10.01.2020
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesinde değişiklik yapılarak madde içeriğinden “etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile” ibaresinin çıkarılması nedeniyle özel bir etkin pişmanlık hükmü olan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 354. Maddesinin uygulanmasını engelleyip engellemediği konusu son zamanlarda Yargıtay’ın ve uygulamanın önemli problemlerinden birisi haline gelmiştir.
İşbu yazının sınırlarını çizmek adına öncelikle suçun genel bir tanımlamasını yapmak ve unsurlarına değinmek doğru olacaktır.
Peki bu bahsettiğimiz suçun ilgili kanun maddesi nedir?
Öncelikle suçumuz İcra İflas Kanunun’da CEZAİ HÜKÜMLER başlığı altında düzenleniyor.
Sermaye şirketlerinin iflasını istemek mecburiyetinde olanların cezası :
Madde 345/a – (Ek: 18/2/1965-538/137 md.; Değişik: 31/5/2005-5358/16 md.)
İdare ve temsil ile görevlendirilmiş kimseler veya tasfiye memurları, 179 uncu maddeye göre şirketin mevcudunun borçlarını karşılamadığını bildirerek şirketin iflasını istemezlerse, alacaklılardan birinin şikâyeti üzerine, on günden üç aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Türk Ticaret Kanununa göre sermaye şirketi olarak belirtilen anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler ile kooperatiflerin borca batık olması halinde bu şirketleri idare ve temsil eden gerçek şahısların bu durumu ticaret mahkemesine bildirerek ‘’doğrudan iflas’’ talep etmek görevleridir. Bu görevlerini yerine getirmeme halinde bu maddedeki suç işlenmiş olur.
Peki sermaye şirketlerinden ne anlamalıyız? Bu hükümle hangi tehlikeler giderilmek isteniyor?
Sermaye şirketleri; anonim şirketler (6102 s. TTK m.329 vd), limited şirketler (6102 s. TTK. M.573 vd), sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler (6102 s. TTK. M.565) dir.
Borca batıklık durumu içinde olan borçlu şirket ya da kooperatifin bu durumdayken normal faaliyetine devam etmesi halinde, vadesi henüz gelmemiş alacaklıların veya borçlu şirketi borca batıklık durumunu bilmeden, ona borç verecek olanların, hakları tehlikeye girebilir. Bu hükümle, bu gibi tehlikeler giderilmek istenmiştir.
Sermaye şirketleri ile kooperatifler hakkında böyle bir ‘’özel iflas sebebi’’ öngörülmesinin bir amacı da, bunlarda sorumluluğun sermaye ile sınırlı olmasıdır. Sermaye şirketi ve kooperatiften alacaklı olan üçüncü kişiler şirket veya kooperatifin malvarlığından alacağını alamadığı takdirde ortaklara başvurma hakları yoktur.
Kanun, sermaye şirketleri ile kooperatifler bakımından, ayrı ve doğrudan doğruya iflas sebebi kabul etmiştir. Mahkeme, şirketin borçlarının, mevcut ve alacaklarından fazla olduğunu tespit etmesi halinde; önceden takibe gerek olmadan iflasa karar verilir.
Şirketin ‘’pasifinin aktifinden fazla olduğundan’’ şüphelenilmesi halinde hazırlanacak bir ara bilançodan, son yılın bilançosundan veya daha sonra yapılacak bir tasfiye bilançosundan şirketin iflasının istenip istenmeyeceği anlaşılabilir.
Önemli konu başlıklarımızdan bir tanesi daha olarak kimlerin bildirme mecburiyeti olduğuna da bakmamız gerekmektedir.
Şirketin pasifinin aktifinden fazla olduğunun anlaşılması halinde, şirketi idare ve temsil ile görevlendirilmiş kişiler, yani anonim şirketlerle kooperatiflerde yönetim kurulu, limited şirketlerde müdürler ve şirket tasfiye halinde ise tasfiye memurları durumu derhal yetkili (İİK .m.154) ticaret mahkemesine bildirmek mecburiyetindedirler. Bu şahıslar dışında örneğin, şirket ya da kooperatif ortakları, yönetim kurulu başkan ve üyeleri, yöneticiler iflas talebinde bulunamazlar.
Peki sermaye şirketinin iflasını istememe suçunun oluşması için hangi maddi ve manevi unsurlar gereklidir?
1) Sermaye şirketinin borçlarının aktifinden fazla olması,
Şirketin mevcut ve alacaklarının, borçlarını karşılamadığının müşteki-alacaklı tarafından ispatlanması,
Gerekir.
2) İdare ve temsil ile vazifelendirilmiş kimseler veya şirket ya da kooperatif tasfiye alinde ise tasfiye memurları bu durumu bilmelerine rağmen şirketin iflasını talep etmemeleri halinde suçun maddi unsurları oluşur.
Manevi unsurlara bakacak olur isek de;
Sermaye şirketinin idare ve temsil yetkisine sahip olanlar ya da şirket tasfiye halinde ise, tasfiye memurları şirketin borca batık olduğunu bilmelerine rağmen bilerek ve isteyerek şirketin iflasını talep etmemeleri halinde suçun manevi unsuru oluşur. Yani suç genel kasıtla işlenir.
Şikâyet tarihinden önce, şirket için iflas davası açılması halinde ‘’şirketin iflasını istememe’’ suçu oluşmayacaktır.
Artık konumuzun temelini de oluşturan Yargıtay kararlarına geçebiliriz. Öncelikle söylemek gerekir ki Yargıtay bu konuda çok istikrarlı kararlar vermekte ancak verdiği kararları zaman zaman kendi içerisinde çelişmektedir.
-İÇTİHATLAR-
‘’02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesinde değişiklik yapılarak madde içeriğinden “etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile” ibaresinin çıkarılması nedeniyle özel bir etkin pişmanlık hükmü olan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 354. maddesinin aynı Kanun’un 345/a maddesinde düzenlenen suç yönünden uzlaşma kurumunun uygulanmasına engel teşkil etmemesi, suçun işlenmesinden sonra fail ile mağdur arasındaki çekişmeyi bir uzlaştırmacının girişimiyle kısa zamanda tarafların özgür iradeleriyle ve adli merciler daha fazla meşgul edilmeden sonuçlandırmayı amaçlayan uzlaşmanın soruşturma ve kovuşturmalarda mutlaka öncelikle uygulanması zorunlu bir maddi ceza ve ceza muhakemesi hukuku kurumu olması ve İcra ve İflas Kanunu’nun 354. maddesinin yerine geçip anılan maddenin uygulanmasını ortadan kaldırmaması karşısında, sanıklar hakkında 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik CMK’nın 253, 254. maddelerinin uygulanması zorunluluğu,’’
(19.CD., E. 2015/30980 K. 2017/6758 T. 13.9.2017)
‘’02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesinde değişiklik yapılarak madde içeriğinden “etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile” ibaresinin çıkarılması nedeniyle özel bir etkin pişmanlık hükmü olan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 354. maddesinin aynı Kanun’un 345/a maddesinde düzenlenen suç yönünden uzlaşma kurumunun uygulanmasına engel teşkil etmemesi, suçun işlenmesinden sonra fail ile mağdur arasındaki çekişmeyi bir uzlaştırmacının girişimiyle kısa zamanda tarafların özgür iradeleriyle ve adli merciler daha fazla meşgul edilmeden sonuçlandırmayı amaçlayan uzlaşmanın soruşturma ve kovuşturmalarda mutlaka öncelikle uygulanması zorunlu bir maddi ceza ve ceza muhakemesi hukuku kurumu olması ve İcra ve İflas Kanunu’nun 354. maddesinin yerine geçip anılan maddenin uygulanmasını ortadan kaldırmaması karşısında, sanık hakkında 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik CMK’nın 253, 254. maddelerinin uygulanması zorunluluğu’’
(19.CD., E. 2015/23935 K. 2017/3889 T. 26.4.2017)
Kararlara baktığımızda Yargıtay istikrarlı bir şekilde kanun maddelerinin birbiriyle çelişmediğini ancak suni bir zorunluluk yarattığını söylemektedir. Fakat kararlarının gerekçesindeki söylemi bu şekilde olmasına rağmen kararların sonuçlarını değerlendirdiğimizde sürekli iki kanun maddesi arasında aynı tercihi yaptığını ve zımnen CMK hükümlerini asla uygulamadığı bir yol izlediğini söylemek yanlış olmayacaktır.
SONUÇ
Sonuç olarak, İcra ve İflas Kanunu’nun 345/a maddesindeki “sermaye şirketlerinde iflası istememe suçu” şikâyete tabi bir suç olması sebebiyle CMK md.253 gereği uzlaştırma kurumu kapsamındadır ve İİK md. 354’ün, İİK 345/a maddesi bakımından da uygulama alanı bulan özel bir etkin pişmanlık hükmü niteliğinde olması, sermaye şirketlerinde iflası istememe suçunun uzlaştırma kapsamında olmasına engel değildir.
Zira yukarıda ayrıntısıyla yer verildiği üzere, 6763 sayılı yasa ile 5271 sayılı CMK’ nın 253-(3) fıkrasındaki “etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile” ibaresi madde metninden çıkarılmış, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulandığı şikayete tabi suçlar uzlaştırma kapsamına dâhil edilmiştir.
Bu konuda ısrarla vurgulanması gereken husus iki maddenin birbiriyle çelişmediğinin Yargıtay söylemleri ile dahi görülmesi ve CMK hükümlerinin de olaylara uyduğu şekliyle İİK maddesiyle çelişmediği ölçüde kullanılabilmesi gereklidir.
Stj. Av. Çağrı Kızıldere
Kaynakça:
1. İcra İflas Suçları Disiplinsizlik Eylemleri Ve Yargılama Usülü (Mehmet Coşkun)
2. İcra Ve İflas Suçları (Mehmet Kürtül)
3. İstanbul Barosu Dergisi
4. İcra Suçları (Dr. Mehmet Günay)
Kaynak: Stj. Av. Çağrı Kızıldere – İçerik, Ozgun Law firmasının özel izni ile yayınlanmıştır. 13.01.2020
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.