Ana Sayfa YAZARLAR-YENİ Sözlü kira sözleşmesine dayanarak tahliye davasında görev

    Sözlü kira sözleşmesine dayanarak tahliye davasında görev

    403
    0

    Stj. Av. Mehmet Çağrı Telligözoğlu

    Görev, bir davaya o yerdeki hukuk mahkemelerinden hangisi tarafından bakılacağının belirlenmesi olarak tanımlanabilir. Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir. Kamu düzeni kavramı, mahkemeler tarafından yargılamanın her evresinde re’sen dikkate alınmaktadır.

    Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.4’te Sulh Hukuk Mahkemeleri’nin görevleri düzenlenmiştir. Buna göre;

    MADDE 4- (1) Sulh hukuk mahkemeleri, dava konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın;

    a) Kiralanan taşınmazların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları,”

    ….

    görürler.

    şeklinde düzenlenmiştir. İlgili maddeye göre kira ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda Sulh Hukuk Mahkemeleri görevlidir. Ancak ilgili maddede, kiralanan taşınmazların İİK’ya göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler, Sulh Hukuk Mahkemeleri’nin görev alanı dışında tutulmuştur.

    Kanun maddesinde yer alan ilamsız icra; genel haciz yoluyla takip, kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip ve kiralanan taşınmazın tahliyesi şeklinde üçe ayrılmaktadır. Kiralanan taşınmazların tahliyesi için ilamsız takip yoluna başvurulması da iki durumda mümkündür. Bunlar, kira bedelinin ödenmemesi ve kira süresinin sona ermesidir. Birinci durumda, takip sonucu bir para alacağına kavuşmak ve onunla birlikte tahliye söz konusu iken, ikinci durumda sadece tahliye söz konusudur. Her iki tahliye için de taraflar arasında yazılı ya da sözlü bir kira sözleşmesinin varlığı asıldır. Ancak, bedelin ödenmemesi sebebiyle tahliyede yazılı kira sözleşmesi aranmazken, diğerinde yazılı kira sözleşmesinin varlığı gerekir. Kira sözleşmesi dışında, tahliye genel hükümlere göre talep edilmelidir.

    Bilindiği üzere genel haciz yoluyla takip, temel 6 aşamadan oluşur. Bunlar sırasıyla;

    ·       – Takip talebi

    ·       – Ödeme emrinin düzenlenip gönderilmesi

    ·       – Takibin kesinleşmesi (itiraz edilmeyerek ya da itiraz halinde itiraz hükümden düşürülerek)

    ·       – Haciz

    ·       – Satış

    ·       – Paraların ödenmesi (gerçekleşmezse aciz vesikası verilmesi)

    Takip talebini alan icra dairesi, takip talebine uygun bir ödeme emri düzenleyerek borçluya gönderir. Borçlunun, kendisine gönderilen ödeme emrine karşı süresinde ve usulüne uygun olarak itiraz etmesi halinde takip kendiliğinden durur. İtiraz üzerine duran takibe, itiraz hükümden düşürülünceye kadar devam edilemez. İtiraz üzerine alacaklı, itirazın kaldırılması veya itirazın iptali yoluna başvurmalıdır. İtirazın kaldırılması yolu, itirazın iptali davasına göre daha basit ve kısa bir yoldur. Bu avantajlarına rağmen, icra mahkemesinde itirazın kaldırılması prosedüründe sınırlı bir inceleme söz konusudur, alacaklı ve borçlu ispat faaliyetini kural olarak sadece belli belgelerle yerine getirebilir. Bu belgeler İİK m.68’de açıkça düzenlenmiştir. İtirazın kaldırılmasında alacaklı, itirazın kendisine tebliğinden itibaren altı ay içinde, icra mahkemesinden isteyebilir; istemezse bir daha bu alacak için ilamsız takipte bulunamaz. İtirazın iptalinde ise elinde İİK. 68-68/b maddeleri anlamında belge olmayan alacaklı, borçlunun itirazını hükümden düşürmek istiyorsa davayı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir yıl içinde açmalıdır. Bu davada yetkili ve görevli mahkeme, genel hükümlere göre tespit edilir.

    Yukarıda da bahsedildiği üzere itirazın kaldırılması talebi için, alacaklının elinde kanunda açıkça düzenlenmiş olan belgeler yer almaktadır. Elinde bu belgeleri bulunduran alacaklı, itirazın iptaline göre daha basit ve kısa yol olan itirazın kaldırılması yolunu tercih etmektedir. Yazılı kira sözleşmesinin Kanun’da düzenlenmiş olan belgelerden sayılıp sayılmayacağı çokça tartışmaya yol açmış, birçok davaya ve uyuşmazlığa konu olmuştur. Yargıtay’ın bu konudaki kararları şu şekildedir:

    Hukuk Genel Kurulu 22.06.2016 Tarihli 2014/1170 E. – 2016/840 K. Sayılı Kararı:

    “Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kiralayan ile kiracı arasında adi yazılı şekilde yapılan kira sözleşmesinin İİK.’nın 68. ve 269/c maddesinde düzenlenen belgelerden olup olmadığı, varılacak sonuca göre icra hukuk mahkemesinde itirazın kaldırılmasına ilişkin dava açılıp açılamayacağı noktasında toplanmaktadır.

    Takibe konu kira sözleşmesine davalı/borçlular karşı çıkmadığından alacaklının takibi, İcra ve İflas Kanunu’nun 68/1. Maddesi anlamında “imzası ikrar edilen ve borç ikrarını içeren bir belgeye” dayanmaktadır.

    İtirazın kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken, açıklanan hususlar göz ardı edilerek, salt icra mahkemesinin dar yetkili olduğundan bahisle ve kanuna yanlış anlam vermek suretiyle talebin reddine karar verilmesi doğru değildir.”

    Yargıtay’ın ilgili kararında da görüldüğü üzere, yazılı kira sözleşmesine borçlunun karşı çıkmaması halinde ilgili sözleşme, İİK m.68 anlamında belge olarak kabul edilmekte ve itirazın kaldırılması yoluna konu olmaktadır.

    Nitekim “Yargıtay, kira sözleşmesi noterlikçe düzenlenmemiş veya noterden onaylı bulunmamış dahi olsa, taraflar arasında kira sözleşmesinin varlığının -tarafların özel durumları gereği- tartışılamayacak derecede belirgin olduğu durumlarda da icra mahkemesinin “itirazın kaldırılmasına ve tahliyeye” karar verebileceğini içtihat etmiştir.” (Kuru, B., a. g. e., C.2, s. 1893; Kuru, B., El Kitabı, s. 715; Uyar, T., İcra Hukukunda Tahliye, 2. Bası, s. 370.)

    Taraflar arasında sözlü kira sözleşmesi düzenlenmiş olması halinde, alacaklının bu sözleşmeye dayanması, borçlu tarafın ise sözleşmeye ve borca itiraz etmesi halinde, alacaklı tarafın elinde herhangi bir yazılı belge bulunmayacağından, itirazın hükümden düşürülmesi ve tahliye davalarının hangi mahkemede ne şekilde görüleceği de çokça uyuşmazlığa konu olmuştur. Bu tür uyuşmazlıklar icra mahkemelerinde ve sulh hukuk mahkemelerinde açılmış olup, iki mahkeme tarafından da görevsizlik kararı ile karşılaşmıştır. Uyuşmazlığın bir türlü çözüme kavuşamaması sonucunda Yargıtay’ın bu yöndeki kararları şu şekildedir:

    Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 10.09.2018 Tarihli 2018/3813 E. – 2018/5487 K. Sayılı Kararı:

    “Taraflar arasındaki davada…… İcra ve …… Sulh Hukuk Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belli edilmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi gereği düşünüldü:

    K A R A R

    Dava, kira sözleşmesine dayalı alacak ve tahliye istemine ilişkindir.

    …… Sulh Hukuk Mahkemesince, 6100 sayılı HMK’nın 316 ve 382. maddelerinde basit yargı usûlüne tabi dava ve işler ile çekişmesiz yargı işleri sayılmış olup, görevli ve yetkili mahkemenin …… İcra Mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.

    …… İcra Mahkemesi ise uyuşmazlığın kira sözleşmesine dayalı alacağına ve tahliyeye ilişkin olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir.

    Dava dilekçesinde davacı davayı sözlü kira sözleşmesine dayandırarak ödenmeyen kira bedellerinin tahsili ve tahliye istemiyle davayı açmış olduğu belirttiği gibi davanın asıl kaynağının kira sözleşmesi olduğunun iddia edilmesi karşısında, davalı ile aralarında kira ilişkisi bulunduğunu ispat etmekle yükümlü olup, bu durumda kira ilişkisinden kaynaklandığı anlaşılan uyuşmazlığın sulh hukuk mahkemesince görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.

    SONUÇ

    Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince; …… Sulh Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 10/09/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.”

    Sonuç olarak;

    Kira sözleşmesinin sözlü olarak düzenlendiği durumlarda borçlunun sözleşmeye ve borca itiraz etmesi sonucunda, davanın esasına ilişkin görevli mahkemelerin Sulh Hukuk Mahkemeleri olduğu açıkça ortadadır. Zira icra mahkemeleri sınırlı inceleme yaptığından dolayı taraflar arasında kira akdinin bulunup bulunmadığını inceleyemez. Ayrıca belirtelim ki; alacaklı “takip talebi”nde sözlü kira sözleşmesine dayanmışsa, borçlu-kiracının bu kira sözleşmesine itiraz etmiş olması halinde, alacaklı-kiralayan, icra mahkemesine başvurup “itirazın kaldırılmasını ve tahliyeye karar verilmesini” isteyemez. Bu durumda, alacaklı-kiralayanın sulh hukuk mahkemesine başvurup “kira alacağının ödenmesi ve temerrüt nedeniyle tahliye kararı verilmesini” istemesi gerekir.

    Alacaklının “yazılı ve noterden onaylı” bir kira sözleşmesi veremediği hallerde, alacaklı ancak sulh hukuk mahkemesinde “kira bedelinin ödenmesi ve tahliye davası” açabilir. Bu takdirde de borçluya itiraz üzerine duran takipte gönderilmiş olan “ihtarlı ödeme emri” açılan bu davalar bakımından BK m. 260 ve 288 öngörülen “ihtar” yerine geçer (m. 269b/IV). Böylece öncelikle sözlü kira sözleşmesinin varlığı konusu Sulh Hukuk Mahkemeleri’nde sonuca bağlanmalı, sonrasında esasa ilişkin kararlar verilmelidir.

    Stj. Av. Mehmet Çağrı Telligözoğlu

    Kaynakça:

    1. İcra İflas Hukuku Temel Bilgiler 15. Bası – Hakan Pekcanıtez, Oğuz Atalay, Muhammet Özekes

    Kararlar:

    – Hukuk Genel Kurulu 22.06.2016 Tarihli 2014/1170 E. – 2016/840 K. Sayılı Kararı

    – Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 10.09.2018 Tarihli 2018/3813 E. – 2018/5487 K. Sayılı Kararı


    Kaynak: : Stj. Av. Mehmet Çağrı Telligözoğlu – İçerik, Özgun Law firmasının özel izni ile yayınlanmıştır. Yazıya ilişkin tüm hak ve sorumluluk yazara aittir.
    Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


    Önceki İçerikEkmek, simit, poğaça, börek, çörek, açma gibi unlu mamuller için uygulanacak KDV oranı nedir?
    Sonraki İçerikHollanda ticaret mahkemesi [netherlands commercıal court (“ncc”)]

    CEVAP VER

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz