Ana Sayfa YAZARLAR-YENİ Müflisin iflasının açılmasıyla hukuk davalarının tatilinde istisnai haller

Müflisin iflasının açılmasıyla hukuk davalarının tatilinde istisnai haller

315
0

Sezer EMRE


İcra ve İflas Kanunu madde 194’te, istisnai haller saklı olmak üzere, iflasın açılması akabinde müflisin davacı ve davalı olduğu hukuk davalarının duracağı ve ancak alacaklıların ikinci toplanmasından on gün sonra devam edeceği düzenlenmiştir.

Yine 194. maddede hukuk davalarının tatil edilmesinde istisnai haller ise, acele haller, şeref ve haysiyete tecavüzden, vücut üzerinde ika olunan zararlardan doğan tazminat davaları ile evlenme, ahvali şahsiye veya nafaka işlerine müteallik ihtilaflara, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takiplerle ilgili olarak açılmış olan hukuk davaları olarak sayılmıştır.

Madde 194- Acele haller müstesna olmak üzere müflisin davacı ve davalı olduğu hukuk davaları durur ve ancak alacaklıların ikinci toplanmasından on gün sonra devam olunabilir. Bu hüküm şeref ve haysiyete tecavüzden, vücut üzerinde ika olunan zararlardan doğan tazminat davaları ile evlenme, ahvali şahsiye veya nafaka işlerine müteallik ihtilaflara, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takiplerle ilgili olarak açılmış olan hukuk davalarına tatbik olunmaz.

194. madde kapsamında müflisin taraf olduğu, şeref ve haysiyete tecavüzden, vücut üzerinde ika olunan zararlardan doğan tazminat davaları ile evlenme, ahvali şahsiye veya nafaka işlerine müteallik ihtilaflara, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takiplerle ilgili olarak açılmış olan hukuk davalarında iflasın bekletici mesele yapılamayacağı, yargılamanın devam edeceği açık olup işbu davalara ilişkin olarak hâkime takdir yetkisi bırakılmamıştır.

Ancak 194. maddede bir diğer istisnai hal olan acele hallerin neler olduğunun açıklaması yapılmamış ve hangi davaların acele olduğu mahkemenin kararına bırakılmıştır. [1]

Doktrinde acele haller, tarafların özel durumu veya konusu nedeniyle beklemeye tahammülü olmayan davalar olarak tanımlanmıştır.

Genel olarak tahliye davaları, zilyetliğin korunması davaları, ortaklığın giderilmesi davaları işçilerin işverene karşı açtıkları alacak davaları, ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz talepleri acele işlerdendir. Genel olarak, adli tatilde görülebilen iş ve davaları iflasın açılması ile durmayacak acele iş ve davalar, basit yargılama usulüne tabi davalar acele haller olarak kabul edilmelidir. [2]

İsviçre doktrininde de basit yargılama usule ilişkin davaların, ihtiyati tedbir yargılamasının, bozulabilecek ürünlere, ayni bir hakkın geçici olarak şerhine ilişkin hususların İsviçre doktrininde acele haller olarak değerlendirildiği ve hukukumuzda da acele hal olarak değerlendirilmektedir. [3]

Türk Hukukunda da hâkim görüş basit veya seri usulüne tabi davalar ile adli tatilde görülebilen iş ve davaları; iflâsın açılmasıyla durmayacak olan iş ve davalardan kabul etmektedir. [4-5]

Azınlık görüşe göre ise, yasa koyucunun “ahvali şahsiye” ile “nafaka” davalarının İcra ve İflas Kanunu madde 194’te özel olarak belirtilmesi nedeniyle, basit yargılama usulünün uygulandığı tüm davaların durma kuralından bağışık olduğu kabul edilmemektedir. [6]

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi tahliye davasında İcra ve İflas Kanunun 194. Maddesinin bekletici mesele yapıldığı uyuşmazlıkta,

“Hukuk davalarının tatilini düzenleyen İİK ‘nun 194. maddesi “acele haller müstesna olmak üzere müflisin davacı ve davalı olduğu hukuk davaları durur ve ancak alacaklıların ikinci toplantısından on gün sonra devam olunabilir” hükmünü taşımaktadır. Gerek uygulamada gerekse öğretide tahliye davalarının acele davalardan olduğu tartışmasızdır. Ayrıca adli ara vermeyi düzenleyen HUMK.’nun 176. maddesinde adli tatilde görülen davalar arasında tahliye davaları da sayılmıştır Zira tahliye davaları basit yargılamaya tabi yasa koyucu tarafından bir an önce çözümü amaçlanan davalardandır.”

gerekçesiyle, basit yargılama usulüne tabi davaların bir an önce çözümü amaçlanan davalardan olması nedeniyle acele haller olarak değerlendirilmesi gerektiğine kanaat getirmiştir. [7]

Uygulamada iflasın açılmasından itibaren ikinci alacaklılar toplantısından on gün sonrasına kadar geçecek zaman uzunca bir zaman olup ve bu süre içinde davaların durması, yargılamanın önemli ölçüde gecikmesine ve menfaat sahiplerinin haklarının zedelenmesine neden olabilmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesi ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. Maddesi kapsamında her gerçek veya tüzel kişinin makul sürede yargılanma hakkı bulunmaktadır. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunmaktır.  Hukuki uyuşmazlıkların çözüm sürecini uzatarak çoğu zaman elde edilecek hükmün yararını ortadan kaldıran bir yargılama, adaletin yerine getirilmesindeki etkililiğe ve güvenliğe zarar verebilmektedir. [8]

Kanaatimizce, basit yargılama usulüyle görülen davalar da İcra ve İflas Kanunu 194. Maddesinde yer acele hal olarak değerlendirilmelidir. Zira aksinin kabulü halinde çözümlenmesi bir an önce amaçlanan basit yargılama usulüyle görülen davalarda müflisin iflasının bekletici mesele yapılması nedeniyle, davanın uzun yıllar sürmesi ve bunun neticesinde de başta makul yargılanma hakkı olmak üzere hak ihlallerine sebebiyet verilmesi söz konusu olacaktır.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi ve Yargıtay 22. Hukuk Daireleri de makul sürede yargılanma hakkına da uygun olarak, işçinin iş hukukuna ilişkin alacaklı olduğu davaların, işçinin sosyal durumu itibariyle, İcra ve İflas Kanunun  194. Maddenin gayesine uygun olması nedeniyle acele işlerden sayılmasına ve ikinci alacaklılar toplantısı beklenmeksizin yargılamaya devam edilmesine kanaat getirmiştir. [9]

Belirtmek gerekir ki, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi ve Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin işçinin sosyal durumunu göz önünde bulundurarak işçinin iş hukukundan kaynaklanan davalarını acele iş sayması yerindedir. Ancak kanaatimizce söz konusu içtihat tüketici mağduriyetleri ve tüketicinin sosyal durumu da göz önünde bulundurularak tüketicilerin Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında olan alacaklarına ilişkin açılan davalarda da uygulanmalıdır.

Kaldı ki, tüketicinin sosyal durumu ve makul sürede yargılanma hakkı göz önünde bulundurulmasa dahi, yukarıda izah edildiği üzere, tüketici mahkemelerinde görülen davalar basit yargılama usulüyle görülen davalardan olduğundan işbu davaların acele hal olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

Her ne kadar İcra ve İflas Kanunu madde 194’te sayılan hallerden olmasa da doktrinde bir görüşe göre, müflis, bir hukuk davasında zorunlu dava arkadaşlarından olduğu takdirde, onun hakkındaki davayı ayırmak mümkün olmadığından ve bu tür bir hukuk davasının diğer arkadaşlar bakımından da durması haklı bir çözüm olamayacağından bu hukuk davasının da durmaması gerekir. [10] Kanaatimizce bu görüş de makul yargılanma hakkı kapsamında değerlendirildiğinde yerindedir.

Sonuç olarak, İcra ve İflas Kanunu madde 194’te müflisin iflası açıldıktan sonra taraf olduğu hukuk davalarının tatil edileceği düzenlenmiştir. Bu düzenlenen hallere şeref ve haysiyete tecavüzden, vücut üzerinde ika olunan zararlardan doğan tazminat davaları ile evlenme, ahvali şahsiye veya nafaka işlerine müteallik ihtilaflara, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takiplerle ilgili olarak açılmış olan hukuk davaları hâkimin takdirine bırakılmadan; acele haller ise hâkimin takdirine bırakılarak istisna olarak düzenlenmiştir.

Kanaatimizce makul sürede yargılanma hakkı gereğince ve somut uyuşmazlıkta tarafların sosyal durumu da göz önünde bulundurularak acele hallerin kapsamının daha geniş yorumlanması gerekmektedir.

Av. Sezer Emre


Kaynakça:

1. Prof. Dr. Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflas Hukuku, Legal Yayınevi, Eylül 2016

2. Prof. Dr. Baki Kuru İcra ve İflas Hukuku, Alfa Yayınları. 3. Baskı, 1993

3. Prof. Dr. Mehmet Kamil Yıldırım- Prof. Dr. Nevris Deren Yıldırım, İcra ve İflas Hukuku, Beta Yayınevi, 6. Baskı

4. Av. Talih Uyar, İcra ve İflas Kanunu Şerhi, Bilge Yayınevi, Ankara 2014

5. İflasın Dava ve Takiplere Etkisi, Musa İyiler, 2010 Kayseri, YL tezi

6. Mehmet Akif Tutumlu-Yargılamanın Durdurulması Kararlarının Niteliği, THD, Ocak 2018

7. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, E. 2010/1615 K. 2010/5771, T. 11.5.2010, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, E. 2010/2603 K. 2010/7405, T. 17.06.2010

8. Anayasa Mahkemesi, Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 40

9. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, E. 2017/26132, K. 2019/23422, T. 16.12.2019- Yargıtay 9. Hukuk Dairesi E. 2016/33751, K. 2020/17744, 8.12.2020

10. Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, Sema Taşpınar Ayvaz, İcra ve İflas Hukuku


Kaynak: Av. Sezer Emre İçerik, Özgun Law firmasının özel izni ile yayınlanmıştır. Yazıya ilişkin tüm hak ve sorumluluk yazara aittir.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


Önceki İçerikBinek araç gider kısıtlamasındaki indirim konusu yapılamayan %30’luk KDV gidere mi yoksa KKEG hesabına mı atılmalıdır?
Sonraki İçerikPersonele ödenen kaza tazminatı için gelir vergisi hesaplanmalı mıdır?

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz