Ana Sayfa YAZARLAR-YENİ Konkordatoda Kesin Mühlet Verilmesinin Alacağın Temliki Sözleşmesine Etkileri

Konkordatoda Kesin Mühlet Verilmesinin Alacağın Temliki Sözleşmesine Etkileri

1490
0

Av. Ezgi Özdemir
e.ozdemir@ozgunlaw.com


1. Konkordato kavramı ve şartları

Konkordato, borçlarını ödeyebilecek durumda olmayan veya ödeyememe tehlikesi altında bulunan borçlunun iflas etmek yerine mahkemeye başvurarak borçlarını ertelediği, taksitlere bölüştürdüğü genişletilmiş bir ödeme planı uygulanmasını talep etmesidir. Konkordato talebine bu tür bir planı öngören bir konkordato ön projesi eklenmesi gerekmektedir. Önemle belirtelim ki iflasa tabi borçlunun alacaklılarından biri de konkordato talebinde bulunabilir.

Konkordato ön projesinde borçlu, “Borçlunun borçlarını hangi oranda veya vadede ödeyeceğini, bu kapsamda alacaklıların alacaklarından hangi oranda vazgeçmiş olacaklarını, ödemelerin yapılması için borçlunun mevcut mallarını satıp satmayacağını, borçlunun faaliyetine devam edebilmesi ve alacaklılara ödemelerini yapabilmesi için gerekli malî kaynağın sermaye artırımı veya kredi temini yoluyla yahut başka bir yöntem kullanılarak sağlanacağını” gösterir (İİK m. 286).

Konkordato başvurusuna ayrıca borçlunun malvarlığını gösterir belgeler, alacaklılar, alacak miktarları ve imtiyazları, konkordato ön projesine göre alacaklıların eline geçmesi beklenen miktar ile borçlunun iflası hâlinde alacaklıların eline muhtemelen geçecek olan miktarların karşılaştırmalı olarak yer aldığı tablo, bağımsız denetim kuruluşlarınca hazırlanan ve öngörülen projenin makul olduğunu tasdik eden vergi denetim raporu ve dayanakları eklenir (İİK m. 286).

Konkordato başvurusunda görevli mahkeme asliye ticaret mahkemeleridir. Bahsedilen evrakların tam ve eksiksiz teslim edilmesi hâlinde mahkeme derhal geçici mühlet kararı verir ve İİK m. 297’de sayılanlar da dahil olmak üzere borçlunun malvarlığını korumak amacıyla her türlü önlemi alır. Konkordato projesinin başarıya ulaşıp ulaşmayacağını denetlemek amacıyla geçici bir komiser görevlendirir.

Geçici mühlet üç aydır. Mahkeme bu üç aylık süre dolmadan borçlunun veya geçici komiserin yapacağı talep üzerine geçici mühleti en fazla iki ay daha uzatabilir; uzatmayı borçlu talep etmişse, geçici komiserin de görüşü alınır. Geçici mühletin toplam süresi beş ayı geçemez. Geçici mühlet, kesin mühletin sonuçlarını doğurur (İİK m. 287).

Konkordatonun başarıya ulaşması mümkün görüldüğü takdirde, mahkemece borçluya bir yıllık kesin mühlet verilir. Yeniden görevlendirme yapılması gerekmediği takdirde, geçici komiser görevine devam eder.

2. Konkordatoda mühlet verilmesinin alacaklılar bakımından sonuçları

Kesin mühletin alacaklılar bakımından sonuçları, İcra ve İflas Kanunu’nun aynı başlıklı 294. maddesinde düzenlenmektedir. Önemle belirtilmelidir ki İİK’nın 287. maddesi geçici mühletin, kesin mühletin sonuçlarını doğuracağını hükme bağladığından bu madde geçici mühlet için de uygulanacaktır.

Maddede mevcut takiplerin ve hacizlerin duracağı, ihtiyati tedbir ve hacizlerin duracağı, rehinle teminat altına alınmış olanlar haricinde alacaklara faiz işlemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Yazının esas konusu olan kesin mühlet verilmesinin alacağın temliki sözleşmesine etkileri ise aşağıdaki başlıklarda incelenecektir.

Bu hüküm, şüphesiz ki borçlunun malvarlığında daha fazla azalma olmamasını, mali durumunun stabilize edilmesini ve konkordato projesi çerçevesinde öngörülebilir bir tablo yaratarak alacaklılara ödeme yapılmasını mümkün kılmayı amaçlamaktadır.

Nitekim madde gerekçesinde şu ifadelere yer verilmiştir [1]:

“Maddenin ilk fıkrasında; ‘Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre yapılan takipler dahil olmak üzere hiçbir takip yapılamayacağı ve evvelce başlamış takiplerin de duracağı’ belirtilmektedir. Kanunun mevcut 289 uncu maddesinde de ‘borçlu aleyhine takip başlatılamayacağı, başlamış takiplerin de duracağı’ belirtilmekteydi. Takip yasağının en temel gerekçesi, borçlunun bu süreçte konkordato müzakerelerine hazırlık yapabilmesine olanak sağlanması ve alacaklıların baskısından kurtularak, iyileşme olanağının kendisine verilmesidir. İlgili fıkrada ayrıca, ‘borçluya karşı ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarının uygulanamayacağı’ da hükme bağlanmaktadır. Mühlet içinde ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarının uygulanmamasının sebebi, takip yasağındaki sebeple benzerlik taşımaktadır.”

Anlaşılacağı üzere alacaklıların birtakım hakları kısıtlanmak suretiyle konkordato projesinin başarıya ulaşmasına çalışılmaktadır. Bu sayede borçlunun alacaklıların ve cebri icranın baskısı altında kalmaksızın durumunu iyileştirme imkânı bulması amaçlanmaktadır.

3. Alacağın temliki

3.1 Alacağın temliki kavramı

Alacağın temliki, Borçlar Kanunu’nun 183. maddesinde düzenlenmiş olup buna göre alacaklı, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacağını borçlunun rızasını almaksızın üçüncü bir kişiye devredebilir. Borçlar Kanunu’nun 184. maddesine göre ise alacağın devri sözleşmesinin geçerliliği yazılı olarak yapılmasına bağlıdır. Alacağın temliki sözleşmesiyle alacağı devralan, devredene ait alacağı ve alacak üzerindeki tasarruf yetkisini kazanır. Sözleşmenin bir bütün olarak devrinden farklı olarak alacağın devri sözleşmesi, hak ve defilerin ya da yenilik doğuran hakların devrini sağlamamakta, sadece alacak hakkının devredilmesi anlamına gelmektedir [2]. Nitekim bu sebeple borçlunun durumu değişmemekte, rızası da aranmamaktadır.

Borçlu, alacaklıya karşı sahip olduğu tüm defileri devirden sonra yeni alacaklısına karşı da ileri sürebilir. Bu husus Borçlar Kanunu’nun 188. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Maddenin amacı, alacağın devri için rızası aranmayan borçlunun durumunu devir sebebiyle ağırlaştırmamaktır.

3.2 Doğmamış bir alacağın devri

Bir hukuki ilişkiye dayanan, henüz doğmamış ancak ileride doğması muhtemel alacaklara müstakbel alacak denmektedir. Bu tür bir alacağın sözleşme ile devredilmesinde kanuni bir engel bulunmamaktadır. “Müstakbel (beklenen) bir alacaktan bahsedilebilmesi için, bir hukuki ilişkinin (temelin) mevcut olması, bu hukuki ilişkiden doğacak alacağın cinsinin ve borçlunun (…) belli olması yeterlidir. Alacağın miktarının belli olup olmaması veya böyle bir alacağın doğmama ihtimalinin bulunması önemli değildir. İşçiler ve memurların işveren nezdinde işleyecek ücret alacakları, müstakbel alacaklara örnek olarak gösterilebilir.” [3]

Anlaşılacağı üzere, müstakbel bir alacağın türünün ve borçlusunun belirlenebilir olması, devir sözleşmesine konu olabilmesi için gerekli ve yeterlidir. Burada beklenen bir hakkın devri söz konusu olup asıl alacağın devri, alacak doğduktan sonra gerçekleşmektedir [4].

4. Konkordatoda mühlet verilmesinin alacağın temliki sözleşmesine etkisi

İcra ve İflas Kanunu’nun 294. maddesi, “konkordato mühletinin verilmesinden önce, müstakbel bir alacağın devri sözleşmesi yapılmış ve devredilen alacak konkordato mühletinin verilmesinden sonra doğmuş ise, bu devrin hükümsüz olduğunu” ifade etmektedir. Maddede ifade edilmek istenen, konkordato mühleti verilmeden önce henüz doğmamış bir alacağın devri yapıldıysa (örneğin konkordato başvurusu yapıldıktan hemen sonra) ve alacak mühlet verilmesinden sonra doğmuşsa, devir işleminin geçersiz olacağı ve bu sebeple alacağın, hakkında konkordato isteminde bulunulan borçlunun malvarlığı içerisinde kalmaya devam edeceğidir. Dolayısıyla böyle bir alacak konkordatoya tabi olacağı maddenin emredici ifadesinden açıkça anlaşılmaktadır.

Mevcut bir alacağın konkordato mühleti verilmesinden önce devredildiği ancak vadesinin mühlet verildikten sonra geldiği durumda ne yapılacağına ise değinilmemiştir. Yani devri önceden gerçekleşmiş olmakla beraber mühlet verilmesinden sonra muaccel hâle gelen alacağın akıbeti belirsiz bırakılmıştır. Burada kanun koyucunun müstakbel alacaklara ilişkin özel bir düzenleme yapıp mevcut alacakla ilgili suskun kalmasını, devir işleminin geçerliliğinin korunmasını istediği şekilde yorumlamak gerekmektedir.

Gerçekten de kanun lafzının mefhumu muhalifinden, devir anında mevcut olan ancak talep edilebilir olmayan, mühlet sonrasında ise muaccel hâle gelen alacağın konkordatodan bağışık tutulduğu anlaşılmaktadır. Doktrinde bu husus Pekcanıtez/Erdönmez tarafından açıkça dile getirilmiştir [5].

Örneğin sigorta alacağının tazmini için Türk Ticaret Kanunu’nun 1446. maddesi uyarınca sigorta ettirenin riziko gerçekleştiğinde gecikmeksizin sigortacıya ihbarda bulunması gerekmektedir. Kanunun 1427. maddesi ise sigorta tazminatının her hâlde 1446. maddeye göre yapılan ihbardan kırk beş gün sonra muaccel olduğunu ifade etmektedir. Bu durumda sigorta alacaklısı olan şirket anılan kırk beş günlük süre içerisinde alacağını devreder ve ardından konkordato başvurusunda bulunarak mühlet alırsa, devir sözleşmesi geçerli olacak ve sigorta alacağı konkordatoya dahil edilmeyecektir. Zira ihbarda bulunmakla sigorta alacağı doğmakta; ancak kanunla öngörüldüğü üzere kırk beş günlük sürenin geçmesiyle muaccel hâle gelmektedir. Bu sebeple alacak, İİK’nın 294. maddesindeki sınırlamaya takılmamaktadır.

Sonuç olarak kanundan anlaşılması gereken, bir hukuki ilişkiye dayanan ancak henüz doğmamış bir alacağın konkordatodan önce devredilmesi ve alacağın mühlet verilmesinden sonra muaccel olması durumunda devrin olacağı ve alacağın konkordatoya dahil edileceğidir. Konkordatodan önce mevcut fakat vadesi gelmemiş olan bir alacağın vadesinin mühlet verilmesinden sonra gelmesi durumunda ise, alacak geçerli olarak aktarılacak ve dolayısıyla konkordatodan bağışık tutulacaktır.

Av. Ezgi ÖZDEMİR

Kaynakça:

1. Bkz. Hükümet Tasarısı Gerekçesi

2. Fikret Eren, “6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Hazırlanmış Borçlar Hukuku Genel Hükümler”, 18. Basım, Ankara, 2015, s. 1224 – 1225

3. Baki Kuru, “İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı”, 2. Baskı, Ankara, 2013, s. 492

4. Oğuzman/Öz, “Borçlar Hukuku Genel Hükümler”, Cilt 2, İstanbul, 2012, s. 540 – 541

5. Pekcanıtez/Erdönmez, “7101 sayılı Kanun Çerçevesinde Konkordato”, İstanbul, 2018, s. 102


Kaynak: Av. Ezgi ÖZDEMİR – İçerik, Ozgun Law firmasının özel izni ile yayınlanmıştır. Yazıya ilişkin tüm hak ve sorumluluk yazara aittir.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


Önceki İçerikAktife kayıtlı iş yeri kiralamalarında KDV oranı yıl sonuna kadar yüzde kaçtır?
Sonraki İçerikTİM: Tarım Sektörleri Altın Çağını Yaşıyor

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz