Ana Sayfa YAZARLAR-YENİ Kanal İstanbul Projesi ÇED Raporu ve Hukuki Süreç (Stj. Av. Merve Yıldırım)

Kanal İstanbul Projesi ÇED Raporu ve Hukuki Süreç (Stj. Av. Merve Yıldırım)

777
0

10.01.2020

Çevresel Etki Değerlendirmesi ; gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesi, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaları ifade eder. Bu sayede çevreye önemli derecede zarar verebilecek nitelikte projelerin faaliyete girmeden engellenmesi amaçlanır ve Anayasa Madde 56’daki Çevre Hakkı ve Çevre Kanunu’nun uygulanması sağlanır. Çevresel Etki Yönetmeliği’ne tabi projeler ikiye ayrılır : Ek-1’de yer alan projeler için Çevre Etki Değerlendirme Raporu alınması zorunlu iken Ek-2’deki  seçme eleme kriterine tabi projeler için ‘çevresel etki değerlendirmesi gereklidir’ veya ‘gerekli değildir’ kararı Çevre ve Şehircilik  Bakanlığı  tarafından verilir. Yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak projenin çevre üzerindeki olumsuz etkileri ve alınacak önlemler ile ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilir düzeyde olduğu , çevre açısından sakınca olmadığı kanaatine varıldığında ‘ÇED gerekli değildir’ kararı verilir. Böylece proje uygulanmaya başlanabilir. Ancak Bakanlık ‘ÇED gereklidir’ kararı alırsa çevresel etkilerin daha detaylı inceleneceği , özel formatta hazırlanacak bir ‘Çevre Etki Değerlendirmesi Raporu’ hazırlanır.

Bu kapsamda İstanbul ili , Avcılar , Küçükçekmece , Başakşehir ve Arnavutköy ilçeleri güzergahında yaklaşık 45 km uzunlukta , 20,75 m derinlikte ve 275 m genişlikte bir Kanal açılmasına dair ‘Kanal İstanbul Projesi’ hazırlanmıştır. Bu projede amaç olarak İstanbul Boğazı’nın tarihi yapısının korunması, Boğaz trafiğinin hafifletilmesi , gemi seyir emniyetinin daha yüksek sağlanması gösterilmiştir.   Kanal İstanbul projesi işbu yönetmeliğin Ek-1’deki  projelerinden olan ‘Suyolları, limanlar ve tersaneler’ kapsamındadır. Proje kapsamında tesis edilmesi planlanan beton santralleri, kıyı dolguları ve dip taraması faaliyetleri ise Ek-2 kapsamındadır. Bu proje için Çınar Mühendislik tarafından son şekli verilmiş Kanal İstanbul Projesi ( Kıyı yapıları [Yat Limanları , Konteyner Limanları ve Lojistik Merkezler ], Denizden Alan Kazanımı, Dip Taraması, Beton Santralleri Dahil ) ÇED Raporu 23.12.2019 tarihinde halkın görüşlerini almak üzere yayınlanmıştır.

Yönetmelik uyarınca incelenip son şekli verilen ÇED raporu halkın görüş ve önerilerini almak üzere Bakanlık ve/veya Valilik tarafından internet sitesinde ilan olur ve 10 gün halkın görüşüne açılır. Bu  süreçte Kanal İstanbul ÇED raporu ile alakalı beyan ve itirazları içerir dilekçeler sunulmuştur. Projeye, büyük çevre sorunlarına neden olacağı ve diğer birçok olumsuz etkisi bulunacağı gerekçeleriyle itirazlar gerçekleştirilmiştir. Bu projenin kapsamı çok geniş olduğundan önemli bir coğrafi bölgeyi etkileyecek, ülkesel hatta kıtasal problemlere neden olacaktır.

Öncelikle raporda belirtildiği üzere projenin uygulanacağı alan Deprem bölgeleri üzerindedir. Proje kapsamında bölgede yapılaşma ve nüfusun da artacağı düşünülürse önemli can ve mal kaybı yaşanma tehlikesi bulunmaktadır.  Ayrıca proje ile devlet orman alanları, doğal ve arkeolojik sit alanları, tabiat parkları, milli parklar , sulak alanlar vb. koruma alanları yok olacaktır. Proje alanı boyunca orman, mera , akarsu , deniz ekosistemleri zarar görecek, olumsuz etkilenecektir.İstanbul ve Marmara bölgesinin önemli su kaynakları Terkos gölü ve Sazlıdere barajının devre dışı kalmasıyla önemli bir su problemi ve kıtlığıyla karşı karşıya kalınacaktır. Ayrıca bu proje Marmara denizi ve Karadenizin doğal dengesinde problemler yaratacaktır.

Raporda Kanal İstanbul Projesinin uygulanma güzergahındaki taşınmazların kamulaştırılacağı ve sorunların İmar Kanunu’na göre çözüleceği açıklamaları vardır. Ancak bu güzergah büyük bir alanı kapsamaktadır ve buradaki birçok taşınmaz malikleri açısından mülkiyet hakkı ihlalleri ortaya çıkacaktır.

ÇED Raporunda proje güzergahının 7 yılda tamamlanacağı belirtilmiştir. Bu uzun süreçte hem çevre hem insan yaşamı  olumsuz etkilenecektir. Raporda da sürecin tüm aşamaları  boyunca toz, kirli hava, sera gazlarının emisyonuna etkide bulunacağı belirtilmiştir.Yine tespiti yapıldığı üzere topoğrafik yapı değişecek , tarım faaliyetleri olumsuz etkilenecektir.

Dolayısıyla proje kapsamında olumsuz etkiler saymakla bitmemektedir. Ayrıca rapor kapsamında olumsuz etkiler için alınacak önlemlerinde yeterli ölçüde olmayacağı açıktır.

Süreç ve çalışmalar incelendikten sonra komisyon toplanır ve halkın görüşü de dikkate alınarak tamamlanan Nihai Rapor 5 gün içinde Bakanlığa sunulur ve  Bakanlık tarafından ‘olumlu veya olumsuz kararı’ verilir. Projenin çevreye olumsuz etkisi alınacak önlemler sonucu mevzuat, bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeyde bulunduğunda ‘ÇED olumlu kararı’ verilir. Ancak olumsuz etkiler nedeniyle gerçekleştirilmesinde sakınca bulursa Bakanlık ‘ÇED olumsuz kararı’ verir.

Bu aşamada halkın görüş ve  itirazlarının dikkate alınması gereklidir. Zira Yönetmelik madde 4 hükmü uyarınca halkın görüş ve önerilerinin dikkate alınmaması ya da değerlendirilmemesi Bakanlığın kararının yönetmeliğe aykırı olması anlamına gelecektir.

Çevresel Etki Yönetmeliği’ne tabi projeler için Bakanlık’tan ÇED gerekli değildir veya ÇED olumlu kararı alınmadıkça bu projelere başlanamaz, bu projelerle ilgili teşvik, onay, izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez. ÇED olumlu kararı proje için ön şart kabul edilmiştir. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 2008/1393 E. , 2009/1531 K. sayılı 07/05/2009 tarihli karar bu duruma örnektir :

‘Enka Enerji Üretim A.Ş. tarafından İzmir İli, Aliağa İlçesinde kurulması planlanan termik santral için 6.3.2008 sayılı Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu kararının iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle açılan davada yürütmenin durdurulmasının talebinin reddine itiraz edilmesi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu önüne gelen uyuşmazlıkta ÇED Olumlu Kararı ya da ÇED Gerekli Değildir Kararı alınmaksızın üretim lisansı verilmesini hukuka aykırı bulmuştur.’

Dolayısıyla Kanal İstanbul Projesi’ne olumsuz kararı verilmesi durumunda bu projelerle ilgili teşvik,onay , izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez. Ancak aksi takdirde yani Bakanlığın ÇED olumlu kararı vermesi üzerine işletilecek hukuki süreç ‘yürütmenin durdurulması istemli Bakanlık Kararı’nın iptali için dava’ yoluna gidilmesidir.

ÇED Olumlu veya Olumsuz Kararlarına karşı Çevre Kanunu’nda düzenleme olmadığından İdari Yargılama Kanunu uyarınca 60 günlük süre  içinde  iptal davası açmak gereklidir.Bu süre yazılı bildirimin yapıldığı tarihten itibaren başlar. Menfaati ihlal edilen kişi için ne zaman başlayacağı ise tartışmalıdır. Dava süresinin tebliğ edilmeyen işlemler için öğrenildiği tarihten itibaren başlayacağı kabul edilmektedir. ÇED Olumlu ve  Olumsuz Kararı da halka ilan olunan bir idari işlem olduğundan dava açma süresi ilgilinin bu kararı öğrendiği tarihi izleyen günden başlaması gerekir.

ÇED Olumlu kararı sonrası yatırım artık uygulanmaya başlayacağı için bu dava yürütmenin durdurulması talepli açılır. İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca ; Danıştay veya İdare Mahkemesinde karara karşı dava açılması yürütmeyi durdurmaz. İdari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararlar doğacak olması ve açık hukuka aykırılık bulunması halinde mahkeme yürütmenin durdurulması kararı verebilir.

Kanal İstanbul Projesine başlanması halinde geri dönülmez, telafisi güç zararların doğacağı ve olumlu karar çıkması halinde bu kararın çevresel etkiler, zararlar gözardı edilip verildiğinden hukuka aykırılık açık olacaktır. Dolayısıyla bu kapsamda yürütmenin durdurulması talepli bu davanın açılması gerekmektedir. Çünkü Bakanlık tarafından olumlu karar verildiğinde yatırıma başlanmak için harekete geçilecek ve zararlar oluşacaktır.

Çevreye verilecek zararlar ve yukarıda sayılan olumsuz etkiler dikkate alınmayıp Bakanlık tarafından olumlu karar verilmesi durumunda bu kararın iptali gerekmektedir. Bu konu ile alakalı Danıştay Kararları’na bakacak olursak ;

‘’..Anayasa’nın 56. maddesinde, “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” hükmü yer almaktadır.

2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 1. maddesinde, Kanun’un amacının, bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamak olduğu belirtilmiş, “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinde, “Çevresel Etki Değerlendirmesi” terimi, gerçekleştirilmesi plânlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknolojik alternatiflerin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmalar olarak tanımlanmıştır.

Anılan Kanun’un 10. maddesinde ise, gerçekleştirmeyi plânladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlü oldukları ve “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı” veya “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı” alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemeyeceği; proje için yatırıma başlanamayacağı ve ihale yapılamayacağı kurala bağlanmıştır. Bu kurala dayanılarak yürürlüğe konulan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nde ise, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) sürecinde uyulacak idarî ve teknik usul ve esaslar düzenlenmiştir.

…Anayasa’nın 56. maddesi ve aktarılan düzenlemelerin birlikte değerlendirilmesinden, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının bulunduğu, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemenin Devletin ve vatandaşların ödevi olduğu Anayasa’da açıkça belirtildiğine, Çevre Kanunu ile bu konuda gerekli düzenlemelere yer verildiğine ve Elektrik Piyasası Kanunu ile yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreye uyumlu bir şekilde üretilmiş elektriğin tüketicilerin kullanımına sunulması amaçlandığına göre, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun bu konularda yapılan lisans başvurularını çevre mevzuatı yönünden de incelemesinin zorunlu olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Dolayısıyla, davaya konu projenin “çevreye uyumlu” olup olmadığının, çevre mevzuatı açısından zorunlu olan “ÇED Olumlu Kararı” veya “ÇED Gerekli Değildir Kararı” alınmasına ilişkin yasal sürecin tamamlanmasının, üretim lisansı verilmeden önce bir “ön şart” olarak kabul edilmesi ve bu ön şartın lisans verilmeden önce aranması gereklidir.

( Danıştay 13. D. 2015/151 E. 2017/3253 K. 22.11.2017 T. )

‘’…Bu durumda; diğer koruma alanlarına kıyasla daha esnek koruma tedbirlerine yer verilen uzun mesafeli koruma alanında dahi kurulması mümkün olmayan dava konusu katı atık bertaraf tesisi için verilen Çevresel Etki Değerlendirmesi olumlu kararında hukuka uygunluk, İdare Mahkemesince aksi yönde verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir.

Öte yandan; dava konusu alanda kurulması planlanan katı atık bertaraf tesisi ile ilgili İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından olumlu görüş verilmiş olması veya söz konusu bertaraf tesisinin alınacak önlemlerle çevreye zarar vermesinin engellenebileceği gibi hususların da, mevzuat hükümlerine aykırılığı ortadan kaldırmayacağı açıktır.Açıklanan nedenlerle, Sakarya 2. İdare Mahkemesinin 23/05/2012 günlü, E:2011/643, K:2012/510 sayılı kararının bozulmasına, dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, 15/09/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi…’’

(Danıştay 14.HD , 2014/8970 , 2015/6477 K. , 15.09.2015 T. )

‘’… Türkiye’nin en önemli sulak alanlarından biri olan ve Uluslararası RAMSAR Sözleşmesi İle koruma altına alınan Uluabat Gölü ve Deltasında göçmen kuş yollarının güzergahı üzerinde olduğu, Uluabat Gölü; Anadolu’ya kuzey-batıdan giren kuş göç yolu üzerinde bulunması nedeni ile bünyesinde yüksek miktarda kuş barındırması, çok zengin flora ve faunaya sahip bir sulak alan olması nedeniyle son yıllarda tüm dikkatleri üzerine çektiği, dava konusu tesisin, Uluabat Gölüne kuş uçuşu 12 km. mesafede olduğu, dava konusu Çimento Fabrikası önerisine en yakın yerleşim olan Inegazi köyünün mevcut sınırlarına 375 m. mesafede olacağı, bu tesiste yakın çevreden alınacağı belirtilen kalker mermer ocaklarının dekapaj atıkları için kullanılacak araçların köy ve civarındaki kullanmasının bir zorunluluk olduğu, bu malzemelerin köyün çevresindeki yolları kullanması durumunda ise nakliye sırasında oluşacak tozumadan kaynaklanacak partikül madde emisyonları, araçlardan oluşacak emisyonlar, araç kaynaklı gürültü kirliliği gibi konulara ÇED raporunda değinilmediği, dava konusu işletmenin yapılması durumunda A1 Köyü (Mahallesi) çevre ve insan sağlığı açısından geri dönülemez etkilere maruz kalacağı, söz konusu çimento fabrikasına çimentonun ana hammaddelerinden biri olan kilin taşınması İçin, 20 tonluk kamyonlarla taşıma yapılması durumunda yılda yaklaşık 20.000, günde 55 araçlık trafik yükü oluşacağı, bu trafik yükü ulaşımın sağlanacağı yol güzergahında önemli bir yük getireceği, sadece kil nakil sırasında oluşacak tozumadan kaynaklanacak partikül madde emisyonları, araçlardan oluşacak emisyonlar, araç kaynaklı gürültü kirliliği gibi etkenler göz önüne alındığında, orman alanları içinden geçecek yollarla söz konusu sanayi tesisine erişimin doğal yapı üzerinde olumsuz etkiler ortaya çıkaracağının açık olduğu….

….Uygulama İmar planının, planlama ilke ve esasları ile şehircilik ilkeleri, mevzuat ve kamu yararı yönünden hukuka uyarlık bulunmadığından, aksi yönde verilen mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir…’’

(İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 4. Daire, 2018/1569 E. , 2019/666 K.,27.03.2019 T )

Kısacası günümüzde bozulan ve kirlenen çevrenin eski haline gelmesi çok zor bazen imkansızdır. Dolayısıyla olumsuz etkiler baştan dikkate alınmalı ve projeler bu kapsamda uygulanmalıdır. Zaten Çevre Kanunu , ÇED Yönetmeliği’nin de amacı budur. Yatırım faaliyetleri doğayı tahrip etmeden ve çevreyi kirletmeden faaliyete geçmeli eğer geri dönülmez sonuçlar doğuracaksa hiç uygulanmaya konmamalıdır. Bu süreçte hem Bakanlık hem yargı kararlarında halkın görüşlerinin de dikkate alınması önem arz eder.

 

Stj. Av. Merve Yıldırım

m.yildirim@ozgunlaw.com

 

Kaynakça:

1. Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği

2. Erol,Ömer Faruk , Çevre Kanununa Göre Çevresel Etki Değerlendirmesi Yüksek Lisans Tezi, İstanbul , 2012

3. Alıca, Süheyla Suzan , Çevresel Etki Değerlendirmesinin Yargı Kararları Çerçevesinde İrdelenmesi, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.25,Y.2011


Kaynak: Stj. Av. Merve Yıldırım – İçerik, Ozgun Law firmasının özel izni ile yayınlanmıştır. 13.01.2020
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.


Önceki İçerikAlmanya’da inşaat fiyat endeksi Kasım 2019’da %3,8 arttı
Sonraki İçerikDanıştay üyelerinin nitelikleri nelerdir?

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz