Faturaya Süresi İçerisinde İtiraz Edilmemesi Vade Farkının Kabul Edildiği Anlamına Gelmemektedir!
Ticari hayat içinde en yaygın kullanılan belgelerden biri olan fatura Vergi Usul Kanunu kapsamında ayrıntılı biçimde düzenlenmiş bulunmaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında faturanın düzenlenmesi, alınması, verilmesi konularında düzenlemeler bulunmamaktadır. Buna karşılık Vergi Usul Kanunu hükümlerinde faturanın şekli, nizamı ve fatura kullanma mecburiyeti, fatura yerine geçen belgeler ve fatura ile ilgili suç ve cezalar ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Bu nedenle TTK’daki fatura ile ilgili hükümleri VUK’taki fatura ile ilgili hükümlerle birlikte değerlendirmek gerekmektedir.
Fatura, bir taraftan fatura verenin vergiye esas olacak gelirini ispatlar, yani tutmak zorunda olduğu defterlerin dayanağını oluştururken diğer taraftan da fatura, faturayı alanın da giderinin oluştuğunu ispatlayan bir belgedir.
VUK madde 229 kapsamında fatura; “Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır.” Şeklinde tanımlanmıştır.
Buna karşın TTK kapsamında yukarıda belirtildiği şekilde faturanın şekli ve kapsamı hususunda özel bir hüküm bulunmamaktadır. Sadece TTK madde 21 kapsamında faturanın içeriğinden söz edilmiş, doktrinsel görüşlerle de boşluğun doldurulacağı düşünülmüştür.
Nitekim söz konusu madde kapsamında faturanın içeriğinde bulunması gereken asgari unsurlar;
a. Faturayı düzenleyen tacirin ticaret ünvanı ve imzası,
b. Faturayı alan tacirin ticaret ünvanı,
c. Tanzim tarihi,
d. Satılan veya üretilen malın veya yapılan işin yahut saülanan menfaatin nevi, miktarı, fiyatı ve tutarı
e. Talep halinde bedelin ödendiği kaydı.
Vade farkı kaydının ise faturada bulunması gereken olağan unsurlardan olup olmaması gerektiği noktasında doktrin ve yargı kararlarında tam olarak bir görüş birliği sağlanamamış, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile uygulamada kesinliğe kavuşturulmuş olsa da doktrinde hala tartışmalıdır.
Faturadaki vade farkının niteliği makalemizin devamında detaylıca ele alınacak olup bu hususun açıklanmasından önce faturanın hukuki niteliğine değinmek isteriz.
Doktrinde çoğunluk görüş, anılan hüküm uyarınca faturaya ilişkin aksi ispat edilebilen bir karine olarak kabul etmektedir.
Faturayı gönderen taraf ve faturayı alan taraf olarak, yalnızca ilgililer arasında geçerli delil niteliğinde olduğu ve üçüncü şahıslar bakımından delil kuvvetinde bulunmadığı kabul edilmektedir.
6102 TTK madde 21 kapsamında belirtilen faturaya ilişkin olarak kanun koyucu tarafından faturaya, tebliğ tarihinden itibaren 8 gün içerisinde itiraz edilebileceği belirtilmiştir. 21. Maddenin 2. Fıkrası aynen;
“Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.”
Faturaya itirazın geçerli olabilmesi için öncelikle taraflar arasında geçerli bir borç ilişkisinin varlığı, akabinde de itirazın 8 günlük itiraz süresi içerisinde gerçekleşip gerçekleşmediğine bakılır. İtirazın yapılış usulü ile ilgili olarak ise kanunen düzenlenmiş açık bir hüküm olmasa da ispat hukuku açısından kolaylık sağlaması adına noter aracılığı ile veya iadeli taahhütlü mektupla ya da yazılı yolla yapılması lehe olacaktır. Aynı zamanda 8 gün içerisinde faturaya ilişkin açılan dava da aynı sonucu doğuracaktır.
Bu kapsamda faturayı alan tacir 8 gün içerisinde fatura içeriğine itiraz etmezse faturayı kabul etmiş sayılır. İlgili hükümde yer alan 8 günlük itiraz süresi, faturanın konusunu oluşturan sözleşmenin kurulduğu veya kabul edildiği anlamına gelmemektedir. Söz konusu hükümde belirtilen içerik taraflar arasında akdedilmiş sözleşme çerçevesinde mutabık kalınan fiyatın doğru bir şekilde tanzim edildiği miktarın doğru bir şekilde teslim edildiği veya ifa edildiği ile ilgilidir.
Önemle belirtmek isteriz ki faturayı düzenleyen taraf itiraz süresi içinde ispat yükünü üzerinde tutarken, itiraz süresinin geçirilmesi ile birlikte faturanın doğru olup olmadığının ispatlanması artık alıcıya geçecektir. Dolayısıyla 8 günlük süre yalnızca ispat yükünün yer değiştirmesi ile ilgilidir.
Bunun yanında günümüzde sıkça karşılaştığımız faturada mevcut vade farkı uygulamasıdır. Vade farkı her ne kadar kanunda tarif edilmiş olmasa da uygulamada çoğunlukla sözleşmeler düzenlenirken kararlaştırılmakta ya da sonradan sürekli uygulama nedeniyle sözleşmenin bir unsuru olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla vade farkının talep edilebilmesi için ya taraflar arasında vade farkını içerir bir sözleşmenin bulunması ya da taraflar arasında alışılagelmiş bir uygulamanın bulunması gerekmektedir.
Nitekim vade farkı faturada yasal olarak bulunması gereken bir bilgi olmamakla birlikte Maliye Bakanlığı faturaya 230. Maddede belirtilen zorunlu unsurların dışındaki bilgilerin de not edilebileceğini kabul etmiştir.
Ancak vade farkının hukuki niteliği bakımından doktrinde ve yargısal makamlar arasında farklı yaklaşımlar ortaya çıkmış olup örneğin Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından “ hukuken ödenmesi gereken e oranı sözleşmeyle belirlenen bir temerrüt faizi niteliğinde” kabul edilmekte bazen de “vade farkına temerrüt faizi denmesi mümkün olmadığı” görüşünü savunmaktadır. Hukuk Genel Kurulu tarafından ise vade farkı “temerrüt faizi” olarak nitelendirilmiş olup daireler arasında farklı görüşler ortaya çıkmıştır.
Nitekim bu noktada Yargıtay tarafından daireler arasında farklı görüşlerin ortaya çıkması nedeniyle İçtihadı Birleştirme Kararı alarak uyuşmazlıklara son noktayı koymuştur. Söz konusu karar olan 27.06.2003 tarihli
2001/1 E. 3003/1K. Sayılı kararda aynen;
“Taraflar arasında yazılı şekilde yapılmamış olmakla birlikte geçerli sözleşme ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda faturalara bedelin belli bir sürede ödenmemesi halinde vade farkı ödenir ibaresinin yazılarak karşı tarafa tebliği ve karşı tarafta TTK 23/2 maddesi uyarınca 8 gün içinde itiraz edilmemesi halinde bu durumun sadece fatura münderecatının kesinleşmesi sonucunu doğurup, vade farkının davalı yanca kabul edildiği ve istenebileceği anlamına gelmeyeceği yönünde düşünmektedir. Çoğunluk görüşe göre; TTK’nın23/2 maddesinde fatura münderevatının neleri kapsadığını 213 sayılı VUK kanunun 230. Maddesi düzenlemiştir. Nu madde hükmünde beş bent halinde sayılmış olan hususlar faturanın asgari zorunlu unsurları olup aynı zamanda olağan içeriği göstermektedir. Faturanın sözleşme olmadığını aksine sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olduğunu ifade eden bu görüşe göre TTK’nın 23/2 maddesine göre süresinde itiraz olunmamak suretiyle kabul edildiği varsayılan fatura içeriği ancak sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak faturada yer olması olağan sayılan VUK 230 kapsamında sayılan hususlara ilişkin olabilir. Bir başka deyişle, faturaya bedelin belli bir süre içinde ödenmemesi halinde konan vade farkına ilişkin kayıt, faturanın olağan içeriği sayılmamakta, ve dolayısıyla bu kayda TTK’nın 23/2 maddesi uyarınca 8 gün içinde itiraz edilmemesi, bu vade farkına ilişkin kaydın kabul edildiği anlamına gelmemektedir.” denilerek, tartışmalara noktayı koymuştur.
Nitekim söz konusu içtihadı birleştirme kararından sonra Yüksek Mahkeme tarafından verilen kararlarda ilgili karar bağlayıcı olmuş ve vade farkının faturanın içeriğinden sayılmayacağına ilişkin tavrını net bir biçimde ortaya koymuştur.
Özetle, yukarıda belirtildiği üzere, fatura ifa aşamasıyla ilgili bir belge olduğu halde vade farkı kaydı niteliği itibariyle ifa aşaması ile ilgili değildir. Burada ifa zamanında ileri sürülse dahi sözleşmeyi değiştiren ve diğer tarafın durumunu ağırlaştıran kayıtların ifa ile ilgili olmadığı açıktır. Vade farkı kaydı olarak nitelendirilen kayıtlar, yani fatura bedelinin vadesinde ödenmemesi durumunda bu bedele oransal olarak hesaplanıp eklenecek meblağa ilişkin kayıtlar, sözleşmenin ifası aşamasıyla ilgili olmadığından faturanın olağan içeriğine dahil değildir.
Bu itibarla bu kayıtlara TTK madde 21/2 uyarınca 8 gün içinde itiraz edilmemesi halinde, bu durum yalnızca faturanın içeriğinin kesinleşmesi sonucunu doğuracaktır. İtiraz edilmemesi durumu ise İçtihadı Birleştirme Kararı’nda da ifade edildiği gibi, ilgili kaydın davalı tarafından kabul edildiği ve vade farkının da istenebileceği anlamına gelmemektedir.
Dolayısıyla uygulamada sıklıkla karşımıza çıkan bir belge olan “fatura”da yer alan “gecikme halinde vade farkı alınır.” ibaresinin bağlayıcılığının doktrinde tartışmalara sebebiyet verse de uygulamada belirsizliğin sona erdiği açıktır. Bununla birlikte ayrıca belirtmek isteriz ki her ne kadar fatura içeriğinde vade farkına yer verilmiş olması tek başına vade farkı istenebilmesi hakkı vermese de tamamen önemsiz bir kayıt da değildir. Şöyle ki; taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmaksızın yapılan alım satım kapsamında ticari bir teamül oluşmuş ve bu uyuşmazlıkta vade farkı talebinin haklılığı açısından destekleyici bir ispat vasıtası olarak kullanılabilmektedir.
Detaylı Bilgi İçin; Stajyer Avukat Nurve Çiltaş n.ciltas@ozgunlaw.com