Ana Sayfa Çalışma Hayatı Belirli İş Sözleşmesinin Süre Dolmadan İşverence Haksız Olarak Feshedilmesi Halinde Tazminat Talep...

    Belirli İş Sözleşmesinin Süre Dolmadan İşverence Haksız Olarak Feshedilmesi Halinde Tazminat Talep Edilebilir mi?

    1977
    0

    KONU: 4857 Sayılı Kanun’un 11. Maddesinde Belirtilen İş Sözleşmesinin Belirli Süreli Olarak Yapılmasını Gerektiren Şartlar Mevcut Olmadığı Sebebiyle, Bakiye Süreye Ait Ücretin Talep Edilmesinin Hukuksal Dayanağı Mevcut Olmadığından İstemin Reddi Gerekir.

    İLGİLİ KANUN MADDESİ:
    4857/md.11,15,25

    6098/md.408,430
    (818/md.325)

    Davacı, maddi, manevi tazminat, bakiye süre ücreti ile prim alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
    Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
    Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

    DAVACI İSTEMİNİN ÖZETİ:
    Davacı vekili, davacının, davalı şirket ile 06.11.2006 tarihinden geçerli olmak üzere iki yıllık belirli süreli iş sözleşmesi imzaladığını, iş sözleşmesinin işverence haksız olarak feshedildiğini, ücretinin ödenmediğini ileri sürerek, bakiye süre ücret alacağı ve maddi ve manevi tazminat alacaklarının faiziyle birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.

    DAVALI İSTEMİNİN ÖZETİ:
    Davalı vekili, iş sözleşmesinde süre belirlenmiş olsa dahi 4857 sayılı İş Kanunu’nun aradığı objektif şartlar var olmadığından iş sözleşmesinin belirsiz süreli olduğunun kabul edilmesi gerektiğini belirterek, davanın reddini talep etmiştir.

    MAHKEME KARARININ ÖZETİ:
    Mahkemece, iş sözleşmesinin belirli süreli olduğu ve işverence haksız olarak feshedildiği gerekçesiyle, bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

    TEMYİZ:
    Kararı kanuni süresi içinde davalı vekili temyiz etmiştir.
    1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
    2-Uyuşmazlık taraflar arasındaki ilişkinin belirli süreli iş sözleşmesinin unsurlarını taşıyıp taşımadığı noktasında toplanmaktadır.

    Belirli süreli iş sözleşmesinden söz edilebilmesi için sözleşmenin açık veya örtülü olarak süreye bağlanması ve bunun için objektif sebeplerin varlığı gerekir.

    Dava tarihinde yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 338. maddesinde, “Hizmet akdi, muayyen bir müddet için yapılmış yahut böyle bir müddet işin maksut olan gayesinden anlaşılmakta bulunmuş ise, hilafı mukavele edilmiş olmadıkça feshi ihbara hacet olmaksızın bu müddetin müruriyle, akit nihayet bulur” kuralı mevcuttur. Anılan hükme göre tarafların belirli süreli iş sözleşmesi yapma konusunda iradelerinin birleşmesi yeterli görüldüğü halde, mülga 1475 sayılı İş Kanunu uygulamasında, Yargıtay kararları doğrultusunda belirli süreli iş sözleşmelerine sınırlama getirilmiş ve sürekli yenilenen sözleşmeler bakımından ikiden fazla yenilenme halinde, sözleşmenin belirsiz süreli hale dönüşeceği kabul edilmiştir.

    6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 430. maddesinde de esaslı sebeplerin varlığı yenilemeler için öngörülmüş ve on yıldan uzun süreli belirli süreli iş sözleşmesi yapılamayacağı kabul edilmiştir.

    4857 sayılı Kanun’un 11. maddesinde “İş ilişkisinin bir süreye bağlı olarak yapılmadığı halde sözleşme belirsiz süreli sayılır. Belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif şartlara bağlı olarak işveren ile işçi arasında yazılı şekilde yapılan iş sözleşmesi belirli süreli iş sözleşmesidir. Belirli süreli iş sözleşmesi, esaslı bir sebep olmadıkça, birden fazla üst üste (zincirleme) yapılamaz. Aksi halde iş sözleşmesi başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabul edilir. Esaslı sebebe dayalı zincirleme iş sözleşmeleri, belirli süreli olma özelliğini korurlar” şeklinde düzenleme ile bu konudaki esaslar belirlenmiştir. 6098 sayılı Kanundaki düzenlemenin aksine iş ilişkisinin süreye bağlı olarak yapılmadığı hallerde sözleşmenin belirsiz süreli sayılacağı vurgulanarak ana kural ortaya konulmuştur.

    Öte yandan değinilen 4857 sayılı Kanun’un 11. maddesi, 18 Mart 1999 tarihli 1999/70 EC Konsey Yönergesi ile birlikte ele alınmalıdır. Çerçeve sözleşmesinin 4. maddesinde ayrım gözetmeme ilkesi vurgulanmıştır. Buna göre iş şartları açısından, belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçilere yapılacak farklı muamele esaslı sebeplere dayandırılmadığı sürece, yalnızca belirli süreli iş sözleşmesi ve iş ilişkisi ile çalışmasından dolayı, emsal kadrolu işçilerden daha dezavantajlı davranılmayacaktır.

    Sözleşmenin 5. maddesinde ise kötü niyete karşı önlem konusu ele alınmıştır. Birbirini takip eden belirli süreli iş sözleşmeleri veya istihdam ilişkisinden kaynaklanan istismarların önlenmesini amaçlayan kanuni düzenlemelerin bulunmaması halinde; üye devletlerin, sosyal taraflara danıştıktan sonra uluslararası kanunlar, toplu sözleşmeler veya uygulamaya göre belli başlı bazı sektörlerin ihtiyaçlarını da dikkate alarak, aşağıdaki tedbirlerden bazılarını alma zorunluluğu vardır.

    1.(a) Bu türden akit veya istihdam ilişkilerinin yenilenmesini haklı kılacak nesnel gerekçeler tespit edilmesi,
    l.(b) Yinelenen belirli süreli iş sözleşmeleri veya istihdam ilişkilerinin azamî toplam süresini belirlenmesi,
    1.(c) Bu türden sözleşme veya istihdam ilişkisin kaç kez yenilenebileceğinin saptanması.
    1.2. Sosyal taraflara danıştıktan sonra, üye devletler elverişli olan durumlarda belirli süreli iş sözleşmesi veya istihdam ilişkisinin,
    1.(a) Yenilenmiş sayılacağına,
    2.(b) Belirsiz süreli iş sözleşmesi veya istihdam ilişkisi sayılacağına dair şartlar belirleyeceklerdir. Öte yandan 1999/70 sayılı Konsey Direktifinin önsözünde, Essen Konseyi sonuç bildirgesinde “çalışanların istemleri ve rekabetin gereklerini karşılayacak daha esnek bir iş örgütlenmesini özellikle göz önünde tutan istihdam yoğun büyüme” anlayışına uygun olarak alınması gerekli önlemler vurgulanmaktadır. 1999 yılı İstihdam Politikası Ana Hatları Hakkında 9 Şubat 1999 tarihli Konsey Tavsiye Kararı, “Sosyal tarafları işletmeleri daha verimli ve rekabetçi kılmak ve esneklik ile iş güvenliği arasında gereken dengeyi sağlayabilmek amacıyla, bulundukları her düzeyde esnek çalışma düzenlemeleri dahil, iş örgütlenmesinin modemize edilmesi için sözleşme görüşmeleri yapmaya” davet etmiştir. Ayrıca, Hizmet ilişkisine İşveren Tarafından Son Verilmesi Hakkında 158 sayılı Uluslararası Çalışma Sözleşmesine göre; bu sözleşmenin koruyucu hükümlerinden kaçınmak amacıyla belirli süreli iş sözleşmesi yapılmasına karşı yeterli güvenceler alınması gerektiği vurgulanmıştır (m 2/3).

    Gerek 158 sayılı İLO Sözleşmesi gerekse 1699/70 sayılı Konsey Direktifi, bir taraftan esnek çalışmayı özendirirken diğer taraftan güvenliğe önem vererek bir denge amaçlamıştır. Başka bir anlatımla esnek çalışma modellerinin kötüye kullanılmaması gerektiğini özenle vurgulamıştır.

    Sözü edilen kanuni dayanaklar uyarınca, işçinin niteliğine göre sözleşmenin belirli ya da belirsiz süreli olarak değerlendirilmesi imkânı ortadan kalkmıştır. Buna karşın, yapılan işin niteliği belirli süreli iş sözleşmesi yapılabilmesi için önem arz etmektedir. Belirli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif şartlara bağlı olarak “belirli süreli iş sözleşmesi” yapılabilecektir. 6098 sayılı Kanun’un 430. maddesinde ilk defa yapılacak olan sözleşmelerde objektif sebep öngörülmemiş oluşu, önceki özel kanun olan 4857 sayılı Kanun’un 11. maddesindeki objektif sebeplerin varlığını ortadan kaldırmaz.

    4857 sayılı Kanun’un 11. maddesinde, esaslı bir sebep olmadıkça belirli süreli iş sözleşmelerinin birden fazla üst üste (zincirleme) yapılamayacağı kuralı ile bir ölçüde koruma sağlanmak istenilmiştir. Belirli süreli iş sözleşmesinin yapılması ve yenilenmesi, işçinin iş güvencesi dışında kalması sonucunu doğurmamalıdır. Belirli süreli iş sözleşmelerinde, 4857 sayılı Kanun’un 15. maddesinde değinilen sürenin aşılmaması şartıyla deneme süresi konulabilir.

    818 sayılı Kanun’un 325. maddesinde, “İş sahibi işi kabulde temerrüt ederse, işçi taahhüt ettiği işi yapmaya mecbur olmaksızın mukaveledeki ücreti isteyebilir” şeklinde kurala yer verilerek işçinin kalan süre ücretini talep hakkı olduğu belirtilmiştir. 6098 sayılı Kanun’un 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiş olup. 408. maddesinde işverenin işi kabuldeki temerrüdü sebebiyle işçinin iş görememesi halinde ücret hakkının olduğu açıklanmıştır. İşçinin iş görme edimini yerine getirememesi halinde yapmaktan kurtulduğu giderler ile başka bir işi yaparak kazandığı veya kasten kaçındığı yararlarının indirileceği de hükme bağlanmıştır.

    Bakiye süre ücretinin istenebilmesi için, iş sözleşmesinin haklı bir sebep bulunmaksızın işverence feshedilmiş olması gerekir. İşverenin feshi 4857 sayılı Kanun’un 25. maddesinde yazılı sağlık sebeplerine, ahlâk ve iyi niyet kuralları ile benzerlerine uymayan hallere veya zorlayıcı sebeplere dayanması halinde, sözleşmenin kalan süresine ait ücretler yönünden işçinin talep hakkı doğmaz.
    15.03.2003 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 15.03.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4773 sayılı Kanun ile “geçerli fesih” kavramı iş hukukunda yerini almıştır. Her ne kadar geçerli fesih gerek yukarıda değinilen Kanun ve gerekse 4857 sayılı Kanunu’nda belirsiz süreli iş sözleşmeleri için öngörülmüş olsa da, belirli süreli iş sözleşmesi bakımından da tartışılmasında yarar bulunmaktadır. Geçerli sebep ister işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklansın, isterse işçinin yeterliliği ve davranışlarına dayansın, belirli süreli iş sözleşmesinin süresinden önce işverence feshi için gerekçe oluşturmamalıdır. Gerçekten, belirli süreli iş sözleşmesi düzenleyerek taraflar fesih iradelerini sürenin sonuna kadar askıya almış sayılmalıdır. Bu itibarla geçerli sebeplerin varlığına rağmen belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçinin iş sözleşmesi süresinden önce haklı bir sebep olmaksızın feshedildiğinde kalan süreye ait ücretinin ödenmesi gerekir.

    Dosya içeriğinden, taraflar arasında belirli süreli iş sözleşmesi imzalandığı, yapılacak işin, “Kurumdaki mevcut Osmanlıca Arşiv malzemesinin sayısallaştırılması mikrofilme alınması indeks ve kataloglarının oluşturulması ile arşiv otomasyonu yazılım ve alt yapısının oluşturulması” işi kapsamında davacının tapu arşiv uzmanı olarak çalışmasından ibaret olduğu, davacının, 06.11.2006 – 19.08.2008 tarihleri arasında davalı işverenlikte çalışmasının kararlaştırıldığı, iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından 30.10.2007 tarihinde sona erdirildiği anlaşılmıştır.

    Somut olayda, davacı, “Kurumdaki mevcut Osmanlıca Arşiv malzemesinin sayısallaştırılması mikrofilme alınması indeks ve kataloglarının oluşturulması ile arşiv otomasyonu yazılım ve alt yapısının oluşturulması” işi kapsamında tapu arşiv uzmanı olarak, davalı şirkette sürekli çalıştığı, iş sözleşmesi açık olarak süreye bağlanmış ise de, bunun için objektif sebeplerin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Davacının çalıştığı iş sürekli olduğundan ve iş sözleşmesinin belirli süreli olarak yapılması için başkaca bir olgu da bulunmadığından, iş sözleşmesinin belirli süreli olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Bu durumda, 4857 sayılı Kanun’un 11. maddesinde belirtilen iş sözleşmesinin belirli süreli olarak yapılmasını gerektiren şartlar mevcut olmadığı sebebiyle, bakiye süreye ait ücretin talep edilmesinin hukuksal dayanağı mevcut olmadığından istemin reddi yerine kabulüne dair yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olmuştur.

    SONUÇ:
    Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 11.01.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.

    Kaynak: Yargıtay-22. Hukuk Dairesi-E. 2014/26117-K. 2016/183-T. 11.01.2016

    Yasal Uyarı: Bu yazıdaki bilgiler sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen bilgilerden yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgilerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

    Önceki İçerikÇırak ve Mesleki Eğitim Görenlerin Sigortalılığı
    Sonraki İçerikHangi Şartlarda Sağlık Raporunun Alınması Zorunludur?

    CEVAP VER

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz