Avrupa Birliği Hukuku, yaklaşık 550.000.000 nüfusa sahip 29 ülkenin 5.000.000 km² ‘lik egemenlik alanında uygulanmaktadır.
Avrupa Birliği Hukuku, Birincil Mevzuat ve İkincil Mevzuat olmak üzere iki başlık altında incelenmektedir. Birincil mevzuat, Avrupa Birliği’ni kuran antlaşmaları içermektedir. Üye devletler arasında doğrudan müzakereler sonucu kabul edilen ve ulusal parlamentolar tarafından onaylanan mevzuattır. Birincil mevzuat kaynakları Topluluğun anayasası niteliğindedir.
Avrupa Birliği Hukuku’nun ikincil mevzuat ise, Antlaşmaların temel alınarak geliştirilen yasal araçlardır. İkincil mevzuat, tüzük, direktif, karar, tavsiye kararı ve görüşlerden oluşmaktadır.
Tüzük ve yönergeler birer yasama işlemidir. Halbuki kararlar, görüşler ve tavsiyeler idari tasarruflardır. Avrupa Birliği’nde genel olarak ortak hukuk konulmak istenince tüzük; hukuk uyumlaştırılması tercih edilince de yönerge kullanılmaktadır.
Tüzükler doğrudan uygulanır ve bütünüyle bağlayıcıdır. Ayrıca tüzükler kendilerine aykırı ulusal mevzuatta yer alan düzenlemeleri askıda tutarlar, bir anlamda yürürlükten kaldırırlar.
Yönergeler ise yönettikleri amaç açısından bağlayıcıdırlar. Ancak tüzüklerden farklı olarak, direkt uygulanmazlar. Üye ülkeler şekil ve yöntemleri kendilerince belirleyerek yönergeleri makul sürede iç hukuka aktarırlar. Burada makul süre olarak azami iki yıl anlaşılması gerekmektedir.
Avrupa Birliği hukukunda üye ülkeler arasında alacak takibinde, tanıma ve tenfize alternatif usuller Tüzükler aracılığı ile getirilmiştir. Bunlardan biri “Küçük Talepler Usulü” (“European Small Claims Procedure” ) diğeri ise “Avrupa Ödeme Emri” (European Enforcement Order)’dir.
Avrupa Ödeme Emri Usulüne ilişkin 1896/2006 Sayı ve 12 Aralık 2006 Tarihli Avrupa Emir Hakkında 1896/2006 Sayı ve 12 Aralık 2006 Tarihli Avrupa Parlamentosu ve Konseyi Tüzüğü, Avrupa Küçük Talepler Usulü Hakkında 861/2007 Sayı ve 11 Temmuz 2007 Tarihli Avrupa Parlamentosu ve Konseyi Tüzüğü, 2015/2421 Sayı ve 16 Aralık 2015 Tarihli 861/2007 Sayılı Avrupa Küçük Talepler Usulü Tüzüğü ve 1896/2007 Sayılı Ödeme Usulüne İliş- kin Avrupa Emri Tüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair Tüzük (14 Temmuz 2017 Tarihinden itibaren Uygulanacaktır.) Danimarka haricindeki tüm Avrupa Üye ülkeler arasında yürürlüğe girmiştir.
Buradaki tartışılacak olan husus, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki gerçek ve tüzel kişilerin, Avrupa Birliğine üye olan gerçek ve tüzel kişilere karşı söz konusu tüzüklerdeki ödeme usullerine dayanarak takip yapıp yapamayacağıdır. Aynı şekilde tersi durumda da, Avrupa Birliği’ne üye ülkelerindeki gerçek kişi ve tüzel kişilerin Türkiye’deki kişilere takip yapıp yapamayacağı- dır.
Tüzüklere göre; üye ülkenin vatandaşı olma durumundan ziyade başvurunun yapıldığı anda taraflardan (borçlu veya alacaklı) en az birinin yerleşim yeri ya da mutat meskeninin Avrupa Birliği üye ülkelerinin içine yer alması önemlidir.
Bu nedenle, söz konusu ödeme emirlerinin düzenlenmesinde taraflardan birinin yerleşim yerinin veya mutat meskeninin üye ülkelerden birinde olması yeterlidir. Bu sebeple de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ve şirketleri, Avrupa Birliği üye ülkelerinde yerleşim yeri ya da mutat meskeni bulunan gerçek kişi yada tüzel kişilere söz konusu ödeme emirlerine dayanarak takip yapabilir.
Ödeme emirleri tüzükte belirtilen formların doldurulması suretiyle yapılır. Ödeme emirleri borçluya tebliğ edilir. Borçlu da gene bu formları doldurmak suretiyle (“form F”) tebliği tarihinden itibaren 30 gün içinde itiraz etmek suretiyle Avrupa Ödeme Emri’ne itiraz edebilir.
Avrupa Ödeme Emri’nin süresi içinde itiraz yapılamaz ise ödeme emrinin icra edilebilir olduğu “form G” ile açıklanır. Avrupa küçük talepler usulünün Avrupa Ödeme Emri’nden farkı 2.000 Euro’yu geçmeyen talepler için uygulanması (Ancak 14 Temmuz 2017 tarihinden itibaren bu miktar 5.000 Euro olarak düzenlenmiştir.) ile itiraz ve tebliğ sürelerinin kısaltılmış olmasıdır.
Avrupa ödeme emrinin reddi ancak; alacağın Tüzük kapsamı dışında olması, sınır ötesilik niteliğinin olmaması, alaca- ğın maddi olmaması ve /veya muaccel olmaması, başvurunun Tüzüğün 7. Maddesinde belirtilen usule aykırı olması, alacağın asılsız olması, ulusal hukuk kapsamında belirlenen diğer gerekçeler olması halinde mümkündür.
Başvurunun reddi kararına karşı temyiz yolu bulunmamaktadır. Ancak, ret kararı kesin hüküm niteliğinde değildir.
Netice itibariyle, sınır aşan alacakların tahsilinde; Türk hukukçularının, Avrupa Birliği Hukukunda yer alan söz konusu ödeme emirlerine dayanak takiplerde bulunması, hem zaman hem de masraf olarak avantajlı olacaktır. Keza, istatiksel olarak, söz konusu ödeme emirlerinin % 80’ine itiraz olunmamakta ve böylelikle ödeme emirleri icra edilebilir nitelik almaktadır.
Avukat
Dr. Özgün Öztunç
www.ozgunlaw.com