Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, TBMM Depremlere Karşı Alınabilecek Önlemleri Araştırma Komisyonu’nda “Biz bakanlık olarak, depremle mücadeleyi sadece bir istikbal mücadelesi olarak değil, dahası istiklal mücadelesi olarak görüyoruz. Depremle mücadele terörle mücadele kadar önemlidir. Bir milli güvenlik meselesidir. Hatta terörün ve savaşların bile bu millete yapamadığını, maalesef deprem yapabilir diyoruz.” ifadesini kullandı.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum TBMM Depremlere Karşı Alınabilecek Önlemleri Araştırma Komisyonu’nda komisyon üyelerine bir sunum yaptı. Türkiye’nin yüzde 66’sının deprem riskli alanlarda yer aldığını, son bir asırda 90 bin vatandaşın depremlerde hayatını kaybettiğini belirten Kurum, bugün itibarıyla bakıldığında; nüfusun yüzde 70’inin ve büyük sanayi tesislerinin yüzde 75’inin deprem tehlikesi altında olduğunu söylemenin mümkün olduğunu belirtti.
Meydana getirdiği hasar ve can kaybı açısından yüzde 61’lik bir oranla deprem afetinin, Türkiye’de yaşanan afetler içerisinde birinci sırada yer aldığını, bundan sonra heyelanlar ve taşkınların geldiğini vurgulayan Kurum, Kandilli Rasathanesi verilerine göre, Türkiye’de ortalama 18 ayda bir 6,0 ile 6,9 büyüklüğünde depremin meydana geldiğini söyledi.
Kurum, son 100 yılda Adana, Erzurum, Varto, Bingöl, Tokat, Erzincan, Van, Kütahya ve Afyonkarahisar Dinar, Elazığ ve İzmir depremlerinin yaşandığını anımsatarak, “Hele hele 17 Ağustos’ta, yüzyılın depremini yaşadık. 18 bin canımızı kaybettik. Ben bu vesileyle tüm deprem ve afetlerde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.1509 İstanbul depremi kayıtlarda ‘küçük kıyamet’ olarak geçmektedir. Anadolu coğrafyası, maalesef ‘küçük kıyamet’ten ‘büyük İstanbul depremine’ doğru yol almaktadır. Son 60 yıllık istatistiklere bakıldığında; doğal afetlerin ülkemizde neden olduğu doğrudan ve dolaylı ekonomik kayıpların, bugünkü gayrisafi milli hasılanın yüzde 3’ü kadar olduğu görülmektedir.” diye konuştu.
Kocaeli Depremi sonrasında ekonomik kayıplara ilişkin milyar dolarlar mertebesinde maliyetler ortaya konulduğunu ifade eden Kurum, depremler sonrasında yaşananları anlattı.
“DEPREMLE MÜCADELE TERÖRLE MÜCADELE KADAR ÖNEMLİDİR”
Dünya genelinde ve Türkiye’de gördükleri iyi uygulamaların afet risk yönetiminin çok paydaşlı, çok katılımlı, çok güçlü mekanizmalarla başarıya ulaştığını kendilerine gösterdiğini anlatan Kurum, şöyle devam etti:
“Kesin çözüm, yönetim değil yönetişimdedir, ayrı ayrı değil birlikte yönetmektedir, ortak akıldadır, ortak eylemdedir. Biz diyoruz ki şehirlerimizi depreme karşı hazırlamanın iki temel yolu vardır: İlki mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi, güçlendirilmesidir. İkincisi ise yapı üretim sürecinin denetlenmesidir. İlki, mevcut olumsuzluğu azaltırken, ikincisi geleceği kazanmakla ilgilidir. Biz bakanlık olarak her iki yolu da önemsiyor, her ikisine de eşit değer veriyoruz, çalışmalarımızı da bu iki başlıkta şekillendiriyoruz. Siz kıymetli vekillerimize de şunu söylüyoruz. Biz bakanlık olarak, depremle mücadeleyi sadece bir istikbal mücadelesi olarak değil, dahası istiklal mücadelesi olarak görüyoruz. Depremle mücadele terörle mücadele kadar önemlidir. Bir milli güvenlik meselesidir. Hatta terörün ve savaşların bile bu millete yapamadığını, maalesef deprem yapabilir diyoruz.”
Bu sebepten, bu meseleyi bir kurtuluş savaşı olarak görmenin herkesin asli vazifesi olduğunu ifade eden Kurum, çünkü milletin canından daha mukaddes bir şeyin olmadığını söyledi.
Kurum, “Bugün ülkemizde 17 milyon bina var. 28,6 milyon konut var. Yaklaşık 6,7 milyonu riskli. Bunun da yaklaşık 1,5 milyonunun acil dönüşüme girmesi gerekiyor. Yine depremin merkezi olan İstanbul’da 1,2 milyon bina ve 6,1 milyon konut, 1,1 milyon iş yeri bulunuyor. İstanbul’umuzda da riskli 1,5 milyon konut var. Bunlardan da 300 binini çok acil bir şekilde, el birliğiyle dönüştürmemiz gerekiyor.” dedi.
“KENTSEL DÖNÜŞÜM KAPSAMINDA BUGÜNE KADAR 16,5 MİLYAR LİRA KAYNAK KULLANDIK”
Türkiye’de kentsel dönüşüm çalışmalarına değinen Kurum, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Cumhurbaşkanımızın, 2012 yılında, her türlü siyasi bedeli göze alarak İstanbul’dan başlattığı kentsel dönüşüm seferberliğimizi; ‘Türkiye’nin Her Yerinde Kentsel Dönüşüm’ hedefiyle daha da hızlandırdık. Temel ilkelerimiz; yerinde, gönüllü ve hızlı dönüşüm. Her yıl 300 bin konut olmak üzere acil dönüşmesi gereken 1,5 milyon konutun dönüşümünü 5 yıl içinde bitireceğiz. Şu an 81 ilimizde, 922 ilçemizde riskli yapı, riskli alan ve yenileme çalışmalarımız kapsamında 1 milyon 500 bin konutun dönüşümünü tamamladık. Kentsel dönüşüm kapsamında bugüne kadar 16,5 milyar lira kaynak kullandık. Diğer taraftan TOKİ Başkanlığımızla 19 yıl içinde 180 milyar lira yatırımla 1 milyon konut ve 21 bin 764 sosyal donatı ürettik. Toplamda kentsel dönüşüm ve sosyal konut anlamında 2,5 milyon konutu vatandaşlarımıza teslim ettik. Bu da 10 milyon vatandaşımızın can ve mal güvenliğini teminat altına almak demek. Şu anda da sahada, ülke genelinde yatırım değeri 81 milyar lira olan 272 bin 261 sosyal konut ve kentsel dönüşüm konutumuzun inşası devam ediyor. Son iki yıl içinde de toplam 80 bin konutun teslimini yaptık.
Yine 67 il ve 140 projede başlatılan 50 bin sosyal konutun ve 81 ilde 262 ayrı projede yaptığımız 100 bin sosyal konutun inşaatları hızla devam ediyor. Eskiden, 90’lardan önce, özellikle inşaat mühendislerinin çok kullandıkları bir kavram vardı. Yapılan binalar için yeterli miktarda ‘yapı polisi’ atanmalı denirdi. İşte biz yapı denetim sistemimizle 2001 yılından bugüne kadar 800 bin binamızı denetledik. Bu binalarda yaklaşık 6,1 milyon bağımsız bölüm var. Halen 400 bin binanın denetimine ise devam ediyoruz. Şu ana kadar kamu ve özel sektör eliyle yapılan kentsel dönüşümle, TOKİ konutlarımızla ve yapı denetim sistemimizle ülkemizdeki binaların yüzde 55’ini güvenli hale getirdik, 45 milyondan fazla vatandaşımızı güvence altına aldık.”
“BUNDAN BÖYLE İNŞA EDİLEN BÜTÜN YAPILARIN KİMLİK KARTI OLACAK”
Kentsel dönüşümün önündeki tüm engelleri ortadan kaldırmak için geçtiğimiz 2 yıl içerisinde; tüm siyasi partilerin ortak mutabakatıyla kanuni düzenlemeler yaptıklarını anımsatan Kurum, bu düzenlemeleri anlattı.
Kurum, bundan böyle inşa edilen bütün yapıların kimlik kartı olacağını söyledi. 2021 yılının ikinci yarısından itibaren uygulamaya başlayacakları Bina Kimlik Sistemi (BKS) ile tamamlanan her yapıya sertifika niteliğinde QR kodu ve elektronik etiket verileceklerini belirten Kurum, “Teknolojik bir levha halinde binaya monte edilecek sertifika sayesinde o binanın teknik bilgilerine rahatlıkla ulaşılabilecek. Bina Kimlik Sistemine dahil olan binalarda yapı denetimi daha kolay gerçekleştirilecek. Binada izinsiz yapılmak istenen değişiklikler engellenecek ve bu sayede mimari kirliliğin önüne geçilmiş olacak.” dedi.
Murat Kurum, binaya yerleştirilecek elektronik etiket sayesinde bina bilgilerine 50 metre mesafeden dahi ulaşılabileceklerini vurgulayarak, şunları söyledi:
“Böylece yangın ve deprem gibi afet anlarında bina kat planları, yapının genel verileri ve yapıda ikamet eden vatandaş bilgilerine çok kısa sürede erişilebilecek. Bina kimlik sistemiyle binalarda kullanılan malzeme bilgilerinin depolanarak inşaat sektörünün faydalanabileceği bir bilgi havuzu oluşturulmasını da hedefliyoruz. Bu sayede binayı satın alacak ya da kiralayacak vatandaşların önceden bina hakkında genel bilgilere erişmesi sağlanmış olacak.
Bu yılın sonuna kadar 100 bin binanın bu sisteme geçmesini sağlayacağız. Bina kimlik sistemi hem depremle mücadele de önemli bir kilometre taşı olacak hem de yurt içinde ve yurt dışında gayrimenkul sektörümüze olan güveni tazeleyecek, ülkemize katma değer sağlayan yenilikçi bir ürün olacaktır. Nisan ayı içerisinde; bakanlıklarımız, özel sektörümüz ve yerel yönetimlerimizle birlikte, deprem dönüşümü ile ilgili çok kıymetli olan bu projemizi milletimizle paylaşacağız.”
Elazığ’da incelemelerde bulunduğunu ifade eden Kurum, şöyle devam etti:
“Elazığ depremini; olay yerine intikal, arama kurtarma, enkaz kaldırma, hasar tespit, vatandaşlarımızın tahliyesi, yeni konut yer tespiti ve inşaat çalışmalarının hızlıca başlaması anlamında bir milat olarak görmemiz gerektiğini, siz değerli milletvekillerimize özellikle ifade etmek istiyorum.Yine Elazığ depremi; insan ve ekipman anlamında Türkiye’nin en büyük kurtarma, lojistik ve inşa operasyonu olmuştur. İlk andan itibaren, tüm bakanlıklar olarak, yaraları sarmak için yoğun bir çaba içerisinde olduk. Devletimizin her türlü maddi imkanını seferber ettik.”
Kurum, Elazığ ve Malatya depremi sonrasında yapılan çalışmaları anlatarak, şu anda Elazığ’da, Cumhuriyet tarihinin en büyük, en kapsamlı, en hızlı deprem dönüşümünü gerçekleştirdiklerini ifade etti.
İzmir depremi sonrası yapılan çalışmaları da anlatan Kurum, “Depremden hemen sonra hızlı bir şekilde hasar tespit çalışmalarımızı tamamladık. İzmir tarihinin en büyük kentsel dönüşümünü vatandaşlarımızın rızası çerçevesinde yerinde ve hızlı bir şekilde başlattık. TOKİ eliyle toplam 5 bin konut inşa ediyoruz. İzmir depreminden en çok Bayraklı ilçesi Adalet, Salhane, Manavkuyu ve Mansuroğlu mahalleleri etkilenmiştir. Bu mahallelerde 75 bin 400 metrekarelik 7 alanda yerinde dönüşüm uygulamaları gerçekleştiriyoruz.” diye konuştu.
İstanbul’da kentsel dönüşüm çalışmalarına değinen Kurum, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kuzey Anadolu Fay hattı nedeniyle İstanbul’da minimum 7 maksimum 7,5 büyüklüğünde bir depremin olacağını bugün artık bilim camiamız başta olmak üzere herkes ifade ediyor ve en çok Avrupa yakasının kıyı kesimlerinin etkileneceğine dair de bilimsel veriler var. Özellikle birlikte çalıştığımız bilim insanları bize, ‘Marmara kıyı şeridinde bulunan 17 ilçenin de tsunamiden etkilenmesi gibi bir manzara olabilir’ diyorlar. Bazı bilim insanları, ortaya deprem modelleri koyuyorlar. Kırılmanın başlangıç noktası ve kırılma yönünün önemi çok büyük. Birinci olasılık kırılmanın batıdan başlayıp doğuya doğru, ikinci olasılık kırılmanın ortadan başlayıp iki tarafa doğru olması.
Üçüncü olasılık da kırılmanın doğudan başlayıp batıya doğru ilerlemesi varsayımlarına dayanıyor. Buna göre hesaplamalar yapılıyor. Oluşacak hasar ve kayıplar maalesef her şart altında trajik. Yine, birlikte çalışma yaptığımız iyimser hocalarımız bize, ‘İstanbul kıyılarında büyük bir gerilim birikmesi var. Şanslı isek, biriken bu gerilim birden fazla küçük depremle dağılır ve ortadan kalkar’ diyorlar. Hasılıkelam depremden tsunamiye, İstanbul’un jeolojik ve jeofizik durumundan binalardaki mühendislik uygulamalarının yeterliliğine kadar her alanda, olası İstanbul depremine çalışıyoruz. Bugün medeniyetimizin başkenti İstanbul’umuz; acil durum sinyali veriyor. İstanbul’un özellikle eski yerleşimleri; göç nedeniyle denetimsiz yapılmış, ‘ben yaptım oldu müteahhitliğinin ve ‘başımı sokacak bir yerim olsun’ psikolojisinin bir sonucu oluşan mühendislik hizmeti almamış yapılardan müteşekkil yerlerdir. ‘Az evvel İstanbul’un kıyı şehirlerini vuracak dediniz, şimdi de İstanbul’un her yeri riskli diyorsunuz’ diyebilirsiniz. Bakın bunun en son örneğini İzmir’de gördük. Deprem 6,8 büyüklüğünde Sisam’da oldu, 70 kilometre uzakta zemin sorunları ve bina sorunları nedeniyle 500 tane binada ağır ve orta hasar oluştu Bayraklı ve çevresinde. Demek ki bir kentte deprem riskleri hesaplanırken fay hattına uzaklık avantaj olsa da iç kesimlerdeki yapıların durumu ve zeminleri de çok çok önemli. Ama tabii ki faya yakınlığı itibariyle Avrupa yakasında Silivri, Büyükçekmece, Küçükçekmece, Bakırköy, Zeytinburnu, Fatih; Anadolu Yakası’nda ise Maltepe, Kadıköy’ün sahilleri, Kartal, Tuzla hepsinden daha sıkıntılı.”
Kaynak: T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.