Av. Merve Çelik
A-GİRİŞ
Enerji, bütün ülkelerin vazgeçilmezi haline gelen bir güçtür. Enerjinin ülkelerin refah ve medeniyet seviyesinin belirlenmesinde önemli bir kıstas haline gelmesi II. Dünya savaşına dayanmaktadır. Soğuk savaş ve sonrasındaki dönemde uluslararası hukuk ve ilişkilerin temelini özellikle enerji sektörü oluşturmuştur. Enerji sektörü medeniyet seviyesinin belirlenmesi hususunda sahip olduğu önem neticesinde milli ve milletlerarası kamuoyunun daima gündeminde olan bir olgu olmuş, kamuoyunda nükleer santrallerle alakalı ciddi korku ve endişe yaratmıştır. Nükleer santrallerin işletilmesinde güvenlik olgusu ciddi bir önem arz etse de, nükleer santral kazası meydana gelme olasılığı oldukça yüksektir. Bu kapsamda nükleer santraller yoluyla nükleer enerji üretimi ve bu enerjiden yararlanılmasındaki temel esaslar; nükleer güvence, nükleer güvenlik ve nükleer emniyete dayandırılmıştır. İşbu kavramlar nükleer enerji üretimi ve kullanımında hem uluslararası hukukta hem de devletlerin ulusal hukuklarında bir hayli önem arz etmektedir. Bu kapsamda uluslararası hukuk nükleer enerji üretimi ve kullanımı bakımından genel bir çerçeve üzerinden ilerlerken devletler ise kendi topraklarındaki nükleer tesis ve faaliyetlere ilişkin düzenlemelerini yaparak olumsuz durumlara karşı düzenleyici ve denetleyici kurumlarını tesis etmeye çalışmaktadır.
Türkiye’de her ne kadar nükleer alanında düzenleyici ve denetleyici kurum olarak Türkiye Atom Enerji Kurumu (TAEK) uzun yıllar faaliyet göstermiş olsa da 2018 yılında çıkartılan 702 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle Nükleer Düzenleme Kurumu (NDK) adında yeni bir kurum ihdas edilmiştir. TAEK’nun yetkisinde bulunan düzenleme ve denetlemeye ilişkin tüm yetki, görev ve sorumluluklar NDK’ya devredilmiştir. Bu hususa ilişkin şimdiye kadar çeşitli yönetmelikler yürürlüğe girmiş olsa da ilk defa Nükleer Düzenleme Kanunu (“Kanun”) 05.03.2022 tarihinde ve 31772 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmış olup 08.03.2022 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.
İşbu Kanun’un yürürlüğe giriş amacı barışçıl kullanım ilkesi esas alınarak, nükleer enerji ve iyonlaştırıcı radyasyona ilişkin faaliyetlerin yürütülmesi sırasında çalışanların, halkın, çevrenin ve gelecek nesillerin iyonlaştırıcı radyasyonun olası zararlı etkilerinden korunmasına yönelik uygulanması gereken ilke ve esaslar ile tarafların sorumluluklarını, bu faaliyetler üzerinde düzenleyici kontrol yetkisini haiz Nükleer Düzenleme Kurumunun yetki ve sorumluluklarını ve nükleer hadiselerden kaynaklanan nükleer zararlar hakkındaki hukuki sorumluluğu belirlemektir. İşbu bilgi notu ile genel ilkeler kapsamında Kanun ile getirilen düzenlemeler uyarınca nükleer zararlara ilişkin hukuki sorumluluk üzerinde durulacaktır.
1. NÜKLEER GÜVENCE, NÜKLEER GÜVENLİK VE NÜKLEER EMNİYET KAVRAMLARI
Yürürlüğe giren Kanun ile gelen düzenlemeleri incelemeden önce üzerinde durulması gereken kavramlar; nükleer güvence, nükleer güvenlik ve nükleer emniyet kavramlarıdır. Nükleer güvence; nükleer silahların yayılmasının önlenmesine yönelik ulusal ve uluslararası yükümlülükler olarak kabul edilmektedir. Nükleer güvenlik ise nükleer güvencenin aksine nükleer enerjinin barışçıl amaçlı kullanımlarından kaynaklı zararların önüne geçmek amacıyla düzenlenen yükümlülükleri kapsamaktadır. Bilindiği üzere, nükleer enerji, barışçıl amaçlı olarak kullanılsa da, yeterli tedbirlerin alınmadığı hâllerde insan hayatına ve çevreye nükleer silahlar kadar büyük tahribata neden olabilecek potansiyele sahip bir enerjidir. (1) Nükleer güvenlik, nükleer enerji ve iyonlaştırıcı radyasyona ilişkin faaliyetlerin yürütülmesi sırasında çalışanların, halkın, çevrenin ve gelecek nesillerin radyasyondan korunmasını sağlamak üzere uygun şartların oluşturularak sürdürülmesi, kazaların önlenmesi veya kaza sonuçlarının hafifletilmesini kapsamaktadır. Nükleer emniyet ise, nükleer güvenlik ile aynı amacı barındırmakta olup her ikisi de insan zararına olan yüksek tehlikeli radyoaktifin çevreye yayılmasını önlemeye çalışmaktadır. Bu kapsamda nükleer emniyet, tesisleri ve radyoaktif maddeleri hedef alan hırsızlık, sabotaj, her türlü yetkisiz erişim ve diğer kötü niyetli girişimleri engellemek, tespit etmek ve gerektiğinde müdahale etmek üzere gerekli önlemlerin alınmasını ve bu önlemlerin etkinliğinin sürdürülmesi olarak tanımlanmaktadır.
2. GENEL İLKELER
Kanun uyarınca nükleer enerji ve nükleer maddelerle ilgili herhangi bir faaliyeti yürütecek gerçek veya tüzel kişiler, Türkiye’nin taraf olduğu nükleer güvence ile ilgili uluslararası anlaşma ve sözleşmelere uymakla yükümlü kılınmıştır. Çalışanların, halkın, çevrenin ve gelecek nesillerin radyasyona maruz kalma riskini içeren her türlü faaliyette; faaliyetin bireysel veya toplumsal açıdan fayda sağlaması, faaliyet nedeniyle maruz kalınabilecek radyasyon dozlarının mümkün ve makul olan en düşük düzeyde tutulması, faaliyet nedeniyle maruz kalınabilecek radyasyon dozlarının Nükleer Düzenleme Kurum’u tarafından belirlenen doz sınırlarını aşmaması ilkelerinin esas alınacağı açıkça düzenlenmiştir.
Bununla birlikte nükleer enerji ve radyasyona ilişkin faaliyetler ile bu faaliyetlerle ilgili kişinin, tesisin, cihazın ve maddelerin güvenlik, emniyet ve nükleer güvence açısından düzenleyici kontrole tabi olacağı Kanun kapsamında belirtilmiştir. Kanun kapsamındaki faaliyetlerde öncelikli olarak güvenlik ve emniyetin temin edilmesi esas olunacağı üzerinde durulmuştur. Çalışanların, halkın, çevrenin ve gelecek nesillerin radyasyona maruz kalma riskini doğuracak her türlü faaliyete ilişkin olarak bu riskten etkilenebilecek kişilerin bilgilendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
3. HUKUKİ SORUMLULUK
a. İşletenin sorumluluğu
Öncelikle ve önemle belirtmek gerekir ki, nükleer hadiselerden kaynaklanan nükleer zararlar hakkında Kanun’da hüküm bulunmayan hâllerde Paris Sözleşmesi hükümleri uygulanacağı hükme bağlanmış olup Paris Sözleşmesi, 29/7/1960 tarihli Nükleer Enerji Sahasında Hukuki Mesuliyete Dair Sözleşme ve bu Sözleşmeyi değiştiren, Türkiye’nin taraf olduğu protokolleri kapsamaktadır.
Kanun’da işletenler sınırlı sayıda sayılmış olup bunlar; Nükleer Düzenleme Kurumu tarafından veya ülkesindeki makamlar tarafından bir nükleer tesisi işletmek üzere yetkilendirilmiş tüzel kişiler, nükleer tesis işletmek için verilecek lisans alınmadan önceki dönemde nükleer tesisi kuran tüzel kişiler ve nükleer tesisi işletmek için verilen lisans iptalinden sonra yeni bir işleten belirlenene kadar olan dönemde lisansı iptal edilen tüzel kişiler olarak açıkça belirtilmiştir.
İşletenin, nükleer zararlardan ve tazminatların ödenmesinden, nükleer hadisenin meydana gelmesinde kendisinin, personelinin ve tesisle ilgili teknoloji, mal ve hizmet sağlayanların herhangi bir kusurunun olup olmadığına bakılmaksızın sorumlu olduğu kabul edilmiştir. Sadece işletenin, doğrudan bir silahlı çatışma, hasmane hareketler, iç savaş ya da ayaklanmadan dolayı meydana gelen bir nükleer hadiseden kaynaklanan nükleer zarardan sorumlu olmayacağı üzerinde durulmuştur. Aynı zamanda işletenin sorumluluğu Paris Sözleşmesi’ne dayandırılmıştır.
Bununla birlikte bir diğer önemli husus, işletenin Nükleer Düzenleme Kurumu’ndan almış olduğu yetkinin iptal edilmiş veya askıya alınmış veya kısıtlanmış olmasının, işletenin sorumluluklarını ortadan kaldırmayacak olmasıdır. Kanun, işletenin sadece tek bir durum ile sorumluluktan kurtulabileceğini belirtmiş olup işletenin nükleer zarara neden olan nükleer hadisenin, nükleer zarar gören kişinin kastından ya da ağır ihmalinden meydana geldiğini ispat etmesi hâlinde geçerli olabileceğini kabul etmiştir.
b. İşletenin sorumluluğunun sınırları
Kanun her bir nükleer hadise için işletenin sorumluluk miktarlarını belirlemiş olup bunlar; termal gücü on megavatın üzerinde olan nükleer reaktörler ile Kurum tarafından nükleer tesis işletmek için verilecek lisans öncesi yapılacak değerlendirme ile belirlenecek diğer nükleer tesisler için yedi yüz milyon avro, bu kapsama girmeyen nükleer tesisler için yetmiş milyon avro, nükleer maddelerin taşınması için seksen milyon avro, nükleer maddelerin Türkiye Cumhuriyeti sınırları dâhilinde yapılacak transit geçişleri için yedi yüz milyon avro ile sınırlandırılmıştır.
Bununla birlikte, sorumluluk miktarlarının, diğer ülkelerde meydana gelen zararlar ile ilgili olarak, karşılıklılık ilkesi çerçevesinde, o ülkede nükleer hadiseden doğan nükleer zararlar için uygulanan sorumluluk miktarı ile sınırlı olarak uygulanacağı da açıkça belirtilmiştir.
c. İşletenin sigorta yaptırma veya teminat gösterme zorunluluğu
Kanun uyarınca işletenlere, her bir nükleer tesis veya taşıma faaliyeti için sorumluluk sınırları tutarında ve Nükleer Düzenleme Kurumu tarafından belirlenen zamanda ve şartlara uygun sigorta yaptırma veya başkaca bir teminat göstermek zorunluluğu getirilmiştir. Bununla birlikte nükleer maddelerin Türkiye’nin egemenlik alanında yapılacak transit geçişleri için işletene, seksen milyon avro tutarında sigorta yaptırma veya teminat gösterme zorunluluğu da getirilmiştir.
Ayrıca yine işletene, sigorta sözleşmeleri ya da teminata ilişkin ibraz ettiği belgelerin Nükleer Düzenleme Kurumu tarafından uygun bulunmadan ilgili faaliyetlere başlamama sınırlaması getirilmiş olup işletenin, süresi sona erecek sigorta veya teminat yerine, bu sigorta veya teminatın sona erme tarihinden önce yeni bir sigorta yaptırması gerektiği ya da teminatını yenilemesi gerektiği belirtilmiştir. Diğer önemli bir husus olarak yaptırılan sigortanın ya da gösterilen teminatın sadece bir nükleer hadise durumunda nükleer zararın tazmini için kullanılacağı da Kanun kapsamında düzenlenmiştir.
d. Nükleer zararın tazmini ve dava hakkı
Nükleer zararın tazmininin şekli ve tutarı kusursuz ve münhasır sorumluluk ilkesi esas alınarak Türk Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca tayin edileceği Kanun’da düzenlenmiştir. Nükleer zarar gören kişiye sosyal sigortalar, özel sigortalar ve genel sağlık sigortasına ilişkin mevzuat uyarınca ayrıca yapılan ödemelerin Kanun kapsamında alınacak tazminat tutarından düşüleceği net bir şekilde belirtilmiştir. Bununla birlikte nükleer zarar gören kişilerin, zararlarının tazminini, sorumluluk sınırları içinde doğrudan işletenden talep edebilecekleri gibi sigortacıdan, nükleer sigorta havuzundan ve diğer teminat verenlerden de talep edebileceği düzenlenmiş olup bu kişilere karşı tazminat talebiyle doğrudan dava açma yolu da açık hale getirilmiştir.
Nükleer zarar gören kişilerin açacağı davada, Türkiye’de gerçekleşen bir nükleer hadise ile ilgili olarak veya Paris Sözleşmesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin tarafı olduğu 21/9/1988 tarihli Viyana ve Paris Sözleşmelerinin Uygulanmasına İlişkin Ortak Protokol uyarınca Türk mahkemelerinin yargılama yetkisinin söz konusu olduğu hâllerde sadece Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri yetkili kılınmış, Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin yetkili olması hâlinde de Ankara mahkemeleri kesin yetkili kılınmıştır.
Bununla birlikte, Kanun kapsamında işletene, sigortacıya, nükleer sigorta havuzuna, diğer teminat verenlere ve Devlet’e, nükleer zararı ortaya çıkaran nükleer hadiseye kasıtlı olarak sebep olan gerçek kişiye karşı rücu hakkı verilmiştir. Ayrıca işletenin, aralarındaki sözleşmede açıkça belirtildiği takdirde, sözleşmede belirtilen kapsam ve şekilde sözleşme yaptığı kişiye karşı da rücu hakkına sahip olduğu da açıkça düzenlenmiştir. Tazminat taleplerine ilişkin zamanaşımı süresi, nükleer zarar gören kişinin zararı ve sorumlusunu öğrendiği tarihten itibaren üç yıl olarak kabul edilmiş ancak bu hükme bir istisna getirilerek can kaybı ile kişilerin sağlığına verilen zararlarla ilgili tazminat taleplerinin her hâlde nükleer hadisenin gerçekleştiği tarihten itibaren otuz yıl, diğer nükleer zararlarla ilgili tazminat taleplerinin ise nükleer hadisenin gerçekleştiği tarihten itibaren on yıl geçmesiyle zamanaşımına uğrayacağı belirtilmiştir.
B. SONUÇ
Nükleer enerji, 1896 yılında Fransız fizikçi Henri Becquerel tarafından kazara fark edilmişse de sahip olduğu yüksek potansiyel çağın ilk dönemlerinden itibaren kontrol ve denetim altına alınmaya çalışılmıştır. Bu kapsamda günümüze kadar ulusal ve uluslararası anlamda ciddi girişimlerde bulunulmuştur. Yirminci yüzyılın ortalarından itibaren nükleer güvence, nükleer güvenlik ve nükleer emniyet kavramları ulusların hayatına girmiş olsa da bu önlemleri gerçek hayata uyarlamak oldukça zaman almış hatta şu aşamada hala tam anlamıyla uyarlamış denilememektedir. Bu durum her devletin kendi egemenlik alanı dâhilindeki nükleer faaliyet, tesis ve materyaller bakımından kendi hukuki rejimini ve denetim mekanizmasını kurması gerektiğine işaret etmiştir. Bu çerçevede Türkiye, 05.03.2022 tarihinde ve 31772 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Nükleer Düzenleme Kanunu ile büyük bir adım atmış olsa da Türkiye’nin daha güvenli bir nükleer enerji ve sağlıklı toplum için uluslararası kurumlarla iş birliği içerisinde olması; hukuki, düzenleyici ve denetleyici çerçevesini uluslararası standartlara uygun hale getirerek insan ve toplum önceliğinden kesinlikle taviz vermemesi gerekmektedir.
Av. Merve Çelik
Kaynakça:
1. Alper Kıyak, Uluslararası Hukuka Göre Ulusal Nükleer Düzenleme Kurumlarının Yeri ve Türkiye’nin Nükleer Düzenleme Kurumu, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020, s. 23.
2. 05.03.2022 tarihinde ve 31772 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 08.03.2022 tarihinde yürürlüğe giren Nükleer Düzenleme Kanunu
Kaynak: : Av. Merve Çelik – İçerik, Özgun Law firmasının özel izni ile yayınlanmıştır. Yazıya ilişkin tüm hak ve sorumluluk yazara aittir.
Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.