Ana Sayfa Yaşamın İçinden Doğu Hun Devleti

Doğu Hun Devleti

1601
0

Doğu Hun Devleti

MÖ 3. yüzyıl sonlarından itibaren Çin’in Kuzey sınırlarını tehdit eden bir güç unsuru olarak 500 sene Orta Asya’da egemenlik kurmuş olan kırsal göçebe kabileler konfederasyonuna verilen isim. Hiung-nu halkı hakkındaki bütün bilgiler dağınık Çin kaynaklarına ve arkeolojik bulgulara dayanmaktadır. Dilleri hakkındaki değişik varsayımlar, Çin kaynaklarında bulunabilen, çoğunluğu kişi ve unvan adları olan sözcüklere dayanmaktadır. Dillerindeki sözcüklerin Çin lehçelerindeki transkripsiyonlarına göre dillerinin İrani, Moğol, Türk, Ural ve Yenisey olduğuna dair görüşler bulunmaktadır.

Çin’in kuzeyinde MÖ 2. bin yıldan itibaren, bugün Çin sınırlarındaki bölgelerde ve Moğolistan’ın güneyinde yaşayan kırsal göçebe kabileler birbirleriyle savaştılar. Bu kabilelerden bazıları birleşerek Hiung-nu konfederasyonunu kurdu ve bölgedeki önemli bir güç olan Yueshi’leri yendikten sonra MÖ 200’lerden itibaren Teoman ve Mete döneminde Çin’e karşı ciddi bir tehdit oluşturan bir imparatorluk oldular.

Hsiung-nu halklarının ana dini muhtemelen Tengricilik idi. Tenggeri ve tengri kelimelerinin Moğolca ve Türkçe’ye, Hsiung-nu dilinde cennet manasına gelen chengli kökünden geçtiğine de inanılmaktadır.

Kökleri
5. yüzyıldan itibaren Çin kayıtlarında Hiung-nu ile ilgili bilgiler görülmemeye başlamıştır. Moğolistan’daki güney Sibirya’da Selenge Irmağı vadisinde yapılan kazılarda bazı Hiung-nu Şanyu’larının (Hiung-nu hükümdarlarının) mezarları bulunmuştur. Ölü ile birlikte gömülmüş eşyaların arasında İran, Çin ve Yunan menşeli dokumaların bulunması Hiung-nu ile uzak ülkeler arasında ticaretin olduğunu gösterir.

Hiung-nu halkının, Avrupa’ya kadar gelmiş olan Hunların asıl çekirdeği olduğu görüşü üzerine tarihçiler arasında farklı görüşler vardır. M.S. 370 yılında İdil Nehri civarında görülen Hunların atalarının, batıya göç eden Hiung-nu’lar olduğu hipotezi bulunmaktadır.

Tarihleri
MÖ 500-221 arasında farklı Çin hükümdarları birbirleri ile iç savaşlar sürdürürken, kuzeydeki Hiung-nu toprakları genişlemeye devam ediyordu.

Hiung-nu halkının, etnik ve dilsel açıdan pek çok halkı kast ettiği ve Kuzey Çin’de yaşamış göçebe halkları tanımlamak için kullanılan bir terim olduğu düşünülmektedir. Ayrıca bu topluluğa yüzyıllar boyunca Sakalar, Sarmatlar, tunguz kavimleri ve Çin’den sürülmüş olan bazı çoban halkları gibi birçok halkın karışmış olması gerektiği düşünülür. Örneğin MÖ 349 yılından kalma bazı Çin yazılarında Hiung-nu halklarının 19 boyundan biri olduğu belirtilen, Çiğ kavmi uzun burunları ve uzun sakalları ile Çinlilerin dikkatini çekmişlerdir.

Tarihçi Sima Qian MÖ 2. yüzyılda yazdığı Shiji’de, Xiongnuların (Hiung-nu) atasının Chunwei adında Çin’in Xia Hanedanı mesubu bir soylu olduğunu iddia eder. Ancak bu iddia modern tarihçiler tarafından kabul edilmemektedir; Çin tarih yazıcılığının “tipik olarak düşmanları ile akrabalık bağları kurma eğilimi” olarak yorumlanır. Ayrıca Sima Qian ve daha sonraki hanedanlık tarihçileri, efsanevi krallar Yao ve Shun zamanından beri kuzey babar topraklarında yaşayan Dağlı Rong, Di, Xianyun, ve Xunyu gibi halklardan bahsederek, Xiongnuların bunların ardılı olduklarını iddia etmişlerdir. Ancak bu iddiayı da destekleyen kanıtlar bulunmamaktadır. Çinliler mesela Ti-halkı hakkında m.ö. 714 ve m.ö. 541 yıllarından kalma yazılarda, onları mağlup ettiklerini ve bu halkın yaya olarak savaştığını kayıt etmişlerdir. Bu üstte sayılan halklarında Hiung-nu’larla mutlaka bağlantıları olmuş olması gerektiği düşünülür.

MÖ 350 ile MÖ 290 yılları arasında Çin topraklarının kuzeyinde, Çin Seddi’nin ilk başlangıcı olarak Çin’in kuzey sınırını sağlamlaştırmak ve korumak amacıyla ilk savunma yapıları inşa edilmiştir. Hiung-nu halkının saldırılarına karşı daha etkili olabilmek için, Çin’in Zhou Hanedanı’nin MÖ 325 – MÖ 298 yılları arasında hükümdarı olan Wu-ling ordularına ata binmeyi ve ok atmayı öğretmiştir. Ve hatta onları Hiung-nu’lar gibi giyindirmiştir. Bu tedbirler sayesinde hükümdarlığının 26. yılında Orman-hiung-nu’larını yenilgiye uğratmıştır. MÖ 318 yılında Hiung-nu’ların ve Çinlilerin arasında sınırların kabul edilmesi ile ilgili antlaşması imzalanmıştır.

Etnik ve dilsel kimlikleri üzerine teoriler
Hiung-nu halkından kalma altın kemer kilidi. (MÖ 3. ila 2. yüzyıl)

Hsiung-nu halkının etnik ve dilsel kimliği akademik çevrelerde tartışma konusu olmaktadır ve akademik çevrelerde geniş kabul gören kesinleşmiş bir teori bulunmamaktadır.[26]

Çok uluslu

Pek çok akademisyen Hsiungnuların etnik ve dilsel açıdan farklı grupların bir karışımından oluştuklarına inanır ve eski Çin kaynaklarınca ortaya konan olası anadilleri hakkında tatmin edici bir cevaba henüz ulaşılmadığını belirtirler. Koreli tarihçi Hyun Jin Kim, bozkır imparatorluklarında eski ırki veya etnik ilişki teorilerinin reddedilip, yerine çok uluslu, çok dilli bir yapılanmanın kabulünün tarihsellik adına daha gerçekçi olduğunu belirtmiştir.

Çin kaynakları Tiele ve Aşina kabilelerini Hsiungnu ile bağdaşlaştırmış, ancak diğer Türki kavimlerden bahsetmemiştir. Zhou’nun kitabı ve Kuzey Hanedanlıklarının Tarihi isimli Çin kaynakları Aşina kabilesinin Hsiungnuların bir parçası olduğunu belirtmiştir, fakat bu bağlantının tarihsel doğruluğu tartışmalı bir konudur.

Sui’nin kitabı ve Tongdian kaynaklarına göre ise Hsiungnular Pingliang kökenli “karışık göçebelerdir” (pinyin: zá hú). Aşina ve Tiele halkları ayrı etnik gruplara ait iken Hsiung-nu halkı ile karışmış olabileceklerine de inanılmaktadır. Buna ilaven Çin kaynakları kuzey sınırlarındaki pek çok farklı göçebe halkı Hsiungnu adı altında sınıflandırmıştır. Bu Greko-Roman kaynaklarında da çok sık karşılaşılan bir durumdur. Örneğin Bizans İmparatoru VII. Konstantin, De Administrando Imperio kitabında Tourkia (Yunanca: Τουρκία) kelimesini Türkleri tanımlamak yerine Macar halklarını tanımlamak için kullanmıştır. Yunan kaynakları Hunlar ve Avarları da İskitli olarak sınıflandırmıştır. Bu tarz basitleştirme ve genellemeler eski tarihi ve edebi kaynaklarda sık görülmüş ve genellikle aynı coğrafyada yaşamış fakat farklı etnik grup ve kökenlere mensup göçebeleri tanımlarken kullanılmıştır.

Hunlar

Hiung-nu halkını tabir etmek için Çin kaynaklarında 匈奴 karakterleri kullanılır. Bu karakterler Çincede berbat köle manasına gelmiş ve aşağılama amacıyla kullanılmıştır. Modern Çince ve Eski Çince arasında zaman içinde çeşitli ses evrimleri yaşandığından ötürü Modern Çincede xiōngnú olarak telaffuz edilen karakterlerin Eski Çincede daha farklı bir telaffuz edildiği düşünülmektedir. Eski Çince telaffuz yeniden yapılandırıldığında xiōngnú kelimesinin ilk karakteri olan karakterinin /qʰoŋ/ şeklinde telaffuz edildiği varsayılmaktadır. Bu varsayımsal telaffuz ile Avrupa dillerinde geçen Hun kelimesi benzerlik göstermektedir. Ancak ikinci karakter olan karakterinin Hun kelimesi ile bir benzerliği bulunmamaktadır.

Hsiungnu-Hun ilişkisi iddiası ilk defa 18. yüzyılda Fransız tarihçi Joseph de Guignes tarafından ortaya kondu. İlerleyen yıllarda Kuzey Hsiungnuların Çin ile yaptıkları savaşı kaybetmelerinden ötürü kuzey batıya göç etmesi ve Avrupa Hunlarının kısmende olsa göç eden bu halkların kökensel, kültürel ve genetik açıdan bir devamı olduğu fikri yaygınlaşmaya başladı. Akademisyenler aynı zamanda Eftalitler’in ve Kidaritlerin’de Hunlar ile akraba bir kavim olduğunu düşünmeye başlamışlardır.

Bu iddialara ilk karşı çıkan kişi ise Otto J. Maenchen-Helfen oldu. Maenchen-Helfen bu geleneksel fikrin birincil kaynak olarak arkeolojik bulgulara dayanmak yerine yazılı kaynaklara dayandığı gerekçesini öne sürdü ve güvenilmez olduğunu savundu. Akademisyenin çeşitli çalışmaları sonucunda Xiongnu ve Hunların aynı kavim veya aynı ataya sahip olan akraba kavimler olması fikri tartışmalı bir konu olmaya başladı. Buna ek olaraktan daha önce Hunlar ile bağdaşlaştırılmış Eftalitler’in (Akhunlar) ve Kidarite Krallığı‘nın da Hunlardan farklı bir kavim olduğuna dair çalışmalar yürütüldü. Avusturyalı tarihçi Walter Pohl, hiç bir bozkır konfederasyonunun etnik olarak tek bir milletten oluşmadığını, tarihte görülen farklı gruplarca kurulmuş benzer isimli devletlerin bu isimleri ismin prestiji yüzünden seçtiklerini veya diğer devletler tarafından kan bağına bakılmaksızın sadece geldikleri yer veya yaşayış tarzları yüzünden onlara bu isimlerin verildiklerini söylemiş ve Hiung-nular, Akhunlar ve Avrupa Hunları arasında bir köken yada kan ilişkisi olmadığını savunmuştur.

İrani halklar

Harold Walter Bailey, MÖ. 200 yılından Xiongnu isimlerinin İrani isimler ile benzerliğini öne sürerek, halkın kökünü İrani kavimlere dayandırmıştır. Bu teori Türkolog Henryk Jankowski tarafındanda desteklenmiştir. Orta Asya üzerine çalışmalar yürütmüş akademisyen Christopher I. Beckwith, Xiongnu isminin İskit (Scythian), Saka ve Soğdya ile aynı köke sahip olduğunu ve Doğu İrani bir kavim olduğunu savunmuştur. Beckwith’e göre Xiongnu halkı İrani bir yönetici grubu barındırmış, veya daha büyük olasılıkla daha önceden İrani bir kavmin egemenliği altında yaşayıp göçebe hayat tarzını onlardan benimsemişlerdir.

UNESCO’nun yayınladığı Orta Asya Medeniyetlerinin Tarihi kitabının editörü Macar dilbilimci János Harmatta, kabile ve kral isimlerinin İrani isimler olduğunu, Çincede geçen her Xiongnu kökenli kelimenin İskitçe kökler ile açıklanabileceğini savunmuş ve bunlara dayanarktan Hsiungnuların Doğu İrani diller grubuna ait bir dili konuştuğu sonucuna ulaşmıştır.

Moğollar

Çeşitli Moğol ve yabancı akademisyenler Hsiungnuların Moğol dilleri konuşmuş olabileceklerini önermiştir. Moğol arkeologlar Slab Grava kültürü halkının Hsiungnu halkının atası olduğunu iddia etmiştir, bazılarıda Hsiungnuların modern Moğolların atası olabileceğini belirtmiştir.

“Song’un kitabı” olarakta bilinen 5. yüzyılda yazılmış Çin kaynaklı tarihi metine göre, Cücenlerin (Rouran) alternatif ismi “Tatar konfederasyonu” veya “Tartar” idi ve bir Hsiung-nu kabilesiydiler. Nikita Bichurin, Hsiungnu ve Siyenpileri (Xianbei) aynı etnik grubun iki altgrubu olarak sınıflandırmıştır.

Cengiz Han, Daoist Qiu Chuji’ya yazdığı bir mektubunda Modu Şanyu’dan (Mete-Han) “bizim Şanyumuzun eski zamanları” olarak bahsetmiştir. Arkeologlar tarafından bulunan, Hsiung-nu halkının güneş ve ay sembolleri Moğolların Soyombo sembolüne de benzetilmektedir.

Türki

Julius Klaproth, Gustaf John Ramstedt, Annemarie von Gabain ve Omeljan Pritsak Hsiung-nu halkının Türki bir kavim olduğunun destekçileridir. Bazı akademisyenler yönetici sınıfının Ön Türklerlerden oluştuğunu savunmuştur. Craig Benjamin, Hsiung-nu dilinin Dingling dilleri ile bağlantılı olduğunu ve dilin Ön Türkçe veya Ön Mongolca olduğuna inanmaktadır.

Hsiung-nu dilinde kullanmış unvanlar ve önemli sözcükler ile Türki dillerde bulunan sözcükler arasında bağlantılar olduğunu iddia ederekten, Hsiung-nu halkı içinde Türki halkların ağırlıkta olduğunu savunan pek çok araştırmacı da bulunmaktadır. Bu nedenlerde ötürü bilim insanlarının bir kısmı Hsiung-nu halklarının Türki kökenli olduğunu iddia etmektedir.

Yalıtık dil

Türkolog Gerhard Doerfer Hsiung-nu dilinin bilinen herhangi başka bir dil ile bağlantılı olduğu fikrine karşı çıkmış ve Türki veya Moğol dilleri ile Hsiung-nu dilleri arasında bağlantı kuran teorileri şiddetle reddetmiştir.

Yenisey

Lajos Ligeti Hsiung-nu halkının bir Yenisey dili konuşmuş olabileceğini öne süren ilk kişi oldu. Edwin Pulleyblank, 1960’lı yılların başında bu iddiaya güçlü kanıtlar sunmuş ilk araştırmacıdır. 2000 yılında Alexander Vovin, Pulleyblank’ın argümanlarını yeniden analiz etti ve en yeni Eski Çince fonetiği gelişmelerinden ve Hsiungnu Konfederasyonu’nun Jie kabilesinin dilinden bir cümlenin Çince transkripsiyonundan yararlanarak dilin Yenisey dilleri ile ilişkisi hakkında destekleyici yeni kanıtlar ortaya koydu. Vovin, Çince transkript şeklinde bulunan cümlenin, Yeniseyce dilbilgisi ve temel prensipleri ile yorumlandığı takdirde önceki Türki yorumlamalardan daha açık ve belirli bir cümle oluştuğunu bulduğunu savundu.

Pulleybank ve D. N. Keightley, Hsiung-nu isimlerinin aslen Sibirya dilleri kökenli olduğunu ve Moğol ve Türki diller tarafından bu Sibirya dillerinden ödünç alındığını ileri sürdü.[72] Akademisyenler, tenggeri ve tengri kelimelerinin Moğolca ve Türkçe’ye, Hsiung-nu dilinde cennet manasına gelenchengli (tháːŋ-wrə́j) kökünden geçtiği üzerinde durdular ve Tarkan, Tigin ve Kağan gibi önemli kültürel ünvanların da Hsiungnu dilinden Türki ve Moğol halklara miras kaldığı sonucuna vardılar.

Hiung-nu Devleti

Ordos vadisinde bronz adam, MÖ 300-100. yy.
Devletin kuruluşu

Hiung-nu’lar, Qin Hanedanı’nın Çin Şi Huang (taht: MÖ 247 – MÖ 210) döneminde Çin seddi güçlendirilmişti ve MÖ 215’te General Meng Tian] komutasındaki 300.000 kişilik ordu tarafından yenilerek kuzeye püskürtülmüştü.

MÖ 3. yüzyılda Teoman, (Touman; taht ? – MÖ 209) ve oğlu Mete (Motun; taht MÖ 209 – MÖ 174), Çinlilerin Han döneminde bulunan ülkelerini çok kez korku içinde bırakan bir ülke kurmuştur. Bu “Büyük Hun İmparatorluğu” ve diğer isimlerle tanımlanan ülkenin yüz ölçümü 18 milyon km²’yi bulmuştur. Ülkenin yönetimi bugünkü Moğolistan’ın batısında, yani Altay bölgesinin Moğolistan’da kalan Gool Mod adlı bölümünde ve Moğolistan’ın merkezinde Noyol-Uul (bugün Noin Ula) adlı kısımında bulunmuştur.

Bu zamanlarda Hiung-nu’ların baş rakibi, kendileri gibi göçebe bir yaşam sürdüren ve bugünkü Gansu bölgesinde yaşamış olan Yueshi halkıdır. Bu halk çok kez Çinliler için para karşılığında savaşmışlardır. MÖ 176 yılında Hiung-nu’lar Motun (Mete) emiri altındaki Yueshi’leri ve onların etrafında yaşayan diğer halkları mağlub etmiştir ve Motun bunu Çinlilerin Han-Hükümdarına saygılı bir şekilde bildirmiştir:

Tengri’nin (Göktanrının) taht’a oturtduğu Hiung-nu’ların büyük Şan-yü’sü, Çin Hükümdarının herhangi bir sıkıntısı var mı, bilmek ister.. […] sonra Lö-lan, U-sun ve Ho-k’ut halklarını ve bunların etraflarında bulunan diğer 25 ülkeyi yenerek hepsini Hiung-nu yapmıştır. Böylece bütün yay gerip ok atan halklar birleşip büyük bir aile olmuştur.

Erken zamanlarında iyi gelişmiş devlet yapıları ile dikkat çeken Hiung-nu’ların çoğu konuda genel yasaları ve cezaları vardır. Mete’nin devamlı olarak kısa süre içinde harekete geçmeye hazır büyük bir ordusu, devletin ve ordunun sorumluluğunu farklı rütbelere sahip farklı kişiler arasında paylaştırılmış bir düzeni olmuştur. Bu düzen özellikle Mete’nin oğlu Ki-ok döneminde (Laoşang Tanhu, MÖ 174 – MÖ 161) geliştirilmiştir. Ayrıca Ki-ok halkından vergi toplamaya başlamıştır.

Yükseliş dönemi

Ordos vadisinde bir gümüş at, MÖ 400-100. yy.

Han dönemindeki Çinliler, Hiung-nu halkını “güçlü, savaşçı ama zayıf bir kültüre sahip olan bir halk” olarak tarif etmişlerdir. Fakat çok yüksek ve gelişmiş olan savaşma sanatlarını özellikle ok atıp ata binme yeteneklerini övmüşlerdir.

Yueshi ile mücadele

Motun (Mete; taht MÖ 209 – MÖ 174), MÖ 174 yılında vefat etmiş ve böylece devletin yönetimi oğlu Ki-ok (MÖ 174 – MÖ 161)’a kalmıştır. Ki-ok Chanyu döneminde Hiung-nu, MÖ 166 yılında Çinlilerin o zamanlardaki başkentlerini Chang’an’a saldırmışlardır. Ayrıca MÖ 160 yılında en büyük rakibi olan Yueshi’ye saldırıp onları mağlub etmişlerdir. Ancak bu savaşta Ki-ok hayatını kaybetmiştir.

İmparator Wu ile mücadele

Çin Han imparatoru Wu Di (taht MÖ 141 – MÖ 87), Hiung-nu’ları tekrar eski topraklarının sınırlarına itmeyi başarmıştır. Hiung-nu, Mete’nin torunu Yizhixie (taht dönemi: MÖ 126 – MÖ 114) döneminde 120’li yıllarda Han Generali Wei Qing komutasındaki Han ordularıyla defalarca çatışmış ve MÖ 119 yılında Örgöö’de (bugün Moğolistan’in başkenti Ulanbatur) General Wei Qing’in yeğeni Huo Qubing komutasındaki Han ordusu tarafından büyük bir yenilgiye uğramıştır. Fakat bu büyük çatışmada Çinlilerin tüm at yetiştiriciliği de hasara uğrayıp tükenmiş olduğu için, bozkırlardaki hakimiyet yine de Hiung-nu’lara kalmış ve MÖ 105 yılında tekrar büyük bir başarı elde etmişlerdir.

Bu çatışmalarda Hiung-nu’lar için İpek yolu’nun kontrolü önem kazanmıştır. Bu yüzden Çinliler İpek yolunu MÖ 102 – MÖ 101 ve 73 – 94 yılları arasında ele geçirip İpek yoluna hakim olmuşlardır.

Hiung-nu’ların bölünmesi
Bir soylu hiung-nu savaşçı. (MÖ 200 – MS 100)
Doğu ve Batı Hiung-nular

MÖ 46 yılında Hiung-nu’ların hükümdarlar kardeşleri arasında Çinlilerin desteklediği iç karmaşalar yasanmış ve sonunda Hiung-nu hükümdarlığı 5’e bölünmüştür. Kardeşlerden birisi Ho-han-ye (taht dönemi: MÖ 58 – MÖ 35) Çinlilerin kralına gidip Çinlilerin egemenliğini kabul etmiş ve kendi kardeşlerine karşı destek bulmuştur. Çiçi adında diğer bir kardeşleri (Çiçi hunları) Çu nehrinin kıyısında Alanlara komşu olarak bir bölgeye yerleşmişlerdir. Ancak MÖ 36 yılında Çiçi, Çinliler tarafından öldürülmüştür.

Ho-han-yeh’nin oğlu Hudur-şi-dagao (taht dönemi: M.S. 18 – 45/46) hükümdarlığı altında Hiung-nu devleti yeniden doğmuştur. Hudur-şi-dagao Çinlilerin Han-hanedanlığını desteklemiş ve onlara düşmanları olan diğer Çin hanedanlığı Vang’a karşı yardımcı olmuştur.

Kuzey ve Güney Hiung-nular

M.S. 48 yılında Pi’nin öncülük altında Yu’nun oğlu Panu’ya karşı ayaklanmışlardır. Panu hükümdarlık zamanında Çin hakimiyetini kabul etmiştir. Bu amcaoğullarını arasındaki çatışmanın sonucu olarak Doğu Hiung-nu Pi önderliğindeki Güney Hiung-nu ile Panu önderliğindeki Kuzey Hiung-nu olmak üzere ikiye bölünmüştür.

Han Çinlileri derhal Güney Hiung-nu’yu, Siyenpi (Sien-pi), Vu-huan, Vu-sun ve Ting-ling kavimlerini Kuzey Hiung-nu’ya karşı kışkırtıp onlarla birlikte Kuzey Hiung-nu’yu mağlub etmişlerdir. 87 yılında bir proto-Moğol halk olan Siyenpiler, Yu-liu halkının tanhusunu öldürmüşlerdir. 89 ve 91 yıllarında da 2 çin generali Çila dağlarında ve Altay bölgesinde büyük başarılar elde etmiş ve bu yenilgiye uğramış tanhuyu I-li ovasına kadar sürmüşlerdir. Bu hükümdarı kovduktan sonra onun yerine kardeşi Yu-çu-kien’i koymuşlardır, ama kardeşi de 93 yılında Siyenpiler tarafından öldürülmüş ve böylece bozkırlar üzerindeki hakimiyet Siyenpilere kalmıştır.

Tan-şi-huai 156 – 181 yıllarında Siyenpileri en güçlü dönemlerine varmalarını sağlarken, Kuzey Hiung-nu “Doğu Türkistan” üzerine hakimiyet özleminden vazgeçmis bir şekilde 158 yılında Aral gölü’nün kuzeyine yerleşmişlerdir.

Çin’de Hiung-nu hakimiyeti

Güney Hiung-nu uzun süre Çin settinin bitişiğinde tutsak gibi yaşamış, Hu-çu-ç’üan döneminde (195-216) hala Han Hanedanı ile birlik olarak gittikçe daha çok güneye doğru hareket etmişlerdir. 300 yıllarında Beş Barbar Onaltı Krallık döneminde Çin’in kuzey kesminde Han Zhao başta olmak üzere birkaç hanedanı kurmuş ve Jin Hanedanı’na ait başkentleri tekrar ele geçirmeyi başarmışlardır. Ama 352 yılında peşlerinden gelen Siyenpiler tarafından tekrar yenilgiye uğratılmışlardır.

Hiung-nu’lar tarihlerinde çok kez Hint-Avrupa halklarla karışmış ve zamanla onların kültürlerinden etkilenmişlerdir. Böylece kentler inşa edip, yabancı ülkelerle ticaret yapmaya başlamışlardır. Hiung-nu’lar tarafından kurulmuş olduğu bilinen bazı kentler; Ordu Balık, Kara Balagasum, Kuz Ordu’dur. Ipek yolunun üzerinde bulunan bazıları Kara Hoço, Kaşgar ve Yarkand’dır.

 

 


Kaynak: Vikipedia
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


 

Önceki İçerikGenç girişimci BAĞ-KUR teşvikinden yaralanma şartları nelerdir?
Sonraki İçerikYabancı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Türkiye’de Faaliyet Gösterebilirler mi?

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz