borçlu – Muhasebe News https://www.muhasebenews.com Muhasebe News Mon, 16 Oct 2023 07:35:05 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.3.5 Vergi Mahkemesinde Açtığı Davayı Kaybeden Borçlu Ne Yapmalıdır? https://www.muhasebenews.com/vergi-mahkemesinde-actigi-davayi-kaybeden-borclu-ne-yapmalidir/ https://www.muhasebenews.com/vergi-mahkemesinde-actigi-davayi-kaybeden-borclu-ne-yapmalidir/#respond Mon, 16 Oct 2023 07:35:05 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=147121 GİB

ÖDEME EMRİNE KARŞI YAPILACAK İŞLEMLER BROŞÜRÜ

Ekim/2022


 

1. Kamu Alacaklarının Takip ve Tahsili Nasıl Yapılır?

Kamu alacaklarının takip ve tahsili, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre yapılır. Kamu alacağının;

► Devlete,

► İl Özel İdarelerine,

► Belediyelere,

ait olan vergi, resim, harç, ceza tahkik ve takiplerine ait muhakeme masrafı, vergi cezası, para cezası gibi asli, gecikme zammı, faiz gibi fer’i alacaklardan olması gerekir.

Ancak alacağın; sözleşmeden, haksız fiilden ve haksız iktisaptan doğması durumunda 6183 sayılı Kanun değil özel hukuk hükümleri uygulanır.

2. Ödeme Emri Niçin ve Kimler Adına Düzenlenir?

Ödeme emri, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre vadesinde ödenmeyen kamu alacakları için düzenlenir.

Kamu alacağını vadesinde ödemeyenler adına vergi dairesince düzenlenen ödeme emri; borçlulara, borçlarını ödemeleri veya bu borçlarla ilgili mal bildiriminde bulunmaları konusunda yapılan bir bildirimdir.

Ödeme emrinin düzenlenmesi ile vergi dairesi aynı zamanda kamu alacağının tahsili için cebri tahsilat işlemlerine de başlamış olur.

Asıl borçlulardan tahsilat yapılamaması veya tahsilat yapılamayacağının anlaşılması halinde; kanuni temsilci, limited şirket ortağı, yabancı şahıs veya kurumların mümessilleri gibi borçtan sorumlu olanlara da ödeme emri tebliğ edilerek borcun ödenmesi istenilir.

3. Ödeme Emrinde Hangi Hususlar Yer Alır?

Ödeme emrinde;

► Borcun asıl ve fer’ilerinin (gecikme faizi gibi) türü ve tutarı,

► Borcun nereye ödeneceği,

► Süresinde ödenmeyen borcun vergi dairesince cebren tahsil edileceği,

► Süresinde ödenmeyen borç ile ilgili mal bildiriminde bulunulması gerektiği,

► Borçlunun mal bildiriminde bulunmadığı takdirde üç ayı geçmemek üzere hapis ile cezalandırılacağı,

► Gerçeğe aykırı mal bildiriminde bulunduğu takdirde hapis ile cezalandırılacağı,

► Ödeme emrine karşı hangi mahkemede dava açılabileceği,

► Borçlu, hacze kabil malı olmadığı yolunda bir bildirim yapacak ise; en son ikametgah ve işyeri adreslerini, varsa kayıtlı olduğu diğer vergi dairelerini ve kamu idarelerini ve bu idarelerdeki kayıt ve hesap numaralarını, nüfus kayıt örneğini bildirmek zorunda olduğu, geçerli bir nedeni olmadan bu bildirimleri yapmayan kişilerin elli güne kadar adli para cezası ile cezalandırılacağı,

hususları yer alır.

4. Borçlu, Ödeme Emrinde Yer Alan Borcunu Nasıl Öder?

Ödeme emrinde yer alan kamu alacağının, süresinde ödenmeyen kısım için vadenin bitim tarihinden ödendiği tarihe kadar hesap edilecek aylık %2,5 (21/7/2022 tarihinden itibaren) gecikme zammı ile birlikte ödenmesi gerekir.

Ödemeler;

► Başkanlığımızın www.gib.gov.tr internet sitesi (İnteraktif Vergi Dairesi ve GİB Mobil Uygulaması) üzerinden;

» Anlaşmalı bankaların kredi kartları ile (https://www.gib.gov. tr/
yardim-vekaynaklar/yararli-bilgiler/anlasmali-bankalar-vergi- tahsil-yetkisi-verilen-bankalar adresimizde kredi kartı ile ödenebilen vergi türleri ve tutarlarla ilgili açıklamalar
yer almaktadır.),

» Anlaşmalı bankaların banka kartları veya banka hesabından,

» Yabancı ülkede faaliyet gösteren bankaların; kredi kartları, banka kartları ve diğer ödeme yöntemleri ile

► Anlaşmalı bankaların;

» Şubelerinden,

» Alternatif ödeme kanallarından (İnternet Bankacılığı, Telefon Bankacılığı, Mobil Bankacılık vb.),

► PTT işyerlerinden,

► Tüm vergi dairelerinden,

yapılabilmektedir.

5. Mal Bildirimi Nedir?

Mal bildirimi; borçlunun, kamu alacağını karşılayacak miktarda, gerek kendi elindeki gerekse üçüncü şahıslar elindeki menkul ve gayrimenkul malları ile alacak ve haklarının nev’ini, mahiyetini ve miktarını veya malı olmadığını ve yaşayış tarzına göre geçim
kaynakları ile buna nazaran borcunu ne şekilde ödeyebileceğini vergi dairesine yazılı veya sözlü olarak beyan etmesidir.

Mal bildiriminde yer alması gereken hususlar şunlardır:

► Borçlunun kendisinde veya borçluya ait olup da üçüncü şahıslar elinde bulunan mal, alacak ve hakları mal bildiriminde yer alır.

► Yapılan mal bildiriminin borçlunun borcuna yetecek tutarda olması esastır.

► Borçlu, bildirimde bulunduğu malın miktarını, nevi’ni, mahiyetini, vasfını ve değerini belirtmelidir.

► Borçlu, her türlü gelirlerini veya haczedilebilecek malının olmadığını ve yaşayış tarzına göre geçim kaynaklarını da ayrıca mal bildiriminde belirtmelidir.

► Borçlu, mal bildiriminde borcunu ne şekilde ödeyebileceğini belirtmelidir.

Borçlunun haczedilebilecek malları olmadığını bildirmesi mal bildirimi hükmündedir.

► Mal bildirimi yazılı veya sözlü olarak vergi dairesine yapılmalıdır.

Ayrıca, Başkanlığımız uygulamalarından İnteraktif Vergi Dairesi (ivd.gib.gov.tr) aracılığıyla Ödeme Emirlerim/Mal Bildiriminde Bulunma Dilekçesi sayfasından ödeme emirleri görüntülenebilir ve ödeme emrine istinaden elektronik ortamda mal bildiriminde bulunma dilekçesi verilebilir.

6. Malı Olmadığını Bildiren Borçlunun Bildirime Ekleyeceği Hususlar Nelerdir?

Kendisine ödeme emri tebliğ edilen ve malı olmadığı yolunda bildirimde bulunan borçlu, bu bildirim ile birlikte veya bildirimin tarihinden itibaren 15 gün içinde;

► En son ikametgah ve iş adreslerini bildirmek,

► Varsa devamlı mükellefiyetleri bulunan diğer vergi dairelerini ve kamu idarelerini ve bu idarelerdeki hesap ve kayıt numaralarını bildirmek,

► Nüfus kayıt örneğini vermek, mecburiyetindedir.

Bu mecburiyeti makul bir özrü olmadan zamanında yerine getirmeyenler elli güne kadar adli para cezası ile cezalandırılırlar.

Mal bildirimi servet beyanı olmadığından, borçlunun borcunu karşılayacak tutarda mal
bildiriminde bulunması yeterlidir. Borçlunun daha fazla mal bildiriminde bulunmaya zorlanması mümkün değildir.

7. Gerçeğe Aykırı Mal Bildiriminde Bulunanlar Hakkında Ne Yapılır?

İstenen mal bildirimini gerçeğe aykırı surette yapanlarla, yaşayış tarzları mal bildirimine uymayanlar üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar.

8. Mal Bildiriminde Bulunmayanlar Hakkında Ne Yapılır?

Kendisine ödeme emri tebliğ edilen borçlu, 15 günlük süre içinde borcunu ödemez ve mal bildiriminde de bulunmazsa (ödeme emrine karşı dava açılan hallerde, ret kararının tebliği tarihinden itibaren 15 gün içinde borçlu mal bildiriminde bulunmazsa) mal bildiriminde bulununcaya kadar bir defaya mahsus olmak ve üç ayı geçmemek üzere hapisle tazyik olunur.

Hapsen tazyik kararı, vergi dairesinin talebi üzerine icra mahkemesi tarafından verilir ve Cumhuriyet Savcılığınca derhal infaz olunur.

Borçlu mal bildiriminde bulunduğu anda hapsen tazyik kararı alınmış olsa dahi infaz edilemez ve borçlu hapsedilmişse derhal tahliye edilir.

456 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğine göre düzenlenen ödeme emrinin
e-tebliğ ile gönderilmesi durumunda muhatabın elektronik ortamdaki adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonu tebliğ tarihi olmaktadır.

9. Mal Edinme ve Mal Artması Durumunda Borçlu Ne Yapmalıdır?

Mal bildiriminde, malı olmadığını gösteren veya borca yetecek kadar mal göstermemiş olan borçlu, sonradan edindiği malları ve gelirindeki artmaları, edinme ve artma tarihinden başlayarak 15 gün içinde vergi dairesine bildirmeye mecburdur.

Sonradan edinilen mallarını ve malvarlığındaki artışlarını belirtilen süre içinde bildirmeyerek kamu alacağının tahsiline engel olan veya tahsilini zorlaştıran borçlu, bir yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.

10. Mal Bildirimi Sonucunda Ne Olur?

Borçlunun, mal bildiriminde gösterdiği veya vergi dairesince tespit edilen malları ile borçluya ait olup da üçüncü şahıslarda bulunan mallardan borcuna yetecek miktarı vergi dairesince haczolunur. Yapılan takibat sonunda borçlu borcunu rızaen ödemediği takdirde, vergi dairesince haczolunan mallar satışa çıkarılarak kamu alacağı tahsil edilir.

11. Kamu Alacağının Tahsiline Engel Olanlar Hakkında Ne Yapılır?

Kamu alacağının tahsili için hakkında takip muamelelerine başlanan borçlu kısmen veya tamamen tahsile engel olmak veya tahsili zorlaştırmak maksadıyla mallarından bir kısmını veya tamamını:

1. Mülkünden çıkararak, telef ederek yahut değerden düşürerek gerçek surette,

2. Gizleyerek, kaçırarak muvazaa yolu ile başkasının uhdesine geçirerek veya aslı olmayan borçlar ikrar ederek, yahut alındılar vererek gerçeğe aykırı surette, varlığını yok eder veya azaltır ve geri kalan mallar borcu karşılamaya yetmezse altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

12. Hangi Nedenlerle Ödeme Emrine Karşı Dava Açılabilir?

Ödeme emrini alan borçlu;

► Böyle bir borcunun olmadığı,

► Borcunu kısmen ödediği,

► Borcun zamanaşımına uğradığı,

iddiasıyla tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde borcun türüne göre; 213 sayılı Vergi Usul Kanunu kapsamındaki borçlar için vergi mahkemesinde, diğer borçlar için idare mahkemesinde dava açabilir.

13. Borcun Bir Kısmı İçin Dava Açılabilir mi?

Ödeme emrinde yer alan borcun bir kısmına dava açılabilir. Ancak dava dilekçesinde dava açılacak kısmın türü ve tutarının açıkça gösterilmesi gerekir.

14. Dava Açılması Borçlu Hakkındaki Takip İşlemlerini Durdurur mu?

Dava açan borçlu hakkında takip işlemleri, davayı gören mahkemece yürütmeyi durdurma kararı verilmediği sürece devam eder.

15. Vergi/İdare Mahkemesinde Açtığı Davayı Kaybeden Borçlu Ne Yapmalıdır?

Borçlu borcun tamamına veya bir kısmına karşı vergi mahkemesinde açtığı davanın tamamen veya kısmen reddi halinde, ret kararının kendisine tebliği tarihinden itibaren 15 gün içinde mal bildiriminde bulunmak mecburiyetindedir. Bu 15 günlük süre içerisinde ödeme emrine konu borcun tamamen ödenmesi halinde, mal bildiriminde bulunma
yükümlülüğü ortadan kalkacaktır.

İlk derece mahkemesinde açtığı davayı kaybeden borçlunun, açtığı davaya konu tutarın 2022 yılı için 9.000 TL’yi aşması halinde üst yargıya başvurması mümkündür.

Borcun bir kısmına karşı dava açılması dava konusu yapılmayan kısım için mal bildiriminde bulunma süresini uzatmaz.

 

 


Kaynak: GİB Rehber
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/vergi-mahkemesinde-actigi-davayi-kaybeden-borclu-ne-yapmalidir/feed/ 0
Avukatlık ücretinin borçlu (davayı kaybeden) tarafından, doğrudan avukata ödendiği durumlarda, e-SMMM kimin adına düzenlenecek? https://www.muhasebenews.com/avukatlik-ucretinin-borclu-davayi-kaybeden-tarafindan-dogrudan-avukata-odendigi-durumlarda-e-smmm-kimin-adina-duzenlenecek/ https://www.muhasebenews.com/avukatlik-ucretinin-borclu-davayi-kaybeden-tarafindan-dogrudan-avukata-odendigi-durumlarda-e-smmm-kimin-adina-duzenlenecek/#respond Fri, 06 Oct 2023 07:47:59 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=146886

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı

Gelir Kanunları Gelir Ve Kurumlar Vergisi Kanunu

 

Sayı

:

E-62030549-120[94-2021/516]-718872

07.07.2023

Konu

:

Serbest meslek erbabı kişilere icra dairesi aracılığı ile banka üzerinden yapılan ödemeler üzerinden gelir vergisi kesintisinin nasıl yapılacağı ile belge düzeninin nasıl olacağı.

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, sinema ve televizyon program ve film yapımı faaliyetinde bulunan şirketiniz yönetimine İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas No.lu kararıyla dışarıdan kayyum heyetinin tayin edildiği, anılan Mahkeme tarafından şirketin tüm alacak ve borçlarıyla tahsilat ve ödemelerinin münhasıran … Bankasının Levent şubesindeki şirketiniz hesabı üzerinden gerçekleştirilmesine karar verildiği, şirketiniz aleyhine açılan icra dosyaları kapsamında haciz ihbarnameleriyle şirketinizin bahse konu hesabından haczen tahsil edilen ödemelerin bazılarının serbest meslek erbabı sanatçı ve avukatlara yapıldığı belirtilerek, bu şekilde yapılan ödemelerde tevkifat yükümlülüğü ve belge düzeninin nasıl olması gerektiği hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

GELİR VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun;

– “Serbest meslek kazancının tarifi” başlıklı 65 inci maddesinde, “Her türlü serbest meslek faaliyetinden doğan kazançlar serbest meslek kazancıdır.

Serbest meslek faaliyeti; sermayeden ziyade şahsi mesaiye, ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmıyan işlerin işverene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılmasıdır. …”,

– “Serbest meslek kazancının tesbiti” başlıklı 67 nci maddesinde, “Serbest meslek kazancı bir hesap dönemi içinde serbest meslek faaliyeti karşılığı olarak tahsil edilen para ve ayınlar ve diğer suretlerle sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerden bu faaliyet dolayısıyle yapılan giderler indirildikten sonra kalan farktır.

Serbest meslek erbabı için,

1.Ittıla hasıl etmeleri kaydiyle, namlarına kamu müessesesine, icra dairesine, bankaya, notere veya postaya para yatırılması;

2. Serbest meslek kazancı olarak doğan alacağın başka bir şahsa temliki (Temlikin ivazlı olup olmadığına bakılmaz. İvazlı temliklerde ivazın tahsil şartı aranmaz.) veya müşterisine olan borcu ile takası;

Tahsil hükmündedir. …”,

– “Vergi tevkifatı” başlıklı 94 üncü maddesinde, “Kamu idare ve müesseseleri, iktisadî kamu müesseseleri, sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadî işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler, gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı, zirai kazançlarını bilanço veya ziraî işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçiler aşağıdaki bentlerde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dahil) nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapmaya mecburdurlar.

2. Yaptıkları serbest meslek işleri dolayısıyla bu işleri icra edenlere yapılan ödemelerden (Noterlere serbest meslek faaliyetlerinden dolayı yapılan ödemeler hariç);

… vergi tevkifatı yapılır.

(7194 sayılı kanunun 16 ncı maddesiyle eklenen fıkra; Yürürlük: 07.12.2019) 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu ile 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu uyarınca karşı tarafa yükletilen vekalet ücretini (icra ve iflas müdürlüklerine yatırılanlar dâhil) ödeyenler tarafından gelir vergisi tevkifatı yapılır.

Yukarıdaki bentlerde yazılı vergi tevkifatının yapılmasında 96 ncı madde hükmü göz önünde tutulur.

…”,

hükümleri yer almaktadır.

Aynı Kanunun 96 ncı maddesinde hesaben ödemenin, vergi tevkifatına tabi kazanç ve iratları ödeyenleri istihkak sahiplerine karşı borçlu durumda gösteren her türlü kayıt ve işlemleri ifade ettiği, 98 inci maddesinde ise; 94 üncü madde gereğince vergi tevkifatı yapmaya mecbur olanların bir ay içinde yaptıkları ödemeler veya tahakkuk ettirdikleri karlar ve iratlar ile bunlardan tevkif ettikleri vergileri ertesi ayın yirmiüçüncü günü akşamına kadar ödeme veya tahakkukun yapıldığı yerin bağlı olduğu vergi dairesine bildirmeye mecbur oldukları hüküm altına alınmıştır.

Diğer taraftan, konu ile ilgili açıklamaların yapıldığı 311 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinin;

– “Vekalet ücretlerinde vergi tevkifatı uygulaması” başlıklı 25 inci maddesinde;

“(1) 193 sayılı Kanunun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasında gelir vergisi tevkifatı yapmaya mecbur olan kişi ve kurumlar belirtilmiş ve aynı maddenin birinci fıkrasının; (1) numaralı bendinde hizmet erbabına ödenen ücretlerden 103 üncü ve 104 üncü maddelere göre, (2) numaralı bendinin (b) alt bendinde ise yaptıkları serbest meslek işleri dolayısıyla bu işleri icra edenlere yapılan ödemeler üzerinden 2009/14592 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca % 20 oranında gelir vergisi tevkifatı yapılacağı hüküm altına alınmıştır. 

(2) 7194 sayılı Kanunla yapılan düzenlemeyle, mahkemelerce veya icra ve iflas müdürlüklerince karşı tarafa yükletilen, avukatlara ait olan ve serbest meslek kazancına dahil edilmesi gereken vekalet ücretleri üzerinden, kimlerin tevkifat yapmakla yükümlü olduğu hususuna açıklık kazandırılmıştır. Buna göre, 193 sayılı Kanunun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasında sayılanlar tarafından 2004 sayılı Kanun ile 1136 sayılı Kanun uyarınca karşı tarafa yükletilen vekalet ücretinin; 

a) Borçlu (davayı kaybeden) tarafından doğrudan avukata ödendiği durumlarda, borçlu (davayı kaybeden) tarafından, 

b) Borçlu (davayı kaybeden) tarafından avukata ödenmek üzere icra ve iflas müdürlüklerine yatırıldığı durumlarda, borçlu (davayı kaybeden) tarafından, 

c) Borçlu (davayı kaybeden) tarafından alacaklı (davayı kazanan) tarafa ödendiği durumlarda, alacaklı (davayı kazanan) tarafından avukata ödeme yapılması esnasında, gelir vergisi tevkifatı yapılması gerekmektedir. 

 (5) Mahkeme kararında “KDV hariç” şeklinde bir ifadenin yer almaması halinde, vekalet ücretinin KDV dahil olduğu kabul edilir ve iç yüzde oranı uygulanmak suretiyle hesaplanan KDV, düzenlenen serbest meslek makbuzunda gösterilir. Bu durumda gelir vergisi tevkifatının KDV hariç tutar üzerinden yapılması gerektiği tabiidir. 

(6) İcra işleminin durdurulması için, ilama karşı istinaf veya temyiz yoluna başvuran borçlunun ilamın icrasını durdurabilmek için takip edilen vekalet ücreti dahil borç tutarı için teminat verildiği ve istinaf veya temyiz başvurusunun reddedilmesi üzerine teminata konu paranın alacaklının avukatına ödendiği durumlarda, vekalet ücretine ilişkin nakden veya hesaben ödemenin ne zaman gerçekleşeceği bilinemeyeceğinden gelir vergisi tevkifatı yapılmayacaktır. Aynı şekilde, icra işlemleri sonucu borçluya haciz uygulanması ve hacze konu mallarının satılması veya borcun, kefil ve benzeri üçüncü kişilerden tahsil edilmesi durumlarında da borçlunun gelir vergisi tevkifatı yapması söz konusu olmayacaktır. Bu durumlarda da serbest meslek erbabı olan avukat tarafından borçlu adına serbest meslek makbuzu düzenlenerek avukat tarafından elde edilen tevkifata konu olmayan vekalet ücreti, serbest meslek kazancına dahil edilerek ilgili geçici vergilendirme dönemleri ve yıllık gelir vergisi beyannamesiyle beyan edilecektir.”,

– “Vekalet ücreti ödemelerinde belge düzeni” başlıklı 26 ncı maddesinde ise;

“(1) 213 sayılı Kanunun 236 ncı maddesinde, serbest meslek erbabının, mesleki faaliyetine ilişkin her türlü tahsilatı için iki nüsha serbest meslek makbuzu tanzim ederek bir nüshasını müşteriye vermek ve müşterinin de bu makbuzu istemek ve almak mecburiyetinde olduğu hüküm altına alınmıştır.

(2) Vekalet ücretinin, borçlu (davayı kaybeden) tarafından, doğrudan avukata ödendiği durumlarda, avukat tarafından serbest meslek makbuzunun borçlu (davayı kaybeden) adına düzenlenmesi gerekmektedir.

(3) Vekalet ücretinin, borçlu (davayı kaybeden) tarafından, icra ve iflas müdürlükleri aracılığıyla avukata ödendiği durumlarda, avukat tarafından serbest meslek makbuzunun borçlu (davayı kaybeden) adına düzenlenmesi gerekmektedir. Bu durumda düzenlenen makbuzun bir nüshasının icra iflas müdürlüğüne verilmesine gerek bulunmamaktadır.

(4) Vekalet ücretinin, borçlu (davayı kaybeden) tarafından gelir veya kurumlar vergisi mükellefi olan alacaklıya (davayı kazanan) ödenmesi halinde, alacaklı (davayı kazanan) tarafından borçlu (davayı kaybeden) adına fatura ve benzeri belgelerin düzenlenmesi gerekmektedir.

(5) Alacaklı (davayı kazanan) tarafından söz konusu vekalet ücretinin serbest meslek erbabı olan avukata ödenmesi halinde, avukat tarafından serbest meslek makbuzunun ödemeyi yapan alacaklı (davayı kazanan) adına düzenlenmesi gerekmektedir.

(6) Alacaklı (davayı kazanan) tarafından söz konusu vekalet ücretinin ücretli çalışanı olan avukata ödenmesi halinde ise ödemenin ücret bordrosu düzenlenmek suretiyle yapılması gerekmektedir.

…”

açıklamalarına yer verilmiştir.

Yukarıda yer verilen hüküm ve açıklamalara göre, şirketinizden alacaklı serbest meslek erbabı sanatçı ve avukatlarca şirketiniz aleyhine açılan icra dosyalarına ilişkin haciz ihbarnamelerine istinaden … Bankasının Levent şubesindeki şirketiniz hesabından söz konusu alacaklılara ödenmek üzere haczen yapılan vekalet ücreti ödemeleri dahil yapılan ödemeler üzerinden gelir vergisi tevkifatı yapılmayacaktır. Bu durumda söz konusu serbest meslek erbabı sanatçı ve avukatlar tarafından şirketiniz adına serbest meslek makbuzu düzenlenecek, bu kişiler tarafından elde edilen tevkifata konu olmayan vekalet ücreti ödemeleri dahil yapılan ödemeler, serbest meslek kazancına dahil edilerek ilgili geçici vergilendirme dönemleri ve yıllık gelir vergisi beyannamesiyle beyan edilecektir.

Diğer taraftan, şirketiniz hesabından haczen yapılan bahse konu vekalet ücreti ödemeleri dahil yapılan ödemelerde, karşı tarafça serbest meslek makbuzunun düzenlenmemesi veya geç düzenlenmesi halinde serbest meslek makbuzu düzenlemeyen veya geç düzenleyen serbest meslek erbabının Şirketiniz tarafından vergi dairenize bildirilmesi halinde, ilgili serbest meslek erbabı hakkında 213 sayılı Vergi Usul Kanunun ilgili hükümleri çerçevesinde gerekli cezai işlemlerin uygulanacağı tabiidir.

VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 227 nci maddesinin birinci fıkrasındaki, “Bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça bu Kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir.” hükmü uyarınca vergi sistemimiz, mükelleflerin mal teslimi, hizmet ifası ve diğer muameleler sebebiyle bir vesika düzenlenmesini benimsemiş olup, söz konusu işlemlerin esas itibariyle mezkûr Kanunun 229 ve müteakip maddelerinde yer alan belgelerle tevsik edilmesi gerekmektedir.

Aynı Kanunun, ”Makbuz mecburiyeti” başlıklı 236 ncı maddesinde ise serbest meslek erbabının, mesleki faaliyetlerine ilişkin her türlü tahsilatı için iki nüsha serbest meslek makbuzu tanzim etmek ve bir nüshasını müşteriye vermek, müşterinin de bu makbuzu istemek ve almak mecburiyetinde olduğu hüküm altına alınmıştır.

Anılan Kanunun 353 üncü maddesinin (1) numaralı fıkrası, “1. Elektronik belge olarak düzenlenmesi gerekenler de dâhil olmak üzere, verilmesi ve alınması icabeden fatura, gider pusulası, müstahsil makbuzu ile serbest meslek makbuzlarının verilmemesi, alınmaması, düzenlenen bu belgelerde gerçek meblağdan farklı meblağlara yer verilmesi, bu belgelerin elektronik belge olarak düzenlenmesi gerekirken Maliye Bakanlığınca belirlenen zorunlu haller hariç olmak üzere kâğıt olarak düzenlenmesi ya da bu Kanunun 227 nci ve 231 inci maddelerine göre hiç düzenlenmemiş sayılması halinde; bu belgeleri düzenlemek ve almak zorunda olanların her birine, her bir belge için 240 (1.1.2020’den itibaren 380 TL) Türk lirasından aşağı olmamak üzere bu belgelere yazılması gereken meblağın veya meblağ farkının %10’u nispetinde özel usulsüzlük cezası kesilir.

Bir takvim yılı içinde her bir belge nevine ilişkin olarak tespit olunan yukarıda yazılı özel usulsüzlükler için kesilecek cezanın toplamı 120.000 (1.1.2021’den itibaren 190.000 TL) Türk lirasını geçemez.” hükümlerine amirdir.

Bu itibarla, serbest meslek makbuzu, serbest meslek faaliyetine ilişkin her türlü tahsilatı (mahkeme ilamında ödenmesine hükmedilenler ile icra yoluyla tahsil edilenler dahil) belgelendirmek için düzenlenmesi gereken bir belge olup, bu kapsamda avukatlık ücretinin tahsilinde de, tahsilatın yapıldığı anda müşteri adına serbest meslek makbuzu düzenlenmesi Kanunen zorunludur.

Buna göre, Asliye Ticaret Mahkemesi kararıyla kayyum atanan şirketin yine aynı mahkeme kararına istinaden tüm tahsilat ve ödemelerinin gerçekleştirilmesine karar verilen banka hesabından icra dairesi aracılığı ile serbest meslek erbaplarına yapılan ödemeler (vekalet ücreti ödemlerinde, doğrudan alacaklı taraf avukatına yapılan vekalet ücreti ödemleri) için, serbest meslek erbapları tarafından şirketiniz adına serbest meslek makbuzu düzenlenmesi gerekmektedir.

Alacaklı taraf vekalet ücretinin, gelir veya kurumlar vergisi mükellefi olan alacaklıya ödenmesi halinde ise mezkûr Kanunun 229 ve müteakip maddeleri çerçevesinde, alacaklı tarafından şirketiniz adına fatura düzenlenmesi icap etmektedir.

Söz konusu zorunluluklara uyulmaması durumunda yükümlüler hakkında mezkûr Kanunun ilgili ceza hükümleri tatbik edilmektedir.


Kaynak: GİB Özelge
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/avukatlik-ucretinin-borclu-davayi-kaybeden-tarafindan-dogrudan-avukata-odendigi-durumlarda-e-smmm-kimin-adina-duzenlenecek/feed/ 0
Borca Aykırılık Teşkil Eden İmkânsızlıklar https://www.muhasebenews.com/borca-aykirilik-teskil-eden-imkansizliklar/ https://www.muhasebenews.com/borca-aykirilik-teskil-eden-imkansizliklar/#respond Sat, 01 Oct 2022 01:00:00 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=114214

Erol TÜRK
Avukat
eturk@3ehukuk.com


Borçlar hukukuna göre, borcun ifasının imkânsız hale gelmesini üç ayrı başlıkta incelemeye çalışacağız.

A- İmkânsızlık butlan sebebidir.

Borçlar kanununun 27.ci maddesinde butlan-hükümsüzlük- “kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkansız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür.” Şeklinde düzenlenmiştir. Burada sözleşmeyi hükümsüz hale getiren imkansızlık, daha sözleşme yapılırken mevcut olan imkansızlıktır. Bundan başka imkansızlık sözleşmenin konusuyla ilgili olmalıdır. İmkansızlık yalnız borçlu bakımından değil, herkes için söz konusu olmalıdır. Örnek vermek gerekirse teslimi taahhüt edilen otomobil sözleşme yapılırken yanarsa sözleşme kesin olarak hükümsüzdür.

Hükümsüz bir sözleşme kural olarak herhangi bir hukuki sonuç doğurmaz. Ancak bazı hallerde hükümsüz bir sözleşmenin yapılması yüzünden taraflardan biri haksız bir zarara uğramış olabilir. Böyle bir durumda zarara uğrayan tarafın zararının tazmini gerekebilir. Taraflardan biri sözleşme yapılırken imkansızlığı biliyorsa ve diğer tarafı bundan haberdar etmiyorsa bir tazminat yükümü ortaya çıkabilir.

B- İmkânsızlık borçluyu borçtan kurtaran bir sebeptir.

Borçlar Kanununun 136. cı maddesinin birinci fıkrasının “Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkansızlaşırsa, borç sona erer.” Şeklinde düzenlenmiş olması borçluyu borçtan kurtaran yasal bir zorunluluktur. Maddenin bu şekilde düzenlenmiş olması aynı zamanda kusurlu sorumluluk halini tanımlar. Borcun ifasının imkansız hale gelmesinde borçluya yüklenecek herhangi bir kusur yoksa borçlu, borcun sona ermesinden sorumlu tutulamaz.

Örneğin, satın alınan yarış atı, satış sözleşmesinin yapılmasından sonra satıcının herhangi bir kusuru olmadan ölürse buradaki imkansızlık sözleşmeyi hükümsüz hale getirmemekte, ancak borçluyu borçtan kurtarmaktadır.

Sözleşme yapıldıktan sonra ortaya çıkan imkansızlık, borçlunun kusuruna dayanmadıkça ister objektif isterse sübjektif mahiyette olsun, borçlu borcundan kurtulur.

C- İmkânsızlık sorumluluk sebebidir.

Sözleşme geçerli olarak yapıldıktan sonra ortaya çıkan ifa imkansızlığı, borçlunun kusuruna dayanıyorsa, borçlu bundan sorumlu olacaktır. Kusurlu imkansızlık Borçlar kanununun 112. ci maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir. “Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.”

Borcun ifası, sözleşmenin yapılmasından sonra imkansız hale gelmişse, imkansızlık ister objektif, isterse sübjektif mahiyette olsun, borçlunun kusuru varsa, borçlu bu kusurundan dolayı sorumludur. Borçlar hukukunda buna kusurlu sorumluluk denilmektedir.

Kusurlu sorumluluktan bahsedebilmek için, imkansızlığın sözleşme yapıldıktan sonradan ortaya çıkmış olması gerekir. Sözleşme yapıldıktan sonra ortaya çıkan imkansızlıktan borçlunun sorumlu tutulabilmesi için bu imkansızlığın objektif veya sübjektif olmasının bir önemi yoktur. Daha sözleşme yapılırken mevcut olan imkansızlık objektif imkansızlık mahiyetinde ise Borçlar Kanununun 27. ci maddesine göre sözleşme zaten hükümsüzdür. Ancak sözleşme yapılırken mevcut olan sübjektif imkansızlıktan kural olarak borçlu sorumludur. Ancak borçlunun sorumlu tutulması için kusur şartı aranır.

Sözleşme yapılırken mevcut bir sebep yüzünden ifanın imkansızlığı, özellikle satıcının satılan mal üzerinde mülkiyet hakkına sahip olmamasından ileri gelebilir. Burada sübjektif bir imkansızlık hali bulunduğu için, artık sözleşmenin hükümsüzlüğünden bahsedilmeyecek ve borçlunun sorumluluğu gerçekleşecektir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi “başkasına ait bir malı satan kimsenin borcunu ifa edemediği takdirde sorumlu olacağı” yönünde karar vermiştir.

Borçlu, borcu ifa etmenin gerektirdiği beceri ve niteliklerden yoksun olduğunu bildiği halde sözleşme yaparsa yine Borçlar Kanununun 112. maddesine göre sorumlu olacaktır. Çünkü borçlu sözleşmeyi yaparken kendi becerisini ve niteliklerini tartması ve ona göre hareket etmesi gerekirdi. Bununla beraber borçlu, kendi sübjektif ( şahsi ) imkansızlığını sözleşme yaparken bilmiyorsa ispat şartıyla sorumluluktan kurtulabilir. Yeter ki söz konusu olan bilgisizlik kendi kusurundan ileri gelmiş olmasın. Heykeltıraş olmadığı halde heykel yapmak için sözleşme yapan kimse kusurludur ve kusuru oranında sorumludur.

Borçlar Kanununun 112 ci maddesine göre, kusura dayanan bir imkansızlıktan bahsedebilmek için kural olarak imkansızlığın devamlı olması şartı aranır. Eğer imkansızlık geçici ise o takdirde temerrüt ( gecikme ) hükümleri uygulanmak gerekir.

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi “ Kiralanan dozer, kiracının sorumluluğunda iken yandığı takdirde, kusursuz olduğunu ispat etmedikçe zarardan sorumlu olacağına” dair karar vermiştir.

Ancak edimin mahiyetine ve tarafların iradelerine göre, ifanın mutlaka belli bir tarihte yapılması gerekiyorsa ve geçici imkansızlık yüzünden akit o tarihte ifa edilemiyorsa bu durumda yine devamlı bir imkansızlığın varlığı kabul edilmelidir.

CİNS BORÇLARINDA İMKÂNSIZLIK

Cins borcunun konusunu teşkil eden şey, borçlunun elinde iken telef olmuşsa burada ifa imkansızlığından söz edilemez. Çünkü borçlu aynı cinsten şeyi bir başka yerden sağlamak ve ifada bulunmak olanağına sahiptir. O halde böyle bir telef olma olayı, borçlunun kusurundan ileri gelmiş bile olsa borcu sona erdirmez. İfa imkansız değildir.

Cins borcunun konusunu teşkil eden eşyaya hükümet tarafından el konmuş, bu cinsten eşyanın ithali yasaklanmış, bazı idari tedbir kararlarıyla bu gibi eşyanın bir yerden bir yere taşınması yasaklanmışsa ve bu yüzden ifa imkansız hale gelmişse borçlu kusuru olmadıkça ifanın imkansız hale gelmesinden sorumlu tutulamaz. Cinsi borcunun konusunu teşkil eden eşya artık imal edilmiyorsa yine borçlu sorumlu tutulamaz.

KISMİ İMKÂNSIZLIK

Borçlar kanununun 27. ci maddesi daha sözleşme yapılırken mevcut olan kısmi imkansızlık hakkında “Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin geçerliliğini etkilemez.” Şeklinde düzenlenmiş ve bu suretle konuya açıklık getirmiştir.

Burada bahsedilen kısmi imkansızlık sadece bölünebilen borçlarda söz konusu olur. Bölünemeyen bir şeyin, bir kısmı telef olursa ve telef olan kısım edimin bütünlüğünü bozuyorsa artık kısmi imkansızlıktan değil, tam imkansızlıktan söz edebiliriz.

Alacaklı yönünden, edimin imkansız hale gelen kısmı için aynen ifa istemi sona erer, halen ifası mümkün olan kısım içinse, bu istem devam eder. Alacaklı istediği takdirde borçlu edimin mümkün olan kısmını ifa etmek zorundadır. Alacaklı, ifanın imkansız hale gelen kısmı için, borçlu kusurlu ise ayrıca tazminat talep edebilir.

Eğer kısmi ifa alacaklının işine yaramıyorsa, alacaklı kısmi ifayı kabul etmeyerek, ifanın tamamı imkansız hale gelmiş gibi tazminat talep edebilecektir. Kısmi ifa gerçekleştirilmişse ve ifa edilen kısım geri verilemiyorsa bu durumda tazminat talebi imkansız hale gelen kısım için yapılacaktır. Oğuzman’a göre: kusurlu imkansızlık halinde sözleşme hükümsüzdür, ancak borçlu, alacaklıya tazminat ödemekle yükümlüdür.

KUSURLU İMKÂNSIZLIĞIN SONUÇLARI

Borçlunun kusuru yüzünden ifa imkansız hale gelmiş olsa bile taraflar arasındaki borç ilişkisi devam eder. Böyle bir imkansızlık sadece alacak hakkının içeriğini değiştirir. O zamana kadar aynen ifa edilmesi gereken alacak, artık bir tazminat alacağı olarak devam eder.

Tazminat isteminin şartı “zarar” dır. İfanın imkansız hale gelmesinde borçlunun bir kusuru varsa ve alacaklı da ifanın imkansız hale gelmesinden bir zarara uğramışsa bu zararının giderilmesini isteyebilir. Ancak ifanın imkansız hale gelmesiyle bir zarara uğramışsa uğradığı zararını ispat etmek zorundadır.

Bu durumda tazmini gereken zarar müspet -maddi- zarardır. Yani borçlu, borcunu gereği gibi ifa etmiş olsaydı, alacaklının mal varlığında ne kadar artış olacaksa işte bu miktar kadar tazminat ödenmelidir. Borçlu, alacaklıya teslim etmeyi taahhüt ettiği malı kasten tahrip ederek, ifayı imkansız hale getirirse alacaklının bu yüzden uğradığı zararı tazmin etmek zorundadır. Müspet zarar sadece sözleşmenin hükümsüz kaldığı hallerde istenir.

Menfi zarardan da kısaca bahsetmek istiyorum. Menfi zarar, meydana gelmeyen veya hükümsüz kalan sözleşmenin hüküm ifade edeceğine güvenmekten doğan zarardır. Taraflar arasında sözleşme yapılmasaydı herhangi bir zarar da meydana gelmeyecekti. Anlatmak istediğimiz budur.

Sözleşme yapılırken imkânsızlığı bilen taraf diğer tarafı bundan haberdar etmemişse böyle bir zarardan bahsedebiliriz. Örnek vermek gerekirse bir satış sözleşmesi yapılırken satıcı sattığı şeyin telef olduğunu biliyor ve bu durumu alıcıya bildirmiyorsa alıcının uğradığı zararı gidermek zorundadır. Alacaklı sözleşmeye güvenerek bir takım masraflar yapmışsa örneğin bankada ki vadeli hesabını bozmuşsa, kıymetli bir mülkünü daha ucuz bir bedelle satmışsa, bu yüzden uğradığı zararı ispat ederek menfi zararının tazminini borçludan talep eder.

Borçlunun borcunu ifa etmemesi dolayısıyla alacaklının uğradığı zarar fiili zarar ve yoksun kalınan kardan ibarettir. Fiili zarar somut olmalıdır. Borcun ihlalinden doğan tazminat genellikle bir miktar paranın ödenmesi şeklinde tayin edilir ki bu doğrudur. Paranın miktarı ise borçlunun mali durumuna ve kusuruna göre, alacaklının uğradığı zarar da göz önüne alınarak mahkemece tayin ve takdir edilir.

Yat yapımında kullanılmak üzere satın alınan kerestenin zamanında teslim edilmemesi yüzünden zarara uğrayan kimse zararının tazminini isteyebilir. Kerestenin zamanında teslim edilmemesi yüzünden sipariş aldığı yatı müşterisine zamanında yaparak teslim edemeyen kimsenin zararı somut ( maddi ) zarardır. Maddi zarar değeri parayla ölçülebilen şeyler için mahkemece tayin ve takdir edilen belli bir miktar paradır.

KUSUR

Borçlar kanununun 112.ci maddesi kural olarak sorumluluğun gerçekleşmesi için, borçlunun kusurlu olması şartını aramaktadır.

Eski Roma hukukundan beri devam eden bir geleneğe göre kusur, kast ve ihmal olmak üzere iki kategoriye ayrılır. Borçlu, borç münasebetinden doğan bir yükümü ihlal ettiğini bilir veya bunu bilmesi gerekirse kusurludur. Kast bilmek ve istemek diye tanımlanır. İhmal ise gerekli özen ve ihtimamın gösterilmemesi şeklinde tanımlanır.

Sözleşme yapılırken borçlunun ağır kusurundan ve kastından sorumlu olmayacağına dair sözleşmeye konulan şartlar hükümsüzdür. ( Borçlar Kanunu md. 115 ) Ancak borçlu çalıştırdığı adamlarının fiil ve hareketlerinden sorumlu tutulmayacağına dair bir şart koymuşsa bu şart geçerlidir. ( Borçlar Kanunu md. 116/2 ) Aksi halde işveren çalıştırdığı adamların üçüncü şahıslara verdiği zararlardan sorumludur. ( Borçlar Kanunu md. 116 )

KUSUR SORUMLULUĞUNUN ORTADAN KALKMASI MÜMKÜN MÜ?

Haksız fiillerde olduğu gibi borca aykırılık hallerinde de kural olarak kusursuz sorumluluk hali kabul edilmektedir. Ancak haksız fiillerde failin sorumlu olması için davacı onun kusurlu olduğunu ispat etmek zorundadır. Oysa borca aykırılık halinde, borçlu kendi kusursuzluğunu ispat etmedikçe sorumluluktan kurtulamaz. Burada ispat yükünün yer değiştirdiğini görmekteyiz.

Somutlaştırırsak haksız fiilden doğan davalarda davacı, davalının kusurlu olduğunu ispat edecektir. Borca aykırılıkta ise davalı kendi kusursuzluğunu ispat etmek zorundadır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2002-19.340 E. Sayılı ve 22.05.2002 tarihinde verdiği kararda “ Davacı Telekom ile yaptığı sözleşmede telefonlarının özel hatlara kapalı tutulmasını istediği halde, Telekom davacıya borç faturası çıkarmıştır. Tele komun, kendisine düşen edimi ifada ihmalkar davrandığı için oluşan zarardan sorumlu olacağına hükmetmiştir.”

Uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanat, ancak kanun ya da yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebilir. Bunun aksine yapılan sözleşmeler kesinlikle hükümsüzdür. Hatta bu konuda borçlunun hafif kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşmalar dahi hükümsüzdür. Doktor, marangozluk, marangoz avukatlık sözleşmesi yapamaz.

Borçlu, borcun ifasını veya bir borç ilişkisinden doğan hakkın kullanılmasını, yanında çalıştırdığı yardımcılarına kanuna uygun surette bırakmış olsa bile, onların işi yaptıkları sırada diğer tarafa verdikleri zararı ödemek zorundadır. Borçlu zararın doğmasında hiçbir kusurunun bulunmadığını ispat etse dahi tazminat ödemekten kurtulamaz.

Burada Borçlar Kanununun adam çalıştıranın sorumluluğunu düzenleyen 66.cı maddesi ile yardımcı kişilerin fiillerinden sorumluluğunu düzenleyen 116.cı maddesi arasındaki farkı açıklamak gerekir. Borçlar kanununun 66.cı maddesinde adam çalıştıran, çalışanını seçerken, işiyle ilgili talimat verirken, gözetim ve denetimde bulunurken, zararın doğmasını engellemek için gerekli ihtimamı ve özeni gösterdiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.

Borçlar Kanununun 66.cı maddesi kendi işi için başkasını çalıştıran kimsenin sorumluluğunu ve sorumluluktan hangi hallerde kurtulacağını düzenlemektedir.

Borçlar Kanununun 116. cı maddesine göre ise işin yapılmasını yardımcısına bırakan, zararın doğmasını engellemek için gerekli ihtimamı ve özeni gösterdiğini buna rağmen zararın doğmasına engel olamadığını ispat etmesine rağmen sorumluluktan kurtulamaz.

Borçlar Kanununun 116.cı maddesi, adam çalıştıranın alacaklı ile sözleşmeden doğan bir ilişki içinde bulunmasını ve bu ilişkinin yardımcının bir fiili ile bozulmasını öngörür.

Ancak önceden yapılacak bir anlaşma ile yardımcı kişilerin fiilinden doğan sorumluluk tamamen veya kısmen kaldırılabilir.

Bu ayırım eski Borçlar Kanununun 55.ci maddesi ile 100. cü maddesinde düzenlenmişti.

YAPMA VEYA YAPMAMA BORÇLARINDA SORUMLULUK

Yapma borcu, borçlu tarafından ifa edilmediği takdirde alacaklı, masrafı borçluya ait olmak üzere edimin kendisi veya başkası tarafından ifasına izin verilmesini isteyebilir. Her türlü giderim ( tazminat ) hakkı saklıdır.

Yapmama borcuna aykırı davranan borçlu, bu aykırı davranışının doğurduğu zararı gidermekle yükümlüdür.

Alacaklı, ayrıca borca aykırı durumun ortadan kaldırılmasını veya bu konuda masrafı borçluya ait olmak üzere kendisinin yetkili kılınmasını isteyebilir.

Borçlu, genel olarak her türlü kusurundan sorumludur. Borçlunun sorumluluğunun kapsamı, işin özel niteliğine göre belirlenir. İş özellikle borçlu için bir yarar

sağlamıyorsa, sorumluluk daha hafif olarak değerlendirilir.

Haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümler, kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hallerine de uygulanır.

Borçlunun ağır kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşma kesin olarak hükümsüzdür. Hizmet sözleşmelerinde önceden yapılan sorumsuzluk anlaşmaları da kesin olarak hükümsüzdür.

BORÇLUNUN TEMERRÜDÜ

Borca aykırılığın bir başka türü de borçlunun temerrüdüdür. Borcun ihlali, ifanın geciktirilmesinden ileri gelmektedir. Borçlar Kanununun 117. ci maddesine göre

“muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer.”

Borcun ifa edileceği gün taraflar arasında yapılan sözleşmeyle kararlaştırılmışsa o günün gelmesiyle, haksız fiilde fiilin işlendiği, sebepsiz zenginleşmede ise zenginleşmenin gerçekleştiği tarihte borçlu temerrüde düşmüş olur.

Kanun koyucu, borçlunun temerrüde düşmesi için, kural olarak sadece ifa zamanına raiyetsizliği yeterli bulmamış, ayrıca, alacaklı tarafından ihtar edilmesini de şart koşmuştur.

İfa zamanı geçmiş olmasına rağmen borçlu özel bir def’i ile ifada bulunmaktan kaçınabiliyorsa bu durumda temerrütten bahsedemeyiz.

Temerrüdün şartları:

a-Borcun muaccel olması

b-Borcun ifasının mümkün olması

c-Alacaklının borçluya ihtar çekmesi şartı aranır.

İfanın gerçekleşmesi için, alacaklının ifayı kabul etmesi bazı işlerin ve hazırlıkların yapılmasını gerektirebilir. Çekilen ihtarın etkili olması için bu hazırlıkların tamamlanması gerekir. Alacaklının ihtarı ifa yeri yerine başka bir yeri ifa yeri olarak gösteriyorsa bu ihtarında bir hükmü yoktur.

Borçlar Kanununun 118. ci maddesine göre temerrüde düşen borçlu, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını ispat etmedikçe, borcun geç ifasından dolayı alacaklının uğradığı zararı gidermekle yükümlüdür.

Taraflar, borcun ifa edileceği günü açıkça tayin etmişlerse, yani borç bir vadeye bağlanmışsa ayrıca ihtar çekmeye gerek yoktur. Kararlaştırılan günün (vadenin) gelmesiyle borç muaccel hale gelir.

Vade sözleşmede kararlaştırılmamışta kanundan veya yargıç tarafından tayin edilmişse, yine ihtar çekilmesi gerekir.

Alacaklı, temerrüde düşen borçludan hem borç ilişkisine uygun ifayı, hem de ifanın gecikmesinden doğan zararının giderilmesini isteyebilir. Ancak aynen ifayı reddedip sadece tazminatı isteyemez.

Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, taraflardan biri temerrüde düştüğü takdirde diğeri, borcun ifa edilmesi için uygun bir süre verebilir veya uygun bir süre verilmesini hakimden talep edebilir.

Borcun ifasının belli bir zamanda gerçekleşmemesi üzerine ifanın artık kabul edilmeyeceği sözleşmeden anlaşılıyorsa bu takdirde alacaklı aynen ifayı reddederek tazminat talep edebilir.

Gecikme faizi, ihtarın borçluya tebliğ edildiği tarihten başlar.

Temerrüde düşen borçlu, beklenmedik hal sebebiyle doğacak zarardan sorumludur.

Borçlu, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını veya borcunu zamanında ifa etmiş olsaydı bile beklenmedik halin, ifa konusu şeye zarar vereceğini ispat ederek bu sorumluluktan kurtulabilir.

Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür.

BEKLENMEDİK HALDEN SORUMLULUK

Borçlar Kanununun 119. cu maddesi temerrüde düşen borçluyu, beklenmedik hal sebebiyle doğacak zarardan da sorumlu tutmaktadır. Ancak böyle bir durumda borçluya sorumluluktan kurtulma olanağı da tanınmıştır. Şöyle ki borçlu, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını veya borcunu zamanında ifa etmiş olsaydı bile beklenmedik halin ifa konusu şeye zarar vereceğini ispat ederek bu sorumluluktan kurtulabilecektir.

AŞKIN ZARAR

Alacaklının uğradığı zarar, temerrüt faiziyle karşılanamıyorsa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı gidermekle yükümlüdür.

Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hakim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarını da tespit ve tayin ederek hüküm verir.

Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, taraflardan biri temerrüde düştüğü takdirde diğeri, borcun ifa edilmesi için uygun bir süre verebilir veya uygun bir süre verilmesini hakimden isteyebilir.

Borçlunun içinde bulunduğu durumdan veya tutumundan süre verilmesinin etkisiz olacağı anlaşılıyorsa,

Borçlunun temerrüdü sonucunda borcun ifası alacaklı için yararsız kalmışsa,

Borcun ifasının, belirli bir zamanda veya belirli bir süre içinde gerçekleşmemesi üzerine, ifanın artık edilmeyeceği sözleşmeden anlaşılıyorsa artık borçluya borcunu ifa etmesi için süre verilmesine gerek yoktur.

Temerrüde düşen borçlu, verilen süre içinde borcunu ifa etmemişse veya süre verilmesini gerektirmeyen bir durum söz konusu ise alacaklı, her zaman borcun ifasını ve gecikme sebebiyle uğradığı zararının tazminini isteme hakkına sahiptir.

Sürekli edimli sözleşmelerde, borçlunun temerrüdü halinde alacaklı, ifa ve gecikme tazminatı isteyebileceği gibi, sözleşmeyi feshederek, sözleşmenin süresinden önce sona ermesi yüzünden uğradığı zararın giderilmesini isteyebilir.

Kaynaklar:

Yeni Borçlar Kanunu

Prof. F. Feyzioğlu, Aktin muhtelif nevileri

Prof. S.S.Tekinay, Borçlar Hukuku Dersleri

Yargıtay Kararlar Dergisi


Kaynak: İşbu içerik, Avukat Erol TÜRK’ün özel izni ile yayınlanmıştır. Yazının tüm hakları ve sorumluluğu yazara aittir.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


YAZARIN DİĞER YAZILARI

Belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi

Sendikal Nedenle Fesihlerde Temyiz Yolu Kapalı

Limited Şirketin Borcu Doğrudan Ortaklardan Tahsil Edilebilecek

Kadın İşçi Evlilik Nedeniyle İşten Ayrılırsa Tazminat Alabilir mi?

Anonim Şirketlerde Genel Kurul Kararının İptali Şartları

Anonim Şirketlere Kayyum Atanması

Yabancı İşçilerin Çalışma İzinleri

Anonim Şirketlerin Denetimi

İşçinin Tedavisi Mümkün Olmayan Hastalığa Yakalanması

Anonim Şirkette Hisse Devri

Ticari Şirketlerin Bölünmesi

Ticari Şirketlerin Birleşmesi

Vergi Tekniği Raporu Mükellefe Tebliğ Edilmelidir

Ayıplı Mal Satışında Tüketicinin Hakları

Anonim Şirkette Hisse Devri

Anonim Şirketi Temsil Yetkisi

Bağış Sözleşmesi Kurulması

Mal Değişim Sözleşmeleri

Belirsiz Alacak Davaları

Arabuluculuk

Derhal Fesih Hakkını Kullanma Süresi

Anonim Şirketlerin Denetimi

]]>
https://www.muhasebenews.com/borca-aykirilik-teskil-eden-imkansizliklar/feed/ 0
Vergi ödeme emrini alan borçlu ne yapmalıdır? https://www.muhasebenews.com/vergi-odeme-emrini-alan-borclu-ne-yapmalidir/ https://www.muhasebenews.com/vergi-odeme-emrini-alan-borclu-ne-yapmalidir/#respond Thu, 09 Jun 2022 03:20:05 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=126905 Ödeme emrini alan borçlu ne yapmalıdır?

Ödeme emrine konu borcunu 15 gün içinde ödemesi veya mal bildiriminde bulunması gerekmektedir.

Ödeme emrine karşı nasıl ve nereye dava açılır?

Böyle bir borcun olmadığı veya kısmen ödediğini veya borcun zamanaşımına uğradığı gerekçeleriyle 15 gün içinde vergi dairesinin bulunduğu yer mahkemesine dava açabilir.
Ödeme emrine konu alacaklar 213 sayılı Vergi Usul Kanunu kapsamında bir alacak ise yetkili mahkeme vergi mahkemesi iken bu Kanun kapsamı dışında olan amme alacaklarında yetkili mahkeme idare mahkemesidir.

Ödeme emrine konu borcun bir kısmı için dava açılabilir mi?

Ödeme emrinde yer alan borcun bir kısmına dava açılabilir. Bu durumda dava açılacak kısmın türü ve tutarı açıkça gösterilmesi gerekir. Aksi takdirde dava açılmamış sayılır. Ödeme emrine konu olan davaya açılmayan kısmının ödenmesi veya mal bildiriminde bulunulması gerekir.

Ödeme emrine karşı dava açılması halinde borçlu hakkında takip işlemleri durur mu?

Dava açan borçlu hakkında takip işlemleri durmaz. Ancak mahkemeden yürütmeyi durdurma talep edilmesi ve mahkemece yürütmeyi durdurma kararı verilmesi halinde takip işlemleri durmaktadır.

Amme borçlusunun ödeme emrine karşı açmış olduğu davayı kaybetmesi durumunda davacı için ek mali müeyyide uygulanır mı?

Açmış olduğu davada tamamen veya kısmen haksız çıkan borçludan, haksız çıkılan borç tutarının yanında ayrıca bu tutarın %10’u kadar haksız çıkma zammı tahsil edilir.

]]>
https://www.muhasebenews.com/vergi-odeme-emrini-alan-borclu-ne-yapmalidir/feed/ 0
Amme Alacağına Göre Borçlu Kimdir? https://www.muhasebenews.com/amme-alacagina-gore-borclu-kimdir/ https://www.muhasebenews.com/amme-alacagina-gore-borclu-kimdir/#respond Thu, 30 Dec 2021 12:22:00 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=136277 Amme alacağını ödemek mecburiyetinde olan gerçek ve tüzel kişiler, bunların kanuni temsilci veya mirasçıları ile vergi mükellefleri, vergi sorumlusu, kefil ve yabancı şahıs ve kurumlar temsilcilerini ifade eder.


Kaynak: GİB Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/amme-alacagina-gore-borclu-kimdir/feed/ 0
Borç İlişkilerinde Taraf Değişiklikleri https://www.muhasebenews.com/borc-iliskilerinde-taraf-degisiklikleri/ https://www.muhasebenews.com/borc-iliskilerinde-taraf-degisiklikleri/#respond Mon, 27 Sep 2021 01:00:42 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=115960

Erol TÜRK
Avukat
eturk@3ehukuk.com


Özet: Borç ilişkilerinde taraf değişiklikleriyle ilgili olarak alacağın devri -temlik -konusunda yazdığımız makale Lebib Yalkın mevzuat dergisinin Eylül 2013 tarihli sayısında yayınlanmıştı.  Bu makalemizde borç ilişkilerinde taraf değişikliğinin diğer bir türü olan borcun naklini, borcun üçüncü şahıs tarafından üstlenilmesini, yani borçlunun borçtan kurtarılmasını, kısaca borçlunun değişmesini inceleyeceğiz.

1-Yasal düzenleme:

Mevcut bir borç ilişkisinde borçlunun değişmesi, borcun üstlenilmesi Türk Borçlar kanununun 195 ile 203 ci maddeleri arasında düzenlenmiştir. Borcun üstlenilmesinde, alacaklı ile borcu üstlenen üçüncü şahıs arasında yapılan bir sözleşme ile asıl borçlunun borçtan kurtarılması hedeflenmektedir.  Borcu üstlenen üçüncü kişi mevcut borç ilişkisi içinde artık yeni borçlu olmaktadır.  Dolayısıyla yapılan işlem yenilik doğuran hukuki bir işlemdir. Alacaklı ile borcu üstlenen üçüncü şahıs arasında yapılan işlemin en önemli sonucu, dar anlamda borcun pasif süjesi değişmekte,  dolayısıyla alacaklının asıl borçluya edimin yerine getirmesi için başvurma imkânı ortadan kalkmaktadır. Bu işlemden sonra borcun ifasından artık yalnızca borcu üstlenen yeni borçlu sorumlu olacaktır. (1)

2-Borcun iç üstlenilmesi:

Borcun iç yüklenilmesi, üçüncü bir şahsın borçlu ile yaptığı bir sözleşmede onu alacaklıya karşı olan borcundan kurtarmayı taahhüt etmesini ifade eder. Borçlu ile iç üstlenme sözleşmesi yapan kişi, borcu bizzat ifa ederek veya alacaklının rızasıyla borcu üstlenerek, borçluyu borcundan kurtarma yükümlülüğü altına girmektedir. Borcun iç yüklenilmesi kanunda özel bir şekle bağlanmamıştır.  Kısaca borçlu ile üçüncü şahıs arasında bir sözleşme yapılır ve bu sözleşmede üçüncü şahıs borçluya ben sizi alacaklınıza karşı olan borcunuzdan kurtaracağım şeklinde bir taahhütte bulunursa, borcun iç yüklenilmesi gerçekleşmiş olur. Böyle bir taahhüt üçüncü şahıs ile alacaklı arasında hukuki bir kurmak için yeterli değildir. Burada sadece borçlu ile üçüncü arasında kurulan bir hukuki ilişki vardır. Borçlu alacaklı karşısında borçlu olmaya devam edecektir. Üçüncü şahıs borçlunun borcunu alacaklıya ödeyerek borçluyu borçtan kurtarabileceği gibi, alacaklı ile bir sözleşme yaparak ta borçlunun borcunu üstlenebilir. Bu durumda borcun dış yüklenilmesi söz konusu olur.

Borcun iç yüklenilmesi bir edim karşılığı yapılmışsa borçlu, iç üstlenme sözleşmesinden doğan borçlarını ifa etmedikçe, diğer taraftan yükümlülüğünü yerine getirmesini isteyemez. Borcun iç yüklenilmesinde edim sırasını taraflar kararlaştırmışlarsa bu sıra izlenir. Örneğin protokole bağlı bir boşanma davasında davalı eşin boşanmayı kabul etmesinden sonra davacı eş davalının kredi borcunu ödeme taahhüdünde bulunmuşsa edim sırası önce boşanmanın kabulü olarak kabul edilecektir. Borçlu ile iç üstlenme sözleşmesi yapan kişi, üstlendiği borcu bizzat ifa ederek borçluyu borcundan kurtarma yükümlüğü altına girmektedir.  Borcu üstlenen üçüncü şahıs, asıl borçlunun vaktinden önce yaptığı ödeme tutarından sorumludur.  Taksitlendirilmiş borçlarda vaktinden önce yapılan toptan ödemeden sorumlu tutulamaz.

Borçlu, borcundan kurtarılmamışsa, diğer taraftan güvence isteyebilir. Güvencenin gösterilmemesi, borcun üstlenilmesi sözleşmesinin feshine esas olabilir. Borçlu borcunu vadesinden önce öderse bu takdirde borcu üstlenen borçludan aldığı edimi geri vermekle yükümlü olur. Borcu üstlenen üçüncü şahıs, borcun vadesi geldiği halde taahhüdünü yerine getirmezse bu durumda borçlu doğan bütün zararlarının giderilmesini üçüncü şahıstan isteyebileceği gibi yapılan sözleşmeyi de feshedebilir. (2)

Alacağın temlikinde borç değişmediği halde alacaklı değişmekte, borcun üstlenilmesinde ise borç değişmediği halde borçlu değişmektedir.(3)

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 25.02.2014 tarihinde:  asıl borçlunun taksitle ödenmesi gereken borcunu vaktinden önce ödemekle, normal ödeme süresine kadar işleyecek faizden kurtulmuş olur. Kendi rızasıyla yaptığı ödeme sebebiyle, kurtulduğu faiz yükünden borcu üstlenen üçüncü şahısın sorumlu tutulamayacağına karar vermiştir. (4)

3-Borcun dış üstlenilmesi:

Borçlunun yerine yenisinin geçmesi ve borcundan kurtarılması, borcu üstlenen ile alacaklı arasında yapılacak sözleşmeyle olur. Gerçek anlamda borcun üstlenilmesi, üçüncü bir şahsın alacaklı ile sözleşme yaparak, asıl borçlunun yerine geçmesinden ibarettir. Böylece borcun pasif süjesi değişmekte ve eski alacaklı borçlu olmaktan çıkmaktadır. Borcun nakli, asıl borçluyu borçtan kurtaran, onun yerine üçüncü bir şahsın-borcu üstlenenin- geçmesini sağlayan bir sözleşmeyle olmaktadır. Bu sözleşme üçüncü şahısla alacaklı arasında yapılmaktadır. Alacalı ile üçüncü şahıs arasında yapılan böyle bir sözleşmede borçlunun rızası aranmaz.(5)

Borcun nakli, borç aynı kaldığı halde, borçlunun değişmesini öngören ve alacaklı ile borcu devralan arasında yapılan bir sözleşmedir. Borcun nakli, mevcut borca katılmadan veya kefaletten farklıdır. Çünkü ne mevcut borca katılma ne de kefalet asıl borçluyu borçtan kurtarmaz. Borcun naklinde ise amaç eski borçlunun borçtan kurtulması ve yerine üçüncü şahsın geçmesidir. Yapılan sözleşmede tarafların iradeleri bu yönde açık olmalıdır. Üçüncü şahsın sadece borcu ödemeyi taahhüt etmesi yeterli değildir. Sözleşmede tarafların iradelerinin asıl borçluyu borçtan kurtarmaya yönelmiş olduğuna dair beyanlar olmalıdır. (6)

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 25.05.2016 tarihinde: Alacaklı ile kefiller arasında yapılan borcun taksitlendirilmesine ilişkin protokol, sadece kefiller tarafından imzalandığı için, sözleşmenin tarafları hakkında hüküm ve sonuç doğurur. Asıl kredi borçlusu, sözleşmenin tarafı değildir. Kredi borcunu ödeyen kefilin asıl borçluya rücu hakkı vardır.  Alacaklı ile kefiller arasında yapılan borcun nakli ve kefillerin ibrasına yönelik sözleşmenin tarafı olmayan asıl borçlu yönünden sonuç doğurmaz şeklinde karar vermiştir.(7)

4-Borcun dış üstlenilmesinde iç ilişkinin rolü:

Borcun dış üstlenilmesinde, borcu üstlenen üçüncü şahısla borçlu arasında önceden bir sözleşme yapılmasına gerek yoktur. Açık bir ifadeyle, borcun nakli için üçüncü şahsın borçluya önceden borçtan kurtarma taahhüdünde bulunup bulunmaması önemli değildir. Üçüncü şahısla borçlu arasında hiçbir iç münasebet veya sözleşmeden doğan bir ilişki olmasa bile borcun nakli mümkün olabilir.  Çünkü borcun nakli için alacaklı ile üçüncü şahıs arasında sözleşme yapılması yeterlidir. Ancak sözleşmenin asıl borçlunun borcunu ortadan kaldırmak ve üçüncü şahsın onun yerine geçmek amacıyla yapılması şarttır. (8)

5-Borcun dış üstlenilmesinde icap ve kabulün rolü:

a-İcap:

Üçüncü şahısla alacaklıdan herhangi biri, usulüne uygun olarak diğerine borcun nakli hakkında öneri yapabilir. Borcun iç üstlenilmesi hakkında borçlu ile üçüncü şahıs arasında bir anlaşma ve bu anlaşma alacaklı tarafa bildirilmişse sadece bu bildirim bile usulüne uygun bir icap olarak kabul edilir. Kısaca iç üstlenme sözleşmesinin, üstlenen veya onun izni ile borçlu tarafından alacaklıya bildirilmesi, dış üstlenme sözleşmesinin yapılmasına ilişkin öneri anlamına gelir. Alacaklının öneriyi kabulü açık veya örtülü olabilir. Alacaklı, çekince ileri sürmeksizin üstlenenin ifasını kabul eder veya onun borçlu sıfatı ile yaptığı diğer herhangi bir işleme rıza gösterirse, borcun üstlenilmesini kabul etmiş sayılır.

Borcun üstlenilmesine ilişkin öneri alacaklı tarafından her zaman kabul edilebilir. Ancak, üstlenen veya önceki borçlu, kabul için bir süre koyabilir. Alacaklı bu sürenin bitimine kadar susarsa, öneri reddedilmiş sayılır. Önerinin alacaklı tarafından kabul edilmesinden önce yeni bir iç üstlenme sözleşmesi yapılır ve bu ikinci üstlenmeye ilişkin olarak alacaklıya öneride bulunulursa, ilk öneride bulunan, önerisi ile bağlı olmaktan kurtulur.

Borcun iç üstlenilmesi hakkında borçlu ile üçüncü şahıs arasında bir anlaşma varsa ve bu anlaşma alacaklıya bildirilmişse, bu bildirim kural olarak bir icap olarak kabul edilir. Bu bildirimin mutlaka üçüncü şahıs tarafından yapılması gerekmez. Üçüncü şahsın izni ile borçlu tarafından yapılan bildirim de icap olarak kabul edilir. İcap ister üçüncü şahıs tarafından ve isterse alacaklı tarafından yapılmış olsun yazılı şekle tabi değildir. Üçüncü şahıs veya borçlu, alacaklıya icabın kabulü için bir süre tayin edebilir ve bu süreyle bağlıdır.

b-Kabul:

Alacaklının kendisine yapılan icabı kabul etmesi ya açık olur, ya da durumun özelliğinden anlaşılır. Alacaklı ihtirazı kayıt ileri sürmeden borcun ödenmesini kabul eder veya başka bir işleme rıza gösterirse borcun naklini kabul etmiş sayılır.

Burada şu noktaya açıklık getirelim. Alacaklıya öneri götüren icapta bulunan üçüncü şahıs, bu öneriyle birlikte veya daha sonra borcun tamamını ödemişse, bu takdirde borcun nakli anlaşması veya önerinin kabulünden bahsedilemez. Ödeme yapılmış, borçlu borcundan kurtulmuştur.  Ödemenin kısmi yapılması veya işlemiş faize ilişkin bulunması halinde alacaklının icabı-öneriyi- kabul ettiğinden bahsedebiliriz. (9)

6-Borçlunun değişmesinin sonuçları:

Borcun dış üstlenilmesinin en önemli hukuki sonucu eski borçlunun borçtan kurtulmuş olmasıdır. Borcun dış üstlenilmesiyle borçlu değişmekte ve eski borçlu alacaklıya olan borçtan kurtulmaktadır.  Kısaca alacaklı bundan böyle borcun ödenmesini artık eski borçludan değil, borcu üstlenen yeni borçludan isteyecektir.

Ancak borçlu değişmiş olsa bile, alacaklının borçlunun kişiliğine özgü olanlar dışındaki bağlı hakları saklı kalır. Borçlu, borcun güvencesi olarak teminat göstermişse, rehin veya ipotek vermişse bu güvenceler borcun nakli ile birlikte devam eder. Bununla birlikte borcun güvencesi olarak rehin veren üçüncü kişinin ve kefilin sorumlulukları, ancak onların borcun üstlenilmesine yazılı olarak rıza göstermeleri hâlinde devam eder.

Bir borcun naklini kabul, önceden verilen bir izin tarzında olabileceği gibi, borcun naklinden sonraki bir izin tarzında da olabilir. Ancak borcun naklinden sonraki izin yeni bir kefalete tekabül edebileceği için, kefalet için öngörülen yazılı şekle uymak gerekecektir. (10)

Yargıtay 15.HD. 03.05.2016 tarihinde:

Borcun naklini borcun iç yüklenilmesi ve borcun dış yüklenilmesi olarak ayırmak gerekir. Borcun iç yüklenilmesi; asıl borçlu ile borcu nakil alan üçüncü kişi arasındaki sözleşmeyi ifade eder. Böyle bir sözleşmenin geçerliliği herhangi bir şekle tabi olmadığı gibi, alacaklı bakımından sonuç doğurabilmesi için ise alacaklının açık muvafakati gerekmektedir.

Borcun dış yüklenilmesi ise, alacaklı ile borcu nakil alan üçüncü kişi arasındaki sözleşmeyi ifade etmektedir. Borcun dış yüklenilmesinin gerçekleşmesi için icap ve kabul iradelerinin birleşmesi yeterli olup, geçerliliği için herhangi bir şekil şartına gerek yoktur.

Şu halde, borcu nakil alan üçüncü kişinin icabının alacaklı tarafından kabul edilmesiyle borcun nakli sözleşmesi kurulur. Alacaklının kabulü açıkça olabileceği gibi zımni de olabilir. Borcun yüklenilmesi, borç ilişkisinde taraf değişimine yol açan hukuksal bir kurumdur.

Borcun yüklenilmesinde, borç ilişkisinin konusu değişmediği halde, taraflarında bir değişim meydana gelmektedir. Borcu üstlenen kişi, alacaklı ile borcun dış yüklenmesini yaptığı anda, artık asıl borçlu borçtan kurtulur, onun yerini borcu yüklenen kişi alır. Buna göre, borcu üstlenen kişi borçluya karşı borcun iç yüklenilmesi anlaşmasından doğan edimini, alacaklı ile borcun dış yüklenilmesi anlaşmasını yaptığı anda ifa etmiş olur. Bu itibarla, borcun dış yüklenilmesi sözleşmesinin kurulmasından sonra alacaklı alacağını ancak, borcu yüklenen üçüncü kişiden isteyebilir, borcu nakleden asıl borçludan isteyemez şeklinde karar vermiştir. (11)

7-Borcu üstlenenin savunmaları:

Üstlenilen borca ilişkin savunmaları ileri sürme hakkı, yeni borçluya geçer. Eski borçlunun alacaklıya karşı ileri sürebileceği savunmaları bundan böyle yeni borçlu alacaklıya karşı ileri sürebilecektir.

Dış üstlenme sözleşmesinden aksi anlaşılmadıkça yeni borçlu, alacaklıya karşı önceki borçlunun ileri sürebileceği kişisel savunmalarda bulunamaz. Bu nedenle, eski borçlunun alacağına dayanarak takas talebinde bulunamaz.

Yeni borçlu, iç üstlenme sözleşmesinden kaynaklanan savunmaları alacaklıya karşı ileri süremez. Eğer yeni borçlu ile alacaklı arasında yapılan borcun dış üstlenilmesi sözleşmesinden önce, eski ve yeni borçlular arasında borcun iç üstlenilmesi kurulmuşsa bu ilişki alacaklıyı ilgilendirmeyeceği için yeni borçlunun eski borçluya karşı sahip bulunduğu savunmaları alacaklıya karşı kullanamayacaktır. (12)

Borcun sebebine, doğumuna, varlığına veya konusuna ilişkin savunmaları yeni borçlu da ileri sürebilecektir. Örneğin, eski borçlunun hukuki ehliyetinin bulunmadığını, esasen borcun eski borçlu tarafından ödendiğini, alacaklının borçluya yeni bir ödeme vadesi verdiğini, alacaklının kendi karşılıklı taahhüdünü henüz eski borçluya ifa etmediğini ileri sürebilecektir. Borç ilişkisinin hukuken geçerli sayılmayan nedenlere dayandığını ileri sürebilecektir. Hata, hile, gabin gibi sakatlıkların varlığı halinde borç doğmamış kabul edilir. Ancak yeni borçlu bu sebeplerin varlığını önceden bildiği halde borcu üstlenmişse artık bu savunmaları ileri süremeyecektir.

Şu halde eski borçlunun yeni borçluya karşı iç münasebetten doğan taahhüdünü ifa etmemiş olması, iç münasebette ait sözleşmenin batıl olması, eski borçlunun yeni borçluya hile yapmış olması iyi niyetli alacaklıyı ilgilendirmez.

Bundan başka, borcu üstlenen üstlenme sözleşmesinin hükümsüz hâle gelmesinde ve alacaklının zarara uğramasında kendisine bir kusur yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe alacaklı, önceden sağlanmış güvenceyi yitirmesi yüzünden veya başka herhangi bir sebeple uğradığı zararın giderilmesini üstlenenden isteyebilir.

8-Borcun üstlenilmesinin iptali:

Alacaklı ile üçüncü şahıs arasında yapılan borcun üstlenilmesi sözleşmesi batılsa veya herhangi bir irade sakatlığı yüzünde ortadan kaldırılmışsa bu durumda eski borçlunun borçluluğu sanki borcun üstlenilmesi sözleşmesi yapılmamış gibi devam eder.  Yasal düzenleme de böyledir. Dış üstlenme sözleşmesi hükümsüz hâle gelirse, iyi niyetli üçüncü kişilerin hakları saklı kalmak üzere, eski borç bütün bağlı borçlarıyla birlikte varlığını sürdürür.

Bundan başka, borcu üstlenen üstlenme sözleşmesinin hükümsüz hâle gelmesinde ve alacaklının zarara uğramasında kendisine bir kusur yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe alacaklı, önceden sağlanmış güvenceyi yitirmesi yüzünden veya başka herhangi bir sebeple uğradığı zararın giderilmesini üstlenenden isteyebilir. Burada söz konusu olan zarar menfi zarardır. (13)

9-Borca katılma:

Borca katılma, mevcut bir borca borçlunun yanında yer almak üzere, katılan ile alacaklı arasında yapılan ve katılanın, borçlu ile birlikte borçtan sorumlu olması sonucunu doğuran bir sözleşmedir. Borca katılan ile borçlu, alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olurlar.

10-Bir Malvarlığının veya işletmenin devri:

Bir malvarlığını veya bir işletmeyi aktif ve pasifleri ile birlikte devralan, bunu alacaklılara bildirdiği veya ticari işletmeler için Ticaret Sicili Gazetesinde, diğerleri için Türkiye genelinde dağıtımı yapılan gazetelerden birinde yayımlanacak ilanla duyurduğu tarihten başlayarak, onlara karşı malvarlığındaki veya işletmedeki borçlardan sorumlu olur.

Bununla birlikte, iki yıl süreyle önceki borçlu da devralanla birlikte müteselsil borçlu olarak sorumlu kalır. Bu süre, muaccel borçlar için, bildirme veya duyuru tarihinden; daha sonra muaccel olacak borçlar için ise, muacceliyet tarihinden işlemeye başlar.

Borçların bu yoldan üstlenilmesinin sonuçları, dış üstlenme sözleşmesinden doğan sonuçlarla özdeştir.

Bildirme veya ilanla duyurma yükümlülüğü devralan tarafından yerine getirilmedikçe, iki yıllık süre işlemeye başlamaz.

Bir malvarlığını veya işletmeyi aktif ve pasifleriyle birlikte devralan kimse devir işlemini alacaklılara ihbar veya gazete ilanı ile duyurmak zorundadır. Bu ihbar ve duyuru ile birlikte malvarlığının veya işletmenin borçlarından iki yıl müddetle sorumlu olur.

Bir malvarlığının veya ticari işletmenin devrinden sonra borcun nakli iki safhada tamamlanır. Önce devredenle devralan arasında bir devir işleminin gerçekleşmesi sonra da devir işleminin alacaklılara ilan ve ihbar yoluyla duyurulması.

Birinci safha malvarlığı içinde yer alan taşınabilir malların teslimine, taşınmazların tapuda devir ve tescil işlerinin yapılması, alacakların devredilmesi ile tamamlanır. Ancak borçların nakli için, devredilen malvarlığının veya işletmenin alacaklıları ile devralan şahıs arasında bir nakil anlaşmasının yapılmasına ihtiyaç yoktur. Borçlar ilanla veya ihbarla devredilmiş sayılır.

İlanın gazetelerde en az iki kere yapılması kanunda açıkça düzenlenmiştir. İhbar herhangi bir şekle tabi değildir.

İhbar ve ilan sorumluluğun kapsamı bakımından önem taşır. Çünkü devralanın alacaklılara karşı sorumluluğu devir sözleşmesine göre değil, ihbar ve ilanda bildirilenlerle sınırlı olacaktır. Ancak ihbar veya ilan bir sınırlama içermiyorsa, devralanın sorumluluğu, ister bilgisi dâhilinde olsun ister olmasın, malvarlığı veya işletmenin devri anındaki malvarlığını veya işletmeyi takyit eden bütün borçları kapsayacaktır.(14)

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi10.09,2014 tarihinde:

Borçluya ait işletme bizzat davalı üçüncü kişinin beyanına göre, davalı üçüncü kişi tarafından devralınmıştır. Bu durumda; İcra İflas Kanununun Md. 44’te düzenlenen ticaretin terkiyle ilgili gereklerin yerine getirildiğinin iddia ve ispat edilememesi karşısında Borçlar Kanununun ilgili hükmü gereğince devralanın da işletmenin borçlarından sorumlu olduğuna karar verilmesi gerektiğine hüküm vermiştir. (15)

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 23.02.2015 tarihinde:

Borçlu, takibe dayanak ilam borcunun doğum tarihinden sonra işyerini kapattığını açıklamıştır.  Üçüncü kişi, borçlunun daha önceden faaliyet gösterdiği adreste borçlunun işletmeyi kapattığını açıkladığı tarihten çok kısa süre sonra faaliyete başlamıştır.  Borçlu ile üçüncü kişinin faaliyet konuları aynıdır.  Üçüncü kişi işletmeyi borçlunun işletmesinden bağımsız olarak faaliyete geçirdiği iddiasını ispatlayamamıştır. Aksine, borçlu ile üçüncü kişinin alacaklıların alacaklarına ulaşmasını engellemek amacıyla danışıklı – muvazaalı- olarak birlikte hareket ettiklerini kabul ederek, borçlu ile davacı arasındaki ilişki ticari işletme devri niteliğinde bulunduğundan işletmeyi devralan kişi, devraldığı işletmenin borçlarından sorumlu olduğuna karar vermiştir. (16)

Yargıtay 7.Hukuk Dairesi 24.06.2013 tarihinde: İşletmesini devreden şirketin alacaklıları zarara uğratmak kastıyla hareket edip etmediğinin öncelikle araştırılmasını, bundan sonra işletmeyi devralan şirketin işletmenin borcu niteliğinde olan işçilik alacaklarından sorumlu olacağına karar verilmesi gerektiğine karar vermiştir. (17)

11-Sonuç:

Borç ilişkilerinde taraf değişikliği ile ilgili olarak,  borcun naklini, borcun üçüncü şahıs tarafından üstlenilmesini, yani borçlunun borçtan kurtarılmasını yasal düzenlemeleri ve hukuki sonuçlarıyla birlikte açıkladık. Ayrıca borç ilişkilerinde taraf değişikliği sonucunu doğuran malvarlığının veya bir işletmenin devrini, devir usullerini ve malvarlığını veya işletmeyi devralanının hukuki sorumluluklarını bu makalemizle açıkladık.

Kaynakça:

(1) Borçlar Hukuku Prof. Tekinay

(2) Borçlar Hukuku Prof. Tekinay

(3) Borçlar Kanunu Turgut Uygur

(4) Yargıtay 2.HD. 2014-1890 E. 2014-3858 K.

(5) Tekinay

(6) Tekinay

(7) Yargıtay 19 HD. 2016-5010 E. 2016-9378 K.

(8) Tekinay

(9) Tekinay

(10) Prof. Feyzioğlu Borçlar Hukuku

(11)Yargıtay 15 HD. 2016-729 E. 2016-2518 K.

(12) Prof. Tekinay

(13) Prof Feyzioğlu

(14) Prof. Feyzioğlu

(15)Yargıtay 8. HD. 2013-14556 E. 2014-14710 K.

(16)Yargıtay 8. HD. 2015-359 E. 2015-4829 K.

(17) Yargıtay 7.HD. 2013-3559 E. 2013-11856 K.


Kaynak: İşbu içerik, Avukat Erol TÜRK’ün özel izni ile yayınlanmıştır. Yazının tüm hakları ve sorumluluğu yazara aittir.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


YAZARIN DİĞER YAZILARI

Aile Konutu Üzerindeki Koruma Malik Olan Eşin Ölümü İle Devam Eder

Borca Aykırılık Teşkil Eden İmkânsızlıklar

Belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi

Sendikal Nedenle Fesihlerde Temyiz Yolu Kapalı

Limited Şirketin Borcu Doğrudan Ortaklardan Tahsil Edilebilecek

Kadın İşçi Evlilik Nedeniyle İşten Ayrılırsa Tazminat Alabilir mi?

Anonim Şirketlerde Genel Kurul Kararının İptali Şartları

Anonim Şirketlere Kayyum Atanması

Yabancı İşçilerin Çalışma İzinleri

Anonim Şirketlerin Denetimi

İşçinin Tedavisi Mümkün Olmayan Hastalığa Yakalanması

Anonim Şirkette Hisse Devri

Ticari Şirketlerin Bölünmesi

Ticari Şirketlerin Birleşmesi

Vergi Tekniği Raporu Mükellefe Tebliğ Edilmelidir

Ayıplı Mal Satışında Tüketicinin Hakları

Anonim Şirkette Hisse Devri

Anonim Şirketi Temsil Yetkisi

Bağış Sözleşmesi Kurulması

Mal Değişim Sözleşmeleri

Belirsiz Alacak Davaları

Arabuluculuk

Derhal Fesih Hakkını Kullanma Süresi

Anonim Şirketlerin Denetimi

]]>
https://www.muhasebenews.com/borc-iliskilerinde-taraf-degisiklikleri/feed/ 0
Konkordatoda Mühlet İçerisinde Alacaklılar Tarafından İbraz Edilen Çeklere “Karşılıksızdır” Şerhi Vurulmaması https://www.muhasebenews.com/konkordatoda-muhlet-icerisinde-alacaklilar-tarafindan-ibraz-edilen-ceklere-karsiliksizdir-serhi-vurulmamasi/ https://www.muhasebenews.com/konkordatoda-muhlet-icerisinde-alacaklilar-tarafindan-ibraz-edilen-ceklere-karsiliksizdir-serhi-vurulmamasi/#respond Fri, 18 Jun 2021 01:00:44 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=110945

Av. Sezer Emre
s.emre@ozgunlaw.com


Hukukumuzda çekin karşılıksız çıkması ve belirlenen diğer yükümlülüklere aykırılık hâllerinde ilgililer hakkında uygulanacak yaptırımlar 5941 sayılı Çek Kanununda düzenlenmiştir. [1]

5941 sayılı Çek Kanunun 5. maddesi gereğince, üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanuni ibraz süresi içinde ibrazında, çekle ilgili olarak “karşılıksızdır” işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi hakkında, hamilin şikâyeti üzerine, her bir çekle ilgili olarak, bin beş yüz güne kadar adli para cezasına hükmolunur.  Cezaya hükmeden mahkeme ayrıca, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına; bu yasağın bulunması hâlinde, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının devamına hükmeder.

Konkordato ise, vadesi gelmiş borçlarını ödeyemeyen veya ödeyememe tehlikesi bulunan borçlunun, alacaklıları ile anlaşmak suretiyle borçlarını tasfiye etmesine veya işletmesinin mali durumunu düzeltmesine imkân veren bir cebri icra hukuku müessesidir. [2]

Konkordato müessesi, borçlunun mali durumunu iyileştirip cebri icra tehdidi altında olmadan borçlarını ödemesine imkân sağlarken alacaklıların da haciz ve iflâsın gerektirdiği masrafları yapmadan alacaklarını tahsil etmesine imkân sağlamaktadır. [3] Konkordatoda esas olan konkordato projesine tabi borçların mühlet içerisinde ödenmemesi tasdikle birlikte hükmedilen ödeme planı içerisinde ödenmesidir.

Konkordatoya başvurup mühlet içerisinde olan borçluların borçlarını mühlet içerisinde ödememesi esas olmasına rağmen “karşılıksız” şerhi vurulan çeklerin 5941 sayılı Çek Kanunun 5. Maddesi uyarınca uygulamada ceza yargılamasına konu olması üzerine 7101 Sayılı Kanun’un yürürlük tarihi öncesi veya sonrasında; konkordato (tasdiki) yargılamasını yapacak olan mahkemeye başvuran borçlu tüzel kişilerin yetkili temsilcilerinin, henüz konkordato talebi ile mahkemeye başvurmadan keşide ettikleri veya geçici mühlet kararı öncesinde keşide ederek alacaklıya teslim ettikleri anlaşılan ileri tarihli (postdate) piyasaya sürdükleri çeklerin, geçici mühlet kararı ile başlayıp konkordatonun tasdiki veya reddi ile sonuçlanan konkordato (tasdiki) yargılaması süreci içinde bankaya ibrazında karşılıksız çıkması halinde, 5941 Sayılı Çek Kanunu’nun 5/1. maddesi kapsamında cezai sorumluluklarının devam edip etmeyeceğine ilişkin uyuşmazlığı Yargıtay 19. Ceza Dairesi karara bağlamıştır.

Uyuşmazlığı 2019/23974 E. numarasıyla inceleyen Yargıtay 19. Ceza Dairesi, 19.06.2019 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 2019/9339 K. sayılı kararında,

“Tam da bu noktada; açılan ceza davasına bakmakla görevli ve yetkili icra ceza mahkemelerinin;

Açılan ceza davasında sanık olarak yargıladıkları tüzel kişi şirket yetkililerinin, şikayetçi olarak gelen alacaklılarla, suça konu çekin miktarı ve ödeme tarihi ( vadesi ) hususunda anlaşma müzakerelerini yürüttükleri, çekin karşılığını ödemek veya ödememek hususunda özel hukuk mahkemesince verilecek konkordato tasdiki kararını bekledikleri, suçun sübutu halinde verilecek cezanın miktarını belirleyecek olan çek bedelinin, karşılıksız çıkan miktarın veya suçun işlendiği tarihi belirleyecek olan keşide / ( vadeli çekte ) ödeme süresinin dahi başka bir mahkeme huzurunda henüz muarazalı olduğu, konkordato tasdik edilecek olursa; çekin karşılığının ne zaman ve ne miktarda ödeneceğinin bir hukuk mahkemesi kararıyla yeniden belirleneceği, dolayısıyla bankaya ibrazında karşılıksızdır kaşesi vurulduğu ( suçun işlendiği ) tarihten sonra belki de suçun konusunun dahi ortada kalmayacağı değerlendirilmek suretiyle 5271 Sayılı CMK’nin 218/1. maddesi gereği, bekletici sorun kararı vermeleri gerekeceği”

kanaatine varmıştır. [4]

Yargıtay 19. Ceza Dairesi’nin işbu kararıyla birlikte uygulamada 5941 Sayılı Çek Kanunu’nun 5/1. maddesi İcra Ceza Mahkemelerinde sanık sıfatıyla yargılanan konkordato dosyası borçlularının konkordato dosyaları ceza dosyalarına bekletici mesele olarak gerekçe gösterilmiştir.

Kanaatimizce de mühlet içerisinde “Karşılıksızdır” şerhi vurulan çeklere konkordato borçlularının cezai sorumluklarına dair karar verilebilmesi için konkordato dava dosyasının beklenilmesine ilişkin Yargıtay 19. Ceza Dairesi’nin 2019/23974 E., 2019/9339 K. sayılı kararı yerindedir. Zira konkordatoya başvuran borçlunun konkordato projesine tabi olan borçlarını mühlet içerisinde ödemesi diğer konkordato dosyasında alacaklı olan diğer alacaklıların haklarını zedeleyeceği gibi mühlet kapsamında konkordatonun amaçlarına ulaşılmasını da engelleyecektir.

Yargıtay 19. Ceza Dairesi’nin kararıyla konkordato sürecinde borçluların olan karşılıksız şerhi vurulan çeklerinden kaynaklı cezai sorumluluğuna ilişkin uyuşmazlıkları çözüme kavuşsa da mühlet içerisinde çeklere vurulan karşılıksızdır şerhi konkordatonun amaçlarından biri olan mali durumunun düzeltilmesinde ve iktisadi sürekliliğin sağlanmasına engel olmaktadır.

Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi Yönetmeliği ile Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezinin kuruluşuna, faaliyetine ve çalışmasına, Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi yönetiminin oluşumuna, toplanmasına ve karar almasına, Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezine verilen bilgilerin kapsam, biçim ve içeriğine ve bunların paylaşılmasına, paylaşılacak bilgilerin kapsam ve içeriğine, ücretlendirilmesine ve üyelerce ödenecek aidatların belirlenmesine ilişkin usul ve esasları düzenlenmiştir. [5]

Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi Yönetmeliğin 6. Maddesi uyarınca, üye banka ve banka dışı finansal kuruluşların müşterilerinin risk bilgilerinin toplanmasını ve paylaşılmasını sağlamakla ve topladığı her türlü bilgiyi, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ve Merkez Bankasına belirlenen biçim ve sürede vermekle yükümlüdür.

Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezinin topladığı bu verilerden üye banka ve banka dışı finansal kuruluşları gerçek veya tüzel kişilere kredi verirken faydalanmaktadır. Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi tarafından toplanan verilerden biri de Yönetmeliğin 9. Maddesi kapsamında ödenen ve karşılıksız işlemi yapılan çekler ve hesap sahibiyle ilgili bilgilerdir.

Nitekim Kredi Kayıt Bürosu tarafından Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi’ne vekaleten yürütülen operasyonel ve teknik faaliyetlerle Karekodlu Çek Sistemi ile Karekodlu Çek Skoru ve Karekodlu Çek raporları hazırlanmakta olup keşidecinin finansal skoru oluşturulmaktadır. [6]

Dolayısıyla, mühlet içerisinde yer alan konkordato borçlusunun konkordato projesine tabi olan borçlarına ilişkin keşide edilen çeke, karşılıksızdır şerhi vurulması konkordato borçlusunun finansal skorunu düşürmekte ve üye banka ve banka dışı finansal kuruluşları nezdinde kredibilitesini düşürmekte olup bahsedildiği üzere konkordatonun amaçlarından biri olan mali durumunun düzeltilmesi ve iktisadi sürekliliğin sağlanmasına da engel olmaktadır.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi çekin karşılıksızdır işlemine tabi tutulmaması ile ‘konkordato geçici mühleti verildiğinden işlem yapılamayacağına’ ilişkin şerh düşülmesi yönündeki talebe ilişkin olarak önüne gelen uyuşmazlıkları E. 2019/119 ve E. 2019/492 dosyalardan incelemiştir.

İstinaf Mahkemesi E. 2019/492, K. 2019/894, T. 16.5.2019 ve E. 2019/119, K. 2019/1072, T. 13.6.2019 kararlarında,

“Oysa konkordatoda temel ilke borçlunun malvarlığının başında bulunması ve işletmesini yeniden sağlam bir yapıya kavuşturmasıdır. Bu dönemde, borçlunun tedbirlerin alınmaması sonucunda malvarlığının tasfiye edilmesi durumu ile karşılaşması hali, konkordato kurumunun amacı ile bağdaşmayacaktır. Farklı nedenlerle, nakit döngüsünde ciddi sıkıntılar yaşayan, mali yönden ödeme güçlüğü içinde olan ve bu sebeple konkordato talebinde bulunan borçlu şirketin, ticari hayatının devamında önemli yer tutan keşide ettiği çeklerin bankaya ibrazında “karşılıksızdır” şerhi yazılması, yukarıda ayrıntılı şekilde ifade edildiği üzere, çek kanunu kapsamında karşılaşacağı yaptırımlar ve özellikle, adli para cezası, elindeki bütün çek yapraklarını ait olduğu bankaya iade etmekle yükümlü olması, yeni çek hesabı açılamayacağı, mevcut olan organ üyelikleri görev sürelerinin sonuna kadar devam etse dahi, yasaklılık süresi içinde sermaye şirketlerinin yönetim organlarında görev alamamaları halleri gözetildiğinde, proje kapsamında borçlarını ödemek suretiyle alacaklıların İflas tasfiyesine göre daha iyi bir şekilde ve eşit koşullar altında tatmin etmeye yönelik konkordato ile ulaşılması öngörülen hedefe uygun düşeceğinin kabulü mümkün görülmemektedir. Açıklanan nedenlerle ve özellikle 2004 Sayılı İİK 287. maddedeki mahkemenin borçlunun malvarlığının muhafazası için gerekli gördüğü bütün tedbirleri alır düzenlemesi de göz önünde bulundurularak, konkordatonun amacı ile aykırı düşmeyecek olan, borçlu şirketin keşide etmiş olduğu çeklerin muhatap bankaya ibrazı ve karşılığının olmaması halinde “ karşılıksızdır “ şerhi düşülmeyerek, geçici mühletin ilan tarihi sonrasında bankaya ibraz edilen borçlu şirketin keşide ettiği ve karşılıkları bulunmayan çekler yönünden, “ konkordato tedbiri nedeniyle işlem yapılamayacağına dair şerh düşülmesi yönünden ihtiyati tedbir talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken”

gerekçesiyle mühlet içerisinde yer alan konkordato borçlularının projeye tabi borçlarına ilişkin keşide ettiği çeklerine “konkordato tedbiri nedeniyle işlem yapılamayacağına” şerh düşürülmesi tedbirine talep halinde hükmedilmesine kanaat getirmiştir. [7]

Kanaatimizce de İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi’nin vermiş olduğu karar konkordatonun ruhuna ve amacına en uygun karardır. Yukarıda da değinildiği üzere, mühlet içerisinde olan borçlunun konkordatoya tabi borçlarını tasdikle beraber ödemeye başlaması, mühlet içerisinde ödememesi esastır.

Anılan Yargıtay 19. Ceza Dairesi’nin kararı her ne kadar konkordato borçlusunun cezai sorumluluğuna ilişkin uyuşmazlıklara çözüm getirse de konkordatonun amaçları gereğince borçlunun mali durumunun düzeltilmesi, mali istikrarın ve iktisadi sürekliliğin sağlanması için en uygun yöntem konkordato projesine tabi borçlara ilişkin keşide edilen çeklere mühlet içerisinde karşılıksızdır şerhi vurulmamasıdır. Zira karşılıksızdır şerhi vurulduğu takdirde, borçlunun finansal skoru düşmekte ve kredi veren bankalar ve bankalar dışındaki finansal kuruluşlar nezdinde itibar kaybı yaşatmaktadır. Bunun neticesinde de konkordatonun amacına aykırı olarak mali istikrarın ve iktisadi sürekliliğin sağlanamaması durumu söz konusu olabilmektedir.

Dolayısıyla konkordatoya başvuran borçluların mutlaka projeye tabi borçları sebebiyle keşide edilen çeklerine ilişkin olarak “karşılıksızdır” şerhi vurulmaması talebini yetkili yer Asliye Ticaret Mahkemesinden talep etmesi ve yetkili yer Asliye Ticaret Mahkemesinin de konkordatonun amaçlarına uygun olarak tedbire hükmetmesi gerekmektedir.

Av. Sezer Emre

Kaynakça:

  1. 5941 sayılı Çek Kanunu
  2. PEKCANITEZ, ATALAY, SUNGURTEKİN ÖZKAN, ÖZEKES, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı 5. Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2018
  3. BELGESAY, İcra ve İflas Hukuku Sentetik Bölüm, C.II, İstanbul 1953
  4. Yargıtay 19. Ceza Dairesi’nin 2019/23974 E., 2019/9339 K. sayılı kararı
  5. Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi Yönetmeliği
  6. https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/turkiyede-bireylerin-kredi-notu-ortalamasi-bin-413e-yukseldi/1595904
  7. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi E. 2019/492, K. 2019/894, T. 16.5.2019 ve E. 2019/119, K. 2019/1072, T. 13.6.2019 kararları KAZANCI – İÇTİHAT BİLGİ BANKASI

Kaynak: Av. Sezer Emre – İçerik, Ozgun Law firmasının özel izni ile yayınlanmıştır.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yurtdışı Yükseköğretim Diplomaları Tanıma ve Denklik İşlemleri Usul ve Esasları ile Başvuru Süreci

Covi̇d-19 Salgın Hastalığı Kapsamında Zorunlu Aşı Tartışmalarına İli̇şki̇n Hukuki̇ Değerlendi̇rme

Taşınmaz Edinimi ile Türk Vatandaşlığı Kazanılmasının Usul ve Esasları

Aracı Hizmet Sağlayıcının Hukuki Sorumluluğuna İlişkin Olarak Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin E. 2017/5834 K. 2018/12148 Kararının İncelenmesi

Türk Hukukunda Unutulma Hakkı

Covid-19’un Mevcut Konkordato Projelerine Etkisi

Hakim Şirketin Güvenden Doğan Sorumluluğu

7249 Sayılı Avukatlık Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Anayasaya Aykırılık Tartışması Üzerine

Arazi ve Arsa Düzenlemeleri Hakkında Yönetmelikle Gelen Değişiklikler ve Yapılan Düzenlemeler

Arazi ve Arsa Düzenlemeleri-Düzenleme Ortaklık Payı

Ticari Elektronik İleti Yönetim Sisteminin Kapsamı ve Uygulamaya İlişkin Esasları 

Sponsorluk Sözleşmelerinin Genel Hatlarıyla Hukuki İncelenmesi 

]]>
https://www.muhasebenews.com/konkordatoda-muhlet-icerisinde-alacaklilar-tarafindan-ibraz-edilen-ceklere-karsiliksizdir-serhi-vurulmamasi/feed/ 0
Konkordatonun Kira Sözleşmeleri Üzerindeki Etkisi https://www.muhasebenews.com/konkordatonun-kira-sozlesmeleri-uzerindeki-etkisi/ https://www.muhasebenews.com/konkordatonun-kira-sozlesmeleri-uzerindeki-etkisi/#respond Fri, 30 Apr 2021 23:00:28 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=101587

Stj. Av. M. Eren Karaman
info@ozgunlaw.com


Kira sözleşmeleri, nitelikleri gereği sürekli bir edim içerirler. Taraflar, aralarındaki kira sözleşmesi devam ettiği sürece karşılıklı ve sürekli hak ve borçlara sahiptir.

Konkordato, borcunu ödeyecek durumda olmayan borçluya tanınan ve borçlunun yanı sıra alacaklılarında yararına olan bir kurumdur.

Konkordato talebi sonrasında Asliye Ticaret Mahkemesi’nin geçici konkordato mühleti vermesi ile süreç başlamış olur ve kanunda sınırlı sayıda sayılmış istisnalar dışında yeni takip yapılamaz.

İşte bu durumda kira sözleşmesinin tarafı olan kişiler kira sözleşmesinin sürekli edim içermesinden dolayı birtakım sorunlarla karşılaşırlar.

Kira Sözleşmesi Niteliği

Kira, kullandırma amacını güden sözleşmelerin başında gelir ve bu çeşit sözleşmeler içinde ivazlı (karşılıklı) olan bir sözleşmedir. [1]

Kira öyle bir sözleşmedir ki, bununla kiraya veren, bir malını ücret karşılığında kiracıya kira süresince kullandırma ve yararlanma amacıyla bırakma borcu altına girer. (TBK 299,357)

Konkordatonun Etkisi

Konkordato mühletinin en önemli sonuçlarından biri, konkordato geçici mühleti ile birlikte konkordato süreci işlemeye başladığı için borçluya karşı daha önce başlatılan takiplerin durması ve yeni takiplerin de başlatılamamasıdır. [2]

Borçlu, konkordato mühleti boyunca borçlarını ödemesi için tasarruf yetkisi kısıtlanmaz ve faaliyetine devam eder. Fakat İcra ve İflas Kanunu’ndaki istisnalar saklıdır.

İcra ve İflas kanununda sayılan sınırlamalar içine kira ilişkisinden kaynaklanan alacaklar sayılmadığı için takip yasağının kapsamına kiralananın biriken kira alacakları sebebiyle tahliyesi talepleri de dahildir.

Konkordato mühleti verilen borçlu için mevcut durumu itibarı ile borçlarını ödeyemeyecek durumda olduğu açıktır. Borçlarını ödeyebilmesi için kiralanana ihtiyacı olabilir. Böyle bir durumda kiralananın tahliyesi konkordato süreci ile amaçlanan sonuca ulaşılmasını imkansızlaştırabilir.

Yargıtay, iflâsın ertelenmesi müessesesinde ise konkordatoya olan benzerliğe dikkat çekerek, “yasada öngörülen istisnalar dışında takiplerin duracağı kabul edilmezse mali durumun düzelmesinin imkansızlaşacağı” gerekçesiyle tahliye işleminin yapılmaması gerektiğini savunmuştur. [3]

Fakat mühlet içerisinde icra yolu ile tahliyenin mümkün olmadığı kabul edilirse bu sefer de alacaklı konkordato mühleti boyunca tümüyle korumasız bırakılmış olacaktır. Ayrıca takibin konusunun bir bölümü de borçlunun malvarlığı olmadığı için tahliye takibi başlatabilmek gerekir.

Mevzuatımızda konkordatonun kira sözleşmesine etkisinin ne olacağına dair özel bir düzenleme yoktur ancak sorunun çözümünde İİK m. 308/c, IV hükmü uygulanabilir.

‘’ Kredi kurumları tarafından verilen krediler de dahil olmak üzere, mühlet içinde komiserin izniyle akdedilmiş borçlar, adi konkordatoda konkordato şartlarına tabi değildir; malvarlığının terki suretiyle konkordatoda yahut sonraki bir iflâsta masa borcu sayılır. Aynı kural karşı edimin ifasını komiserin izniyle kabul eden borçlunun taraf olduğu sürekli borç ilişkilerindeki karşı edimler için de geçerlidir.’’

İİK m. 308/c, IV uyarınca alacaklı ile borçlu arasında komi­serin izniyle yeni bir kira sözleşmesi kurulmasına imkân verilerek işleyecek kira bedellerinin konkordato şartlarına tâbi olmadan tümüyle ödenmesi güvence altına alınmalıdır. [4]

Her durumda da zarar gören tarafın sözleşmeyi devam ettirmesini zorlamak doğru değildir. Türk Borçlar Kanunu’nda kira ilgili maddeler gereğince tarafların gerekli şartlar sağlandığında fesih hakları olmalıdır.

Kira sözleşmenin konkordato kapsamında durumu incelenirken hangi tarafa konkordato mühleti verildiği, mühlet verilen kişinin ya da sözleşmenin karşı tarafının sözleşmeyi feshetmek istemesine göre değişik durumlar ortaya çıkacaktır.

Konkordato Sonucu Kira Sözleşmesi Taraflarının Fesih Hakkı

1- Karşı Tarafın Konkordatosu Sebebiyle Fesih

a) Kiraya verenin konkordatosu sonucu kiracının durumu

Bu durumda kiracı durumdan etkilenmez. İlgili maddeler göz önünde bulundurulduğunda; İİK 89/I gereğince borçlunun üçüncü kişi elindeki malının haczedilmesi durumunda ve İİK 92/III gereğince iflas halinde dahi kiracı korunacak, kira borcunu ödemeye devam edecektir.

b) Kiracının konkordatosu sonucu kiraya verenin durumu

Kiracının konkordatosu sonucu kiraya verenin kira sözleşmesini feshetmesi TBK 331/I (önemli nedenler dolayısıyla fesih) ve İİK 296/I (konkordato sebebiyle sözleşmenin sona erdirilememesi) kapsamında fesih ile mümkündür.

Burada önemli nokta iki kanun hükmünün de ayrıca incelenmesi gerekliliğidir.

TBK 331/I: “Taraflardan her biri, kira ilişkisinin devamını kendisi için çekilmez hâle getiren önemli sebeplerin varlığı durumunda, sözleşmeyi yasal fesih bildirim süresine uyarak her zaman feshedebilir.”

Kanunda ‘’olağanüstü fesih sebepleri’’ sayılmıştır. Kanun hükmü emredici nitelikte olup; şartları gerçekleştiği takdirde sözleşmenin taşınırlara ya da taşınmazlara ilişkin olup olmamasına bakılmaksızın bütün kira sözleşmelerinde uygulanır.

Kiraya verenin sözleşmeyi TBK m.331/I kapsamında olağanüstü feshedebilmesi için şartların aynı zamanda İİK m.296/I hükmüne de uygun olması gerekir.

İİK m.296/I ‘’Sözleşmenin karşı tarafının konkordato projesinden etkilenip etkilenmediğine bakılmaksızın, borçlunun taraf olduğu ve işletmesinin faaliyetinin devamı için önem arz eden sözleşmelerde yer alıp da borçlunun konkordato talebinde bulunmasının sözleşmeye aykırılık teşkil edeceğine, haklı fesih sebebi sayılacağına yahut borcu muaccel hâle getireceğine ilişkin hükümler, borçlunun konkordato yoluna başvurması durumunda uygulanmaz. Sözleşmede bu yönde bir hüküm bulunmasa dahi sözleşme, borçlunun konkordatoya başvurduğu gerekçesiyle sona erdirilemez.’’

Hükümden de anlaşılacağı üzere konkordato tek başına haklı bir fesih sebebi değildir.

Konkordato sebebiyle sözleşmenin sona erdirilemeyeceğine ilişkin kanun hükmü, sözleşmenin borçlunun işletmesinin faaliyetlerinin devamı için önem arz etmesi şartına bağlandığından, bu hükmün uygulanabilmesi için her şeyden önce borçlunun bir işletme faaliyeti yürütüyor olması ve faaliyetlerinin devamı için önem arz etmesi gerekir.

TBK m. 331/I ve İİK m. 296/I hükümlerinin birlikte gerçekleşmesi halinde ise kanun hükümlerinden tek başına birisini uygulamak hakkaniyete uygun düşmeyen sonuçlar yaratacaktır.

Bu durumda ya kiraya verenin kira alacağı tehlikeye düşecek ya da zaten kira borcunu ödeyemeyecek durumda olan ve konkordato projesinin amacına ulaşması içim kiralanana ihtiyaç duyan kiracı açısından zarar doğuracaktır.

Bu şekilde oluşan bir durum karşısında yukarıda belirttiğimiz İİK 308/c, IV hükmünün yanı sıra ifa güçlüğü başlığını içeren TBK m. 98 hükmünün de uygulanması düşünülebilir.

Kiracının ifa güçsüzlüğüne düşmesi sonucunda da kiraya veren, alacağı için güvence isteyebilir. Söz konusu hüküm her türlü edimin ifası için kullanılabilir.

İcra ve İflâs Kanunu’ndaki konkordato hükümleri kapsamında da kiraya verenin işleyecek kira bedelleri için güvence istemesine bir engel bulunmamaktadır.

İİK m. 297/I kapsamında kiracının, izin almak kaydıyla kira sözleşmesinden doğan borçlarını imtiyazlı alacak hâline getirerek temerrüde düşmeksizin ifa etmesi dahi mümkün olabilmektedir. [5]

2- Kendi Konkordatosu ile Fesih

a) Kiracının kendi konkordatosu sebebiyle fesih istemesi

İİK m. 296/II ‘’Borçlu, tarafı olduğu ve konkordatonun amacına ulaşmasını engelleyen sürekli borç ilişkilerini, komiserin uygun görüşü ve mahkemenin onayıyla herhangi bir zamanda sona erecek şekilde feshedebilir. Bu çerçevede ödenmesi gereken tazminat, konkordato projesine tabi olur. Hizmet sözleşmelerinin feshine ilişkin özel hükümler saklıdır.’’

Görüleceği üzere kanun metnindeki şartlar;

Konkordato komiserinin uygun görüşü ve mahkemenin onayıdır.

Kanun metnindeki ‘’herhangi bir zamanda sona erecek şekilde’’ ifadesi ile geniş bir zaman aralığı tanınmış gibi görülse de hükmün kesin mühleti düzenleyen başlığın altında yer alması sebebiyle fesih yetkisinin mühlet içerisinde kullanılabileceği şeklinde yorumlanmalıdır.

Söz konusu hüküm hem kiracının hem de kiralayanın kendi konkordato talepleri sebebiyle fesih yetkisini kullanmaları ihtimâllerinde gündeme gelebilir.

Konkordatonun amacı sözleşmeyi sona erdirmek değil, borçları ifa etmek olmalıdır. Ancak borçlu sırf sözleşmeyi sonlandırabilmek için konkordatoya başvurmuşsa veya sözleşme gerçekten konkordatonun amacına ulaşmasına engel olacak nitelikte değilse, fesih haksız olacaktır.

b) Kiraya verenin kendi konkordatosu sebebiyle fesih istemesi

Bu durumda da İİK m. 296/II hükmü uygulanabilecektir. Fakat burada daha hassas bir değerlendirme yapmak gerekir.

Kiraya verenin kendi konkordatosu sebebiyle sözleşmeyi feshetmek istemesi hâlinde sözleşmenin gerçekten konkordatonun amacına ulaşmasına engel teşkil etmesinin zor bir ihtimâl olmasının yanı sıra, sözleşmenin feshi kiracı açısından da ciddî sıkıntılara sebep olabilir.

SONUÇ

Borcunu ödeyemeyecek durumda olan borçluya konkordato mühleti verilmesi sonucunda kanundaki istisnalar hariç olmak üzere yeni takip açılamaz ve başlamış takipler de durur.

Kira alacağı bu istisnalar arasında sayılmadığından konkordato projesi içerisinde bu alacaktan dolayı takip yapılamayacağı sonucu çıkarılabilir.

Her ne kadar takip yasağına ilişkin istisnalar dar tutulmuş olsa da kira sözleşmesinin bir sürekli borç ilişkisi olması sebebiyle karşı tarafta oluşabilecek zararları da göz önünde bulundurmak gerekir.

Böyle bir durumda sürekli alacağına kavuşamayan kiralayanın (alacaklının) konkordato mühleti boyunca kira alacağı bakımından tümüyle korumasız bırakılması da doğru olmayacaktır.

Kiracının da konkordato projesi kapsamında borcunu ödemek için kiralanana ihtiyaç duyması projenin başarıya ulaşmasını büyük ölçüde etkileyebilir.

Bu sebeple tarafların, şartları oluştuğu takdirde kira sözleşmesini feshetme imkanları olmalıdır. Ayrıca İİK m. 308/c, IV gereğince konkordato komiserinin izniyle kiracının kira borcunu ödeyebilmesi için sözleşme yeni koşula uyarlanabilmelidir.

Stj. Av. M. Eren Karaman

Kaynakça:

1. Prof. Dr. Aydın Zevkliler/Prof. Dr. K. Emre Gökyayla – Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri 17. Bası Ankara 2017

2. Prof. Dr. Baki Kuru – İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı Ekim 2018

3. Yargıtay Kararı – 6. HD., E.2014/13104 K.2014/14162 T.18.12.2014

4. Cenk Akil – TBB Dergisi Konkordato mühletinin alacaklılar bakımından sonuçları Mart 2019

5. Banu Bilge Sarıhan – Konkordatonun Kira Sözleşmesine Etkisi (NEÜHFD), C. 3, S. 1, 2020


Kaynak: Stj. Av. Eren Kahraman – İçerik, Özgun Law firmasının özel izni ile yayınlanmıştır. Yazıya ilişkin tüm hak ve sorumluluk yazara aittir.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


YAZARIN DİĞER YAZILARI

Basın İş Kanunu Kapsamında İşe Başlatmama Tazminatı

Davada Islah Yapılmasının Arabuluculuk Dava Şartına Etkisi

]]>
https://www.muhasebenews.com/konkordatonun-kira-sozlesmeleri-uzerindeki-etkisi/feed/ 0
Özel sektörün yurt dışından sağladığı uzun vadeli kredi borcu 2019 yıl sonuna göre Kasım 2020’de 18,4 milyar ABD doları azaldı https://www.muhasebenews.com/ozel-sektorun-yurt-disindan-sagladigi-uzun-vadeli-kredi-borcu-2019-yil-sonuna-gore-kasim-2020de-184-milyar-abd-dolari-azaldi/ https://www.muhasebenews.com/ozel-sektorun-yurt-disindan-sagladigi-uzun-vadeli-kredi-borcu-2019-yil-sonuna-gore-kasim-2020de-184-milyar-abd-dolari-azaldi/#respond Thu, 14 Jan 2021 10:00:48 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=101466 Özel Sektörün Yurt Dışından Sağladığı Kredi Borcu Gelişmeleri

Kasım 2020

  • Kasım sonu itibarıyla, özel sektörün yurt dışından sağladığı kredi borcu gelişmeleri incelendiğinde, 2019 yıl sonuna göre uzun vadeli kredi borcunun 18,4 milyar ABD doları azalarak 160,9 milyar ABD doları, kısa vadeli kredi borcunun (ticari krediler hariç) ise 136 milyon ABD doları azalarak 8,6 milyar ABD doları düzeyinde gerçekleştiği gözlenmektedir.
  • Borçluya göre dağılıma bakıldığında, uzun vadeli kredi borcuna ilişkin olarak, bir önceki yıl sonuna göre bankaların kredi biçimindeki borçlanmalarının 3,2 milyar ABD doları azaldığı, tahvil ihracı biçimindeki borçlanmalarının ise 648 milyon ABD doları azalışla 20,3 milyar ABD doları seviyesinde gerçekleştiği gözlenmektedir. Aynı dönemde, bankacılık dışı finansal kuruluşların kredi biçimindeki borçlanmaları 2,1 milyar ABD doları azalmış, tahvil stoku ise 1,1 milyar ABD doları azalarak 2,5 milyar ABD doları seviyesinde gerçekleşmiştir. Söz konusu dönemde, finansal olmayan kuruluşların kredi biçimindeki borçlanmalarının 10,3 milyar ABD doları azaldığı, tahvil stokunun ise 45 milyon ABD doları azalarak 7,1 milyar ABD doları seviyesinde gerçekleştiği gözlenmektedir. Kısa vadeli kredi borcuna ilişkin olarak ise, 2019 yıl sonuna göre bankaların kredi biçimindeki borçlanmaları 135 milyon ABD doları artışla 5,8 milyar ABD doları; finansal olmayan kuruluşların kredi biçimindeki borçlanmaları ise 303 milyon ABD doları azalışla 1,3 milyar ABD doları düzeyinde gerçekleşmiştir.
  • Alacaklıya göre dağılım incelendiğinde, uzun vadeli kredi borcuna ilişkin olarak, Kasım sonu itibarıyla tahvil hariç özel alacaklılara olan borç, bir önceki yıl sonuna göre 17,2 milyar ABD doları azalarak 108,7 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir. Kısa vadeli kredi borcuna ilişkin olarak ise, tahvil hariç özel alacaklılara olan borcun bir önceki yıl sonuna göre 227 milyon ABD doları azalarak 8,2 milyar ABD doları seviyesinde gerçekleştiği gözlenmektedir.
  • Döviz kompozisyonuna bakıldığında, 160,9 milyar ABD doları tutarındaki uzun vadeli kredi borcunun %62,6’sının ABD doları, %33,4’ünün Euro, %2,1’inin Türk lirası ve %1,9’unun ise diğer döviz cinslerinden oluştuğu ve 8,6 milyar ABD doları tutarındaki kısa vadeli kredi borcunun ise %41,1’inin ABD doları, %35,3’ünün Euro, %20,6’sının Türk lirası ve % 3,0’ının diğer döviz cinslerinden oluştuğu görülmektedir.
  • Sektör dağılımı incelendiğinde, Kasım sonu itibarıyla, 160,9 milyar ABD doları tutarındaki uzun vadeli toplam kredi borcunun %43,3’ünü finansal kuruluşların, %56,7’sini ise finansal olmayan kuruluşların borcu oluşturmuştur. Aynı dönemde, 8,6 milyar ABD doları tutarındaki kısa vadeli toplam kredi borcunun %83,5’ini finansal kuruluşların, %16,5’ini ise finansal olmayan kuruluşların borcu oluşturmuştur.
  • Özel sektörün yurt dışından sağladığı toplam kredi borcu, Kasım sonu itibarıyla kalan vadeye göre incelendiğinde, 1 yıl içinde gerçekleştirilecek olan anapara geri ödemelerinin toplam 41,2 milyar ABD doları tutarında olduğu gözlenmektedir.

Kaynak: TCMB
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/ozel-sektorun-yurt-disindan-sagladigi-uzun-vadeli-kredi-borcu-2019-yil-sonuna-gore-kasim-2020de-184-milyar-abd-dolari-azaldi/feed/ 0
Veraset ve İntikal Vergi Beyannamesi alacaklılar tarafından erilebilir mi? https://www.muhasebenews.com/veraset-ve-intikal-vergi-beyannamesi-alacaklilar-tarafindan-erilebilir-mi/ https://www.muhasebenews.com/veraset-ve-intikal-vergi-beyannamesi-alacaklilar-tarafindan-erilebilir-mi/#respond Mon, 11 Jan 2021 07:12:35 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=101092

T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
ANKARA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
(Mükellef Hizmetleri KDV ve Diğer Vergiler Grup Müdürlüğü)

Sayı : 90792880-160.02.03[2015/99]-995 06/10/2015 Konu : İcra müdürlüğünün verdiği yetkiye istinaden taşınmazın borçlu mirasçılar adına veraset ve intikal vergisi ilişiğinin kesilerek tescilinin yapılıp yapılamayacağı hk.

            İlgide kayıtlı özelge talep formu ve eklerinin incelenmesinden, Bankanızın alacaklısı olduğu icra dosyasında miras bırakan … … adına kayıtlı olan ve Van İlinde bulunan taşınmazın henüz mirasçılar adına tescilinin yapılmadığı, İcra Müdürlüğünün verdiği yetki belgesine dayanılarak taşınmazın borçlu mirasçılar adına tescilinin yapılacağı, ayrıca ölenin son ikametgah adresinin tespit edilemediği belirtilerek, veraset ve intikal vergisi beyannamesinin hangi yer vergi dairesine verileceği ve alınan yetki belgesine istinaden verilecek beyannamede mirasçıların imzasının aranılıp aranılmayacağı hususlarında Başkanlığımız görüşünün sorulduğu anlaşılmaktadır.

            7338 sayılı Veraset ve İntikal Vergisi Kanununun 5 inci maddesinde, veraset ve intikal vergisinin mükellefi tespit edilmiş, aynı Kanunun 6 ncı maddesinde, veraset ve intikal vergisinin, veraset yoluyla intikallerde ölen kimsenin, diğer suretle meydana gelen intikallerde tasarrufu yapan şahsın ikametgahının bağlı bulunduğu, muris veya tasarrufu yapan şahıs Türkiye’de hiç ikamet etmemiş veya son ikametgahı tespit olunamamış ise Maliye Bakanlığının tayin edeceği yer vergi dairesince tarh olunacağı, 7 nci maddesinde ise veraset yoluyla veya sair suretle ivazsız mal iktisap edenlerin, iktisap ettikleri malları bir beyanname ile bildirmeye mecbur oldukları belirtilmiş, 14 üncü maddesinde de veraset ve intikal vergisinin, mükellef tarafından verilecek beyannameye istinaden tarh olunacağı hükme bağlanmıştır.

            Diğer taraftan, 30/12/2013 tarih ve 28867 sayılı (Mükerrer) Resmi Gazete’de yayımlanan 45 Seri No.lu Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu Genel Tebliğinin 3. bölümünde, muris veya tasarrufu yapan şahsın Türkiye’de hiç ikamet etmediği veya son ikametgahının tespit olunamadığı takdirde veraset ve intikal vergisi beyannamelerinin, veraset yoluyla veya sair surette ivazsız tarzda intikal eden malın bulunduğu veya mükelleflerin ikametgahlarının bağlı bulunduğu yer vergi dairesine verileceği belirtilmiştir.

            Buna göre, ölenin geride kalanlara bıraktığı mirası oluşturan mallar ancak onun mirasçıları tarafından bilinebilir ve doğru olarak beyan edilebilir. Beyannamenin düzenlenmesi bakımından vekil tayin edilen kişinin, mirasa dahil malların değerlerini doğru beyan edebilmesi her zaman mümkün olmayabilir.

            Bu nedenle, 7338 sayılı Kanunun anılan hükümleri gereğince veraset ve intikal vergisi beyannamelerinin bizzat mükellef tarafından imzalanması esastır.

            Ancak, Vergi Daireleri İşlem Yönergesinin 38 inci maddesinin 5 inci bölümünün birinci fıkrasında yer alan “Beyannamenin kabulünde asıl olan, beyannamenin mükellef tarafından imzalanmış olmasıdır. Vekaletname ile verilen ve vekil tarafından imzalanan beyannameler kabul edilmez.” şeklinde düzenleme Danıştay 7. Dairesi Başkanlığınca verilen 22/5/2009 tarih ve E.No:2008/3433, K.No:2009/2506 sayılı karar ile iptal edilmiştir.

            Dolayısıyla, mirasçılar tarafından imzalanan veraset ve intikal vergisi beyannamesi mirasçılardan biri tarafından verilebilir. Ayrıca, veraset ve intikal vergisi beyannamesinin mirasçıların vekili tarafından imzalanmak suretiyle verilmesi de mümkün bulunmaktadır.

            Öte yandan, İcra İflas Kanununun 94/2 ve 153 üncü maddelerinde yer alan hükümler uyarınca, İcra Müdürlüklerince tanzim edilen yetki belgesi alacaklılara mükellef adına beyanname düzenleme ve imzalayıp ilgili vergi dairesine beyanname verme yetkisi vermemektedir.

            Yukarıda yer hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, veraset ve intikal vergisi beyannamesi bizzat mirasçılar tarafından veya mirasçıların vekili tarafından imzalanmak suretiyle (ölenin son ikametgah adresinin tespit edilememesi durumunda) muristen intikal eden malın bulunduğu veya mükelleflerin ikametgahlarının bağlı bulunduğu yer vergi dairesine verilebilecek olup, mirasçıların alacaklısı veya alacaklının vekili tarafından veraset ve intikal vergisi beyannamesi verilmesi mümkün değildir.

 


Kaynak: GİB Özelge
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/veraset-ve-intikal-vergi-beyannamesi-alacaklilar-tarafindan-erilebilir-mi/feed/ 0