Jül Sezar
Jül Sezar (Latince: GAIVS•IVLIVS•CAESAR, okunuşu: Gayus Yulius Kaysar; MÖ 12 Temmuz 100 – MÖ 15 Mart 44), Romalı askerîve politik lider. Aynı zamanda iyi bir hatip ve güçlü bir yazar olan Sezar, dünya tarihinin en etkili insanlarından birisi olarak kabul edilir. Eylemleriyle Roma Cumhuriyeti’nin Roma İmparatorluğu’na dönüşmesinde kritik bir rol oynamıştır.
Roma Senatosundaki optimates kliğine mensup muhalifleri Marcus Porcius Cato ve Marcus Calpurnius Bibulus’a karşı, populareskliğine mensup bir politikacı kimliğiyle, Marcus Licinius Crassus ve Gnaeus Pompeius Magnus’la birlikte gayri resmi olarak Roma politik yaşamına birkaç yıllığına yön verecek olan birinci üçlü yönetimi kurdu. Galya’yı fethederek Roma topraklarını Atlas Okyanusu’na kadar genişletti ve aynı zamanda MÖ 55 yılında Britanya’nın Romalılarca ilk işgalini gerçekleştirdi. Triumvirliğin yıkılmasıyla birlikte Pompey ve Senato ile arası açıldı. MÖ 49 yılında Lejyonlarının başında Rubicon nehrini geçmesiyle başlayan iç savaş sonucu Roma dünyasının tartışmasız hâkimi haline geldi.
Hükümetin kontrolünü ele almasının ardından, Roma toplumu ve yönetimini kapsayan geniş bir reform hamlesi başlattı. Hayat boyu diktatör (dictator perpetuus) ilan edildi ve Cumhuriyet bürokrasisini ağır biçimde merkezîleştirdi. Ancak Sezar’ın eski arkadaşlarından Marcus Junius Brutus’un önderliğindeki, Cumhuriyeti eski işleyişine kavuşturmayı hayal eden bir grup senatör tarafından MÖ 15 Mart 44 tarihinde öldürüldü. Suikastın ardından başlayan yeni bir iç savaş, vârisi Gaius Octavianus’un Roma dünyası üzerinde baskın bir otokratik güç haline gelmesine yol açtı. Sezar, suikastten iki yıl sonra, MÖ 42 yılında Senato tarafından resmen kutsanarak Roma tanrılarından biri ilan edildi.
Sezar’ın hayatı hakkındaki bilgilerin çoğu, askerî seferlerini anlattığı, kendisi tarafından yazılmış olan “Yorumlar” (Commentarii) adlı hatıralarından ve Cicero gibi politik rakiplerinin mektup ve söylevlerinden, Sallustius’un tarihsel yazılarından ve Catullus’un şiirleri gibi çağdaşı kaynaklardan elde edilmiştir. Hayatına dair pek çok ayrıntılı bilgi sonraki yüzyıllarda yaşamış olan Appian, Suetonius, Plutarch, Cassius Dio ve Strabo gibi tarihçiler tarafından aktarılmıştır.
Hayatı
Erken dönem hayatı
Sezar, soylarının tanrıça Venüs’ün sözde oğlu Troyalı prens Aeneas’ın oğlu Iulus’tan geldiğini iddia eden ve patrici sınıfından bir aile olan Julia gens’ine mensuptur.
“Sezar” cognomen’i, Yaşlı Plinius’a göre sezaryenle doğmuş bir atasından gelir (Latince “kesmek” anlamına gelen caedo, caedere, cecidi, caesum fiilinden türemiştir). Historia Augusta’nın bu konu hakkındaki diğer üç iddiası ise sırasıyla şöyledir: İlki Sezar’ın saçının çok sık olması (Latince caesaries); diğeri gözlerinin parlak gri olması (Latince oculis caesiis); ya da savaşta bir fil öldürmüş olması (mağribi dilinde caesai ) nedeniyle bu unvanı almıştır. Sezar’ın bastırdığı sikkeler üzerinde fil bulunması adı geçen son iddiayı destekler niteliktedir.
Antik şecerelerine rağmen Julii Caesare’ler politik olarak etkili bir aile değildi ve mensuplarından sadece üçü konsül seçilebilmişti. Sezar’ın aynı adı taşıyan babası Cumhuriyetin seçimle iş başına gelen üst düzey magistraları arasında ikinci sırada yer alan praetorluk makamına kadar yükselme başarısı göstermiş, belki de ünlü kayınbiraderi Gaius Marius sayesinde Asya eyaleti valiliği yapmıştır. Annesi Aurelia Cottabirkaç konsül çıkarmış etkili bir aileden geliyordu. Sezar’ın vasisi olarak iyi bir hatip ve dil bilimci olan Galya kökenli Marcus Antonius Gnipho’nun atandığı bilinir. Sezar’ın her ikisinin de adı Julia olan iki kız kardeşi vardı. Sezar’ın çocukluğu ile ilgili kayıtlar çok azdır. Suetonius ve Plutarch’ın biyografilerinde Sezar’ın hikâyesi birdenbire gençliğinden başlar ve her iki eserde de açılış paragrafları kayıptır.
Sezar’ın gelişim yıllarına tam bir kargaşa hâkimdi. Roma’nın müttefiklerine verilen Roma Yurttaşlığı hakkının geri alınmasının neden olduğu kargaşa, Roma ve İtalyan müttefikleri arasında Sosyal Savaş olarak adlandırılan bir savaşa neden olurken Pontuslu VI. Mithridates Roma’nın doğu eyaletlerini tehdit eder hale gelmişti. Roma siyaseti ana olarak iki hizip olarak bölünmüş, optimates adındaki birinci hizip Senato içerisinde aristokratik yönetimi savunurken, populares hizbi doğrudan seçimleri tercih etmekteydi. Sezar’ın amcası Marius, popularis hizbine mensupken rakibi Lucius Cornelius Sulla bir optimas idi. Hem Marius hem de Sulla Sosyal Savaş sırasında sivrilmişler, her ikisinin de Mithridates’e karşı yapılan seferi komuta etmek istemesine rağmen şans başlangıçta Sulla’ya gülmüştü. Ancak Sulla ordunun komutasını ele almak için şehir dışına çıktığında bir tribün tarafından geçirilen yasa ile komuta Marius’a tevdi edildi. Sulla’nın tepkisi ordusuyla Roma’ya dönmek ve komutanlığını ilan ederek Marius’u sürgüne göndermeyi denemek oldu ancak o sefere çıktığında Marius çoktan geçici bir ordunun başına geçmişti. Marius ve müttefiki Lucius Cornelius Cinna şehri ele geçirdi, Sulla “halk düşmanı” ilan edildi ve Marius’un birliklerinin Sulla’nın destekçilerinden intikamı kanlı oldu. Marius MÖ 86 yılının başlarında öldü ancak hizip etkin bir güç olarak kaldı.
MÖ 85 yılında, Sezar’ın babası bir sabah ayakkabılarını giyerken görünürde herhangi bir neden olmaksızın aniden ölünce henüz on altı yaşında olan Sezar ailenin başına geçti. Ertesi yıl Marius’un tasfiyesi sırasında ölen eski Jüpiter yüksek rahibi Merula’nın yerine yeni Flamen Dialis olarak atandı. Ardından bu göreve seçilen kişilerin patrici olması zorunluluğuna ilaveten bu kişinin bir patrici ile evli olması gerektiği şeklindeki geleneği, çocukluğundan beri nişanlı olduğu varsıl bir Equestrianaileden gelen Cossutia adındaki kızdan ayrılarak Cinna’nın kızı Cornelia ile evlenmek suretiyle yıktı.
Mithridates ile barış yapan Sulla artık geri dönerek Marius’un destekçilerine karşı iç savaşa devam edebilirdi. Tüm İtalya boyunca süren çarpışmaların ardından MÖ 82 Kasımında yapılan Colline Geçidi Savaşını kazanarak Roma’yı ele geçirdi ve kendisini diktatör olarak atadı; her ne kadar bu makama atanan kişi geleneksel olarak sadece altı ay görev yapabilse de Sulla için bir limit belirlenmemişti. Marius’un heykelleri yıkıldı ve mezarı açılarak cesedi Tiber nehri’ne atıldı. Diğer rakibi Cinna ise askerlerinin isyanı sonucu zaten öldürülmüştü. Sulla’nın yasaklamalarının ardından politik düşmanlarının yüzlercesi öldürüldü ya da sürgüne gönderildi. Sezar, Marius’un yeğeni ve Cinna’nın damadı olarak artık hedefteydi. Önce amcasının kalan mirasından, ardından karısının çeyizinden ve son olarak rahiplik görevinden mahrum bırakıldı ancak karısından boşanmayı reddedince saklanmak için kaçmak zorunda kaldı. Kendisine yönelen tehditlerden, aralarında Sulla’nın destekçilerinin ve Vesta bakirelerinin de bulunduğu aile üyelerinin arabuluculuğu sayesinde, Sulla’nın isteksizce de olsa geri adım atmasıyla kurtulabildi. Sulla’nın “Sezar’da çok sayıda Marius gördüğünü” söylediği iddia edilir.
Erken dönem kariyeri
Sezar Roma’ya dönmek yerine orduya katıldı ve Asya’da Marcus Minucius Thermus ve Kilikya’da Servilius Sauricus’un emrinde görev yaptı. Midilli kuşatmasında gösterdiği üstün hizmetlerinden dolayı Corona Civica ile ödüllendirildi. Kral IV. Nikomedes’in donanmasına eşlik ederek güvenliğini sağlamak için gittiği Bithynia’da Kralın sarayında uzun süre kalınca tüm hayatı boyunca peşini bırakmayacak olan Nikomedes’le bir ilişki yaşadığı söylentileri ortaya çıktı. Rahiplik görevinden alınması ironik biçimde ona askerî bir kariyer yapmanın yolunu açmıştı, çünkü geleneklere göre bir Flamen Dialis’in atlara dokunması, kendi yatağından başka bir yatakta üç günden fazla ya da Roma dışında bir günden fazla uyuması ya da bir orduya doğru bakması yasaktı.
İki yıl diktatör olarak görev yapan Sulla MÖ 80 yılında istifa etti ve yeniden konsülar bir hükümet kurup bir yıl konsül olarak görev yaptıktan sonra emekliye ayrıldı. Sezar sonradan Sulla’nın diktatörlük görevinden ayrılmasıyla alay edecek ve “Sulla politikanın abecesini bilmiyor” diyecekti. Sulla iki yıl sonra MÖ 78’de öldü ve cenazesi devlet töreniyle kaldırıldı. Sulla’nın öldüğünü duyan Sezar, kendisi için yeterince güvenli hale geldiğine inandığı Roma’ya geri döndü. Tüm mallarına el konulduğundan, Roma’nın dışında alt sınıftan insanların yaşadığı Subura’da mütevazı bir eve yerleşti. Sezar’ın geri dönüşü Marcus Aemilius Lepidus tarafından Sulla karşıtı bir darbe girişimi olarak değerlendirildi ancak Sezar Lepidus’un liderliğine güvenmediğinden bu plana katılmaktan kaçındı ve bunun yerine yeniden avukatlık yapmaya başladı. Olağanüstü hitabetine eşlik eden heyecanlı jestleri, ince sesi, irtikâp ve yolsuzluk’tan adı çıkmış eski valilerin ceza davalarındaki insafsızlığı sayesinde tanınan biri haline geldi. Retoriğini mükemmelleştirmek amacıyla MÖ 75 yılında Cicero’yu da eğitmiş olan Apollonius Molon’un yanına, Rodos’a gitti.
Sezar Ege Denizi’ni geçerken Kilikyalı korsanlar tarafından kaçırıldı ve Oniki Ada’lardan biri olan küçük Farmakos adasında tutsak edildi. Esareti boyunca gururlu bir tavır sergiledi. Korsanlar fidye olarak yirmi talent altın istemeye karar verince, Sezar elli talent altın istemeleri konusunda ısrar etti. Fidyenin ödenmesinden sonra serbest bırakılan Sezar bir donanma topladı ve korsanları kovalayarak yakaladıktan sonra Bergama’ya hapsetti. Asya eyaleti valisi korsanları idam etmeyi reddederek onları köle olarak satmayı tercih etti ancak Sezar kıyıya geri döndü ve tutsak olduğu zaman söz verdiği gibi korsanları çarmıha gerdirdi. Ardından Rodos’a doğru yelken açtı ancak bir süre sonra Pontus’tan gelen işgal tehdidine karşı koymak için orduya geri çağrıldı.
Roma’ya dönüşünde, Roma politik yaşamında cursus honorum’un ilk basamağı olan tribün görevine seçildi. Spartaküs’e karşı yapılan savaş (MÖ 73 – 71) bu dönemde yapılmıştır ancak Sezar’ın bu savaşta herhangi bir rol oynayıp oynamadığına dair kayıt yoktur. MÖ 69 yılında quaestor seçildi ve aynı yıl teyzesi ve Marius’un dul eşi Julia’nın cenaze töreninde bir konuşma yaptı. Kendi karısı Cornelia da aynı yıl ölecekti. Sezar cenazenin ardından Antistius Vetus’un emrinde quaestorluk görevini yerine getirmek üzere Hispania’ya gitti. Orada bulunduğu sırada Büyük İskender’in heykeliyle karşılaştığı ve şimdi İskender’in dünyayı ayakları altına aldığı yaşta olduğunu ve onunla karşılaştırıldığında çok az şey başardığı gerçeğini hoşnutsuzlukla fark ettiği söylenir. Görevinden erkenden ayrılma talebi kabul edilince Roma politik yaşamına geri döndü. Geri döndüğünde Sulla’nın torunu Pompeia ile evlendi. Ardından aedile seçilen Sezar, hâlâ yönetimde olan Sulla yanlısı rejimle çelişen bir hareket olarak Marius’ın zaferleri anısına yapılan zafer anıtlarını restore ettirdi. Ayrıca Sulla’nın yasaklarından fayda sağlayanlara karşı ceza davaları açtı ve meslektaşı Marcus Calpurnius Bibulus’u gölgede bırakacak biçimde ödünç para ile kamu işleri ve oyunları için büyük miktarlarda para harcadı. Ayrıca iki başarısız darbe girişimi ile de karşı karşıya kaldı.
Sezar’ın yükselişi
MÖ 63, Sezar için hareketli bir yıldı. Tribün Titus Labienus’u, 37 yıl önce politik bir cinayete kurban giden tribün Lucius Appuleius Saturninus’un ölümüyle ilgili senatör Gaius Rabirius’a dava açmaya ve bu davaya müdahil iki hâkimden birisi olarak kendisini atamaya ikna etti. Rabirius, Cicero ve Quintus Hortensius tarafından savunuldu ancak vatana ihanetten mahkûm olmaktan kurtulamadı. Temyiz etmek için halka gitmeye hazırlandığı sırada praetor Quintus Caecilius Metellus Celer, askerî bayrağı Janiculum tepesinden sökerek toplantının ertelenmesini sağladı. Labienus kovuşturmayı başka bir duruşmayla yeniden başlatabileceği halde bunu yapmadı ve Sezar’ın istediği şekilde davranarak davayı düşürdü. Labienus, gelecek on yıl boyunca Sezar’ın önemli bir müttefiki olacaktı.
Aynı yıl, Sulla tarafından atanan Pontifex Maximus Quintus Caecilius Metellus Pius’un ölmesi üzerine Sezar bu göreve talip oldu. Rakipleri optimates kliğinden eski konsüller Quintus Lutatius Catulus ve Publius Servilius Vatia Isauricus idi. Her iki taraf hakkında da rüşvetçilik suçlamaları ortaya atılmıştı. Sezar seçim sabahı annesine, geriye ya bir Pontifex Maximus ya da bir hiç olarak döneceğini, çünkü seçilememesi durumunda kampanyası için aldığı muazzam borç yüzünden sürgüne gönderilebileceğini söylemişti. Sonuçta Sezar rakiplerinin tüm tecrübe ve mevkilerine rağmen, diğer iki adayın oylarının bölünmesi sayesinde rahatça kazandı. Görevine, Via Sacra’da resmi bir ikametgâh tahsisi ile başladı.
Aynı yıl konsül olarak görev yapmakta olan Cicero, cumhuriyetin kontrolünü ele geçirmek için bir tertip hazırlayan Catilina’nın planlarını açığa çıkarınca Catulus ve diğerleri Sezar’ın da bu planın bir parçası olduğunu iddia ettiler. Ertesi yıl praetor seçilecek olan Sezar, tertibi düzenleyenlerle nasıl pazarlık yapılacağı hakkında Senato’da yapılan tartışmalara katıldı. Tartışma sırasında Sezar’a bir not ulaştırıldı. İleride onun en acımasız politik rakibi haline gelecek olan Marcus Porcius Cato, Sezar’ı tertipçilerle işbirliği yapmakla suçladı ve kendisine verilen mesajı yüksek sesle okumasını talep etti. Sezar notu ona gönderince, Cato için oldukça utanç verici bir durum olarak, bu mektubun Cato’nun üvey kız kardeşi Servilia tarafından Sezar’a yazılmış bir aşk mektubu olduğu ortaya çıktı. Sezar, tertibi düzenleyenlerin öldürülmesi yerine ömür boyu hapis cezasına çarptırılmasının daha iyi olacağı fikrini ikna edici biçimde savundu ancak Cato tarafından yapılan bir konuşma sonrası Senato fikrini değiştirdi ve darbeciler idam edildi. Ertesi yıl tertibi araştırmak üzere bir komisyon kuruldu ve Sezar bir kez daha komplo ile suçlandı. Cicero’nun ispat etmesi üzerine, plan hakkında bildiklerini kendi isteğiyle anlattı ve suçsuzluğu anlaşılınca onu suçlayan komisyon üyelerinden biri hapse atıldı.
MÖ 62 yılında praetor olarak görev yaparken tartışmalı kanun teklifleri konusunda tribün Metellus Celer’i desteklemiş ve ikilinin inatçı tutumları yüzünden Senato onları bir süreliğine görevden uzaklaştırmak zorunda kalmıştı. Sezar, görevlerini yerine getirmeye devam etmeyi denemiş ve sadece şiddet tehlikesi baş gösterdiğinde geri çekilmişti. Senato, Sezar’ı destekleyen sokak gösterileri artmaya başlayınca onu görevine iade etme konusunda ikna olmuştu.
Aynı yıl Bona Dea (“iyi tanrıçalar”) festivali Sezar’ın himayesinde ve onun evinde yapılmıştı. Erkeklerin festivale katılmasına izin verilmediği halde genç bir patrici olan Publius Clodius Pulcher kadın kılığında içeri girmeyi başarmış, Sezar’ın karısı Pompeia’yı açıkça ayartmaya çalışmış, yakayı ele verince de dinsel saygısızlıktan mahkûm edilmişti. Sezar, Roma’nın en güçlü patrici ailelerinden birisini gücendirmemek adına Clodius’un duruşmasında ona karşı tanıklık vermemiş ve Clodius rüşvet ve gözdağı sayesinde beraat etmişti. Bununla beraber Sezar, “karım hakkında hiçbir şüphe olmamalı” diyerek Pompeia’dan boşanmıştı.
Praetorluğunun bitmesinin ardından Sezar Hispania Ulterior eyaletine yönetici olarak atanmış olsa da hâlâ çok borçluydu ve ayrılmadan önce kendisine borç verenleri tatmin etmek durumundaydı. Bu sebeple Roma’nın en zengin adamlarından olan Marcus Licinius Crassus’a başvurdu. Crassus, Pompey’in menfaatlerine karşı olan muhalefetinde kendisine destek olması karşılığında Sezar’ın borçlarının bir kısmını ödedi ve geri kalanlarına da garantör oldu. Yine de praetorluğu sona erince dokunulmazlığı kalkacağı için alacaklıları tarafından dava edilebileceğini bilen Sezar, henüz görevi sona ermeden, eyaletine gitmek üzere Roma’dan ayrıldı. Hispania’da Callaici ve Lusitanilerin topraklarını fethetti ve birlikleri tarafından imparator olarak selamlandı. Borçlarla ilgili kanunu reforme etti ve valilik görevini yüksek bir itibarla tamamladı.
Sezar imparator olarak selamlandığı için bir Roma Zafer Alayı ile ödüllendirildi. Ancak Sezar’ın gözü cumhuriyetin en yüksek magistralığı olan Konsüllük görevindeydi. Ortada bir sorun vardı ve Sezar eğer zafer alayına katılırsa bir asker olarak kalmalı ve Roma şehir surlarının gerisinde beklemeliydi ancak konsüllük seçimlerine katılmak istiyorsa komutayı bırakmalı ve şehre sıradan bir yurttaş gibi girmeliydi. Aynı anda iki seçeneğin de gerçekleşmesi olanaksızdı. Senato’dan seçimlere in absentia (gıyabında) olarak katılmak için izin istedi ancak bu talep Cato tarafından bloke edildi. Zafer alayı ve Konsüllük arasında bir seçim yapmak durumunda kalan Sezar, Konsüllüğü seçti.
Birinci Konsüllük ve birinci triumvirlik
Konsüllük için yarışan üç aday vardı: Sezar, birkaç yıl önce Sezarla birlikte aedile olarak görev yapmış olan Marcus Calpurnius Bibulus ve Lucius Lucceius. Seçim kirli bir mücadeleye sahne oluyordu. Sezar, Cicero’nun desteğini istemiş ve zengin birisi olan Lucceius’la ittifak yapmıştı. Ancak mali durumu Bibulus karşısında yetersiz kalmış ve buna ilaveten rüşvet yemezliği ile ünlü Cato’nun bile Bibulus’tan rüşvet alarak onun tarafını tuttuğu söylentisi yayılmıştı. Sonuç olarak Sezar ve Bibulus, MÖ 59 yılı için konsül seçildiler.
Sezar, borcu yüzünden Crassus’a politik olarak bağımlı olduğu halde, Senato’da emekli askerleri için doğuda yerleşim yerleri ve tarım arazileri tahsis edilmesi mücadelesinde başarısız olan Pompey ile de iyi geçinmeye çalışmıştı. Pompey ve Crassus, birlikte konsüllük yaptıkları MÖ 70 yılından beri kavgalıydı ve Sezar birisiyle ittifak kurmanın diğerini kaybetmek anlamına geldiğini bildiğinden aralarını bulmaya çalışmıştı. Bu üçlünün, kamu işleri üzerinde kontrolü sağlayabilmek için hem paraları hem de politik nüfuzları vardı. Birinci Üçlü Yönetim olarak bilinen bu gayri resmî ittifak, Pompey’in Sezar’ın kızı Julia ile evlenmesiyle daha da sağlamlaştırıldı. Bu arada Sezar da ertesi yıl konsül seçilecek olan Lucius Calpurnius Piso Caesoninus’un kızı Calpurnia ile evlendi.
Sezar, Pompey ve Crassus tarafından da desteklen ve kamu arazilerinin fakirlere gerekirse güç kullanılarak dağıtılmasını içeren bir kanun teklifi sunarak ittifakı aleni hale getirdi. Pompey, şehri askerlerle doldurdu ve muhaliflerin gözünü korkutmayı başardı. Bibulus, kehanetlerin olumsuz olduğunu ilan ederek kanunu geçersiz kılmaya çalıştıysa da Sezar’ın silahlı destekçileri tarafından Forumdan uzaklaştırıldı. Lictorlarının taşıdığı fascesler kırılmış, konsüle eşlik eden tribünlerden ikisi yaralanmış ve Bibulus’un üzerine bir kova dolusu dışkı dökülmüş, hayatından endişe eden Bibulus, yılın geri kalanını evinde saklanarak geçirmişti. Sezar’ın kanun yapma yetkisini engellemeye yönelik bu girişim yetersiz kalmıştı. Romalı taşlama ustaları bu yılı “Jül ve Sezar’ın konsüllüğü” olarak adlandırmışlardır.
Sezar ve Bibulus ilk seçildiğinde Cumhuriyet aristokrasisi Sezar’ın gelecekteki muhtemel gücünü engellemeyi denemiş ve İtalya’nın ormanlarını ve otlaklarını ifraz etmişti. Piso ve Pompey’in yardımıyla Sezar bu durumu değiştirdi ve bunun yerine Cisalpina Galya ve İllirya’ya ilave olarak Gallia Narbonensis eyaletlerinin yönetimine atandı. Bu sayede dört lejyonun komutasını eline almış olmanın yanında beş yıl süreyle hakkında dava açılmasını engelleyen bir dokunulmazlığa da kavuşmuş oldu. Konsüllük görevi sona erince, görev yaptığı süre içindeki yolsuzluklar yüzünden hakkında dava açılma tehlikesi belirince henüz görev süresi bitmeden Roma’dan ayrılarak atandığı eyalete gitti.
Galya’nın fethi
Sezar hâlâ çok borçluydu ve bir eyalet yöneticisi olarak para edinmek için ya zorla vergi toplamak ya da askerî bir maceraya girişmekten başka çıkar yolu yoktu. Sezar’ın komutası altında, fethedilmemiş topraklara ve tekinsiz bir yer olarak bilinen özgür Galya’ya sınır komşusu olan eyaletleri İllirya ve Gallia Narbonensis’de konuşlanmış dört lejyon vardı. Roma’nın müttefiklerinden Aeduiler, Galyalı rakipleri tarafından Ariovistus liderliğindeki Cermen kökenli Suebilerin yardımıyla bozguna uğratılmış ve Helvetler Romalıların savaş amaçladıklarını düşünerek korktukları büyük çaplı bir göçe başlamışlardı. Yeni iki Lejyon toplayan Sezar önce Helvetileri hemen ardından da Ariovistus’u yendi ve ordusunu kış için Sequani topraklarında konuşlandırarak Gallia Narbonensis’in ötesindeki topraklara karşı ilgisinin geçici olmadığı sinyalini verdi.
Göreve gelişinin ikinci yılında sahip olduğu askerî gücü, Cisalpine Galya eyaletinden topladığı iki yeni Lejyonla iki katına çıkardı. Cisalpine Galya eyaleti sakinleri Roma yurttaşı olmadığı için bu eylemin yasallığı tartışmalıydı. Sezar’ın bir önceki yılki eylemlerine karşılık Kuzeydoğu Galya’nın Belgic kabileleri silahlanmaya başladılar. Sezar bu duruma sert bir hareketle cevap verdi ve birleşik Belgic (Belçika) ordusuna karşı başarısız bir muharebenin ardından kabileleri parça parça fethetti. Bu araba Crassus’un oğlu Publius komutasındaki bir Roma Lejyonu da Armorica yarımadasındaki yerel kabilelerin topraklarını fethetmeye başladı.
MÖ 56 yılı baharında Üçlü yönetim, Cisalpine Galya eyaletinin Luca (modern Lucca) kentinde bir araya geldi. Roma’ya tam bir karmaşa hâkimdi ve Clodius’un popülist kampanyası Crassus ve Pompey arasındaki ilişkinin altını oymaya başlamıştı. Toplantıda Üçlü yönetimyenilenirken Sezar’ın prokonsüllüğü beş yıllık bir süre için yeniden uzatıldı. Crassus ve Pompey’in yeniden konsül seçilmesi ve tıpkı Sezar gibi aynı süreler için Crassus’un Suriye ve Pompey’in Hispania prokonsülü olmaları kararlaştırıldı. Sezar’ın Venetileri deniz savaşında yenmesi ile Armorica’nın fethi tamamlanırken, genç Crassus da güneybatıda Aquitanilerin topraklarının fethini tamamlamıştı. MÖ 56 yılındaki seferin ardından sadece alçak kıyı bölgelerde yaşayan Morini ve Menapi kabilelerinin toprakları Roma’nın kontrolü dışında kalmıştı.
MÖ 55 yılında, Galya’ya karşı Cermen kabileleri Usipeteler ve Tencteriler tarafından gerçekleştirilen bir işgal girişimini defeden Sezar, hemen ertesinde Ren Nehri üzerine bir köprü yaptırdı ve geri dönüp köprüyü sökmeden Cermen topraklarında bir süre dolaşarak gövde gösterisi yaptı. Aynı yıl yaz mevsiminin sonlarında doğru Morini ve Menapilere boyun eğdirdi ve Britonların bir önceki yıl kendisine karşı savaşan Venetilere yardım ettiği gerekçesiyle Britanya’ya geçti. İstihbaratı zayıftı ve Kent kıyılarında bir kıyıbaşını ele geçirdiği halde bu durumu muhafaza etmenin güçlüklerinden dolayı kışı geçirmek üzere Galya’ya geri döndü. Ertesi yıl daha büyük bir güç ve daha iyi hazırlanarak geri dönen Sezar ülkenin içlerine kadar ilerledi ve Trinovanteli Mandubracius’u, rakibi Cassivellaunus ile anlaşma sağlayarak müttefik kral olarak tespit etti. Ancak Galya’da hasatın kötü gitmesi, Eburoneli Ambiorix’in liderliğini yaptığı ve Sezar’ı tüm kış ve takip eden yılın ortalarına kadar sürecek bir çatışmaya sürükleyen bir ayaklanmaya neden oldu. Ambiorix’in ortadan kaldırılmasıyla Sezar artık Galya’nın tamamen kontrol altına alındığına kanaat getirdi.
Sezar’ın Britanya’da seferde olduğu sırada Pompey’in karısı olan kızı Julia doğum yaparken öldü. Sezar, ittifak anlaşmasını yenilemek ve desteğini kaybetmemek için Pompey’e Gaius Marcellus’la evli olan yeğeni Octavia’yı teklif ettiyse de Pompey bu öneriyi reddetti. Crassus, MÖ 53 yılında, başarısız bir Part ülkesini işgal girişimi sırasında öldü. Roma, şiddetin sınırına gelmişti. Pompey tek başına konsül olarak atandı ve hemen ardından düzeni sağlamak için boş konsül koltuğuna oturması için davet ettiği, Sezar’ın politik rakiplerinden Quintus Metellus Scipio’nun kızı Cornelia ile evlendi. Triumvirlik sona ermişti.
MÖ 52 yılında Arverni kabilesinden Vercingetorix’in liderliğini yaptığı yeni bir isyan tüm Galya’ya yayıldı. Vercingetorix tüm Galya kabilelerini bir araya getirmeyi başarmış ve Sezar’ı Gergovia Savaşı da dahil birkaç çarpışmada yenerek askeri yeteneğini göstermişti ancak Sezar’ın Alesia Savaşı’ndaki özenle hazırlanmış kuşatma planı karşısında nihayet teslim olmak zorunda kalmıştı. Ertesi yıl boyunca süren dağınık isyanlara rağmen Galya tam olarak fethedildi.
Titus Labienus, Sezar’ın en yüksek rütbeli legatesi olarak Galya seferi sırasında propraetor unvanı aldı. Sezar’ın komutası altında görev yapan diğer dikkat çekici kişiler arasında akrabası olan Lucius Julius Caesar,Crassus’un oğulları Marcus ve Publius, Cicero’nun kardeşi Quintus,Decimus Brutus, ve Marcus Antonius bulunur.
Plutarch, ordunun tüm Galya Savaşları boyunca savaşmak zorunda kaldığı asker sayısının üç milyon civarında olduğunu, bunlardan bir milyonun öldürüldüğünü, geri kalanlardan bir milyonunun da köleleştirildiğini iddia eder. 300 kabileye boyun eğdirilmiş ve 800 kent yıkılmıştır. Avaricum (Bourges) kentinin nüfusunun neredeyse tamamı (toplam 40.000) kılıçtan geçirilmiştir. Jül Sezar, memleketlerinden ayrılan Helvetler kabilesine mensup insan sayısının 368.000 kişi olduğundan, bunlardan 92.000 kişinin silah taşıdığından ve sadece 110.000 kişinin geri dönebildiğinden bahseder. Ancak doğru sayıyı bilebilmenin zorluklarına ilave olarak Sezar’ın propaganda amaçlı verileri ve antik metinlerdeki abartılı rakamlar göz önüne alındığında düşmanın sahip olduğu savaşçı sayısının bu kadar yüksek olamayacağı aşikardır. Furger-Gunti, 60.000 askerden fazla bir mevcuda sahip ordunun planlanan taktik açısından kuşkulu olacağını bu sebeple Helvetilerin 40.000 savaşçıya karşın toplam 160.000 göçmenden oluşmuş olabileceğini iddia eder. Delbrück, sayıyı daha aşağıya çeker ve 100.000 göçmene karşın Romalıların sahip olduğu 30.000 kişilik asker gücünün neredeyse yarısı olan 16.000 savaşçı olduğunu iddia eder.
Askerî kariyeri
Sezar adı, sahip olduğu askeri yeteneklerden dolayı tarihçiler tarafından tarihin en önemli askerî taktisyen ve stratejistleri olarak kabul edilen Büyük İskender, Sun Tzu, Halid bin Velid, Hannibal, Cengiz Han ve Napolyon Bonapart’la birlikte anılmıştır. Sezar, gerek Galya savaşları sırasındaki Gergovia savaşında, gerekse iç savaş sırasındaki Dyrrhachium savaşında taktik açıdan göz alıcı zaferler kazanmıştır. Ancak, Sezar’ın taktik dehası kendini Galya Savaşları sırasındaki Alesia kuşatmasında, iç savaş sırasındaki Farsalus savaşında, Pompey’in sayıca fazla birliklerini geri püskürtmesiyle ve Pharnaces’in ordusunu Zela savaşında yok etmesiyle göstermiştir.
Sezar’ın hangi topraklarda ya da hangi hava koşullarında olursa olsun seferlerindeki başarısının sırrı, komuta ettiği Lejyonların sahip olduğu sıkı ama adil disiplindi. Sezar birinci sınıf piyade ve süvarilere sahip olmanın yanında müthiş Roma ağır silahlarına ve üstün mühendislik yetenekleriyle donatılmış bir orduya sahipti. Aynı zamanda manevra yapan birliklerin ulaştığı hız efsane haline gelmişti; Sezar’ın ordusu bazen bir günde o zaman için inanılmaz bir mesafe olan 40 mil (yaklaşık 64 km.) yol alabiliyordu. Sezar’a ait Galya Savaşı Üzerine Yorumlar adlı kitapta anlatılanlara göre, oldukça sarp ve yüksek bir plato üzerine kurulmuş olan bir Galya şehrinin kuşatması sırasında, Sezar’ın mühendisleri sert kayadan bir tünel açmış ve şehrin su çektiği kaynağa ulaşıp yönünü değiştirerek ordunun kullanımına tahsis etmişti. Su kaynağı kesilen şehir bir süre sonra teslim olmak zorunda kalmıştı.
İç savaş
MÖ 50 yılında Pompey’in önderliğindeki Senato, prokonsüllük görevinin sona erdiği gerekçesiyle Sezar’a Roma’ya geri dönmesi ve ordusunu terhis etmesi emrini verdi. Dahası, Senato Sezar’ın in absentia (gıyabında) ikinci kez konsül seçilmesini de yasakladı. Sezar, konsüllerin kullandığı dokunulmazlık hakkı ya da ordusunun gücü arkasında olmadan Roma’ya girmesi halinde kovuşturmaya uğrayacağını ve politik olarak dışlanacağını düşünüyordu. Pompey, Sezar’ı başkaldırı ve vatana ihanetle suçladı. Sezar’ın 10 Ocak MÖ 49’da generallerin ordularıyla geçmelerinin yasak olduğu Rubicon nehrini “Lejyon XIII Gemina” ile geçmesiyle Roma’da iç savaş başlamış oldu. Plutarch, Sezar’ın Rubicon’u geçtiğinde Atinalı bir oyun yazarı olan Menandros’a ait ἀνερρίφθω κύβος deyişini kullandığını söyler. Suetonius bu deyişin Latince karşılığını alea iacta est yani “ok yaydan çıktı” olarak verir.
Güneye kaçan Metellus Scipio ve Genç Cato’nun da aralarında bulunduğu Optimatlar, özellikle Kuzey İtalya’daki şehirlerin çoğunluğunun teslim olmasının ardından yeni toplanan birlikler sayesinde biraz nefes aldılar. Samarium’da giriştikleri bir lejyon toplama girişimi, lejyonun kayda değer bir çarpışmaya katılmadan teslim olmasıyla sonuçsuz kaldı. Sezar’ın sahip olduğu tek lejyon olan Onüçüncü Lejyon’dan çok daha fazla bir güce sahip olmasına rağmen Pompey’in savaşmaya pek niyeti yoktu. Sezar, Senato ve Lejyonlarını kıstırarak Pompey’i kaçmadan yakalama umuduyla onu Brindisium’a kadar kovaladı. Pompey onu atlattı ve Sezar’ın barikatları yıkmasından hemen önce limandan demir alarak kurtulmayı başardı.
Limanda bulunan tüm gemiler Pompey tarafından birliklerinin tahliyesi için kullanıldığından onu takip etmek mümkün değildi ve bunu üzerine Sezar yönünü Hispania’ya çevirdi. Roma’yı Marcus Aemilius Lepidus’un prefect’liğine ve İtalya’nın geri kalanını tribün Marcus Antonius’un kontrolüne bırakan Sezar, şaşırtıcı bir hızla 27 gün içinde Hispania’ya ulaştı ve kendisine katılan iki Galya Lejyonu ile Pompey’in vekillerini bozguna uğrattı. Hemen ardından Pompey’le hesaplaşmak üzere doğuya, Yunanistan’a doğru ilerledi. 10 Temmuz MÖ 48’de Dyrrhachium’da yapılan savaş sırasında tahkimat hattının yıkılması nedeniyle neredeyse felaketle sonuçlanabilecek bir bozgundan kıl payı kurtuldu. Sezar, kısa süre sonra yapılan Farsalus savaşıyla kendisinden çok daha güçlü (Sezar’ın piyadelerinin iki katı piyade ve kayda değer miktarda süvari fazlası) olan Pompey’i MÖ 48 yılında kesin olarak yenilgiye uğrattı.
Roma’da Sezar diktatör olarak atanırken Marcus Antonius da onun Magister Equitum’u olarak göreve başladı. Bu göreve atanmasından sadece 11 gün sonra diktatörlükten istifa eden Sezar, Publius Servilius Vatia ile ikinci kez Konsül seçildi.
Sezar, Pompey’i Kral XIII Ptolemaios’un hizmetinde çalışan eski bir Romalı subay tarafından öldürüleceği İskenderiye’ye kadar kovaladı. Ardından XIII. Ptolemaios ve onun kız kardeşi, karısı ve aynı zamanda vekil kraliçe olan Firavun Kleopatra VII arasındaki iç savaşa müdahil oldu. Bunun sebebi belki de Ptolemaios’un Pompey’in katlindeki rolüdür. Sezar Kleopatra’nın tarafını tuttu. Anlatılanlara göre XIII. Ptolemaios’un mabeyincisi Pothinus tarafından kendisine hediye olarak takdim edilen Pompey’in kesik başına ağlamıştı. Her halükârda, Ptolemaik güçler MÖ 47 yılında yapılan Nil Savaşı ile Sezar tarafından yenildiler ve hemen ardından Sezar’dan Caesarion adlı bir çocuğu olduğundan şüphelenilen Kleopatra, tahta çıkarıldı. Sezar ve Kleopatra İskenderiye iç savaşı sırasında elde ettikleri zaferi MÖ 47 yılı baharında Nil üzerinde düzenledikleri bir zafer alayı ile kutladılar. Kraliyet kayığına eşlik eden 400 gemi, Sezar’a Mısır Firavunlarının sahip olduğu ihtişamı yansıtmayı amaçlıyordu.
Sezar ve Kleopatra hiç evlenmediler zira Roma kanunlarına göre bunu yapmaları mümkün değildi. Evlilik kurumu sadece Roma yurttaşları arasında yapıldığında geçerli oluyordu ve Kleopatra Mısır kraliçesiydi. Sezar’ın evliliği 14 yıl önce bir çocuk sahibi olmadan sona erdiğinden Kleopatra ile olan ilişkisi Romalılar tarafından zina olarak değerlendirilmedi ve Sezar, Kleopatra ile olan ilişkisini sorunsuzca sürdürebildi. Kleopatra Roma’yı birkaç kez ziyaret etti ve bu ziyaretlerinde Sezar’ın Romanın hemen dışında, Tiber kıyısındaki villasında ikamet etti.
MÖ 47 yılının ilk aylarını Mısır’da geçiren Sezar, daha sonra Orta Doğu’ya yöneldi ve Pontus kralı II. Farnekes’i yok edeceği Zela Savaşı’nı kazandı. Ardından Pompey’in Afrika’da kalan senatoryal destekçileri ile hesaplaşmak üzere Afrika’ya geçti. Kısa süre sonra MÖ 46 yılında yapılan Thapsus Savaşında Metellus Scipio (bu savaşta öldü) ve Genç Cato’ya (intihar etti) karşı görkemli bir zafer kazandı. Bununla beraber, Pompey’in oğulları Gnaeus Pompeius ve Sextus Pompeius, Sezar’ın eski Legatesi ve Galya savaşlarının iki numaralı komutanı Titus Labienus ile birlikte Hispania’ya kaçtı. Sezar takibe devam etti ve geri kalan son muhalifleri de MÖ 45 yılı Mart ayında yapılan Munda Savaşı ile yok etti. Bu süre zarfında, Sezar MÖ 46 yılında Marcus Aemilius Lepidus’la üçüncü ve MÖ 45 yılında meslektaşı olmadan dördüncü defa Konsül seçildi.
İç savaşın ardından
Hispania’da seferde olduğu sırada, Senato Sezar’a in absentia (gıyabında) onur payeleri vermeye başladı. Sezar düşmanlarını yasaklamak yerine hepsini affettiği için kendisine karşı güçlü bir muhalefet yoktu. 21 Nisan tarihinde Munda’da elde ettiği zaferin onuruna büyük oyunlar ve kutlamalar düzenlendi.
MÖ 45 yılı Eylül ayında İtalya’ya geri dönen Sezar vasiyetini hazırladı ve yeğeni Gaius Octavius’u (Octavian) unvanı da dahil olmak üzere sahip olduğu her şeyin mirasçısı olarak tayin etti. Sezar ayrıca Octavian’ın kendisinden önce ölmesi durumunda ikinci varis olarak Marcus Junius Brutus’u belirledi.Bazı kaynaklarda Brutus’u evlatlık oğul ilan ettiği de söylenir.
Sezar devlet sübvansiyonlu hububatın satın alınmasını sıkı bir şekilde düzenledi ve alıcıların sayısını belirli bir rakamda sabitleyerek hepsini kayıt altına aldırdı. Fakirler için ayrılan tahıl paylarının satılmasını da yasakladı. MÖ 47-44 arasında emekli askerleri için arazi tahsisi ve Roma dünyası boyunca emekli asker kolonileri kurulmasıyla ilgili planlar hazırladı.
Sezar MÖ 63 yılında, görevleri arasında takvimi ayarlamak da bulunan Pontifex Maximus seçilmişti. Bu yetkiyle mevcut takvim sistemi üzerinde gerçekleştirdiği revizyon, yaptığı en etkili ve uzun soluklu reformlardan biri olarak tarihe geçti. Sezar MÖ 46 yılında her dört yılda bir artık yıl hesabına dayalı 365 günlük takvim sistemini geliştirdi (Jülyen takvimi olarak bilinen bu takvim Papa XIII. Gregory tarafından 1582 yılında revize edilerek günümüzde kullanılan Gregoryen takvimi oluşturulmuştur). Bu reformun bir sonucu olarak 455 gün uzunluğundaki standart bir Roma yılı mevsimlere bölünmüş oldu. Gregoryen takviminin 7. ayına Sezar’ın onuruna “July” (Latince Iulius’tan türetilmiştir) adı verilmiştir. Bu dönemde Sezar Forumu ve içinde bulunan Venüs Genetrix Tapınağı ile birlikte pek çok kamu binası inşa edildi.
Suikast girişimi
Antik biyografi yazarları Sezar ve Senato arasındaki gerilimi ve onun olası krallık iddiasını ayrıntılı biçimde tasvir ederler. Bu olaylar Sezar’ın Senatoda bulunan politik rakipleri tarafından suikast sonucu öldürülmesinin başlıca nedenidir.
Plutarch farklı bir anlatımla, Sezar’ın Senatoya adına tevcih edilen onurların olması gerekenden daha fazla olduğunu bildirdiğini ancak nankör birisi olarak görülmemek için bu pozisyonları kabul ettiğini aktarır. Kendisine Pater Patriae(“Vatanın Babası”) unvanı da verilmiştir. Üçüncü kez Diktatör seçilmiş ve hemen ardından aslında onu on yıllık bir süre için diktatör yapacak şekilde birbirini izleyen dokuz tek yıl için Diktatör olarak atanmıştır. İlave olarak üç yıllık bir süre için praefectus morum (ahlak prefect’i) seçilmiştir.
Sezar, Senato tarafından “ömürboyu diktatör” anlamına gelen Dictator Perpetuus olarak adlandırılmıştır. Cumhuriyet tarihinde İlk kez olmak üzere, ön yüzünde bu unvan ve Sezar’ın profilden figürü arka yüzde ise tanrıça Ceres ve Sezar’ın unvanı olan Augur Pontifex Maximus bulunan bir Roma denarius’u basılmıştır. Cumhuriyet döneminde konsüllerin ve diğer kamu memurlarının imajlarının sikkeler üzerine basılması alışılagelmiş bir durum olsa da Diktatör unvanın sikke üzerine ilk kez basılıyor olması oldukça anlamlıydı.
Cassius Dio, MÖ 44 yılında bir senatör heyetinin Sezar’a tevcih ettikleri yeni onursal payeleri bildirmek üzere onu ziyaret ettiğinden bahseder. Sezar heyeti ayakta karşılamak yerine Venüs Genetrix Tapınağında oturarak kabul etmeyi tercih etmişti. Dio’ya göre bu durum gücenmiş senatörlerin Sezar’a suikast düzenlemesinin başlıca nedeniydi. Yine Dio’nun yazdığına göre Sezar’ın yandaşları bu hareketin nedeni olarak Sezar’ın ağır bir ishal geçiriyor olmasını göstermiş ancak düşmanları onun hiç kimsenin yardımı olmadan eve gittiğini gördüklerini iddia etmişlerdir.
Suetonius, Sezar’ın ayağa kalkmamasının nedeni olarak Cornelius Balbus tarafından engellenmesini gösterir. Suetonius ayrıca yüce Sezar Roma’ya döndüğünde toplanan kalabalıkla ilgili bir hikâye anlatır; Kalabalıktan birisi Sezar’ın Rostra’da bulunan heykeline defne dalından bir çelenk koymuştu. Tribünler Gaius Epidius Marcellus ve Lucius Caesetius Flavius duruma müdahale etmiş ve bu çelengin Jüpiter ve hükümdarlığı sembolize etmesi nedeniyle kaldırılmasını emretmiş, bunu duyan Sezar da tribünleri sahip oldukları resmi güçten men etmişti. Suetonius’a göre Sezar bu noktanın bir adım ötesi olan krallık unvanından ilgisini kesememiştir. Suetonius ayrıca kalabalıktan birisinin Sezar’a Latince kral anlamına gelen “rex” şeklinde hitap ettiğinden bahseder. Sezar’ın bu sesleniş üzerine “Ben Sezar’ım, Kral değil”, şeklinde bir kelime oyunu ile cevap verdiği rivayet edilir. Ayrıca, Sezar Lupercalia festivali sırasında Rostra’da konuşma yaparken, onunla birlikte konsül seçilmiş olan Marcus Antonius defalarca başına bir çelenk takmaya çalışmıştır. Sezar bu çelengi Jüpiter Opitimus Maximus’a sunmak üzere bir kenera koymuştur.
Plutarch ve Suetonius’un bu olayları tasvir ediş şekilleri aşağı yukarı aynıdır ancak Dio, Sezar’ın heykeline çelenk ya da diadem takmak isyeyenlerin tribünler tarafından hapse atıldıklarını yazar. Ayrıca Sezar’a “rex” diye bağırılması olayının Alban Tepesinde gerçekleştiğini ve bağıran grubun yine tribünler tarafından hapse atıldığını yazar. Plebler, bağıran kişinin fikirlerini özgürce söyleyememesini protesto etmişlerdir. Sezar, Tribünleri Senatonun huzuruna çıkarmış, olayları senatörlerin oyların sunmuş ve hemen ardından da onları görevden alarak isimlerini kayıtlardan çıkarttırmıştır.
Suetonius ilave olarak Lucius Cotta’nın, Part ülkesini ancak bir kralın fethedebileceği kehanetine dayanarak, Senato’ya Sezar’ın kral olarak kabul edilmesini içeren bir öneri sunduğunu aktarır. Sezar gerçekten de Part Ülkesini fethetmeye niyetlenecek ve bu durum ikinci üçlü yönetim sırasında Marcus Antonius’un hayli başını ağrıtacaktı.
Brutus, arkadaşı ve karısının kardeşi Cassius ve diğer adamlarla birlikte kendilerine Liberatores adını vererek suikast planını hazırlamaya başladılar. Şamlı Nikolaos tarafından kağıda dökülerek günümüze ulaşması sağlanan pek çok plan üzerinde tartışmalar yapıldı:
“ | Suikastçiler asla açık açık bir araya gelmediler ancak küçük gruplar halinde bir birlerinin evinde toplandılar. Suikastin yeri ve zamanı hakkında beklenebileceği gibi çok sayıda tartışma yapıldı ve öneriler gündeme geldi. Bazıları bu denemenin Sezar’ın yürüyüş yapmaktan en çok keyif aldığı Via Sacra’da, tek başına yürürken yapılmasını önerdiler. Bir diğer fikir ise suikastin, Sezar’ın, yeni seçilen magistraları atamak için Campus Martius’da bulunan bir köprüden geçişi sırasında yapılmasıydı; Bir kura çekilecek ve kurada çıkan Sezar’ı köprüden aşağı iterken diğerleri koşup onu öldürecekti. Üçüncü bir plan ise Gladyatör oyunlarının gelmesini beklemekti. Suikast teşebbüsü için kullanılacak silahların ortaya çıkması durumunda bile, bu oyunların doğası gereği dikkat çekmeyeceği öngörüsü bu fikrin avantajlı yanıydı. Ancak çoğunluğun fikri Sezar’ın, sadece senatörlerin girmesine izin verilen ve senatörlerin giydiği togaların suikastte kullanılacak Hançerlerisaklamak için gayet uygun oluşu nedeniyle, Senato binasında öldürülmesi yönündeydi. Günün kazananı bu plan oldu. | „ |
Sezar’ın öldürülmesinden iki gün önce Cassius suikastçilerle bir toplantı yaptı ve eğer birileri planlarını öğrenirse hançerlerini kendilerine saplamalarını söyledi.
Suikast
MÖ 15 Mart 44 tarihinde bir grup senatör, Senatoya gücüne geri vermesini rica eden bir dilekçe taslağını okuması için Sezar’ı foruma çağırdı. Ancak dilekçe bir kandırmacaydı. Suikast planını dehşet içindeki bir Liberator, Servilius Casca’dan bir gece önce kısmen öğrenen ve işlerin kötüleşmesinden korkan Marcus Antonius, Sezar’ı merdivenlerde engellemek için foruma gitti. Ancak Sezar’ın yolu Campus Martius’da bulunan Pompey Tiyatrosundan geçerken bir grup senatör tarafından kesildi ve Sezar doğu portikosuna bitişik bir odaya doğru yönlendirildi.
Sezar sahte dilekçeyi okumaya başladığı sırada dilekçeyi kendisine sunmuş olan Tillius Cimber, Sezar’ın togasınıaşağı indirdi. Sezar, Cimber’e “Ama bu bir vahşet!” (“Ista quidem vis est!“) diye bağırdığı sırada, Casca hançerini çekti ve diktatörün boğazını bir yandan diğer yana kesti. Sezar hemen etrafından döndü ve Casca’nın kolunu yakalayarak “Casca, seni hain, ne yapıyorsun?” dedi[64] Korkudan donakalmış olan Casca, Yunanca “Kardeşlerim, yardım edin” diye bağırdı (“ἀδελφέ, βοήθει!“, “adelphe, boethei!“). Tam bu sırada aralarında Brutus’un da bulunduğu grubun geri kalanı da Sezar’ı bıçaklamaya koyuldular. Sezar kaçmaya çalıştı ancak gözleri kandan göremez olduğundan ayağı takıldı ve yere düştü; adamlar, Sezar portikonun alt merdivenlerinde savunmasız bir şekilde kalana kadar hançerlerini saplamaya devam ettiler. Eutropius’a göre bu suikaste müdahil olan kişi sayısı altmışdan fazlaydı. Sezar 23 defa hançerlenmiştir. Suetonius’a göre bir doktor, aldığı yaralardan sadece ikincisinin yani boynuna aldığı yaranın ölümcül bir yara olduğunu ispatlamıştı.
Diktatörün son sözlerinin ne olduğu kesin olarak bilinmemektedir ve bu konu tarih boyunca bilim adamları ve tarihçiler arasında bir tartışma konusu ola gelmiştir. Genellikle en bilinen versiyonu Latince bir deyiş olan Et tu, Brute? ( “Sen de mi, Brutus?”) şeklindedir ve Shakespeare’in Julius Caesaradlı oyunundan alınmıştır. Aslında tam olarak makaronik bir satırın ilk parçası olarak: “Et tu, Brute? öyleyse yıkıl (öl) Sezar.” şeklindedir. Shakespeare’in versiyonunu Romalı tarihçi Suetonius’un Sezar’ın son sözlerinin Yunanca bir deyim olan “καὶ σύ, τέκνον;” (“Kai su, teknon? olarak okunur”: Türkçesi “Sen de mi çocuğum?” şeklindedir) olduğunu iddia eden versiyonu takip eder. Diğer taraftan Plutarch Sezar’ın hiçbir şey söylemediğini ve suikastçilerin arasında Brutus’u gördüğünde togasını başının üstüne çektiğini aktarır.
Plutarch, suikastten sonra Brutus’un bir şeyler söylemek için yoldaşı senatörlerin önüne geçmek istediğini ancak onların binadan kaçmayı tercih ettiklerini iddia eder. Brutus ve beraberindekiler bağırarak Capitol Tepesine doğru yürüdüler ve sevgili şehirlerine şöyle seslendiler: “Roma Halkı, bir kez daha özgürüz!”. Olacakların farkına çoktan varan Roma yurttaşları kendilerini evlerine kilitlediğinden bu sevinç çığlıkları sessizlikle karşılandı.
Sezar’ın üzerinde 23 adet yara izi olan balmumundan bir heykeli foruma dikildi. Toplanan kalabalıktan birinin başlattığı yangın, forumun ve komşu binaların ciddi biçimde zarar görmesine yol açtı. Takip eden kaos sırasında Marcus Antonius, Octavian ve diğerleri beş seri iç savaşta karşı karşıya geldi ve tüm bunlar Roma İmparatorluğu’nun doğumuyla sonuçlandı.
Suikastin sonuçları
Sezar’ın öldürülmesi, suikastçilerin öngöremediği şekilde Roma Cumhuriyeti’nin sonunu hızlandırdı. Sezar’ın oldukça popüler birisi olduğu Roma’nın orta ve alt sınıfları, küçük bir kibirli entelektüel grubunun savunucularını ve hamilerini öldürmesinden dolayı oldukça öfkeliydi. Antonius, her ne kadar olaydan 1600 yıl sonra Shakespeare’in kaleme aldığı gibi (“Dostlarım, Romalılar, yurttaşlarım, beni dinleyin …”) bir konuşma yapmamış da olsa, Sezar’ın ölümünün ardından ortaya çıkan bir kamuoyu tepkisi olarak avam tabakasına hitap eden dramatikbir methiye sunmuştur. Sezar’dan farklı bir eğilime sahip olan Antonius, üzgün Romalı ayaktakımını belki de Roma’nın kontrolünü tek başına ele geçirmek niyetiyle Optimates mensuplarının üzerine saldı. Ancak Sezar, tek mirasçısı olarak yeğeni Octavian’ı işaret etmiş ve onu Roma’nın en zengin yurttaşlarından biri yapmanın yanında oldukça güçlü bir Sezar unvanını da ona miras bırakmıştı. Gaius Octavian, aynı zamanda Büyük Sezar’ın evlatlık oğlu olması nedeniyle Roma halkının çoğunluğunun da sadakatine sahipti. Sezar öldüğü sırada henüz 19 yaşında olan Octavian, Antonius’un Decimus Brutus ile iç savaşın ilk raundu için anlaşması üzerine pozisyonunu gözden geçirdi. Marcus Antonius daha sonra Sezar’ın sevgilisi Kleopatra ile evlendi.
Yunanistan’da bir ordu toplamaya başlayan Brutus ve Cassius ile savaşabilmek için Antonius’un, hem Sezar’ın savaş için ayırdığı yedek akçelerine hem de bu ikisine karşı girişeceği bir eylemin Sezar adına olduğuna dair iddiasının meşruluğunun desteklenmesine ihtiyacı vardı. Bunun için Octavian, Antonius ve Sezar’ın sadık süvari komutanı Lepidus arasında ikinci ve son Triumvirlik oluşturuldu. İkinci Üçlü Yönetim ilk iş olarak Sezar’a Divus Iulius unvanını verdi. Sezar’ın merhametinin onun ölümüne yol açtığı iddiasıyla Sulla devrinden beri kullanılmayan “yasaklamalar” devreye sokuldu. Bu yasaklar daha çok Brutus ve Cassius’a karşı girişilen iç savaşın finansmanını sağlamak için kullanıldı ve bu ikisi nihayet Antonius ve Octavius tarafından Philippi’de yenildiler. İç savaşın üçüncü aşamasında, Octavian’ın karşısında artık Antonius ve Kleopatra vardı. İç savaş, Antonius ve Kleopatra’nın Actium Savaşı’nda Octavian tarafından bozguna uğratılması ile sona erdi ve böylece Octavian, Caesar Augustus adıyla ilk Roma İmparatoru oldu. Sezar aslında Part Ülkesini, İskit Ülkesini, Kafkasya’yı ele geçirmeyi ve Germania üzerinden Doğu Avrupa’ya gitmeyi planlıyordu. Bu planlarına, uğradığı suikast engel olmuştur.
Sağlığı
Plutarch kaynaklı bilgilere göre, Sezar’ın zaman zaman epilepsi nöbetleri geçirdiği düşünülmüştür. Çağdaş yazarlar bu iddia karşısında “keskin bir biçimde bölünmüşlerdir” ve özellikle MÖ 80 yılındaki Sulla dönemi yasaklamaları sırasında sıtmadan rahatsız olduğu yolundaki iddialar daha çok taraftar bulmuştur.
Gençliğinde Absans nöbeti geçirmiş olması da bir diğer olasılıktır. Aile tarihine bakıldığında ataları ve soyundan gelenler arasında da aynı hastalık gözlenir. Sezar’ın sara nöbetlerinden ilk bahseden kişi onun ölümünden sonra doğmuş bir biyografi yazarı olan Suetonius’tur. Ancak epilepsi hastası olduğu tezi bazı tarihçiler tarafından reddedilmiş ve Sezar’ın zaman zaman sara ile aynı nöbet belirtilerini veren hipoglisemi’den muzdarip olduğu iddia edilmiştir.
Yazınla ilgili çalışmaları
Sezar, yaşadığı dönemde Roma’nın en ünlü hatiplerinden ve düzyazı yazarlarından biri olarak kabul edilirdi ve retoriği ve tarzı ünlü hatip Cicero tarafından övgüye değer bulunmuştu. En ünlü eserleri arasında halası Julia’nın cenaze konuşması ve Anticato adında, Cato’un şöhretini karalamak ve Cicero’nun Cato abidesine cevap vermek için yazılmış, bir belge sayılabilir. Maalesef eserlerinin ve konuşmalarının çoğu günümüze ulaşmamıştır.
Hatıratları
- Commentarii de Bello Gallico (Galya Savaşı Üstüne Yorumlar), prokonsül olarak görev yaptığı sırada giriştiği Galya ve Britanya seferleri hakkında, (Türkçe Çev:Hamit Dereli) (1955) Gallia Savaşı, İstanbul:Maarif Basımevi Dünya Edebiyatından Tercümeler
- Commentarii de Bello Civili (İç Savaş Üstüne Yorumlar), Pompey’in Mısır’da ölmesine kadar İç savaş’ta meydana gelen olay hakkında.
Tarihsel olarak Sezar’a atfedilen ancak yazarı konusunda tartışmalar bulunan eserler:
- De Bello Alexandrino (İskenderiye Savaşı Üstüne), İskenderiye seferi hakkında;
- De Bello Africo (Afrika Savaşı Üstüne), Kuzey Afrika seferi hakkında; ve
- De Bello Hispaniensi (Hispanya Savaşı Üstüne), İber Yarımadası seferleri hakkında.
Adı
Sezar’ın yaşadığı dönemde kullanılan Latin alfabesiyle (yani “J” ya da “U” harflerinin küçük harfleri olmaksızın) Sezar’ın adı tam olarak tercüme edildiğinde “GAIVS IVLIVS CAESAR” olarak yazılırdı. Eski Roma telefuzunda C harfi G yerine kullanıldığıdan ismin “CAIVS” formuna antik dönemde “GAIVS” kullanımından daha sık rastlanırdı ve sık sık “C. IVLIVS CAESAR” olarak kısaltılırdı.. (“Æ” olarak bilinen birleşik harf Latince yazıtlar da yer kazanmak için kullanılırdı ve “ae” harflerinden başka bir şey değildi.) Klasik Latincede “gaːius ˈjuːlius ˈkaisar” olarak telaffuz edilirdi. Roma Cumhuriyetinin son dönmelerinde Roma yazmalarının çoğu en eğitimli Romalıların dili olan Yunanca olarak yazılıyordu. Romalı genç ve zengin erkek çocuklar genellikler Yunan köleler tarafından eğitiliyordu ve zaman zaman tıpkı Sezar’ın baş suikastçisi Brutus gibi daha iyi eğitim almaları için Atinaya gönderiliyorlardı. Sezar dönemi Yunanistanında, Sezar’ın aile adı döneminin telaffuzunu yansıtacak biçimde Καίσαρ (Kaisar) olarak yazılıyordu. Böylece, Almanca Kayser telaffuzuna oldukça benzer bir telaffuza sahipti. Bu Almanca isim, tıpkı modern İngilizcedeki telaffuzunun ve Rusça Çar unvanın da türetildiği kelime olan Orta Çağ Dini Latincesindeki”tʃeːsar” isminden türetilmiştir.
Sezar adı aynı zamanda Norveç Mitolojisinde geçen efsanevi kral Kjárr’a da isim babalığı yapmıştır.
Ailesi
Ebeveynleri
- Babası Gaius Julius Caesar
- Annesi Aurelia
Kız kardeşleri
- Julia (yaşlı)
- Julia (genç)
Eşleri
- İlk evliliği, Cornelia Cinnilla, MÖ 83 yılından doğum sırasında öldüğü MÖ 69 ya da 68 yılına kadar.
- İkinci evliliği, Pompeia, MÖ 67 yılından boşandığı MÖ 61 yılına kadar.
- Üçüncü evliliği, Calpurnia Pisonis, MÖ 59 yılından Sezar’ın öldüğü MÖ 44 yılına kadar.
Çocukları
- Julia (Jül Sezar’ın kızı), Cornelia Cinnilla’dan MÖ 83 ya da 82 yılında doğdu.
- Caesarion, MÖ 47 yılında Kleopatra VII’dan doğan oğlu. Ptolemy Caesar adıyla Firavun olan çocuk, 17 yaşında Sezar’ın evlatlık varisi Octavian tarafından öldürtüldü.
- Evlatlık: oğlu, Gaius Julius Caesar Octavianus (kan bağıyla büyük yeğeni).
Torunu
- Julia ve Pompey’in doğumdan birkaç gün sonra ölen isimsiz çocuğu.
Sevgilileri
- Kleopatra VII
- Servilia Caepionis, Brutus’un annesi
- Eunoë,Moritanya Kraliçesi ve Bogudes’in karısı
Önemli akrabaları
- Gaius Marius (Teyzesi Julia ile evliydi)
- Marcus Antonius(Sezar’ın yeğeni Octavia ile kısa bir politik evlilik)
- Lucius Julius Caesar
- Julius Sabin
Politik rakipleri ve eşcinsel eylemleri ile ilgili söylentiler
Roma toplumuna göre cinsel ilişki sırasında cinsiyeti ne olursa olsun pasif rolde olmak, boyun eğme ya da bayağılık işareti olarak görülürdü. Gerçekten de, Suetonius Sezar’ın askerlerinin Galya Zaferi için düzenlenen zafer alayı sırasında “Sezar Galya’yı fethetmiş olabilir ama Nikomedes de Sezar’ı fethetmişti” diye şarkı söylediğini aktarır. Cicero, Bibulus, Gaius Memmius ve diğerlerine göre (çoğunluklar Sezar’ın düşmanları) Sezar, Bithynia kralı IV. Nicomedes ile bir ilişki yaşamıştı. Sezar’dan Bithynia kraliçesi olarak bahseden bu hikâye, bazı Romalı politikacılar tarafından onu aşağılamak ve küçük düşürmek için zaman zaman dile getirilmişti. Bu söylentinin yayılmasının nedenlerinden birinin de “kişilik katli” olması muhtemeldir. Cassius Dio’ya göre Sezar bu suçlamaların doğru olmadığını yemin ederek reddetmiştir. Romanın bu döneminde politik rakiplerini aşağılamak ve gözden düşürmek için bu tür iftiralar atmak sık rastlanılan bir durumdu. Rakipler tarafından kullanılan en gözde taktiklerden biri de politik rakibini, köklerini Yunan ve Doğu kültüründen alan ve Roma’nın muhafazakâr yaşam tarzıyla karşılaştırıldığında eşcinselliğe ve müsrif bir hayat tarzına daha hoşgörülü yaklaşan Helenistik yaşam biçine sahip olmakla suçlamaktı.
Catullus, Sezar ve mimarı Mamurra’nın sevgili olduklarını iddia eden iki şiir yazmışsa da, sonradan bu iddia için özür dilemiştir.
Marcus Antonius, Octavian’ın Sezar tarafından evlat edinilmesinin altında yatan nedenin, onun Sezar’a sunduğu cinsel hizmetlerle ilişkili olduğunu ima etmiştir. Suetonius, Antonius’un bu iddiasını politik bir iftira olarak tanımlamıştır. Genç Octavian, Sezar’ın ölümünden sonra Roma’nın ilk imparatoru olmuştur.
Onur payeleri
Jül Sezar ölümünden sonra tanrılaştırılmış ve kendisine Divus (“tanrı”) unvanı verilmiştir.
Hayatta iken aralarında Pater Patriae, Pontifex Maximus ve Diktatör unvanın da olduğu pek çok onur payesi almıştır. Senato tarafından kendisine verilen bu payelerin, ölümlü bir insana bu kadar onur payesi vermenin yersiz olduğunu düşünen çağdaşları tarafından kendisine düzenlenen suikastin başlıca nedeni olduğu zikredilir.
Henüz genç bir adamken Küçük Asya savaşlarında göstermiş olduğu kahramanlıklardan dolayı kendisine Corona Civica verilmişti.
Sezar’ın cognomen’i zaman içerisinde bir unvan haline gelmiş ve bu unvan değişerek Almanca Kaiser ve Slavik dillerde Çar unvanın çıkış noktası olmuştur. Çar unvanı taşıyan son kişi Sezar’ın ölümünden iki bin yıl sonra bile onun adını taşıyan bir devlet başkanı olarak 1946 yılına kadar tahtta kalmış olan Bulgaristan kralı II. Simeon’dur. Bu unvan, ünlü bir deyiş olan “Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını da Tanrı’ya verin” örneğinde görülebileceği gibi Kitab-ı Mukaddeste de kendine yer bulmuştur.
Kaynak: Vikipedi
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.