Ana Sayfa YAZARLAR-YENİ Kişiliğin Korunması

Kişiliğin Korunması

945
0

Av. Semih Akın Çakır
s.cakir@ozgunlaw.com


1. Giriş

Özellikle 2. Dünya Savaşı’nda meydana gelen insan onur ve haysiyetine, vücut dokunulmazlığına karşı yapılan saldırıların çok ağır olması sebebiyle, savaş sonrası kişilik haklarına verilen önemin giderek artmasına neden olmuştur. Bu bağlamda 1948 tarihli İnsan Hakları Beyannamesi, 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmeleri, Çocuk Hakları Sözleşmesi gibi kişilik hakkını önemli derecede koruyan sözleşmeler ortaya çıkmıştır. Gelişen teknoloji ile kişiliğin her an kolay ve fark edilmesi güç şekilde saldırıya uğraması ihtimaline karşılık gerek devletlere karşı gerekse de kişilere karşı kişiliğin korunmasının önemi giderek artmaktadır.

Ülkemizde de kişilik haklarının çerçevesi Anayasa ile belirlenmiş, kişilik hakkının nasıl korunacağı hususu ise kanunlarda düzenlenmiştir. Kanunda kişilik hakkının tam olarak tanımı olmamakla birlikte Yargıtay kişilik hakkını şöyle tanımlamıştır:

“Kişilik hakkı kavramı; kişiyi var eden, kişiliğini serbestçe geliştirmesini sağlayan, diğer kişilerden farklılığını temin eden bütün değerler üzerindeki haktır. Yaşam, vücut bütünlüğü, özgürlükler, şeref ve haysiyet, özel yaşam, isim, resim gibi kişisel varlıklar üzerindeki haklar kişilik hakkını ifade eder.” (Yargıtay Kararı – HGK., E. 2017/2297 K. 2020/672 T. 23.9.2020)

Bu kapsamda kişilik hakkı genel itibariyle tanımlanmış ve tek bir kişilik hakkının olduğu belirtilmiştir. Özel olarak düzenlenmiş kişisel değerlerin varlığı birden çok kişilik hakkının bulunduğu anlamına gelmez. Özel olarak düzenlenmiş kişisel varlıklar bu genel kişilik haklarının çeşitli görünümlerinden ibarettir.

2. Kişilik Hakkının Niteliği

  • Kişilik hakkı mutlak bir haktır.
  • Kişilik hakkı inhisari bir haktır. Mutlak hakkın içeriği her türlü müdahaleden ayrık hakimiyet yetkisidir.
  • Kişilik hakkı kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardandır. Başkalarına devredilemeyeceği gibi bu haklardan feragat de mümkün değildir.
  • Kişilik hakkı savunma hakkı kapsamında değerlendirilir.
  • Kişilik hakları zamanaşımına uğramaz ve hak düşürücü süreye bağlı değildir. Ancak kişilik hakkına saldırıdan doğan alacak zamanaşımına tabi olur.

3. Kişiliği Koruma Yolları

Kişiliğin korunmasına ilişkin genel hükümler MK 23, 24, 25 ve BK 58’de düzenlenmiştir. Bu genel hükümler yanında bazı kişisel varlıkları koruyan özel hükümler de bulunmaktadır. (Örneğin MK 26, 121, 158, 174, BK 53, FSEK 14-19)

MK 23 ile kişinin hukuki işlemler sonucu uğramış olduğu saldırılara karşı korunması düzenlenmiştir. Buna göre hiç kimse hak ve fiil ehliyetinden vazgeçemez (MK 23/I) ve yine özgürlüklerinden de vazgeçemez ve bunların hukuka veya ahlaka aykırı olarak sınırlandırılmasına rıza gösteremez (MK 23/II). Bu bağlamda bir kimse, hiç hak sahibi olmayacağı, bir borç altına girmeyeceği ya da ölüme bağlı tasarruf yapmayacağı yönünde taahhütte bulunamaz. Bu durumda bu yönde verilen bir taahhüt BK 27 gereğince kesin hükümsüz olacaktır. Yine bir kimse bütünüyle veya kısmen fiil ehliyetinden yararlanmayacağına ilişkin taahhüdü BK 27 uyarınca kesin hükümsüzlük teşkil edecektir.

Özgürlükler yönünden ise hak ve fiil ehliyetine kıyasla farklı bir düzenleme getirilmiş olup, özgürlüklerin ancak hukuka ve ahlaka aykırı olmaması koşuluyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir. Başka bir deyişle bir kimsenin özgürlükleri hukuka ve ahlaka aykırı olarak sınırlandırılması kişiliğe saldırı niteliğinde olacaktır.

MK 24 ve 25. Maddede ise 3. Kişilerin haksız fiillerine karşı koruma düzenlenmiştir. MK 24/I uyarınca bir kimsenin hukuka aykırı olarak tecavüze uğraması durumunda ilgilinin hâkimden koruma isteyebileceğine ilişkin kural getirilmiş, 24/II de ise müdahalenin ne zaman hukuka aykırı sayılmayacağı belirtilmiştir. MK 25’te ise kişiliğe tecavüze karşı hangi davaların açılabileceği düzenlenmiştir.

3.1. Hukuka Aykırılığı Gideren Haller

MK 24/II’de sayılan, kişilik haklarına ya da kişisel varlıklara yapılan müdahalelerin hukuka aykırı olmaktan çıkaran haller i) kişinin rızası ii) daha üstün özel yarar iii) daha üstün kamu yararı iiii) kanunun verdiği etkinin kullanılması olarak belirtilmiştir.

3.1.1. Kişinin Rızası

Rıza hukuka aykırılığı gideren bir sebep olması dolayısıyla rızanın da hukuka ve ahlaka uygun şekilde verilmiş olması gerekir. Aksi halde BK 26 ve 27 gereğince geçersiz olup, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmaz.

3.1.2. Daha Üstün Özel Yarar

Daha üstün özel yarar kişilik hakkına müdahale edilen kişiye, faile yahut 3. Kişiye ilişkin olabilir. Örnek olarak, durum gereği rızası alınamayan kişiye hekim tarafından müdahale edilmesi zorunluluğu halinde hekimin yapmış olduğu müdahalede kişinin üstün yararı bulunmaktadır.

3.1.3. Üstün Kamu Yararı

Üstün kamusal yarar bir kimsenin kişiliğine yapılan saldırının hukuka aykırı olmasını engeller. Burada önemli nokta her somut olayda, menfaatler dengesinin incelenmesi gerektiğidir.

3.1.4. Kamunun Verdiği Yetki

Kamunun verdiği yetki, kamu görevlileri ve kurumlarının kamu hukukundan kaynaklanan yetkileri kullanmasıdır. Söz konusu kişi ve kurumlar kendilerine verilen yetkileri kullanırken bir kimsenin kişilik haklarına aykırı davranırlarsa sahip oldukları yetki hukuka aykırılığı ortadan kaldırır.

Burada önemli olan husus verilen yetkilerin anlaşılabilir ve kesin olarak düzenlenmiş olması ve kullanılan hak bu yetki kapsamında olmalıdır. Aksi halde kişilik haklarına tecavüz teşkil eden eylemler hukuka aykırı olur.

4. Kişiliğe Tecavüz Halinde Tanınan Davalar

Kişiliğe tecavüz halinde hangi davaların açılabileceği MK 25’te düzenlenmiştir. Bunlar: i) durdurma ii) önleme iii) hukuka aykırılığın tespiti iiii) maddi tazminat v) manevi tazminat vi) vekaletsiz iş görmeden doğan davalardır.

4.1. Durdurma davası

Bu dava tecavüzün başlamış ve devam ediyor olması halinde açılır. Amacı devam etmekte olan tecavüze son verilmesini temindir. Durdurma davasının açılabilmesi için sadece tecavüzün hukuka aykırı olması yeterlidir. Failin kusurunun bulunması ya da bir zararın doğmuş olması aranmaz. Dava, tecavüz durumu devam ettiği sürece zamanaşımına uğramaz. Durdurma davası, tecavüzün başlayıp, devam ettiği sürece açılabildiğine göre, tecavüzün sona ermesinden sonra, etkileri devam ediyor olsa bile, bu davanın açılması söz konusu olmaz.

4.2. Önleme Davası

MK 25’te öngörülen bir diğer dava önleme davasıdır. Kişiliğe tecavüzün henüz başlamadığı, fakat tecavüz tehlikesinin bulunduğu hallerde açılır. Buna göre, davanın amacı kişiliğe yapılacak olan tecavüzü henüz başlamadan tehlike halindeyken engellemektir.

Davanın açılabilmesi için kişiliğe herhangi bir tecavüz ihtimalinin bulunması yeterli değildir. Tecavüz tehlikesinin ciddi boyutta olması gerekir. Önleme davası tecavüz tehlikesi bulunduğu süre boyunca açılabilir.

Önleme davasının açılabilmesi için tecavüz tehlikesini yaratan kimsenin kusuru aranmadığı gibi muhtemel bir zarar tehlikesinin de bulunması gerekli değildir.

4.3. Hukuka Aykırılığın Tespiti Davası

Hukuka aykırılığın tespitine ilişkin olan bu dava, genel tespit davasının, kişiliğe tecavüz durumu için özel olarak düzenlenmiş halidir. Bu dava tecavüzün sona ermiş fakat etkilerinin devam ediyor olması halinde açılabilir.

Yukarıda bahsedilen durdurma ve önleme davası ile birlikte hukuka aykırılığın tespiti davalarında, kişilik hakkı saldırıya uğrayan kişi aynı zamanda hukuka aykırılığın 3 kişilere bildirilmesini veya yayımlanmasını mahkemeden isteyebilir. Kararın bildirimi veya yayımlanması ise hâkimin takdir yetkisine bırakılmıştır.

4.4. Vekaletsiz İş Görmeden Kaynaklanan Dava

Kişiliğine tecavüz edilen kimse, failin bu sebeple elde ettiği kazancı vekaletsiz iş görme kurallarına göre talep edebilir. Bu dava BK 530’daki gerçek olmayan vekaletsiz iş görmeden kaynaklanır. Burada elde edilmek istenen amaç, bir kimsenin, başka bir kişinin kişilik hakkına saldırıda bulunarak haksız kazanç sağlamasının önüne geçilmek istenmesidir.

4.5. Manevi Tazminat

Manevi tazminat isteme hakkı, kişinin kişiliğine karşı yapılan saldırı sonucu yaşadığı üzüntü, elem, keder ve ıstırabın başka bir yolla tatmin edilerek giderilmesi amacıyla tanınmıştır. Manevi tazminat MK 25 ve BK 58’de düzenlenmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu maddeler dışında başka maddelerde de özel olarak manevi tazminat talebinde bulunulabileceği düzenlenmiştir.

Manevi tazminatın şartı, manevi bir zararın meydana gelmiş olmasıdır. Bir diğer şartta saldırıda bulunan kişinin kusurlu olması gerekir. Kanunda düzenlenen kusursuz sorumluluk hallerinde de manevi tazminat talebinde bulunulabilir.

Manevi tazminat istemeye hak kazanan kişi, manevi tazminat olarak bir miktar para talep edebilecektir. Ancak hâkim takdir yetkisini kullanarak para yerine veya para ile birlikte başka bir tazminata da hükmedebilir.

Manevi tazminat hakkı karşı taraf tarafından kabul edilmedikçe 3. Kişilere devredilemez. Başka bir deyişle kişilik hakkına saldırıda bulunan kişinin manevi tazminatın devrine onay vermesi halinde manevi tazminat devredilebilir. [1]

4.6. Maddi Tazminat

Kişilik hakkına yapılan tecavüz dolayısıyla malvarlığına ilişkin zarara uğrayan kimse tecavüz edene karşı maddi tazminat davası açabilir. Maddi tazminat davasının açılabilmesi için kusur ve zararın varlığı şarttır. Kişilik hakkına tecavüz, kusursuz sorumluluktan kaynaklanıyorsa, o halde kusur şartı aranmaz. Maddi tazminat haksız fiilden kaynaklanıyorsa 1 yıllık, sözleşmeden kaynaklanıyorsa ve aksine bir hüküm bulunmadıkça 10 yıllık zamanaşımına tabidir.

5. Sonuç

Medeni Kanun md. 23, 24 ve 25’te kişilik haklarının kapsamı ve hangi yollarla korunacağı düzenlenmiştir. Bu durumda kişiler hiçbir şekilde hak ve fiil ehliyetlerinden vazgeçemezler, özgürlüklerini ahlaka ve hukuka aykırı şekilde kısıtlayamazlar. Hukuka uygunluk nedeni içermeyen kişilik hakkına tecavüzlerin ortaya çıkmasında ise, kişilik hakkı saldırıya uğrayan kişi tarafından durdurma davası, kişilik hakkına saldırı tehlikesinin olması durumunda önleme davası, saldırı sonucunda maddi ve manevi bir zararın ortaya çıkması durumunda da maddi manevi tazminat davaları açılabilecektir.

Av. Semih Akın Çakır

Kaynakça:

1. Dural, Mustafa/Öğüz, Tufan: Türk Özel Hukuku, Cilt II, Kişiler Hukuku, 15. Baskı, İstanbul 2014.

Oğuzman, M. Kemal/Seliçi, Özer/Oktay- Özdemir, Saibe: Kişiler Hukuku (Gerçek ve Tüzel Kişiler), 12. Baskı, İstanbul 2012.

Helvacı, Serap/ Erlüle, Fulya: Medeni Hukuk, 4. Baskı, İstanbul 2016.


Kaynak: Av. Semih Akın Çakır – İçerik, Özgun Law firmasının özel izni ile yayınlanmıştır. Yazıya ilişkin tüm hak ve sorumluluk yazara aittir.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


YAZARIN DİĞER YAZILARI

İş Yerinde Mobbing

Ticari Reklamlarda Doğruluk ve Dürüstlük İlkesi Üzerine İnceleme

Önceki İçerik40 Mesleğe Daha Mesleki Yeterlilik Belgesi Zorunluluğu Getirildi
Sonraki İçerikEvde kullanılan elektrikli cihazların onarım hizmetlerine istinaden düzenlenecek faturada KDV tevkifatı yapılmalı mıdır?

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz