Hukuk – Muhasebe News https://www.muhasebenews.com Muhasebe News Wed, 04 Mar 2020 08:17:20 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.3.5 HUKUK SÖZLÜĞÜ En kapsamlı ve devamlı büyüyen içeriğiyle hukuk sözlüğü https://www.muhasebenews.com/hukuk-sozlugu-en-kapsamli-ve-devamli-buyuyen-icerigiyle-hukuk-sozlugu/ https://www.muhasebenews.com/hukuk-sozlugu-en-kapsamli-ve-devamli-buyuyen-icerigiyle-hukuk-sozlugu/#respond Wed, 01 Jan 2020 07:39:31 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=79003 Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan Hukuk Sözlüğü’nden alınmıştır.

Acenta: Ticari mümessil ticari vekil, satış memuru veya müstahdem gibi bir sıfatı olmaksızın bir sözleşmeye dayanarak belirli bir bölge içinde daimi bir suretle ticari bir işletmeyi ilgilendiren akidlerde aracılık etmeyi veya bunları o işletme adına yapmayı mesle
Acir :Kiraya veren kimse
Aciz : Ödeme güçsüzlüğü.
Aciz vesikası :Alacaklı alacağının tamamını alamamışsa kalan miktar için kendisine verilen vesika (İİK 143)
Açık artırma: Bir malın, teklif veren kişiler arasında en yüksek bedeli öneren kimseye satılmasını sağlayan satış biçimi.
Ada : Çevresi yollarla sınırlandırılmış bulunan, çeşitli parselleri kapsayan arsa parçası.
Adâd :Adetler; sayılar
Adalet : Haklılık; hakka uygunluk
Adem-i ifâ :Yapmamak; yerine getirmemek; borcu ödememek
Adem-i iştirak :Katılmamak
Adem-i selahiyet :Yetkisizlik
Adem-i vüsuk : Gercek olmamak
Adi kira :Kiraya verenin, belli bir ücret karşılığında bir şeyin kullanılmasını kiracıya bıraktığı sözleşme.
Adi şirket :Iki veya daha çok kimsenin, ortak bir amaca ulaşmak için emeklerini ve mallarını birleştirmeyi kabul ettikleri sözleşme ile kurulan ortaklık.
adli :adaletle ilgili demektir. adalet teşkilatı bünyesinde anlamına da gelir.
Adlî kaza : Cezai, hukuki, ticari, nizalı, nizasız yargı
Adlî müzaharet: Adli yardım
Ahar:Başkası; üçüncü kişi; yabancı
Ahde vefa: Söze bağlılık, sözleşmeye bağlılık
Ahit:Söz verme
Ahkam:Hükümler
Ahkâmı huzuriyye: Hakim önünde yargılanmayla ilgili yöntem hükümleri
Ahkâmı mahsusa:Özel hükümler
Ahkâmı müteferia:Ayrıntılı hükümler
Ahkâmı mütehalife:Aykırı değişik hükümler
Ahvâl:Durumlar; haller; vaziyetler
Ahval-i Şahsiye:Hakiki şahısların hukuki varlıklarıyla ilgili olan hukuki hallerdir : Doğum, evlenme, boşanma, evlat edinme, tabii bir çocuğu tanıma, ölüm vakıaları gibi (MK35 ve; Nüfus K).
Ahz:Almak
Ahzukabz:Bir miktar meblağın elden tesellüm edilmesi veya o miktar meblağın kasa hesabına kaydı
Aile hukuku: Aile ilişkilerini düzeneleyen hukuk kurallarıdır.
Aile şirketi:Bir ailenin bireylerinden oluşan ortaklık.
Aile yurdu:Bir kimsenin, ailenin gereksiniminden büyük olmamak ve bizzat kendisinin veya ailesinin işletmesi ya da oturması koşuluyla, aile bireylerinin geçimi ve oturmasını sağlamak amacıyla ayırdığı taşınmaz ve ekleri.
Akamet:Neticesizlik, kısırlık, sonuç alınmama.
Akar: Taşınmaz mal; kiraya verilen ve gelir sağlayan şeyler
Akarâtı mevkufe:Vakfedilmiş, gelir getiren mallar
Akdetmek:Sözleşmek; kararlaştırmak; düzenlemek; bağlamak
Akd-i mebhusünanh:Sözü geçen akit, anlaşma, sözleşme
Akd-i mezbur:Sözü geçen akit, anlaşma, sözleşme
Akd-i muvazaa:Karşılıklı ödün verilerek yapılan akit, anlaşma, sözleşme

Akd-i sahih:Geçerli, doğru, kusursuz akit, anlaşma, sözleşme

Akit:Tarafların birbirine uygun idare beyanlarıyla husule gelen ve onlara karşılıklı vecibeler yükleyen anlaşma
alâ:çok iyi
Alâhilâf’ül-kanun: Kanun hilafına; yasaya aykırı olarak
Alâkadar: Ilgili; ilişkili
Alât:Aletler; araçlar
Aledderecat: Sırasıyla; derecesine göre
Alelhesap: Hesaplaşmak üzere; hesaba sayarak; sayışılmak üzere; doğan kârdan bir bölümünün ileride tamamı üzerinde hesaplatılmak üzere önceden ödenmesi
Ale-l-ıtlak: Genel olarak; rasgele; bir sınır ile bağlı olmayarak
Ale-l-umûm: Genel olarak; umumi bir biçimde; bütün
Alelusul: Usulüne uygun;
Aleniyet:Açıklık
Alettakrib: akriben; yaklaşık olarak
Alonj:Ticari bir senet üzerinde ciroların veya sair muamelelerin çoğalması dolayısıyla o senede eklenen kağıt.
Amade: Bir işi yapmaya hazır; hazırlanmış
Amel: Iş; edim; fiil
Amele: Işçi; emekçi, ırgat
Amelî: Işe dayanan; iş üstünde; tatbikî; pratik; uygulamalı
Amenajman: Doğal kaynakların işletilmesi
Amme: Kamu
Amme intizamı: Kamu düzeni
Anagayrimenkul: Kat mülkiyetine konu olan taşınmazın bütünü.
Anayapı: Kat mülkiyetine konu olan taşınmazın esas yapı kısmı.
Angaje: Sözle veya yazılı olarak bağlanan; bağımlı
Ani edim: Bir anda yapılan belli davranış ya da davranışlarla yerine getirilen edim
Anmuhakemetin: Muhakeme yaparak; yargılama yoluyla
Antrepo: Gümrüklere gelen ticari eşyanın konulduğu, korunduğu yer; ardiye; ambar
apostille:5 Ekim 1961 tarihli Lahey Sözleşmesi hükümleri uyarınca, kararda imzası olan hakimin, o yargı yerinde yetkili ve görevli olduğunu gösterir tasdik şerhi.
APPEL: İstinaf
Arazi mahlule: Mutasarrıfın mirasçı bırakmadan ölümü ile mahlûl olan arazi-i emiriyye
Arazi-i emiriyye:
Beytülmâle ait olarak devlet tarafından kişilere dağıtılan yerler, topraklar; beylik arazi
Arâzi-i haraciyye : Haraca bağlı arazi;
Arâzi-i memlûke: Mülk; timar toprağı; mülkiyet yolu ile tasarruf olunan yerler
Arâzi-i metrûke:Halkın gereksinimi ve kullanımı için terk edilen arazi
Arâzi-i mevât:Hiç kimsenin tasarrufu altında olmayan ve halka terk ve tahsis edilmemiş bulunan,yüksek sesli bir kimsenin sesi işitilmeyecek derecede köy ve kasabalar gibi yerlerden uzak bulunan kıraç, taşlık, pırnallık gibi yerler
Arazi-i mevkufe: Geliri belirli bir konuya tahsis olunan yer; vakıf olunmuş arazi
Arazi-i miriye:Devlete ait arazi
Arâzi-i öşriye:Ürününden onda bir Devlet payı alınan ve üzerinde her türlü mülkiyet tasarrufları bulunan arazi
Ariyet: Menkul ve muayyen bir malın karşılıksız olarak kullandırılmasının başka bir şahsa bırakılmasını ve kullanıldıktan sonra geri verilmesini tazammun eden akit(BK: 299 vd.)
Arîz ve amîk:Genişlik ve derinliğine; enine boyuna;
Arsa :Belediye sınırları içinde, belediye tarafından parsellenerek üzerine inşaat yapmak için ayrılan arazi parçası.
Arz: Sunma; gösterme; bildirme; önüne koyma; anlatma (bir büyüğe)
Arzuhal: Dilekçe
Asgarî: En az; en aşağı; en azından; en düşük; en küçük
Ashab-ı intikal: Verasetin geçişinde hak sahipleri
Asrî: Zamana uygun; çağdaş; modern
Ateh: Bunama; bunaklık
Atıf: Yollama; yöneltme; yükleme; bağlama; eğme; meylettirme; ilişkili bulma
Aval: Bonoya imza atarak sorumluluk altına girmiş kişiler lehine verilen bir tür kefalettir.
Avans: Alacağına sayılmak üzere önceden yapılan ödeme; öndelik
Avârız: Kazalar; belâlar; borçlanma ve hak kazanma yeterliliğini kısan veya yok eden haller
Avdet :Dönüş; geri gelme; dönme
Ayn: Para dışında, kazanılabilen bütün servet öğeleri
Aynî:Mala ilişkin; eşyaya bağlı; malın mülkiyeti ile ilgili; herkese karşı ileri sürülebilen
Ayni haklar:Eşya üzerinde doğrudan doğruya mutlak egemenlik yetkisi veren ve herkese karşı ileri sürülebilen haklar.
Azamî: En çok; en büyük; en yüksek
Azil:Verilen temsil yetkisinin ortadan kaldırılması
Azimet:Gidiş; yola çıkma
Ağlep:Kuvvetli, Büyük.
Abrama:Deniz taşıtlarını yönetme
Arâzi-i mezrû‘a:Ekilen arazi
Arâzi-i selîha:Çıplak arazi
Acar: Atılgan, gözü pek, yiğit, kabadayı, yılmaz, kabına sığmaz, güçlü, becelikli
Aleyh: Karşı, karşıt
Argüman: Delil, Kanıt, Dayanak, Tez, Sav
Ab-nak: Sulu, ıslak, nemli
Anud: Çok inatçı
Alil:Hasta, sakat
Alâik: Alakalar
Akdes: En mukaddes
Adüvv: Düşman, hasım
Aplikasyon: Yer tesbiti, tescilli haritalardaki parsel köşe noktalarının zeminde yeniden belirtilmesidir.
Akideyn: Her akitte, akti yapan iki taraf
Adem-i ifa: Yapmamamak,yerine getirmemek,borcu ödememek
Azletmek: Bir kişiyi görevden almak, çıkarmak
Ampirik:Deneye dayalı.
Asgari: En az; en aşağı; en azından; en düşük; en küçük
Acele İtiraz:Mahkemece verilmiş bir kararın tefhim veya tebliğinden itibaren belirli bir süre içerisinde yapılması gereken, genellikle kararı veren mahkemenin üst mahkemesine yapılan ve kanunda açıkça sayılan itiraz türüdür.
Açık Boşluk: Somut olaya uygulanacak hükmün yasada yer almamasıdır. Kanunun soruna yanıt verememesi durumudur.
Akabinde: Arkasından, hemen arkadan, ardından, hemen ardından Örnek: Kulağı iki kesik tırnak kıskacına aldıktan sonra başı şiddetle sağa sola sarsar, akabinde yanaklarda patlayan iki şimşek alevi gözlerden çıkar.
Acele itiraz: Verilen kararın tefhim yada tebliğinden itibaren belirli bir süre içerisinde ( genellikle bir hafta ) yapılması gereken, kanunda açıkça sayılan itiraz türüdür. itiraz üzerine kararı veren makam değil itiraz mercii bir karar verir.
Asli: birincil,temel olarak alınan
ADAVET:Düşmanlık
Acizlik Def’i:Borçlunun içine düştüğü acizlik durumunda borcunu ödemeyeceği hususunda ileri sürdüğü bir çeşit savunma, defi.
AZINLIK HÜKÜMETİ:Parlamenter sistemlerde, parlamentoda çoğunluğu olmayan bir partinin, öbür parti ya da partilerin hükümete fiilen katılmadan dışarıdan destek vermesiyle oluşturduğu hükümet biçimi.
atipik: Örnek dışı Düzensiz, değişik, değişken, tipik olmayan, herhangi bir grup içerisinde değerlendirilemeyen.
adiyen darp:Her zamanki gibi. Adice. Fevkalade olmayarak.
arşiv:belgelik, her türlü belgenin saklanıp muhafaza edildigi yer
agoni:can çekişme hali
ademi merkeziyet: Devlet merkezinin gücünü azaltarak yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılmasını savunan siyasi görüş. Adem-i merkeziyet, “merkezin yokluğu” manasına gelir.
arazi:Genellikle, üzerinde yerleşim yeri bulunmayan, ekilebilen ya da boş toprak.
ADLİ TABİP: Gerektiğinde mahkemelere bilirkişi olarak rapor veren, adli tıpta görevli doktor.
ADLİ ZABITA: Bir suç sonrası sanığı ve suç delillerini adli yetkililere sunan kolluk kuvveti.
ADLİ PSİKOLOG: Hukuksal sorunlar ve süreçlere psikolojik öğeleri de içeren bir genişlikte bakarak hukuksal alanın adil, etkin ve insan haklarına uygun sonuçlara kavuşmasını sağlamaya çalışan bilim adamı.
Arızî: Gelip geçici olan,eğreti,sonradan gelen

Kaynak: Adalet.gov.tr Hukuk Terimleri sözlüğü
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/hukuk-sozlugu-en-kapsamli-ve-devamli-buyuyen-icerigiyle-hukuk-sozlugu/feed/ 0
Yargı Reformu Yeniliklerinden Ceza Muhakemesinde Seri Muhakeme Ve Basit Yargılama Usulleri (Av. Selin Kurt) https://www.muhasebenews.com/yargi-reformu-yeniliklerinden-ceza-muhakemesinde-seri-muhakeme-ve-basit-yargilama-usulleri-av-selin-kurt/ https://www.muhasebenews.com/yargi-reformu-yeniliklerinden-ceza-muhakemesinde-seri-muhakeme-ve-basit-yargilama-usulleri-av-selin-kurt/#respond Fri, 13 Dec 2019 10:16:27 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=75004

13.12.2019

Kamuoyunda birinci yargı reform paketi olarak bilinen 7188 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 24.10.2019 tarihli, 30928 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu kanunun yürürlüğe girmesiyle Ceza Muhakemesi sistemimize “Seri Muhakeme Usulü” ve “Basit Yargılama Usulü” adı verilen yeni muhakeme ve yargılama usulleri getirilmiştir. Bu yeni sistemlere ilişkin kanun maddelerinin yürürlük tarihi 01.01.2020 olarak belirlenmiş olup bu tarih itibariyle ceza muhakemesi sistemimizde seri muhakeme ve basit yargılama usulleri uygulanmaya başlanacaktır.

Seri muhakeme usulü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesinde gerçekleştirilen değişiklik ile on beş fıkra şeklinde düzenlenmiş olup yalnızca kanunda belirlenen suçlar açısından uygulanabilecektir. İddianamenin iadesi nedenlerinin düzenlendiği CMK m. 174’e seri muhakeme usulü uygulanması gerektiği soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde bu usul uygulanmadan düzenlenen iddianamelerin iade edileceğine ilişkin hüküm eklenmiştir. Bu düzenlemeyle birlikte seri muhakeme usulü kapsamına giren suçlarda bu usulün uygulanmasının takdiri değil zorunlu olduğu anlaşılmaktadır.

7188 Sayılı Kanun gerekçesinde seri muhakeme usulünün, şüphelinin daha az bir yaptırım beklentisiyle bu usulün uygulanmasını kabul etmesi üzerine başladığı ve bu usulün bir tarafta şüpheli, diğer tarafta savcılık ile hüküm ve denetim makamı olarak mahkemenin bulunduğu bir süreci ifade ettiğine yer verilmiştir. Hâlihazırda Kıta Avrupası hukuk sistemi içinde Fransa, İtalya, Almanya, Romanya gibi ülkelerde uygulanan bu usul ile belirli bir önem derecesinin altındaki suçlarda muhakeme sürecinin formalitelerden arındırılması ve kısaltılması ile işlenen suçlara kısa süre içinde etkili ve orantılı bir karşılık verilerek bozulan kamu düzeninin yeniden inşası amaçlanmaktadır.

Kanunda seri muhakeme usulünün uygulanacağı suçlar olarak belirlenen suç tiplerine ilişkin olarak yürütülen soruşturmalarda şüpheli, Cumhuriyet Savcısı veya kolluk görevlileri tarafından seri muhakeme usulü hakkında bilgilendirilecek, şüpheliye bu usulün uygulanması teklif edilecek ve şüphelinin müdafi huzurunda bu usulün uygulanmasını kabul etmesi durumunda şüpheli hakkında seri muhakeme usulü uygulanacaktır.

Şüphelinin müdafi huzurunda seri muhakeme usulünü kabul etmesiyle Cumhuriyet Savcısı tarafından soruşturma konusu suça ilişkin Türk Ceza Kanunu’nun 61. maddesinde cezanın belirlenmesine ilişkin koşullar göz önünde bulundurularak suçun kanuni tanımındaki alt ve üst sınırları arasında bir temel ceza tayin edilecek ve bu cezaya “yarı oranında indirim uygulanarak” yaptırım belirlenecektir.

Cumhuriyet Savcısı tarafından daha sonra, belirlenen yaptırım ile soruşturma dosyasına ilişkin diğer bilgiler belirtilmek suretiyle şüpheli hakkında seri yargılama usulünün uygulanması görevli mahkemeden yazılı olarak talep edilecektir. Görevli mahkeme, şüpheli ve müdafini dinledikten sonra şüphelinin yine müdafi huzurunda seri muhakeme usulünü kabul etmesi ve suçun bu usulün uygulanmasına elverişli olması durumunda şüpheli hakkında Cumhuriyet Savcısı tarafından sunulan talep yazısında belirtilen yaptırım doğrultusunda hüküm kurulacaktır. Bu koşulların oluşmaması durumunda görevli mahkeme talebi reddederek dosyanın genel soruşturma hükümlerine göre yürütülmesi için Cumhuriyet Savcılığına iade edecektir. Mazeretsiz olarak duruşmaya katılmayan şüphelinin seri muhakeme usulünden vazgeçmiş sayılacağına hükmedilecektir. Görevli mahkeme tarafından Cumhuriyet Savcısının talebi doğrultusunda kurulan hükme itiraz edilebilecektir.

Düzenlemeyle ilgili önemli olan bir husus, seri muhakeme usulünün herhangi bir sebeple tamamlanamaması veya soruşturmanın genel hükümlere göre sonuçlandırılmasına karar verilmesi durumunda şüphelinin seri muhakeme usulünü kabul ettiğine ilişkin beyanları ile bu usulün uygulanmasına dair belgeler takip eden soruşturma ve kovuşturma işlemlerinde delil olarak kullanılamayacaktır.

Seri muhakeme usulünde kanun koyucu tarafından şüphelinin bunu kabul etmesi durumunda suçun niteliği veya geleneksel yargılama usullerinin kullanılmasında hukuki bir yarar bulunup bulunmadığına bakılmaksızın bütün ceza davalarının mahkemeye taşınmasına göre daha adil ve hakkaniyetli sonuçların çıkacağı düşünülmüştür. Bu sistem ile şüphesiz ki mahkemelerin iş yükünün azaltılması da amaçlanmaktadır.

7188 Sayılı Kanun ile ceza yargılaması sistemimize eklenen bir diğer sistem “basit yargılama usulü”dür. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 251. maddesinde yapılan değişiklik ile getirilen bu yeni yargılama usulü ile basit ve ağır suçlar arasına bir ayırım getirilerek ağır suçlara ilişkin yargılamalara daha fazla zaman ve emek harcanabilmesi suretiyle yargılamaların kalitesinin artırılması amaçlamaktadır.

Madde gerekçesinde halihazırda karşılaştırmalı hukukta suçların önem derecesi, olayların karmaşık olup olmaması, çözümünde hukuki ve olgusal herhangi bir sorunla karşılaşılmaması, tanık dinlemenin zorunlu olup olmaması gibi hususların nazara alınarak farklı yargılama usullerine ilişkin düzenlemelerin yer aldığı ve Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen kararlarda farklı yargılama usullerinin benimsenmesinin kabul edilir olduğuna hükmedildiği ifade edilmektedir.

Basit yargılama usulü, asliye ceza mahkemelerinde suçun kanuni tanımındaki cezası adli para cezası ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezası olarak öngörülmüş olan suçlara ilişkin yürütülen davalarda iddianamenin kabulü ile kovuşturma aşamasında geçildiğinde uygulanabilecektir. Bu usulün uygulanmasına karar verilmesi halinde, iddianame sanık, mağdur ve şikayetçiye tebliğ edilerek, beyan ve savunmalarını on beş gün içinde yazılı olarak Mahkemeye bildirmeleri istenecektir. Tebligatta ayrıca duruşma yapılmaksızın, dosya üzerinden hüküm verilebileceği hususu da belirtilecektir.

Mahkemece taraflara beyan ve savunma için verilen on beş günlük sürenin dolmasının ardından duruşma yapılmaksızın ve Cumhuriyet Savcısının görüşü alınmaksızın Türk Ceza Kanunu’nun 61. maddesindeki esaslar dikkate alınmak suretiyle sanık hakkında beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkumiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi veya düşmesi kararlarından biri verilecektir. Sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmesi halinde sonuç cezaya dörtte bir oranında indirim uygulanacaktır. Mahkemece verilen hükme itiraz edilmesi mümkün olmakla birlikte itiraz üzerine duruşma açılarak genel hükümlere göre yargılamaya devam edilecektir. Ayrıca basit yargılama usulünün her aşamasında da Mahkemece gerek görülmesi halinde duruşma açılarak genel hükümler uyarınca yargılamaya devam edilebilecektir.

Görüleceği üzere seri muhakeme usulünün uygulanması kanunda belirtilen suçlar açısından zorunlu iken basit yargılama usulünün uygulanması ve sona erdirilmesi hakimin takdirine bırakılmıştır. Suçun işlendiği dosya kapsamından açıkça anlaşılan ve şüpheli/sanık tarafından ikrar edilen cezası az olan suçlara ilişkin yürütülen soruşturma ve/veya davaları prosedürlerden arındırarak en hızlı şekilde sonuca bağlamayı hedefleyen bu sistemlerin sağlıklı bir şekilde uygulanması durumda mevcut sistemde dosya yükünü hafifleterek gerçekten nitelikli ve karmaşık davalarda daha adaletli sonuçlar çıkmasına etkisi olabileceği şüphesizdir.

Av. Selin Kurt
s.kurt@ozgunlaw.com
13.12.2019


Kaynakça:

1. 7188 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun gerekçesi, https://www.lexpera.com.tr/mevzuat/gerekceler/7188-sayili-ceza-muhakemesi-kanunu-ve-bazi-kanunlarda-degisiklik-yapilmasina-dair-kanun-madde/1, Son Erişim Tarihi 27.11.2019.

2. Suat Çalışkan, “Seri Muhakeme Usulü”, https://www.hukukihaber.net/seri-muhakeme-usulu-makale,7129.html, Son Erişim Tarihi 28.11.2019


 


Kaynak: Av. Selin KURT – İçerik, Ozgun Law firmasının özel izni ile yayınlanmıştır. 13.12.2019
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/yargi-reformu-yeniliklerinden-ceza-muhakemesinde-seri-muhakeme-ve-basit-yargilama-usulleri-av-selin-kurt/feed/ 0
Köprü Cezalarına Af Getiren Kanun Teklifi Kabul Edildi https://www.muhasebenews.com/kopru-cezalarina-af-getiren-kanun-teklifi-kabul-edildi/ https://www.muhasebenews.com/kopru-cezalarina-af-getiren-kanun-teklifi-kabul-edildi/#respond Fri, 14 Jun 2019 11:15:19 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=60662 Köprü Cezalarına Af Getiren Kanun Teklifi Kabul Edildi

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu, Bazı Kanun ve KHK’lerde Değişiklik Yapan Kanun Teklifi’nin tümü üzerindeki görüşmeleri tamamladı ve Kanun Teklifi kabul edildi. Teklifte dikkat çeken konu başlıklarından bazıları aşağıdaki şekilde;

– 1 Ocak 2019’dan kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar araç sınıfları itibarıyla geçmesi yasak olmasına rağmen 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nden geçenlere verilen idari para cezası verilmeyecek. İdari para cezası kesilenler tebliğ edilmeyecek, tebliğ edilenlerden tahsilat yapılmayacak, varsa yapılan itirazlar veya açılmış davalar hakkında resen karar verilmesine yer olmadığına karar verilecek. Tahsilatlardan, yapılmış itirazlardan ve açılmış davalardan feragat edilmesi kaydıyla vazgeçilecek.

Tahsilatlar, kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden ikinci ayın sonuna kadar başvurulması halinde düzenlemenin yürürlük tarihini takip eden üçüncü ayın sonuna kadar ret ve iade edilecek.

Bu şekilde geçiş yapan yaklaşık 275 bin araca kesilen 310 milyon liralık cezadan vazgeçilecek, ödenen 3,9 milyon lira ise iade edilecek.

– Kültür ve Turizm Bakanlığı Döner Sermaye İşletmesi, yürüttüğü görevler nedeniyle kurumlar vergisinden muaf olacak. Bu muafiyet, Gelir Vergisi Kanunu ile Kurumlar Vergisi Kanunu uyarınca yapılacak vergi kesintilerini kapsamayacak.

– MTA Genel Müdürlüğü, uhdesindeki ruhsatları bölerek aynı alan için Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğünden birden fazla yeni ruhsat talep edebilecek. Genel Müdürlük, MTA adına yeni ruhsatlar düzenleyebilecek.

– Kamu kurum ve kuruluşlarının yer altındaki maden işlerine ilişkin faaliyet gösteren rödovansçılara, mevzuat değişikliği nedeniyle oluşan maliyet artışlarının karşılanmasına ilişkin destek verilmesi sağlanıyor. Destek tutarları belirlenirken, kömür fiyatlarının
değişimi de dikkate alınacak.

– Sanayi alanındaki araştırma, geliştirme, yenilikçilik ve girişimcilik faaliyetleriyle teknolojik gelişmeleri takip etmek, desteklemek ve teşvik etmek amacıyla sanayi kuruluşları, üniversiteler, araştırma merkezleri ve enstitülerle iş birliği yaparak bu kurumların teknolojik araştırma ve geliştirmeye aktif katılımını sağlamak amacıyla hazırlanan programlara öğretim elemanları ve diğer kamu görevlileriyle kamu görevlisi olmayan alanında uzman kişiler görevlendirilebilecek. Görevlendirilen öğretim elemanlarıyla kamu görevlisi olmayan uzmanlara Yükseköğretim Kanunu’nda öngörülen aylık tutarın 5 katını aşmamak kaydıyla Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca belirlenecek tutar üzerinden doğrudan ödeme yapılacak. Bu kişilere ayrıca harcırah ödenmeyecek. Yükseköğretim kurumlarına araştırma ve geliştirme projeleri karşılığı aktarılan hibe niteliğindeki tutarlar proje adına açılacak özel hesaplarda izlenecek.

Kaynak: www.tbmm.gov.tr

 


Kaynak: ozgunlaw.com
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


 

]]>
https://www.muhasebenews.com/kopru-cezalarina-af-getiren-kanun-teklifi-kabul-edildi/feed/ 0
Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Yönetmelik Yayımlandı https://www.muhasebenews.com/abonelik-sozlesmesinden-kaynaklanan-para-alacaklarina-iliskin-takibin-baslatilmasi-usulu-hakkinda-yonetmelik-yayimlandi/ https://www.muhasebenews.com/abonelik-sozlesmesinden-kaynaklanan-para-alacaklarina-iliskin-takibin-baslatilmasi-usulu-hakkinda-yonetmelik-yayimlandi/#respond Thu, 13 Jun 2019 14:45:15 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=60550 Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Yönetmelik Yayımlandı

Abonelik Sözleşmelerinden kaynaklanan alacaklarda yeni bir dönem başlatan Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun 19 Aralık 2018 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmişti.

Söz konusu Kanun, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda ve diğer mevzuatta düzenlenen abonelik sözleşmeleri ile bu sözleşmelerin ifası amacıyla tüketiciye sunulup bedeli faturaya yansıtılan mal veya hizmetten kaynaklanan ve avukatla takip edilen para alacaklarına ilişkin icra takiplerinin elektronik ortamda başlatılması ve takip işlemlerinin elektronik ortamda yapılması usulünü getirmişti. Merkezi Takip Sistemi’ne yönelik düzenlemeler, 1 Haziran 2019 tarihinde yürürlüğe gireceği düzenlenmişti.

Kanun kapsamında kalan haciz yoluyla ilamsız icra takiplerinin Merkezi Takip Sistemi (MTS) üzerinden başlatılmasına ve haciz aşamasına kadar yürütülmesine ilişkin usul ve esasları belirlemek amacıyla hazırlanan Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para
Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Yönetmelik ise 29 Mayıs 2019 Tarihli ve 30788 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlandı.

Yönetmelik kapsamında abonelik sözleşmeleri ile bu sözleşmelerin ifası amacıyla tüketiciye sunulup bedeli faturaya yansıtılan mal veya hizmeti sunan gerçek kişiler veya tüzel kişilerin yetkililerinin, MTS’de işlem yapabilmesi için öncelikle UYAP Kurum Portal üzerinden dilekçe ve şirket yetkilisi olduğunu gösteren belge ile imza sirkülerini bakanlığa göndermesi, Bakanlığın şirket yetkilisi rolünü tanımlaması akabinde ise yetkili avukatları belirlemesi zorunludur. Avukatın MTS üzerinden işlem yapılabilmesi için şirket yetkilisi tarafından UYAP Kurum Portal aracılığı ile yetkilendirilmesi zorunludur.

Yetkilendirilmiş olan alacaklı avukatı, icra takibini başlatmak için Merkezî Takip Sisteminde yer alan takip talebini dolduracak ve takip talebinin doldurulması akabinde sistem tarafından ödeme emri düzenlenecek ve ödeme emri borçlu, tebligatın elektronik yolla yapılması zorunlu olan kişilerden ise borçluya elektronik tebligat yoluyla, tebligatın elektronik yolla yapılması zorunlu kişilerden değil ise PTT aracılığı ile borçluya tebliğ edilecek.

Takip konusu borcun tamamı, takip harç ve masraflarıyla birlikte ödeme emrinde belirtilen hesap numarasına tahsilat kanalları ile ödendiğinde, MTS tarafından takip sona erecek. Borçlu, ödeme emrinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde, herhangi bir icra dairesine başvurarak ödeme emrine itiraz edebilecek ancak posta yoluyla itiraz yapılamayacak. Elektronik imza kullanan borçlu UYAP Vatandaş üzerinden de itiraz edebilecek. Ödeme emrine itiraz edilmemesi veya itirazın hükümden düşürülmesine rağmen borcun ödenmemesi halinde, alacaklının talebi üzerine icraya devam olunacak; haciz aşamasına geçilebilecek.

Kaynak: www.resmigazete.gov.tr

 

 


Kaynak: ozgunlaw.com
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


 

]]>
https://www.muhasebenews.com/abonelik-sozlesmesinden-kaynaklanan-para-alacaklarina-iliskin-takibin-baslatilmasi-usulu-hakkinda-yonetmelik-yayimlandi/feed/ 0
Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Ve Kanunda Yapılan Son Değişiklikler https://www.muhasebenews.com/ticari-islemlerde-tasinir-rehni-kanunu-ve-kanunda-yapilan-son-degisiklikler/ https://www.muhasebenews.com/ticari-islemlerde-tasinir-rehni-kanunu-ve-kanunda-yapilan-son-degisiklikler/#respond Wed, 12 Jun 2019 11:15:35 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=60374 Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Ve Kanunda Yapılan Son Değişiklikler

Küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin ekonomiye daha fazla katılmaları ve ticari
hayatı canlandırmaları için desteklenmeleri gerektiğinden; finansman erişiminin
kolaylaştırması gerekmektedir. Finansmana erişimin kolaylaştırılması, ekonominin
canlanmasına, ticaret hacminin büyümesine ve rekabet gücünün artmasına yardımcı olmaktadır.

Ticari işletmelerin finans erişimini kolaylaştıran kredi müessesinde; ticari hayatın
gereklilikleri dolayısıyla kredi alan ve kredi veren iki tarafın da korunması gerekmektedir. Zira kredi alan, krediye kolay ulaşmak amacını taşırken; kredi veren de vereceği kredinin geri dönüşünü teminat altına almak isteyecektir.

Bu kredi teminatını teşkil edecek enstrümanların ise, hızlı ve kolayca paraya çevrilmesi mümkün olanlar arasından seçilmesi ve daha az masrafla temin edilmesi, ticari
hayatın gereklerindendir. Bu itibarla, 6750 sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu 01.01.2017 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Zira kanunun amacı ilk maddesinde belirtildiği üzere; teslimsiz taşınır rehin hakkının güvence olarak kullanımının yaygınlaştırılması, bu rehne konu taşınırların kapsamının genişletilmesi, taşınır rehninde aleniyetin sağlanması ile rehnin paraya çevrilmesinde alternatif yolların sunulması suretiyle finansmana erişimi kolaylaştırmaktır. Bu amaç, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nca hazırlanan ve kanunun gerekçesini oluşturan “Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu” ile de açıkça ortaya konulmuştur.

Bu kolaylıkların sağlanması amacıyla, 6750 sayılı Kanun, ticari işletmenin rehnini düzenleyen 1447 sayılı Ticari İşletme Rehni Kanunu’nu yürürlükten kaldırmış ve ticari
işletmenin kredi kullanırken teminat vermesinde yeni usul getirmiştir. Ayrıca kanun kapsamında “Ticari İşlemlerde Taşınır Varlıkların Değer Tespiti Hakkında Yönetmelik”, “Ticari İşlemlerde Rehin Hakkının Kurulması ve Temerrüt Sonrası Hakların Kullanılması Hakkında Yönetmelik”, “Rehinli Taşınır Sicil Yönetmeliği” şeklinde üç adet yönetmelik de yürürlüğe girmiştir.

Yeni kanunla beraber rehinli taşınır sicili olarak yeni bir resmi sicil oluşturulmuştur.
Oluşturulan bu yeni sicil TARES; Ticari İşlemler için Taşınır Rehin Sicilidir. 6750
sayılı kanun kapsamında, 01.01.2017 tarihinden itibaren ticari işletme rehinlerinde
tüm işletmeye rehin koymak yerine işletmenin üzerinde bulunan varlıkların bir
bölümü ya da hepsinin rehin olarak konulabileceği ve bu kayıtların merkezi olarak
saklanır ve sorgulanabilir hale getirilmesi düzenlenmiştir.

Bu kapsamda, taşınır rehninin kurulabilmesi ve bu teminatın Taşınır Rehin Sicili’ne tescil edilebilmesi için tescil aşamasından önce taraflar arasında bir ticari işletme rehni sözleşmesi bulunması gerekmektedir ki, kanun çerçevesinde sözleşmenin geçerliliği için de sicile tescil şart koşulmuştur. Kanunun 2/1-i maddesinde rehin sözleşmesi; “Rehin hakkını tesis etmek amacıyla rehin veren ile alacaklı arasında imzalanan sözleşme” şeklinde
tanımlanmıştır.

Kanuna göre rehin sözleşmesinin tarafları iki şekilde düzenlenmiş olup, rehin alacaklısı kredi kuruluşu olduğu takdirde, tacir, esnaf, çiftçi, üretici örgütü, serbest meslek erbabı gerçek ve tüzel kişiler rehin veren sıfatıyla sözleşmeye taraf olabileceklerdir. İkinci düzenleme ise tacir ve esnafların kendi aralarında rehin sözleşmesi akdedebileceklerine
ilişkindir.

6750 sayılı kanun ile ticari işlemlerde taşınır rehninin konusu ve rehin konusunun kapsamı Mülga Ticari İşletme Rehni Kanunu’na göre genişletilmiş, hem rehin konusu edilebilecek unsurlar artırılmış, hem de bu unsurların işletmenin tamamı rehnedilmeden, münferiden rehin sözleşmesinin kapsamına girebilmesine yönelik düzenlemeler yapılmıştır.

Yeni kanun ile ticari işletmenin tamamının rehni ise istisna olarak düzenlenmiştir.
15.02.2018 tarihinde “7099 sayılı Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile taşınır rehninde de birtakım değişiklikler gerçekleştirilmiş olup, bu değişikliklere göre Kanunun 5. maddesinde taşınır rehnine konu olabilecek taşınır varlıklar örnekleme haline getirilerek, maddeye “benzeri her türlü varlık
ve hak” ibaresi eklenmiş ve kanunda açıkça sayılmayan ve rehnin kapsamına
dahil edilebilen hususlar eklenmiştBahsi geçen 15.02.2018 tarihli değişiklik kapsamında kanuna “rehnin kapsamı” maddesi eklenerek; taşınır varlığın gelecekteki her türlü faiz, sigorta gibi hukuki getirileri ile doğal ürün ve ikamesi mallar, taşınır varlık ile birlikte doğrudan rehnin kapsamına girmesi; bir üretim sürecinin, kullanıldığı taşınır varlıklarla
birlikte rehnedilmesi halinde rehnin, üretim sürecinde ve sonucunda gerçekleşecek olan alacak üzerinde aynı oranda ve sırada kendiliğinden tesis edilmiş sayılması da öngörülmüştür.

Bir diğer değişiklik de üçünü kişilerin rehnin durumu hakkında yapılmış olup, bu
düzenleme birtakım doktrinsel tartışmalara sebep olmuştur. Zira kanunun 7. maddesinde taşınırın rehinli olduğunu bilmeyen veya bilmesi gerekmeyen iyi niyetli üçüncü kişinin iyi niyetinin korunması öngörülmüştür. Ancak resmi bir sicile kaydedilen ve sicilde
aleni olan bir hususun bilinmemesi durumunda iyiniyetin korunması hali, tartışmaların kaynağını oluşturmuştur. Ayrıca yapılan değişiklik ile birleşen ve karışan mallara ilişkin düzenlemeler de kaldırılmıştır.

Kanunun “temerrüt sonrası haklar” başlıklı, borçların süresinde ifa edilmemesi
hâlinde alacaklının başvurabileceği yoları ve teminatların ne şekilde takibe konacağını gösteren hükmünde; alacaklının birinci derece alacaklı olduğu durumda icra dairesinden İİK’nın 24. maddesi uyarınca rehinli taşınırın mülkiyetinin devrini talep edebileceği ve icra dairesinin bu devri sicile bildireceği düzenlenmiştir.

Hükme göre bu halde rehinli taşınırda kanunun 13. Maddesinde belirtildiği üzere yapılan değer tespitinin ve taşınırın belirlenen değerinin, birinci derece alacaklının toplam alacağından fazla olması durumunda, aradaki fark miktarından, diğer derecelerdeki alacaklılara karşı, birinci derece alacaklı ile rehin veren müteselsilen sorumlu olacağı düzenlenmiştir.

Ayrıca kanunun yine aynı maddesinde alacaklının alacağını, 5411 sayılı Kanun uyarınca faaliyet gösteren varlık yönetim şirketlerine devredebileceği; bu halde, varlık yönetim şirketlerinin, alacaklının rehin sırasına sahip olacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla alacaklarda öncelik hakkı da yine 6750 sayılı kanunun 11. maddesine göre belirlenecektir. Bahsi geçen 15.02.2018 tarihli değişiklik ile kanunun bu temerrüt sonrası haklara ilişkin hükmünde de değişiklik yapılmış olup, bu değişikliğe göre alacakta direkt olarak genel hükümler çerçevesinde takip yapabileceği, maddenin diğer bentlerine göre takip yapılmadan da mümkün hale getirilmiştir.

Kanunun geçiş hükümlerinden geçici maddede yer alan “Bu Kanun, yürürlüğe girdiği
tarihte görülmekte olan dava ve takiplere uygulanmaz.” hükmünde yer alan “…dava
ve…” ibaresi de 2019/9 E. 2019/27 K.sayılı 11.04.2019 tarihli Anayasa Mahkemesi Kararı ile zaman bakımından uygulanma yönünden Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmiştir.

Tüm bu açıklamalar ışığında; yeni kanun hükümleri ile rehnin tarafları ve konusu genişletilerek gelişen dünya şartlarına ayak uydurulmuş ve ticari hayatta birçok kolaylık sağlanmıştır. Özellikle taşınır rehin siciline kayıt ve uygulanma şeklinde teknolojik gelişmelerin de göz ardı edilmemesi kolaylıkların sağlanmasında önemli rol oynamıştır.

Ancak kanun yerine yalnızca yönetmelikle düzenlenen hususlar veya diğer kanunlarla bağlantısı hususlarında hala değişikliğe ihtiyaç duyulduğu doktrin tarafından sıklıkla ifade edilmekte olup, bu duruma da çözüm getirilmesi gerekmektedir.

Detaylı Bilgi İçin;
Stajyer Avukat Melike Kaya
m.kaya@ozgunlaw.com

Kaynakça:
1. BAYDAK, Ecrin, Ticari İşlemlerde Taşınır
Rehni, Aralık 2018, İstanbul.
2. ANTALYA, Prof. Dr. O. Gökhan, Ticari
İşlemler Taşınır Rehni, İstanbul, Şubat
2017.
3. KARAKUŞ ERBAŞ, Burcu, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni ve Rehin Alacaklısının
Korunması, Eylül 2018.
4. ORAL, Bahar, Ticari İşlemlerde Taşınır
Rehni, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Adana,
2018.

 

 


Kaynak: ozgunlaw.com
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/ticari-islemlerde-tasinir-rehni-kanunu-ve-kanunda-yapilan-son-degisiklikler/feed/ 0
Tahkimin Amacı, Konusu Ve Bir Başvuru Alanı Olan Güvence Hesabı https://www.muhasebenews.com/tahkimin-amaci-konusu-ve-bir-basvuru-alani-olan-guvence-hesabi/ https://www.muhasebenews.com/tahkimin-amaci-konusu-ve-bir-basvuru-alani-olan-guvence-hesabi/#respond Wed, 12 Jun 2019 10:45:33 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=60367 Tahkimin Amacı, Konusu Ve Bir Başvuru Alanı Olan Güvence Hesabı

Tahkim, taraflar arasındaki uyuşmazlıkların, yargı gücü dışında özel bir organ aracılığıyla çözümlenmesidir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 407. ve devamı maddelerinde düzenlenen tahkimi, kanundaki düzenlemelerden yola çıkarak tarafların,
sözleşme veya sözleşme dışı bir hukuki ilişkiden doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların tamamı veya bir kısmının çözümünün hakem veya hakem kuruluna bırakılması olarak tanımlamak mümkündür.

Bunun yanında 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu ile 1958 sayılı New York
Sözleşmesi ile 1961 tarihli CenevreAvrupa Sözleşmesine taraf olan Türkiye,
gerekli yasal düzenlemelere sahiptir.

Gelişen ve ilerleyen sosyal ve ticari ilişkiler beraberinde hızlı şekilde çözüme kavuşma
ihtiyacı getirmiş, devlet yargısının daha ağır işlemesi sebebiyle alternatif uyuşmazlık çözüm yolu olarak işlerliğini arttırmıştır.

Tahkim müessesesi 1698 ve 1889 tarihli İngiliz Tahkim Kanunları, 1806 tarihli Fransız Medeni Usul Kanunu ve Osmanlı Devletinin ilk medeni kanunu olan 1876 tarihli
Mecelle’de yer verilen eskiye dayanan alternatif bir çözüm yoludur.

Yargıda iş yükünün fazla olması ve taraflara fazla külfet yüklemesi nedeniyle daha
hızlı ve mahkemelere nazaran daha az masraflı olan tahkimin tercih edilirliğini
günden güne artırmaya devam etmektedir.

Sigortacılıkta tahkim, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 30.maddesiyle sistemimize girmiştir. Uygulamanın amacı kanunda sigorta ettiren veya sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan kişiler ile riski üstlenen taraf arasında sigorta sözleşmesinden
doğan uyuşmazlıkların çözümü olarak belirtilmiştir.

Sigortacılık alanında ihtisas mahkemelerinin olmaması, yargı sürecinin yavaş ilerlemesi ve masraflı olması zaman zaman sigortalının büyük zarara uğramasına neden olmakta bu durum da sigorta müessesesinin amacına aykırılık taşımaktadır.

Yasal dayanağını 14.06.2007 tarih, 26552 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Sigortacılık Kanunu’nun 30.maddesinden alan Sigorta Tahkim Komisyonu, Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği nezdinde sigorta ettiren veya sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan kişiler ile riski üstlenen taraf arasında sigorta sözleşmesinden doğan uyuşmazlıkların çözümü amacıyla oluşturulmuştur.

Sigortadan kaynaklı uyuşmazlıklarda tahkime gidilebilmesi için ilk şart, uyuşmazlık
yaşanan sigorta kuruluşunun Sigorta Tahkim Komisyonu’na üye olması gerekmektedir. Sigortacılık Kanunu 30. maddesinin 13. fıkrası gereği komisyona gidilebilmesi
için, sigortacılık yapan kuruluşla uyuşmazlığa düşen kişinin, uyuşmazlığa konu teşkil
eden olay ile ilgili olarak sigortacılık yapan kuruluşa gerekli başvuruları yapmış ve
talebinin kısmen ya da tamamen olumsuz sonuçlandığını belgelemiş olması gerekir.

Sigortacılık yapan kuruluşun, başvuru tarihinden itibaren onbeş iş günü içinde
yazılı olarak cevap vermemesi de Komisyona başvuru için yeterlidir. Belirtmekte
fayda vardır ki sigorta tahkim sistemine üye olan kuruluşlarla uyuşmazlığa düşen
kişi, uyuşmazlık konusu sözleşmede özel bir hüküm olmasa bile tahkim usulünden
faydalanabilir.

Güvence Hesabı yasal dayanağını, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 14.maddesi
ve bu maddeye dayanılarak hazırlanan ve 26.07.2007 tarih, 26594 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Güvence Hesabı Yönetmeliği’nden almaktadır.

Sigortacılık Kanunu’nun 14.maddesine göre bu Kanunun 13 üncü maddesi,
13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve 10/7/2003 tarihli ve
4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu ile ihdas edilen zorunlu sorumluluk sigortaları ile bu Kanunla mülga 21/12/1959 tarihli ve 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanunu
çerçevesinde ihdas edilmiş olan zorunlu sigortalara ilişkin olarak kanunda belirtilen
koşulların oluşması halinde ortaya çıkan zararların bu sigortalarla saptanan geçerli
teminat miktarlarına kadar karşılanması amacıyla Türkiye Sigorta ve Reasürans
Şirketleri Birliği nezdinde Güvence Hesabı oluşturulur.

Güvence Hesabına başvurulabilecek haller, kanunun 14.maddesinin 2.fıkrası ile
Yönetmeliğin 9.maddesine belirlenmiştir.

Buna göre;

– Sigortalının tespit edilememesi durumunda kişiye gelen bedensel zararlar için,

– Rizikonun meydana geldiği tarihte geçerli olan teminat tutarları dâhilinde sigortasını yaptırmamış olanların neden olduğu bedensel zararlar için,

– Zorunlu sigorta teminat limitleri ile sigorta poliçesinde belirtilen teminat arasındaki fark kadar ödenecek bedensel tazminat tutarları için,

– Sigorta şirketinin malî bünye zaafiyeti nedeniyle sürekli olarak bütün
branşlarda ruhsatlarının iptal edilmesi ya da iflası halinde (Güvence Hesabı kapsamında kalan Zorunlu Sigortalar ile sınırlı olarak) ödemekle yükümlü olduğu maddi ve bedensel zararlar için,

– Çalınmış veya gasp edilmiş bir aracın karıştığı kazada,13/10/1983 tarihli ve
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu uyarınca işletenin sorumlu tutulmadığı hallerde, kişiye gelen bedensel zararlar için,

– Ayrıca Hesaba, Yeşil Kart Sigortası kapsamında Türkiye sınırları içinde meydana gelen zararlardan dolayı Büroca tekemmül ettirilen hasar dosyalarının tazminat ödemesi için

Büro tarafından da başvurulabilir.

Güvence Hesabı Sigorta Tahkim Komisyonu’na üye olduğundan, Güvence Hesabına yapılan başvurularda tazminatın tamamen ya da kısmen karşılanmaması durumunda hak sahipleri Sigorta Tahkim Komisyonu’na başvurabilirler.

Yönetmeliğin 4.maddesi gereği Güvence Hesabının ayrı bir tüzel kişiliği
bulunduğundan, talep Güvence Hesabı’na yönlendirilebilecektir, ancak Tahkim Komisyonuna başvuru yapmadan sigorta kuruluşuna yazılı müracaatta bulunulması gerekir.

Yapılan müracaata olumsuz cevap verilmiş veya müracaat tarihinden
itibaren 15 gün içinde (Trafik Sigortasında) bir cevap verilmemişse, iddiayı
ispatlar tüm belgelerle birlikte Sigorta Tahkim Komisyonuna başvuru yapılabilmektedir.
Ayrıca belirtmekte fayda vardır ki zorunlu sigortalarda, kuruluşun komisyona üye olup olmadığı aranmamakta, 18.04.2013 tarihinden sonra meydana gelen uyuşmazlıklarda Sigorta Tahkim Komisyonu’na başvuru mümkün olabilmektedir.

Detaylı Bilgi İçin;
Avukat Esra Melis İstikbal
m.istikbal@ozgunlaw.com

Kaynakça:
1. Çeker, Mustafa; 6102 Sayılı Türk
Ticaret Kanunu’na Göre Sigorta Hukuku, 14.Baskı, Karahan Kitabevi.
2. Tepedelen, Zekeriye; Zorunlu Sigortalarda Güvence Hesabı, Mayıs 2017 Adalet
Kitabevi.
3. Özcan,Erkan; Sigorta Tahkim Komisyonu
Nezdinde Tahkim Uygulaması, Ocak 2014,
Ankara, Adalet Kitabevi.
4. Ateş,Hüseyin; Güvence Hesabı,
http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2013-
108-1315, erişim tarihi: 06.05.2019

 

 


Kaynak: ozgunlaw.com
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/tahkimin-amaci-konusu-ve-bir-basvuru-alani-olan-guvence-hesabi/feed/ 0
6284 Sayılı Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Üzerine İnceleme https://www.muhasebenews.com/6284-sayili-ailenin-korunmasi-ve-kadina-karsi-siddetin-onlenmesine-dair-kanun-uzerine-inceleme/ https://www.muhasebenews.com/6284-sayili-ailenin-korunmasi-ve-kadina-karsi-siddetin-onlenmesine-dair-kanun-uzerine-inceleme/#respond Tue, 07 May 2019 11:15:18 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=57113 6284 Sayılı Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Üzerine İnceleme

Kadına yönelik ve aile içi şiddet yalnızca ülkemizde değil, dünyanın her yerinde ağır insan hakları ihlallerine yol açan ve kesin çözüm bekleyen, ağır ve sancılı bir toplum vakasıdır. Özellikle evlilik birliği içerisinde yaşanan şiddetin, toplumun temel yapısı olan aile kurumuna telafisi güç zararlar verdiği tartışmasızdır. Bu durum toplumu öylesine derinden sarsar hale gelmiştir ki, her geçen gün yaşanan dayak, işkence, tecavüz ve cinayet gibi akıl almaz şiddet olayları yazılı ve görsel basına da yansımaktadır.

Anayasa’nın bu konuda devlete yüklediği pozitif ve negatif yükümlülükler gereği idare; bu yükümlüğü, özel yetkilerle donatılmış olan idari kolluk vasıtasıyla yerine getirmektedir. Türk Medeni Kanunu ile aile ve evlilik birliğinin korunması öngörülmüş olmakla birlikte; kanunda şiddetin önlenmesine ilişkin özel hükümlerin yer almaması ve aile hukuku yargılamasının uzun sürmesi sebepleriyle bu süreci hızlandırmak ve ani önlemler almak adına yeni bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur.

Kadının, ailenin ve çocuğun korunmasına ilişkin bu toplumsal ihtiyacın bir getirisi olarak, 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanunun yetersizliği karşısında; “6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Hakkında Kanun” ve bu kanunun uygulama yönetmeliği yürürlüğe girmiştir. Bu sayede hem TMK hükümlerinin bir tamamlayıcısı olarak ailenin, hem de kadınların ve diğer şiddet mağdurlarının korunması amaçlanmıştır.

Bu noktada tartışmalar ve açıklamalarımız, toplumsal cinsiyet yaklaşımı ve bahsi geçen 6284 sayılı kanunun lafzı sebebiyle, genel olarak kadına yönelik şiddet etrafın
da yoğunlaşmakla birlikte, şiddetin mağdurunun her cinsiyetten veya cinsiyet seçimi olmayan birey olabileceğini ve bu şahısların da şiddetten korunmaya muhtaç olduğunu unutmamak gerekmektedir. Bahsi geçen kanuni düzenleme de yalnızca kadına yönelik şiddete karşı kadını korumak amacıyla getirilmemiş, ailenin korunması yegâne amaç olarak ortaya konulmuştur. Ancak kanunda birtakım eksiklikler ve Anayasa’nın eşitliğe ilişkin hükümlerine karşı tartışmalar olduğunun unutulmaması gerekmektedir.

Yasanın amacı, şiddete uğrayan ya da uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi ile alınacak tedbirler olarak açıklanmıştır. Burada yasa koyucunun tercihi ortaya çıkmakla birlikte; erkek ancak, ya aile bireyleri içinde ise ya da tek taraflı ısrarlı takip mağduru ise bu yasa ile getirilen olanaklardan yararlanabilecektir.

Örneğin, trafikte yaşanan bir tartışma sonucu şiddet mağduru olan kadın bu kanun ile korunabilecekken, şiddet mağduru birey, erkekse bu korumadan yararlanamayacaktır. Bu husus yukarıda bahsettiğimiz üzere eşitlik tartışmasını gündeme getirirken Anayasa’nın 10. maddesi ile getirilen “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” ibaresi gereği, hüküm pozitif ayrımcılık getirdiğinden, eşitliğe aykırı görülemeyecektir.

Kanunda korunacak bireylerin kimler olduğu sayılmış olmakla birlikte, belirtilen bu bireylerin kimleri kapsayacağına ilişkin ayrıntılı açıklama yapılmamıştır. Örneğin aile bireylerinin korunacağı belirtilmiş, ancak aile bireylerinin Türk toplumundaki genişliği göz ardı edilerek, kimlerin bu kapsama dâhil olacağı sayılmamıştır. Özellikle erkek bireyler açısından bu durum bir sorun teşkil etmekte olup, geniş aile yapısında aynı hanede yaşayan dayı, amca veya dedenin mağdur olarak bu kanun kapsamında korunup korunmayacağı hâlâ muammalıdır.

Mağdurun kanunda sayılan kişilerden olması haricinde, başka uygulanma şartları da öngörülmüştür. Kanun kapsamında sayılan mağdurların korunabilmesi için, şiddete uğramaları veya şiddete uğrama tehlikelerinin varlığı şarttır. Eski kanundan farklı olarak 6284 sayılı kanun ile hiç şiddete uğramasa dahi, şiddete uğrama korkusuyla yaşayan kişiler de korunmakta; ancak “şiddete uğrama tehlikesi” kavramı kanunda ayrıca açıklanmamaktadır. Haliyle burada da bir eksiklik mevcuttur.

Şiddetin veya şiddet uygulanma tehlikesinin varlığı halinde, mağdurun ya da üçüncü kişilerin ihbar veya şikâyette bulunması gerekmektedir. Nitekim 6284 sayılı kanunun 7. maddesinde şiddet veya şiddet uygulama tehlikesinin varlığı halinde bu durumun resmi makam veya mercilere herkes tarafından ihbar edilebileceği belirtilmektedir. Zira insani bir yükümlülük olması haricinde, şiddet konusu eylemin Türk Ceza Kanunu anlamında da suç teşkil etmesi halinde, kişinin TCK’nın 278. maddesi bağlamında ihbar yükümlülüğünün bulunduğunun unutulmaması gerekmektedir.

Kanunun uygulanabilmesi bakımından mülkî amir, hâkim veya kolluk görevlileri tarafından, şiddet mağdurları veya şiddet uygulayanlar hakkında 6284 sayılı kanunda sayılan tedbirlerin alınmasına karar verilmesi gerekmektedir. Bu tedbirlere karar verilebilmesi için görevli olan mahkeme, 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un işaret ettiği gibi aile mahkemeleridir. Yani şiddet mağdurları veya şiddeti uygulayanlar hakkında tedbir yetkisi ve kanundaki önlemlere başvurma yetkisi aile mahkemesi hâkimine aittir. Aile Mahkemesi hâkimi, kanunun 4. ve 5. maddelerinde yer alan “koruyucu” ve “önleyici” tedbirleri alabilmektedir.

Önleyici tedbirler, şiddet uygulayıcısının tekrar şiddet uygulamasında caydırıcı nitelik taşıma ve şiddeti engelleme amacı ile getirilmiş, ancak şiddet mağdurlarının tekrar şiddete uğramalarına mâni olmak ve onları hayat boyu şiddetten ve tehlikesinden izole etmek amacıyla koruyucu tedbir mekanizmasına da gerek duyulmuştur. Haliyle eski kanunun aksine yalnızca önleyici değil, ileriye yönelik koruyucu tedbirler alınması da öngörülmüştür. Koruyucu tedbirleri; hâkim, mülki amir ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kolluk amiri; önleyici tedbirleri ise; hâkim ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kolluk amiri alabilmektedir.

Şiddete uğrayan ya da şiddete uğrama tehlikesi bulunan bireyler hakkında mülki idare amiri ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kolluk amirleri tarafından verilecek koruyucu tedbirler ayrıntılı şekilde düzenlenmiş olup; ayrıca kişilerin içinde bulundukları durum göz önünde bulundurularak, olayın özelliklerine uygun diğer tedbirlerin alınabileceği de hüküm altına alınmıştır. Bu hükme göre, delil veya belge aranmaksızın; ilgilinin talebi, Bakanlık veya kolluk görevlilerinin başvurusu üzerine ya da resen tedbir ya da tedbirlere karar verilebilecektir.

Bu tedbirler; kanun kapsamında korunan kişinin kendisine ve gerekiyorsa beraberindeki çocuklara, bulunduğu yerde veya başka bir yerde uygun barınma yeri sağlanması, geçici maddi yardım yapılması, psikolojik, meslekî, hukukî ve sosyal bakımdan rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilmesi, hayatî tehlikesinin bulunması hâlinde, ilgilinin talebi üzerine veya resen geçici koruma altına alınması ve gerekli olması hâlinde, korunan kişinin çocukları varsa çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere kreş imkânının sağlanması şeklinde sayılmıştır. Kolluk amiri ise, düzenleme gereği bu tedbirlerden yalnızca barınma ve geçici koruma tedbirini alabilmektedir.

Hâkim tarafından, kanun kapsamında korunan bireylere ilişkin; ilgilinin talebi, Bakanlık veya kolluk görevlilerinin ya da Cumhuriyet savcısının başvurusu üzerine veya resen, şiddetin uygulandığı hususunda delil ya da belge aranmaksızın, kanunda sayılı koruyucu tedbirlerden birine veya birkaçına veya olayın özelliğine göre mülki idare tarafından başvurulanlar dâhil olmak üzere, benzer tedbirlere karar verilebilmektedir. Bu tedbirler; kişinin işyerinin değiştirilmesi, kişinin evli olması hâlinde müşterek yerleşim yerinden ayrı yerleşim yeri belirlenmesi, tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulması ve kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerinin değiştirilmesi şeklinde sayılmış olup, bunlarla sınırlı değildir.

Şiddet mağduru için koruyucu tedbirler öngörülmüş olup, önleyici tedbirlere ise, doğal olarak şiddet uygulayan veya uygulama tehlikesi olan kişi hakkında başvurulmaktadır. Kanunda sayılı hükümler bunlarla sınırlı olmayıp, diğer tedbirlere de karar verilebileceği görülmektedir. Bu tedbirlere kural olarak yalnızca hâkim tarafından hükmedilmektedir. 6284 sayılı kanun haricinde hâkim, yapılan atıf gereği 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu gibi diğer kanunlardan da yararlanabilmektedir.

Bu itibarla hâkim, şiddet uygulayanın, şiddet mağduruna yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmamasına, müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhâl uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesine, korunan kişilere, bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmamasına, çocuklarla ilgili daha önce verilmiş bir kişisel ilişki kurma kararı varsa, kişisel ilişkinin refakatçi eşliğinde yapılmasına, kişisel ilişkinin sınırlanması ya da tümüyle kaldırılmasına, gerekli görülmesi hâlinde korunan kişinin, şiddete uğramamış olsa bile yakınlarına, tanıklarına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin hâller saklı kalmak üzere çocuklarına yaklaşmamasına, korunan kişinin şahsi eşyalarına ve ev eşyalarına zarar vermemesine, korunan kişiyi iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesine, bulundurulması veya taşınmasına kanunen izin verilen silahları kolluğa teslim etmesine, silah taşıması zorunlu olan bir kamu görevi ifa etse bile bu görevi nedeniyle zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesine, korunan kişilerin bulundukları yerlerde alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaması ya da bu maddelerin etkisinde iken korunan kişilere ve bunların bulundukları yerlere yaklaşmaması, bağımlılığının olması hâlinde, hastaneye yatmak dâhil, muayene ve tedavisinin sağlanmasına ve bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması ve tedavisinin sağlanmasına karar verebilir.

Tedbir kararları ilk defada en çok altı için verilebilecek olmakla birlikte, şiddet veya şiddet uygulama tehlikesinin devam edeceğinin anlaşılması halinde süresinin veya şeklinin değiştirilmesine, kaldırılmasına ya da aynen devam ettirilmesine karar verilebilmektedir. Hükümde “ilk defasında” denilmiş olduğundan devamında süresinin ne olacağına ilişkin belirsizlik bulunmaktadır.

Tedbir kararlarına aykırı davranılması halinde ise, tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre hâkim tarafından zorlama hapsine karar verilebilmektedir. Zorlama hapsinin sürelerinin de on beş gün ilâ otuz gün arasında olabileceği belirtilmiş olmakla birlikte, toplam süresi altı ayı geçemeyecektir.

Bahsetmiş olduğumuz eksiklik ve eleştirilere rağmen, doğru ve yerinde bir düzenleme olan “6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Hakkında Kanun” toplumun kanayan yarası şiddet olaylarını engellemeye yönelik güçlü bir adım niteliğindedir. Ancak her ne kadar önemli bir yol kat edilmiş olsa da; yapılan eleştiriler göz önünde bulundurularak, daha geniş ve kapsamlı düzenlemelerin yapılması gerektiği de unutulmamalıdır.

Detaylı Bilgi İçin; Stajyer Avukat Melike Kaya m.kaya@ozgunlaw.com

Kaynakça:
1. KARAKAYA, Ramazan, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, Ankara, 2016.
2. BÖLÜKBAŞI, Özge, 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Kapsamında Kadının ve Aile Bireylerinin Korunması, Ankara, 2015.
3. CENTEL, Nur, Ceza Hukukunda Kadının Şiddete Karşı Korunması, İstanbul, Mayıs 2013.
4. KANDEMİR, Fersu Ege, Kadına Karşı Şiddet ve Ailenin Korunması Sorununun Türk Hukuk Mevzuatı ve Uluslararası Sözleşmelerdeki Yeri, İzmir Ekonomi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 2018.
5. TAHTALI, Murat Buğra, Kadının Yaşam Hakkının Korunmasında İdari Kolluğun Rolü ve Önemi, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Şubat 2018.
SAYFA

 

 


Kaynak: Özgün Hukuk
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/6284-sayili-ailenin-korunmasi-ve-kadina-karsi-siddetin-onlenmesine-dair-kanun-uzerine-inceleme/feed/ 0
Finansal Yapılandırma Sürecinde Eksikliklerimiz Ve Türkiye’nin Chaebol’ları https://www.muhasebenews.com/finansal-yapilandirma-surecinde-eksikliklerimiz-ve-turkiyenin-chaebollari/ https://www.muhasebenews.com/finansal-yapilandirma-surecinde-eksikliklerimiz-ve-turkiyenin-chaebollari/#respond Mon, 06 May 2019 14:45:03 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=56999 Finansal Yapılandırma Sürecinde Eksikliklerimiz Ve Türkiye’nin Chaebol’ları

İlk kez 1970 yılında İngiltere Merkez Bankası önderliğinde hayata geçirilen “Londra Yaklaşımı” ile ekonomik kriz içinde bulunan şirketlerin finansal kurumlara olan borçları yeninden yapılandırıldı. Dünya’da Londra yaklaşımına benzer bir yaklaşım daha sonra 1997 yılında patlak veren Asya Krizinde, Tayland, Malezya ve Güney Kore tarafından da kullanılmıştır.

Türkiye, 2000 yılında başlayan ekonomik kriz dolasıyla pek çok şirketin faaliyetleri durma noktasına gelmesi nedeniyle ilk defa İstanbul Yaklaşımı adı altında yeninden yapılandırma yapılmıştı. Söz konusu yaklaşım kapsamında belli bir başarı yakalanmıştı.

Türkiye şimdi bir başka finansal yapılandırma sürecine girmiş bulunmaktadır. Ancak, İstanbul Yaklaşımı benzeri ikinci bir yaklaşım, bu hali ile iş göremez ve göremeyecektir. Zira, 2002-2006 yıllarından farklı olarak bu sefer, mali ilkelerini hayata geçirmesi ile olacaktır.

Bilindiği üzere, genellikle aile şirketi olarak kurulmuş büyük ölçekli Güney Kore firmalarına Chaebol denilmektedir. Kore’de 1997 yılında 30 büyük Chaebol’ün 14’ü iflas etmiştir. Kore’nin en büyük 3 üncü araba üreticisi Kia 1997 yılında ve ülkenin en büyük 4 üncü Chaebol’u olan Daewoo da 1999 yılında iflas etmiştir.

1998 yılının başında, yeni seçilmiş olan Kim Dae-jung yönetimi ve “chaebol” olarak adlandırılan ilk beş holdingin yöneticileri kurumsal sektör için beş görev belirlemiştir. Bu görevler; 1) yönetimde şeffaflığı artırmak, 2) müşterek borç teminatlarını kaldırmak, 3) şirketlerin finansal yapılarını geliştirmek, 4) holdinglerin temel faaliyetlerine odaklanmak, ve 5) hissedarların ve yönetimin denetlenmesi yükümlülüğü güçlendirmek olarak belirlenmiştir. Değişen durumlar ve yeni sorunlar dikkate alındığında, hükümet 15 Ağustos 1999 tarihinde üç görev daha dahil etmiş olup idari yönetimini geliştirmek, 2) çapraz finansman sağlama ve yasal olmayan gruplar arası işlemlerin kaldırılması, ve 3) herhangi bir kurala bağlı olmayan miras ve bağışları önlemek şeklindedir.

Kurumsal yeniden yapılandırmanın temel ilkelerini şekillendirme amacıyla, başkan tarafından sunulan yukarıda belirtilen bu sekiz göreve ek olarak, üç ilave ilke daha eklenmiştir. Bunlarda ilki, şirketlere kredi sağlayan finansal kurumların kurumsal yeniden yapılanmanın teşvik edilmesinde öncü rol üstlenmesidir.

İkinci olarak, kurumsal yeniden yapılandırma sürecinde masraf paylaşımı ilkesinin uygulanmasıdır. Üçüncü olarak ise, kurumsal yeniden yapılanmanın asıl aracı olarak yeniden yapılanma programının kullanılmasıdır. Varlığını sürdürebilecek olan durumdaki şirketler yeniden yapılanma çabaları ve finansal destek ile ıslah edilmesi gerekirken, varlığını sürdürebilecek durumda olmayan şirketler ise kurumsal yeniden yapılanma süreci ile kapatılmalıdır.

Bu bağlamda, Türkiye’deki yapılandırmanın başarılı olabilmesi için, Güney Kore’de yapıldığı şekilde, firmaların ana iş kollarını belirleyerek, ana işleri haricindeki şirketlerinin ( “atıl şirketler”) zorunlu birleşme yapılması veya tasfiye edilmesi şarttır.

Bankaların kötü alacaklarının bir kamusal varlık yönetimi şirketi tarafından devir alınması ve söz konusu yönetim şirketinin de, takip hukuku açısından amme alacakları tahsil kanunu kapsamında tahsilat yoluna gitmesi elzemdir. Firmaların, atıl şirket olarak belirlenmiş şirketlerin iflas süreçlerinin hızlandırılması ile ana iş kolunda kalmış şirketlerin de, denetim standartlarının yükseltilmesi öncelik olması gerekmektedir. Aksi halde, ikinci İstanbul yaklaşımının başarılı olma şansı yoktur.

Detaylı Bilgi İçin;
Avukat Dr. Özgün Öztunç  ozgun@ozgunlaw.com

 

 


Kaynak: Özgün Hukuk
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/finansal-yapilandirma-surecinde-eksikliklerimiz-ve-turkiyenin-chaebollari/feed/ 0
Ticari Uyuşmazlıklarda Menfi Tespit Davaları Dava Şartı Arabuluculuk Kapsamında Mıdır? https://www.muhasebenews.com/ticari-uyusmazliklarda-menfi-tespit-davalari-dava-sarti-arabuluculuk-kapsaminda-midir/ https://www.muhasebenews.com/ticari-uyusmazliklarda-menfi-tespit-davalari-dava-sarti-arabuluculuk-kapsaminda-midir/#respond Mon, 06 May 2019 14:15:40 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=56996 Ticari Uyuşmazlıklarda Menfi Tespit Davaları Dava Şartı Arabuluculuk Kapsamında Mıdır?

Türk yargı sistemi, Arabuluculuk Kurumu ile, 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 22 Haziran 2012 tarihinde yürürlüğe girmesi ve birincil mevzuata ek olarak Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliğinin 26 Ocak 2013 Tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanmasıyla tanışmıştır.

İhtiyari olarak başlayan Arabuluculuk uygulaması,7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ile dava şartı olarak düzenlenmiş ve iş uyuşmazlıklarında zorunlu hale gelmiştir. İş uyuşmazlıklarında dava şartı arabuluculuk zorunlu hale gelmesi ile ortaya çıkan başarılı çalışmalar ve istatistikler, ticari uyuşmazlıklarda da arabuluculuğun dava şartı haline gelmesinin yolunu açmıştır.

Böylece 01.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren 7155 Sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanunla 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’na eklenen 5/A maddesi, ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında uyuşmazlıklarda, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmasını dava şartı haline getirmiştir.

01.01.2019 Tarihinden bu yana zorunlu hale gelen ticari davalarda dava şartı arabuluculuk uygulamalarında geçen bu süre içerisinde, ticari dava kavramının geniş nitelikte olması itibarı ile hangi davaların ticari dava kapsamında olduğu konusunda uygulamada çeşitli tartışmalar ve farklı kararlar ortaya çıkmıştır. Biz bu çalışmamızda yalnızca ticari uyuşmazlıklarda menfi tespit davalarının dava şartı arabuluculuk kapsamına girip girmediği hususunu değerlendireceğiz.

7555 Sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında 6102 Sayılı  Türk Ticaret Kanun’un 5. Maddesine eklenen 5/A –(1) maddesi  “Bu Kanun’un 4’üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır……”şeklinde olup bu düzenleme ile ticari davalarda dava şartı arabuluculuk kabul edilmiştir.

Menfi Tespit Davası ise İcra İflas Kanunu’nun 72’nci Maddesinde düzenlenmiş olup buna göre; borçlunun icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını ispat için açmış olduğu dava şeklinde tanımlanmıştır.

İcra ve İflas Kanununun 72. Maddesi, icra hukuku bakımından borçlu durumuna düştüğü halde maddi hukuk bakımından aslında borçlu olmadığını ileri süren borçluya, “borçlu olmadığını genel hükümlere göre tespit ettirme” olanağı vermek amacıyla kabul edilmiştir.

Madde, bu amaçla, borçluya iki olanak tanımıştır. Birinci olanak, borçlunun henüz “borcu ödemeden” açabileceği olumsuz (menfi) tespit davası, ikinci olanak ise, “borcu ödedikten sonra” açabileceği geri alma (istirdat) davasıdır.

Yargıtay’ın tanımlaması ile ise menfi tespit davası; “bir hukuki ilişkinin ya da ondan doğan bir hak veya yetkinin mevcut olmadığının, bir belgenin sahteliğinin ya da herhangi bir nedenle hükümsüzlüğünün tespiti için, hukuki yarar bulunması koşuluna bağlı olarak açılan ve sonucunda herhangi bir mahkumiyet istemi içermeyip konusunu teşkil eden hususun bir kararla tespitini amaçlayan bir dava”dır.

Menfi tespit davası ile, davalı (alacaklı) tarafından ileri sürülen bir hukuki ilişkinin mevcut olmadığının tespiti istenir. Bu davanın konusu, alacağın doğum koşullarından herhangi birinin eksikliği veya sona erme sebeplerinden birinin varlığı sonucunda alacağın yokluğunun tespitidir.

Görüldüğü üzere bu tanımlamalar ışığında menfi tespit davalarında 6102 Sayılı  Türk Ticaret Kanun’un 5. Maddesine eklenen 5/A –(1) maddesinde aranan “……….. konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri………..” şartı bulunmamaktadır. Bu nedenle de ticari uyuşmazlığa konu menfi tespit davalarında dava şartı arabuluculuğa başvurulmasının zorunlu olup olmadığı şeklinde konunun dar mı geniş mi yorumlanması gerektiği konusunda tartışmalar ortaya çıkmıştır.

Arabuluculuk Daire Başkanlığı tarafından yapılan seminer ve eğitimlerde ticari uyuşmazlığa konu menfi tespit davalarının da dava şartı arabuluculuk kapsamında olduğu vurgulanmıştır. Arabuluculuk Daire Başkanlığının internet sitesinde yer alan ve Daire Başkanlığı tarafından hazırlatılan Ticari Uyuşmazlıklarda Dava Şartı Arabuluculuk Kitabında da bu görüşün gerekçeleri şu şekilde “ ….. 7155 Sayılı Kanunun genel gerekçesinde ve TTK’nin 5/A maddesini ihdas eden madde gerekçesinde, kanun koyucunun sadece konusu bir miktar para alacağının ödenmesi olan eda davalarının dava şartı arabuluculuk kapsamına dahil edip diğer tüm dava türlerini kapsam dışında tuttuğuna ilişkin açık bir gerekçe yoktur. Bununla beraber, kanun koyucunun, 1.1.2018 tarihinde uygulamaya başlanan bireysel ve toplu iş sözleşmesine dayanan iş uyuşmazlıklarındaki dava şartı uygulamasındaki başarıyı esas alarak tüm ticari davalarda da benzer bir düzenleme ile dava şartı arabuluculuğu düzenlemeyi amaçladığı 7155 Sayılı Kanununun genel gerekçesinden anlaşılmaktadır. İş uyuşmazlıklarında dava şartı arabuluculuğu düzenleyen 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrası ile “ Bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı dava şartıdır”  şeklinde düzenleme yapılmıştır.

İş uyuşmazlıklarında dava şartı arabuluculuk ile ilgili bir yıllık uygulama sürecinde de eda ve tespit davalarının dava şartı arabuluculuk kapsamında kaldığı doktrin ve uygulamada tartışmasız olarak kabul edilmiştir ve uygulama bu şekilde devam etmektedir.

Ayrıca, unutulmamalıdır ki tespit davası eda davasının öncülüdür ve eda davasının sonunda verilen hükmün içinde tespit hükmü de yer alır. Söz konusu gerekçeler dikkate alındığında, TTK’nın 5/A maddesi uyarınca, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında davalar yanında, tespit davalarının da dava şartı arabuluculuk kapsamında olduğu sonucuna varılmaktadır…..” paylaşılmıştır.

Uygulamada ise Arabuluculuk Daire Başkanlığının bu yöndeki görüşleri nedeni ile ticaret mahkemelerinde menfi tespit davası açacak davacılar hak kaybına uğramamak için dava açmadan önce arabulucuya başvurmayı tercih etmişlerdir.

Ancak İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/521E. 2019/424E. Sayılı dosyasında 01.02.2019 Tarihinde, İstanbul 7.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/52E. 2019/44K. Sayılı dosyasından verilen “  7155 sayılı Kanun’un 20. maddesi, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na eklenen 5/A maddesi ve 7155 Sayılı Kanun’un 23. maddesi ile 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na eklenen 18/A-2 maddesi uyarınca, arabulucuya başvurulmadan dava açılmış olması karşısında, davanın Türk Ticaret Kanunu’nun 5/A, 6325 sayılı Kanunun 18/A-2, Hukuk Mahkemeleri Kanunu’nun 114/2 ve 115/2 maddeleri uyarınca dava şartı yokluğu nedeni ile usulden reddine “  kararı inceleyerek kaldırmıştır.

Kaldırma gerekçesi ise  “……. Bu hukuki açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde: Davacının iş bu davadaki talebi, menfi tespit istemine ilişkindir. TTK’nın 5/A maddesine göre, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. Davanın konusu (müddeabih), dava dilekçesindeki talep sonucu, yani neticei talep esas alınarak belirlenir. Neticei talebin bir para alacağının tahsili veya tazminat olduğu durumlarda, arabulucuya başvuru yapılmış olması dava şartıdır.

Menfi tespit davaları bu kapsamda değerlendirilemez. Çünkü, menfi tespit davalarında, bir miktar alacağın tahsili talebi yoktur. Yani, ticari dava niteliğindeki menfi tespit davalarının açılabilmesi için arabulucuya başvuru zorunluluğu bulunmamaktadır. İlk derece mahkemesinin karar gerekçesi bu nedenle usul ve yasaya aykırıdır. ….” Şeklinde olup, bu karar ile ticari dava niteliğindeki menfi tespit davalarının dava şartı arabuluculuk kapsamında olmadığına karar vermiştir.

Görüldüğü üzere İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi de, ticari dava    niteliğindeki menfi tespit davalarında bir miktar para alacağının tahsili talebi bulunmadığından ve bu konudaki yasal düzenlemeyi dar yorumlayarak bu tür ticari davaların dava şartı arabuluculuğuna tabi olmadığına karar vermiştir.

Sonuç olarak ticari dava niteliğindeki menfi tespit davalarının dava şartı arabuluculuğuna tabi olup olmadığı hususunda tartışmalar devam ederken İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin vermiş olduğu yukarıda değindiğimiz kararı ile bu konuda ortaya çıkan tartışmaların yönü, ticari dava niteliğindeki menfi tespit davalarının dava şartı Arabuluculuğuna tabi olmadığına çevrilmiştir. Ancak bu kararlarla ilgili de tartışmalar devam etmekte olup, bu konu ile ilgili olarak son sözü Yargıtay’dan çıkacak karar söyleyecektir.

Detaylı Bilgi İçin;
Arabulucu Avukat Mihran Aksak Uysal  mihran@ozgunlaw.com

Kaynakça: 

  1. Talih Uyar / Alper Uyar/Cüneyt Uyar, “İcra ve İflas Kanunu Şerhi”,2014, Cilt: 1, Sayfa: 1262
  2. HD 22.6.1984 T. 3276/3641;İİD 3.6.1971 T.5830/6289
  3. HD 10.3.1980 T. 11456/3077 (UYAR, T. İcra Hukukunda Olumsuz Tespit ve Geri Alma Davaları, C:1 S.22)
  4. İlker Koçyiğit/ Alper Bulut, Ticari Uyuşmazlıklarda Dava Şartı Arabuluculuk, S.141,142

 

]]>
https://www.muhasebenews.com/ticari-uyusmazliklarda-menfi-tespit-davalari-dava-sarti-arabuluculuk-kapsaminda-midir/feed/ 0
Eski Milli Eğitim Bakanı Hakkında İntihal Haberlerine Getirilen Erişimin Engellenmesi Kararının İfade Ve Basın Özgürlüğünü İhlal Ettiğine Karar Verildi https://www.muhasebenews.com/eski-milli-egitim-bakani-hakkinda-intihal-haberlerine-getirilen-erisimin-engellenmesi-kararinin-ifade-ve-basin-ozgurlugunu-ihlal-ettigine-karar-verildi/ https://www.muhasebenews.com/eski-milli-egitim-bakani-hakkinda-intihal-haberlerine-getirilen-erisimin-engellenmesi-kararinin-ifade-ve-basin-ozgurlugunu-ihlal-ettigine-karar-verildi/#respond Mon, 06 May 2019 13:15:39 +0000 https://www.muhasebenews.com/?p=56977 Eski Milli Eğitim Bakanı Hakkında İntihal Haberlerine Getirilen Erişimin Engellenmesi Kararının İfade Ve Basın Özgürlüğünü İhlal Ettiğine Karar Verildi

26.04.2019 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan kararda, söz konusu haberin dönemin milli eğitim bakanı olan müştekinin akademik alandaki faaliyetlerinin keşfedilmesi ve bunlara ilişkin kanaat oluşturulması işlevini gördüğü, bu itibarla kamu menfaatine ilişkin olduğu ve bilgilendirme değerinin yüksek olduğuna dikkat çekerek; ülkenin eğitim politikasını tayin eden bakanlığın başına atanan bir bakanın eserlerinde intihal yaptığının tespit edilmesi ile ilgili bazı iddiaların yer aldığı haberin yayımlanmasının  kamusal faydası yüksek bir tartışmaya katkı sunduğu kanaatine yer verildi.

17.10.2011 tarihinde dönemin Milli Eğitim Bakanı hakkında Kaynak: www.resmigazete.gov.tr www.bianet.org isimli internet sitesinde yayımlanan “Aradaki Farkı Bulun” başlıklı habere ilişkin olarak dönemin milli eğitim bakanı tarafından erişimin engellenmesi için başvuruda bulunmuş, mahkemece talep kabul edilerek haber hakkında erişimin engellenmesi kararı verilmiştir. Erişimin engellenmesine dair karara karşı yaptığı itiraz reddedilen başvurucu IPS İletişim Vakfı, ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiği iddiası ile Anaya Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştur.

Başvuruyu değerlendiren Anayasa Mahkemesi, haberin içeriğine erişimin engellenmesine karar verilmesini demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun düşmediği ve bu nedenle başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar verdi.

 

 


Kaynak: Özgün Hukuk
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


]]>
https://www.muhasebenews.com/eski-milli-egitim-bakani-hakkinda-intihal-haberlerine-getirilen-erisimin-engellenmesi-kararinin-ifade-ve-basin-ozgurlugunu-ihlal-ettigine-karar-verildi/feed/ 0