE BOĞAZI’NDA TÜRK SAVUNMA DÜZENİ:

Birinci Dünya Savaşı daha başlamadan önce HAZİRAN-1914’de bir Alman tahkim heyeti tarafından boğazdaki topçu bataryaları ve tabyalar incelenmiş ve mevcut 32 batarya 22’ye indirilmiş, ayrıca topların çaplarına ve menzillerine göre dağılımı ve mevzilendirilmeleri yeniden düzenlenmiş, savunmanın kuvvet çoğunluğu Boğaz’ın içine ve orta bölgelerine alınmıştır.

Bu sırada Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Alb. Cevat Bey ve Kurmay Başkanı’da K. Yrb. Selahattin ADİL Bey’dir. Boğazlar Komutanlığına da Alman Amirali UZEDUM atanmıştır.

Bölgede Almanların 26 Subayı ile 432 Eratı vardır. Bunlardan bir kısmı Çanakkale’ye gelmiş ve Hamidiye Tabyası’nda görevlendirilmiştir. Alman Korvet Kaptanı VOSÎTO komutasında bir kara topçuluk kursu açılmış, eksiklikler tamamlanmış, Alman torpido kaptanının idaresindeki Alman mayın ekibi de Türk mayıncılarına yardımcı olmuşlardır.

Eğer bu boğaz seri ateşli ve uzun menzilli ağır topçu ve bol mayın ve deniz altı ağlarıyla daha da pekiştirilebilseydi bu savunma gücü kuşkusuz çok daha artırılabilecekti. Ancak elde mevcut olanlarla yetinilmek zorunda kalınmıştır.

Boğaz savunmasını güçlendirmek amacıyla, Mesudiye Zırhlısı’ndan sökülen ağır toplar, Anadolu kıyısında ki “Mesudiye Tabyası’na” konulmuştur. Zırhlı ise KEPEZ ile ÇANAKKALE arasında ki SARISIĞLI mevkiine demirletilmiş ve mayın tarlaları ile belirli bir bölgeyi koruyacak şekilde “Set Bataryası” olarak kullanılmak üzere KEPEZ ile Dardanos Bataryalarına yardımla görevlendirilmiştir. Ancak bu zırhlı, savaşın ilk anlarında torpillenmiş, su bölmeleri de olmadığından yana yatarak batmıştır. Boğaz’da yerleştirilen topların bir kısmı da Edirne Müstahkem Mevkii’nden getirilmiştir.

Mayınlama için, Trabzon kıyısındaki Ruslardan kalma mayınlar ve İzmir sularındaki Fransız ve Balkan Savaşı’ndan kalma Türk mayınlarından yararlanılmıştır.

Tabyalar, çevreleri taş ve topraktan yapılmış, cephanelikler ve erat sığınaklarının bir kısmı toprak altına alınmıştır.

Bölgedeki bütün toplar çoğunlukla kısa menzilli ve ağır ateşli toplar idi.

Çanakkale Savaşı’nın savunma tertibatı, Boğaz’ın savunması, 3 bölüm halinde derinliğe doğru şu şekilde düzenlenmiş idi. (Kroki-2’ye bak)

1 – Dış Savunma Bölgesi: Boğaz’ın Ege tarafındaki giriş yerinde 4 tabyadan oluşmaktaydı. Bunlar: ORHANİYE-KUMKALE-SETTÜLBAHİR ve ERTUĞRUL tabyalarından ibaret idi. Buradaki topların sadece 4 adedi büyük gemilere ateş edecek çap ve menzile sahip olup, seri ateşli idiler. Bu tabyaların görevi düşman donanmasını Boğaz’a girmeden önce zayiata uğratmak ve derinlikteki tabyaları ileriden korumaktı.

2 – Orta Savunma Bölgesi: Boğaz’ın içinde KARANLIK LİMAN’dan (Erenköy önlerinden) Kepez’e kadar olan kısımda önceleri Kepez ve Dardanos’tan başka tabya yok iken, daha sonra 7 tabya ile takviye edildi. Bunlar:

– Anadolu kıyısında : KEPEZ, DARDANOS, MESUDİYE ve CEVAT PAŞA tabyaları.

– Rumeli kıyısında: TANKER, BAYKUŞ, KUMBURNU tabyaları. Bu her iki kıyı tabyalarında ağır toplar mevzilendirilmişti.

3 – İç Savunma Bölgesi: Bu bölgede 9 tabya vardı.

– Anadolu kıyısında : NARA, MECİDİYE, ÇİMENLİK, ANADOLU HAMİDEYESÎ-tabyaları.

– Rumeli kıyısında: YILDIZ, DEĞERMENDERE, NAMAZGAH, RUMELİ HAMÎDÎYESÎ ve MECİDİYE tabyaları.

Bu tabyalarda toplam 59 ağır top vardı. Bunların ancak 8’i büyük çapta ve seri ateşliydi. Boğaz’ın en çok tahkim edilen ve mayınlarla pekiştirilen bölgesi burasıdır. Çünkü burası aynı zamanda boğazın daralar yöresidir. Bu bölgede savunma çökertilirse İstanbul yolu tamamen açılmış olacaktır.

Yukarıda sıraladığımız her üç savunma bölgesinde Oniki’si seri ateşli, toplam 109 adet orta ve ağır top vardı. Ayrıca 48 adet hafif ve orta top daha vardı ki bu toplardan 63 adedi savaşa girişimizden sonra Almanya’dan getirilmişti. Diğerleri boğaz tahkimatında mevcut idi.

Boğaz’daki topların tüm mevcudu 170 adedi bulunuyordu. Bunların ancak 8 tanesinin menzili 15 km. ye ulaşmaktaydı. Diğerlerinin menzilleri 7-10 km. arasında değişmekteydi. Savunma hazırlıkları sırasında mayın hatları takviye edilmiş toplam 407 mayın kullanılmış, bunlarla 10 mayın kuşağı yapılabilmişti. 8 adet ışıldak bu mayın kuşaklarının aydınlatılmasına görevlendirilmişti.

7.5’luk bir kısım ALMAN Krup topu uçaksavar olarak hava taarruzlarına karşı mevzilendirilmişti.

Alman topçu uzmanları topların çoğunu Boğaz girişinde mevzilendirmeyi düşünüyorlardı. Oysa ki, düşman donanması uzun menzilli toplarıyla kıyıdaki bu toplarımızın menzili dışında kalarak mevzilerimizi rahat rahat dövebilecekti. Nitekim öyle de oldu. Türk komutanları topçularımızın çoğunu orta ve iç savunma bölgelerine yerleştirerek, Boğaz’ın daha etkili ..olarak savunulmasını sağlamışlardır.

Harekât başladıktan sonra gelişmelere paralel olarak 48 hafif toptan çoğu, orta savunma bölgesinde set bataryaları olarak görevlendirilmişti.

18 MARTTAN ÖNCE BOĞAZ’A YAPILAN DENİZ TAARRUZLARI:

İlk Deniz Savaşı : (Boğaz’a karşı icra edilen keşif taarruzu şeklinde yapılmıştır.) 3 KASIM 1914 günü 3 İngiliz Zırhlısı ve 2 Kruvazörü Rumeli kıyısına karşı ve 2 Fransız Zırhlısı da Anadolu kıyısındaki Boğaz’ın giriş tabyalarını 20 dk. süre ile ateş tufanına boğmuştur. Bu bombardımanda dış tabyalarımız büyük bir yıkıntıya uğramış ancak daha sonra kısa bir sürede Mehmetçiklerimiz tarafından onarılmıştır. Bu kısa savaş, açık denizlere bakarı dış tabyalara fazla bel bağlamanın doğru olmadığı düşüncesini kanıtlamıştır.

İtilaf Taarruz Planı: itilaf Devletleri Akdeniz Başkomutanı Amiral CARDEN’in, 15 Ocak 1915 tarihinde yaptığı 4 aşamalı taarruz planına göre boğaz bir ay içinde geçilmiş olacaktı. Buna göre birinci aşamada dış savunma tabyaları imha edilerek ortadan kaldırılacak; ikinci aşamada orta savunma tabyaları ve üçüncü aşamada iç savunma tabyaları yok edilecek; 4’ncü ve son aşmada ise boğazda arta kalan mayınlar, temizlenecek, boğaz emniyet altına alınarak Marmara Denizi’ne çıkılacak ve İstanbul’a girilecekti. Boğazın kara bölgesinde güvenliğini sağlamak üzere MİDİLLİ’de yeterince kara kuvveti toplanacaktı. Bu plân kağıt üzerinde çok güzel ve uygulanabilir görülüyordu. Hatta bazı aceleci İtilaf komutanları, Boğaz’ın geçişi için öngörülen bir aylık süreyi çok uzun bulmaktaydı. Ne var ki Mehmetçiğin inanç, inat ve cesaretle kenetlenmiş savaş azmi ve Türk komutanlarının kararlılıklarını kağıt üzerine çizmek mümkün olmamıştır. Boğaza yapılan bu ilk saldın Türk savunmasını bir yoklama, bir deneme ve keşif niteliğinde yapılmıştır. O gün geriye çekilen zırhlılar daha bir çok deneme yapmak üzere saldırılarına devam edeceklerdir.

1915 ŞUBAT AYINDAKİ DENİZ TAARUZLARI:

19 – 25 ŞUBAT SAVAŞLARI:

Yukarıda açıklanan plânın birinci aşamasının uygulanmasına 19 ŞUBAT günü güzel bir havada başlandı. Bu kez saldırıya tam 9 zırhlı ve kruvazör katılıyordu. Bunlardan 6’sı İngiliz 3’ü Fransızlara ait idi. itilaf donanması süzüle süzüle Boğaz’a yaklaşmaya başlamış ve saat tam 09.36’da Boğaz girişindeki tabyalarımızın üzerine ateş kusmaya başlamıştır. Bu harekât sırasında hava bozmuş, deniz kabarmış ve-sertleşmiş ve bu nedenle düşman donanması umduğu derecede büyük tahribat yapamamıştı.

Saldırı için hazırlanan bütün düşman gemilerindeki top sayısı (hepside en son sistem olmak üzere) 247’yi buluyordu. Bunlar, Boğaz girişindeki tabyalarımızdaki 19 adet topumuzun menzili dışında durarak ağır mermileriyle mevzilerimizi dövüyordu. Bu durum bir boksörün, kollan bağlı bulunan hasmıyla dövüşmesine benzemekteydi. Menzilleri yeterli olmadığı için gereken cevabı veremeyen Türk tabyalarının bu suskunluğundan cesaretlenerek ileri atılan düşman zırhlılarından bazıları Mehmetçiğin kol mesafesine girince hak ettiği darbeleri aldı. Hasara uğratılan 3 düşman zırhlısı çareyi kaçmakta buldu. Ama bunlar bir vuruşta öldürülecek cinsten değildi. Donanma, geri çekilme karan aldı ve kıyılarımızdan açılarak açık denizlerin güvenliğine sığınarak havanın yatışmasını beklemeye başladı.

Bu saldırılarla giriş tabyalarımızdan 4’ü (ERTUĞRUL, SETTÜLBAHIR, KUMKALE ve ORHANÎYE) tahribata uğratılmış, ama toplarımızın tamamı sus-durulmadığı için 20 ve 25 ŞUBAT 1915 günleri güzel havayı kaçırmak istemeyen bu deniz ejderlerinin sayısı artırılarak saldırılarını tekrarlamış ve bu arada KUMKALE ile SETTÜLBAHIR kıyılarına yoğun ateş desteği altında çıkanları küçük tahrip timleri bu tabyalarımızı işe yaramaz hale getirmişlerdir.

Düşman saldırı plânının birinci aşaması bu savaştan sonra tamamlanmıştır. Üç düşman zırhlısının hasara uğratılmasına karşı 19 topumuzu kaybetmişti.

Bu harekâtı Amiral CARDEN’in yardımcısı De ROBECK yönetmekte idi. Boğaz girişindeki tabyalarımızın artık ateş edemeyecek bir durumda olduğunu gören De ROBECK mayın tarama gemilerini boğazdan içeriye 5 mil kadar sokmuş ve yaptırdığı keşif sonunda herhangi bir mayına rastlanmadığı hususunda rapor almıştı. Bu haber Başkomutan Amiral CARDEN’e hemen ulaştırıldı. Amiral o günkü kazancını başarının bir ölçeği olarak kabul edip harita üzerinde pergelini açarak İstanbul’a kadar olan mesafeyi ölçtükten sonra oturduğu koltukta arkasına yaslanarak derin bir nefes almış, LONDRA’daki Amirallik Dairesi’ne şu mesajı çekmiştir: “Yaklaşık 14 gün içinde İstanbul’a varmış olacağımızı tahmin etmekteyim.” Bu rapor güzeldi hoştu ama kıyılan bekleyen Mehmetlerin azim ve cesaretleri gene hesaba katılmadan yazılmıştı.

18 ŞUBAT taarruzlarında Boğaz girişindeki savunma hattımızı oluşturan tabyalarımızın düşmesi bazı önemli siyasal sonuçlarda doğurmuştur. Şöyle ki:

Hâlâ tarafsızlığını sürdüren İTALYA, İtilaf Devletlerine daha sıcak bakmaya başlamış, BULGARİSTAN’ın yüzü, ALMANYA’ya dönük iken bu durum üzerine çekingen bir hal almıştır.

Rusya, Karadeniz Boğazı’na 40 Bin kişilik bir kuvvetle çıkmayı önermiştir. Çünkü daha önce LONDRA’daki patronların hakemliğinde yapılan “Osmanlının bölüşülme plânında” İSTANBUL ve yöresi Ruslara bağışlanmıştır. Gerçi o zaman öyle gerekiyordu ama şimdi durum daha başkaydı. İstanbul ve Çanakkale Boğazlan Hindistan yolunun güvenliği için İngiltere’nin kontrolünde bulunmalıdır. Diğer yandan da Rusya, şimdi kendi canının derdine düştüğünden ses çıkaracak hali de kalmamıştır. Ayrıca İstanbul ve Boğazların Ruslara hediye edilmesi, Fransa’nın Ortadoğu hegemonyasına ters düşmekteydi. Şu sırada ortaya güzel bir fırsat çıkmıştır. Voleleri iyi kullanmakta usta olan İngiliz Politikacıları bunu değerlendirmeliydi. Zaten Avrupa cephesinde Alman baskısına dayanamayan Rusya’nın imdat diye bağırmaktan sesi kısılmak üzereydi. Bir taşla iki, hatta üç kuşun vurulacağı çok iyi bir fırsat çıkmıştır. Bu kaçırılmamalıydı.

Boğazlar aşılmalı, İstanbul’a girilmeli, ve Osmanlı İmparatorluğu’na böylece diz çöktürüldükten sonra Rusya’nın istediği yardım malzemelerini bu yoldan göndererek bir yandan dostluk görevi yerine getirilirken diğer yandan da Alman cephelerinin doğusundan ve batısından taarruza geçilerek onun da işi bitirilmeliydi.

26 ŞUBAT 1915 SAVAŞI:

Boğaz girişindeki tabyalarımızın susturuluşundan sonra Amiral CARDEN’in yaptığı plânın ikinci aşamasının uygulanılmasına sıra gelmiştir. Bu maksatla 26 Şubat sabahı İtilaf donanması, bu kez biraz daha güçlendirilerek Boğaz’ın “Orta Savunma Bölgesine karşı kesintisiz olarak 8 saat sürdürdüğü bir ateşle saldırıya geçmiştir.

Orta savunma bölgesinin her iki kıyısından Türk savunmasının esasını gezgin, hafif bataryalar oluşturmaktaydı. Kuşkusuz savunmanın bel kemiğini her iki kıyıdaki mevcut tabyalarımız teşkil etmekteydi. (Kroki – 2’ye bak)

Gezgin hafif bataryaların çoğu kıyıya bakan ilk sırtların hemen gerisinde mevzilendirildikleri ve yerlerini de düşman gemilerinin boğazdaki pozisyonuna göre sık sık değiştirdikleri için, düşman tarafından yerlerinin saptanması çok zor olmaktaydı. Bu günkü savaşta oldukça fazla mermi yakılmıştı. Topçularımız çok kısıtlı olan mermilerini büyük bir dikkatle kullanıyor, üstün disiplini, yüksek eğitimi ile kısıtlı atışlarla düşman zırhlılarının ensesinde adeta boza pişiriyordu. îtilaf donanması Boğaz’dan içeriye girdikçe gemilerin güverteleri, nereden geldiği belli olmayan mermi tarakaları ile inliyor, düşman şaşkınlık içinde kalıp bocalıyordu. Buna rağmen donanmanın çok üstün ateş gücü karşısında boğazın orta savunma bölgesi önemli derecede tahribata uğratılmıştı.

Saldın planının ikinci aşamasını teşkil eden bu günkü savaşlarda îtilaf donanması Boğaz’da şöyle-böyle tutunabilmişti. Sıra artık, planın üçüncü aşamasını uygulamaya gelmişti. Bu aşamada mayınlar temizlenecek, iç savunma bölgesindeki tabyalar tahrip edilecek ve MARMARA’ya çıkılacaktı. Bu amaçla, îtilaf donanması toplayabildiği bütün gücüyle Boğaz’a yüklenecek ve düşündüğü son darbeyi 18 MART ‘da indirmeyi deneyecektir.

18 MART ÖNCESİ DURUM

26 ŞUBAT’tan bu yana bütün hazırlıklarını bu yönde tamamlamış bulunuyordu. Bu savaşlara tarihçiler ÇANAKKALE Deniz Savaşları demiştir. Oysa ki mayın harekatı hariç bu savaşlar baştan sona donanmayla kara topçusu arasında cereyan etmiştir.

Ayrıca, tarih yazarları bu kadar dar bir su parçası üzerinde; karşısında hiçbir düşman gemisi bulunmadığı halde böylesine büyük bir donanmanın bu tür bir savaşa ilk kez katıldığını belirtmişlerdir.

Çanakkale Boğazı’nda devam eden deniz savaşları adeta sahnede oynanan bir oyun gibi olmuştur. Çünkü boğazın her iki yakasında her hangi bir tepe üzerinde duracak bir kimsenin, savaşın bütün detaylarını sonuna kadar görüp seyredebileceği bir tarzda cereyan etmiştir.

18 MART saldırısına kadar hava, hemen hemen devamlı olarak bozuk gitmiş, İtilaf donanmasına kıyılarımıza sokulma olanağını vermemiştir. Türk ordusu bu fırsattan çok iyi yararlanmış, yıkılan tabyalarını onarmış, toplarının bakımlarını yapmış, ve yeni takviyeler getirmeyi başarmıştır.

Bu dönem içerisinde îtilaf Devletleri donanmanın tek başına Boğaz’ı düşüremeyeceğini anlamaya başlamış ve deniz harekatına paralel olarak karadan da müdahale edecek şekilde kara kuvvetlerini LİMNİ ADASI’NA yığmaya başlamıştır. Bu defa iş sıkı tutulmalıydı. Bu maksatla MISIR’da bulunan İngiliz Generali MAXVELL’e de emirler gönderilmiş “Ortadoğu harekat alanındaki bir çok kıtaların emrine verildiği” bildirilerek bunların “Çanakkale’ye şevke hazır tutulmaları” istenmişti. Bütün bu kuvvetlerin komutanlığına da HAMILTON tayin olmuştur.

Bu arada “Akdeniz İngiliz Donanması Başkomutanı “Amiral CARDEN bu güne kadar cereyan eden savaşlardan dolayı sinirleri iyice bozulmuş ciddi olarak sağlığını kaybetmiştir. Kendisini asıl bunalıma iten sorunların başında Boğaz’da günün her saatinde mevzi değiştiren ve ele avuca sığmayan Türklere ait hafif set bataryalarının hırpalayıcı ateşleriydi. Yoğun deniz bombardımanıyla tam susturuldukları sanılan bu bataryaların bir kaç saat sonra başka bir yerde yeniden ateşe başlamaları amirali çileden çıkarmaya yetiyordu. Bu ve benzer olaylar nedeniyle düştüğü asap bozukluğu içerisinde görevinden affedilmesini istemekteydi. Oysaki son üçüncü aşamaya ait plan, bir kaç gün içinde uygulamaya koyulacaktı. Doktorlar kendisini muayene ettiler ve “Ruhsal Çöküntü” tanısıyla derhal İNGİLTERE’ye geri gönderilmesinin uygun olacağı yolunda raporlarını verdiler. Amiral LONDRA’ya durumu bildirerek İNGİLTERE’ye döndü.

17 MART 1915 günü, Amiral CARDEN’in yardımcısı, Amiral De ROBECK ertesi günü girişilecek son, büyük ve kesin taarruzun komutanlığına getirilmişti. Onun başkanlığında 17 MART günü yapılan son toplantıda 18 MART harekatı bir kez daha gözden geçirildi.

18 MART 1915 günü, bundan 80 yıl önce Çanakkale’de ufukları ümit ve zafer neşesi kaplayan bir fecir daha söktü. Dardanos’un toprak kümbetinden ufku gözetleyen Mehmetçik, sayısı 18’e ulaşan çelik gömlekli hayaletlerin, enginlerin buğusunda helecanlı siluetler çizerek Boğaz’a yaklaştığını görüyordu.

Okyanusların bu fütursuz aşinalarına Türk topçusu toprak tabyalarından mert ve asil bir karşılık daha hazırlamakla meşguldü.

Bu çelik hayaletlerin içinde, adını taşıdığı kraliçe gibi haşmet ve güvenle ilerleyen QUEEN ELIZABETH zırhlısı, Marmara’dan kopup gelen MART rüzgarının serin teması ile mest olmuşa benziyordu.

İtilaf donanması kesin sonuç almayı tasarladığı saldırı plânını 3 dalga halinde şöyle düzenlemişti.

1. Hatta:

Modern zırhlılardan oluşan QUEEN ELIZABETH, AGAMEMNON, LORD NELSON, INFLEXIBLE gemileri yer almış ve bu hattın sağ ve sol gerilerinde de P. GEORGE ile TRÎUMPH gemileri bulunmaktaydı.

2. Hatta:

Fransız gemilerinden oluşan GAULOIS, CHARLEMANGNE, BOUVET VE SUFFREN zırhlıları bulunmaktaydı. Bu hattın sağ ve sol gerilerinde İngilizlerin MACESTİK gemisiyle SWIFTSURE bulunmaktaydı.

3. Hatta:

Bu hatta eski İngiliz zırhlıları yer almıştı : Bunlar VENGEANCE, IRRESISTIBLE, ALBION, OCEAN olmak üzere iyi bir hava, durgun bir denizde saat 10.00’da boğaza girmeye başladılar. Saat 11.00’de ilk hat zırhlıları Çanakkale’ye 12 km. mesafedeki önceden saptanan mevkilerine gelerek TRUMPH zırhlısının ilk mermisini saat 11.15’te ateşlemesiyle bu günkü savaş başladı.

Düşmana ilk karşılık MESUDİYE ve DARDANOS tablalarından verildi. Türk savunma planına göre gemiler topçuların menziline girinceye kadar pusuda beklenecek ve menzil içine girer girmez baskın tarzında ateş açılacaktır.

Düşman Boğaz’da ilerledikçe menzillerine giren topçularımız ateş açıyor, savaş giderek kızışıyor, çelik namlularda kibir ve inatla körüklenmiş alevler yanıyor. Düşmanın dev cüsseli mermileri kudurmuş bir manda gibi toprak tabyalardan hınç alıyordu.

O gün saat 12.00’ya geldiğinde ÇİMENLİK TABYASI’ndaki cephaneliğimiz infilak etmiş, NAMAZGAH ve Anadolu HAMİDİYE Tabyaları yerle bir olmuştur. Ama Türk topçusunun hedefini şaşmayan ilk mermileri AGAMEMNON zırhlısını vurmuş, çelik zırhını parçalamıştır.

INFLEXIBLE zırhlısının komuta köprüsünde yangın çıkmış diğer bir çok zırhlılar isabet almıştır.

Bu sırada (Saat 12.00’de) ikinci hatta bulunan Fransız zırhlılarına Amiral tam yol ileri emrini verdi. Bunlar ön hatları aşarak ileriye fırladı ve ÇANAKKALE’ye 7 km. kadar sokuldu.

Savaşın en şiddetli saatleri yaşanmaktaydı. Türk topçuları boğazı cehenneme çeviriyor, düşman zırhlıları da kıyı şeridindeki Türk tabyalarını hallaç pamuğu gibi atıyorlardı.

Bu sırada Fransız GAULOIS zırhlısı, ağır yara alarak savaşamaz hale gelmiş, BOUVET zırhlısı da Rumeli HAMİDİYE’sinden altığı tam isabetle ağır şekilde yaralanmış, yırtılan çelik gömleğini yenilemek üzere geriye kaçarken saat İ4.00’de ayağı, Boğaz’ın ateşten gerdanlığına takılarak aldığı mayın yarasıyla bir kaç dakika içinde burnu havaya kalkmış ve ardından kıç üstü suya kapanarak Boğaz’ın derinliklerinde gözlerden kaybolup gitmiştir. Zırhlıda ki 639 kişi gemiyle birlikte dibi boylamıştır. İki dakika içinde cereyan eden bu olay düşman donanmasında büyük bir şok yarattı. 18 MART savaşlarından daha önce, 7/8 MART 1915 gecesi Dz.Yzb.Hakkı Komutasındaki NUSRET Mayın gemisi bütün ışıklarını söndürerek inanılmaz bir cüret ve cesaretle Boğaz’da kum gibi kaynayan düşman zırhlılarının arasından süzülmüş, Karanlık Liman’a yanaşmış ve 26 adet mayınını bu sulara gayet planlı bir şekilde ve tek sıra halinde dökerek gene geldiği gibi sessizce süzülüp üssüne dönmüştü. Dz.Yzb.Hakkı’nın sulara bıraktığı mayınlar, düşman gemilerinin daha evvelki savaşlarda da manevra sahası olarak kullandıkları KARANLIK LİMAN’ın, ERENKÖY koyuna bakan sahiline paralel olarak sıralanmıştır. BOUVET zırhlısı Yzb. Hakkı’nın azizliğine uğrayan ilk deniz ejderi oluyordu. Ama işler daha bitmemiştir.

Batan Bouvet zırhlısının imdadına koşan SUFFREN, GAULOÎS aynı akıbete uğramış bu zırhlının üzerine toplanan mermilerimiz onu da amansız yakalayarak hırpalamış ve yüz geri püskürtülmüştür.

Ne var ki, kader ağlarını yavaş yavaş örüyor. Ve Yzb. Hakkı Bey’in kurduğu tuzak işlemeye devam ediyordu. Saat 15.00’te başka bir mayına çarpan IRRESISTIBLE ve onu takiben 16.30’da INFLEXIBLE ve 10 dakika sonra OCEAN zırhlıları tam ileriye atılacaklardı ki, onların da ayakları boşa gitti. Mayına çarparak kendilerini bir ateş çukurunda bulup suda eriyen saman kağıdı gibi bükülerek battılar.

INFLEXIBLE güçlükle çekilerek (Aldığı mayın yarası dolayısı ile) İMROZ’a götürülmüş ve kıyıya, baştankara edilmiştir.

NUSRET’in mayınları meğerse ne güzel patlarmış.

Böylece 6 saat içerisinde üç büyük zırhlısını kaybeden ve bundan daha fazlasının da Türk topçusunun hedefini şaşmayan mermileri altında, ağır yaralar aldığını gören Amiral De ROBECK bu hezimet karşısında bütün moralini kaybetmiş. “Ya şimdi sıra QUEEN ELIZABETH’e gelirse diye” düşünmekten kendisini alı koyamayarak sırtında soğuk suların ürpertisini hissetmeye başlamıştı.

Ağır yaralar alan gemiler birbirlerinin imdadına koşuyor, batan gemilerin mürettebatını kurtarabilmek için sayısız tekneler sağa sola koşuşturup duruyorlardı. Her halde mahşer denilen de böyle bir şey olmalıydı. Donanmadaki bütün komutanlar arasında panik havası esmekte idi.

Amiral De ROBECK bugün, hayatının en uzun gününü yaşamaktaydı. Bu ateş tufanından bir an evvel kurtulabilmek için “karanlığın çökmesini dört gözle bekliyordu. Bereket versin ki MART’ın akşam güneşi erken batmaktaydı.

Bu ölüm kalım savaşında Türk tabyalarında da önemli hasarlar meydana gelmiş, saat 14.00’e doğru hiddetli bir yangın ÇANAKKALE ile KİLİTBAHİR’i parmağına dolamış, muhabere hatlarımız parçalanmış, daha da kötüsü akşama doğru bütün müstahkem mevkii komutanlığının elinde sadece 30 atımlık mermi stoku kalmıştır.

Savaşın en ağır yükünü çeken DARDANOS tabyasındaki açık ateş mevziinden savaşa katılan 6 adet topun hepsi de saat 17.00’ye doğru kullanılmaz hale gelmiş, hemen bütün eratı saf dışı olmuş, son anda batarya Komutanı Ütğm. Hasan Hulusi ve takım subayı Trabluslu Tğm. Mehmet Mevsuf hâla ateş edebilecek durumda kalan son iki topun başına bizzat geçmişler ve her biri 8 erle kullanılan bu toplan iki subayımız tek başlarına kullanarak ateşe devam etmişlerdi. Bu tabya ve çevresine düşen top mermilerinin sayısı zaman zaman dakikada 400-500 atıma ulaşmaktaydı.

Bütün bu hengame içerisinde Türk tarafının kaybı 4 subay, 40 er ve 74 yaralıdan ibaretti. Buna karşılık İtilaf Donanması 1/3’nü kaybetmiştir. (Zırhlılardan üçü batmış, üçü de uzun süre işe yaramayacak şekilde ağır yaralanmıştır.) Saat 17.10’da Amiral DE ROBECK, artık yapacak birşey kalmadığını görerek boynu bükük çekilme emrini veriyordu.

Bu şekilde sona eren 18 MART Savaşı’nın zaferle sonuçlandırılmasında NUSRET Mayın Gemisi’nin ve onun kahraman Komutanı Yzb. Hakkı kadar, DARDANOS bataryasının da payı vardır. 18 MART günü aslında bir kahramanlık sıralaması yapmaya da olanak yoktur. Çünkü bütün bataryalar onların subayları ve erleri hayatlarını hiçe sayarak gerçekten ölüme meydan okuyup çarpışmışlardır. Ancak, DARDANOS Bataryasının Boğaz’da işgal ettiği mevkii özelliği dolayısı ile çok ayrı bir yere sahip olmuştur. Bütün kahramanlarımızın şahsında sadece bu bataryamızın menkıbesine kısaca değinmek istiyorum.

DARDANOS Bataryası’nın Menkıbesi:

Bu batarya Çanakkale Boğazı’nda Karanlık Liman’ın kuzey bölgesine düşen ve küçük bir dirsek yaparak Çanakkale şehrini arkasında saklayan bir tepenin tam üzerinde, denizden birden bire yükselen (120 m. yükseklikte) önü ve arkası sert yamaçlarla aşağı doğru inen bir arazi kesiminin üstünde açık ateş mevziinde tertiplenmiştir. 6 Toptan oluşan bataryanın menzili 15 km. kadar olup Boğaz’ı girişinden itibaren ateş altında tutabiliyor. Topların çapı 15 cm. olup seri ateşliydi.

Düşman donanması Boğaz girişindeki tabyaları tahrip ederek, içeri girdikten sonra DARDANOS’un kahredici ateşi ile karşılaşmıştır. Bu nedenle de Boğaz’daki bütün düşman gemilerinin baş hedefi olmuştur.

Batarya, tepenin en üst hattında açıkta mevzilendirilmiş olduğu için denizden bakıldığında bu 6 topun silüyeti tamamen ufka düştüğünden uzaktan, sanki kanatlarını açarak bir tepenin üzerine konmuş altı kartal gibi görünüyordu. Gemi toplarının bunları saf dışı edebilmesi; her birini tek tek tam isabetlerle nokta atışı yaparak vurmasına bağlı kalıyordu. Bu ise denizde devamlı sallanan gemi topçuları için hiç de kolay bir görev sayılmazdı. Düşman zırhlılarının DARDANOS’a gönderdikleri salvolar, ya; yamacın ön yüzünde patlıyor ya da topların üzerinden ve aralarından aşarak daha gerilerde paralanıyordu.

Akşam saatlerine doğru toplardan biri, namlusu içinde paralanan kendi mermisiyle hasara uğramış, namlusu zambak gibi açılmış ve susup kalmıştı. Diğer iki topun birer tekerleği, dingil başlarından kopmuş, birer dizini yere vuran İzmir Zeybekleri gibi olduğu yerde kalmışlardır. Bir diğer topun kalkanı ile namlusu arasına saplanan, ama şans eseri patlamayan bir düşman mermisi o topu da göğsünden hançerlenen bir Dadaş heybeti ile yerine mıhlamıştı.

Ayakta kalan diğer iki topun kalkanları lime lime olmuş ve akşam 17.00’ye doğru bataryanın bütün erleri yaralanmış ya da şehit düşmüş ve bataryada ateş edebilecek iki top ile iki subay ve bir sıhhiye çavuşu kalmıştı. Yaralı Olmalarına rağmen her biri birer topun başına geçerek bütün kin ve hırslarıyla namluya sürdükleri 15’lik mermileri düşman gemilerinin suratlarının ortasına fırlatmaya devam ettikleri sırada bu iki topun orta yerinde paralanan bir düşman mermisi bu iki kahraman subayımızı ağır yaralayarak yere sermiştir. Durumu gören sıhhiye çavuşu koşmuş her iki komutanını da bellerinden kavrayarak bataryanın sargı yerine doğru indirirken bu sırada geri çekilme emrini alan gemilerden birinin attığı son mermi Üstğ. Hasan ve Tğm. Mevsuf un hemen arkasında toprağa saplandıktan sonra patlamış ve kabaran toprağın altında kalan bataryanın bu son kahramanları şahadet mertebesine ulaşmıştır. Şimdi bu kahramanlar, DARDANOS Tabyasında o gün şehit düştükleri, bu günde onların isimleriyle anılan “Hasan-Mevsuf Şehitliğinde” ebedi uykularını uyumaktadırlar.

18 MART 1915 GÜNÜ AKŞAMI, güneş, Ege Deniz’ine gömülürken tabyalardan ufku gözetleyen Mehmetçikler düşman zırhlılarının sayısının 12’ye düştüğünü müjdeliyordu.

SONUÇ:

– 18 MART, yersiz bir gururun Karanlık Liman’da boğuluşunun tarihlere kaydedildiği bir gün olmuştur.

– Türk Denizcilerinin kahramanlığı ve Türk topçusunun hedefini şaşmayan çelik yumruğu bu zaferin sağlanmasında başlıca rolü oynamıştır.

– 18 MART LONDRA’yı ODESA’ya bağlayan deniz yolunun Karanlık limanda kaybolduğunun bütün dünyaya ilan edildiği gündür.

– 18 MART, İtilaf devletlerinin ve onların yenilmez sanılan armadalarının son tarih denemelerinin bir başlangıcı olmuştur.

– TRUVA’nın koç boynuzu bugün kırılmış; CENEVİZ’in gemisi bugün batmış; Hünkar İskelesi bugün yıkılmış, SEVR bugün çökmüştür. Biz, tam 6.5 asır boyunca LOZAN’ı ALÇITEPE’de; Mudanya’yı, CONKBAYIRI’nda bekledik.. MONTRÖ’yü, İMROZ’un önünde kucakladık.

– Osman oğullan Çanakkale Boğazı’nı kırık bir salla geçmiş, VİYANA kapılarına dayanmışlardı. Fakat, 18 MART’ta ne Amiral De ROBECK aynı yerden QUEEN ELIZABETH ile geçebilmiş ve ne de daha sonra General HAMİLTON’un başı sarıklı mecusi neferi ilahi ateşte tavlanan baltasını Ayasofya’nın kubbesine indirebilmiştir.

– 542 Yıl önce Fatih, Bizans’ı yaşadığı çağla beraber yere serdi. 18 MART’ta da torunları Çanakkale’de bir darbe ile Koca Çarlığı yere yıktı. Kocası Deli PETRO’yu kurtarmak için PRUT suyu kenarında namusunu Baltacı’ya veren KATERİNA, başındaki tacını da bugün bu kıyılan bekleyenlere veriyordu.

18 MART 1915 SAVAŞININ SONRASI:

18 MART savaşını izleyen günlerde İngiliz Harp Kabinesi ve Amiral De ROBECK Boğaz’ı zorlamaya devam etmeyi düşünmüşlerse de verdikleri zayiatın kısa sürede yerine konulamayacağını anlayarak deniz harekatını durdurmaya, kara ve deniz kuvvetlerinin hazırlıklarını tamamladıktan sonra ileri bir tarihte GELİBOLU Yarımadası’na Anfibik kuvvetlerle ortaklaşa bir harekat yaparak Boğaz’ı düşürmeye ve İstanbul’a ulaşma planlarını bir kez daha uygulamaya karar verdi. Tarih 27 MART 1915.

Bölgedeki bütün gemiler MART’ın 22. gününden itibaren ayrılmaya başlamış ve geniş liman imkanları bulunan İSKENDERİYE’ye hareket ettirilmişlerdi. Yeni harekat için teşkilatlanma ve gemilerin çıkarma harekatına uygun şekilde yüklenmeleri için hazırlıklar burada yapılacaktı.

Türk Komuta Heyeti, İtilaf Devletlerinin yukarıda açıklandığı şekilde ikinci bir harekatın yapılabileceğini değerlendirerek Boğaz bölgesinde ve özellikle GELİBOLU Yarımadası’nda gerekli askeri önlemi LİMAN VON SANDERS komutasında ve Gelibolu’da 5’nci Türk Ordusu düşman çıkarmalarına karşı kuruluşunu tamamlamış bulunuyordu.

Kur.Yb. Mustafa Kemal’in komutasındaki 19. Tümen de Bigalı-Maydos bölgesinde 5’nci Ordunun ihtiyatını teşkil etmek üzere bölgeye gelmiştir.

Gelibolu Kara Savaşları 25 NİSAN 1915 günü sabahı fecirle birlikte başlayacak ve İtilaf Devletleri bu savaş harekatında irili ufaklı 600’e yakın savaş ve ticaret gemisinden oluşan, o tarihe kadar örneği görülmemiş bir deniz armadasıyla GELİBOLU Yarımadası’na yükleneceklerdir.

En kanlı savaşlardan biri olarak harp tarihlerinde yerini bulan bu savaşta taraflar yaklaşık 250’şer bin asker kaybedecek sonuçta savaş alanını, Türk’ün zaferine terk ederek 8/9 OCAK 1916 günü son erine kadar GELİBOLU’yu terk ederek çekip gideceklerdir.


Kaynak: Vikipedia
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


 


]]>
https://www.muhasebenews.com/canakkale-gecilmez/feed/ 0
Balıkçılık ve Tarım İçin %50 Hibe Desteği!!! https://www.muhasebenews.com/balikcilik-tarim-icin-hibe-destegi/ https://www.muhasebenews.com/balikcilik-tarim-icin-hibe-destegi/#respond Wed, 20 Sep 2017 17:30:23 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=21697 Türkiye ve Avrupa Birliği’nin ortaklaşa finanse ettiği IPARD (Instrument for Pre-Accession Assistance-IPA) kapsamında Tarım ve Balıkçılık Ürünlerinin İşlenmesi ve Pazarlanması İle İlgili Fiziki Varlıklara Yönelik Yatırımlar tedbiri kapsamında 42 ilde %50 hibe desteği sağlanacak. Hibe desteğinin toplam bütçesi 122 milyon 177 bin Euro. Başvurusu kabul edilen ve sözleşme imzalanacak yatırımcılara %50 oranında hibe desteği sağlanacak.

Destek için başvurular 6 Eylül 2017 – 28 Eylül 2017 tarihleri arasında yapılacak.

DESTEKLENECEK YATIRIMLAR NELERDİR?
1-
Süt ve süt ürünlerinin işlenmesi ve pazarlanması
2- Kırmızı et ve et ürünlerinin işlenmesi ve pazarlanması
3- Kanatlı eti ve et ürünlerinin işlenmesi ve pazarlanması
4- Su ürünlerinin işlenmesi ve pazarlanması
5- Meyve ve sebze ürünlerinin işlenmesi ve pazarlanması

DESTEK VERİLECEK İLLER:
Destek almak amacıyla başvuruların yapılacağı ve yatırımın uygulanacağı iller şöyle belirlendi;

Afyonkarahisar, Ağrı, Aksaray, Amasya, Ankara, Ardahan, Aydın, Balıkesir, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Giresun, Hatay, Isparta, Kahramanmaraş, Karaman, Kars, Kastamonu, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin, Muş, Nevşehir, Ordu, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tokat, Trabzon, Uşak, Van ve Yozgat.

HİBE DESTEĞİ BAŞVURULARI NEREYE YAPILACAK?
Başvurular 6 Eylül 2017 itibariyle başladı.
1- Yatırımın uygulanacağı ilde bulunan TKDK İl Koordinatörlükleri’ne başvuru yapılabilir.
2- Başvuruların son teslim tarihi 28 Eylül 2017 saat 18:00 olarak belirlendi.
3- Ayrıca Online Proje Başvuru Sistemi 26 Eylül 2017 günü saat 21:00’e kadar açık olacak. Buradan da başvurular kabul edilecek.

Kaynak: Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/balikcilik-tarim-icin-hibe-destegi/feed/ 0
2017-Mart Ayında Karşılıksız Çekler 2016-Mart Ayına Göre %11 Arttı! https://www.muhasebenews.com/2017-mart-ayinda-karsiliksiz-cekler-2016-mart-ayina-gore-artti/ https://www.muhasebenews.com/2017-mart-ayinda-karsiliksiz-cekler-2016-mart-ayina-gore-artti/#respond Mon, 17 Apr 2017 06:30:58 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=13801 1- BANKALARA İBRAZ EDİLEN ÇEKLER 2017 YILI İLK ÜÇ AYINDA 2016 YILI İLK ÜÇ AYINA GÖRE %11,3 ARTTI!
2017 yılı Ocak-Şubat-Mart aylarında, 2016 yılı Ocak-Şubat-Mart dönemlerine göre;
1.1- Bankalara ibraz edilen toplam çek tutarı %11,3 artarak 187 milyar TL,
1.2- Toplam çek adedi 2016 yılı Ocak-Şubat-Mart dönemlerine göre %1 azalarak 5,3 milyon adet seviyesinde gerçekleşmiştir.

2- KARŞILIKSIZ İŞLEMİ YAPILAN ÇEKLER 2017 YILI İLK ÜÇ AYINDA 2016 YILI İLK ÜÇ AYINA GÖRE %18,5 AZALDI.
2017 yılı Ocak-Şubat-Mart aylarında, 2016 yılı Ocak-Şubat-Mart dönemlerine göre;
2.1- Karşılıksız işlemi yapılan çeklerin tutarı %18,5 oranında,
2.2- Karşılıksız işlemi yapılan çek adeti ise %22,6 oranında azalmıştır.
2.3- Parasal tutarı 5,4 milyar TL olan 147 bin adet çeke karşılıksız işlemi yapılırken,
2.4- Karşılıksız işlemi yapılan 722 milyon TL tutarındaki 23 bin adet çek daha sonra ödendi. 

3- KARŞILIKSIZ İŞLEMİ YAPILAN ÇEKLERİN İBRAZ EDİLEN ÇEKLERE ORANI AZALDI.
2017 yılı Ocak-Şubat-Mart aylarında, 2016 yılı Ocak-Şubat-Mart dönemlerine göre Karşılıksız işlemi yapılan çeklerin bankalara ibraz edilen çeklere oranı
3.1- Tutar olarak 0,8 puanlık azalışla %2,8 olurken,
3.2- Adet olarak 1,1 puanlık azalış ile yüzde 2,9 oldu.

4- KARŞILIKSIZ İŞLEMİ YAPILAN ÇEKLERİN İL BAZINDA DAĞILIMI
Karşılıksız işlemi yapılan çek tutarı ve adedinin en fazla olduğu 5 il, sırasıyla İstanbul, Ankara, Antalya, İzmir ve Bursa oldu.
4.1- Tutar olarak, karşılıksız işlemi yapılan çeklerin ibraz edilen çeklere oranının en yüksek olduğu iller;
4.1.1- Uşak %12,4 ile
4.1.2- Iğdır %10,5 ile
4.1.3- Ağrı %8 ile
4.1.4- Ardahan %7,6 ile
4.1.5- Kars %6,8 ile oldu.

4.2- Tutar olarak karşılıksız işlemi yapılan çeklerin ibraz edilen çeklere oranının en düşük olduğu iller;
4.2.1- Karabük %1,9 ile
4.2.2- Kastamonu %1,8 ile
4.2.3- Sinop %1,6 ile oldu.

4.3- Adet olarak, karşılıksız işlemi yapılan çeklerin ibraz edilen çeklere oranının en yüksek olduğu 5 il sırasıyla;
4.3.1- Iğdır %6,2 ile
4.3.2- Ağrı %5,8 ile
4.3.3- Bitlis %4,2 ile
4.3.4- Şanlıurfa %4,1 ile
4.3.5- Gaziantep %4 ile oldu.

4.4- Adet olarak karşılıksız işlemi yapılan çeklerin ibraz edilen çeklere oranının en düşük olduğu iller ise;
4.4.1- Isparta %1,7 ile
4.4.2- Çanakkale %1,6 ile
4.4.3- Aksaray %1,5 ile oldu.

Kaynak: Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/2017-mart-ayinda-karsiliksiz-cekler-2016-mart-ayina-gore-artti/feed/ 0
2017 – Şubat Ayında Karşılıksız Çek Tutarı 2016 – Şubat Ayına Göre %12 Arttı! https://www.muhasebenews.com/2017-subat-ayinda-karsiliksiz-cek-tutari-2016-subat-ayina-gore-12-artti/ https://www.muhasebenews.com/2017-subat-ayinda-karsiliksiz-cek-tutari-2016-subat-ayina-gore-12-artti/#respond Mon, 20 Mar 2017 09:00:36 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=10934 1- BANKALARA İBRAZ EDİLEN ÇEKLER 2017 YILININ ŞUBAT AYINDA %12,8 ARTTI.
2017 yılı Şubat ayında 2016 yılı Şubat ayına göre;
1.1- Bankalara ibraz edilen çek tutarı %12,8 artarak 126 milyar TL,
1.2- İbraz edilen çek adedi ise %2,8 artarak 3,6 milyon adet seviyesinde gerçekleşmiştir.

2- KARŞILIKSIZ İŞLEMİ YAPILAN ÇEKLERİN TUTARI 2017 YILI ŞUBAT AYINDA 1,6 MİLYAR TL OLDU.
2017 yılı Şubat ayında 2016 yılı Şubat ayına göre;
2.1- Karşılıksız işlemi yapılan çeklerin tutarı %14 oranında azalırken,
2.2- Karşılıksız işlemi yapılan çek adedi %16 oranında azalmıştır,
2.3- Parasal tutarı 1,6 milyar TL olan 42 bin adet çeke karşılıksız işlemi yapılırken,
2.4- Karşılıksız işlemi yapılan 129 milyon TL tutarındaki 3,6 bin adet çek daha sonra ödendi.

3- KARŞILIKSIZ İŞLEMİ YAPILAN ÇEKLERİN İBRAZ EDİLEN ÇEKLERE ORANI %3 OLDU.
2017 yılı Şubat ayında 2016 yılı Şubat ayına göre; karşılıksız işlemi yapılan çeklerin bankalara ibraz edilen çeklere oranı;
3.1- Tutar olarak 1 puanlık azalışla %3 olurken,
3.2- Adet olarak 0,7 puanlık azalış ile %2,9 oldu.

4- TUTAR OLARAK KARŞILIKSIZ İŞLEMİ YAPILAN ÇEKLERİN EN FAZLA OLDUĞU İLLER:
Karşılıksız işlemi yapılan çek tutarının en fazla olduğu 5 il,
4.1- İstanbul,
4.2- Ankara,
4.3- Antalya,
4.4- İzmir,
4.5- Bursa oldu.

5- ADET OLARAK KARŞILIKSIZ ÇEKLERDE EN YÜKSEK OLDUĞU İLLER:
Karşılıksız çeklerde adetsel olarak en yüksek olduğu 5 il, sırasıyla
5.1- İstanbul,
5.2- Ankara,
5.3- Antalya,
5.4- Bursa,
5.5- İzmir oldu.

6- TUTAR OLARAK, KARŞILIKSIZ İŞLEMİ YAPILAN ÇEKLERİN İBRAZ EDİLEN ÇEKLERE ORANININ EN YÜKSEK OLDUĞU İLLER:
Tutar olarak, karşılıksız işlemi yapılan çeklerin ibraz edilen çeklere oranının en yüksek olduğu iller;
6.1- Iğdır %11,6 ile
6.2- Ardahan %9 ile
6.3-  Kars %7,8 ile
6.4- Ağrı %7,5 ile
6.5- Kırklareli %6,9 ile oldu.

7- TUTAR OLARAK KARŞILIKSIZ İŞLEMİ YAPILAN ÇEKLERİN İBRAZ EDİLEN ÇEKLERE ORANININ EN DÜŞÜK OLDUĞU İLLER:
Karşılıksız işlemi yapılan çeklerin ibraz edilen çeklere oranı tutar olarak en düşük olduğu iller;
7.1- Giresun %2 ile
7.2- Çanakkale %1,7 ile
7.3- Sinop %1,6 ile oldu.

8- ADET OLARAK, KARŞILIKSIZ İŞLEMİ YAPILAN ÇEKLERİN İBRAZ EDİLEN ÇEKLERE ORANININ EN YÜKSEK OLDUĞU İLLER:
Karşılıksız işlemi yapılan çeklerin ibraz edilen çeklere oranının adet olarak en yüksek olduğu 5 il sırasıyla;
8.1- Iğdır %6,4 ile
8.2- Ağrı %5,6 ile
8.3- Bitlis %4,3 ile
8.4- Gaziantep ve Şanlıurfa %4,2 oldu.

9- ADET OLARAK, KARŞILIKSIZ İŞLEMİ YAPILAN ÇEKLERİN İBRAZ EDİLEN ÇEKLERE ORANININ EN DÜŞÜK OLDUĞU İLLER:
Karşılıksız işlemi yapılan çeklerin ibraz edilen çeklere oranının adet olarak en düşük olduğu iller ise;
9.1- Isparta %1,7 ile
9.2- Aksaray ve Çanakkale %1,5 ile oldu.
Kaynak: Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/2017-subat-ayinda-karsiliksiz-cek-tutari-2016-subat-ayina-gore-12-artti/feed/ 0
2017 Yılı Ocak Ayında Karşılıksız Çek Tutarı Bir Önceki Yıla Göre %52 Arttı! https://www.muhasebenews.com/2017-yili-ocak-ayinda-karsiliksiz-cek-tutari-bir-onceki-yila-gore-r-artti/ https://www.muhasebenews.com/2017-yili-ocak-ayinda-karsiliksiz-cek-tutari-bir-onceki-yila-gore-r-artti/#respond Mon, 27 Feb 2017 08:15:36 +0000 http://www.muhasebenews.com/?p=7392 1- BANKALARA İBRAZ EDİLEN ÇEKLER 2017 YILININ OCAK AYINDA %52 ARTTI.
1.1- Bankalara ibraz edilen çek tutarı 2016 yılı Ocak dönemine göre %52 artarak 69 milyar TL,
1.2- İbraz edilen çek adedi ise 2016 yılı Ocak dönemine göre %72,8 artarak 2,1 milyon adet
seviyesinde gerçekleşmiştir.

2- KARŞILIKSIZ İŞLEMİ YAPILAN ÇEKLER TUTAR OLARAK %30 ARTTI.
2.1- Karşılıksız işlemi yapılan çeklerin tutarı 2016 yılı Ocak dönemine göre %30 oranında artarken,
2.2- Karşılıksız işlemi yapılan çek adedi %44 oranında arttı.
2.3- Parasal tutarı 2,3 milyar TL olan 64,4 bin adet çeke karşılıksız işlemi yapıldı.
2.4- Aynı dönemde, karşılıksız işlemi yapılan 191 milyon TL tutarındaki 6,3 bin adet çek daha sonra ödendi.

3- KARŞILIKSIZ İŞLEMİ YAPILAN ÇEKLERİN İBRAZ EDİLEN ÇEKLERE ORANI %0,5 AZALDI.
Karşılıksız işlemi yapılan çeklerin bankalara ibraz edilen çeklere oranı,
3.1- Tutar olarak 2016 yılı Ocak dönemine göre 0,5 puanlık azalışla %3,3 olurken,
3.2- Adet olarak 0,6 puanlık azalış ile %3,1 oldu.

4- KARŞILIKSIZ İŞLEMİ YAPILAN ÇEKLERİN İL BAZINDA DAĞILIMINDA İSTANBUL YİNE İLK SIRADA.
4.1- Karşılıksız işlemi yapılan çek tutarı ve adedinin en fazla olduğu 5 il, sırasıyla
4.1.1- İstanbul,
4.1.2- Ankara,
4.1.3- Bursa,
4.1.4- Antalya,
4.1.5- İzmir oldu.

5- KARŞILIKSIZ ÇEKLERDE TUTAR OLARAK EN YÜKSEK VE EN DÜŞÜK OLDUĞU İLLER:
5.1- Karşılıksız işlemi yapılan çeklerin ibraz edilen çeklere oranının en yüksek olduğu iller ise;
5.1.1- Iğdır %12,3 ile
5.1.2- Ardahan %10,7 ile
5.1.3- Kars %10 ile
5.1.4- Yozgat %8,3 ile
5.1.5- Kırklareli %7,7 ile  oldu.

5.2- Karşılıksız işlemi yapılan çeklerin ibraz edilen çeklere oranının en düşük olduğu iller ise;
5.2.1- Çanakkale %2,1 ile,
5.2.2- Giresun %1,9 ile
5.2.3- Sinop %1,5 ile oldu.

6- KARŞILIKSIZ ÇEKLERDE ADET OLARAK EN YÜKSEK VE EN DÜŞÜK OLDUĞU İLLER:
6.1- Karşılıksız işlemi yapılan çeklerin ibraz edilen çeklere oranının en yüksek olduğu 5 il sırasıyla,
6.1.1- Iğdır %6,4 ile,
6.1.2- Ağrı  %6 ile,
6.1.3- Bitlis %4,6 ile
6.1.4- Şanlıurfa %4,6 ile,
6.1.5- Düzce %4,5 ile oldu.

6.2- Karşılıksız işlemi yapılan çeklerin ibraz edilen çeklere oranının en düşük olduğu iller ise;
6.2.1- Sinop %1,7 ile,
6.2.2- Aksaray 51,6 ile,
6.2.3- Çanakkale %1,6 ile oldu.

Kaynak: Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi

Tarih: 27 Şubat 2017

Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/2017-yili-ocak-ayinda-karsiliksiz-cek-tutari-bir-onceki-yila-gore-r-artti/feed/ 0