Dr. Numan Emre ERGİN
Avukat, YMM, E. Hesap Uzmanı
n.emre.ergin@hotmail.com
Şirketleşmeyi teşvik etmek ve yabancı sermaye yatırımlarını (özellikle doğrudan yabancı yatırımları) çekmek için Türkiye birçok ülkenin yaptığı gibi çeşitli teşvikler ve kolaylıklar sağlamaktadır. Son yıllarda, “Yatırım Ortamının İyileştirilmesi…” ile başlayan çok sayıda torba yasayla kanuni düzenlemeler yapılmış ve başta şirket kurulumu olmak üzere birçok konuda bürokrasiyi azaltan değişiklikler yapılmıştır.
Söz konusu iyileştirmeler önemli olmakla birlikte, yapılan bazı düzenlemeler amacının tersi yönünde sonuçlar doğurmuştur. Bunlardan bir tanesi de 2018 yılında 7099 sayılı Kanunla Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 40/2. maddesinde yapılan değişikliktir. Değişiklik öncesinde madde 40/2, “Her tacir kullanacağı ticaret unvanını ve bunun altına atacağı imzayı notere onaylattırdıktan sonra sicil müdürlüğüne verir. Tacir tüzel kişi ise, unvanla birlikte onun adına imzaya yetkili kimselerin imzaları da notere onaylattırılarak sicil müdürlüğüne verilir. Gerçek kişi tacir ile tüzel kişi tacir adına imza atmaya yetkili kişi, ticaret unvanını ve bunun altına atacağı imzayı, noter onayı şartı aranmaksızın ticaret sicili müdürü yahut yardımcısı huzurunda yazılı beyanda bulunmak suretiyle de verebilir.” şeklindeyken değişiklik sonrasında söz konusu madde şu hali almıştır: “Her tacir kullanacağı ticaret unvanını ve bunun altına atacağı imzayı sicil müdürlüğüne verir. Tacir, tüzel kişi ise unvanla birlikte onun adına imzaya yetkili kimselerin imzaları da sicil müdürlüğüne verilir. İmza beyanı, herhangi bir ticaret sicili müdürlüğünde yetkilendirilmiş personelin huzurunda yazılı beyanda bulunmak suretiyle verilir. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Gümrük ve Ticaret Bakanlığınca çıkarılacak tebliğ ile belirlenir.” Bu düzenleme ile kanun koyucu, şirket kuruluşlarına ilişkin bütün işlemlerin tek elden ticaret sicilinde yapılması yönünde iradesini ortaya koymuştur. Öyle ki, aynı Kanunla şirket defterlerinin açılış onaylarının da ticaret sicilinde yapılmasını düzenlenmiştir. Bu kanun değişikliği sonrasında noterlerde imza beyannamesi onayı uygulaması durdurulmuştur.
Ancak iyi niyetle yapılan bu kanun değişikliği, özellikle yabancı ortaklı şirketler açısından uygulamada büyük sorunlara yol açmaya başlamıştır. Zira, değişiklik öncesinde bu tür şirketlerde yabancı olan kurucular ve şirket yetkilileri gerekli olan imza beyannamesini noterde, konsolosluklarda düzenleyebilmekteydiler. Diğer taraftan Türkiye, 1984 yılında kabul ettiği Yabancı Resmî Belgelerin Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Sözleşmesinin Tasdikinin Uygun Olduğu Hakkında Kanun ile 1961 tarihli La Haye Sözleşmesini kabul edip onaylamıştır. Söz konusu Sözleşme, sözleşmeye taraf ülkelerden birinde düzenlenen resmi belgelerin diplomasi veya konsolosluk temsilcileri tarafından onaylanmadan, yani bu prosedür atlanarak, sözleşmeye taraf diğer bir ülkede kullanılmasını sağlamaktadır. Bugün 90’dan fazla ülke Sözleşmeye taraftır. Dolayısıyla, TTK’daki değişiklik öncesi yabancılar açısından daha pratik olarak işleyen şirket kurma işlemi TTK’daki değişiklik sonrası zorlaşmış; TTK’nın 40/2. maddesi Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası bir sözleşme olan 1961 tarihli La Haye Sözleşmesine aykırı bir durum yaratmıştır.
Uygulamadaki sorunları aşmak üzere Ticaret Bakanlığı Nisan 2018’de, Şirket Kuruluş Sözleşmesinin Ticaret Sicili Müdürlüklerinde İmzalanması Hakkında Tebliğ’in 13. maddesine 6. fıkrayı ekleyerek yabancı ülkede yerleşik olan imzaya yetkili kimselerin imza beyanı, bunların imzalarının o ülkedeki Türk konsolosluğundan onaylatılması suretiyle de verilebileceğini belirtip yabancı ülkede yerleşik kişilerin kendi ülkelerinden işlemin tamamlanmasına imkan tanımıştır. Ancak uygulamada bazı konsolosluklar bu işlemi yapmaktan imtina edebilmektedir.
Her ne kadar kanun değişikliği sonrasında noterde düzenlenen imza beyannamelerinin sicil müdürlüklerinde bir geçerliği kalmamış olsa da, şirket kuruluşlarının büyük bir kısmının yapıldığı İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü, yakın zamana kadar noterde düzenlenmiş bir imza beyannamesi veya yurt dışında düzenlenmiş noter onaylı ve apostilli imza beyannamelerinin Türkiye’de onaylı tercümelerini kabul edip işlemleri gerçekleştirmekteydi. Ayrıca tekrarlayan atamalarda ilgili şirket dosyasında unvan altında verilmiş eski tarihli imza beyannamesi bulunması durumunda tekrar imza beyannamesi istenmiyordu. Ancak, artık İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü de uygulamayı değiştirmiş olup yetkililerin imza beyanı için sicil müdürlüğüne gitmelerini istemektedir.
Özetle mevcut durumda, şirket yetkililerinin fiziken ticaret sicil müdürlüklerine gidip imza beyanlarını sunmaları gerekmektedir. Bu durum ise kolaylıktan ziyade angarya yaratmakta ve amaçlananın aksi yönünde sonuçlar doğurmaktadır. Bu nedenle, TTK’nın 40/2. maddesinde bir değişiklik yapılarak noterde ve konsolosluklarda düzenlenen imza beyanlarının da geçerli olması sağlanmalıdır. Ayrıca, teknolojinin ilerlediği ve hayatımızı kolaylaştırdığı günümüz dünyasında COVID-19 şartlarını da dikkate alarak elektronik imzanın ticaret siciliyle ilgili işlemlerde kullanılabilmesini sağlayacak teknik ve hukuki alt yapı bir an önce hayata geçirilmelidir.
Sözün özü: İyi eski, kötü yeniden evladır.
Kaynak: Dr. Numan Emre ERGİN, Avukat, YMM, E. Hesap Uzmanı. İçerik, Sayın Numan Emre ERGİN’in Dunya.com’daki Perspektif isimi köşesinden Yazarın ve Dunya.com’un sahibi olan şirketin özel izni ile yayınlanmıştır. Yazının tüm hakları ve sorumluluğu yazara ve Dunya.com’a aittir.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.