Av. Mihran AKSAK UYSAL
mihran@ozgunlaw.com
Tüm dünyada etkisi görülen ve Dünyayı Sağlık Örgütü tarafından da pandemi olarak ilan edilen Covid-19 salgınının ülkemizde de baş göstermesi nedeniyle salgının olası olumsuz ekonomik sonuçlarını ortadan kaldırmak veya en aza indirmek amacıyla bazı hukuki düzenlemeler yapılmıştır.
Bu kapsamda 25.03.2020 tarihli ve 7226 sayılı “Bazı Kanunlarda Değişik Yapılmasına Dair Kanun” yayımlanmıştır. Anılan Kanun’un Geçici 1. maddesinde Covid-19 salgını nedeniyle bazı sürelerin 30.04.2020 tarihine kadar durduğu düzenlenmiştir. 7226 sayılı Kanun’un Geçici 1. maddesi şu şekildedir; Covid-19 salgın hastalığının ülkemizde görülmüş olması sebebiyle yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla ; a) Dava açma; icra takibi başlatma, başvuru, şikayet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler ve zorunlu idari başvuru süreleri de dahil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler; 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Mahkemesi Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreler ve bu kapsamda hakim tarafından tayin edilen süreler ile arabulucu ve uzlaştırma kurumlarındaki süreler 13/3/2020 ( bu tarih dahil) tarihinden,
b) (…..) itibaren 30/4/2020 (bu tarih dahil) tarihine kadar durur. Bu süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden itibaren işlemeye başlar. Durma süresinin başladığı tarih itibarıyla, bitimine on beş gün ve daha az kalmış olan süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılır. Salgının devam etmesi hâlinde Cumhurbaşkanı durma süresini altı ayı geçmemek üzere bir kez uzatabilir ve bu döneme ilişkin kapsamı daraltabilir. Bu kararlar Resmî Gazete’de yayınlanır”.
7226 sayılı Kanun’a dayanılarak 30 Nisan 2020 tarihinde yayınlanan 2480 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile söz konusu Geçici 1. maddede düzenlenen bu süreler 15.06.2020 tarihine kadar uzatılmıştır.
7226 sayılı Kanun ve 2480 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile yargıda süreler 15.06.2020 tarihine kadar durdurulmuştur. Bu kanunun yayımlanmasına kadar geçen evde kal çağrılarının yapıldığı ve salgının Türkiye’de görüldüğü ilk dönemlerde ise Arabuluculuk Daire Başkanlığı’na arabulucular tarafından iletilen şikâyet ve talepler sonucunda Arabuluculuk Daire Başkanlığı 16 Mart 2020 tarihinde internet sitesinde yayımladığı yazı ile pandemi döneminde Arabuluculuk süreçlerinin yürütülmesi ile ilgili “….- daha önce başlanmış olup da devam eden arabuluculuk sürecine ilişkin uyuşmazlıklarda tarafların şehir içi yada şehir dışında olup olmadığına bakılmaksızın telekonferans yönteminin kullanılmasına ağırlık verilmesini,… -Yeni başlayan arabuluculuk sürecinde ise yasada belirtilen sürelerin sonuna doğru toplantı günü verilerek durumun takip edilmesi ile riskli ve acil durumların devam etmesi hâlinde tarafların şehir içi yada şehir dışından olup olmadığına bakılmaksızın telekonferans yönteminin kullanılması hususunu,” tavsiyesini duyurmuştur. Arabuluculuk Dairesi Başkanlığı’nın almış olduğu bu karar hem arabulucuları hem de arabuluculuk süreçlerine katılması gereken avukatları ve tarafları 7226 sayılı Kanun’un yayımlanma dönemine kadar olan süreçte ciddi anlamda koruyarak rahatlatmıştır.
26 Mart 2020 tarihinde 7226 sayılı yasanın yayımlanması ve sonrasında yayımlanan 2480 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile de dava dosyaları zorunlu Arabuluculuğa tabi olan tarafların hak kaybına uğrama kaygısı ortadan kalkmıştır. 7226 sayılı yasa ile sürelerin durmasına ve sonrasında yayımlanan 2480 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile bu duran sürelerin uzatılmış olmasına rağmen tarafların arabuluculuk sürecine devam etme yönünde iradeleri var ise süreç devam ettirilerek tamamlanabilmektedir. Ancak taraflardan birisi, arabuluculuk sürecinin durma sürelerinden sonra yapılmasını talep ediyor ise, bu talebe uygun davranılması gerekmektedir. Taraflardan yalnızca birisinin arabuluculuk sürecini ısrarla devam ettirmeyi talep etmesi hâlinde dahi, diğer taraf süreci durma sürelerinden sonra yürütmek istiyor ise arabuluculuk sürecinin iradi olduğu ilkesi de gözetilerek süreç durma sürelerinden sonrasına ertelenmelidir.
Tarafların durma sürelerinde arabuluculuk sürecine devam etme iradelerinin oluşması hâlinde ise arabulucu tarafların taleplerine göre arabuluculuk görüşmelerinin ne şekilde yürütüleceğine karar verecektir. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıkları Arabuluculuk Kanunu’nun 15 f/2 maddesi “emredici hukuk kurallarına aykırı olmamak kaydı ile tarafların arabuluculuk usulünü serbestçe kararlaştırabilecekleri” şeklinde düzenlenmiştir. Bu maddeden yola çıkarak tarafların telekonferans usulü ile toplantıları yürütebileceği sonucuna ulaşılabilecektir.
Pandemi döneminden önce Arabuluculuk Dairesi tavsiyeleri doğrultusunda arabulucular tarafların aynı şehirde olduğu arabuluculuk görüşmelerini telekonferans ile yapmamaktaydılar. Bunun nedeni ise, yüz yüze yapılan arabuluculuğun tarafların birbirini anlaması ve dinlemesi ve uyuşmazlıkların çözüme ulaşılması için önem arz etmekte olmasıdır. Ancak salgın hastalığın ortaya çıkması ile toplum sağlığının korunması daha öne geçmiş ve pandemi döneminde telekonferans ile ilgili bu görüşler zorunlu olarak değişmiştir.
Telekonferans ile yapılan Arabuluculuk görüşmelerinin geçerliliği ile ilgili olarak ise Bölge Adliye Mahkemelerinin farklı görüşleri bulunmaktadır. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi’nin 10.09.2019 tarihli 2019/2485E. ve 1674K. sayılı kararında “Kanunda tarafların telefonla arabuluculuk toplantısına katılabileceklerine dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Aksine düzenlemelerden yüz yüze katılıma göre hükümlerin konulduğu anlaşılmaktadır. Burada her şeyden önce telefonla katılan kişinin ehil ve yetkili olup olmadığı ve bunun tespiti problemdir. Somut olayda yasal olarak tanımlanan ve hukuken geçerli olan bir ses tanımlama sisteminin bulunmadığı da dikkate alındığında konuşulan kişinin kim olduğunun yasal olarak tespitinde problem bulunduğu açıktır.” denilmiştir. Görüldüğü üzere Bölge Adliye Mahkemesi telekonferans ile yapılan arabuluculuk görüşmelerine çekimser yaklaşmış ve geçerli bir telekonferans için aradığı hususları belirtmiştir. Yine son dönemde yayımlanan Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 04.02.2020 tarih ve 2019/4092E-2020/304K. sayılı “Arabuluculuk sürecinde Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliğinin “Dava şartı olarak arabuluculukta arabulucunun görevlendirilmesi” Madde 24/3 bendine göre ”Elindeki bilgiler itibarıyla her türlü iletişim vasıtasını kullanarak görevlendirme konusunda tarafları bilgilendirir ve ilk toplantıya tarafları ve varsa avukatlarını birlikte davet eder.” düzenlemesi gereği, arabulucunun taraflarla elektronik sistemler üzerinden görüntülü iletişim kurmasının önünde yasal bir engel bulunmadığına” kararında ise arabuluculuk görüşmelerinde telekonferans yönteminin kullanılabileceğine karar vermiştir.
Şüphesiz ki arabulucunun telekonferans ile geçerli bir arabuluculuk süreci yürütmesi için arabuluculuk sürecine katılacak tarafların yetkili olduklarına dair vekâlet, imza sirküleri, yetki belgesi vb. belgeleri talep etmesi ve kimlik tespitlerini eksiksiz bir şekilde yapması gerekmektedir.
Telekonferans yöntemi ile arabuluculuk süreci tamamlandığında ise tutanakların imza aşamasının geçerli bir şekilde tamamlanması gerekmektedir. Tutanakların imza aşamasında varsa tarafların elektronik imzası tercih edilmelidir. E-imza ile imzalama yöntemi kullanılacağı zaman tutanaklar UDF formatında hazırlanır. Son hali verilmiş olan tutanak arabulucu tarafından imzalanarak önce bir tarafa e-posta yoluyla gönderilir. Bu taraf tutanaklarda hiçbir değişiklik yapmadan, tutanakları e-imza ile imzalar. İmzalanan tutanak arabulucuya gönderilir. Arabulucu tutanak üzerinde, nitelikli elektronik sertifika kullanılarak oluşturulmuş bir e-imza olup olmadığını kontrol ettikten sonra, tutanağı diğer tarafa gönderir. Diğer taraf da belgede hiçbir değişiklik yapmadan e-imza ile imzalar. Arabulucu kendisine gelen e-imzalı tutanağın imza kontrolünü yaptıktan sonra, taraflarca imzalanmış e-imzalı son tutanağı taraflarla paylaşarak süreci tamamlar. Tarafların elektronik imzası yok ise, bu durumda tutanakların ıslak imzasının tamamlanması yöntemi ile tutanaklar imzalanarak süreç tamamlanmalıdır. Bu yöntem ise imzaların sıhhati açısından pandemi döneminde yürütülmesi daha zor olduğundan fazla tercih edilen bir yöntem değildir.
Sonuç olarak pandemi sürecinde tarafların ortak irade sergilemesi hâlinde, arabuluculuk süreçleri yürütülerek tamamlanabilecektir. Bu süreçte tarafların salgın hastalığa yakalanmaması için en çok tercih edilen yöntem telekonferans yöntemi olarak ortaya çıkmıştır. Telekonferans yöntemi ile arabuluculuğun sağlıklı bir şekilde yürütülmesi ve geçerli şekilde tamamlanması için arabuluculara önemli görevler düşmektedir.
Av. Mihran AKSAK UYSAL
Kaynakça:
1-25.03.2020 tarihli ve 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişik Yapılmasına Dair Kanun
2-30 Nisan 2020 tarih ve 2480 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı
3-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıkları Arabuluculuk Kanunu
4-Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi’nin 10.09.2019 tarihli 2019/2485E. ve 1674K. sayılı Kararı
5-Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi’nin 04.02.2020 tarih ve 2019/4092E-2020/304K. sayılı kararı
Kaynak: Av. Mihran AKSAK UYSAL – İçerik, Ozgun Law firmasının özel izni ile yayınlanmıştır. Yazıya ilişkin tüm hak ve sorumluluk yazara aittir.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.